Delil Hukuk Bürosu
Ceza yargılamasında hiçbir şey göründüğü gibi değildir demek yanlış olmaz. Sanığın savunması, tanık beyanları, şikayetçi olan kişi anlamına gelen müştekinin suç duyurusu, soruşturma evresinde toplanan deliller, savcı, hakim ve avukatların hepsi bir araya gelir ve yargılama boyunca maddi gerçeği ortaya çıkarmaya çalışır. Bu yayınımız, bir makale değil, müvekkillerce sıklıkla sorulduğunu gördüğümüz bir konuyu aydınlatmak amaçlı olarak kaleme alınmış bir deneme yazısından ibarettir diyebiliriz.
Maddi Gerçeğin, Algımızın Subjektif Oluşu Karşısındaki Çaresizliği
Peki ya maddi gerçek nedir? Çünkü hukukun bilgisiyle yıkanmamış bir birey için yaşanan olay oldukça basittir: Bir kişi ölmüş, diğeri de onu öldürmüştür. Oysa hukuk, spesifik olarak ceza hukuku, insan hayatını devletin şiddet tekeli eliyle yüceltecek veya karartacak potansiyele sahip oluşundan mütevellit bundan çok daha fazlasıdır. Her bir detay ince elenip sık dokunmalı, ustalıkla ele alınmalı ve doğru zamanda, doğru yerde ileri sürülmelidir.
Karanlık ve kuş uçmaz, kervan geçmez bir sokak arasında kimsenin şahitliği olmaksızın gerçekleşen bir cinayeti ele alalım. Bu örnekte eldeki tek somut olgu, bir kişinin bir diğerini öldürmüş olması ise, tanık mevcut değilse, bu cinayetin gerçekten bir cinayet mi, bir kaza mı yoksa meşru müdafaa mı olduğunu nasıl ispat edebiliriz?
19. yüzyıl sonlarında yaşayan Amerikalı filozof George Berkeley, şu soruyu sormuş ve Einstein gibi birçok biliminsanı ile felsefeciye ilham vermiştir: “Onu görüp duyacak hiç kimsenin yaşamadığı bir adada bir ağaç devrilse, sesi çıkar mı?” Bu soruya cevap vermeyi kendisine görev olarak görmüş olan Scientific American dergisi yazarları ise, sesin tanımını da yapmak suretiyle şu açıklamada bulunmuş: “Ses, kulak mekanizması yoluyla duyularımıza aktarılan ve yalnızca sinir merkezlerimizde ses olarak tanınan titreşimlerdir. Bir ağacın düşmesi veya başkaca herhangi bir karışıklık havada titreşim üretir. Ancak o titreşimleri duyacak kulaklar yoksa ses de yoktur.”
Burada Scientific American adlı dergi, sesin bilimsel tanımını yapmış ve “titreşim” ile “ses” arasındaki farkları ortaya koyarak soruna teknik bir açıklama getirmiştir. Bu haliyle yapılan açıklamanın her bir birey tarafından kabul edilen titreşim ve ses kelimelerinin anlamlarıyla farklılıkları bulunabileceği açıktır. Ancak bilim, objektif olanı açıklamak için ortaya konulan sistemli tanımlama çabasıdır.
Hukukun Maddi Gerçeğe Ulaşması
Hukuk da, her ne kadar teknik anlamıyla bir çeşit bilim dalı olmasa da(sanırız hukuka en uygun ifade teknik bir çeşit metodoloji olduğudur), objektif olanı ortaya koyma yolunda bilimsel ve felsefi yöntemlerden sıklıkla yararlanır. Bu nedenle aynı bilimde olduğu gibi, hukukta da günlük dilden farklı bir dilin mevcudiyeti söz konusudur. Örneğin “kasten öldürme suçu” dediğimizde Türk Ceza Kanunumuzda yer alan tipik bir suç tanımından bahsederiz. Aynı şekilde “meşru müdafaa” dediğimizde günlük dildeki kullanımından farklı bir ifade söz konusu olagelmektedir.
Günlük dilde kullanımıyla kimi insanlar bir erkeğin, eşini bir üçüncü kişi ile evde basması halinde eşini öldürmesinin meşru müdafaa olduğu yanılsamasına sahiptir. Oysa hukuken bu durum apaçık bir şekilde kasten öldürme suçu teşkil edecektir; bu durumda meşru müdafaadan yararlanılabilmesi söz konusu olamayacak, yalnızca somut olayda şartlar mevcut ise haksız tahrik indirimi gibi cezada indirim sebeplerinin uygulanması söz konusu olabilecektir.
Aynı şekilde, bir kişiye ait bir ceketi onun izni olmaksızın alırsak, hırsızlık suçunun oluşacağı genel bir kabuldür, ancak günlük dilde kullanımından ayrı olarak bu durumda hırsızlık suçu yerine “güveni kötüye kullanma suçu” veya “yağma” suçu da söz konusu olabilecektir. Şöyle ki, hukukçu olmayan bir çok kimsede mevcut olan yaygın kanının aksine, bir kişiyi sokakta sıkıştırıp üzerindeki ceketi çıkarmasını söylemek, hırsızlık değil, yağma suçuna konu olacak bir davranıştır ve ceketin bedeli ne kadar düşük de olsa Ağır Ceza Mahkemesi nezdinde yargılanmanızı gerektirir. Ya da bir kişi arkadaşına “ceketim sende kalmış, ben sonra gelir alırım.” Dediğinde, ceketi sahiplenen ve daha sonra kendisine geri vermeyen kişinin hırsızlık suçunu işlediğinden söz edilemez, burada güveni kötüye kullanma suçu söz konusudur.
Ceza Avukatı Ne İş Yapar?
İşte ceza avukatı, suçların ve cezaların kanunda yer alan tanımlamalarının yanında, Bölge Adliye Mahkemeleri, Yargıtay, Anayasa Mahkemesi ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi tarafından verilen kararları, yani bu suç tiplerinin uygulamalarını da mümkün olabildiğince bilen, takip eden ve bu bilgisini soruşturma ile kovuşturma evreleri boyunca yargılanan müvekkili için olabilecek en iyi savunmayı hazırlamak için özgüleyen profesyonel bir hukuk uygulayıcısıdır.
Tabii burada dikkat edilmelidir ki, en iyi ceza avukatı, gündelik konuşma diliyle hukuk dili arasında bir tercüman olmanın da ötesinde: bir çeşit hukuk mühendisidir. Çünkü sahip olduğu bilgileri kullanarak somut olayı ele alabilmek için son derece yaratıcı olmalı ve karşısına çıkan paternleri gecikmeksizin fark edebilmelidir.
Örneğin bir uyuşturucu dosyasında, uyuşturucu satıcılığıyla yargılanmakta olan bir kişinin, içicilik ile yargılanmakta olan diğer bir kişiyi telefon ile aradığı bir olayda, kendisine telefon edilmiş olan kişinin polis tarafından çoktan göz altına alınmış olduğu bir kurgusal olay düşünelim. Telefonu çalan şüphelinin telefonunu açan kişinin polis olması ve arayan kişiye direktifler verip yönlendirmesi halinde, bu durum, satıcılıkla yargılanan kişinin olay yerine gelmesi nedeniyle her ne kadar kendisinin suçlu olduğu algısını yaratacak sonuçlar doğurabilecekse de, delil durumunun etkilenmiş olmasından dolayı ceza mahkemesi hakimi tarafından karar verilmesi aşamasında dikkate alınamayacak, karara esas alınamayacak bir durum teşkil edecektir. Burada avukatın görevi ve sorumluluğu yalnızca adaletin sağlanması değil, hukukun ve özellikle usul hukukunun kurallarının doğru uygulanması, bu kuralların uygulanması sırasında mevcut olabilecek hataların sonuçlarıyla birlikte ortadan kaldırılmasıdır. Bunun sebebi, hümanizmin etkisiyle ceza hukukunda ortaya çıkan “şüpheden sanık yararlanır” ilkesidir. Çünkü hata söz konusu olduğunda, bu hatanın sonucu olarak masum bir kişinin hapse girmesindense suçlu kişinin dışarıda kalması tercih edilmektedir. Bu ilke ise Avrupa’da yaşanan cadı avları ve engizisyon yargılamaları gibi birçok hukuka ve insan onuruna aykırı cezaların etkilerinin gözlemlenmesinden ileri gelmektedir.
Kısaca açıklamak gerekirse ceza avukatı ceza hukukunu, kurallarını ve bu kuralların uygulamadaki yerini bilen ve müvekkilini en iyi şekilde savunarak adaletin sağlanması yolunda ona adeta rehberlik eden kişidir. Konuya ilişkin en güzel alegorinin şu olduğu kanaatindeyiz: Nasıl kalp hastası olan bir kişi, kendi kendisine açık kalp ameliyatı yapmak yerine alanında yetkin bir doktordan yardım alıyorsa, ceza yargılamasında sanık veya şüpheli olan bir kişi de bir avukatın profesyonel yardımından faydalanmalıdır.