Delil Hukuk Bürosu
Makale İçeriği:
Ziynet Eşyası Nedir?
Ziynet eşyası, altın, gümüş gibi kıymetli madenlerden yapılmış olup; insanlar tarafından takılan süs eşyası olarak tanımlanmaktadır. Boşanma davalarında ve sonrasında, taraflar arasında en sık gündeme gelen uyuşmazlık konulardan birisi de, düğünde takılan takılar ve paraların hangi eşe ait olacağı ve bu malvarlığı değerlerinin hak sahibi olan eşe iade edilmesi hususudur.
Yargıtay içtihatlarında, ziynet eşyaları: Düğünde damada ve geline verilen hediyeler, süs eşyaları olarak tanımlanmaktadır. Bu eşyaların boşanma davasının sonucunda kimde kalacağı sorunu ise boşanma ile gündeme gelen sorunlardan birisidir. Hatta son zamanlarda haberlere de yansıyan bazı mahkeme kararları, toplum ve hukuk camiası içerisinde çok büyük çalkantılar yaratmış ve bu durum, mahkemelerin kararları ile bu kararların gerekçelerinin tartışmaya açılmasına sebebiyet vermiştir.
Uygulamada ziynet eşyalarının neler oldukları, evlilik birliği süresince nasıl ve ne şekilde kullanılması gerektiği, boşanma veya ölüm halinde hangi hukuki statü dahilinde değerlendirilecekleri ve kime ait olacakları, evlilik birliği içerisinde ortak ihtiyaçların karşılanması için tüketilmeleri halinde nasıl bir süreç yürütülmesi gerektiği ve tüm bu hususların ispatlanmasında hangi yolların izlenilmesi gerektiği hususları halk arasında soru işaretlerine neden olabilmektedir. Delil Hukuk Bürosu olarak bu hususa dair sorunları, Yargıtay kararları ışığında inceleyeceğiz ve siz değerli okuyucularımızla paylaşacağız. Çünkü ağırlıkla Yargıtay uygulamaları ile şekillenen düğün takılarına ilişkin davaları en iyi anlamanın yolu, söz konusu bu emsal kararları inceleyerek uygulama kurallarını öğrenmek olacaktır. Bu nedenle makalemizde Yargıtay kararları eşliğinde somut olay örnekleriyle ilerleyen bir konu anlatımı tercih edilmiştir.
Ziynet Eşyası(Düğün Takıları) Kimin Hakkıdır?
Düğünde takılan takılar kimin olacak sorusu, boşanma sürecini yaşayan kişiler tarafından en çok sorulan sorulardan biridir. Ziynet eşyaları eskiden beri Yargıtay’ın yerleşik içtihatları gereği genel olarak kadına ait olarak kabul edilmekteydi. Ancak günümüzde bu husus, sosyal medyada ve başkaca çeşitli mecralarda tartışma konusu edilmektedir. Ziynet eşyalarının, evlenen bireylerin kendileri ile ailelerinin kendi yakınlarına taktıkları takıların geri dönüşü olarak takıldığı, bir nevi soyut ve sosyal bir karşılıklılık amacı taşıdığı düşünüldüğünde, erkeğin ailesinin yakınlarının evlenen çifte taktığı takıların niçin yalnızca kadına ait olacağı hususunun tartışmalara sebebiyet vermesi ve kamuoyunun gündeminde önemli bir yer edinmesi, son derece makul bir durum olarak değerlendirilebilir.
Ziynet eşyalarının hangi tarafa ait olacağı hususunun, Yargıtay'ın konuya ilişkin görüşlerinden bağımsız olarak irdelenmesi mümkün değildir. Bu nedenle konunun, Yargıtay tarafından verilmiş olan emsal nitelikli kararlar eliyle masaya yatırılması gerekmektedir. Ziynet eşyalarına ilişkin davalarda temyiz incelemesi yapan ve bu nedenle içtihat makamı olan Yargıtay 2. Hukuk Dairesi, daha önceki kararlarında ziynet eşyalarının kural olarak kadına ait olacağı yönünde hükümler kurmaktayken, 04.04.2024 tarihinde vermiş olduğu 2023/5704 E. 2024/2402 K. sayılı kararıyla bu içtihadından dönmüş bulunmaktadır.
Yargıtay 2. Hukuk Dairesi tarafından 2023/5704 E. ve 2024/2402 K. sayı numarasıyla verilmiş olan kararda:
"Dairemizin önceki içtihatları, “aksine bir anlaşma ya da örf âdet kuralı olmadığı takdirde, düğünde kim tarafından hangi eşe ne verilirse verilsin, ne takılırsa takılsın (ziynet eşyası, altın, döviz, TL vs.) bunların hepsi kadına ait sayılır” yönündeydi. Ancak toplumuzun gelenek ve göreneklerinin zamanla değişikliğe uğraması, ekonomik ve hukuksal ilişkilerin dinamik yapısı ve özellikle; düğünlerde kadına özgü ziynet eşyalarının dışında, ortak bir yaşam kurma aşamasında olan eşlere maddî katkı sağlamak amacıyla, ekonomik değeri olan başka şeylerin de takılması/verilmesi, dikkate alınarak, düğünde eşlere takılan/verilen ve ekonomik değeri olan eşyalarla ilgili davalarda, Dairemizin içtihatlarında değişikliğe gidilmesi zorunluluğu doğmuştur. Bu konuda Dairemizin ilkesel nitelikteki yeni görüşüne göre; “Taraflar arasında ziynet eşyalarının paylaşımı konusunda anlaşma mevcut ise paylaşım bu anlaşmaya göre gerçekleştirilir. Ziynet eşyalarının paylaşımı konusunda taraflar arasında anlaşma bulunmadığı takdirde yerel örf ve adetin varlığı iddia ve ispat edilirse bu kurala göre paylaşım gerçekleştirilir. Aksi takdirde erkeğe ve kadına takılan/verilen ve ekonomik değer taşıyan her şey kural olarak kendilerine aittir. Ne var ki takılar içinde karşı cinse özgü (kadına ya da erkeğe özgü) bir şey varsa o cinse verilmiş sayılır. Özgü olma konusunda çekişme varsa ve gerektiğinde bilirkişi incelemesi yapılmalıdır. Bilirkişi incelemesi sonucunda o şeyin her iki cinse özgü olduğu belirlenmişse o şey takılan/verilen eşe ait olur. Takı sandığı/torbasına konulan ekonomik değer taşıyan şeyin aidiyeti konusunda; konulan şey kadına ya da erkeğe özgü bir şey ise o cinse verilmiş sayılır, o şeyin her iki cinse özgü olduğu belirlenmişse ortak kabul edilmelidir” yönündedir. Uyuşmazlık, tarafların iddia ve savunmaları da dikkate alınarak bu ilkeler doğrultusunda çözülmelidir."
Burada yer alan "erkeğe ve kadına takılan/verilen ve ekonomik değer taşıyan her şey kural olarak kendilerine aittir" ifadesi, meslektaşlar arasında tartışma yaratmış; "kural olarak kendilerine aittir" derken, "tarafların ortak mülkiyetinde mi olacak?", yoksa "hangi eşe takılmışsa o eşin şahsi eşyası mı kabul edilecek?" sorularını gündeme getirmiştir. Bu sorunun giderilmesi, önümüzdeki günlerde Yargıtay 2. Hukuk Dairesi tarafından konuya ilişkin olarak verilecek başkaca kararlarla sağlanacaktır. Ancak sonuç olarak güncel durumda ziynet eşyalarının tamamının kadının kişisel eşyası sayılacağına dair eski Yargıtay uygulamasından dönüldüğü hususu rahatlıkla söylenilebilir.
Bu karar öncesinde Yargıtay'ın görüşü ise, aksini gerektiren bir anlaşma veya yerel örf ve adet mevcut olmadıkça tüm ziynet eşyalarının kadına ait olduğu yönündeydi.
Örneğin Yargıtay 3. Hukuk Dairesi 2017/16859 E., 2017/17965 K. sayılı ve 20.12.2017 tarihli kararında:
“Dairemizin yerleşik uygulamasına göre kural olarak, düğün sırasında takılan ziynet eşyaları, kim tarafından, kime takılırsa takılsın, aksine bir anlaşma bulunmadıkça kadına bağışlanmış sayılır ve artık kadının kişisel malı sayılır. Bu eşyaların iade edilmemek üzere kocaya verildiği, kadının isteği ve onayı ile bozdurulup müşterek ihtiyaçlar için harcandığı hususu davalı tarafça kanıtlandığı takdirde, koca bu eşyaları iadeden kurtulur.” şeklinde bu yerleşik içtihata dair bir karar vermiştir. Düğünde takılan takılar yani ziynet eşyaları, kural olarak kadına bağışlanmış sayılır.
Bununla birlikte, son zamanlarda Yargıtay’ın bu yöndeki görüşünün, söylem itibarıyla değişim sinyalleri verdiği hususu çeşitli mecralarda konuşulmaya başlanmıştı. Bu durumun temel sebebi, aşağıda alıntıladığımız kararda ve bazı diğer kararlarda geçen "aksine bir anlaşma veya bu konuda yerel bir adet bulunmadıkça" ifadesidir.
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu 2017/1040 E., 2020/240 K. 04.03.2020 tarihli kararında:
“Bu açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde, kadına özgü ziynet eşyası niteliğindeki bilezik eşler arasında aksine bir anlaşma veya bu konuda yerel bir âdet bulunmadıkça evlilik sırasında kim tarafından hangi eşe takılmış olursa olsun kadın eşe bağışlanmış sayılır ve artık onun kişisel malı niteliğini kazanır.“ şeklinde kadına özgü ziynet eşyasının, aksine bir anlaşma veya bu konuda yerel bir adet bulunmadıkça kadın eşe bağışlanmış sayılacağına yönelik bir karar vermiştir. Yargıtay’ın vermiş olduğu karar, artık kadına özgü sayılmayan ziynet eşyalarının, erkeğe takılması halinde erkeğe verilebilmesi ihtimaline açık kapı bırakmaktadır. Aynı şekilde, aksine bir anlaşmanın mevcudiyetinin ispatı halinde de taraflar arasındaki anlaşmaya göre hüküm kurulacağı hususuna açıkça değinilmiştir. Ancak taraflar arasında bu neviden bir anlaşmanın mevcut olması hususunun ne şekilde ispat edilmesi gerekeceğine ilişkin herhangi bir açıklama yapılmamıştır.
Sonuç olarak Yargıtay 2. Hukuk Dairesi tarafından verilmiş olan 2023/5704 E. ve 2024/2402 K. sayılı karar ile birlikte artık güncel durumda ziynet eşyalarının paylaşımı aşağıdaki şekilde yapılacaktır:
Belirli bir cinsiyete özgü olan takılar, o eşe ait olacak(Örneğin set, bilezik, küpe kadına ait),
Bunun dışında takılan takılar eşlerin kendilerine ait olacaktır,
Sandığa atılan takılar da eşlerin ortak mülkiyetinde kabul edilecektir.
Bu kuralların aksini gerektiren bir sözleşme ya da yerel örf ve adet iddia ve ispat edilirse, ilgili sözleşmeye veya yerel örf ve adet kurallarına göre hüküm kurulacaktır.
a) Genel Kural
Yukarıda açıklamış olduğumuz üzere yerleşik hale gelmiş bulunan Yargıtay içtihatlarına göre genel kural, düğünde takılmış olan para ve ziynet eşyalarının kadın eşe ait olacağı yönündeydi. Ancak Yargıtay 2. Hukuk Dairesi tarafından 2023/5704 E. ve 2024/2402 K. numarası ile verilmiş olan karar ile birlikte artık kadına ve erkeğe takılan ziynet eşyaları, kendilerine ait olacak; yalnızca kadına özgü takılar erkeğe de takılsa kadına ait ve erkeğe özgü takılar kadına da takılsa erkeğe ait olarak kabul edilecektir.
b) İstisna: Taraflar Arasında Anlaşma Bulunması ile Yerel Örf ve Adetler
Düğünde takılar ziynet eşyaları ve paraların, kadına ait olacağı yönündeki içtihattan dönüldüğünü ve yeni uygulamada bu takıların hangi eşe takılmışsa o eşe hediye edilmiş/bağışlanmış olacağından bahsetmiştik ve ilgili Yargıtay ilke kararına atıf yapmıştık. Aynı karar içerisinde Yargıtay 2. Hukuk Dairesi tarafından yalnızca genel kuralda değişikliğe gidildiği ve istisnai hallerin halen daha geçerli olacağı hususu açıkça ifade edilmiştir. Buna göre:
Taraflar arasında aksi yönde bir anlaşma bulunması ya da
Aksi yönde yerel örf ve adetlerin mevcudiyeti
halinde bunlara göre paylaşım gerçekleştirilecektir.
Ancak taraflar arasında bu hususa ilişkin anlaşma bulunuyor olsa ya da bu genel kabul görmekte olan kuralın aksini gerektiren bir örf ve adet kuralının varlığı söz konusu olsa dahi, bu hususların ispatı son derece zor olmaktadır. Çünkü Yargıtay Hukuk Genel Kurulu 2017/1038 E., 2021/458 K. sayılı kararında yer alan ve aşağıda alıntılamış olduğumuz karşı oy yazısından da görülebileceği üzere, yerel örf ve adetlerin genel kuraldan farklı yönde olduğuna ilişkin olarak tanık dinletilmiş olmasına rağmen, tanık beyanı Yargıtay Hukuk Genel Kurulu tarafından ispata elverişli ve yeterli bir delil olarak kabul görmemiştir.
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu 2017/1038 E., 2021/458 K. sayı ile verilmiş olan kararda yer alan karşı oy yazısında: "Belirtilen yasal düzenlemeler ve tüm deliller birlikte değerlendirildiğinde; tarafların aynı köylü olduğu ve düğünlerinin köyde yapıldığı, CD ve fotoğraflarda tarafların düğününde kadın ve erkeğe ayrı kuşak takılarak takıların ayrı ayrı takılmış olması ve 9 yıl köy muhtarlığı yapan tanığın, “adetlere göre, düğünde kıza takılan takıların kıza, erkeğe takılan takıların erkeğe ait olduğu” beyanı karşısında, yöresel örf ve adet gereği düğünde davalı erkeğe takılan altınların davalıya ait olduğu kanıtlanmış bulunduğundan, mahkemenin direnme kararının yerinde olduğu, kararın onanması gerektiği görüşünde olduğumuzdan, sayın çoğunluğun aksi yöndeki bozma kararına katılınmamıştır." ifadelerinden anlaşılabileceği üzere, henüz bu istisnanın ispatı noktasında Yargıtay, oldukça katı davranmaktadır.
Tüm bu nedenlerle şimdilik, Yargıtay'ın taraflar arasında anlaşma bulunması ya da aksi yönde yerel örf ve adet bulunması hallerinde farklı bir uygulamanın söz konusu olabileceğine yönelik olarak vermiş olduğu hükümler yalnızca "sözde" kalmaktadır. Gelecekte, Yargıtay tarafından bu hususa ilişkin olarak emsal teşkil edecek nitelikte gerekçeli bir karara imza atılması, taraflar arasındaki anlaşma olgusunun varlığı ile aksine yerel örf ve adet olgularının varlığının ispatının ne şekilde sağlanabileceğine dair, tüm hukuk camiası açısından yol gösterici olacaktır.
Düğünde Takılan Paraların Niteliği
Düğünde takılan paralar, dar anlamda "ziynet eşyası" tanımı kapsamında bulunmamaktadır. Ancak Yargıtay uygulamasına göre düğünde takılan paralar da bilezik, kolye, küpe, set, tam altın, çeyrek altın vb. ziynet eşyaları ile birlikte kadın eşe ait olarak değerlendirildiği görülmektedir.
Bu anlamıyla düğünde takılan paraların da dar anlamıyla olmasa dahi, geniş anlamda ziynet eşyaları arasında sayıldığı düşünülebilir. Bu neviden bir çıkarım, olası hatalara ve hak kayıplarına sebebiyet verebilecek niteliktedir. Düğün takılarına ilişkin talepleri içeren dilekçede spesifik olarak düğünde takılan paraların da talep edilmesi gerekmektedir. Ayrıca, düğünde takılan paraların tam değeri biliniyorsa veya bilinebilecek durumdaysa, altınlardan ayrı tutularak bu paralara istinaden belirsiz alacak davası açmak yerine bedelin tamamı üzerinden dava açılması ya da kısmi dava açılması gerekebileceği unutulmamalıdır. Bazı aile mahkemesi hakimleri tarafından bu gibi durumlarda n farklı uygulamalara gidilebildiği hususu gözden kaçırılmamalıdır.
Ziynet Eşyası(Düğün Takıları) Davası Nasıl Açılır?
Düğün takılarının iadesi veya nakden bedelinin ödenmesine ilişkin talepler, boşanma davasıyla birlikte ileri sürülebileceği gibi, boşanma davasından ayrı bir dava açılarak da ileri sürülebilir. Bu davalar, yetkili ve görevli mahkemeye sunulacak olan bir dava dilekçesi ile açılır.
Düğün takılarına ilişkin taleplerin terditli bir şekilde öncelikle aynen iade yoluyla, aynen iadenin mümkün olmaması halinde ise nakden, karşılık bedelinin ödenmesi suretiyle kademeli bir şekilde talep edilmesi önemlidir. Ziynet eşyalarının aynen iadesi mümkün değilse, fiili ödeme günündeki karşılıklarının eşe iadesine karar verilmesi gerekir. Ancak günümüzde bazı aile mahkemesi hakimleri tarafından enflasyonun ağır etkileri ve altın fiyatlarındaki artışın uzunca bir süre enflasyon oranındaki artışın altında kalmış olması sebebiyle, altınların davalının elinde aynen mevcut olduğunun ispat edilememesi halinde dahi aynen iade kararı verdikleri görülebilmektedir.
Ziynet eşyalarının, mal paylaşımı davası ile birlikte talep edilip edilemeyeceğine dair farklı görüşler söz konusudur. Ancak Yargıtay'ın ziynet eşyalarının mal paylaşımı ile birlikte talep ve dava edilmesi halinde ziynet eşyalarının verilmesine ilişkin olarak hükme bağladığı kararlar söz konusudur(Örneğin bakınız Yargıtay 8. Hukuk Dairesi 2016/18252 E., 2018/2567 K. sayılı kararı). Dolayısıyla ziynet eşyalarına ilişkin dava ile mal rejiminin tasfiyesi davası birlikte açılabilecek olsa dahi, bu durum ziynet talebinde bulunan eş açısından stratejik olarak elverişli olmayacaktır; çünkü ziynet eşyaları boşanma ile birlikte talep edilebilmekte veya açılacak olan ayrı bir dava ile görülebilmekteyken, mal rejiminin tasfiyesi davasında görülmekte olan boşanma davası bekletici mesele yapılmaktadır. Bu durumda ziynet eşyalarının mal rejiminin tasfiyesi ile birlikte talep edilmesi halinde, boşanma davası bitip de verilen hüküm kesinleşinceye dek mal rejiminin tasfiyesiyle birlikte ziynet eşyalarının iadesine de karar verilemeyecek ve gereksiz yere yargılama süreci ziynet eşyaları yönünden de uzayacaktır. Aşağıda, alt başlıklar halinde her iki ihtimale de değinmeye çalışacağız.
a) Düğün Takılarının Boşanma Davası ile Birlikte Talep Edilmesi
Düğün takılarına ilişkin taleplerin boşanma davası dilekçesi ile birlikte mahkemeden talep edilmesi mümkündür. Ancak bu durumda ziynet eşyalarına ilişkin dava, boşanma davasından ayrı bir dava olarak değerlendirilir ve bu dava için de ayrıca harç ödenmesi gerekir.
Düğün takılarına ilişkin taleplerin boşanma davası ile birlikte ileri sürülmesi usul ekonomisi ve yargılama süreleri açısından tarafların menfaatine olabilecek niteliktedir. Boşanma davasında dinlenilen tanıklara düğün takılarına ilişkin olarak da sorular yöneltilebilir ve bu iki davanın delilleri birlikte toplanarak değerlendirmeye tabii tutulabilir.
Bununla birlikte, boşanma davasına bakmakta olan hakim tarafından boşanma ve düğün takısı dosyalarının tefrik edilmesine(ayrılmalarına) ve ziynet davasına ayrı esas verilerek bu davaların ayrı ayrı görülmesine karar verilebilir. Bu halde ziynet eşyalarına ilişkin dosya, farklı esasa kaydedilir ve bu dava için ayrıca yargılama süreci işletilir.
b) Düğün Takılarının Ayrı Bir Dava ile Talep Edilmesi
Düğün takılarına ilişkin taleplerin boşanma davasından ayrı olarak talep edilebilmesi için :
Boşanma davası açıldıktan sonra ayrıca düğünde takılan ziynet eşyaları ile para vb. malvarlığı değerlerine ilişkin olarak dava dilekçesi hazırlanıp yetkili mahkemeye sunulabilir,
Boşanma davasında karar verilip de verilen bu karar kesinleştikten sonra, kesinleşme tarihinden itibaren 10 yıllık zamanaşımı süresi içerisinde düğün takılarına ilişkin olarak hazırlanan dava dilekçesi yetkili mahkemeye sunulabilir.
Dolayısıyla boşanma davası dilekçesinde düğün takılarına istinaden talepte bulunulmamış olması, başlı başına hak kaybı yaşanmasına sebebiyet verecek nitelikte bir hata olarak görülmemelidir.
Düğün Takıları Davasında İspat ve Deliller
Ziynet eşyalarının(düğün takıları) hangi eşte bulunduğu, düğünde toplam olarak ne kadar takı takıldığı, ziynet eşyalarının bozdurulup bozdurulmadığı ve bozdurulduysa ne için harcandığı gibi hususlar her türlü hukuka uygun delil ile ispat edilebilir niteliktedir. Bu davalarda en sık kullanılan deliller ise düğün videoları ve fotoğrafları, tanık beyanları, banka kayıtları, dekontlar ve hesap dökümleri olmaktadır.
Ziynet eşyaları yapıları gereği basit bir şekilde taşınabilen ve götürülebilen eşyalardır. Bu sebeple; olağan olan kadına özgü ziynet eşyalarının kadın eşin himayesinde bulunmasıdır. Bunun aksini iddia eden kadın eş iddiasını ispatla mükelleftir. Ziynet eşyası davasında dava konusu altınların varlığı ve bu altınların hangi eşte bulunduğu hususu, şüpheye yer vermeyecek şekilde ispatlanmalıdır. Önemle vurgulamak gerekir ki kesin delil, tarafları ve hâkimi bağlayan, bu tip delillerle kanıtlanan olayın hukuksal doğru olarak kabul edilmesi gereken delillerdir.
6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri kanunumuzun 190. maddesinin 1. fıkrasına göre ispat yükü, kural olarak ileri sürülen hususun ispat edilmesinde menfaati olan tarafa aittir.
Hukuk Muhakemeleri Kanunumuzun 190/1. Maddesine Göre: "İspat yükü, kanunda özel bir düzenleme bulunmadıkça, iddia edilen vakıaya bağlanan hukuki sonuçtan kendi lehine hak çıkaran tarafa aittir."
Hâkimin kesin delilleri takdir yetkisi yoktur. Bu biçimde ispatlanan hususu doğru kabul etmek zorundadır. Hukukumuzda kesin deliller sınırlı olup bunlar, ikrar (Mülga 1086 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu (HUMK) m. 236; HMK m.188), senet (HUMK m. 287; HMK m. 193), yemin (HUMK m. 337; HMK m. 228) ve kesin hükümdür (HUMK m. 237; HMK m. 303).
Kural olarak düğün sırasında takılan ziynet eşyaları, para kim tarafından takılırsa takılsın, aksine bir anlaşma bulunmadıkça kadına bağışlanmış sayılmaktadır ve artık onun kişisel malı niteliğini kazanır. Bu eşyaların iade edilmemek üzere kocaya verildiği, kadının isteği ve onayı ile bozdurulup müşterek ihtiyaçlar için harcandığı hususu erkek tarafça kanıtlandığı takdirde, koca bu eşyaları iadeden kurtulur.
Yargıtay 3. Hukuk Dairesi 2019/1799 E., 2019/5672 K. sayılı 04.07.2019 tarihli kararında:
“Ziynet eşyası rahatlıkla saklanabilen, taşınabilen, götürülebilen türden eşyalardandır. Bu nedenle evden ayrılmayı tasarlayan kadının bunları önceden götürmesi, gizlemesi her zaman mümkün olduğu gibi, evden ayrılırken üzerinde götürmesi de mümkündür. Bunun sonucu olarak, normal koşullarda ziynet eşyalarının kadının üzerinde olduğunun kabulü gerekir. Bu durumda, ziynet eşyasının varlığını, evi terk ederken bunların zorla elinden alındığını ve götürülmesine engel olunduğunu, evde kaldığını, kadının ispatlaması gerekir. Bunların davalı tarafın zilyetlik ve korumasına terk edilmesi olağan durumla bağdaşmaz. Diğer taraftan, düğün sırasında takılan ziynet eşyaları kim tarafından takılırsa takılsın, aksine bir anlaşma bulunmadıkça kadına bağışlanmış sayılır ve artık onun kişisel malı niteliğini kazanır. Bu eşyaların iade edilmemek üzere kocaya verildiği, kadının isteği ve onayı ile bozdurulup müşterek ihtiyaçlar için harcandığı hususu davalı tarafça ispatlandığı takdirde, koca bunları iadeden kurtulur. Somut olayda; düğünde takılan ziynetlerin ve paraların davalı erkek tarafından rızası dışında alındığını ispatlamakla yükümlü olan davacıdır. Davacı kadın iddialarını somut ve inandırıcı deliller ile ispatlayamamıştır. Ancak, davalı taraf 7.000 TL değerindeki ziynet eşyasını düğünden sonra bozdurduklarını, balayına harcadıklarını, takılan paralardan da koltuk takımı aldıklarını ve düğün masraflarına harcadıklarını ikrar etmiştir.”
Ziynet Eşyalarının Bedelinin Hesaplanması
Ziynet eşyalarının aynen iadesinin mümkün olmaması durumunda bedel iadesi(nakden iade) gündeme gelecektir. Bedel iadesinin sağlanabilmesi için ise mahkeme tarafından infaza elverişli olacak nitelikte hüküm kurulması gerekecektir.
Ziynet eşyalarının bedelinin hesaplanması için genellikle düğün videoları ve düğünde çekilen fotoğraflar alanında uzman bilirkişiye gönderilir ve bu hususa ilişkin olarak bilirkişi raporu tanzim edilir. Bilirkişi tarafından düğünde takılan takıların bedeli hesaplanır ve bu rapor mahkemeye gönderilir.
Ziynet Davasında Talep Artırımı ve Islah
Ziynet eşyası davaları genellikle belirsiz alacak veya kısmi alacak davası olarak açılmaktadır. Çünkü tarafların kendileri de düğünde takılan takıların ve paraların tam bedelini bilememektedir. Ancak yerleşik Yargıtay uygulamalarına göre bu davanın kısmi alacak davası olarak açılması gerekmektedir. Bu nedenle dava açılışında cüzi bir miktar para harca esas değer olarak gösterilir ve söz konusu ziynet eşyalarının gerçek değerinin, bilirkişi raporunun tanzim edilmesi akabinde belirgin hale getirilmesiyle birlikte talep artırım/bedel artırım dilekçesi verilerek eksik harç tamamlanır.
Ziynet talebi gelecek bilirkişi raporu neticesinde usulüne uygun olarak ıslah da edilebilir. Ancak unutulmamalıdır ki: Dilekçeler teatisi aşamasında bahsedilmeyen ziynet talebi ıslah ile talep edilemeyecektir. Yargıtay’ın aşağıda değineceğimiz kararlarına göre, ıslah ile daha önce sayılmayan bir ziynet eşyası talebinde bulunmak da mümkün değildir.
Yargıtay 2. Hukuk Dairesi 2015/20046 E. 2016/7837 K. sayılı tarihli kararında:
“Davacı-karşı davalı kadın, dava dilekçesi ile boşanma ve fer'ileri yanında, 8 adet bileziğin aynen iadesini, aynen iade mümkün olmazsa bedeli olan 10.000 TL'nin tahsiline karar verilmesini talep etmiş, bu konudaki talebini altınların sayı ve niteliği itibariyle sınırlandırmıştır. Davacı-karşı davalı kadın, ziynet eşyalarına yönelik talebini 09.06.2015 tarihinde ıslah etmiştir. Islah yoluyla talep genişletilebilir ise de, davaya yeni bir talep eklenemez. Davacı-karşı davalı kadının, dava dilekçesinde saydıkları dışında, yeni ziynet eşyaları talep etmesi, davaya yeni talep eklenmesi niteliğindedir. Toplanan delillerden, davacı-karşı davalı kadının 8 adet bileziğinin davalı-karşı davacı erkekte kaldığı anlaşılmıştır. Kanıtlanan 8 adet bilezikle ilgili olarak davanın kabulü gerekirken, yazılı şekilde karar verilmesi usul ve yasaya aykırı olup bozmayı gerektirmiştir.” ifadeleriyle daha önce sayı ve nitelik itibariyle sınırlandırılmış olan ziynet eşyası talebine ek olarak, başkaca ziynet eşyalarının(örneğin "30 adet tam" altın gibi) ıslah yoluyla davaya eklenmesinin mümkün olamayacağına hükmetmiştir.
Yargıtay 2. Hukuk Dairesi 2013/8174 E., 2013/21102 K. 17.09.2013 tarihli kararında:
“Davacı kadın dava dilekçesinde 20.000,00 TL ziynet bedeli istemiş, düğünde takılan para yönünden talepte bulunmamıştır. Yargılama devam ederken 20.9.2012 tarihinde ziynet talebini ıslah ederken dava konusu yapmadığı düğünde takılan 10.000,00 TL parayı da istemiş, ıslahla yeni bir talepte bulunmuştur. Islahla talep değiştirilebilir, fakat yeni bir talep eklenemez. Kaldı ki; bu konuda yargılama harcı da alınmamıştır. Davacının düğünde takılan paraya ilişkin talebi hakkında karar verilmesine yer olmadığına karar vermek gerekirken, yazılı şekilde kabulü doğru görülmemiştir.” şeklinde yer alan ifadelerle, aynı şekilde, daha önce dava konusu edilmemiş olan taleplerin, ıslah ile ileri sürülemeyeceğini belirtmiştir.
Düğün Takılarının İadesi Davasında Davacının Seçimlik Hakları
Düğün takılarına ilişkin olarak açılan davalarda davacının:
Mümkünse ziynet eşyalarının aynen iadesi,
Aynen iade mümkün değilse ziynet eşyalarının bedeli hesaplanarak nakden iadesi veya
Bunlardan yalnızca biri talep edilebilir.
Mahkeme tarafından ziynet eşyalarının aynen iadesine karar verilmesi durumunda, İcra ve İflas Kanunumuzun 24. maddesine uygun olarak aynen iadesine karar verilen ziynet eşyalarının ağırlığı, cinsi, niteliği vb. özellikleri ayrıntılı olarak belirtilmelidir. Dolayısıyla mahkeme tarafından verilen hükmün infaz kabiliyeti bulunmalı, hüküm fıkrası şüpheye mahal vermeyecek şekilde açık ve net olmalıdır.
Bozdurulan ve Harcanan Ziynet Eşyalarının Sonradan Talep Edilmesi
Ziynet eşyalarının evlendikten sonra eşler tarafından birlikte harcanmış olması, boşanma ile birlikte ya da boşanma davası sonrasında talep edilmesine engel değildir. Uygulamada eğer bu ziynet eşyaları, kadından alınarak erkek tarafından harcanmışsa ve hatta evlilik birliğinin ortak harcamaları için kullanılmış dahi olsa, erkeğin kadına borçlandığı kabul edilmektedir ve boşanma halinde kadın tarafından talep edilebilmektedir. Ancak Yargıtay 2. Hukuk Dairesi tarafından 2023/5704 E. ve 2024/2402 K. numarasıyla verilen ve yukarıda alıntılamış olduğumuz görüş değişikliğine dair ilke karar gereği artık böyle bir durum halinde ziynet eşyalarının tümünün değil, yalnızca kadına ait olan kısmının aynen veya nakden iadesine hükmedilmesi gerekecektir.
Yargıtay uygulamalarında bu kural oldukça sıkı bir şekilde uygulanmakta olup, örnek üzerinden somutlaştırmamız gerekirse, aşağıda konuya ilişkin Yargıtay kararları arasında siz değerli okuyucularımızla paylaştığımız Yargıtay 2. Hukuk Dairesi 2017/1769 E., 2018/13037 K. sayılı kararında görüldüğü üzere, ziynet eşyaları tüp bebek tedavisi için bozdurulup harcanmış dahi olsa, aksi ispat edilmediği sürece erkek tarafından kadına borçlanılmış olduğu kabul edilmektedir. Bununla birlikte, kadından alınmış olan ziynet eşyalarının tekrar iade edilmemek üzere alındığının ispatlanması halinde erkek, bu yükümlülükten kurtulur.
Ancak ziynet eşyaları yalnızca eşlerin kendi kişisel eşya edinimleri için kullanılmışsa ve eşler aralarında paylaşım yapmışlarsa, daha sonra talep edilmesi mümkün olamayacaktır.
Ziynet Eşyalarının Erkek Tarafından Talep Edilmesi
Her ne kadar ziynet eşyalarına ilişkin olarak geçmişten beri bu eşyaların tümünün kadına ait olacağı yönünde içtihat birliği ve toplumsal bir algı bulunmaktaysa da, Yargıtay 2. Hukuk Dairesi tarafından 2023/5704 E. ve 2024/2402 K. numarasıyla verilmiş olan karar ile birlikte toplumumuzdaki erkek bireyler tarafından da ziynet eşyalarının aynen veya nakden iadesine ilişkin dava açma imkanı söz konusu olmuştur. Çünkü makalemizin en başında alıntılamış olduğumuz ilgili kararda: Aksini gerektiren bir anlaşma ya da yerel bir örf ve adet iddia ve ispat olunmadıkça, belirli bir cinsiyete ait olan takılar haricinde kalan takılar ve paraların hangi eşe takılmışsa o eşe ait olacağı yönünde görüş değişikliğine gidildiği ve bu görüş değişikliğinin bir ilke karar teşkil ettiği hususu açıkça ifade edilmiştir. Dolayısıyla ziynet eşyalarının tümünün kadın eş tarafından kullanılması durumunda erkek eş tarafından kendisine ait olan kısmın talep edilmesinin de önünün açıldığı söylenilebilir.
Sıkça Sorulan Sorular
Düğünde Takılan Takılar Kimin Hakkıdır?
Yargıtay'ın görüş değişikliğinde bulunduğu yeni ilke kararına göre(bakınız Yargıtay 2. HD 2023/5704 E. ve 2024/2402 K. sayılı kararı), eşler arasında aksine bir anlaşmanın varlığı ispatlanmadıkça ya da aksini gerektiren yerel örf ve adetler söz konusu olmadığı müddetçe düğünde takılan takılar, eşlerin kendilerine aittir. ve bu dolayısıyla bu takılarda erkeğin de kadının da hakkı vardır. Yalnızca belirli bir cinsiyete özgü olan takılar(örneğin erkek kol saati, kadın bileziği) yalnızca o eşe ait olacaktır.
Düğün Takıları Nasıl Geri Alınır?
Düğünde takılan ziynet eşyaları ve para gibi malvarlığı değerleri, evlilik birliği içerisinde ortak harcamalar için tüketilmiş dahi olsa, boşanma halinde bir eş tarafından tarafından diğer eşten talep edilebilir. Ziynet eşyalarının iadesi mümkünse aynen, aynen iade mümkün değilse nakden(bedel itibariyle) istenebilir.
Erkek Eş Karşı Taraftan Ziynet Eşyası Talep Edebilir Mi?
Yargıtay kararlarında göre erkek eşin de kadın eşten ziynet eşyası talep etmesi mümkündür. Çünkü son zamanlarda verilen Yargıtay kararlarında taraflar arasında genel kuralın aksini gerektirecek nitelikte bir anlaşma bulunması veya genel kuralın aksini gerektirecek olan yerel örf ve adetlerin söz konusu olması durumunda erkeğin de ziynet eşyalarının iadesi talebinde bulunabileceği hususuna yer verilmiştir. Ayrıca Yargıtay 2. Hukuk Dairesi tarafından 2023/5704 E. ve 2024/2402 K. numarasıyla verilen kararda, erkeğe takılan takıların erkeğe ait olacağı ifade edilmiştir.
Ziynet Eşyalarının Diğer Eşte Bulunduğu Hususu Nasıl İspat Edilir?
Ziynet eşyaları rahatlıkla saklanabilen, taşınabilen ve götürülebilen türden eşyalar olduğundan dolayı, evden ayrılmayı tasarlayan kadının bunları önceden götürmesi ve gizlemesi her zaman mümkündür. Bunun sonucu olarak, aksini gerektiren deliller mevcut olmadığı müddetçe ziynet eşyalarının kadının üzerinde olduğu kabul edilmektedir. Bu tespit, yerleşik Yargıtay uygulamaları arasında olmakla birlikte, aksi her türlü hukuka uygun delil ile ispat edilebilir.
Anlaşmalı Boşanma ile Ziynet İadesi Sağlanabilir Mi?
Düğünde takılmış olan ziynet eşyaları ve paraların aynen veya nakden(bedel olarak) iadesi, anlaşmalı boşanma protokolünde infazda tereddüt oluşturmayacak şekilde düzenlenmek suretiyle anlaşmalı boşanma davasına konu edilebilir. Böylece ziynet eşyalarına ilişkin olarak ayrıca dava açılmasına gerek kalmaksızın taraflar arasındaki uyuşmazlık giderilebilir.
Ziynet Eşyası(Düğün Takıları) Davalarına İlişkin Yargıtay Kararları
ÖNEMLİ: Yargıtay'ın Görüş Değişikliğine Dair Yeni İlke Kararı
Yargıtay 2. Hukuk Dairesi 2023/5704 E. ve 2024/2402 K. sayılı kararı
"...
...
...
Dairemizin önceki içtihatları, "aksine bir anlaşma ya da örf âdet kuralı olmadığı takdirde, düğünde kim tarafından hangi eşe ne verilirse verilsin, ne takılırsa takılsın (ziynet eşyası, altın, döviz, TL vs.) bunların hepsi kadına ait sayılır" yönündeydi. Ancak toplumuzun gelenek ve göreneklerinin zamanla değişikliğe uğraması, ekonomik ve hukuksal ilişkilerin dinamik yapısı ve özellikle; düğünlerde kadına özgü ziynet eşyalarının dışında, ortak bir yaşam kurma aşamasında olan eşlere maddî katkı sağlamak amacıyla, ekonomik değeri olan başka şeylerin de takılması/verilmesi, dikkate alınarak, düğünde eşlere takılan/verilen ve ekonomik değeri olan eşyalarla ilgili davalarda, Dairemizin içtihatlarında değişikliğe gidilmesi zorunluluğu doğmuştur. Bu konuda Dairemizin ilkesel nitelikteki yeni görüşüne göre; "Taraflar arasında ziynet eşyalarının paylaşımı konusunda anlaşma mevcut ise paylaşım bu anlaşmaya göre gerçekleştirilir. Ziynet eşyalarının paylaşımı konusunda taraflar arasında anlaşma bulunmadığı takdirde yerel örf ve adetin varlığı iddia ve ispat edilirse bu kurala göre paylaşım gerçekleştirilir. Aksi takdirde erkeğe ve kadına takılan/verilen ve ekonomik değer taşıyan her şey kural olarak kendilerine aittir. Ne var ki takılar içinde karşı cinse özgü (kadına ya da erkeğe özgü) bir şey varsa o cinse verilmiş sayılır. Özgü olma konusunda çekişme varsa ve gerektiğinde bilirkişi incelemesi yapılmalıdır. Bilirkişi incelemesi sonucunda o şeyin her iki cinse özgü olduğu belirlenmişse o şey takılan/verilen eşe ait olur. Takı sandığı/torbasına konulan ekonomik değer taşıyan şeyin aidiyeti konusunda; konulan şey kadına ya da erkeğe özgü bir şey ise o cinse verilmiş sayılır, o şeyin her iki cinse özgü olduğu belirlenmişse ortak kabul edilmelidir" yönündedir. Uyuşmazlık, tarafların iddia ve savunmaları da dikkate alınarak bu ilkeler doğrultusunda çözülmelidir.
...
...
..."
Ziynet eşyaları tüp bebek tedavisi için harcanmış dahi olsa, aksi yönde delil bulunmadığı müddetçe kural olarak erkek tarafından kadına borçlanılmış sayılır.
Yargıtay 2. Hukuk Dairesi 2017/1769 E., 2018/13037 K. sayılı kararı "İçtihat Metni"
"...
...
...
Toplanan delillerden dava konusu edilen ziynet eşyalarının tarafların tüp bebek tedavisi için kullanıldığı anlaşılmaktadır. Davalı-karşı davacı erkekte; ön inceleme duruşmasında tüm takıları aldığını ve tedavi amacı ile kullandığını kabul etmiştir. Evlilik sırasında kadına takılan ziynet eşyaları kim tarafından alınmış olursa olsun ona bağışlanmış sayılır ve artık onun kişisel malı niteliğini kazanır. Bu durumda ziynet eşyalarının iade edilmemek üzere erkeğe verildiğinin ispatlanması halinde erkek almış olduğu ziynet eşyalarını iadeden kurtulur. Somut olayda, ziynet eşyalarının bozdurulduğu anlaşılmış ise de; tekrar iade edilmemek üzere davalı-karşı davacı erkeğe verildiği hususu kanıtlanmamıştır. Bozdurulan ziynet eşyalarının rıza ile ve iade şartı olmaksızın verildiğini davalı erkek ispatlamak zorunda olup, davalı erkek bu durumu ispat edemediğinden dava konusu ziynet eşyalarını davacı kadına iade ile mükelleftir. Gerçekleşen bu durum karşısında davacı-karşı davalı kadının ziynet alacağı davasının kabulüne karar verilmesi gerekirken, yazılı şekilde hüküm tesisi doğru olmamış ve bozmayı gerektirmiştir. ...
...
..."
Düğün takılarının hangi tarafta bulunduğu hususunun ispatına ilişkin karar,
Ziynet davalarında tanık beyanlarının önemine ilişkin karar,
Yargıtay 3. Hukuk Dairesi 2013/18949 E., 2014/3199 K. sayılı kararı
"...
...
...
Düğünde takılan ziynet eşyaları, kadına ait olup kişisel eşya niteliğindedir. Ziynet eşyaları; nitelikleri itibariyle rahatlıkla saklanabilen, taşınabilen, götürülebilen eşyalardandır. Bu sebeple, kadında bulunduğu karine olarak kabul edilir. Olağanın aksini iddia eden ispatla yükümlüdür.
Somut olayda; davalı, davaya konu ziynet eşyalarının, balayına gidecek olmaları nedeniyle anne ve babasına emanet olarak bırakıldığını, sonrasında kendisi ve davacının borçlarının karşılanması amacıyla ziynet eşyalarının bozdurulduğunu savunmuştur. Tanık olarak dinlenilen davalının anne ve babası da, ziynet eşyalarının kendilerine teslim edildiğini, tarafların borçları nedeniyle ziynet eşyalarının bir kısmını kendilerinin bozdurduklarını, geriye kalan ziynet eşyalarını ise iade ettiklerini beyan etmişlerdir.
Buna göre; davaya konu ziynet eşyalarının düğün günü davacının elinden alındığı olgusu sabit olup, sonradan ziynet eşyalarının davacıya iade edildiği ve akabinde davacının rızası dahilinde ve bir daha iade edilmemek üzere bozdurulduğu yönündeki savunmasını, davalı taraf ispat edememiştir.
Hal böyle olunca, mahkemece; davanın ispat edildiği gözetilerek eşyaların aynen, bunun mümkün olmaması halinde ise bedelinin iadesine karar verilmesi gerekirken, yanılgılı değerlendirme ile istemin reddine karar verilmesi doğru görülmemiştir. ...
...
..."
Evlilik sırasında kadına takılan ziynet eşyalarının kim tarafından alınmış olursa olsun kadına bağışlanmış sayılacağına ilişkin karar,
Ziynet eşyalarının kadının isteği ve onayıyla, iade edilmemek üzere kocaya verildiğinin ispatlanması durumunda kocanın ziynet eşyalarını aynen veya nakden iade etme yükümlülüğünden kurtulacağına ilişkin karar,
Yargıtay 3. Hukuk Dairesi 2015/17598 E., 2016/11288 K. sayılı kararı
"...
...
...
Yerleşmiş Yargıtay kararlarında da belirtildiği gibi, evlilik sırasında kadına takılan ziynet eşyaları kim tarafından alınmış olursa olsun ona bağışlanmış sayılır, ona iadesi gerekir. Ancak, ziynet eşyalarının iade edilmemek üzere kocaya verildiğinin, kadının isteği ve onayı ile ziynet eşyalarının bozdurulup ev ihtiyaçları için harcandığının kanıtlanması halinde, koca ziynet eşyalarını iadeden kurtulur.
Davada, davacı kadına ait olduğu anlaşılan ziynet eşyalarının bir bölümünün bozdurularak davacı adına kayıtlı aracın satın alındığı tarafların da kabulündedir. Geriye kalan ziynet eşyalarının ise, evliliğin devamı sırasında davalı koca tarafından bozdurularak, düğün giderleri ve ev ihtiyacı için harcandığı taraf tanıklarının beyanları ile sabittir. Ancak, davalı koca, davacı kadının ziynet eşyalarını iade edilmemek üzere verdiğini kanıtlayamamıştır. Bu durumda, davalı koca, düğün giderleri ve ev ihtiyaçları için kullanılan ziynet eşyalarını davacı kadına iade ile mükelleftir. Mahkemece, bu yön üzerinde durulmadan ziynet eşyalarına ilişkin talebin tümden reddedilmiş olması isabetsizdir. ...
...
..."
Ziynet eşyalarının kadına ait olacağına ilişkin genel kuralın aksine, taraflar arasında anlaşma bulunması veya aksini gerektiren başkaca yerel örf ve adetlerin varlığı olgularının ispatlanması halinde ziynet eşyalarının bu istisnai hallere uygun olarak paylaştırılması gerekeceğine ilişkin karar,
Yerel örf ve adetlerin farklı usulde paylaşım gerektirdiği olgusunun ispatında tanık beyanının yeterli kabul edilmediğine ilişkin karar ile aksi yönlü karşı oy yazısı,
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu 2017/1038 E., 2021/458 K. sayılı kararı ve karşı oy yazısı
"...
...
...
II. UYUŞMAZLIK 11. Direnme yolu ile Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; a) Düğündeki takıların takılan kişiye ait olacağına ilişkin gelenekleri bulunduğuna dair tanık beyanı olan eldeki davada, kullanılış amacı ve niteliğine göre erkek tarafından kullanılamayacaklar hariç olmak üzere düğün sırasında erkeğe takılan ziynet eşyalarının erkeğin kişisel malı sayılıp sayılamayacağı,
b) Yerel Mahkemece verilen ilk kararda, düğünde davacıya takıldığı benimsenen 5 adet bilezik yönünden talep reddedilmiş ve davacı tarafından bu husus temyize konu edilmemiş olmakla birlikte, Özel Dairece davacı lehine bozma nedeni yapılmasının davalının kazanılmış hakkının ihlali mahiyetinde olup olmadığı, taraflarca ileri sürülmemesi nedeniyle bu hususun re’sen nazara alınıp alınamayacağı, re’sen dikkate alınamayacağı sonucuna varılacak olursa düğünde davacı kadına takılan ve saklanması için kendisine teslim edilen 5 adet burma bileziği davacıya iade ettiğine ve akabinde birkaç sefer davacının kolunda gördüğüne ilişkin tanık olarak dinlenen davalının annesinin yeminli beyanına itibar edilip edilemeyeceği, buradan varılacak sonuçlara göre davalıya takılan altınlar ve 5 adet burma bilezik yönünden de davanın kabulünün gerekip gerekmediği noktalarında toplanmaktadır.
III. GEREKÇE
12. Yerel Mahkeme ile Özel Daire arasındaki uyuşmazlığın aydınlatılması için ispat hukuku yönünden geçerli kurallara değinmekte yarar vardır:
13. Dava konusu edilen bir hakkın ve buna karşı yapılan savunmanın dayandığı vakıaların (olguların) var olup olmadıkları hakkında mahkemeye kanaat verilmesi işlemine ispat denir.
14. 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (HMK) 187/1. maddesi;
“İspatın konusunu tarafların üzerinde anlaşamadıkları ve uyuşmazlığın çözümüne etkili olabilecek çekişmeli vakıalar oluşturur ve bu vakıaların ispatı için delil gösterilir.” şeklinde düzenlenmiştir.
15. Vakıa (olgu) ise, 03.03.2017 tarihli ve 2015/2 E., 2017/1 K. sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararında; kendisine hukuki sonuç bağlanmış olaylar şeklinde tanımlanmıştır. İspatı gereken olaylar, olumlu vakıalar olabileceği gibi olumsuz vakıalar da olabilir.
16. Diğer taraftan hâkim, taraflar arasında uyuşmazlık konusu olan vakıaların gerçekleşip gerçekleşmediğini, kural olarak kendiliğinden araştıramaz. Bir olayın gerçekleşip gerçekleşmediğini taraflar ispat etmelidir. Bir davada ispat yükünün hangi tarafa ait olacağı hususu ise HMK’nın “İspat yükü” başlıklı 190. maddesinde yer almakta olup;
“İspat yükü, kanunda özel bir düzenleme bulunmadıkça, iddia edilen vakıaya bağlanan hukuki sonuçtan kendi lehine hak çıkaran tarafa aittir.
Kanuni bir karineye dayanan taraf, sadece karinenin temelini oluşturan vakıaya ilişkin ispat yükü altındadır. Kanunda öngörülen istisnalar dışında, karşı taraf, kanuni karinenin aksini ispat edebilir.” şeklinde hüküm altına alınmıştır.
17. Bu hüküm, 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu'nun (TMK) “İspat yükü” başlıklı 6. maddesinde yer alan: “Kanunda aksine bir hüküm bulunmadıkça, taraflardan her biri, hakkını dayandırdığı olguların varlığını ispatla yükümlüdür." ifadesine paralel olarak düzenlenmiştir.
18. Nitekim, Hukuk Genel Kurulunun 10.11.2020 tarihli ve 2017/3-1509 E., 2020/863 K. sayılı kararında da aynı hususlara değinilmiştir.
19. Eldeki davada, davacı düğünde takılan altınların kendisine ait olduğunu ancak davalı tarafça verilmediğini iddia etmiş; davalı ise yerel örf ve adetleri gereği düğünde takılan altınların erkek tarafına ait olduğunu o nedenle davacıya verilmediğini savunmuştur. Mahkemece davalı tarafça iddia edilen örf ve adetin varlığına ilişkin dinletilen tanığının beyanına itibar edilerek kadına özgü olanlar dışında düğünde takılan ziynetlerin kime takıldıysa ona ait olduğu kabul edilmiştir.
20. İhtilaf düğünde takılan ziynet eşyasının taraflardan hangisine ait olduğu noktasındadır.
21. Mevzuatımızda, düğün sırasında takılan ziynet ile parasal değeri olan bütün eşyanın aidiyeti konusunda yazılı bir hüküm bulunmamaktadır. Bu nedenledir ki, örf ve adet hukuku uygulanmaktadır. Yargıtayın yerleşik uygulamasına, yaygın örf ve adet ile ülke gerçeklerine göre kural olarak, düğün sırasında takılan ziynet eşyası ve paralar kim tarafından ve hangi eşe takılırsa takılsın aksine bir anlaşma ya da örf ve adet kuralı olmadığı takdirde kadına bağışlanmış sayılır ve artık kadının kişisel malı kabul edilir. Yani erkeğe takılan ziynetler ve paraların da aksi kanıtlanmadığı müddetçe kadına ait olduğu kabulü vardır. Söz konusu ziynet eşyasının (altın vs.) evlenme sebebiyle gerek ailelerce ve gerek yakınlarca kadına geleceğinin güvencesi olarak takıldığı kabul edildiğinden emaneten (geçici olarak) takıldığı konusunda kadının bir kabulü olmadığı sürece genel kural kabul edilecektir. Artık, ziynetlerin geri istenmemek üzere verildiği iddia ve ispat edilmedikçe, bunları alan iade etmekle yükümlüdür.
22. İspat külfetinin hangi tarafta olduğu hususunun, yukarıda bahsedilen hukuki düzenleme çerçevesinde çözümlenmesi gerekmektedir. Davalı genel kuralın aksine örf ve adetleri bulunduğunu iddia ettiğine göre bunu ispat külfeti kendisine düşmektedir. Davalı ispat amacıyla muhtar olan tanık ...’ı dinletmiş; tanık iddia edilenden farklı olarak “bizim adetlerimiz düğünde takılan takılar, kıza takıldıysa kızın, oğlana takıldıysa oğlanın olur” şeklinde ifade vermiş; mahkemece tanığın beyanı esas alınarak hüküm kurulmuştur.
23. Hemen belirtmek gerekir ki, düğünde takılan takıların erkeğe ait olduğu yönünde örf ve adetleri bulunduğunu belirten davalının, dinlettiği tanığın beyanı ve Yargıtay'ın yerleşik uygulamasına yansıyan yaygın örf ve adet karşısında daha köklü bir adetin varlığını ispatlayamadığı açıktır. Bu durumda genel kuraldan ayrılınmasını gerektirecek bir durum söz konusu değildir.
24. Ne var ki, mahkemece dinlenilen davalı tanığı ...’nin beyanına itibar edilerek 5 adet burma bileziğin davacıya iade edildiğinin kabulü ile bu 5 bilezik yönünden talebin reddine karar verilmiştir. Ancak, mahkemece kurulan 10.11.2014 tarihli ve 2013/241 E., 2014/732 K. sayılı karara davacının 5 adet burma bilezik yönünden itiraz etmemesi nedeniyle bu husus davalı yönünden usulü kazanılmış hak teşkil eder. Bu nedenle taraflarca getirilme ilkesine tabi bulunan ve davacı tarafça temyize getirilmediğinden bu yöndeki ret kararı kesinleşen 5 adet burma bilezik hakkındaki direnme kararı isabetli olmakla birlikte, yukarıdaki açıklamalar gereğince, diğer ziynetler bakımından direnme kararı Kurul çoğunluğu tarafından isabetli bulunmamıştır.
25. Ayrıca, somut olayda davalıya takılan 1 adet bilezik yönünden davacının talebi mahkemece kabul edildiğinden Özel Daire bozma kararının 9. paragrafında yapılan açıklamalar dosya kapsamı ile örtüşmemektedir. Bu durumda, Özel Daire bozma kararının 9. paragrafının 1. bendindeki “1 adet 22 ayar 13 gr bilezik” ifadesinin bozma kararında yer almasının isabetli olmadığı, karardan çıkartılması gerektiği sonucuna varılmıştır.
26. Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında, düğünde takılan takıların düğün masraflarına katkı mahiyetinde olduğu ve kime takıldıysa ona hediye verilmesi gayesi güdüldüğü, takılan tüm ziynet eşyasının kadına bağışlanmasının amaçlanamayacağı görüşü ileri sürülmüş ise de, bu görüş Kurul çoğunluğunca benimsenmemiştir.
27. Sonuç itibariyle, Hukuk Genel Kurulunca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uymak gerekirken önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır.
28. Bu nedenle direnme kararı açıklanan değişik gerekçe ve nedenlerden dolayı bozulmalıdır.
...
...
...
KARŞI OY
Uyuşmazlık; tarafların düğününün yapıldığı yörenin örf ve adetine göre erkeğe takılan altınların erkeğe ait olduğu yönündeki davalı savunmasının kanıtlanıp kanıtlanmadığı, buna göre düğünde erkeğe hediye olarak takılan altınların, davalının kişisel malı sayılıp sayılmayacağı, örf ve adet gereği erkeğe verilmiş kabul edilip edilmeyeceği noktasında toplanmaktadır.
Davalı erkek; yörenin örf ve adetine göre düğünde takılan takıların erkeğe ait olduğunu savunmuş, davacı kadın ise, örf ve adete göre ev eşyalarını erkek tarafının alması hâlinde takıların erkeğe ait olacağını, oysa tarafların ev eşyalarını kendilerinin aldığını ileri sürmüştür.
Bu noktada; ziynet kavramı, örf ve adet kuralları ile davada ispat kuralarına ilişkin yasal düzenlemelere bakmak gerekir.
Ziynet; altın, gümüş gibi kıymetli madenlerden yapılmış olup; insanlar tarafından takılan süs eşyası olarak tanımlanmaktadır (Yılmaz, E.: Hukuk Sözlüğü, ... 2011, s. 1529). Ziynet eşyasını da, evlilik münasebetiyle gelin ve damada verilen hediyeler olarak nitelendirmek mümkündür.
Kadına özgü ziynet eşyaları; bilezik, altın kelepçe, kolye, gerdanlık, takı seti, bileklik, saat, küpe ve yüzük gibi takılar olarak kabul edilmektedir (Sağıroğlu, M.Ş: Ziynet davaları, ..., 2013, s.3).
Kadına özgü ziynet eşyaları; eşler arasında bir anlaşma yoksa veya bu konuda örf ve adet bulunmadıkça evlilik sırasında kim tarafından hangi eşe takılmış olursa olsun kadın eşe bağışlanmış sayılır ve artık onun kişisel malı niteliğini kazanır (HGK’nın 05.05.2004 tarih, 2004/4-249 E, 2004/247 K, 04.03.2020 tarih, 2017/3-1040 E, 2020/240 K).
4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun (TMK) 1/1 maddesindeki; “Kanunda uygulanabilir bir hüküm yoksa, hakim , örf ve adet hukukuna göre, bu da yoksa kendisi kanun koyucu olsaydı nasıl bir kural koyacak idiyse ona göre karar verir.” düzenlemesi gereği hâkim kanunda hüküm bulunmayan hâllerde örf ve adet gereğince karar verme yetkisine sahiptir.
Örf ve adet kuralları; belli bir olay ve ilişkilerde toplumun bireylerince belli bir biçimdeki davranışın tekrarlanması ile yavaş yavaş organizmanın gelişmesi gibi meydana gelir. Dolayısıyla, bir örf ve adet kuralının uzun süre uygulanması (maddi unsur) bu kurala uyma konusunda toplumda bir inancın (psikolojik unsur) yerleşmesi ve kurala uyulmaması durumunda bir yaptırım ile karşılaşılacağı konusunda bir kabulün olması ( hukuki unsur) gerekir.
4721 sayılı Türk Medeni Kanunu'nun (TMK) 6. maddesi:
“Kanunda aksine bir hüküm bulunmadıkça, taraflardan her biri, hakkını dayandırdığı olguların varlığını ispatla yükümlüdür. ”
6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu (HMK)’nun “İspat yükü” başlığını taşıyan 190. maddesi:
“(1) İspat yükü, kanunda özel bir düzenleme bulunmadıkça, iddia edilen vakıaya bağlanan hukuki sonuçtan kendi lehine hak çıkaran tarafa aittir.
(2) Kanuni bir karineye dayanan taraf, sadece karinenin temelini oluşturan vakıaya ilişkin ispat yükü altındadır. Kanunda öngörülen istisnalar dışında, karşı taraf, kanuni karinenin aksini ispat edebilir.” hükmünü içermektedir.
HMK’nın 190. maddenin birinci fıkrasında, ispat yükünün belirlenmesine ilişkin temel kural vurgulanmıştır. Buna göre, bir vakıaya bağlanan hukuki sonuçtan kendi lehine hak çıkaran taraf ispat yükünü taşıyacaktır.
İspatın konusu, tarafların üzerinde anlaşamadıkları ve bu uyuşmazlığın çözümüne etkili olabilecek çekişmeli vakıalardır ve bu vakıaların ispatı için delil gösterilir.
Vakıa (olgu) ise, 03.03.2017 tarihli ve 2015/2 E. ve 2017/1 K. sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararında; kendisine hukuki sonuç bağlanmış olaylar şeklinde tanımlanmıştır. İspatı gereken olaylar, olumlu vakıalar olabileceği gibi olumsuz vakıalar da olabilir.
Bir davada o davanın çözümünü etkileyebilecek vakıalar için delil gösterilir ve ancak bu deliller inceleme konusu olabilir. Başka bir deyişle, delil, bir vakıanın ispatı için başvurulan vasıtalardır ve konusu da maddi hukuktur.
Öncelikle düğünde takılan ziynet ve altınların varlığı ve miktarının tespiti gerekir. Düğünde taraflara takılan bilezikler ile altınların tespiti için davacı tarafın dayandığı altı adet fotoğraf ve CD üzerinde yapılan bilirkişi incelemesi sonucu düzenlenen asıl ve ek raporlar ve tanık beyanına göre, mahkemece, davacı kadın üzerinde 5 adet 22 ayar, her biri 22 gram ... burması, 11 adet 22 ayar her biri 15 gram civarında takı bileziği, 1 adet 14 ayar 10 gram fantezi bilezik ile 31 adet çeyrek altın, davalı erkek üzerinde ise, 1 adet 13 gram 22 ayar bilezik, 2 adet ziynet altın, 3 yarım altın, 80 adet çeyrek altın bulunduğu, erkek üzerine takıldığı tespit edilen 1 adet bilezik davalıya takılmış ise de kadına özgü ziynet eşyası olması nedeniyle kadına ait olduğu ayrıca 5 ... burma bileziğin de davacıda kaldığı kabul edilerek, davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.
Mahkeme kararını temyizinde davacı, örf ve adet yönünde yeterli araştırma yapılmadığını ileri sürmüş, mahkemece davacıda kaldığı kabul edilen 5 ... burma bileziği temyiz konusu yapmamış, davalı da temyizinde, köy muhtarının beyanı ile yöresel örf ve âdetin belirlendiğini, buna göre üzerinde tespit edilen altınların davacı tarafından talep edilmesinin yerinde olmadığını, davacı üzerinde 15 çeyrek altın tespit edilmesine rağmen, 31 adet çeyrek altının davacıya iadesi yönündeki kararın yerinde olmadığını ileri sürerek temyiz etmiş, davalı erkek üzerinde tespit edilen 1 adet 22 ayar, 13 gram bileziğin davacıya iadesini temyiz konusu yapmamıştır.
Bu durumda; mahkemenin, ilk kararında, 5 adet bileziğin davacıda bulunduğu, düğünde davalıya takılan 1 adet bileziğin de davacıya ait olduğu yönündeki kabulü taraflarca temyiz konusu yapılmadığından Özel Dairenin bu yöndeki bozması yerinde değildir.
Belirtilen yasal düzenlemeler ve tüm deliller birlikte değerlendirildiğinde; tarafların aynı köylü olduğu ve düğünlerinin köyde yapıldığı, CD ve fotoğraflarda tarafların düğününde kadın ve erkeğe ayrı kuşak takılarak takıların ayrı ayrı takılmış olması ve 9 yıl köy muhtarlığı yapan tanığın, “adetlere göre, düğünde kıza takılan takıların kıza, erkeğe takılan takıların erkeğe ait olduğu” beyanı karşısında, yöresel örf ve adet gereği düğünde davalı erkeğe takılan altınların davalıya ait olduğu kanıtlanmış bulunduğundan, mahkemenin direnme kararının yerinde olduğu, kararın onanması gerektiği görüşünde olduğumuzdan, sayın çoğunluğun aksi yöndeki bozma kararına katılınmamıştır.
...
...
..."