Delil Hukuk Bürosu
Makale İçeriği:
Acele Kamulaştırma Kararının İptali Davasına İlişkin Emsal Kararlar
Kamulaştırma Nedir?
Acele kamulaştırma incelenmeden öncelikle asıl işlem olan kamulaştırmanın ne olduğu anlaşılmalıdır, kamulaştırmanın özel bir şekli olan acele kamulaştırma bunun üzerine ele alınmalıdır.
Temel olarak ülkemizin de aralarında bulunduğu liberal ekonomik sisteme sahip ülkeler nezdinde mülkiyet hakkı, mutlak bir haktır ve mutlak bir hak olan bu mülkiyet hakkının kısıtlanması ancak bazı istisnai durumların varlığı halinde mümkün olabilmektedir. Bu istisnai hallerin en sık karşılaşılan ve en kuvvetli örneği sanıyoruz kamulaştırma uygulamalarıdır.
Kamulaştırma, kamu yararının gerektirdiği hallerde özel hukuk tüzel kişileri ile gerçek kişilere ait olan taşınmaz malların tamamına veya bir kısmına, bedeli ödenmek üzere devlet tarafından el konulması veya ilgili taşınmaz üzerinde irtifak hakkı tesis edilmesi işlemidir. Kamulaştırma işleminin temel felsefesi ve gerekçesi: devletin kamunun yüksek yararına uygun kamu hizmetini sağlayabilmesi için özel hukuk kişilerinin bireysel menfaatlerinin göz ardı edilebilmesidir diyebiliriz. Böylece devlet, kişilerin bireysel menfaatlerini göz ardı ederek(tabii hakkın karşılığını ödemek suretiyle) köprü, otoyol, okul vb. kamu hizmetlerini sağlayabilmekte ve topluma kazandırabilmektedir. Ancak devletin, kamulaştırma faaliyetlerini yürütürken bireylerin menfaatlerini de gözetme, kamulaştırmasız el atmada bulunmama gibi yükümlülükleri de söz konusudur ve uygulamada, devletin çeşitli nedenlerle bu sorumluluğuna aykırı davranabildiği durumlarla karşılaşılabilmektedir. Bu nedenle kamulaştırma uygulamaları ile yüzleşmekte olan ya da kamulaştırmasız el atma gibi durumlarla karşılaşan vatandaşlarımıza mutlaka alanında uzman bir kamulaştırma avukatı ile temasa geçmelerini tavsiye etmekteyiz.
Bu makalemiz, spesifik olarak kamulaştırmanın özel bir şekli olan acele kamulaştırma konusuna ilişkin olup, kamulaştırma üst başlığı hakkında daha detaylı bilgi için konuya dair makalemizi okuyabilirsiniz: Kamulaştırma Nedir? Kamulaştırma İşlemi Nasıl Yapılır?
Acele Kamulaştırma Nedir?
Acele kamulaştırma, kamulaştırma uygulamalarının özel bir şeklidir. Kamulaştırmanın bu özel şekli olan acele kamulaştırma uygulamasıyla: yasada belirtilen olağanüstü durumların söz konusu olması halinde ya da kamu yararı yönünden acilen bitirilmesi gereken projelerin varlığı halinde, kanunda sınırlı olarak sayılmış olan ilgili idari makamın kamulaştırma usulüne dair bazı işlemleri sonradan tamamlamak üzere taşınmaza el koyması ve taşınmazı acele bir şekilde kullanmasına olanak sağlanmaktadır.
Yasal dayanağı 2942 sayılı Kamulaştırma Kanunumuzda ortaya konulmuştur.
2942 sayılı Kamulaştırma Kanunumuzun "Acele Kamulaştırma" Başlıklı 27. Maddesine Göre: “3634 sayılı Milli Müdafaa Mükellefiyeti Kanununun uygulanmasında yurt savunması ihtiyacına veya aceleliğine Cumhurbaşkanınca karar alınacak hallerde veya özel kanunlarla öngörülen olağanüstü durumlarda gerekli olan taşınmaz malların kamulaştırılmasında kıymet takdiri dışındaki işlemler sonradan tamamlanmak üzere ilgili idarenin istemi ile mahkemece yedi gün içinde o taşınmaz malın 10 uncu madde esasları dairesinde ve 15 inci madde uyarınca seçilecek bilirkişilerce tespit edilecek değeri, idare tarafından mal sahibi adına 10 uncu maddeye göre yapılacak davetiye ve ilanda belirtilen bankaya yatırılarak o taşınmaz mala el konulabilir. Mahkemece verilen taşınmaz mala el koyma kararı tapu müdürlüğüne bildirilir. Taşınmaz malın başkasına devir, ferağ veya temlikinin yapılamayacağı hükmü tapu kütüğüne şerh edilir. El koyma kararından sonra taşınmaz mal 20 nci madde uyarınca boşaltılır. Bu Kanunun 3 üncü maddesinin 2 nci fıkrasında belirtilen hallerde yapılacak kamulaştırmalarda yatırılacak miktar, ödenecek ilk taksit bedelidir.”
Görüldüğü üzere acele kamulaştırma, kıymet takdiri dışındaki diğer kamulaştırma işlemlerini daha sonradan tamamlama imkanı sağlayan kamulaştırmanın özel bir halidir. Taşınmaz malın tapu kaydına işleme dair şerh düşülür ve bu şerh ile başkasına devir, ferağ veya temlikinin yapılması da engellenir.
Kamulaştırma ile Acele Kamulaştırma Arasındaki Farklılıklar
Acele kamulaştırma da normal kamulaştırma gibi başlamakta olup, idare tarafından kıymet takdirine kadar olan kamulaştırma işlemleri acele kamulaştırmada sürecinde de yürütülecektir.
Normal kamulaştırma işleminden farklı olarak, acele kamulaştırma işlemini yalnızca kanunun 27. maddesinde özel olarak belirtilen makamlar tesis edebilir.
Normal kamulaştırma uygulamasında, öncelikle ilgili idare tarafından bütçeye yeterli ödenek konulur ve kamu yararı kararı alınır, alınan bu kamu yararı kararının yetkili merci tarafından onaylanması gerekmektedir. Sonrasında taşınmazın gerçek değeri ve taşınmaz tapulu ise taşınmaz malikleri idare tarafından tespit edilir. Tespit edilen tutar üzerinden, malikle anlaşma sağlanamazsa taşınmazın bulunduğu yer asliye hukuk mahkemesinde bedel tespit ve tescil davası açılır ve bilirkişiler tarafından tespit edilecek bedel üzerinden ödeme gerçekleştirilir.
Acele kamulaştırma uygulamasında ise malikle anlaşma çabasına girilmeden asliye hukuk mahkemesinden yaptırılacak bedel tespitiyle belirecek tutar malik adına depo edilerek taşınmaza doğrudan el konulabilmekte ve yukarıda oldukça özet bir şekilde bahsettiğimiz kamulaştırma süreci ortadan kaldırılabilmektedir. Tabii bunun için acele kamulaştırma usulüne uygun şartların mevcut olması gerekir.
Acele Kamulaştırma Usulü
Acele kamulaştırma ile ilgili yasa maddesi incelendiğinde acele kamulaştırma yetkisinin idareye sınırsız bir takdir yetkisi vermediği, ancak ivediliği somut olan hallerde bu yetkiyi kullanabileceği açıktır. İvedi olmayan durumlarda idare olağan kamulaştırma yoluna her zaman başvurabilmekte olduğundan acele kamulaştırma yapılabilmesi için gecikmesinde kamu için büyük zarar oluşturacak ve kamu düzenini bozacak bir durumun varlığı aranır.
Anayasa Mahkemesi acele kamulaştırmayı incelediği bir kararında “acele kamulaştırma usulü, idareye kamulaştırma işlemlerinin neticelenmesini beklemeden kamulaştırılan taşınmaza el koyma imkanı tanıyan olağanüstü bir kamulaştırma usulüdür.” şeklinde tanımlama yaparak “acele kamulaştırma usulü, olağan kamulaştırmada malik lehine getirilen usule ilişkin güvenceleri bertaraf etmemekte; yalnızca bu usullerin işletilmesinden önce idareye, kamulaştırılacak taşınmaza el koyma imkanı tanımaktadır. İdare tarafından, taşınmaza el konulduktan sonra öncelikle satın alma yolunun işletilmesi, bunun mümkün olamaması durumda ise asliye hukuk mahkemesinde bedel tespiti ve tescil dava açılması gerekmektedir.” şeklinde acele kamulaştırmanın amacını açıklamıştır. İdarenin acele kamulaştırmayla taşınmaza el koyduktan sonra olağan kamulaştırma yöntemlerini işleterek taşınmazı kendi adına tescil ettirmek için bedel tespiti ve tescil davası açması gerektiğini aksi halde mülkiyetten doğan haklardan değil yalnızca el koyma nedeniyle zilyetlikten doğan hakları kullanabileceğini, mülkiyetten doğan hakların malikte kalacağını belirtmiştir.(Bknz: Ali Ekber AKYOL ve Diğerleri Başvurusu, Başvuru Numarası: 2015/17451, Karar Tarihi: 16/2/2017, R.G. Tarih ve Sayı: 5/5/2017-30057)
a) Acele Kamulaştırma Yapılabilecek Haller
2942 sayılı Kamulaştırma Kanununun 27. maddesinde; “3634 sayılı Milli Müdafaa Mükellefiyeti Kanununun uygulanmasında yurt savunması ihtiyacına veya aceleliğine Cumhurbaşkanınca karar alınacak hallerde veya özel kanunlarla öngörülen olağanüstü durumlarda…” acele kamulaştırma usulüne gidilebileceği görülmektedir.
Buna göre;
3634 sayılı Milli Müdafaa Mükellefiyeti Kanununun uygulanmasında yurt savunması ihtiyacına veya
Aceleliğine Cumhurbaşkanınca karar alınacak haller ile
Özel kanunlarla öngörülen olağanüstü durumlar
olmak üzere ancak üç halde acele kamulaştırma yoluna gidilebilir. Aksi halde alınacak acele kamulaştırma işlemi hukuka aykırı olacak ve iptal edilebilecektir.
a.1) 3634 Sayılı Milli Müdafaa Mükellefiyeti Kanunundan Kaynaklanan Haller
Belirtilen yasanın 1. maddesinde; “seferberlik ve savaş hali ile bu hallerin henüz ilan edilmemiş olduğu ancak savaşı gerektirebilecek bir durumun meydana geldiği gerginlik ve kriz dönemlerinde yapılacak seferberlik hazırlıkları ile kıtaların toplanması esnasında, alelade vasıtalarla temin edilemeyen bütün askeri ihtiyaçları veya hizmetleri bu Kanun hükümleri dairesinde vermeye veya yapmaya her şahıs borçludur.” denilerek Milli Müdafaa halinin tanımı ve bu kapsamda yurttaşların sorumluluğuna dair genel bir belirleme yapılmıştır. Bu yasaya dayanılarak acele kamulaştırma kararını tek başına Cumhurbaşkanı alabilecektir.
a.2) Aceleliğine Cumhurbaşkanınca Karar Alınacak Haller
Uygulamada en çok karşılaşılan acele kamulaştırma hali olup idareler başlattıkları projeler kapsamında olağan kamulaştırma yolunun uzun süreçleriyle uğraşmak yerine bu yöntemle projeleri ivedilikle bitirmeyi amaçlamaktadır.
Bu halde idare tarafından taşınmaza acele el konulabilmesi için öncelikle;
İlgili projenin yürütülmesinden sorumlu genel müdürlük tarafından bir kamu yararı kararı alınması,
Bu kararın genel müdürlüğün bağlı olduğu bakanlıktan makam oluru alması,
Cumhurbaşkanı tarafından işlemin aciliyet taşıdığı yönünde acelelik kararı verilmesi,
Bu kararın Resmi Gazete’de ilan edilmesi gerekmektedir.
Danıştay, Cumhurbaşkanınca acelelik kararı verilebilmesi için kamu yararı ve kamu düzenine ilişkin olma halinin diğer iki koşula paralel olması gerektiğini belirterek acele ve istisnai hallerde olağan kamulaştırma yönteminin uygulanmasının büyük kamu zararlarına yol açma riskini ihtiva edebileceğinden bu özel kamulaştırma yoluna gidilebileceğini belirtmiştir. Bu belirleme ışığında acele kamulaştırmanın olağanüstü bir kamulaştırma yolu olduğu ve istisnai hallerde başvurulacak bir yöntem olduğu açıktır. Bu nedenle Cumhurbaşkanının verdiği acelelik kararının iptali davalarında birtakım kriterler belirlenmiştir.
Danıştay’a göre;
Acelelik halinin bulunduğu saptanmalı,
Acele kamulaştırılması gereken taşınmazlarla ilgili gerekli tespitler yapılarak, acelelik halinin nedenleri ortaya konulmalı,
Olağan kamulaştırma yerine acele kamulaştırma yönteminin seçilmesine neden olan olağanüstü ve istisnai nedenler ile bu yönteme başvurulmakla amaçlanan kamu yararı hali ve kamu düzeninin korunmasını gerektiren durumlar somut bir şekilde ortaya konulmalı,
Aceleliğine karar verilen taşınmazların münferiden belirtilmiş olması ile el koyma işleminin de yalnızca belirtilen taşınmazlar yönünden gerçekleştirilmesi aranmaktadır.
a.3) Özel Kanunlarla Öngörülen Olağanüstü Haller
2634 sayılı Turizm Teşvik Kanunun 8/3-j hükmündeki düzenlemeyle Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın kültür ve turizm koruma ve gelişim bölgeleri içinde kalan özel mülkiyet konusu arazi ve arsaların turizm yatırımlarına özgülenmesi amacıyla, Kamulaştırma Kanununun 27. maddesine göre acele kamulaştırma yapabileceği belirtilmektedir.
3213 sayılı Maden Kanunun 46. maddesinde kamulaştırma işlemlerinin Kamulaştırma Kanununa göre yapılabileceği, 4646 sayılı Doğal Gaz Piyasası Kanununun 12. maddesinde de bu kanun kapsamında yapılacak kamulaştırmalarda Kamulaştırma Kanunu yöntemlerinin uygulanacağı şeklinde atıflar nedeniyle Kamulaştırma Kanunu'nun içerisinde yer alan acele kamulaştırma usulünün bu hallerde de uygulanabileceği hususu, doktrinde çeşitli hocalarımız tarafından ifade edilmişse de, kanaatimizce kamulaştırmanın özel bir şekli olan acele kamulaştırmanın ayrıca ve açıkça atıf yapılarak belirtilmiş olması gerekirdi. Bu nedenle yargısal içtihatlarda dayanağını bulamadığımız için bu şekilde genel olarak Kamulaştırma Kanunumuza yapılan atıfların, spesifik olarak acele kamulaştırma uygulamalarına istinaden de uygulama alanı bulabileceğini söylemekten imtina ediyoruz.
6306 sayılı Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkında Kanunun 6/2 hükmünde yer alan “Üzerindeki bina yıkılmış olan arsanın maliklerine yapılan tebligatı takip eden otuz gün içinde en az üçte iki çoğunluk ile anlaşma sağlanamaması hâlinde, gerçek kişilerin veya özel hukuk tüzel kişilerinin mülkiyetindeki taşınmazlar için Bakanlık, TOKİ veya İdare tarafından acele kamulaştırma yoluna da gidilebilir.” ifadeleri gereği, bu hallerde acele kamulaştırma yoluna gidilip gidilemeyeceği hususunda herhangi bir tartışma söz konusu değildir.
b) Acele Kamulaştırma Kararının Usulü ve Geçerlilik Şartları
b.1) Karardan Önceki Aşama
Olağan kamulaştırmada; yasada sayılı merciler kamu yararı kararı alır. Ardından yine yasada belirtilen yetkili merciler bu kararı onaylar. Kamulaştırılacak taşınmazın malikleri tespit edilerek yasada belirtilen ilkeler doğrultusunda kıymet takdir komisyonu ve uzlaşma komisyonu kurulur ve taşınmazın anlaşarak satın alınması için malikle görüşülür. Anlaşma sağlanamaması halinde idare tarafından taşınmazın bedelinin tespiti ve idare adına tescili için asliye hukuk mahkemesinde dava açılır. Mahkeme taşınmazın bedelini tespit ederek bu bedel üzerinden taşınmazın idare adına tesciline karar verir.
Acele kamulaştırmada karar öncesi aşamalar ise;
Yeterli ödeneğin ayrılması,
Kamu yararı kararının alınması
Kamu yararı kararının ilgili mercii tarafından onaylanması,
Acele kamulaştırılacak taşınmazın tespiti ve durumun tapuya şerh verilmesidir.
Yukarıda saymış olduğumuz bu işlemlerin, acele kamulaştırma kararından önce tamamlanması gerekmektedir.
b.2) Karar Sonrası Aşama
Acele kamulaştırma kararının alınmasından sonra taşınmaz mala acele el konulması için ilgili idare tarafından Asliye Hukuk Mahkemesine müracaat edilir, mahkeme tarafından 7 gün içerisinde bilirkişilere değer tespiti yaptırılır.
Tespit edilen bedel bankaya depo edilerek, taşınmaz mala el konulabilir. Ancak acele el koymadan itibaren idarece hemen olağan kamulaştırmanın eksik işlemleri tamamlanmalıdır. Bunlar da tamamlandıktan sonra idare taşınmazın kendi adına tescilini sağlayabilir. Acele el koyma kararından sonra satın alma usulünü deneyip malikle anlaşamayan idare altı ay içerisinde taşınmazın bulunduğu yerde bedel tespit ve tescil davası açarak taşınmazın mülkiyetini almak durumundadır. Aksi halde taşınmaz maliki kamulaştırmasız el atmanın önlenmesini dava edebilecektir.
Acele Kamulaştırma Kararının İptali Davası
Acele kamulaştırma kararı hangi makamdan çıkarsa çıksın netice itibariyle bir idari işlemdir ve İYUK kapsamında iptal davası açılarak iptali sağlanabilir.
a) Acele Kamulaştırma Kararının İptali Davasında Yetkili ve Görevli Mahkeme
Acele kamulaştırmanın iptali davasında görevli mahkeme idare mahkemesidir. Yetkili Mahkeme ise, taşınmazın bulunduğu yer idare mahkemesidir.
Bu kurala istisna olarak: acele kamulaştırma kararının Cumhurbaşkanınca alındığı hallerde görevli mahkeme Danıştay olacaktır. Danıştay, Cumhurbaşkanı tarafından alınmış olan acele kamulaştırma kararlarının ve spesifik olarak acelelik saptamasının iptaline ilişkin davalara ilk derece mahkemesi olarak bakmaktadır. Bu halde ilk derece mahkemesi sıfatıyla görevli mahkeme Danıştay olacağı için yetkili mahkeme belirlemesi yapmaya da gerek olmayacaktır, çünkü Danıştay yalnızca Ankara'da yer almaktadır
b) Acele Kamulaştırma Kararının İptali Davasını Kimler Açabilir?
Acele kamulaştırma kararının iptali davasını iş bu karara konu taşınmaz malikleri açabilecektir. Acele kamulaştırma kararı ekli listesinde yer alan taşınmaz maliklerinden her biri bu davayı açabilecektir. Verilecek karar yalnızca davayı açan malikin taşınmazı yönünden hüküm ifade edecek diğer taşınmazlara sirayet etmeyecektir.
Yani sonuç olarak, bir grup taşınmazı kapsayacak şekilde, örneğin bütün bir mahallede yer alan taşınmazları kapsayacak şekilde acele kamulaştırma kararı alınması halinde, taşınmaz maliklerinden her birinin açacağı iptal davası, yalnızca kendi taşınmazları açısından sonuç doğuracaktır.
Ayrıca üzerini önemle çizmemiz gereken bir husus da şudur ki: her bir taşınmaz malikinin kendi taşınmazına ilişkin olarak ayrı ayrı dava açması gerekmektedir. İstisnai olarak aynı taşınmaza iştirak veya müşterek mülkiyet halinde birlikte malik olanlar veya birden fazla taşınmaza aynı şekilde ortaklık veya paydaşlık dahilinde birlikte malik olanlar, birlikte dava açabilecektir. Bu husus, aşağıda siz değerli okuyucularımız ile paylaşacağımız emsal kararlarda bizzat Danıştay ilgili dairesi tarafından açıkça ortaya konulmuştur.
bu nedenle bütün taşınmaz maliklerinin hak kaybına uğramamak adına gecikmeksizin alanında uzman bir meslektaşa danışmalarını ve hukuki danışma ile dava temsil desteği almasını tavsiye etmekteyiz.
c) Acele Kamulaştırma Kararının İptali Davasında Süreler
Acele kamulaştırma kararının iptali davası ivedi yargılama usulüne tabi olduğu için kural olarak acele kamulaştırma kararının Resmi Gazetede ilanından itibaren 30 gün içerisinde açılmalıdır. Ancak cumhurbaşkanı kararı ile alınan acele kamulaştırma kararının iptali davalarını inceleyen Danıştay 6. Dairesinin 21.12.2021 T., 2021/3615 E. ve 2021/14201 K. sayılı kararında; “…Öte yandan; acele kamulaştırmaya ilişkin Cumhurbaşkanı Kararlarının Resmi Gazete'de yayımlanmasının ilgililere tebliğ hükmünde olduğuna dair bir düzenlemeye mevzuatta yer verilmemiştir. Ayrıca, anılan kararın Anayasada yer alan bir temel hak olan mülkiyet hakkını kısıtlayıcı nitelikte olması nedeniyle, Resmi Gazete'de yayımlanmasının dışında ayrıca yazılı bildirim yapılması, Anayasada güvence altına alınmış olan hak arama özgürlüğünün de gereğidir. Bu çerçevede; muhatapları açısından subjektif ve kişisel nitelikte olan acele kamulaştırma kararlarının; uygulanma süresi içerisinde, yazılı bildirim veya öğrenme üzerine yasal dava açma süresi içinde dava konusu edilebilecekleri açıktır. Uyuşmazlıkta; dava konusu Cumhurbaşkanı kararı davacıya tebliğ edilmediğinden, bu işleme karşı öğrenme tarihinden itibaren 60 günlük dava açma süresi içerisinde dava açılabileceğinin kabulü gerekmektedir…” diyerek Resmi Gazete’de ilanı tebliğ için yeterli görmemiş ve yazılı tebliğ aramıştır. Ayrıca dava açma süresinin de öğrenme tarihinden itibaren 60 gün olacağını belirtmiştir.
Ancak Danıştay tarafından verilen bu karar, Danıştay'ın kararının son derece doğru ve isabetli olduğunu düşünüyor olsak da Danıştay'ın görüş değiştirmesi halinde ilgililerin haklarını riske edebilir. Bunun yanında, davanızı inceleyecek olan avukat meslektaşın konuyu inceleme, strateji hazırlama ve bu stratejisine uygun olarak dilekçesini organize etme süresi de savunmanızın süresini uzatacaktır. Bu nedenle 60 günlük süre beklenilmeksizin mümkün olan en kısa sürede bir gayrimenkul avukatı ile temasa geçmenizi ve hukuki danışma ile dava temsil desteği temin etmenizi şiddetle tavsiye etmekteyiz.
d) Acele Kamulaştırma Kararının İptali Davasında Yargılama Usulü
Acele kamulaştırma kararının iptali davasında 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunumuzun 20/A maddesinde yer alan ivedi yargılama usulü uygulanır. Bu kapsamda taraflar yalnızca birer dilekçe sunabilecektir.
2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunumuzun 20/A Maddesine Göre: "1. İvedi yargılama usulü aşağıda sayılan işlemlerden doğan uyuşmazlıklar hakkında uygulanır: a) İhaleden yasaklama kararları hariç ihale işlemleri. b) Acele kamulaştırma işlemleri. c) Özelleştirme Yüksek Kurulu kararları. d) 12/3/1982 tarihli ve 2634 sayılı Turizmi Teşvik Kanunu uyarınca yapılan satış, tahsis ve kiralama işlemleri. e) 9/8/1983 tarihli ve 2872 sayılı Çevre Kanunu uyarınca, idari yaptırım kararları hariç çevresel etki değerlendirmesi sonucu alınan kararlar. f) 16/5/2012 tarihli ve 6306 sayılı Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkında Kanun uyarınca alınan Cumhurbaşkanı kararları.(3) 2. İvedi yargılama usulünde: a) Dava açma süresi otuz gündür. b) Bu Kanunun 11 inci maddesi hükümleri uygulanmaz. c) Yedi gün içinde ilk inceleme yapılır ve dava dilekçesi ile ekleri tebliğe çıkarılır. d) Savunma süresi dava dilekçesinin tebliğinden itibaren on beş gün olup, bu süre bir defaya mahsus olmak üzere en fazla on beş gün uzatılabilir. Savunmanın verilmesi veya savunma verme süresinin geçmesiyle dosya tekemmül etmiş sayılır. e) Yürütmenin durdurulması talebine ilişkin olarak verilecek kararlara itiraz edilemez. f) Bu davalar dosyanın tekemmülünden itibaren en geç bir ay içinde karara bağlanır. Ara kararı verilmesi, keşif, bilirkişi incelemesi ya da duruşma yapılması gibi işlemler ivedilikle sonuçlandırılır. g) Verilen nihai kararlara karşı tebliğ tarihinden itibaren on beş gün içinde temyiz yoluna başvurulabilir. h) Temyiz dilekçeleri üç gün içinde incelenir ve tebliğe çıkarılır. Bu Kanunun 48 inci maddesinin bu maddeye aykırı olmayan hükümleri kıyasen uygulanır. ı) Temyiz dilekçelerine cevap verme süresi on beş gündür. i) Danıştay evrak üzerinde yaptığı inceleme sonunda, maddi vakıalar hakkında edinilen bilgiyi yeterli görürse veya temyiz sadece hukuki noktalara ilişkin ise yahut temyiz olunan karardaki maddi yanlışlıkların düzeltilmesi mümkün ise işin esası hakkında karar verir. Aksi hâlde gerekli inceleme ve tahkikatı kendisi yaparak esas hakkında yeniden karar verir. Ancak, ilk inceleme üzerine verilen kararlara karşı yapılan temyizi haklı bulduğu hâllerde kararı bozmakla birlikte dosyayı geri gönderir. Temyiz üzerine verilen kararlar kesindir. j) Temyiz istemi en geç iki ay içinde karara bağlanır. Karar en geç bir ay içinde tebliğe çıkarılır."
Görüldüğü üzere ivedi yargılama usulünde istinaf incelemesi söz konusu olamamaktadır. Ancak taraflara temyiz imkanı verilmiştir. Bununla birlikte temyiz de İYUK 20/A maddesinde yer alan ve yukarıda alıntılamış olduğumuz çerçeve dahilinde yürütülecektir.
e) Acele Kamulaştırma Kararının İptaline İlişkin Davada Yürütmenin Durdurulması Talebinin İncelenmesi ve Bu Karara İtiraz
İdari işlemlerin iptali davalarında, davacılar yönünden yargılama süresi boyunca idari işlemin uygulanacak olması nedeniyle onarılmaz zararların oluşması riskine karşılık, dava konusu idari işlemin yürütmesinin durdurulmasına karar verilebilmektedir. Acele kamulaştırma kararının iptali davasında da, dava açılırken yürütmenin durdurulması isteminde bulunulabilmekte, bu istem öncelikle incelenip karara bağlanmaktadır. Ancak acele kamulaştırma kararının iptali davalarında ivedi yargılama usulüne ilişkin olarak yukarıda alıntılamış olduğumuz İdari Yargılama Usulü Kanunumuzun 20/A Maddesinin 2. fıkrasının e. bendi gereğince yürütmenin durdurulması istemi hakkında verilecek kararlar kesin olup, bu kararlara itiraz yolu kapalıdır.
f) Acele Kamulaştırma Kararının İptaline İlişkin Davada Dilekçenin Kabulü veya Reddi
Danıştay ilk derece mahkemesi olarak incelediği acele kamulaştırma kararının iptali davalarında dava dilekçelerini usulüne uygun olmasını incelikle değerlendirmektedir. Davacının dava ehliyetini ortaya koyması yönünden dava dilekçesine taşınmaz tapusu eklenmemişse dilekçe red kararı vermektedir.
Aynı şekilde acele kamulaştırma kararının ekli listesinde yer alan taşınmazların birlikte dava açması durumunda da dilekçe red kararı vermekte, her taşınmaz için ayrı dava açılmasını istemektedir.
Danıştay dava dilekçesinde acele kamulaştırma kararının öğrenildiği tarihin belirtilmemesi nedeniyle de dilekçe red kararı verebilmektedir.
Tüm bu nedenlerle olası hak kayıplarının önüne geçilebilmesi adına acele kamulaştırma kararının iptali davalarında alanında uzman gayrimenkul avukatlarıyla çalışmak, hak sahiplerinin yararına olacaktır.
g) Acele Kamulaştırma Kararının İptalinin Hüküm ve Sonuçları
Acele kamulaştırma kararının iptali ile yalnızca davacının taşınmazı yönünden acele kamulaştırma kararının hüküm sonuçları ortadan kalkacaktır. Ancak idare her zaman usulüne uygun bir şekilde olağan kamulaştırma yöntemlerini işletmek suretiyle ile taşınmazın mülkiyetini kendi uhdesine alabilecektir.
Acele Kamulaştırma Kararının İptali Davasına İlişkin Emsal Kararlar
Acele kamulaştırma sürecinin usulüne uygun bir şekilde yürütülmemiş olması sebebiyle verilen iptal kararı
Danıştay 6. Daire Başkanlığı 2015/5196 E. 2016/7403 K. sayılı Kararı
Özet: Riskli alan üzerindeki binaların yıkılarak arsa haline gelmesi ve 6306 sayılı Kanun’un 6. maddesinin 1. fıkrasında belirtilen en az üçte iki çoğunluk nisabının sağlanması karşısında anılan maddenin 2. fıkrasında belirtilen acele kamulaştırma yapılabilmesi için gerekli şartların oluşmadığı, uygulamadaki problemlerin birinci fıkra uyarınca çözümlenmesi gerektiği hakkında.
Temyiz Eden (Davacı) : … Vekili : Av. …
Karşı Taraf (Davalı) : Esenler Belediye Başkanlığı - Vekili : Av. …
İstemin Özeti : İstanbul 3. İdare Mahkemesince verilen 31/03/2015 tarihli, E:2014/1379, K:2015/686 sayılı kararın, usul ve hukuka aykırı olduğu ileri sürülerek bozulması istenilmektedir.
Savunmanın Özeti : Temyiz edilen kararda bozma nedenlerinden hiçbirisi bulunmadığından, usul ve kanuna uygun olan kararın onanması gerektiği savunulmaktadır.
Danıştay Tetkik Hakimi : Harun Coşkun Düşüncesi : Dava dosyasının incelenmesinden, İstanbul İli, Esenler İlçesi, Atışalan Havaalanı ve Atışalan Tuna Mahallelerinin sınırları içerisinde bulunan alanların bir kısmının Çevre ve Şehircilik Bakanlığının 21.09.2012 tarihli, 1323 sayılı yazısına istinaden Bakanlar Kurulunun 24.09.2012 tarihli, 2012/3791 sayılı kararı ile 6306 sayılı Kanunun 2'inci maddesi uyarınca "Riskli Alan" ilan edildiği, akabinde Çevre ve Şehircilik Bakanlığı Altyapı ve Kentsel Dönüşüm Hizmetleri Genel Müdürlüğünün 14.11.2012 tarihli, 600 sayılı kararı ile davalı idarenin "ilgili idare" olarak yetkilendirildiği, sonrasında bakanlığın 31.01.2013 tarihli, 537 sayılı kararı ile ilgili idareye verilen yetkilere ilaveten riskli alan içerisinde kamulaştırma işlemlerinin yürütülmesine ilişkin iş ve işlemlerin yürütülmesine yönelik yetkilendirme yapıldığı, bu arada davalı idare tarafından kendi iştiraki olan … İnşaat ve Eğitim San. Tic. A.Ş ile protokol akdedilmek suretiyle riskli alanda "saha tespit çalışmaları, tanıtım, tasarım etüd ve avan proje yapımı hizmet alımı işi" için yer teslimi yapıldığı, anılan şirketin 19.03.2013 tarihli, 2013/128 sayılı yazısı ile riskli alan içerisinde bazı mülk sahipleri ile uzlaşılamadığından söz edilerek, iş akışının sekteye uğramaması için davalı idareden gereğinin yapılmasının istenildiği, bunun üzerine Esenler Belediye Encümenin 11.04.2013 tarihli, 700 sayılı kararı ile içerisinde davacının da bulunduğu bir kısım mülk sahiplerinin hisselerinin 2942 sayılı Kanunun 27. maddesi ile 6306 sayılı Kanunun 6. maddesinin ikinci fıkrası uyarınca acele el koyma usulü ile kamulaştırılmalarına karar verildiği, bu kararın tebliği üzerine bakılan davanın açıldığı anlaşılmıştır.
6306 sayılı Kanun’un ve Uygulama Yönetmeliğinin işlem tarihi itibari ile yürürlükte bulunan hükümleri birlikte değerlendirildiğinde, vaz' edilen hükümlerden amaçlanan olgunun "afet riski altındaki alanlar ile bu alanlar dışındaki riskli yapıların bulunduğu arsa ve arazilerde, fen ve sanat norm ve standartlarına uygun, sağlıklı ve güvenli yaşama çevrelerin" teşekkülünü sağlamak olduğu, aynı mevzuat çerçevesinde mevcut risk durumunun ilgili idarelerin yardımı doğrultusunda öncelikle maliklerce bertaraf edilmesinin tercih edildiği, bu doğrultuda uygulama sırasında izlenecek sürecin merhale merhale belirtildiği, Kanunun 6. maddesinin 1. fıkrasında özetle "üzerindeki bina yıkılarak arsa haline gelmiş parsellerin tevhit edilmesine, münferit veya birleştirilerek veya imar adası bazında uygulama yapılmasına, yeniden bina yaptırılmasına, payların satışına, kat karşılığı veya hasılat paylaşımı ve diğer usuller ile yeniden değerlendirilmesine sahip oldukları hisseleri oranında paydaşların en az üçte iki çoğunluğu ile karar verileceği" belirtildikten sonra karar nisabına katılmayan hissedarların arsa paylarının belirlenen en az rayiç bedel üzerinden açık artırma usulü ile öncelikle anlaşma sağlayan diğer paydaşlara satılmasının, bu durumun gerçekleşmemesi halinde ise rayiç bedeli Bakanlıkça ödenmek kaydı ile tapuda Hazine adına resen tescil edilmesinin öngörüldüğü, söz konusu taşınmazların Bakanlık, Toplu Konut İdaresi yada ilgili idare tarafından acele kamulaştırılması hususunun ise arsa maliklerine yapılan tebligat üzerine "en az üçte iki çoğunluk ile anlaşma sağlanamaması" koşulu ile aynı maddenin 2. fıkrasında düzenlendiği anlaşılmaktadır. Bakılan davada, Dairemizin 08.02.2016 tarihli, E:2015/5196 sayılı ara kararı ile davalı idareden "Dava konusu edilen 11.04.2013 tarihli, 700 sayılı Belediye Encümeni kararından önce üçte iki çoğunluğun sağlanıp sağlanmadığının ve 6306 sayılı Kanunun 6. maddesi uyarınca idarelerince yapılan iş ve işlemlerin sorulmasına" karar verilmiş olup, davalı idarenin 30.03.2016 tarihinde kayda giren ara kararına cevap dilekçesinde; riskli alan içerisinde yer alan hak sahiplerinin sayısı ve hisseleri oranında üçte iki çoğunluğun sağlandığı, ayrıca 28.02.2014 tarihli protokol uyarınca gerekli yıkımların yapıldığı belirtilmiştir.
Uyuşmazlıkta, davalı idarece karar nisabının sağlandığına yönelik verilen bilgiler belgelendirilmemekle birlikte, riskli alan üzerindeki binaların yıkılarak arsa hâline getirildiği, aynı zamanda 6306 sayılı Kanun’un 6. maddesinin birinci fıkrasında uygulama işlemleri için paydaşların hisseleri oranında aranan en az üçte iki çoğunluk nisabının sağlandığının kabulü durumunda, ancak "Üzerindeki bina yıkılmış olan arsanın maliklerine yapılan tebligatı takip eden otuz gün içinde en az üçte iki çoğunluk ile anlaşma sağlanamaması...." hâlinde hüküm ifade eden ve riskli alan içerisinde yer alan taşınmazların idarelerce acele kamulaştırılmasına imkan sağlayan aynı maddenin ikinci fıkrası uygulama alanı bulamamakta, karara katılmadığı resmi belge ile kanıtlanan kişilere ait hisselerden kaynaklanan uygulama problemlerinin birinci fıkra uyarınca çözümlenmesi, gerekmektedir. Bu durumda, 6306 sayılı Kanun’un ikinci fıkrası kapsamında değerlendirilmesi imkanı bulunmayan "riskli alan" içerisinde, davalı idareye tanınmış bir kamulaştırma yetkisi bulunmadığı anlaşılmış olup, dava konusu edilen kamulaştırmaya ilişkin Belediye Encümeni kararında hukuka uyarlık, temyize konu mahkeme kararında hukuki isabet bulunmadığı sonucuna ulaşılmıştır.
Diğer taraftan, Anayasa’nın 13. ve 35. madde hükümleri uyarınca mülkiyet hakkının kamu yararı amacıyla Anayasaya uygun olarak yasayla sınırlandırılması mümkündür. Ancak buna ilişkin düzenlemeler öncelikle kamu yararına dayanmalıdır. Buna göre, bir taşınmaz üzerindeki mülkiyet hakkının kamulaştırma yolu ile kaldırılması (mülkiyetin el değiştirmesi) kamu yararının karşılanması zorunluluğunun özel mülkiyet hakkının korunmasından üstün tutulması şartına bağlıdır. 2942 sayılı Kamulaştırma Kanunu'nun "Acele kamulaştırma" başlıklı 27. maddesinde: 3634 sayılı Milli Müdafaa Mükellefiyeti Kanununun uygulanmasında yurt savunması ihtiyacına veya aceleliğine Bakanlar Kurulunca karar alınacak hallerde veya özel kanunlarla öngörülen olağanüstü durumlarda gerekli olan taşınmaz malların kamulaştırılmasında kıymet takdiri dışındaki işlemler sonradan tamamlanmak üzere ilgili idarenin istemi ile mahkemece yedi gün içinde o taşınmaz malın 10’uncu madde esasları dairesinde ve 15’inci madde uyarınca seçilecek bilirkişilerce tespit edilecek değeri, idare tarafından mal sahibi adına 10’uncu maddeye göre yapılacak davetiye ve ilanda belirtilen bankaya yatırılarak o taşınmaz mala el konulabileceği kuralına yer verilmiştir.
Yukarıda aktarılan Anayasa hükmü ve Kamulaştırma Kanunu birlikte ele alındığında, bizatihi olağan kamulaştırma işlemi T.C Anayasası tarafından güvence altına alınan mülkiyet hakkının istisnası iken, olağan kamulaştırma işleminin istisnası olarak Kamulaştırma Kanun’un 27. maddesinde belirtilen ve uygulanması sıkı şartlara bağlanan acele kamulaştırma yönteminin, hukuki güvenlik ilkesini ve mülkiyet hakkını zedeleyecek ölçüde geniş yorumlanamayacağı, hassasiyetle ele alınması gerektiği açıktır. Dava konusu 11.04.2013 tarihli, 700 sayılı kararda ''uzlaşma sağlanamayan hak sahiplerinin bu alandaki hisselerinin 6306 sayılı Kanun'un 6. maddesinin 2. fıkrasına istinaden acele kamulaştırılmaları gerektiği, bu hisselerin 2942 sayılı Kamulaştırma Kanununun 3. maddesinin 2. fıkrası ile 27. maddesine göre işlem tesis edilmesi'' belirtilmiş olup, 2942 sayılı Kanunun 27. maddesinde yer alan acele kamulaştırma sürecinin işletilmesinin kararlaştırıldığı görülmektedir. Ancak uyuşmazlık konusu karara dayanak alınan 2942 sayılı Kamulaştırma Kanunu'nun acele kamulaştırma başlıklı 27. maddesi incelendiğinde bir taşınmaz hakkında acele kamulaştırma kararı alınabilmesi için bu taşınmazın öncelikle 3634 sayılı Milli Müdafaa Mükellefiyeti Kanununun uygulanmasında yurt savunması ihtiyacı için gerekli olan taşınmaz olması veya taşınmazın acele kamulaştırılması hususunda diğer bir değişle işin aceleliğine ilişkin olarak Bakanlar Kurulunca karar alınmış olması ya da özel kanunlarla öngörülen olağanüstü hallerin gerçekleşmesi gerekmektedir. Bakılan uyuşmazlıkta ise davanın konusu taşınmazın 3634 sayılı Kanun kapsamında yer almadığı açıktır.
Bakanlar Kurulu tarafından ise uyuşmazlık konusu bölgenin riskli ilan edinilmesi ile yetinildiği, riskli alan ilan edilen bölgede icra edilecek kamulaştırma işlemlerinin 2942 sayılı Kanunun 27. maddesi kapsamında acele kamulaştırma yöntemi ile yapılması yönünde herhangi bir karar alınmadığı da ortadadır. 6306 sayılı Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkında Kanunda söz konusu riskli alanlarda yapılacak kamulaştırmaların acele kamulaştırma usulü ile yürütülmesini gerektiren olağan üstü bir düzenlemeye de yer verilmediğinin anlaşılması karşısında, son seçenek olan "özel kanunlarla öngörülen olağanüstü durumlar" koşulunun da gerçekleşmediği görülmektedir.
Bu haliyle, İstanbul İli, Esenler İlçesi, Atışalan Havaalanı ve Tuna Mahallesi içinde kalan alanın, Bakanlar Kurulu'nun 24.09.2012 tarihli kararı ile 6306 sayılı Kanun'un 2. maddesi uyarınca riskli alan olarak belirlenerek ilan edilmesi, söz konusu alanda yapılacak kamulaştırmaların acele kamulaştırma yöntemi kullanılarak yapılması için yeterli olmadığından, dava konusu Belediye Encümeni kararında bu yönden de hukuka uyarlık bulunmamaktadır. Bu durumda, yukarıda yer verilen açıklamalar bağlamında dava konusu uyuşmazlık değerlendirildiğinde, dava konusu 11.04.2013 tarihli, 700 sayılı kararı ile alınan kamulaştırma ve acele kamulaştırma işlemlerin başlatılabilmesi ve bu yetkilerin kullanılabilmesi için 6306 sayılı Kanun'un 6. maddesinde yer alan safahatın takip edilmesi, ayrıca 2942 sayılı Kanun'un 27. maddesinde belirlenen şartların gerçekleşmesi zorunlu olup, yasal dayanağı bulunmayan dava konusu Belediye Encümeni kararında hukuka uyarlık bulunmadğı sonucuna ulaşılmaktadır.
Açıklanan nedenlerle, temyiz isteminin kabulü ile mahkeme kararının bozulması gerektiği düşünülmektedir.
TÜRK MİLLETİ ADINA,
Karar veren Danıştay
Altıncı Dairesince Tetkik Hakiminin açıklamaları dinlendikten ve dosyadaki belgeler incelendikten sonra işin gereği görüşüldü:
Duruşma yapılmasına gerek görülmedi.
Dava, İstanbul İli, Esenler İlçesi, Havaalanı Mahallesi, … Pafta, … parsel sayılı taşınmazda hissedar olan davacının, mevcut hissesinin ve kendisine ait yapısının 6306 sayılı Kanunun 6. maddesinin, ikinci fıkrasına istinaden kamulaştırılmasına ilişkin 11.04.2013 tarihli, 700 sayılı Esenyurt Belediye Encümeni kararının iptali istemiyle açılmış; İdare Mahkemesince, dava dosyasının incelenmesinden davacı taşınmazının kamulaştırılmasına ilişkin prosedürde mevzuata aykırı bir durum olmadığı gibi davacı iddiaları çerçevesinde de işlemin hukuka aykırılık arz etmediği sonucuna ulaşıldığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiş, bu karar davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
6306 sayılı Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkında Kanun’un "Amaç" başlığı altındaki 1. maddesinde bu Kanunun amacının afet riski altındaki alanlar ile bu alanlar dışındaki riskli yapıların bulunduğu arsa ve arazilerde, fen ve sanat norm ve standartlarına uygun, sağlıklı ve güvenli yaşama çevrelerini teşkil etmek üzere iyileştirme, tasfiye ve yenilemelere dair usul ve esasları belirlemek olduğu ifade edilmiş, "Tanımlar" başlıklı 2. maddesinde ise "Riskli Alan" zemin yapısı veya üzerindeki yapılaşma sebebiyle can ve mal kaybına yol açma riski taşıyan, Bakanlık veya İdare tarafından Afet ve Acil Durum Yönetimi Başkanlığının görüşü de alınarak belirlenen ve Bakanlığın teklifi üzerine Bakanlar Kurulunca kararlaştırılan alan olarak tanımlanmıştır.
6306 sayılı Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkında Kanun'un işlem tarihi itibari ile yürürlükte bulunan "Uygulama işlemleri" başlıklı 6. maddesinin 1. fıkrasında; "Üzerindeki bina yıkılarak arsa hâline gelen taşınmazlarda daha önce kurulmuş olan kat irtifakı veya kat mülkiyeti, ilgililerin muvafakatleri aranmaksızın Bakanlığın talebi üzerine ilgili tapu müdürlüğünce resen terkin edilerek, önceki vasfı ile değerlemede bulunularak veya malik ile yapılan anlaşmanın şartları tapu kütüğünde belirtilerek malikleri adına payları oranında tescil edilir. Bu taşınmazların sicilinde bulunan taşınmazın niteliği, ayni ve şahsi haklar ile temlik hakkını kısıtlayan veya yasaklayan her türlü şerh, hisseler üzerinde devam eder. Bu şekilde belirlenen uygulama alanında cins değişikliği, tevhit ve ifraz işlemleri Bakanlık, TOKİ veya İdare tarafından resen yapılır veya yaptırılır. Bu parsellerin malikleri tarafından değerlendirilmesi esastır. Bu çerçevede, parsellerin tevhit edilmesine, münferit veya birleştirilerek veya imar adası bazında uygulama yapılmasına, yeniden bina yaptırılmasına, payların satışına, kat karşılığı veya hasılat paylaşımı ve diğer usuller ile yeniden değerlendirilmesine sahip oldukları hisseleri oranında paydaşların en az üçte iki çoğunluğu ile karar verilir. Bu karara katılmayanların bağımsız bölümlerine ilişkin arsa payları, Bakanlıkça rayiç değeri tespit ettirilerek bu değerden az olmamak üzere anlaşma sağlayan diğer paydaşlara açık artırma usulü ile satılır. Bu suretle paydaşlara satış gerçekleştirilemediği takdirde, bu paylar, Bakanlığın talebi üzerine, tespit edilen rayiç bedeli de Bakanlıkça ödenmek kaydı ile tapuda Hazine adına resen tescil edilir ve yapılan anlaşma çerçevesinde değerlendirilmek üzere Bakanlığa tahsis edilmiş sayılır veya Bakanlıkça uygun görülenler TOKİ'ye veya İdareye devredilir. Bu durumda, paydaşların kararı ile yapılan anlaşmaya uyularak işlem yapılır hükmüne", aynı maddenin 2. fıkrasında ise; "Üzerindeki bina yıkılmış olan arsanın maliklerine yapılan tebligatı takip eden otuz gün içinde en az üçte iki çoğunluk ile anlaşma sağlanamaması hâlinde, gerçek kişilerin veya özel hukuk tüzel kişilerinin mülkiyetindeki taşınmazlar için Bakanlık, TOKİ veya İdare tarafından acele kamulaştırma yoluna da gidilebilir. Bu Kanun uyarınca yapılacak olan kamulaştırmalar, 04/11/1983 tarihli ve 2942 sayılı Kamulaştırma Kanununun 3’üncü maddesinin ikinci fıkrasındaki iskân projelerinin gerçekleştirilmesi amaçlı kamulaştırma sayılır ve ilk taksit ödemesi, mezkûr fıkraya göre belirlenen tutarların beşte biri oranında yapılır" hükmüne yer verilmiştir.
Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkında Kanunun Uygulama Yönetmeliğinin "Amaç ve kapsam" başlıklı 1. maddesinde yönetmeliğin amacının; 16/05/2012 tarihli ve 6306 sayılı Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkında Kanun uyarınca, riskli yapılar ile riskli alan ve rezerv yapı alanlarının tespitine, riskli yapıların yıktırılmasına, yapılacak planlamaya, dönüştürmeye tabi tutulacak taşınmazların değerinin tespitine, hak sahibi olacaklarla yapılacak anlaşmaya ve yapılacak yardımlara, yeniden yapılacak yapılara ve 6306 sayılı Kanun kapsamındaki diğer uygulamalara ilişkin usûl ve esasları belirlemek olduğu belirtilmiş, işlem tarihi ile yürürlükte bulunan "Riskli yapıların bulunduğu parseller ile riskli alanlar hakkında uygulanacak hükümler" başlıklı 15. maddesinde;
"(1) Riskli alanlarda ve riskli yapılarda Kanun kapsamında öncelikle maliklerce uygulama yapılması esastır. Kanun kapsamında yapılacak bu uygulamalara ilişkin iş ve işlemlerde ilgili kurum maliklere yardımcı olmakla yükümlüdür.
(2) Riskli yapılarda, Kanunun 6’ncı maddesinin birinci fıkrası uyarınca, parsellerin tevhit edilmesine, münferit veya birleştirilerek veya imar adası bazında uygulama yapılmasına, yeniden bina yaptırılmasına, payların satışına, kat karşılığı veya hasılat paylaşımı ve diğer usuller ile yeniden değerlendirilmesine esas karar alınmak üzere, yöneticinin veya denetçinin veya kat maliklerinin üçte birinin istemi üzerine, noter vasıtası ile yapılacak tebligat ile kat malikleri kurulu toplantıya çağrılır.
a) Bu toplantıda yürütülecek uygulamalar konusunda bütün maliklerce oybirliği ile anlaşma sağlanamaması halinde, öncelikle riskli yapının değeri, Sermaye Piyasası Kuruluna kayıtlı olarak faaliyet gösteren lisanslı değerleme kuruluşlarına tespit ettirilir ve bu değer gözetilerek oybirliği ile anlaşmaya çalışılır.
b) (a) bendinde belirtilen usule göre oybirliği ile anlaşma sağlanamaması durumunda, yapılacak uygulamaya sahip oldukları hisseleri oranında paydaşların en az üçte iki çoğunluğu ile karar verilir. Bu karar tutanağa bağlanır ve toplantıda bulunan bütün kat maliklerince imzalanır.
En az üçte iki çoğunluk ile alınan karar, karara katılmayanlara ve kat malikleri kurulu toplantısına iştirak etmeyenlere noter vasıtasıyla tebliğ edilir ve bu tebliğde, onbeş gün içinde bu kararın kabul edilmemesi halinde bağımsız bölümlerine ilişkin arsa paylarının, Bakanlıkça tesbit edilecek rayiç değerden az olmamak üzere anlaşma sağlayan diğer paydaşlara açık artırma usulü ile satılacağı, bu suretle paydaşlara satış gerçekleştirilemediği takdirde, bu payların, rayiç bedeli Bakanlıkça ödenmek kaydı ile tapuda hazine adına resen tescil edileceği bildirilir.
(3) En az üçte iki çoğunluk ile alınacak karara katılmayan maliklerin bağımsız bölümlerine ilişkin arsa paylarının rayiç değeri; ikinci fıkranın (a) bendi uyarınca tespit edilen riskli yapının değerine göre belirlenir.
(4) En az üçte iki çoğunluk ile alınacak kararlar ve anlaşma şartları Müdürlüğe bildirilir. Anlaşmaya katılmayan maliklerin bağımsız bölümlerine ilişkin arsa payları; ikinci fıkranın (a) bendi uyarınca tespit edilen veya Bakanlıkça tespit ettirilen arsa payı değeri üzerinden anlaşma sağlayan diğer paydaşlara açık artırma usulü ile satılır. Bu suretle paydaşlara satış gerçekleştirilemediği takdirde, bu paylar, Bakanlığın talebi üzerine, tespit edilen rayiç bedeli de Bakanlıkça ödenmek kaydı ile tapuda Hazine adına resen tescil edilir ve yapılan anlaşma çerçevesinde değerlendirilmek üzere Bakanlığa tahsis edilmiş sayılır veya Bakanlıkça uygun görülenler TOKİ’ye veya İdareye devredilir.
(5) Bu durumda, paydaşların kararı ile yapılan anlaşmaya uyularak işlem yapılır. Malik ile yapılan anlaşmanın şartlarının tapu kütüğünde belirtilmesi de dahil tapu tesciline ilişkin işlemler müdürlük vasıtasıyla gerçekleştirilir.
(6) Bakanlıkça uygun görülmesi hâlinde, Kanunun 6’ncı maddesinin birinci fıkrası uyarınca, arsa payları satın alınanlar ile 14’üncü madde hükümleri çerçevesinde konut veya işyeri sözleşmesi yapılabilir.
(7) Bir parselde birden fazla riskli yapı bulunması halinde her bir yapı için ayrı ayrı rapor düzenlenerek Bakanlığın onayına istinaden uygulama işlemi yapılır.
(8) Üzerindeki yapıların tamamı riskli yapı olarak tespit edilmiş olan bir veya tevhidi mümkün olan birden fazla parsel birlikte değerlendirilerek, yürütülecek uygulamaya sahip oldukları hisseleri oranında proje paydaşlarının en az üçte iki çoğunluğu ile karar verilir.
(9) Riskli alanlarda;
a) Malikler tarafından yürütülecek uygulamalarda parsellerin tevhit edilmesine, münferit veya birleştirilerek veya imar adası bazında uygulama yapılmasına, yeniden bina yaptırılmasına, payların satışına, kat karşılığı veya hâsılat paylaşımı ve diğer usuller ile yeniden değerlendirilmesine,
b) Üzerindeki bina yıkılarak arsa haline gelen taşınmazlarda ilgili kurum tarafından yürütülecek uygulamalarda uygulanacak projeye, sahip oldukları hisseleri oranında proje paydaşlarının en az üçte iki çoğunluğu ile karar verilir.
(10) Riskli alanda veya riskli yapıların bulunduğu parselde risksiz yapı bulunması halinde, bu yapı uygulama dışı tutulabilir. Bu durumda binanın bulunduğu alan ifraz edilebilir. İfraz imkânı yok ise maliklerin anlaşması halinde binanın hâlihazır durumu korunabilir." hükmüne yer verilmiş, işlem tarihinden sonra ise, 02.07.2013 tarihli, 28695 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan yönetmelikle, söz konusu uygulama yönetmeliğinin aktarılan maddesi de dahil bir kısım maddeleri değiştirilmiş ve ek maddeler yürürlüğe girmiştir.
Yukarıda aktarılan 6306 sayılı Kanunun ve Uygulama Yönetmeliğinin işlem tarihi itibari ile yürürlükte bulunan hükümleri birlikte değerlendirildiğinde, vaz' edilen hükümlerde amaçlanan kamu yararının öncelikle "afet riski altındaki alanlar ile bu alanlar dışındaki riskli yapıların bulunduğu arsa ve arazilerde, fen ve sanat norm ve standartlarına uygun, sağlıklı ve güvenli yaşama çevrelerinin" teşekkülünü sağlamak olduğu, aynı mevzuat çerçevesinde mevcut risk durumunun ilgili idarelerin yardımı doğrultusunda öncelikle maliklerce bertaraf edilmesinin tercih edildiği, bu doğrultuda uygulama sırasında izlenecek sürecin de merhale merhale belirtildiği, Kanunun 6. maddesinin 1. fıkrasında özetle "üzerindeki bina yıkılarak arsa haline gelmiş parsellerin tevhit edilmesine, münferit veya birleştirilerek veya imar adası bazında uygulama yapılmasına, yeniden bina yaptırılmasına, payların satışına, kat karşılığı veya hasılat paylaşımı ve diğer usuller ile yeniden değerlendirilmesine sahip oldukları hisseleri oranında paydaşların en az üçte iki çoğunluğu ile karar verileceği" belirtildikten sonra karar nisabına katılmayan hissedarların arsa paylarının belirlenen en az rayiç bedel üzerinden açık artırma usulü ile öncelikle anlaşma sağlayan diğer paydaşlara satılmasının, bu durumun gerçekleşmemesi halinde ise rayiç bedeli Bakanlıkça ödenmek kaydı ile tapuda Hazine adına resen tescil edilmesinin öngörüldüğü, söz konusu taşınmazların Bakanlık, Toplu Konut İdaresi yada ilgili idare tarafından acele kamulaştırılması hususunun ise arsa maliklerine yapılan tebligat üzerine "en az üçte iki çoğunluk ile anlaşma sağlanamaması" koşulu ile aynı maddenin 2. fıkrasında düzenlendiği anlaşılmaktadır. Dava dosyasının incelenmesinden, İstanbul İli, Esenler İlçesi, Atışalan Havaalanı ve Atışalan Tuna Mahallelerinin sınırları içerisinde bulunan alanların bir kısmının Çevre ve Şehircilik Bakanlığının 21.09.2012 tarihli, 1323 sayılı yazısına istinaden Bakanlar Kurulunun 24.09.2012 tarihli, 2012/3791 sayılı kararı ile 6306 sayılı Kanunun 2'inci maddesi uyarınca "Riskli Alan" ilan edildiği, akabinde Çevre ve Şehircilik Bakanlığı Altyapı ve Kentsel Dönüşüm Hizmetleri Genel Müdürlüğünün 14.11.2012 tarihli, 600 sayılı kararı ile davalı idarenin "ilgili idare" olarak yetkilendirildiği, sonrasında bakanlığın 31.01.2013 tarihli, 537 sayılı kararı ile ilgili idareye verilen yetkilere ilaveten riskli alan içerisinde kamulaştırmaya ilişkin iş ve işlemlerin yürütülmesine yönelik yetkilendirme yapıldığı, bu arada davalı idare tarafından kendi iştiraki olan … İnşaat ve Eğitim San. Tic. A.Ş ile protokol akdetmek suretiyle riskli alanda "saha tespit çalışmaları, tanıtım, tasarım etüd ve avan proje yapımı hizmet alımı işi" için yer teslimi yapıldığı, anılan şirketin 19.03.2013 tarihli, 2013/128 sayılı yazısı ile riskli alan içerisinde bazı mülk sahipleri ile uzlaşılamadığından söz edilerek, iş akışının sekteye uğramaması için davalı idareden gereğinin yapılmasının istenildiği, bunun üzerine Esenler Belediye Encümenin 11.04.2013 tarihli, 700 sayılı kararı ile içerisinde davanın da bulunduğu bir kısım mülk sahiplerinin hisselerinin 2942 sayılı Kanunun 27. maddesi ile 6306 sayılı Kanunun 6. maddesinin ikinci fıkrası uyarınca acele el koyma usulü ile kamulaştırılmalarına karar verildiği, bu kararın tebliği üzerine bakılan davanın açıldığı anlaşılmıştır. Bakılan davada, Dairemizin 08.02.2016 tarihli, E:2015/5196 sayılı ara kararı ile davalı idareden "Dava konusu edilen 11.04.2013 tarihli, 700 sayılı Belediye Encümeni kararından önce üçte iki çoğunluğun sağlanıp sağlanmadığının ve 6306 sayılı Kanunun 6. maddesi uyarınca idarelerince yapılan iş ve işlemlerin sorulmasına" karar verilmiş olup, davalı idarenin 30.03.2016 tarihinde kayda giren ara karara cevap dilekçesinde; riskli alan içerisinde yer alan hak sahiplerinin sayısı ve hisseleri oranında üçte iki çoğunluğun sağlandığı, ayrıca 28.02.2014 tarihli protokol uyarınca gerekli yıkımların yapıldığı belirtilmiştir.
Uyuşmazlıkta, davalı idarece verilen bilgiler ışığında, riskli alan üzerindeki binaların yıkılarak arsa hâline getirildiği, aynı zamanda 6306 sayılı Kanunun 6. maddesinin birinci fıkrasında uygulama işlemleri için paydaşların hisseleri oranında aranan en az üçte iki çoğunluk nisabının sağlandığı beyan edildiğine göre "Üzerindeki bina yıkılmış olan arsanın maliklerine yapılan tebligatı takip eden otuz gün içinde en az üçte iki çoğunluk ile anlaşma sağlanamaması...." hâlinde hüküm ifade eden ve riskli alan içerisinde yer alan taşınmazların idarelerce acele kamulaştırılmasına imkan sağlayan aynı maddenin ikinci fıkrası uygulama alanı bulamamakta, usulüne uygun olarak tebliğ edilerek, yeterli karar nisabının alındığı toplantıya yada karara katılmadığı resmi belge ile kanıtlanan kişilere ait hisselerden kaynaklanan uygulama problemlerinin birinci fıkra uyarınca çözümlenmesi gerekmektedir.
Bu durumda, 6306 sayılı Kanun’un ikinci fıkrası kapsamında değerlendirilmesi imkanı bulunmayan mezkur "riskli alan" içerisinde davalı idareye tanınmış bir kamulaştırma yetkisi bulunmadığı anlaşılmış olup, dava konusu edilen kamulaştırmaya ilişkin Belediye Encümeni kararında hukuka uyarlık, temyize konu mahkeme kararında hukuki isabet bulunmadığı sonucuna ulaşılmıştır.
Açıklanan nedenlerle, İstanbul 3. İdare Mahkemesince verilen 31/03/2015 tarihli, E:2014/1379, K:2015/686 sayılı kararın bozulmasına, dosyanın adı geçen mahkemeye gönderilmesine, bu kararın tebliğ tarihini izleyen günden itibaren 15 gün içinde kararın düzeltilmesi yolu açık olmak üzere, 16/11/2016 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
Cumhurbaşkanı kararı ile düzenlenip resmi gazetede yayınlanan acele kamulaştırma kararının iptali davasında dava açma süresinin resmi gazetede yayınlanma tarihinden itibaren değil, öğrenme tarihinden itibaren başlayacağı ve bu sürenin 30 gün olarak değil, 60 gün olarak kabul edileceğine dair karar,
Danıştay 6. Daire Başkanlığı 2021/3615 E., 2021/14201 K. sayılı Kararı
DAVANIN ÖZETİ: İstanbul İli, Pendik İlçesi, .. ada, ... parsel (eski ... ada, ... parsel) sayılı taşınmazın, mevcut ana hizmet binasının deprem riskinden dolayı kullanılamaması nedeniyle yeni bir belediye hizmet binası inşa edilmek üzere, Pendik Belediye Başkanlığı tarafından 2942 sayılı Kanununun 27. maddesi uyarınca acele kamulaştırılmasına ilişkin 04/03/2020 tarih ve 31058 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan 03/03/2020 tarih ve 2209 sayılı Cumhurbaşkanı kararının iptali istenilmektedir.
SAVUNMALARIN ÖZETİ : Cumhurbaşkanlığı tarafından; davanın süresinde açılmadığı, dava konusu işlemin hukuka ve konu ile ilgili mevzuata uygun ve haklı sebeplere binaen tesis edildiği, haksız ve mesnetsiz iddialara dayanan davanın reddi gerektiği savunulmuştur.
DANIŞTAY TETKİK HAKİMİ ...'ÜN DÜŞÜNCESİ : Davanın süre aşımı nedeniyle reddi gerektiği düşünülmektedir.
TÜRK MİLLETİ ADINA
Karar veren Danıştay Altıncı Dairesince, Tetkik Hakiminin açıklamaları dinlendikten ve dosyadaki belgeler 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 14. maddesi uyarınca incelendikten sonra işin gereği görüşüldü:
İNCELEME VE GEREKÇE:
MADDİ OLAY: İstanbul İli, Pendik İlçesi, ... ada, ... parsel (eski ... ada, ... parsel) sayılı taşınmazın, mevcut ana hizmet binasının deprem riskinden dolayı kullanılamaması nedeniyle yeni bir belediye hizmet binası inşa edilmek üzere, Pendik Belediye Başkanlığı tarafından 2942 sayılı Kanununun 27. maddesi uyarınca acele kamulaştırılmasına ilişkin 04/03/2020 tarih ve 31058 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan 03/03/2020 tarih ve 2209 sayılı Cumhurbaşkanı kararının iptali istenilmektedir.
İLGİLİ MEVZUAT: Anayasanın 40. maddesinin ikinci fıkrasında, devletin işlemlerinde, ilgili kişilerin hangi kanun yolları ve mercilere başvuracağını ve sürelerini belirtmek zorunda olduğu hükme bağlanmış; 125. maddesinin üçüncü fıkrasında ise, 40. maddedeki düzenlemeyle uyumlu olarak idari işlemlere karşı açılacak davalarda sürenin yazılı bildirim tarihinden itibaren başlayacağı düzenlemesine yer verilmiştir. 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun "Dava açma süresi" başlıklı 7. maddesinin birinci fıkrasında, dava açma süresinin, özel kanunlarında ayrı süre gösterilmeyen hallerde Danıştay'da ve idare mahkemelerinde altmış gün olduğu; ikinci fıkrasında, bu sürenin, idari uyuşmazlıklarda yazılı bildirimin yapıldığı tarihi izleyen günden itibaren başlayacağı; dördüncü fıkrasında ise, ilanı gereken düzenleyici işlemlerde dava açma süresinin, ilan tarihini izleyen günden itibaren başlayacağı kuralları getirilmiştir. 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun 20/A maddesinin birinci fıkrasının (b) bendinde acele kamulaştırma işlemlerinden doğan uyuşmazlıklar ivedi yargılama usulünün uygulanacağı uyuşmazlıklar arasında sayılmış, aynı maddenin ikinci fıkrasında ise ivedi yargılama usulünde dava açma süresinin otuz gün olduğu belirtilmiştir. Yukarıda belirtilen Anayasa ve 2577 sayılı Kanun hükümleri karşısında; özel kanunlarında aksine bir hüküm bulunmadıkça, idari işlemlerde dava açma süresinin başlamasında yazılı bildirimin esas olduğu, dava açma süresi hesabında ilan tarihinin ancak "ilanı gereken" düzenleyici nitelikteki işlemler açısından dikkate alınacağı, bireysel nitelikteki işlemlere karşı ilgililerin bu işlemlerin kendilerine yazılı olarak bildirildiği tarihten itibaren dava açabilecekleri kuşkusuzdur. İdari işlemlere karşı açılacak davalarda sürenin, yazılı bildirim tarihinden itibaren başlayacağı kuralı, idari işlemlerin idare tarafından ilgililere açık ve anlaşılır bir biçimde duyurulması ve bu işlemlere karşı dava yoluna başvurmalarına olanak sağlama amacını taşımaktadır.
HUKUKİ DEĞERLENDİRME: Anayasanın 40. maddesi hükmü uyarınca, özel dava açma süresine tabi olmasına rağmen bu hususun idari işlemde açıkça belirtilmemesi halinde dava konusu idari işlemin tebliği tarihinden itibaren özel dava açma süresinin değil, 2577 sayılı Kanunun 7. maddesinde belirtilen 60 günlük genel dava açma süresinin uygulanması gerekmektedir. Öte yandan; acele kamulaştırmaya ilişkin Cumhurbaşkanı Kararlarının Resmi Gazete'de yayımlanmasının ilgililere tebliğ hükmünde olduğuna dair bir düzenlemeye mevzuatta yer verilmemiştir. Ayrıca, anılan kararın Anayasada yer alan bir temel hak olan mülkiyet hakkını kısıtlayıcı nitelikte olması nedeniyle, Resmi Gazete'de yayımlanmasının dışında ayrıca yazılı bildirim yapılması, Anayasada güvence altına alınmış olan hak arama özgürlüğünün de gereğidir. Bu çerçevede; muhatapları açısından subjektif ve kişisel nitelikte olan acele kamulaştırma kararlarının; uygulanma süresi içerisinde, yazılı bildirim veya öğrenme üzerine yasal dava açma süresi içinde dava konusu edilebilecekleri açıktır. Uyuşmazlıkta; dava konusu Cumhurbaşkanı kararı davacıya tebliğ edilmediğinden, bu işleme karşı öğrenme tarihinden itibaren 60 günlük dava açma süresi içerisinde dava açılabileceğinin kabulü gerekmektedir. Dava dosyasının incelenmesinden; Pendik Belediye Başkanlığı tarafından, davacılardan ... ve ...'a 16.10.2020 tarihinde, ...'a 05.11.2020 tarihinde ve ...'a ise 29.10.2020 tarihinde; 03.03.2020 tarihli, 2209 sayılı Cumhurbaşkanığı kararı ile uyuşmazlığa konu taşınmaz ile taşınmaz üzerindeki bina ve ağaçların 2942 sayılı Kanunun 27. maddesi uyarınca acele kamulaştırılmasına karar verildiği, bu nedenle de uzlaşma görüşmesi yapmak üzere tebliği tarihinden itibaren 15 gün içinde Belediyeye başvurmaları gerektiğine ilişkin yazının tebliğ edildiği, Belediyece düzenlenen 02.02.2021 tarihli uzlaşmazlık tutunağında davacıların imzadan imtina ettiği hususunun yer aldığı, ardından 25.02.2021 tarihinde ... Asliye Hukuk Mahkemesinin E:... D. İş sayılı dosyasından acele kamulaştırma nedeniyle el koyma davasının açıldığı, bu davada davacılara 02.03.2021 tarihinde tebligat yapılması üzerine, 31.03.2021 tarihinde bakılan davanın açıldığı anlaşılmaktadır.
Bu durumda; dava konusu Cumhurbaşkanı kararına ve içeriğine açıkça yer verilen ve Pendik Belediye Başkanlığı tarafından davacılara 16.10.2020, 29.10.2020 ve 05.11.2020 tarihlerinde tebliğ edilen uzlaşma daveti yazısından öğrenildiğinin kabulü gerektiğinden, bu tarihten itibaren 60 günlük genel dava açma süresi içerisinde, en son 04/01/2021 tarihinde açılması gerekirken, bu süre geçtikten sonra 31/03/2021 tarihinde açılan davanın süre aşımı nedeniyle esasının incelenmesine olanak bulunmamaktadır
KARAR SONUCU:
Açıklanan nedenlerle;
1. DAVANIN SÜRE AŞIMI NEDENİYLE REDDİNE,
2. Yargılama giderlerinin davacılar üzerinde bırakılmasına,
3. Kullanılmayan yürütmenin durdurulması harcının ve posta gideri avansından artan tutarın kararın kesinleşmesinden sonra davacılara iadesine,
4. Karar tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi uyarınca ... TL vekalet ücretinin davacılardan alınarak davalı idarelere verilmesine,
5. 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun 20/A-2-g maddesi uyarınca, kararın tebliğinden itibaren 15 gün içerisinde Danıştay İdari Dava Daireleri Kuruluna temyiz yolu açık olmak üzere, 21/12/2021 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
Acele kamulaştırma kararına tabii olan tüm taşınmaz maliklerinin birlikte dava açamayacağı, taşınmazlardan her biri için ayrı ayrı dava açılması gerektiği,
Tek bir taşınmaza veya birden fazla taşınmaza iştirak halinde malik olanlar veya müşterek mülkiyet hakkına sahip olanların hep birlikte tek bir dava açabileceğine ilişkin karar
Danıştay 6. Daire Başkanlığı 2021/10378 E., 2021/13052 K. sayılı Kararı
DAVANIN KONUSU: Rize İli, Çayeli İlçesi, ... Mahallesi sınırları içerisinde bulunan özel mülkiyete konu taşınmazların bölgede meydana gelen sel ve heyelan afeti nedeniyle ihtiyaç duyulan yapılaşmanın ivedilikle gerçekleştirilmesi amacıyla Toplu Konut İdaresi Başkanlığı tarafından, 2942 sayılı Kamulaştırma Kanununun 27. maddesi uyarınca acele kamulaştırılmasına ilişkin 19/08/2021 tarihli ve 31573 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan 18/08/2021 tarih ve 4381 sayılı Cumhurbaşkanı Kararının, davacılara ait olduğu belirtilen Rize İli, Çayeli İlçesi, ... Mahallesi, ... ada ... parsel, ... ada ... parsel ve ... ada ... parsel sayılı taşınmazlar yönünden iptali ve yürütmesinin durdurulması istenilmektedir. DANIŞTAY TETKİK HAKİMİ ... 'IN DÜŞÜNCESİ : 2577 sayılı Kanunun 3. ve 5. maddelerine uygun olmayan dava dilekçesinin, aynı Kanunun 15. maddesinin birinci fıkrasının (d) bendi uyarınca reddedilmesi gerektiği düşünülmektedir.
TÜRK MİLLETİ ADINA Karar veren Danıştay Altıncı Dairesince, Tetkik Hakiminin açıklamaları dinlendikten ve dosyadaki belgeler 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun 14. maddesi gereğince incelendikten sonra, işin gereği görüşüldü: İLGİLİ MEVZUAT: 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun "İdari davaların açılması" başlıklı 3. maddesinin 2. fıkrasının (b) bendinde; dava dilekçelerinde davanın konusu ve sebepleri ile dayandığı delillerin gösterileceği; 14. maddesinin üçüncü fıkrasında, dilekçelerin sırayla a) görev ve yetki, b) idari merci tecavüzü, c) ehliyet, d) idari davaya konu olacak kesin ve yürütülmesi gereken bir işlem olup olmadığı, e) süre aşımı, f) husumet, g) 3. ve 5. maddelere uygun olup olmadıkları yönlerinden inceleneceği belirtilmiş; 15. maddenin birinci fıkrasının (d) bendinde, dilekçelerde 14. maddenin 3/g bendine aykırılık görülmesi halinde otuz gün içinde 3. ve 5. maddelere uygun şekilde düzenlemek veya noksanları tamamlamak üzere dilekçenin reddine karar verileceği; beşinci fıkrasında ise, 1. fıkrasının (d) bendine göre dilekçenin reddedilmesi üzerine yeniden verilen dilekçelerde aynı yanlışlıklar yapıldığı takdirde davanın reddedileceği hükme bağlanmıştır. Aynı Kanun'un 5. maddesinin birinci fıkrasında, her idari işlem aleyhine ayrı ayrı dava açılacağı, ancak aralarında maddi veya hukuki yönden bağlılık ya da sebep sonuç ilişkisi bulunan birden fazla işleme karşı bir dilekçe ile de dava açılabileceği, ikinci fıkrasında da, birden fazla şahsın müşterek dilekçe ile dava açabilmesi için davacıların hak veya menfaatlerinde iştirak bulunması ve davaya yol açan maddi olay veya hukuki sebeplerin aynı olması gerektiği hükmüne yer verilmiştir. HUKUKİ DEĞERLENDİRME: Yukarıda yer verilen mevzuat hükümleri uyarınca; idari işlemlerin ancak bu işlemlerle meşru, kişisel ve güncel bir menfaat ilişkisi kurulabilenler tarafından iptal davasına konu edilebileceği açık olup, subjektif bir işlem olduğu tartışmasız olan acele kamulaştırma işlemine karşı dava açılabilmesi için kamulaştırmaya konu taşınmaz ile davacı arasında mülkiyet hukukuna dayalı bir menfaat bağının bulunması gerekmektedir. Dosyanın incelenmesinden, dava konusu acele kamulaştırmaya ilişkin 18/08/2021 tarih ve 4381 sayılı Cumhurbaşkanı Kararının ekinde acele kamulaştırmaya konu taşınmazların mahalle adı, ada ve parsel numarası verilmek suretiyle belirlendiği; birden çok ve farklı taşınmazlar yönünden acele kamulaştırma kararınının iptali için görülmekte olan davanın açıldığı; dava konusu edilen Rize İli, Çayeli İlçesi, ... Mahallesi, ... ada ... parsel, ... ada ... parsel ve ... ada ... parsel sayılı taşınmazlara ilişkin güncel tapu kayıtlarının ve mülkiyet durumunu gösterir belgelerin UYAP sistemi üzerinden (dosyaya tüm tapu kayıtlarının sunulmadığı) incelenmesi sonucunda; anılan taşınmazların tümünde davacıların tamamının malik olmadıkları, davacıların bir kısmının ayrı ayrı hissedar olarak farklı taşınmazların maliki oldukları (..., ... ve ...'nın ... parselin; ... ve ...'nun ... parselin maliki oldukları; ... 'nun ise dava konusu taşınmazlarda malik olmadığı), ... parsel dışındaki diğer tapu kayıtlarının dosyaya sunulmadığı anlaşılmaktadır. Uyuşmazlık konusu Cumhurbaşkanı kararı Rize İlinde bulunan, farklı imar adalarında ve farklı parsel sayılı taşınmazların acele kamulaştırılmasına ilişkin olup; 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun 5. maddesi kapsamında; bir taşınmazda hissedar olan (ya da tek taşınmaz üzerinde bağımsız bölüm sahibi olan) ya da birden çok taşınmazı olan (birden çok taşınmazda aynı şekilde hissedar olan) malikler açısından maddi ve hukuki yönden bağlılık bulunduğundan, yalnızca söz konusu durumda olan taşınmaz malikleri (hissedarları) tarafından, anılan Cumhurbaşkanı kararının maliki oldukları taşınmaza ilişkin kısmının iptali istemiyle tek bir dilekçe ile tek dava açılabileceği sonucuna varılmaktadır. Buna karşın, birbirinden farklı taşınmazlarda malik olanlar açısından, 2577 sayılı Kanunun 5. maddesi kapsamında her bir taşınmazın incelemesinin ayrı ayrı yapılması gerekmekte olup; bu bağlamda farklı taşınmazlara malik olduğu anlaşılan davacıların (...'nun ise dava konusu taşınmazlarda malik olmadığı) hak ve menfaatlerinde iştirak bulunmadığından; her bir taşınmaz için taşınmaz sahipleri veya hissedarları tarafından ayrı ayrı dava dilekçesi düzenlenerek dava açılması, davacılardan ...'nun da dava konusu taşınmazlar dışında acele kamulaştırma sınırları içerisinde başka bir taşınmaza malik olma durumu bulunması halinde ayrı dava açması gerekmektedir. Bu durumda, 2577 sayılı Kanunun yukarıda yer verilen 5. maddesinin ikinci fıkrası uyarınca aranan davacıların hak veya menfaatte iştirakinin bulunması koşulunun somut olayda gerçekleşmediği görüldüğünden; davaya konu taşınmazlardan her biri için ayrı ayrı o taşınmazda malik veya hissedar olanlar tarafından tek bir dilekçe ile veya birden fazla taşınmazın hepsinde birlikte malik veya hissedar olanlarca bu taşınmazlar için tek bir dilekçe ile dava açılması, dava konusu taşınmazlarda malik olmayan ...'nun da acele kamulaştırma bölgesinde malik olduğu bir taşınmazının bulunması durumunda bu taşınmazı için ayrı bir dava açması mümkündür. Bu itibarla; dava dilekçesinin 2577 sayılı Kanunun 3. ve 5. maddelerine uygun olmadığı sonucuna varıldığından, 2942 sayılı Kamulaştırma Kanununun 27. maddesi uyarınca tesis olunan 18/08/2021 tarih ve 4381 sayılı Cumhurbaşkanı Kararının hangi taşınmazlara ilişkin kısımlarının iptalinin istenildiğinin açıkça belirtilmesi ve davacıların aynı Kanunun 3. maddesi kapsamında acele kamulaştırma sınırları içerisinde yer alan taşınmazlarda malik olduklarını gösteren güncel tapu kayıtlarının da dosyaya sunulması suretiyle dava açmakta serbest olmak üzere yeniden davalar açılması gerekmektedir. KARAR SONUCU: Açıklanan nedenlerle; 1. 2577 sayılı Kanunun 3. ve 5. maddeleri hükmüne uygun olmayan dava dilekçesinin aynı Kanunun 15. maddesinin 1/d bendi gereğince, bu kararın tebliğ tarihini izleyen günden itibaren otuz (30) gün içinde yeniden dava açılmak üzere reddine, 2. Yeniden verilen dilekçelerde aynı yanlışlıklar yapıldığı takdirde davaların reddedileceği hususunun davacılara duyurulmasına, 3. Yargılama giderlerinin davacılar üzerinde bırakılmasına, 4- Artan posta ücretinin istemi halinde davacılara iadesine, dava dilekçesi örneği ve eklerinin davacılara iadesine, 25/11/2021 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.