Delil Hukuk Bürosu
Boşanma davaları temelde anlaşmalı ve çekişmeli boşanma davaları olarak ikiye ayrılmaktadır. Bu makalemizde çekişmeli boşanma davalarından biri olan akıl hastalığı nedeniyle boşanma konusunu işlemekteyiz. Boşanma davaları hakkında genel bilgi edinmek için inceleyiniz: Boşanma Davası ve Ferileri
AKIL HASTALIĞI SEBEBİYLE BOŞANMA DAVALARI
Kanun koyucu, eşlerden birinin akıl hastalığı sebebiyle ortak hayatın devamının diğer eş için çekilmez hale gelmesi halinde ve hastalığın geçmesinin olanaksız olduğunun resmi sağlık kurulu raporuyla tespit edilmesi koşuluyla diğer eşin boşanma davası açabileceğini öngörmüştür.
Türk Medeni Kanunumuzun 165. Maddesine Göre: "Eşlerden biri akıl hastası olup da bu yüzden ortak hayat diğer eş için çekilmez hâle gelirse, hastalığın geçmesine olanak bulunmadığı resmî sağlık kurulu raporuyla tespit edilmek koşuluyla bu eş boşanma davası açabilir.”
Şeklinde akıl hastalığı sebebiyle boşanmayı düzenlemektedir.
Eşlerden birinin akıl hastası olması boşanma için yeterli ve mutlak bir sebep değildir. Akıl hastalığı sebebiyle boşanma kanunda nispi boşanma sebebi olarak düzenlenmiştir. Hakim eşin akıl hastalığı sebebiyle diğer eş için ortak hayatın çekilmez hale gelip gelmediğini araştırmalıdır. Ayrıca akıl hastalığının geçmesine olanak bulunmadığı da resmi bir sağlık kurumu raporuyla tespit edilmelidir. Bu şartların oluşmaması halinde hakim akıl hastalığı sebebine dayalı boşanmaya karar veremeyecektir.
AKIL HASTALIĞI SEBEBİNE DAYALI BOŞANMA DAVASININ ŞARTLARI
Eşlerden birinin akıl hastası olması nispi bir boşanma sebebi olup, bu sebebe dayalı boşanma davası açılabilmesi için şartlar öngörülmüştür.
Eşlerden Biri Akıl Hastası Olmalıdır
Eşlerden birinin akıl hastası olması bu boşanma davası sebebine dayanılarak boşanma davası açılabilmesi için ilk şarttır. Boşanma davasına konu olacak akıl hastalığı ise tıbbi kuruluşlar aracılığıyla tespit edilecektir. Sağlıklı bir kişinin birkaç sinir nöbeti geçirmesi bu boşanma sebebine dayanılarak dava açılması hakkını diğer eşe vermez.
Eşin Akıl Hastalığının Diğer Eş için Ortak Hayatı Çekilmez Kılmalıdır
Bu boşanma sebebine dayanılarak dava açılabilmesi için, eşin akıl hastalığı diğer eş için ortak hayatı çekilmez kılmalıdır. Burada her türlü akıl hastalığı sebebiyle bu sebebe dayanılmasının önüne geçilmiştir. Nitekim melankoli, epilepsi gibi sebepler diğer eş için akıl hastalığı sebebiyle ortak hayatın çekilmez kılınacağı hastalıklar değildir. Yine de hakim bu konuda resmi sağlık kurulu raporu ile takdir hakkını kullanarak karar verecektir. Hakim ortak hayatın çekilmez olduğu kanaatine varmazsa boşanma davasını reddedecektir. Örneğin; eşin ayırt etme gücünden sürekli olarak yoksun olması, eşe ara sıra gelen buhranlar ile diğer eşin hayat ve sağlığını tehlikeye koyabilecek veya diğer eşi sürekli bir korku altında bulunduracak saldırıların yapılması veya akıl hastası eşin sürekli bir şekilde sağlık kurumunda tedavisinin gerekli olması, ortak çocukların gelecekteki bedensel ve ruh sağlığı açısından yaratacağı sakıncalar, ekonomik ilişkilerde ortaya çıkacak olan olumsuz gelişmeler vb. durumlar diğer eş için ortak hayatın çekilmez hale geldiğinin kabulünü gerektirecektir. Bu ortak hayatın diğer eş için çekilmezlik şartının dava açılmadan önce gerçekleşmiş bulunması davanın açılması için yeterli bulunmalıdır.
Eşin Akıl Hastalığının Geçmeyecek yani İyileşmeyecek Olmasının Resmi Sağlık Kurulu Raporuyla Tespit Edilmesi Gerekir
Eşin akıl hastalığı makul bir süre içerisinde geçecekse bu sebebe dayanılarak boşanma davası açılamaz. Akıl hastalığı sebebiyle boşanma davası açılabilmesinin şartı resmi bir sağlık kurulu raporuyla eşin hastalığının iyileşmeyecek olmasının ispat edilmesidir. Burada eşin akıl hastalığı bir ameliyatla yahut tedaviyle iyileşebilecekse bu sebebe dayanılarak boşanmaya hükmedilemez. Nitekim kısa süreli iyileşmeler de akıl hastalığının sürekli olmadığını ispat etmeyecektir.
Bu boşanma sebebine dayanılarak açılacak davada, dava açılmadan önce alınan rapor herhangi bir hüküm doğurmayacaktır. Boşanmaya karar verilebilmesi için boşanma davası açıldıktan sonra yani boşanma davası sürerken resmi sağlık kurulundan rapor alınması gereklidir.
AKIL HASTALIĞINA DAYALI BOŞANMA DAVASINDA SÜRE ŞARTI VAR MIDIR?
Akıl hastalığı sebebine dayalı boşanma davası açılabilmesi için herhangi bir süre öngörülmemiştir. Ayrıca bu davanın açılmasında iyi niyetli olunduğunun gösterilmesi adına makul bir süre içinde açılmış olması şartı da aranmaz. Eş 20 yıl evli kalmış olsa dahi bu sebebe dayanarak boşanma davası açabilecektir. Tek şart boşanma davası açıldığında şartların hala devam ediyor olmasıdır. Hastalık dava açıldığında iyileşebilir bir hastalık haline gelmişse dava reddedilecektir.
Yaşın ilerlemesinden dolayı oluşan bunama gibi akıl zayıflığı hallerinde akıl hastalığı sebebine dayalı boşanma davası açılamaz. Nitekim akıl zayıflığı ile akıl hastalığı aynı şey değildir.
AKIL HASTALIĞI SEBEBİYLE BOŞANMA DAVASI TERDİTLİ OLARAK AÇILABİLİR Mİ? AKIL HASTALIĞI VARKEN FARKLI BİR SEBEPLE BOŞANMA DAVASI AÇILABİLİR Mİ?
Akıl hastalığı sebebine dayalı boşanma davasının terditli olarak açılmasının önünde herhangi bir engel yoktur.
Ancak akıl hastalığı varken farklı bir sebeple boşanma davası açılması pratik anlamda mümkün değildir. Çünkü akıl hastalığı esasen eşin kusuruna dayalı bir boşanma sebebi değildir. Akıl hastalığı durumunda kusur belirlemesi yapılamaz, dolayısıyla eşin akıl hastalığı varken zina yahut pek kötü muamele gibi sebeplere dayalı boşanma davası açılamayacaktır. Çünkü bu boşanma sebeplerinin tamamında bir kusur belirlemesi yapılması gerekmektedir.
Akıl hastalığı sebebiyle boşanma davası açılması elverişlilik ilkesi ile ilgili bir durumdur. Burada kusur belirlemesi değil evliliğin elverişli olup olmadığının tespiti yapılacaktır.
AKIL HASTALIĞI SEBEBİNE DAYALI BOŞANMA DAVASINDA İSPAT YÜKÜ
Akıl hastalığı sebebine dayalı boşanma davasında ispat yükü davacı eştedir. Davacı, akıl hastalığı sebebiyle ortak hayatın kendisi için çekilmez hale geldiğini ispat etmekle yükümlüdür.
AKIL HASTALIĞI SEBEBİNE DAYALI BOŞANMA DAVASINDA VASİ TAYİNİ
Akıl hastası olduğu ileri sürülen eş, kendisini gerektiği şekilde savunabilecek durumda değilse, mahkemece kendisine bir vasi tayin edilmesi gerekmektedir. Bu durumda davayı, davalı olan akıl hastası eşi temsilen kanuni temsilcisi yürütecektir.
Akıl hastalığına dayalı dava olsa dahi husumetin doğrudan akıl hastası eşe yöneltilmesi ve davalıyı temsil etmesi sebebiyle tebligatın vasiye yapılması zorunludur.
Dava ve taraf ehliyeti kamu düzenine ilişkin olduğundan hakim tarafından resen göz önünde bulundurulacaktır. Yasal temsilci, vesayet makamından izin almadıkça davalıyı mahkemede temsil edemeyecektir. Eğer davalı, davanın açılması sırasında yasal kısıtlılık altında değilse, bu ön sorun olarak kabul edilecek ve mahkeme akıl hastası olduğu iddia edilen davalının vesayet altına alınıp alınmaması gerektiğini araştırmak zorunda kalacaktır.
AKIL HASTALIĞI SEBEBİNE DAYALI BOŞANMA DAVASINDA TAZMİNAT VE NAFAKA ALINABİLİR Mİ?
Türk Medeni Kanunumuzun 174. Maddesine Göre: “Mevcut veya beklenen menfaatleri boşanma yüzünden zedelenen kusursuz veya daha az kusurlu taraf, kusurlu taraftan uygun bir maddî tazminat isteyebilir. Boşanmaya sebep olan olaylar yüzünden kişilik hakkı saldırıya uğrayan taraf, kusurlu olan diğer taraftan manevî tazminat olarak uygun miktarda bir para ödenmesini isteyebilir.”
Şeklinde daha az kurulu veya kusursuz olan tarafın uygun bir oranda maddi veya manevi tazminat isteyebileceğini düzenlemiştir. Ancak akıl hastalığı sebebine dayalı boşanma davasında akıl hastası olan eşe herhangi bir kusur isnat edilemeyeceği için aleyhinde tazminata hükmedilemez.
Türk Medeni Kanunumuzun 175. Maddesine Göre: “Boşanma yüzünden yoksulluğa düşecek taraf, kusuru daha ağır olmamak koşuluyla geçimi için diğer taraftan malî gücü oranında süresiz olarak nafaka isteyebilir. Nafaka yükümlüsünün kusuru aranmaz.”
Şeklinde nafaka yükümlüsünün kusurunun aranmayacağı düzenlenmiştir. Burada nafaka yükümlüsünün kusurlu olması şartı aranmadığı için, akıl hastası eş aleyhine yoksulluk nafakasına hükmolunabilecektir.
AKIL HASTASI OLAN EŞ ÇOCUKLARIN VELAYETİNİ ALABİLİR Mİ?
Burada kanuni bir düzenleme yoktur, ancak Yargıtay’a göre çocukların akıl hastası olan eşe bırakılmaması uygun olacaktır. Çocuklarla akıl hastası olan eşin görüşme durumu ise, akıl hastalığının da niteliğine bağlı olarak hakim tarafından takdir edilecektir.
AKIL HASTALIĞI EVLİLİK SIRASINDA MEVCUTSA EVLİLİĞİN İPTALİ İSTENEBİLİR Mİ?
Akıl hastalığı, evlilik birliği kurulmadan önce ve kurulduğu sırada varsa ve akıl hastası olan eşin ehliyetsiz olduğu sağlık raporlarıyla ortada ise evliliğin butlanla sakat olduğu kabul edilir. Bu durumda iyileşen eş de evliliğin butlanla sakat olması sebebiyle evliliğin iptalini isteyebilecektir.
Akıl Hastalığı Nedeniyle Boşanma Davalarına İlişkin Yargıtay Kararları
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu 2017/2712 E. 2020/988 K. sayılı 02.12.2020 tarihli kararı: "İçtihat Metni"
MAHKEMESİ :Aile Mahkemesi 1. Taraflar arasındaki "mutlak butlanla evliliğin iptali" davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, Kayseri 1. Aile Mahkemesince verilen davanın reddine ilişkin karar, taraf vekillerinin temyizi üzerine Yargıtay 2. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Mahkemece Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.
2. Direnme kararı davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
3. Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü: I. YARGILAMA SÜRECİ Davacı İstemi:
4. Davacı vekili 03.09.2012 tarihli dava dilekçesinde; tarafların iki aylık nişanlılık süresinin ardından 13.06.2012 tarihinde görücü usulü ile evlendiklerini, ilk gece ve sonrasında davalının müvekkilini yanına yaklaştırmadığını, hâlen cinsel birlikteliğin gerçekleşmediğini, düğünün ertesi günü iki kez kendini balkondan atmaya çalıştığını, bir anda ağlamaya başladığı sonrasında ise kahkahalarla güldüğünü, bunun gibi pek çok garip davranışının olduğunu, sorulması üzerine psikolojik rahatsızlığı olduğunu ve 2010 yılından beri tedavi gördüğünü açıkladığını, bu durumun evlenirken müvekkilinden saklandığını, davalının psikolojik rahatsızlığının evliliği devam ettirmesine engel teşkil ettiğini ileri sürerek evliliğin mutlak butlanla iptaline karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı Cevabı: 5. Davalı vekili 24.09.2012 tarihli cevap dilekçesinde; tüm iddiaları inkârla, tarafların altı aylık nişanlılık süresi geçirdiklerini, müvekkilinin iki uçlu duygu bozukluğu tedavisi gördüğünü ve bu hastalığı evlenmeye aracı olan ortak akrabanın bildiğini, kayınvalidesinin normal karşıladığını, müvekkilinde evliliğin mutlak butlanına sebep olabilecek bir rahatsızlığın bulunmadığını, davacının düğün gecesi “seni sevmiyorum, istemeyerek aldım” şeklinde beyanda bulunduğunu belirterek davanın reddine, mahkeme aksi kanaatte ise 500,00TL tedbir-yoksulluk nafakası ile 50.000,00TL maddi ve 50.000,00TL manevi tazminat ödenmesine karar verilmesini talep etmiştir.
İlk Derece Mahkemesi Kararı: 6. Kayseri 1. Aile Mahkemesinin 05.11.2014 tarihli ve 2012/700 E., 2014/846 K. sayılı kararı ile; davalı hakkında sağlık kuruluşlarından muayene evrakları toplanarak ileri sürülen iddia kapsamında 30.04.2014 tarihli Adli Tıp Kurumu raporu düzenlenildiği, raporda davalının evlilik tarihi itibari ile fiil ehliyetinin bulunmadığı, sonrasında ise hastalığın düzeldiği ve iyileştiği hususlarının belirtildiği, rapor çerçevesinde evliliğin mutlak butlanla batıl olduğu ancak sulh hukuk mahkemesi kararı ile de açıklandığı üzere davalının musap olduğu, hastalığın remisyon döneminde olması nedeni ile fiil ehliyetinin var olması karşısında dava dosyasının açıldığı tarihte TMK'nın 147/2. maddesine göre evliliğin ancak davalı tarafından mutlak butlan ile iptalinin istenilebileceği, davacının bu davayı açma hakkının bulunmadığı gerekçeleriyle davanın reddine karar verilmiştir.
Özel Daire Bozma Kararı: 7. Yargıtay 2. Hukuk Dairesinin 16.04.2015 tarihli ve 2015/1029 E., 2015/7651 K. sayılı kararı ile; "... Hüküm davacı koca tarafından tamamı yönünden, davalı kadın tarafından ise, tedbir nafakası yönünden temyiz edilmekle, evrak okunup gereği görüşülüp düşünüldü:
1-Yapılan soruşturma ve toplanan delillerde davalı ...'ın bipolor affektif bozukluk denilen ruhsal rahatsızlığının bulunduğu, evlenme tarihinde fiil ehliyetine haiz olmadığı, dava tarihinde ise hastalığın remisyonda olduğu anlaşılmaktadır. Hastalığın remisyon halinde olması iyileştiği anlamına gelmez. Bu nedenle evliliğin iptaline karar verilmesi gerekirken yazılı gerekçeyle reddi doğru olmamıştır.
2-Evlenmenin iptaline ilişkin davalarda da boşanma hükmü kıyasen uygulanır. Evlenmenin iptali davası açmakla eşlerin ayrı yaşama ve nafaka isteme hakkı doğar. O halde dava tarihinden itibaren geçerli olmak üzere davalı kadın lehine tedbir nafakasına hükmedilmesi gerekirken, bu konuda hüküm kurulmaması doğru olmayıp bozmayı gerektirmiştir,..." gerekçesiyle karar bozulmuştur.
Direnme Kararı: 8. Kayseri 1. Aile Mahkemesinin 10.09.2015 tarihli ve 2015/489 E., 2015/607 K. sayılı kararı ile bozma öncesi kararda yer alan gerekçenin yanında; dosya içerisinde Erciyes Üniversitesi’nin 06.08.2014 tarihli raporu ile davalının "Bipolar affektif bozukluk (remisyonda) ve hafif derecede mental reterdasyon" rahatsızlıklarından musap olduğu, vesâyet altına alınmasına gerek olmamakla birlikte şahsa hukuki danışman tayin edilmesinin yararlı olacağının bildirildiği, davalıya vasi tayinine gerek olmadığına dair sulh hukuk mahkemesince karar verildiği, Adli Tıp Kurumu'nun 30.04.2014 tarihli raporunda ise “evlilik sırasında fiili ehliyetinden yoksun olan davalının boşanma davası sırasında yapılan muayenesi sonucunda elde edilen bilgi ve bulguların yorumlanması sonucunda; kişide (bipolar affektif bozukluk) denilen ve (manik) ve (depresif) ataklarla seyreden ve arada tam bir akli sağlık içinde olduğu, serbest ara devrelerden oluşan ruhsal rahatsızlığın halen remisyon (iyilik) halinin” saptandığının rapor edildiği, her iki raporda da fiil ehliyetinin tam olduğunun belirtilmesi karşısında raporlar arasında çelişkinin bulunmadığı, davalı hakkında vasi tayini gerekmediği gibi iyileştiğinin görüldüğü gerekçeleriyle davanın reddi yönünden önceki kararda direnilmesine, davalı yararına tedbir nafakasına karar verilmesine yönelik bozmaya ise usul ve yasaya uygun olması nedeni ile uyulmasına karar verilmiştir.
Direnme Kararının Temyizi: 9. Direnme kararı yasal süresi içinde davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir. II. UYUŞMAZLIK 10. Direnme yolu ile Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; davalı hakkında düzenlenen İstanbul Adli Tıp Kurumu’nun 30.04.2014 tarihli raporu uyarınca davacının mutlak butlan hukuksal sebebine dayalı evliliğin iptali davasının kabul edilmesinin gerekip gerekmediği noktasında toplanmaktadır. III. GEREKÇE 11. Uyuşmazlığın çözümü bakımından ilgili yasal düzenleme ve kavramların açıklanmasında yarar görülmektedir.
12. Bilindiği üzere boşanma; hukuken geçerli olan bir evliliğin kanundaki şartların gerçekleşmesi hâlinde mahkeme kararı ile sona erdirilmesini ifade etmekte iken, evlenmenin butlanı; kanun tarafından aranan geçerlilik koşullarını taşımayan bir evliliğin mahkeme kararıyla sona erdirilmesini ifade etmektedir.
13. Evlenme, Türk Medeni Kanunu açısından karşı cinsten iki insanın evlendirmeye yetkili memur önünde karşılıklı ve birbirine uygun irade beyanlarını açıklaması ile oluşur (TMK m.142). Hukuken geçerli bir evliliğin kurulması için kanunda düzenlenen koşullara uygun davranılması gerekir. Bu koşullardan birinin veya birkaçının eksik olması hâlinde evlilik hukuken geçersiz sayılacaktır.
14. Evliliğin kurucu unsurları olarak sayılan "evlenmenin ayrı cinsten kişiler arasında yapılmış olması", "evlendirme memuru önünde yapılması", "tarafların karşılıklı ve sözlü iradelerini açıklamaları" hususlarından birinin gerçekleşmemesi hâlinde evlilik hiç gerçekleşmemiş gibi sonuç doğuracaktır. Başka bir anlatımla evlenmenin yokluğu söz konusu olacaktır. Yoklukla sakat olan bir evlenme aradan ne kadar süre geçerse geçsin düzelmeyeceği gibi, evlenmenin nüfus kayıtlarına işlenmesi de sonucu değiştirmeyecektir (Dural, M/ Öğüz, T/ Gümüş, A: Türk Özel Hukuku, Cilt III, Aile Hukuku, İstanbul 2019, s. 72-79).
15. Oysa şeklen meydana gelmiş bir evliliğin, kanunun taraflarda ya da iradelerinde aradığı niteliklerin eksikliği nedeniyle ortadan kaldırılması gerekiyorsa "yokluk" kavramından değil, "butlan" kavramından söz edilecektir. Diğer bir deyişle, butlanla sakat, yani batıl bir evlenmeden eşler arasında evlilik ilişkisi doğmuştur. Zira bu evlenmede, evlenme sözleşmesinin bütün esaslı ve kurucu unsurları mevcuttur, fakat kanunun taraflarda ya da iradelerinde aradığı niteliklerden bazıları gerçekleşmemiştir. Bu nedenlerdir ki; butlanla sakatlanmış olan evlenmeler hâkimin hükmüyle iptal edilinceye kadar geçerli bir evliliğin bütün hüküm ve sonuçlarını doğururlar (TMK m. 156 c.2). Medeni Kanun; evlenmenin butlanını, "mutlak" ve "nisbi" butlan olmak üzere ayrı ayrı düzenlenmiştir. Mutlak butlan ile nisbi butlan davaları arasındaki en önemli farklar, dava sebeplerinde, dava haklarında ve dava süresinde görülür. Mutlak butlan sebepleri kamu düzenini ilgilendirdiği için, mutlak butlan davası savcı tarafından da açılabileceği hâlde, nisbi butlan davası sadece taraf menfaatlerini ilgilendirir ve bu nedenle de eşlerden biri ve belli hâllerde yasal temsilci tarafından açılır. Hemen burada belirtilmelidir ki, her iki butlan sebebine dayalı geçersizliğin sonuçları açısından fark bulunmamaktadır.
16. Gerek mutlak butlan, gerekse nisbi butlan sebepleri kanunda sınırlı olarak sayılmıştır. Mutlak butlan sebepleri TMK’nın 145. maddesinde; “Aşağıdaki hâllerde evlenme mutlak butlanla batıldır: 1. Eşlerden birinin evlenme sırasında evli bulunması, 2. Eşlerden birinin evlenme sırasında sürekli bir sebeple ayırt etme gücünden yoksun bulunması, 3. Eşlerden birinde evlenmeye engel olacak derecede akıl hastalığı bulunması, 4. Eşler arasında evlenmeye engel olacak derecede hısımlığın bulunması.” şeklinde sayılmış ve bu hâllerden birinin varlığı durumunda evlenmenin kesin hükümsüz olacağı düzenlenmiştir. Nisbi butlan ise; TMK’nın 148, 151 ve 153. maddelerde öngörülen sebeplerden biri ile evlenmenin sakat olması hâlini ifade eder. Bu sebepler; evlenme sırasında ayırt etme gücünden geçici yoksunluk, irade sakatlığı ve yasal temsilcinin izninin bulunmamasıdır. TMK'nın 156. maddesinde; “Batıl bir evlilik ancak hâkimin kararıyla sona erer,…” hükmüne yer verildiğinden, her iki hâlde de sakat olan evlenme, ancak hâkimin kararıyla sona erebilir. Burada hâkimin kararının ileriye etkili olacağı tartışmasızdır.
17. Somut olayda uyuşmazlık konusu, eşlerden birinin evlenme sırasında sürekli bir sebeple ayırt etme gücünden yoksun bulunması mutlak butlan sebebiyle evliliğin iptali istemine dayanmaktadır. Daimi surette ayırt etme gücünden yoksun olan kişi, evlenme sözleşmesi yapamaz; yapmışsa yapılan evlenme batıldır (TMK m. 145 b.2). Ancak TMK’nın 147/2. maddesinde “…Ayırt etme gücünün sonradan kazanılması veya akıl hastalığının iyileşmiş olması durumlarında mutlak butlan davasını yalnız ayırt etme gücünü sonradan kazanan veya akıl hastalığı iyileşen eş açabilir,…” hükmü düzenleme altına alınmıştır. Bu maddeye göre, ayırt etme gücü olmayan bir kimse, evlenme sözleşmesi yapıldıktan sonra ayırt etme gücüne kavuşmuşsa, artık savcı, ilgililer ve diğer eşin mutlak butlan davası açamayacağı belirtilmiştir. Aynı husus evlenmeye engel olacak derecede akıl hastası olan eşin daha sonradan iyileşmesi ve bu durumun sağlık raporu ile de belgelenmesi hâlinde de geçerlidir. Bu iki hâlde (TMK m. 145 b.2-3), yani ayırt etme gücünün sonradan kazanılması veya akıl hastalığının iyileşmiş olması durumlarında mutlak butlan davasını yalnız ayırt etme gücünü sonradan kazanan eş veya akıl hastalığı iyileşen eş açabilir. Burada hemen belirtilmelidir ki; ayırt etme gücünü sonradan kazanan veya akıl hastalığı iyileşen eşin açabileceği butlan davasından ise “nisbi butlanla evliliğin iptali” davasını anlamak gerekir. Bu bakımdan ayırt etme gücünü sonradan kazanan veya akıl hastalığı iyileşen eş TMK’nın 152. maddesinde öngörülen süreler içerisinde dava açmazsa, artık o evliliğin hükümsüzlüğü ileri sürülemeyecektir (Dural, M/ Öğüz, T/ Gümüş, A: Türk Özel Hukuku, Cilt III, Aile Hukuku, İstanbul 2019, s. 86-87).
18. Tüm bu hususlar birlikte değerlendirildiğinde; İstanbul Adli Tıp Kurumu’nun 30.04.2014 tarihli raporu ile davalı hakkında “…Kişide (Bipolar Affektif Bozukluk) denilen (manik) ve (deresif) ataklarla seyreden ve arada tam bir akli sağlık içinde olduğu, serbest ara devrelerden oluşan ruhsal rahatsızlığın hâlen remisyon (iyilik) hâlinin saptandığı, ancak dava dosyasında mevcut tıbbi belgelerde evlilik tarihinden bir hafta önce 06.06.2012 tarihindeki Özel Erciyes Hastanesi’nde yapılan muayenesine ait bulgular ve evlilik tarihinden yaklaşık bir ay sonra Erciyes Üniversitesi Tıp Fakültesi Anabilim Dalı’ndaki 13.07.2012 giriş 31.07.2012 çıkış tarihli Bipolar Affektif Bozukluk (mixt epizod psikotik özellikli) tanısı dikkate alındığında evlilik tarihinde şuur ve hareket serbestisi ile olayları kavrayıp onlardan sağlıklı sonuçlara varabilme yeteneğini ortadan kaldıracak mahiyet ve derecede olan bu akıl hastalığının etkisinde olduğu tıbbi kanaatine varıldığı, bu duruma göre P… P….’ın evlenme tarihi olan 13.06.2012 tarihinde fiil ehliyetine haiz olmadığı oy birliği ile mütalaa,…” edilmiştir. Yerel mahkeme ile Özel Daire arasında evlenme tarihi itibari ile davalının TMK’nın 145/b.2-3. maddelerinde belirtildiği şekilde ayırt etme gücüne sahip olmadığı gibi evlenmeye engel olacak derecede akıl hastalığının etkisinde olduğu yönünde uyuşmazlık bulunmamaktadır. Uyuşmazlık; davalıda sabit olan Bipolar Affektif Bozukluk denilen manik ve deresif ataklarla seyreden, serbest ara devreler arasında kişinin akli sağlık içinde olabildiği bu tür akıl hastalığının muayene esnasında “remisyon (iyilik)” döneminde olmasının hastalığın iyileştiği anlamına gelip gelmediği noktasında toplandığına göre; dosya kapsamı bir bütün olarak değerlendirilerek, davalının evlenme tarihi itibari ile evlenmeye engel derecede akıl hastası olduğu ve bu hastalığın etkisiyle ayırt etme gücünden yoksun bulunduğu, muayene tarihinde ise mevcut hastalığın remisyon döneminde olduğu, remisyon sözcüğünün kelime anlamının “kronik hastalığı olduğu bilinen kişilerde hastalık aktivitesinin bulunmadığı durumlar için kullanılan tıbbi bir terim” olduğu, bu açıklama karşısında remisyon teriminin Kanun’un 147/2. maddesinin aradığı anlamda tam bir iyileşmeyi kapsamadığının anlaşılması karşısında, mutlak butlan sebebiyle evliliğin iptaline karar verilmesi gerekirken, hatalı değerlendirme ile davanın reddi doğru değildir.
19. Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında bir kısım üyelerce; direnme gerekçesinin isabetli olduğu görüşüyle mahkemece verilen direnme kararının onanması gerektiği ileri sürülmüş ise de, bu görüş, Kurul çoğunluğunca yukarıda belirtilen nedenlerle benimsenmemiştir.
20. O hâlde, Hukuk Genel Kurulunca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulması gerekirken önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır.
21. Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır. IV. SONUÇ: Açıklanan nedenlerle; Davacı vekilinin temyiz itirazının kabulü ile direnme kararının Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’na eklenen “Geçici madde 3” atfıyla uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 429. maddesi gereğince BOZULMASINA, İstek hâlinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine, Aynı Kanun’un 440. maddesi uyarınca kararın tebliğ tarihinden itibaren on beş gün içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 02.12.2020 tarihinde oy çokluğu ile karar verildi. KARŞI OY Davacı eş TMK 145. maddesine dayalı olarak mutlak butlan sebebiyle evliliğin iptali istemi ile dava açmıştır. Mahkeme kararı gerekçesinde davalı hakkında düzenlenen 30.04.2014 tarihli Adli Tıp Kurumu raporuna göre evlenme tarihi olan 13.06.2012 tarihinde fiil ehliyetinin bulunmadığı sonrasında ise hastalığın düzeldiği ve iyileştiği hususlarının belirtildiği ancak sulh hukuk mahkemesi kararı ile de açıklandığı üzere davalının muzap olduğu hastalığın remisyon döneminde olması nedeniyle davalının fiil ehliyetinin var olması karşısında dava tarihinde TMK’nın 147/2. maddesine göre evliliğin mutlanının ancak davalı tarafça iptalinin istenebileceği davacının bu davayı açma hakkının bulunmadığı belirtilerek davanın reddine karar verilmiştir. Hükmün temyizi üzerine Özel dairece bozma kararının 1 nolu bendinde “yapılan soruşturma ve toplanan delillerle davalı ...’ın Bipolar Affektif Bozukluk denilen ruhsal rahatsızlığının bulunduğu, evlenme tarihinde fiil ehliyetine haiz olmadığı, dava tarihinde ise hastalığının remisyonda olduğu anlaşılmaktadır. Hastalığın remisyon halinde olması iyileştiği anlamına gelmez. Bu nedenle evliliğin iptaline karar verilmesi gerekirken yazılı gerekçe ile reddi doğru olmamıştır.” gerekçesi ile bozma kararı vermiş. Mahkeme ise gerek 06.08.2014 tarihli Erciyes Üniversitesi gerekse 30.04.2014 tarihli Adli Tıp Kurumu raporunda fiil ehliyetinin tam olduğu raporlar arasında çelişki olmadığı davalı hakkında vasi tayini gerekmediği gibi iyileştiğinin görüldüğü gerekçeleri ile davanın reddi yönünden direnme kararı vermiştir. TMK 145/2-3 maddesine göre eşlerden birisinin evlenme sırasında sürekli bir sebeple ayırt etme gücünde yoksun bulunması veya evlenmeye engel olacak şekilde akıl hastası olması evliliğin mutlak butlanla sakatlar. Ancak ayırt etme gücünün sonradan kazanılması veya akıl hastalığının iyileşmiş olması durumlarında mutlak butlan davasını yalnızca ayırt etme gücünü sonradan kazanan veya akıl hastalığı iyileşen eş açabilir. Bu hâllerde dava hakkı sonradan iyileşen eşe aittir (TMK 147/2). Somut olayda 30.04.2014 tarihli Adli Tıp raporunda davalının 04.11.2013 tarihli muayenesi sonucu elde edilen bilgi ve bulguların sonucunda Bipolar Affektif Bozukluk denilen ruhsal rahatsızlığın halen remisyon iyilik) hâli saptanmıştır. Ayrıca Erciyes Üniversitesi’nin 06.08.2014 tarihli Adli Tıp raporunda tanı “Bipolar Affektif Bozukluk (remisyonda) hafif derecede Mental Reterdasyon” Bipolar Affektif bozukluğu, hafif zeka geriliği tanısı altında 17.07.2014 tarihli polikinliğin de, 06.08.2014 tarihinde ise psikiyatri heyeti tarafından yapılan mental durum muayenesi, psikometrik testleri, kendisinden ve yakınından alınan anamnez bilgileri sonucunda da “Bipolar Affektif Bozukluk (Remisyonda) ve hafif derecede mental reterdasyon rahatsızlıklarına musap olduğu, vasiyet altına alınmasına gerek olmamakla birlikte şahsi hukuki danışman tayin edilmesinin yararlı olacağı" tıbbi kanaatine varılmıştır. Bu rapora dayalı olarak Kayseri 3. Sulh Hukuk Mahkemesi 31.10.2014 tarihli ve 2014/747 Esas 2014/1447 sayılı Karar ile vasi tayinine karar verilmesine yer olmadığına karar vermiştir. HMK’nın 266. maddesi uyarınca özel ve teknik bilgiyi gerektiren durumlarda mahkemenin bilirkişiye başvurması zorunludur. Veraset davasında alınan raporda davalının rahatsızlıklarının vesayet altına alınmasını gerektirmediği, Adli Tıp Kurumunun 30.04.2014 tarihli raporunda da evlilik tarihinden sonra ruhsal rahatsızlığının remisyon (iyilik) hâlinin saptandığı belirlendiğine göre davalının ayırt etme gücünü sonradan kazandığı veya akıl hastalığının iyileştiği doktor raporları ile tespit edilmiş bulunmaktadır. Bu hâlde TMK 147/2 maddesinde belirtilen durum gerçekleşmemiş olmakla mutlak butlan davasını davacı değil sadece davalı eş açabilir. Ayırt etme gücünü sonradan kazanılması veya akıl hastalığının iyileşmiş olması hususu tamamen özel ve teknik bilgi gerektirdiği ve bu hususta alınan doktor raporları olduğu hâlde “hastalığın remisyon halinde olması iyileşmesi anlamına gelmez” şeklindedir gerekçe ile bozma kararı verilmesi usul ve yasaya aykırıdır. Özel daire davalının evlenmeden sonra da evlenmeye engel olacak derecede akıl hastalığının devam ettiğini düşünüyor ise bu konuda rapor alınması yönünde bir bozma kararı verebilirdi. Aksinin kabulü akıl hastalığına yakalanan kişilerin iyileşmeyeceği gibi böyle bir önyargının oluşmasına yol açabilir. Bu durum dosya arasında mevcut bilirkişi raporlarına aykırı olduğu gibi TMK 147/2 maddesinin uygulanma imkânını ortadan kaldırır. Yargıtay 2. Hukuk Dairesinin 27.03.2014 tarihli 2013/23497 Esas 2014/7047 sayılı emsal kararında davalının akıl hastalığının iyileşme sürecinde olması ihtimal dahilinde olduğundan evlenmeye engel olacak derecede akıl hastalığına veya evlenme sırasında sürekli bir sebeple ayırt etme gücünden yoksun olup olmadığı, varsa hastalığın iyileşmiş olup olmadığı konusunda rapor alınması, davalı iyileşmiş ise TMK 147/2 maddesi hükmüne de nazaran alınarak sonucuna karar verilmesi gerektiğinden bu husus üzerinde durulmadan eksik inceleme ile hüküm kurulduğundan bahisle bozma kararı verilmiştir (Gençcan Ömer Uğur, Türk Medeni Kanunu yorumu 1.C., Ankara 2015 s.816). Yukarıda açıkladığım nedenlerle mahkeme kararının onanması görüşünde olduğumdan çoğunluğunun direnme kararının bozulması yönündeki görüşüne katılamıyorum.
Yargıtay 2. Hukuk Dairesi 2017/2055 E. 2018/12044 K. sayılı 24.10.2018 tarihli kararı:
"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ :Aile Mahkemesi DAVA TÜRÜ : Boşanma Taraflar arasındaki davanın yapılan muhakemesi sonunda mahalli mahkemece verilen, yukarıda tarihi ve numarası gösterilen hüküm davalı kadın tarafından temyiz edilmekle, evrak okunup gereği görüşülüp düşünüldü: 1-Mahkemece erkek tarafından evlilik birliğinin sarsılması hukuki sebebine dayanılarak açılan dava kabul edilerek tarafların boşanmalarına karar verilmiştir. Dosyadaki belgelerden, davalı kadının akıl hastası olduğu ve kısıtlandığı anlaşılmaktadır. Akıl hastalığı hukuki sebebine dayalı bir dava bulunmamaktadır (TMK m. 165). Akıl hastası olan kadının hareketleri iradi olmadığından, kendisine kusur yüklenemez. Bu sebeple Türk Medeni Kanunu'nun 166/1. maddesine dayalı "evlilik birliğinin temelinden sarsılması" hukuki sebebine dayanılarak boşanmaya kaçar verilemez. Davanın reddine karar verilmesi gerekirken, yazılı şekilde kabulü doğru görülmemiştir. Ancak bu yön temyiz edilmediğinden bozma nedeni yapılmamış, yanlışlığa değinilmekle yetinilmiştir. 2-Temyiz itirazlarının incelenmesine gelince; Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı delillerle kanuna uygun sebeplere ve özellikle delillerin takdirinde bir yanlışlık görülmemesine göre, yerinde bulunmayan temyiz isteğinin reddiyle usul ve kanuna uygun olan hükmün ONANMASINA, aşağıda yazılı onama harcının temyiz edene yükletilmesine, peşin alınan harcın mahsubuna ve 154.30 TL. temyiz başvuru harcı peşin alındığından başkaca harç alınmasına yer olmadığına, işbu kararın tebliğinden itibaren 15 gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere oybirliğiyle karar verildi. 24.10.2018