top of page
Avukat Baran DELİL

Evlat Edinme Yolları ve Evlat Edinme Davası 2024

Delil Hukuk Bürosu

evlat edinme davası
 

Makale İçeriği:

  1. Evlat Edinme Nedir?

  2. Evlat Edinmenin Hukuki Dayanakları Nelerdir?

  3. Kimler Evlat Edinilebilir ve Kimler Evlat Edinebilir?

    1. Küçüklerin Evlat Edinilmesi

      1. Evli Çiftlerin Birlikte Evlat Edinmesi

      2. Tek Başına Evlat Edinme

    2. 18 Yaşından Büyük Olan Erginlerin ve Kısıtlıların Evlat Edinilmesi

  4. Evlat Edinme Davası

  5. Evlat Edinme Davasını Kim Açar? Evlat Edinme Davası Kime Karşı Açılır?

  6. Evlat Edinme Davası Nerede Açılır? Evlat Edinme Davasında Görevli ve Yetkili Mahkeme Hangisidir?

  7. Evlat Edinme Davası Ne Kadar Sürede Sonuçlanır?

  8. Evlat Edinme Davasında Avukatlık Vekalet Ücreti Ne Kadardır?

  9. Evlat Edinmenin Hukuki Sonuçları Nelerdir?

    1. Evlatlık İlişkisine Dair Kararın, Ada ve Soyadına Etkisi, Aile Kütüğüne Tescili ve Evlat Edinilenin Nüfus Kaydının Taşınması

    2. Evlatlık İlişkisinin Velayet ve Miras Hukukuna Etkisi

    3. Evlatlık İlişkisinin Evlenmeye Etkisi

    4. Evlat Edinme İşlemine İlişkin Kayıtların Gizliliği

  10. Hukuken, Evlat Edinilen Çocuğa Evlatlık Olduğu Söylenilmesi Zorunlu Mudur?

  11. Evlat Edinme Davasına İlişkin Bazı Yargıtay Kararları

 

Evlat Edinme Nedir?


Evlat edinme, kanunda aranılan tüm şartların varlığı halinde evlat edinilecek olan küçük veya ergin ile onu evlat edinmek isteyen kişi arasında, hakim kararıyla soybağının kurulmasıdır. Evlat edinme müessesesi, Türk Medeni Kanunumuzun 305. ve 320. maddeleri arasında düzenlenmiştir. Ancak Türk Medeni Kanunumuzun çeşitli diğer hükümlerinde de evlat edinmenin etki ve sonuçlarına dair düzenlemeler mevcuttur.(Örneğin: TMK 42., 129., 145., 282., 463., 500. maddeleri)


Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 2017/2045 E., 2021/1154 K. sayılı kararına göre: "Evlat edinme, kişiler arası anlaşma yoluyla olabileceği gibi 2828 sayılı Sosyal Hizmetler Kanunu’nun 22. maddesi kapsamında korunma kararı ve 5395 sayılı Çocuk Koruma Kanunu’nun 5. maddesine göre verilen bakım tedbiri kararı ile devletin bakım ve gözetimi altında olan bir çocuğun evlat edinilmesi şeklinde de olabilmektedir."


Hukuk sistemimizde ve yasal mevzuatta küçüğün ve erginlerin evlat edinilmesi birbirinden farklı hükümlere ve koşullara bağlanmıştır. Bu makalemizde önce evlat edinme ile ilgili genel olarak bilgi paylaşımında bulunacağız, sonrasında evlat edinme davasını işleyip, konuya dair örnek Yargıtay kararları eşliğinde inceleme yapacağız.



Evlat Edinmenin Hukuki Dayanakları Nelerdir?


Evlat edinme ile alakalı yasal mevzuat, konuyu işleyen, evlat edinmeyi düşünen veya evlat edinilecek herkes için son derece önemlidir. Evlat edinme sürecinin ve bu sürecin kuruluşu, işleyişi ve sona ermesinin hukuki dayanakları:

  • Anayasamız,

  • Türk Medeni Kanunumuzun 305. maddesi ile 320. maddesi arasında yer alan kanun hükümleri ile evlat edinmeye atıf yapılan diğer ilgili hükümleri(TMK 42., 129., 282., 463., 500. maddeleri),

  • Ülkemizin de taraf olduğu, Çocukların Korunması ve Ülkelerarası Evlat Edinme Konusunda İşbirliğine Dair Uluslararası Sözleşme ve 14.01.2004 tarihinde kabul edilip, 01.09.2004 tarihinde yürürlüğe girmiş olan, Çocukların Korunması ve Ülkelerarası Evlat Edinme Konusunda İşbirliğine Dair Sözleşmenin Onaylanmasının Uygun Bulunduğu Hakkında Kanun,

  • Küçüklerin Evlat Edinilmesinde Aracılık Faaliyetlerinin Yürütülmesine İlişkin Tüzük,

  • Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı Çocuk Hizmetleri Genel Müdürlüğü tarafından hazırlanan 01.08.2002 tarihli ve 145 sayılı Evlat Edinme Yönergesi ile ilgili ve yetkili kişiler veya kurumlarca yürürlüğe sokulan her türlü genelge, tüzük, yönerge vb.



Kimler Evlat Edinilebilir ve Kimler Evlat Edinebilir?


Detaylara alt başlıklar altında yer vermek üzere, özetle: En az 5(beş) yıldır evli olan ve 30 yaşını doldurmuş olan evli çiftler ile evli olmayıp tek başına evlat edinmek isteyenler açısından 30 yaşını doldurmuş olma şartını sağlayan kişiler evlat edinebilirler.


Kanunkoyucu, küçüklerin ve erginlerin evlat edinilmesini ayrı ayrı düzenleme gereği görmüştür.



a) Küçüklerin Evlat Edinilmesi


Kanun metninde "küçük" ifadesi ile kastedilen 18 yaşını doldurmamış olan kişilerdir. Bir küçüğün evlat edinilebilmesi için, onu evlat edinmek isteyen kişinin, evlat edinilmek istenen küçüğe bir yıl süreyle bakması ve onu eğitmesi şartı öngörülmüştür. Ayrıca evlat edinme işleminin, evlat edinilecek olan küçüğün yararına olması ve evlat edinme iradesi gösteren kişinin diğer çocuklarının yararlarının da, evlat edinme işlemi nedeniyle hakkaniyete aykırı bir şekilde zedelenmemesi gerekmektedir.


Küçüğün evlat edinilmesi halinde, evlat edinilecek olan 18 yaşından küçük olup da ayırt etme yetisine sahip olan çocuğun kendisinin rızasının alınması şarttır. Ayrıca 18 yaşından küçük çocuğun evlat edinilebilmesi için, ayırt etme gücüne sahip olup olmamasına bakılmaksızın kural olarak biyolojik anne ve babasının rızası da alınmalıdır; anne ve babanın rızası küçüğün veya anne ve babasının yerleşim yeri mahkemesinde sözlü veya yazılı olarak tutanağa geçirilmelidir. Eğer evlat edinilmek istenen küçük vesayet altındaysa, küçüğün ayırt etme gücüne sahip olup olmadığına bakılmaksızın vesayet dairelerinin de izin vermesi şartı aranmaktadır.


Anne ve baba, evlat edinme işlemine yönelik olarak, küçüğün doğumunun akabinde altı hafta geçmeden önce evlat edinme işlemine rıza veremez. Rızanın tutanağa geçirilmesinden itibaren altı hafta içerisinde, aynı usul ile, yani mahkeme tarafından sözlü veya yazılı olarak tutanağa geçirilmek şartıyla geri alınması mümkündür. Ancak verilen rızanın geri alınması halinde daha sonra tekrar rıza verilmesi halinde, sonradan verilen rıza kesindir ve geri alınamaz.


Küçüğün anne ve babanın rızası hususunda istisnai olarak rızanın aranmayacağı durumlar da söz konusudur. Bu istisnai durumlar:

  1. Rızası aranan anne veya babanın kim olduğunun bilinmemesi,

  2. Rızası aranan anne veya babanın, uzun süreden beri nerede oturduğunun bilinmemesi,

  3. Rızası aranan anne veya baba ayırt etme gücünden yoksun olması,

  4. Rızası aranan anne veya babanın küçüğe karşı özen yükümlülüğünü yeterince yerine getirmediğinin tespit edilmesidir.

Peki, anne ve babanın küçüğe karşı özen yükümlülüğünü yeterince yerine getirmediğinin tespit edilmesi nasıl sağlanacaktır? Bu konuya ilişkin aşağıda örnek Yargıtay kararları arasında paylaştığımız Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 2017/2045 E., 2021/1154 K. sayılı kararına göre:

"Küçüğe karşı özen yükümlülüğünün yeterince yerine getirilmediği araştırılırken çocukla ana babası arasında canlı bir ilişkinin var olup olmadığına bakılır. Çocukla ana babası arasında bu şekilde varlığını devam ettiren ilişkinin olmamasında ana ve/veya babanın kusurlu veya kusursuz olmasının önemi yoktur. Küçüğe karşı özen yükümlülüğünün yeterince yerine getirilmediğinin kabulü için asgari bir süre veya sayı da bulunmamaktadır (Aydoğdu, s. 285-286). Uygulamada; ana ve babanın özen yükümlüğünü yerine getirmediğinden evlat edinmeye rızasının aranmaması kararı verilmesi gereken hâllere örnek olarak; boşanan ana ve babanın çocuklara karşı ilgisiz ve ihmâlkar davranması; küçüğün nüfus cüzdanının çıkartılması için evlat edinenden para istenilmesi; küçüğün sokağa bırakılması ve babasının kim olduğunun açıklanmaması; küçüğün aranıp sorulmaması ve ödemekle yükümlü olunan nafakanın ödenmemesi sayılabilir."


Küçüğün gelecekte evlat edinilmek amacıyla bir kuruma yerleştirilmesi halinde ve ana ve babadan birinin rızasının eksik olması halinde evlat edinmek isteyen kişi ve/veya kişiler ya da evlat edinme işlemine aracılık eden kurumun istemi üzerine, kural olarak küçüğün yerleştirilmesinden önce, küçüğün oturduğu yer mahkemesinden rızanın aranıp aranmamasına karar verilmesi istenir.


Eğer rızanın aranmamasının sebebi, evlat edinilecek olan küçüğün anne veya babasının, küçüğe karşı sahip olduğu özen yükümlülüğünü yerine getirmiyor olması ise, bu konudaki karar rızası aranmayan anne veya babaya yazılı olarak bildirilir.


Küçüğü evlat edinmek isteyen kişi evli olabileceği gibi(evlilik halinde, çiftin küçüğü birlikte evlat edinmeleri şarttır), evli olmayadabilir. Ancak kanunkoyucu bu iki hal için de ayrı düzenlemeler öngörmüştür.


a.1) Evli Çiftlerin Birlikte Evlat Edinmesi


Yalnızca evli olan eşler birlikte evlat edinebilirler; bu anlamda, evli olmamakla birlikte, toplumumuzda anlaşıldığı haliyle dost hayatı yaşayanlar, flört ilişkisi içerisinde olanlar evli olmadıkları için birlikte evlat edinememektedirler.


Evli olan bir çift bir küçüğü evlat edinmek istiyorsa,

  • Çift, en az beş(5) yıldır evli olmalı ve

  • Her iki eş de otuz(30) yaşını doldurmuş olmalıdır.

Eşlerden biri, diğer eşin çocuğunu evlat edinmek istiyorsa,

  • Taraflar en az iki yıldan beri evli olmalı ve

  • Diğer eşin çocuğunu evlat edinmek isteyen kişi, otuz yaşını doldurmuş olmalıdır.


a.2) Tek Başına Evlat Edinme


Tek başına evlat edinme, kanunda yer alan şartları sağlamaları koşuluyla evli olmayan kişilerce gerçekleştirilebileceği gibi, evli olan kişiler tarafından da gerçekleştirilebilir.


Bir kişi evli değilse, 18 yaşından küçük olan kişiyi evlat edinebilmesi için otuz(30) yaşını doldurmuş olması şartı aranmaktadır.


Evli olan kişilerin de, tek başına evlat edinme işlemini gerçekleştirmeleri mümkündür. Ancak bu halde diğer eşin ayırt etme gücünden sürekli olarak yoksun olması veya iki yıldan uzun süredir diğer eşin nerede bulunduğunun bilinmemesi ya da çiftin, mahkeme kararıyla iki yıldan uzun süredir ayrı yaşamasına karar verilmiş olması(ayrılık kararı) ve bu sebeplerden biri nedeniyle birlikte evlat edinmenin mümkün olmadığının ispat edilmesi gerekmektedir.



b) 18 Yaşından Büyük Olan Erginlerin ve Kısıtlıların Evlat Edinilmesi


Ergin veya kısıtlıların evlat edinilebilmesi için, evlat edinmek isteyen kişinin açık muvafakatinin varlığı şartı aranmaktadır.


Bu durumda evlat edinilen için aranılmakta olan şartlar, kanun metninde belirtildiği üzere:

  1. Evlat edinilmek istenen kişinin, bedensel veya zihinsel engel halinin mevcut olması sebebiyle sürekli olarak yardıma muhtaç olması ve kendisini evlat edinen kişi tarafından en az beş yıllık bir süre boyunca bakılıp gözetilmiş olması,

  2. Evlat edinilmek istenen kişinin, küçüklüğünde kendisini evlat edinmek isteyen kişi tarafından en az beş yıl bakılmış, gözetilmiş ve eğitilmiş olması,

  3. Diğer haklı sebepler mevcutsa ve evlat edinilmek istenen kişi en az beş yıldan beri evlat edinen ile birlikte bir aile gibi yaşamış olması,

  4. Evlat edinilmek istenen kişi evli ise, eşinin de evlat edinme işlemine rıza göstermesidir.

Bu şartların dışında, kanuni boşluk bulunan hallerde küçüklerin evlat edinilmesine ilişkin hükümler de kıyasen uygulanır.



Evlat Edinme Davası


Evlat edinme, mahkeme kararıyla gerçekleştirilen hukuki bir müessese olduğundan dolayı, evlat edinmek isteyen kişiler tarafından usulüne uygun bir şekilde dava açılmalı ve mahkeme tarafından evlat edinme işleminin tüm şartlarının mevcut olduğu tespiti ile birlikte evlatlık ilişkisinin kurulmasına karar verilmelidir.


Evlat edinme davasının açılabilmesi için isteme dair dava dilekçesi hazırlanmalı, ilgili harç ve masraflar yatırılmalı ve dosya esas numarası alınmalıdır. Tüm bu işlemler esnasında davanın reddedilmesi sebebiyle zaman ve para kaybı yaşanmaması adına olabildiğince özen gösterilmesi, dava dilekçesinin kanunda yer alan tüm şartlar dikkate alınarak hazırlanması ve sürecin de bu şekilde yürütülmesi gerekmektedir. Dolayısıyla dava sürecinin mutlaka bu alanda çalışmalar yürüten bir avukat tarafından yürütülmesini tavsiye etmekteyiz.


Detaylı bilgi ve randevu için: Bize Ulaşın



Evlat Edinme Davasını Kim Açar? Evlat Edinme Davası Kime Karşı Açılır?


Evlat edinme davasını, evlat edinmek isteyen kişi açar. Evlat edinilecek olan kişi tarafından bu davanın açılması doğru olmayacaktır.


Evlat edinilecek olan kişiyi evlat edinmek isteyen kişi, bu davasını: Çocuğu kendisinden alacak olduğu kişi veya kurumlara karşı açacaktır.



Evlat Edinme Davası Nerede Açılır? Evlat Edinme Davasında Görevli ve Yetkili Mahkeme Hangisidir?


Evlat edinme davasında görevli mahkeme: Aile Mahkemesidir.


Evlat edinme davasında yetkili mahkeme ise:

  • Tek başına evlat edinmede, evlat edinmek isteyen kişinin yerleşim yeri mahkemesi,

  • Birlikte evlat edinmede, eşlerden birinin yerleşim yeri mahkemesidir.



Evlat Edinme Davası Ne Kadar Sürede Sonuçlanır?


Evlat edinme davasının ne kadar sürede sonuçlanacağı konusunda net bir şey söylemek mümkün değildir. Çünkü bu süre, her davanın niteliğine göre değişim gösterebilmektedir.


Örneğin: Evlat edinme davası ile birlikte anne ve babanın rızasının aranmaması da talep ediliyorsa(TMK 311. ve 312. maddeleri uyarınca), dava sonucunda verilecek olan kararın istinaf veya temyiz mercilerine gönderilmesi de söz konusu olabilmekte ve süreç bir hayli uzayabilmektedir.


Aynı şekilde evlat edinmeye yönelik hiçbir ilgili tarafından, hiçbir itirazda bulunulmaması halinde süreç mahkemenin de iş yüküne bağlı olarak 6 ay ile 1 sene arasında sona erebilmektedir.



Evlat Edinme Davasında Avukatlık Vekalet Ücreti Ne Kadardır?


Evlat edinme davasında avukatlık ücreti, tarafların evlat edinme ilişkisine dair yaklaşımlarına, avukata ve avukatın mevcut iş yüküne göre değişiklik gösterilebilir. Ancak belirleyici bir pusula işlevi görmesi açısından Ankara Barosu tarafından 2022 yılı için yayınlanmış olan Avukat - İş Sahibi Arasındaki En Az Ücret Çizelgesine göre evlat edinme davaları için 10.190 Türk Lirası tutarında bir ücret öngörülmüştür. Yine de bu tutarın avukattan avukata değişebileceği ve her avukatın Türkiye Barolar Birliği tarafından yayınlanan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesinde belirtilen tutardan az olmamak üzere kendi ücretini belirleyebileceği hususu gözden kaçırılmamalıdır.



Evlat Edinmenin Hukuki Sonuçları Nelerdir?


Mahkeme tarafından verilecek olan evlat edinme kararı, kesinleşmesi ile birlikte hüküm ve sonuçlarını doğurur. Evlat edinmenin soybağını, miras hukukunu, aile kütüğünü, evlenme ehliyetini, vatandaşlığı, velayet hukukunu, isim ile soyismi ve çok daha fazlasını etkileyen geniş yelpazeli hukuki sonuçları mevcuttur. Evlat edinmenin hukuki sonuçlarına ilişkin olarak, Türk Medeni Kanunumuzun yanında 5490 sayılı Nüfus Hizmetleri Kanunumuz ve Nüfus Hizmetleri Kanununun Uygulanmasına İlişkin Yönetmelik'te yer alan, evlat edinme ile ilgili hükümler de dikkate alınmalıdır.


a) Evlatlık İlişkisine Dair Kararın, Ada ve Soyadına Etkisi, Aile Kütüğüne Tescili ve Evlat Edinilenin Nüfus Kaydının Taşınması


Evlat edinme kararının mahkeme tarafından verilmesi akabinde, yine mahkeme tarafından o yerin nüfus müdürlüğüne on(10) gün içinde bildirimde bulunulur, evlat edinme olayı aile kütüklerine tescil edilir ve evlat edinilenin kaydı evlat edinenin aile kütüğüne taşınır.


Eşler tarafından birlikte evlat edinilen ve ayırt etme gücüne sahip olmayan küçüğün nüfus kaydında anne ve baba hanesine, onu evlat edinen çift yazılır. Evlat edinen isterse küçüğe yeni bir isim verebilir. Evlatlık küçük ise, kendisini evlat edinenin soy adını alır.


Evlat edinilen ergin ise, evlat edinme sırasında evlat edinenin soyadını alıp almama yönünde tercihte bulunabilir. Bunun yanında evlat edinilen kişi evli bir kadın ise, eşinin soyadını taşımaya devam edecektir. Ancak ergin ve kocası ölmüş olan kadının evlat edinilmesi halinde, kendi isteğine göre ya kendi soyadıyla ya da kendisini evlat edinen kişi veya çiftin soyadıyla, kendisini evlat edinen kişi veya çiftin hanesine taşınır. Evli kadının evlat edinilmesi halinde, evlat edinilen kadının koca hanesi ile kadını evlat edinen kişi veya çiftin nüfus kayıtları arasında bağ kurulur. Eğer evlat edinilen evli kadın, kocasının soyisminin önüne gelmek üzere kendisini evlat edinen kişi veya çiftin soyadını almak isterse, erkek eşin soyisminin önüne evlat edinen kişi veya çiftin soyadı konulara bağ kurulur.


Evli erkeklerin evlat edinilmesi halinde, isteğine göre evlat edinenlerin soyadı ile veya kendi soyadı ile kendisini evlat edinenlerin kaydına taşınır. Evli erkeğin evlat edinilmesi halinde soyadının değişmesini ve kendisini evlat edinenlerin soyadını almak isterse, bu soyadı değişimi ve evli erkeğin nüfus kaydının kendisini evlat edinenlerin hanesine taşınması işlemi, evlat edinilen evli erkeğin eşi ve çocuklarını da etkileyecektir.


b) Evlatlık İlişkisinin Velayet ve Miras Hukukuna Etkisi


Evlatlık ilişkisinin kurulmasıyla birlikte, evlat edinilenin anne ve babasına ait olan hak ve yükümlülükler evlat edinene geçer. Evlat edinilen kişi küçük ise, velayet hakkı da onu evlat edinen kişi veya çifte geçecektir. Her ne kadar evlat edinilenin biyolojik anne ve babasının bakım yükümlülüğünün devam edeceği söylenebilirse de, bu yükümlülük evlat edinen kişi veya çifte nazaran ikinci derece bir yükümlülüktür. Bu anlamda evlat edinilenin bakımı, gözetimi, eğitimi, mallarının idaresi ve gelirinden onu evlat edinen sorumludur.


Evlat edinilen, kendisini evlat edinen kişinin altsoyu gibi onun mirasçısı olur. Evlat edinilenin mirasçılığı, aynı evlat edinenin altsoyuna mensup kişilerin mirasçılığında olduğu gibi, saklı pay mirasçılığıdır. Ancak evlat edinilenin evlatlık ilişkisi ile kurulan mirasçılığı yalnızca kendisini evlat edinen ile sınırlıdır; yani evlat edinilen kişi, kendisini evlat edinen kişinin hısımlarına mirasçı olamaz.


Ayrıca evlat edinenin kendisi ve hısımları da evlat edinilen kişiye mirasçı olamazlar. Dolayısıyla evlatlık ilişkisi ile kurulan mirasçılığın tek yönlü bir miras ilişkisi olduğunu söylemek yanlış olmayacaktır.


c) Evlatlık İlişkisinin Evlenmeye Etkisi


Türk Medeni Kanunumuzun 129. ve 145. maddeleri, evlat edinen ile evlat edinilen veya bunlardan biri ile diğerinin altsoyu ve eşi arasında evlenme yasağını düzenlemiştir. Dolayısıyla evlat edinen ile evlat edinilen, birbiriyle veya birbirinin eşi ya da altsoyuyla(örneğin çocukları, torunları, onların çocukları vs.) evlenemez.


d) Evlat Edinme İşlemine İlişkin Kayıtların Gizliliği


Evlat edinme işlemine dair kayıtlar, bilgi ve belgeler gizlidir; evlat edinilen kişi talep etmedikçe veya mahkeme kararı olmadıkça hiçbir şekilde açıklanamaz.



Hukuken, Evlat Edinilen Çocuğa Evlatlık Olduğu Söylenilmesi Zorunlu Mudur?


UNICEF(Birleşmiş Milletler Çocuklara Yardım Fonu) Sözleşmesi olarak da bilinen ve ülkemizin de tarafı olduğu Çocuk Haklarına Dair Sözleşmenin 7. maddesine göre, evlat edinilen çocuğun evlatlık olduğunu bilmeye hakkı vardır. Çünkü sözleşmede anne ve babasının kim olduğunu bilmeye hakkı olduğu ifadesine yer verilmiştir.


Çocuk Haklarına Dair Sözleşmenin 7. Maddesinin 1. Fıkrasına Göre: "Çocuk doğumdan hemen sonra derhal nüfus kütüğüne kaydedilecek ve doğumdan itibaren bir isim hakkına, bir vatandaşlık kazanma hakkına ve mümkün olduğu ölçüde ana-babasını bilme ve onlar tarafından bakılma hakkına sahip olacaktır."

Ülkemiz tarafından usulüne uygun bir şekilde imzalanmış ve onaylanmış olan uluslararası sözleşmeler, teorik olarak kanunlar ile aynı düzeydedir; pratikte ise, özellikle temel hak ve özgürlüklere ilişkin uluslararası sözleşme hükümleri, kanunlar ile Anayasamız arasında yer alan bir hiyerarşik konuma sahiptir. Bu nedenle evlatlık olduğunu bilemeyecek kadar küçükken evlat edinilen evlatlığın da bir birey olarak evlatlık olduğunu bilmeye hakkı vardır.



Depremzede Çocukların Evlat Edinilmesi


Bazı basın ve yayın kuruluşları ile televizyon kanalları tarafından 6 Şubat 2023 Kahramanmaraş depremi sonrasında yapılan paylaşımlarda, depremzede çocukların evlat edinilmesi sürecine ilişkin olarak gerçek hukuki duruma aykırı beyanlarda bulunulduğu görülmüştür. Depremzede çocukların evlat edinilmesi veya koruyucu aile yanına verilmesi süreci, herhangi bir çocuğun evlat edinilmesi sürecinden farksızdır. Bu noktada devlet tarafından sürecin yavaş yürütülmesi iddia edilerek eleştiriler yöneltilse de, devlet kurumları ile yetkililerinin, hukuki süreci eksiksiz bir şekilde yürütmemesi ve gerekli raporlama sürecini yerine getirmemesi halinde, çocuğun yaşayacağı olası kötü deneyimlerde devletin sorumluluğunun olabileceği de düşünülebilecektir.


 

Evlat Edinme Davasına İlişkin Bazı Yargıtay Kararları

 
  • Evlat edinmede anne ve babanın rızasının aranmadığı haller,

  • Anne ve babanın çocuğa yönelik özen yükümlülüğünü yeterince yerine getirip getirmediğinin tespiti,

  • Çocuğun üstün yararının tespiti

Yargıtay Hukuk Genel Kurulu 2017/2045 E., 2021/1154 K. "İçtihat Metni"

MAHKEMESİ :Aile Mahkemesi 1. Taraflar arasındaki "evlat edinme, ana ve baba rızasının aranmaması, çocukla velayet ilişkisinin kurulması” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, Düzce 1. Aile Mahkemesince verilen asıl davanın kabulüne, birleşen davanın reddine ilişkin karar davalı- birleşen davada davacı ... vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay (Kapatılan) 18. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Mahkemece Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir. 2. Direnme kararı davalı- birleşen davada davacı ... vekili tarafından temyiz edilmiştir. 3. Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü: I. YARGILAMA SÜRECİ Asıl Davada Davacı İstemi: 4. Asıl davada davacı ... vekili dava dilekçesinde; evlat edinilmek istenen küçük ...'ın 10.12.2010 tarihinden itibaren evlat edinme geçici bakım sözleşmesi ile müvekkiline teslim edildiğini, o tarihten bu yana küçük ...'ın bakımının son derece özenli biçimde müvekkili tarafından yapıldığını, biyolojik anne ...'nın ise küçüğü henüz iki günlük iken terk ettiğini ve ona karşı özen yükümlülüğünü yerine getirdiğinden bahsetmenin mümkün olmadığını ileri sürerek müvekkilinin küçük Seher'i evlat edinmesine, küçüğe karşı özen yükümlülüğünü yerine getirmeyen biyolojik annenin 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu'nun (TMK) 311/2. maddesi uyarınca rızasının aranmamasına karar verilmesini istemiştir.

5. Müdahale talebinde bulunan Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı vekili; davacı ... tarafından açılan davaya müdahale taleplerinin kabulüne karar verilmesini istemiştir.

Asıl Davada Davalı Cevabı: 6. Davalı-birleşen davada davacı ... vekili cevap dilekçesinde; müvekkilinin çocuğunun evlat edinilmesine rızasının bulunmadığını, davada rızasının aranmamasını gerektirir koşulların gerçekleşmediğini, müvekkili yanında küçüğün babası ...'nün de beyanının alınmasının zaruri olduğunu belirterek evlat edinme davasının reddini savunmuş, velayet ilişkisinin kurulması ve çocuğun teslimi için açtıkları davanın kabulüne karar verilmesini istemiştir.

7. Davalı ... yargılama aşamasındaki beyanında; Seher Tütüncü isimli çocuğunu 20.01.2012 tarihinde tanıdığını ve nüfus kayıtlarına tescil edildiğini, çocuğunun evlat edinilmesine rızasının bulunmadığını belirterek davanın reddini savunmuş, çocuğun velayetinin gerçek annesine verilerek annesine teslimine karar verilmesini istemiştir.

Birleşen Davada Davacı İstemi: 8. Birleşen davada davacı ... vekili dava dilekçesinde, müvekkilinin 01.11.2010 tarihinde doğum yaptığını, İzmir 4. Asliye Hukuk Mahkemesinin 2011/316 E., 2011/482 K. sayılı kararı ile davaya konu çocuğun biyolojik annesinin müvekkili olduğuna karar verildiğini ileri sürerek müvekkilinin biyolojik annesi olduğu tespit edilen küçük ...'ın müvekkili ile velayet ilişkisi kurularak müvekkiline teslim edilmesine karar verilmesini istemiştir.

Birleşen Davada Davalı Cevabı: 9. Davacı- birleşen davada davalı ... vekili cevap dilekçesinde; biyolojik anne Nilay'ın doğumundan itibaren küçüğe karşı özen yükümlülüğünü ihmal ettiğini, dilekçesinde ve ekinde sunduğu sosyal ve ekonomik duruma ilişkin beyanların kendisine değil, anne ve babasına ait varlıklar olduğunu, dosya arasında mevcut Sosyal Hizmet Uzmanı raporlarından müvekkilinin küçük Seher'e bakma konusundaki yeterliliğini ortaya koyduğunu, küçüğün iyi bakıldığı ortamdan alınarak hiç tanımadığı bir ortama tesliminin onarılmaz açabileceğini belirterek küçüğün teslimine ilişkin talebin reddini savunmuştur.

Mahkeme Kararı: 10. Düzce Aile Mahkemesinin 06.06.2013 tarihli ve 2011/952 E., 2013/640 K. sayılı kararı ile; davalı biyolojik anne Nilay'ın evlilik dışı ilişkisinden gebe kaldığı, ailesinden çekindiği için hamileliğini saklama yoluna gittiği, erkek arkadaşı Mustafa ile birlikte çocuğu Şile'de bulunan Kömürlük Köyü'nde bir evin kapısının önüne bırakmak suretiyle bebeği terkettiği, davalı ...'nin yargılama sırasında küçük Seher'i tanıdığı ve evlat edinmeye rızasının olmadığı, davalı annesi tarafından iki günlükken terkedilen küçük Seher'in devlet koruması altına alındığı, 39 günlükken geçici bakım sözleşmesi ile davacı ...'e teslim edildiği ve hâlihazırda fiilen davacı ...'in yanında bulunduğu, tüm bakım ve ihtiyaçlarının Sibel tarafından karşılandığı, dosya kapsamı ile sabit olan bu hususlar dikkate alındığında yapılan ceza soruşturması sonucunda kendisine ulaşıldığında bebeği kabullenmek zorunda kalan davalı biyolojik annenin bu süreçten sonra çark edip ailesinin desteğini almak suretiyle çocuğunu istemesinin mahkemece sonuca etkili görülmediği, bu şekilde küçüğe karşı özen yükümlülüğünü yerine getirmeyen annenin evlat edinme işleminde rızasının aranmadığı, davalı ...'nin bir baba olarak çocuğuna sahip çıkmaktan ziyade çocuğun biyolojik annesine teslim edilmesi için çaba gösterdiği, yargılama sırasında çocuğu tanımak suretiyle nüfusuna kaydettiren davalı ...'nin çocuğun evlat edinilmesine rıza göstermediğine ilişkin beyanının samimi görülmediği ve evlat edinme işleminde rızasının aranmadığı, davacı ...'in evlat edinmesine engel herhangi bir olumsuz durumunun da bulunmadığı, evlat edinmede asıl olanın küçüğün menfaati olduğu, küçük Seher'in davacı tarafından evlat edinilmesinin Seher'in menfaatine olacağı gerekçesiyle evlat edinmeye ilişkin davanın kabulüne, genetik anne ve babanın çocuk ile ciddi olarak ilgilenmemeleri, çocuğun yaşı, hâlihazırda alıştığı ortam ve dosya kapsamında mevcut rapor dikkate alındığında mevcut durumda çocuk ile biyolojik anne arasında şahsi münasebet tesis edilmesi hâlinde çocuğun huzurunun tehlikeye gireceği gerekçesiyle evlat edinilmesine karar verilen küçük Seher ile biyolojik anne Nilay arasında şahsi münasebet tesisi kurulmasına yer olmadığına, davacı ... tarafından davalılar aleyhine açılan birleşen davanın reddine karar verilmiştir.

Özel Daire Bozma Kararı: 11. Mahkemenin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davalı-birleşen davada davacı ... vekili temyiz isteminde bulunmuştur.

12. Yargıtay (Kapatılan) 18. Hukuk Dairesinin 08.04.2014 tarihli ve 2013/19800 E., 2014/6501 K. sayılı kararı ile; "… Yukarıda ayrıntılı olarak açıklandığı üzere birleşen dava davacısı annenin küçüğe karşı doğum sonrası kim olduğunu dahi bilmediği bir kişiye çocuğu terk etmesi, topuk kanı için çocuğun sağlık ocağına çağrılmasına rağmen çocuğun kendisinden olmadığını, kimliğinin çalınarak doğum yapıldığını söyleyerek inkar etmesi, ancak adli soruşturma neticesinde biyolojik anne olduğunun öğrenilmesi üzerine ve uzun süre sonra durumu ailesine anlatarak kabul etmesi karşısında Türk Medeni Kanunu'nun 311/2. maddesinde düzenlenen özen yükümlülüğünü yeterince yerine getirmediği anlaşılmaktadır. Ancak baba ... çocuğun kendisinin olduğunu yargılama sırasında öğrenmiş ve çocuğu nüfusta tanımak suretiyle üzerine tescil ettirmiş, ayrıca çocuğun biyolojik anneye verilmesini talep etmiştir. Çocuk evlat edinmek isteyenin yanında ve kurum gözetiminde olup baba ... yönünden özen yükümlülüğünün ihlal edildiğinden söz edilemez. Bu durumda Türk Medeni Kanunu'nun 309/1. maddesindeki koşul da gerçekleşmediğinden evlat edinmeye dair asıl davanın reddine, çocuğun teslimine dair birleşen davanın ise kabulüne karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde hüküm kurulması doğru görülmemiştir…" gerekçesiyle karar oy çokluğuyla bozulmuştur.

Direnme Kararı: 13. Düzce 1. Aile Mahkemesinin 02.06.2015 tarihli ve 2015/226 E., 2015/298 K. sayılı kararı ile; davaya konu olayda evlilik dışı ilişki sonucu dünyaya gelen küçük Seher ile onun varlığından tesadüfen haberdar olan davalı baba arasında sevgiye dayalı duygusal bir baba-evlat ilişkisinin kurulamadığı, küçük Seher'le biyolojik babanın birbirlerine yabancı oldukları, babanın çocuğu tanıdığı 20.01.2012 tarihine kadar sevgiye dayalı fiili bir baba ve evlat ilişkisi kurulamamasında o zamana kadar küçüğün babası olduğunu bilmeyen ...'ye kusur isnadı mümkün değil ise de, davalı babanın 20.01.2012 tarihinde küçük Seher'in babası olduğunu öğrendiği ve dava dosyasına vakıf olduğu hâlde mahkemede görülen duruşmalara katılma gereği duymadığı, velayet veya en azından çocukla şahsi münasebet tesisi talebinde dahi bulunmadığı, mahkemece verilen önceki kararda rızasının aranmamasına karar verilmesi ve bu kararın bizzat kendisine tebliğ edilmesine rağmen kararı temyiz etmediği gibi hususlar dikkate alındığında davalı babanın küçük Seher'i bir evlat olarak benimseyemediği, bu nedenle davalı babanın TMK'nın 311/2. maddesinde belirtilen özen yükümlülüğünü yeterince yerine getirmediğinin kabulü gerektiği gerekçesiyle direnme kararı verilmiştir.

Direnme Kararının Temyizi: 14. Direnme kararı süresi içinde davalı-birleşen davada davacı ... vekili tarafından temyiz edilmiştir. II. UYUŞMAZLIK 15. Direnme yolu ile Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; çocuğun biyolojik babası olduğunu yargılama sırasında öğrenen davalı ... yönünden TMK'nın 311/2. maddesinde düzenlenen özen yükümlülüğünün yeterince yerine getirilmediğinden söz edilip edilemeyeceği, buradan varılacak sonuca göre TMK'nın 309/1. maddesindeki koşul gerçekleşmediğinden evlat edinmeye dair asıl davanın reddine, çocuğun teslimine dair birleşen davanın ise kabulüne karar verilmesinin gerekip gerekmediği noktasında toplanmaktadır. III. GEREKÇE 16. Uyuşmazlığın çözümü için öncelikle konuya ilişkin yasal düzenlemeler ile hukukî kavram ve kurumların ortaya konulmasında yarar vardır. 17. 2709 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasası (Anayasa)'nın "Ailenin korunması ve çocuk hakları" başlıklı 41. maddesi; "Aile, Türk toplumunun temelidir ve eşler arasında eşitliğe dayanır. Devlet, ailenin huzur ve refahı ile özellikle ananın ve çocukların korunması ve aile planlamasının öğretimi ile uygulanmasını sağlamak için gerekli tedbirleri alır, teşkilatı kurar. Her çocuk, korunma ve bakımdan yararlanma, yüksek yararına açıkça aykırı olmadıkça, ana ve babasıyla kişisel ve doğrudan ilişki kurma ve sürdürme hakkına sahiptir. Devlet, her türlü istismara ve şiddete karşı çocukları koruyucu tedbirleri alır." şeklindedir.

18. 2828 sayılı Sosyal Hizmetler Kanunu’nun “Koruma kararı” başlıklı 22. maddesinde; "Korunmaya ihtiyacı olan çocukların reşit oluncaya kadar bu Kanun hükümlerine göre Kurumca kurulan sosyal hizmet kuruluşlarında bakılıp yetiştirilmeleri ve bir meslek sahibi edilmeleri hususundaki gerekli tedbir kararı 3/7/2005 tarihli ve 5395 sayılı Çocuk Koruma Kanununa göre yetkili ve görevli mahkemece alınır. Bu karar için gerekli belgeler Kurumca düzenlenir ve ilgili mahkemeye gönderilir.

Haklarında derhal korunma tedbiri alınmasında zorunluluk görülen çocuklar mahkeme kararı alınıncaya kadar, bu Kanuna göre kurulmuş kuruluşlarda veya aile yanında mahalli mülki amirin onayı alınmak suretiyle bakım altına alınır…" düzenlemesine yer verilmiştir.

19. Ülkemiz açısından 14.10.1990 tarihinde imzalanan ve 27.1.1995 tarihli Resmi Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe giren 20.11.1989 tarihli Çocuk Haklarına Dair Sözleşme’nin (Sözleşme) 3. maddesi; "1. Kamusal ya da özel sosyal yardım kuruluşları, mahkemeler, idari makamlar veya yasama organları tarafından yapılan ve çocukları ilgilendiren bütün faaliyetlerde, çocuğun yararı temel düşüncedir. 2. Taraf Devletler, çocuğun ana-babasının, vasilerinin ya da kendisinden hukuken sorumlu olan diğer kişilerin hak ve ödevlerini de gözönünde tutarak, esenliği için gerekli bakım ve korumayı sağlamayı üstlenirler ve bu amaçla tüm uygun yasal ve idari önlemleri alırlar. 3. Taraf Devletler, çocukların bakımı veya korunmasından sorumlu kurumların, hizmet ve faaliyetlerin özellikle güvenlik, sağlık, personel sayısı ve uygunluğu ve yönetimin yeterliliği açısından, yetkili makamlarca konulan ölçülere uymalarını taahhüt ederler."

Aynı Sözleşme'nin 20. maddesi; "1. Geçici ve sürekli olarak aile çevresinden yoksun kalan veya kendi yararına olarak bu ortamda bırakılması kabul edilmeyen her çocuk, Devletten özel koruma ve yardım görme hakkına sahip olacaktır. 2. Taraf Devletler bu durumdaki bir çocuk için kendi ulusal yasalarına göre, uygun olan bakımı sağlayacaklardır. 3. Bu tür bakım, başkaca benzerleri yanında, bakıcı aile yanına verme, İslâm Hukukunda kefalet (kafalah), evlât edinme ya da gerekiyorsa çocuk bakımı amacı güden uygun kuruluşlara yerleştirmeyi de içerir. Çözümler düşünülürken, çocuğun yetiştirilmesinde sürekliliğin korunmasına ve çocuğun etnik, dinsel, kültürel ve dil kimliğine gereken saygı gösterilecektir."

21. maddesi ise; "Evlât edinme sistemini kabul eden ve/veya buna izin veren Taraf Devletler, çocuğun en yüksek yararlarının temel düşünce olduğunu kabul edecek ve aşağıdaki ilkeleri gerçekleştireceklerdir: a) Bir çocuğun evlât edinilmesine ancak yetkili makam karar verir. Bu makam uygulanabilir yasa ve usullere göre ve güvenilir tüm bilgilerin ışığında; çocuğun, ana-babası, yakınları ve yasal vasisine göre durumunu gözönüne alarak ve gereken durumlarda tüm ilgililerle yapılacak görüşme sonucu onların da evlât edinme konusundaki onaylarını alma zorunluluğuna uyarak, kararını verir…" düzenlemelerini içermektedir. 20. Küçüklerin evlat edinilmesine ilişkin genel koşullar ise TMK'nın 305. maddesinde düzenlenmiştir. Anılan madde; "Bir küçüğün evlât edinilmesi, evlât edinen tarafından bir yıl süreyle bakılmış ve eğitilmiş olması koşuluna bağlıdır. Evlât edinmenin her hâlde küçüğün yararına bulunması ve evlât edinenin diğer çocuklarının yararlarının hakkaniyete aykırı bir biçimde zedelenmemesi de gerekir" hükmünü taşımaktadır.

21. Türk Medeni Kanunu'nun 309. maddesinde evlat edinmede ana ve babanın rızası düzenlenerek; "Evlât edinme, küçüğün ana ve babasının rızasını gerektirir. Rıza, küçüğün veya ana ve babasının oturdukları yer mahkemesinde sözlü veya yazılı olarak açıklanarak tutanağa geçirilir. Verilen rıza, evlât edinenlerin adları belirtilmemiş veya evlât edinenler henüz belirlenmemiş olsa dahi geçerlidir" hükmüne yer verilmiştir.

22. Rızanın aranmamasına ilişkin koşullar ise aynı Kanun'un 311. maddesinde; "Aşağıdaki hâllerde ana ve babadan birinin rızası aranmaz: l. Kim olduğu veya uzun süreden beri nerede oturduğu bilinmiyorsa veya ayırt etme gücünden sürekli olarak yoksun bulunuyorsa, 2. Küçüğe karşı özen yükümlülüğünü yeterince yerine getirmiyorsa" şeklinde düzenlenmiştir.

23. Her çocuğun sağlıklı, güvenli ve bilinçli gelişebilmesi için tüm dünyada olduğu gibi ülkemizde de çocukların yüksek yararını korumak adına çocuğun öncelikle ailesi yanında, bu mümkün olmadığı takdirde uygun bir aile ortamı içinde yaşamını sürdürmesi ve gelişmesi için çeşitli koruyucu ve önleyici hizmetler geliştirilmektedir. Bunlardan biri, biyolojik ailesiyle yaşama imkânı olmayan çocuklar ile durumu evlat edinmeye uygun olan aile veya kişi arasında hukukî bağlar sağlanarak çocuğun uzun süreli bakım ile kalıcı aile ortamına kavuşmasını sağlayan evlat edinme hizmetidir (Koçoğlu, Safa: Evlat Edinmede Ana Ve Babanın Rızasının Aranıp Aranmaması Sorununun, Özellikle Yetkili Kurum Aracılığı İle Evlat Edinme Açısından İncelenmesi, TAAD, Yıl: 11, Sayı: 38 (Nisan 2019), s. 240-241). Evlat edinme modern hukuk sistemlerinde esas olarak; korunmaya muhtaç çocukların korunması (koruma prensibi), bu çocukların aile sevgisi ile büyüyüp gelişmelerinin sağlanması, çocuğun üstün yararının sağlanması (üstün yarar prensibi) ilkesinin uygulanması amacına hizmet etmenin yanında evlat edinen ailelerin çocuk sevgisini yaşamalarını sağlama (evlat edinenin yararı prensibi) gibi ikincil bir amaca da hizmet etmektedir (Öztan, Bilge: Aile Hukuku, Ankara 2015, s. 951).

24. Türk hukukuna evlat edinmeye ilişkin hükümler 743 sayılı Türk Kanunu Medenisi (MK) ile girmiş, 01.01.2002 tarihinden itibaren yürürlüğe giren 4721 sayılı TMK ile daha ayrıntılı ve daha sistematik olarak ele alınmıştır. MK 'da, evlat edinme işlemi hâkimden izin alındıktan sonra resmi şekilde yapılan bir sözleşmeyle gerçekleşmekte iken (MK m. 256), TMK'da evlatlık ilişkisinin mahkeme kararıyla kurulacağı öngörülmüştür (TMK m. 315/1). Yine TMK'da evlat edinmede yapılan önemli değişiklikleri genel olarak; evlat edinenin alt soyunun olmaması koşulunun kaldırılması (TMK m. 305, 313), evlat edinme yaşının otuz beşten otuza indirilmesi (TMK m.307), eşlerin ancak birlikte evlat edineceklerinin kabul edilmesi (TMK m. 306), evlat edinmenin şartlarının küçükler ve ergin ile kısıtlılar açısından ayrı hükümlere bağlanması olarak saymak mümkündür.

25. Bir diğer değişiklik ise evlat edinilecek çocuğun üstün yararının evlat edinmenin genel şartları arasında sayılmasıdır. Gerçekten de TMK'nın 305/2. maddesinde “Evlât edinmenin herhâlde küçüğün yararına bulunması ve evlât edinenin diğer çocuklarının yararlarının hakkaniyete aykırı bir biçimde zedelenmemesi de gerekir” hükmü ile üstün yararın evlat edinmede aranmasının olmazsa olmaz bir koşul olduğu açıkça düzenlenmiştir. Nitekim anılan maddenin gerekçesinde de "…Maddenin ikinci fıkrasında, evlât edinme işleminin olmazsa olmaz bir koşulu olarak, bu işlemin küçüğün yararına olması gerektiği belirtilmekte ve ayrıca evlât edinme işleminin evlât edinenin diğer çocuklarının yararlarını hakkaniyete aykırı bir şekilde zedelememesi koşulu öngörülmektedir. Hâkime takdir yetkisi tanıyan bu hüküm, yürürlükteki Kanunun 253. maddesinde aranan, evlât edinenin (düzgün soybağlı) altsoyunun bulunmaması şartını, küçüklerin evlat edinilmesi açısından ortadan kaldırmaktadır” ifadelerine yer verilmiş olup, üstün yararın evlat edinmede aranmasının olmazsa olmaz bir koşul olduğu vurgulanmıştır.

26. Çocuğun üstün yararı çocuk hukukunun en temel ilkesi olmakla birlikte gerek öğreti ve kanunlarda gerekse Sözleşme'de açık bir şekilde tanımlanmamıştır. Çocuğun üstün yararı ilkesi, çocuğun söz konusu olduğu her işte (bu işler hukukî olabileceği gibi, idari işler ve hatta günlük işler de olabilir) dikkate alınması gereken çocuğun en iyi, en üstün, en önemli yararı olarak ifade edilebilirse de, çocuğun içinde bulunduğu çevre, yaşı, sosyal şartlar vb. unsurlara göre değişiklik gösterebilen bir kavramdır. Çocuğun üstün yararı denilince; çocuğun bedensel, zihinsel, duygusal, sosyal, kültürel, ahlaki, hukukî ve ekonomik bakımlardan sağlıklı, dengeli ve özgür bir biçimde geliştirilmesi, korunup kollanması anlaşılmakta olup, çocuğun bu konulardaki üstün yararını belirlerken; çocuk yetişkin biri olmuş olsaydı, kendisini ilgilendiren bir olayda, kendi yararı için ne gibi bir karar verebilecekti ise, çocuk için karar verme makamındaki kişi tarafından da aynı yönde karar verilmesi, yani çocuğun farazi düşüncesinin esas alınması gereklidir (Bagaç İçen, Seher: Yargıtay Kararları Işığında Türk Hukukunda Çocuğun Evlat Edinilmesinde Üstün Yarar, Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü 2020, Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, s. 5-7).

27. Evlat edinme, kişiler arası anlaşma yoluyla olabileceği gibi 2828 sayılı Sosyal Hizmetler Kanunu’nun 22. maddesi kapsamında korunma kararı ve 5395 sayılı Çocuk Koruma Kanunu’nun 5. maddesine göre verilen bakım tedbiri kararı ile devletin bakım ve gözetimi altında olan bir çocuğun evlat edinilmesi şeklinde de olabilmektedir. Gerek tarafların anlaşmasında gerekse yetkili kurum aracılığıyla devletin bakım ve gözetimi altında olan bir çocuğu evlat edinme sürecinde, velayet altında olup evlat edinilecek olan küçük ile ilgili olarak TMK’nın 311 ve 312. maddelerindeki hâller haricinde TMK’nın 309. maddesi gereğince küçüğün biyolojik anne ve babasının rızası alınmalıdır.

28. Bir küçüğün evlat edinilmesi ancak onun anne ve babasının rızasıyla mümkün olabilir (TMK m. 309/1). Evlat edinme kararı ile biyolojik anne ve babayla olan velayet ilişkisi ortadan kalkacağı için, anne ve babanın evlat edinmeye rıza vermesi gereklidir. Ana ve babanın rızası, küçüğün küçük olması diğer bir deyişle ergin olmaması sebebiyle aranmakta olup küçüğün ayırt etme gücüne sahip olup olmaması önemli değildir (Er, Ali: 4721 Sayılı Türk Medeni Kanunu Hükümlerine Göre Küçüklerin Evlat Edinilmesi, İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü 2019, Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, s. 50). Küçüğün anne ve babasının rızasının alınması için anne ve baba rıza verme hakkına sahip olmalıdır. İlk olarak anne ve babanın ayırt etme gücüne sahip olması ve küçük ile soybağı ilişkisi kurulmuş olması gereklidir. Anne ile soybağı doğumla birlikte kurulmakta ise de, baba ile çocuk arasında herhangi bir soybağı kurulamamışsa (anne ile evlenme, tanıma ya da babalık davası yoluyla) onun rızası aranmaz.

29. Bunun yanı sıra, TMK'nın 311. maddesinde sayılan hâllerden birinin mevcut olması hâlinde ana ve babanın rızasının aranmasına gerek yoktur ( TMK m. 311). Ana ve babanın rızasının aranmamasını gerektiren hâller kanunda sınırlı olarak sayılmış olup, bu hâller yorum veya kıyas yoluyla genişletilemez. Nitekim madde gerekçesinde de hükümde sınırlayıcı olarak sayılan hâllerden biri kendisi açısından gerçekleşmiş olan ana veya babanın rızasının aranmayacağı ifade edilmiştir. Maddenin açık ifadesi karşısında hâkim, koşulların gerçekleşip gerçekleşmediğini serbestçe takdir edebilirse de, koşullardan birinin gerçekleşmesi hâlinde anne ve/veya babanın rızasının aranmasına gerek olmadığı kararı vermesi zorunludur. Kanunda aranan sebeplerin gerçekleşmiş olması hâlinde, ana ve baba rızasının aranmaması yolundaki başvuru, küçüğün yararı bakımından biran önce yapılmalı ve buna ilişkin karar biran önce verilmelidir (Aydoğdu, Murat: Çağdaş Hukuki Gelişmeler Işığında Evlat Edinme, İzmir 2006, s. 267).

30. Kanunda ana ve babanın rızasının aranmaması hâlleri; ana ve/veya babanın kim olduğu veya uzun süreden beri nerede oturduğunun bilinmemesi veya ayırt etme gücünden sürekli olarak yoksun bulunması, küçüğe karşı özen yükümlülüğünün yeterince yerine getirilmemesi şeklinde sınırlı olarak sayılmıştır. Maddenin (TMK m. 311) birinci bendinde sayılan hâller objektif olgulara dayanmakta iken, ikinci bentte sayılan küçüğe karşı özen yükümlülüğünün yeterince yerine getirilmemesi “sübjektif sebep” olarak nitelendirilmiştir (Er, s. 66, Aydoğdu, s. 283).

31. Ana ve/veya babanın evlat edinmeye rızanın aranmaması için küçüğe karşı özen yükümlülüğünün “yeterince” yerine getirilmemesi yeterli görülmüştür. Hangi hâllerde özen yükümlülüğünün yeterince yerine getirilmemiş kabul edileceğine ilişkin mutlak bir kural bulunmamaktadır. Madde gerekçesinde de "…Maddenin (II) numaralı bendindeki özen gösterme ihlali, çocuğa karşı ciddi özen yükümlülüğünün yeterince yerine getirilmemesidir. Özen yükümlüğünün yeterince yerine getirilip getirilmediğini, takdir yetkisine dayanarak hâkim değerlendirir" şeklinde ifade edilmiş olup özen yükümlülüğünün yeterince yerine getirilip getirilmediğini hâkim takdir yetkisine dayanarak değerlendirecektir. Hâkim bu değerlendirmeyi yaparken; küçük ile ana baba arasındaki ilişkinin bütününü ve daima küçüğün yararını ön planda tutarak somut olayın şartlarını dikkate almalıdır. Bu kapsamda takdir hakkı kullanılırken, çocuğa karşı, fiziksel, zihinsel, duygusal, bakımlardan yükümlülüğün ihlali, ana ve baba ile çocuk arasındaki kişisel ilişkiler, ekonomik ilişki, yükümlülüğün ihlalindeki süreklilik, çocukla üçüncü kişiler arasındaki ilişkinin ana babayla olan ilişkiden daha yoğun olup olmadığı gibi etmenler göz önünde bulundurulur (Öztan, s. 973-974).

32. Küçüğe karşı özen yükümlülüğünün yeterince yerine getirilmediği araştırılırken çocukla ana babası arasında canlı bir ilişkinin var olup olmadığına bakılır. Çocukla ana babası arasında bu şekilde varlığını devam ettiren ilişkinin olmamasında ana ve/veya babanın kusurlu veya kusursuz olmasının önemi yoktur. Küçüğe karşı özen yükümlülüğünün yeterince yerine getirilmediğinin kabulü için asgari bir süre veya sayı da bulunmamaktadır (Aydoğdu, s. 285-286). Uygulamada; ana ve babanın özen yükümlüğünü yerine getirmediğinden evlat edinmeye rızasının aranmaması kararı verilmesi gereken hâllere örnek olarak; boşanan ana ve babanın çocuklara karşı ilgisiz ve ihmâlkar davranması; küçüğün nüfus cüzdanının çıkartılması için evlat edinenden para istenilmesi; küçüğün sokağa bırakılması ve babasının kim olduğunun açıklanmaması; küçüğün aranıp sorulmaması ve ödemekle yükümlü olunan nafakanın ödenmemesi sayılabilir.

33. Yapılan açıklamalar ışığı altında somut olayın incelenmesine gelince; evlat edinilmek istenen 01.11.2010 doğumlu küçük Seher Tütüncü'nün biyolojik annesi davalı-birleşen davada davacı ...'nın 1984 doğumlu ve önlisans mezunu olduğu, İzmir'de ailesi ile yaşadığı, geliri ve mal varlığının bulunmadığı, Mustafa Burç isimli şahısla evlilik dışı ilişkide bulunduğu, onun askerde olduğu dönemde ... isimli şahısla beraberliğinin olduğu, Mustafa Burç askerden döndükten sonra ...'den ayrılarak Mustafa Burç'la beraberliğinin devam ettiği ve hamile olduğunu ileri aşamada öğrendiği, durumu gizlemek için ailesini İstanbul'da staj yapması gerektiğine ikna edip İstanbul'da bulunan Mustafa Burç'un yanına gidip doğum tarihine kadar orada kaldığı, 01.11.2010 tarihinde doğum yaptığı, 02.11.2010 tarihinde taburcu olduğu, 03.11.2010 günü sabaha karşı çocuğun aşırı şekilde ağlaması üzerine bir şey yapamamaları nedeniyle erkek arkadaşı Mustafa Burç'un durumu ailelerine anlatana kadar doğan çocuğu tanıdığı güvenilir bir yere bırakma önerisi getirdiği, bu şahıs tarafından temin edilen araçla Şile Kömürlük köyüne gittikleri, çocuğu iyi bir şekilde sardıkları, annenin araçta beklediği, Mustafa Burç tarafından çocuğun, tanıdığını söylediği ancak tanımadığı anlaşılan bir evin kapısına bırakıldığı, ev sahiplerinin çocuğu almasını bekledikten sonra araca geldiği ve olay yerinden ayrıldıkları; biyolojik annenin iyileştikten sonra İzmir'e ailesinin yanına döndüğü ve yaşantısına devam ettiği, 17.12.2010 tarihinde sağlık ocağından çocuktan topuk kanı alınması gerektiğinin biyolojik anneye bildirildiği, biyolojik annenin sağlık ocağına gittiği ve durumu inkar ederek kimliğini kaybettiğini, kendi ismi kullanılarak bir başkası tarafından doğum yapıldığını söylediği, çocuk terki nedeniyle Şile'de hazırlık soruşturmasında annenin kimlik bilgilerinin tespit edildiği ve İzmir'e talimat yazılarak annenin ifadesinin alınmasının istendiği, 09.05.2011 tarihinde polis tarafından yapılan çağrı üzerine annenin emniyete gittiği, ardından annenin önce kendi annesine sonra babası ve yakınlarına olayı anlattığı, ailesinin kendisine sahip çıkıp çocuğu alması konusunda destekte bulunmaları üzerine 16.05.2011 tarihinde çocuğu bıraktıkları köyün bağlı olduğu karakola giderek olayı anlatıp pişmanlığını dile getirerek çocuğunu istediği, çocuğun ise 10.12.2010 tarihli bakım sözleşmesi ile asıl dava davacısı ...'a teslim edildiği, kurumun annenin taleplerini reddetmesi üzerine anne tarafından 03.06.2011 tarihinde İzmir 4.Asliye Hukuk Mahkemesi'nin 2011/316 E., 2011/482 K. sayılı dosyasında anneliğin tespiti ve çocuğun babası Mustafa Burç Akyıldız nüfusuna tescili için dava açıldığı, alınan adli tıp raporu ile çocuğun annesi olduğunun belirlendiği, Mustafa Burç'un ise baba olmadığının anlaşıldığı, bunun üzerine 04.10.2011 tarihli ve 16.01.2012 tarihinde kesinleşen kararla anneliğin tespitine diğer taleplerin reddine karar verildiği, karardan sonra annenin çocuğun teslimi için 27.10.2011 tarihinde Kurum'a başvurduğu, kurumca 28.11.2011 tarihinde talebin kabul edilmediğinin yazılı olarak bildirildiği bunun üzerine anne tarafından çocuğun teslimi hakkında 23.12.2011 tarihinde birleşen davanın, evlat edinme davasının da 12.12.2011 tarihinde açıldığı, yargılama sırasında ... tarafından küçük Seher'in 20.01.2012 tarihinde tanındığı ve baba ile soybağı ilişkisinin kurulduğu, biyolojik anne ve babanın evlat edinmeye rızalarının bulunmadığını bildirdikleri anlaşılmaktadır.

34. Dava nedeniyle biyolojik anne hakkında İzmir Aile Mahkemesi uzmanı pedagog tarafından düzenlenen 11.04.2012 tarihli raporda; evlat edinmede annenin rızasının aranması gerektiği belirtilmiş, Düzce Aile Mahkemesi uzmanı pedagog tarafından düzenlenen 21.05.2012 tarihli raporda; çocuğun biyolojik anneye tesliminin çocuğun yararına olduğuna dair ayrıntılı rapor ibraz edilmiştir. Davacının itirazı üzerine alınan ve çocuk ruh sağlığı uzmanı tarafından düzenlenen raporda ise; dosya kapsamına göre biyolojik annenin bebeğin sorumluluğunu almada yeterli olmadığı, çocuk ile evlat edinmek isteyen arasında güvenli anne-bebek bağlanmasının oluştuğu, çocuğun evlat edinmek isteyenle kalmasının ruh sağlığı açısından gerekli olduğu açıklanmıştır.

35. Dosya kapsamından; biyolojik annenin küçüğe karşı doğum sonrası kim olduğunu dahi bilmediği bir kişiye çocuğu terk etmesi, topuk kanı için çocuğun sağlık ocağına çağrılmasına rağmen çocuğun kendisinden olmadığını, kimliğinin çalınarak doğum yapıldığını söyleyerek inkar etmesi, ancak adli soruşturma neticesinde biyolojik anne olduğunun öğrenilmesi üzerine ve uzun süre sonra durumu ailesine anlatarak kabul etmesi karşısında TMK'nın 311/2. maddesinde düzenlenen küçüğe karşı özen yükümlülüğünü yeterince yerine getirmediği hususunda Özel Daire ve yerel mahkeme arasında uyuşmazlık bulunmamaktadır. Uyuşmazlık; çocuğun biyolojik babası olduğunu yargılama sırasında öğrenen davalı ... yönünden TMK'nın 311/2. maddesinde düzenlenen özen yükümlülüğünün yeterince yerine getirilip getirilmediği noktasında toplanmaktadır.

36. Yukarıda ayrıntılı olarak açıklandığı üzere; özen yükümlülüğünün yeterince yerine getirilip getirilmediğinin takdirinde hâkim; küçük ile ana baba arasındaki ilişkinin bütününü dikkate alarak ve daima küçüğün yararını ön planda tutarak somut olayın şartları çerçevesinde değerlendirme yapması gereklidir. Davalı ... yargılama sırasında sunduğu dilekçe ve talimat yolu ile alınan beyanında; evlat edinmeye konu Seher Tütüncü isimli çocuğu 20.01.2012 tarihinde tanıdığını, evlat edinilmesine rızasının bulunmadığını ve çocuğun gerçek annesine teslimine karar verilmesini talep ettiği görülmüştür. Davaya müdahil olan Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı vekilinin sunduğu Samsun Aile ve Sosyal Politikalar İl Müdürlüğü sosyal çalışmacı tarafından hazırlanan davalı ... hakkındaki sosyal inceleme raporunda ise; ...'nün 29.11.1986 doğumlu ve yapı öğretmenliği mezunu olduğu, ailesi ile yaşadığı, geliri ve mal varlığının bulunmadığı, birleşen davanın davacısı ... ile bir dönem ilişkilerinin olduğu, Nilay'ın hamileliğinden ve doğum yaptığından haberinin olmadığı, Nilay ve annesinin kendisini arayarak bir kız çocuğunun olduğunu söyledikleri, Nilay ve ailesinin bebeği geri almak hususunda baskı kurdukları, kendisini baba olarak hissetmediği, babalık duygusu yaşamadığı, bebeğin sorumluluğunu alabilecek maddi ve manevi koşullarının bulunmadığı, bebeğin ...'ye teslim edilmesi hâlinde ...'ya verileceği hususları değerlendirildiğinde çocuğun ...'ye teslim edilmesinin çocuğun yararına olmayacağı kanaati bildirilmiştir.

37. Küçüğe karşı özen yükümlülüğünün yeterince yerine getirilmemesi için ana ve/veya babanın kusurlu olması zorunlu değildir. Her ne kadar davalı baba yargılama aşamasında küçük Seher Tütüncü'nün babası olduğunu öğrenmiş ve tanıma yoluyla çocukla soybağı kurulmuş ise de, davalının yargılama aşamasındaki beyanı ve hakkında düzenlenen sosyal inceleme raporu içeriğinden; davalının çocukla kişisel ilişki kurma talebinin bulunmadığı, baba olarak çocuğun bakımını üstlenmeyi istemediği, kendisini baba olarak hissetmediği ve babalık görevini yerine getiremeyeceği açık olup davalı baba ... tarafından küçük Seher Tütüncü'ye karşı özen yükümlüğünün yeterince yerine getirildiğinden bahsetme olanağı bulunmamaktadır.

38. Diğer taraftan, evlat edinmeye, ancak esaslı sayılan her türlü durum ve koşulların kapsamlı biçimde araştırılmasından, evlat edinen ile edinilenin dinlenmelerinden ve gerektiğinde uzmanların görüşü alındıktan sonra karar verilebilir. Araştırmada özellikle evlat edinen ile edinilenin kişiliği ve sağlığı, karşılıklı ilişkileri, ekonomik durumları, evlat edinenin eğitme yeteneği, evlat edinmeye yönelten sebepler ve aile ilişkileri ile bakım ilişkilerindeki gelişmelerin açıklığa kavuşturulması gerekir. Evlat edinenin altsoyu varsa, onların evlat edinme ile ilgili tavır ve düşünceleri de değerlendirilir. Somut olayda; küçük Seher'in dosya içinde mevcut 10.12.2010 tarihli evlat edinme öncesi geçici bakım sözleşmesi ile davacı ...'e teslim edildiği, dosya içeriğinde mevcut geçici bakım izleme raporları, davacı ... tarafından ibraz edilen fotoğraflar ve tanık beyanlarından; davacı ...'in küçük Seher'i bir anne sevgi ve şefkatiyle benimsediği, çocuğun fiziksel, zihinsel, sosyal ve duygusal açıdan sağlıklı gelişimini sağlayabileceği ortamın oluştuğu, davacı ...'in evlat edinmesine engel herhangi bir olumsuz durumunun da bulunmadığı, çocuğun üstün yararının evlat edinilmesinde daha ağır olduğu anlaşılmıştır. Yine çocuk ruh sağlığı uzmanı tarafından düzenlenen raporda; küçük Seher Tütüncü'nün 39 günlük iken geçici bakım sözleşmesi ile bakımını üstlenen, bugüne kadar biyopsikososyal açıdan bebeğin gelişimini olumlu yönde etkileyen, aralarında güvenli anne-bebek bağlanmasının oluştuğu, temel bakımını yapan ... ile kalmasının ruh sağlığı açısından gerekli olduğu, bebeğin temel bağlanma kişisinden ayrılmasının ruhsal gelişimi açısından bu dönemde sakıncalı olduğu, uzman heyetin belirlediği yaşta biyolojik anne ile tanışması ve uzmanların önereceği zamanlama ile bu iletişimin yürütülmesinin uygun olduğu bildirildiğinden, davalı-birleşen davada davacı ... tarafından açılan birleşen davanın reddine karar verilmesinde bir isabetsizlik bulunmamaktadır.

39. Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında; TMK'nın 311/2. maddesinde, özen yükümlülüğünü yerine getirmemekten değil yeterince yerine getirmemekten söz edildiği, biyolojik annenin ailesinin desteğini sağladıktan sonra çocuğunu geri almak için fiili ve yasal girişimlerde bulunduğu, davalı baba ...'nün çocuğun kendisinin olduğunu yargılama sırasında öğrendiği ve çocuğu nüfusta tanımak suretiyle üzerine tescil ettirdiği, çocuğun bir başkası tarafından evlat edinilmesine rızasının bulunmadığı, davalı baba ile çocuk arasında duygusal bağ kurulmamasının özen yükümlülüğünün yeterince yerine getirilmediği olarak kabul edilemeyeceği, çocuğun evlat edinmek isteyenin yanında ve kurum gözetiminde olduğu, bu durumda davalı babanın küçüğe karşı özen yükümlülüğünün yeterince yerine getirilmediğinden söz edilemeyeceği, evlat edinmede çocuğun üstün yararı esas olup, çocuğun üstün yararları yaşadığı çevrenin kültürel değerlerine göre değişiklik gösterdiği, ülkemizin sosyal yapısı, çocuğun gelecekte toplumdaki yeri ve çıkarları göz önünde bulundurulduğunda çocuğun biyolojik anne, baba, dede ve anneanne gibi kişilerle bir arada yaşamasının çocuğun üstün yararına daha uygun olacağı, yerel mahkeme kararının Özel Daire kararında açıklanan nedenlerle bozulması gerektiği görüşü ileri sürülmüş ise de, bu görüş yukarıda açıklanan nedenlerle Kurul çoğunluğu tarafından benimsenmemiştir.

40. O hâlde, mahkemece davalı baba ...'nün küçüğe karşı özen yükümlülüğünü yeterince yerine getirmediği gözetilerek TMK'nın 311/2. maddesi gereğince rızasının aranmamasına, küçüğün davacı ... tarafından evlat edinilmesinde üstün yararı bulunduğundan asıl davanın kabulüne, birleşen davanın ise reddine dair verilen direnme kararı yerindedir.

41. Hâl böyle olunca, usul ve yasaya uygun bulunan direnme kararının onanmasına karar verilmiştir. IV. SONUÇ: Açıklanan nedenlerle; Davalı- birleşen davada davacı ... vekilinin temyiz itirazlarının reddi ile direnme kararının ONANMASINA, Harç peşin alındığından harç alınmasına yer olmadığına, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun geçici 3. maddesine göre uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu'nun 440. maddesi uyarınca kararın tebliğ tarihinden itibaren on beş gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 05.10.2021 tarihinde oy çokluğu ile karar verildi.


 
  • Anne ve babanın rızasının aranmaması talepli evlat edinme davası,

  • Hakkında koruma kararı verilen küçüğün kurumdan evlat edinilmesi

Yargıtay 8. Hukuk Dairesi 2019/4363 E., 2021/2148 K. "İçtihat Metni"


DAVA TÜRÜ : Evlat Edinmede Anne Rızasının Tespiti, Aksi Halde Rıza Aranmaması MAHKEMESİ : Bakırköy 7. Aile Mahkemesi Taraflar arasında görülen ve yukarıda açıklanan davada yapılan yargılama sonunda Bakırköy 7. Aile Hukuk Mahkemesinin 15.03.2017 tarihli ve 2016/925 Esas, 2017/181 Karar sayılı kararıyla davanın reddine karar verilmiş, Mahkeme hükmüne karşı davacı vekili tarafından istinaf yoluna başvurulması üzerine İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 38. Hukuk Dairesince istinaf başvurusunun reddine şeklinde hüküm kurulmuş olup, bu kez davacı vekilinin Bölge Adliye Mahkemesi kararını temyizi üzerine Dairece dosya incelendi, gereği düşünüldü:

K A R A R

Dava dilekçesinde, acil koruma kararı gereği kuruma yerleştirilen ...'in evlat edinilmesinde anne rızasının aranmamasına karar verilmesi istenilmiştir.

Mahkemece, evlat edinmede ana baba rızasının aranmamasına karar verilmesi istenen küçük kuruma yerleştirilmiş olduğundan TMK'nin 312/1 hükmünde yer alan süre geçirilmiş bulunmakla rızanın aranmaması kararının ancak evlat edinme işlemleri sırasında verilmesinin mümkün olduğu, küçüğün evlat edinme işleminin başladığı da iddia edilmediğine göre ana baba rızasının aranmaması koşulunun henüz gerçekleşmediği, davalının davetiye tebliğine rağmen duruşmaya katılmadığı ve davacı kurumun küçüğü evlatlık olarak vermesi halinde rıza aranmasına yönelik herhangi bir beyanda bulunmadığı, küçüğün evlat edindirilmesine muvafakatinin bulunmadığı gerekçeleri ile davanın reddine karar verilmiştir.

Davanın reddine dair verilen karar davacı vekili tarafından istinaf edilmiş, Bölge Adliye Mahkemesince istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmesi üzerine davacı vekilince istinaf isteminin esastan red kararı temyiz edilmiştir.

Dava, küçüğün gelecekte evlat edindirme hizmetlerinden yararlandırılacağı ileri sürülerek TMK’nin 311. maddesindeki sebepler ile annesinin evlat edinmede rızasının aranmamasına karar verilmesi istemine ilişkindir.

4721 sayılı Türk Medeni Kanunu'nun 312. maddesinde “Küçük, gelecekte evlat edinilmek amacıyla bir kuruma yerleştirilir, ana ve babadan birinin rızası eksik olursa, evlat edinenin veya evlat edinmede aracılık yapan kurumun istemi üzerine ve kural olarak küçüğün yerleştirilmesinden önce, onun oturduğu yer mahkemesi bu rızanın aranıp aranmamasına karar verir. Diğer hallerde, bu konudaki karar evlat edinme işlemleri sırasında verilir.” hükmü getirilmiştir.

Üzerinde durulması gereken husus; TMK'nin 312.maddesinde çocuğun evlat edindirilmesinde eksik olan ana ve/veya babanın rızasının aranmaması için davanın ne zaman açılabileceği ve bu kapsamda madde metninde ifade edilen "...kural olarak küçüğün yerleştirilmesinden önce," ibaresinden ne anlaşılması yani bu yerleştirme ile kast edilen 5395 sayılı Çocuk Koruma Kanunu kapsamında koruyucu ve destekleyici tedbir kararı kapsamında çocuğun resmî veya özel bakım yurduna yerleştirilmesi mi yoksa Küçüklerin Evlat Edinilmesinde Aracılık Faaliyetlerinin Yürütülmesine İlişkin Tüzük (R.G. 15.03.2009 tarihli ve 27170 sayılı) hükümleri çerçevesinde evlât edinilecek küçüğün, bakım ve eğitimi için evlât edinme başvurusu uygun görülen kişi veya eşlerin yanına yerleştirilmesi mi anlaşılmalıdır.

Öncelikle Küçüklerin Evlat Edinilmesinde Aracılık Faaliyetlerinin Yürütülmesine İlişkin Tüzüğün "Tanımlar" başlıklı 2.maddesindeki "Geçici bakım sözleşmesi" ile "Küçüğün yerleştirilmesi" başlıklı 11. maddesi hükümleri birlikte değerlendirildiğinde; yerleştirilmeden kast edilenin evlât edinilecek küçüğün, en az bir yıl süreyle bakım ve eğitimi için uygun görülen kişi veya eşlerin yanına yerleştirilmesi olduğu, 5395 sayılı Çocuk Koruma Kanunu kapsamında koruyucu ve destekleyici tedbir kararı kapsamında çocuğun resmî veya özel bakım yurduna yerleştirilmesine dair tüzükte herhangi bir düzenlemenin bulunmadığı anlaşılmaktadır.

Somut uyuşmazlığa uygulanacak TMK'nin 312.maddesinde; küçüğün, gelecekte evlat edinilmek amacıyla bir kuruma yerleştirilir, ana ve babadan birinin rızası eksik olursa, düzenlemesi ile rıza aranmaması davasının gelecekte evlat edinilmek için kuruma yerleştirilen çocuk yönünden ana ve babadan birisinin rızasının eksik olması halinde bu rızanın aranmaması için dava açma imkanı tanındığı, maddenin devamında kural olarak açılacak davanın küçüğün yerleştirilmesinden önce açılması gereğine işaret edilirken bunun kuruma yerleştirme olarak olarak anlaşılması maddenin amacına ters düşeceği, madde metninde iki farklı yerleştirme kelimesinin kullanıldığı, bu durumunda karışıklığa sebebiyet verdiği, ancak madde metni bir bütün olarak ve tüzük hükümleri ile birlikte değerledirildiğinde "...kural olarak açılacak davanın küçüğün yerleştirilmesinden önce..." ibaresi ile kastedilenin evlât edinilecek küçüğün, en az bir yıl süreyle bakım ve eğitimi için uygun görülen kişi veya eşlerin yanına yerleştirilmesi olduğu anlaşılmaktadır.

Nitekim bu husus; Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 23.12.2020 tarihli ve 2017/1926 Esas, 2020/1057 Karar sayılı ilamında tartışılmıştır. Buna göre; "...madde metninde geçen ikinci “yerleştirilme” ifadesinin küçüğün evlat edinecek kişi veya ailenin yanına yerleştirilmesi olarak anlamak gereklidir. Diğer bir deyişle, bu fıkra kapsamında düzenlenen ana ve/veya babanın rızasının aranıp aranmayacağına yönelik karar, aracı kuruma yerleştirilen küçüğün evlat edinecek kişi veya ailenin yanına yerleştirilmesinden önce verilmelidir. Nitekim burada amaç, devletin koruması altına alınmış olan küçüğün, evlat edinilmek üzere aile yanına yerleştirilmesinden önce, rızanın aranıp aranmaması sorununun çözülmüş olması, küçüğün evlat edinme amacıyla yerleşmesinden sonra olumsuz bir karar verilmesi hâlinde doğacak zararların önlenmesidir. Küçük, Tüzük hükümleri gereğince, evlat edinme amacıyla yerleştirilmiş ise, rızanın aranıp aranmaması kararı artık TMK'nin 312/2 maddesi gereğince evlat edinme işlemleri sırasında verilecektir. Zira bu kararın evlat edinme işlemleri başlamadan önce yani kurumdaki evlat edinilecek küçük evlat edinecek kişi veya ailenin yanına yerleştirilmeden önce verilmesi, evlat edinme sürecini hızlandıracak ve bu durum da küçüğün yararına olacaktır (Er, s. 73)."

Dosyadaki bilgi ve belgelerden; 22.10.2016 tarihinde doğan ve 24.10.2016 tarihinde evlilik dışı doğum olarak annesi ... hanesine tescil edilen... hakkında, kuruma yerleştirildikten sonra 09.11.2016 tarihinde acil koruma kararı verildiği, bu karardan bir ay sonra küçüğün evlat edindirilmesinde annesinin rızasının aranmaması konulu eldeki davanın açıldığı, Mahkemece, rıza aranmaması davasının kuruma yerleştirilmeden önce veya evlat edinme davası ile birlikte istenmesi gerektiği, kuruma yerleştirilmiş küçük için rıza aranmaması davası açmanın mümkün olmadığı gerekçesi ile davanın reddine karar verilmiş ise de; yukarıda açıklandığı üzere TMK'nin 312. maddesin de yerleştirmeden kast edilenin, geçici bakım sözleşmesi ile küçüğün, kişi veya eşlerin yanına yerleştirilmesi olduğu, bu kapsamda evlat edinme davalarının kamu düzeninden olduğu ve re'sen araştırma ilkesinin geçerli olduğu da gözetilerek bir yerleştirmenin mevcut olup olmadığı, kurum kayıtları celp edilerek irdelenmesi, yerleştirme mevcut değil ise, taraflara delillerini bildirmesi için süre verilip bildirmeleri halinde delillerin toplanması ve TMK'nin 311. madde kapsamında işin esası hakkında bir karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde davanın reddine karar verilmesi doğru görülmemiştir.

SONUÇ: Yukarıda gösterilen nedenlerle davacı vekilinin yazılı temyiz itirazları yerinde görüldüğünden kabulü ile İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi (38.) Hukuk Dairesinin 26.03.2019 tarihli ve 2018/472 Esas, 2019/405 Karar sayılı istinaf isteminin esastan reddine dair kararının KALDIRILMASINA, İlk Derece Mahkemesi hükmünün 6100 sayılı HMK'nin 371. maddesi uyarınca BOZULMASINA, HMK'nin 373/1.maddesi gereği kararın bir örneğinin İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi (38.) Hukuk Dairesine, dosyanın ise İlk Derece Mahkemesi Bakırköy (7.) Aile Mahkemesine gönderilmesine, 10.03.2021 tarihinde oy birliğiyle karar verildi


 
  • Evlat edinmede anne ve babanın rızası,

  • Evlat edinmede anne ve babanın rızasının aranmayacağı haller,

  • Evlat edinmede çocuğun üstün yararı kavramı,

  • Küçük yaştaki annenin çocuğa bakacak durumda olmadığına dair tespit,

Yargıtay Hukuk Genel Kurulu 2017/1926 E., 2020/1057 K. "İçtihat Metni"

MAHKEMESİ :Aile Mahkemesi 1. Taraflar arasındaki “evlat edindirmede ana ve baba rızasının aranmaması" davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, Ordu Aile Mahkemesince verilen davanın kabulüne ilişkin karar davalılar ... ve ... (...'a velayeten) vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay (Kapatılan) 18. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Mahkemece Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir. 2. Direnme kararı davalılar ... ve ... (...'a velayeten) vekili tarafından temyiz edilmiştir. 3. Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü: I. YARGILAMA SÜRECİ Davacı İstemi: 4. Davacı vekili 05.07.2012 havale tarihli dava dilekçesinde; Ordu Aile Mahkemesinin 14.06.2012 tarihli ve 2012/296 E., 2012/370 K. sayılı kararı ile hakkında korunma kararı verilen 27.12.2011 doğumlu ...'ın evlat edindirme hizmetinden yararlandırılması düşünüldüğünden Türk Medeni Kanunu (TMK)'nun 311 ve 312. maddeleri gereğince anne ve baba rızasının aranmamasına karar verilmesini istemiştir.

Davalı Cevabı: 5. Dava dilekçesinde hasım gösterilmemiştir.

6. Özel Dairenin 1. bozma kararı sonrasında küçük ...'ın annesi ...'a velayeten... ve ... vekili yargılamaya katılmış, 27.06.2013 tarihli duruşma beyanındaki; evlat edinmede asıl olan annenin rızasının alınması olduğu ve müvekkillerin evlat edinmeye rızaları bulunmadığını belirterek küçük...'ün halen yanında yaşadığı ailenin yanından alınarak Sosyal Hizmetler İl Müdürlüğüne teslim edilmesini istemiştir.

İlk Derece Mahkemesinin Birinci Kararı: 7. Ordu Aile Mahkemesinin 11.10.2012 tarihli ve 2012/406 E., 2012/614 K. sayılı kararı ile; halen korunma altında bulunan bebeğin, kurumca evlat edindirme hizmetlerinden yararlandırılacağı, küçüğün bu hizmetten yararlandırılmasının kendi menfaatine olabileceği gibi, topluma sosyal bir birey olarak yetişmesinin ve aile sıcaklığını tatmasının menfaatine olacağı gerekçesiyle davanın kabulüne, 27.12.2011 doğumlu ...'ın TMK'nın 311 ve 312. maddeleri uyarınca evlat edindirme hizmetlerinden faydalandırılmasına ve ana ve baba rızasının aranmamasına karar verilmiştir.

Özel Dairenin Birinci Bozma Kararı: 8. Ordu Aile Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı ...'a velayeten... ve ... vekili temyiz isteminde bulunmuştur.

9. Yargıtay (Kapatılan) 18. Hukuk Dairesince 16.04.2013 tarihli ve 2013/3312 E., 2013/6445 K. sayılı kararı ile; " Türk Medeni Kanunu'nun 309. maddesinin 1. fıkrasına göre "evlat edinme, küçüğün anne ve babasının rızasını gerektirir." hükmü düzenlenmiştir.

Dosyada bulunan nüfus kayıtlarından, evlat edinilmek istenenin anne ve babasının davada taraf gösterilmediği, evlat edinilmek istenen çocuğun anne ve babasının davaya katılıp taraf teşkili sağlandıktan sonra bütün deliller birlikte değerlendirilerek oluşacak sonuca göre bir karar verilmesi gerektiğinin düşünülmeden hasımsız olarak davaya bakılıp hüküm kurulması doğru görülmemiştir." gerekçesiyle diğer yönler incelenmeksizin karar bozulmuştur.

İlk Derece Mahkemesinin İkinci Kararı: 10. Ordu Aile Mahkemesinin 24.12.2013 tarihli ve 2013/350 E., 2013/976 K. sayılı kararı ile bozma kararına uyulmak suretiyle yapılan yargılama neticesinde; yaşı küçük...'ün 10.01.2012 tarihinde evlat edinme öncesi geçici bakım sözleşmesi ile... ve... çiftinin yanına yerleştirildiği, yaşı küçüğün bu tarihten itibaren bu aile ile birlikte yaşadığı ve küçüğün kuruma teslim edildiği 29.12.2011 tarihinden itibaren annesinin gözetim ve denetiminde olmadığı, bununla birlikte annenin yaşı ve hali hazırda eğitim durumuyla çocuğa bizzat bakacak maddi imkânlara sahip bulunmadığı, biyolojik ve psikolojik olarak da annelik vazifesini yapacak durumda olmadığının uzman görüşü ile sabit olduğu, ...'ın anne ve babasının yaşı küçük...'e bizzat bakmayı düşünmedikleri, çocuğun evlat edinmek isteyen aileden alınarak sosyal hizmetler yurduna yerleştirilmesini istedikleri, ...'ın ve ...'ın anne ve babasının yaşı küçük...'e karşı özen yükümlülüğünü yeterince yerine getirmedikleri, hali hazırda ve ilerde yerine getireceklerine dair bir kanının da mahkeme nezdinde oluşmadığı, yaşı küçük...'ün anne ve baba olarak bildiği insanlardan alınarak sosyal hizmetler yurduna yerleştirilmesinin çocuğun üstün yararına olmayacağı gerekçeleriyle davanın kabulüne, 27.12.2011 doğumlu ...'ın TMK'nın 311 ve 312. maddeleri uyarınca ana ve baba rızasının aranmamasına ve evlat edindirme hizmetlerinden yararlandırılmasına karar verilmiştir.

Özel Dairenin İkinci Bozma Kararı: 11. Ordu Aile Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı ...'a velayeten... ve ... vekili temyiz isteminde bulunmuştur.

12. Yargıtay (Kapatılan) 18. Hukuk Dairesince 02.05.2014 tarihli ve 2014/6037 E., 2014/8077 K. sayılı kararı ile; "Dosyadaki bilgi ve belgelerden; 27.12.2011 doğumlu... hakkında 14.06.2012 tarihinde koruma kararı alındığı ve bu karardan sonra temyize konu davanın açıldığı anlaşılmaktadır. Türk Medeni Kanunu'nun 312. maddesinde “Küçük, gelecekte evlat edinilmek amacıyla bir kuruma yerleştirilir ve ana ve babadan birinin rızası eksik olursa, evlat edinenin veya evlat edinmede aracılık yapan kurumun istemi üzerine ve kural olarak küçüğün yerleştirilmesinden önce, onun oturduğu yer mahkemesi bu rızanın aranıp aranmamasına karar verir. Diğer hallerde, bu konudaki karar evlat edinme işlemleri sırasında verilir.” hükmü düzenlenmiştir. Çocuk hakkında koruma kararı alınıp kuruma yerleştirildiğine göre ana ve baba rızasının aranmamasının evlat edinme davası içinde değerlendirilmesi gerektiğinden açılan bu davanın reddi yerine kabulü doğru görülmemiştir" gerekçesiyle karar bozulmuştur.

Direnme Kararı : 13. Ordu Aile Mahkemesinin 21.10.2014 tarihli ve 2014/541 E., 2014/741 K. sayılı kararı ile; somut olayda çözülmesi gereken hususların evlat edinmede ana ve baba rızasının aranmamasına ilişkin koşulların neler olduğu, evlat edinme işleminde ana ve baba rızasının aranmamasına ilişkin mahkeme kararının evlat edinme davası dışında verilip verilemeyeceği, evlat edinme dışında ana ve baba rızası aranmama kararı verilebiliyor ise kararın hangi koşullar altında verilebileceği hususları olduğu, TMK'nın 311. maddesinde; anne veya babanın kim olduğunun, anne babanın uzun süreden beri nerede oturduğunun bilinmemesi, anne babanın sürekli olarak ayırt etme gücünden yoksun olması, anne veya babanın küçüğe karşı özen yükümlülüğünü yeterince yerine getirmemesi durumlarında evlat edindirmede ana ve baba rızasının aranmayacağının düzenlendiği, TMK'nın 312/1. maddesine göre bir küçük çocuk gelecekte evlat edinilmek için bir kuruma yerleştirilir ve yerleştirme anında, evlat edinme için gerekli olan anne ve babadan birinin rızasının eksik olması durumunda, evlat edinecek olanın veya evlat edinmede aracılık yapacak olan kurumun talebi üzerine mahkemece, yerleştirme işleminden önce anne babadan birisinin eksik olan rızasının aranıp aranmamasına karar vereceği, küçüğün ilerde evlat edinilmek amacıyla bir kuruma yerleştirilmesi dışında kalan diğer durumlarda, anne babadan birinin eksik olan rızasının aranıp aranmamasına ilişkin kararın evlat edinme işlemleri esnasında verileceği (TMK. m. 312/II) rızanın aranıp aranmayacağına ilişkin kararın verilmesinde kuralın, evlât edinme işlemleri sırasında verilmesi olduğu ancak istisnaen TMK'nın 312/I’ deki durum gerçekleşirse evlât edinme işlemlerinden önce de karar verilebileceği, madde metninde geçen “yerleştirme” ifadesinin iki anlama geldiği, ilk olarak “yerleştirme” nin küçüğün aracı kuruma tevdii edilmesini ifade ederken, ikinci olarak küçüğün evlât edinene tevdiini ifade ettiği, Küçüklerin Evlat Edinilmesinde Aracılık Faaliyetlerinin Yürütülmesine İlişkin Tüzük'ün 2. maddesinin 1. fıkrasının b bendinde evlat edinilenin; hakkında mahkemece korunma kararı alınan veya ailesi tarafından evlat edinilmesine rıza gösterilen küçük şeklinde, aynı fıkranın ğ bendinde kurumun; Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu Genel Müdürlüğü şeklinde tanımlandığı, 4721 sayılı TMK'nın 311. maddesindeki koşullara sahip çocuğun 5395 sayılı Çocuk Koruma Kanunu'nun 5. maddesi ve 2828 sayılı Sosyal Hizmetler Kanunu'nun 22. maddesi kapsamında Sosyal Hizmetler Çocuk Esirgeme Kurumu Genel Müdürlüğü bünyesinde bir kuruma yerleştirileceğinin tabii olduğu, bununla birlikte 4721 sayılı TMK'nın 312. maddesinin 2. fıkrasında "diğer hallerde" kararın evlat edinme işlemleri sırasında verileceği düzenlendiğine göre ilk fıkradaki durumda evlat edinme işlemlerinden önce dava açılabileceği, kuruma yerleştirildiğinden bahisle ana baba rızasının aranmaması davasının açılamayacağını söylemenin kanunun lafzına aykırı olacağı gerekçesiyle ve önceki gerekçelerle direnme kararı verilmiştir.

Direnme Kararının Temyizi: 14. Direnme kararı süresi içinde ...'a velayeten... ve ... vekili tarafından temyiz edilmiştir. II. UYUŞMAZLIK 15. Direnme yolu ile Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; kurum koruması altında bulunan küçük hakkında kuruma yerleştirilmesinden sonra evlat edindirme hizmetlerinden yararlandırılması amacıyla TMK’nın 312. maddesi uyarınca ana ve baba rızasının aranmaması kararı verilip verilemeyeceği noktasında toplanmaktadır. III. GEREKÇE 16. Uyuşmazlığın çözümü için öncelikle konuya ilişkin yasal düzenlemeler ile hukuki kavram ve kurumların ortaya konulmasında yarar vardır.

17. 2709 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasası (Anayasa)'nın "Ailenin korunması ve çocuk hakları" başlıklı 41. maddesi; "Aile, Türk toplumunun temelidir ve eşler arasında eşitliğe dayanır. Devlet, ailenin huzur ve refahı ile özellikle ananın ve çocukların korunması ve aile planlamasının öğretimi ile uygulanmasını sağlamak için gerekli tedbirleri alır, teşkilatı kurar. Her çocuk, korunma ve bakımdan yararlanma, yüksek yararına açıkça aykırı olmadıkça, ana ve babasıyla kişisel ve doğrudan ilişki kurma ve sürdürme hakkına sahiptir. Devlet, her türlü istismara ve şiddete karşı çocukları koruyucu tedbirleri alır." şeklindedir.

18. 2828 sayılı Sosyal Hizmetler Kanunu’nun “Koruma kararı” başlıklı 22. maddesinde; "Korunmaya ihtiyacı olan çocukların reşit oluncaya kadar bu Kanun hükümlerine göre Kurumca kurulan sosyal hizmet kuruluşlarında bakılıp yetiştirilmeleri ve bir meslek sahibi edilmeleri hususundaki gerekli tedbir kararı 3/7/2005 tarihli ve 5395 sayılı Çocuk Koruma Kanununa göre yetkili ve görevli mahkemece alınır. Bu karar için gerekli belgeler Kurumca düzenlenir ve ilgili mahkemeye gönderilir.

Haklarında derhal korunma tedbiri alınmasında zorunluluk görülen çocuklar mahkeme kararı alınıncaya kadar, bu Kanuna göre kurulmuş kuruluşlarda veya aile yanında mahalli mülki amirin onayı alınmak suretiyle bakım altına alınır…." düzenlemesine yer verilmiş olup,

5395 sayılı Çocuk Koruma Kanunu'nun "Koruyucu ve destekleyici tedbirler" başlıklı 5. maddesinde; "(1) Koruyucu ve destekleyici tedbirler, çocuğun öncelikle kendi aile ortamında korunmasını sağlamaya yönelik danışmanlık, eğitim, bakım, sağlık ve barınma konularında alınacak tedbirlerdir. Bunlardan; a) Danışmanlık tedbiri, çocuğun bakımından sorumlu olan kimselere çocuk yetiştirme konusunda; çocuklara da eğitim ve gelişimleri ile ilgili sorunlarının çözümünde yol göstermeye, b) Eğitim tedbiri, çocuğun bir eğitim kurumuna gündüzlü veya yatılı olarak devamına; iş ve meslek edinmesi amacıyla bir meslek veya sanat edinme kursuna gitmesine veya meslek sahibi bir ustanın yanına yahut kamuya ya da özel sektöre ait işyerlerine yerleştirilmesine, c) Bakım tedbiri, çocuğun bakımından sorumlu olan kimsenin herhangi bir nedenle görevini yerine getirememesi hâlinde, çocuğun resmî veya özel bakım yurdu ya da koruyucu aile hizmetlerinden yararlandırılması veya bu kurumlara yerleştirilmesine, d) Sağlık tedbiri, çocuğun fiziksel ve ruhsal sağlığının korunması ve tedavisi için gerekli geçici veya sürekli tıbbî bakım ve rehabilitasyonuna, bağımlılık yapan maddeleri kullananların tedavilerinin yapılmasına, e) Barınma tedbiri, barınma yeri olmayan çocuklu kimselere veya hayatı tehlikede olan hamile kadınlara uygun barınma yeri sağlamaya, Yönelik tedbirdir… " hükmü bulunmaktadır.

19. Ülkemiz açısından 14.10.1990 tarihinde imzalanan ve 27.1.1995 tarihli Resmî Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe giren 20.11.1989 tarihli Çocuk Haklarına Dair Sözleşme’nin 3. maddesi; "1. Kamusal ya da özel sosyal yardım kuruluşları, mahkemeler, idari makamlar veya yasama organları tarafından yapılan ve çocukları ilgilendiren bütün faaliyetlerde, çocuğun yararı temel düşüncedir. 2. Taraf Devletler, çocuğun ana-babasının, vasilerinin ya da kendisinden hukuken sorumlu olan diğer kişilerin hak ve ödevlerini de gözönünde tutarak, esenliği için gerekli bakım ve korumayı sağlamayı üstlenirler ve bu amaçla tüm uygun yasal ve idari önlemleri alırlar. 3. Taraf Devletler, çocukların bakımı veya korunmasından sorumlu kurumların, hizmet ve faaliyetlerin özellikle güvenlik, sağlık, personel sayısı ve uygunluğu ve yönetimin yeterliliği açısından, yetkili makamlarca konulan ölçülere uymalarını taahhüt ederler."

Aynı sözleşmenin 20. maddesi; "1. Geçici ve sürekli olarak aile çevresinden yoksun kalan veya kendi yararına olarak bu ortamda bırakılması kabul edilmeyen her çocuk, Devletten özel koruma ve yardım görme hakkına sahip olacaktır. 2. Taraf Devletler bu durumdaki bir çocuk için kendi ulusal yasalarına göre, uygun olan bakımı sağlayacaklardır. 3. Bu tür bakım, başkaca benzerleri yanında, bakıcı aile yanına verme, İslâm Hukukunda kefalet (kafalah), evlât edinme ya da gerekiyorsa çocuk bakımı amacı güden uygun kuruluşlara yerleştirmeyi de içerir. Çözümler düşünülürken, çocuğun yetiştirilmesinde sürekliliğin korunmasına ve çocuğun etnik, dinsel, kültürel ve dil kimliğine gereken saygı gösterilecektir."

21. maddesi ise; "Evlât edinme sistemini kabul eden ve/veya buna izin veren Taraf Devletler, çocuğun en yüksek yararlarının temel düşünce olduğunu kabul edecek ve aşağıdaki ilkeleri gerçekleştireceklerdir: a) Bir çocuğun evlât edinilmesine ancak yetkili makam karar verir. Bu makam uygulanabilir yasa ve usullere göre ve güvenilir tüm bilgilerin ışığında; çocuğun, ana-babası, yakınları ve yasal vasisine göre durumunu gözönüne alarak ve gereken durumlarda tüm ilgililerle yapılacak görüşme sonucu onların da evlât edinme konusundaki onaylarını alma zorunluluğuna uyarak, kararını verir…" düzenlemelerini içermektedir.

20. 4721 sayılı TMK'nın "V. Ana ve babanın rızası 1. Şekil" başlıklı 309. maddesi; "Evlât edinme, küçüğün ana ve babasının rızasını gerektirir. Rıza, küçüğün veya ana ve babasının oturdukları yer mahkemesinde sözlü veya yazılı olarak açıklanarak tutanağa geçirilir. Verilen rıza, evlât edinenlerin adları belirtilmemiş veya evlât edinenler henüz belirlenmemiş olsa dahi geçerlidir."

"3. Rızanın aranmaması a. Koşulları" başlıklı 311. maddesi; "Aşağıdaki hâllerde ana ve babadan birinin rızası aranmaz: l. Kim olduğu veya uzun süreden beri nerede oturduğu bilinmiyorsa veya ayırt etme gücünden sürekli olarak yoksun bulunuyorsa, 2. Küçüğe karşı özen yükümlülüğünü yeterince yerine getirmiyorsa."

"b. Karar" başlıklı 312. maddesi; "Küçük, gelecekte evlât edinilmek amacıyla bir kuruma yerleştirilir ve ana ve babadan birinin rızası eksik olursa, evlât edinenin veya evlât edinmede aracılık yapan kurumun istemi üzerine ve kural olarak küçüğün yerleştirilmesinden önce, onun oturduğu yer mahkemesi bu rızanın aranıp aranmamasına karar verir.

Diğer hâllerde, bu konudaki karar evlât edinme işlemleri sırasında verilir. Ana ve babadan birinin küçüğe karşı özen yükümlülüğünü yeterince yerine getirmemesi sebebiyle rızasının aranmaması hâlinde, bu konudaki karar kendisine yazılı olarak bildirilir." şeklinde düzenlenmiştir.

21. Her çocuğun sağlıklı, güvenli ve bilinçli gelişebilmesi için tüm dünyada olduğu gibi ülkemizde de çocukların yüksek yararını korumak adına çocuğun öncelikle ailesi yanında, bu mümkün olmadığı takdirde uygun bir aile ortamı içinde yaşamını sürdürmesi ve gelişmesi için çeşitli koruyucu ve önleyici hizmetler geliştirilmektedir. Bunlardan biri, biyolojik ailesiyle yaşama imkânı olmayan çocuklar ile durumu evlat edinmeye uygun olan aile veya kişi arasında hukuki bağlar sağlanarak çocuğun uzun süreli bakım ile kalıcı aile ortamına kavuşmasını sağlayan evlat edinme hizmetidir (Koçoğlu, S., Evlat Edinmede Ana Ve Babanın Rızasının Aranıp Aranmaması Sorununun, Özellikle Yetkili Kurum Aracılığı İle Evlat Edinme Açısından İncelenmesi, TAAD, Yıl: 11, Sayı: 38 (Nisan 2019), s. 240-241). Böylelikle kişilerin çocuk özlemi giderilmeye, bakıma ve korunmaya muhtaç çocuklar da aile ortamına kavuşturulmaya çalışılmıştır.

22. Türk hukukuna evlat edinmeye ilişkin hükümler 743 sayılı Türk Kanunu Medenisi ile girmiş, 01.01.2002 tarihinden itibaren yürürlüğe giren 4721 sayılı TMK ile daha ayrıntılı ve daha sistematik olarak ele alınmıştır. 743 sayılı Medeni Kanun (MK) 'da, evlat edinme işlemi hâkimden izin alındıktan sonra resmi şekilde yapılan bir sözleşmeyle gerçekleşmekte iken (MK m. 256), 4721 sayılı TMK'da evlatlık ilişkisinin mahkeme kararıyla kurulacağı öngörülmüştür (TMK m. 315/1). Yine 743 sayılı MK'da evlat edinme işlemiyle, evlat edinen ile evlatlık arasında bir soybağı ilişkisi kurulacağına ilişkin bir düzenleme yer almamasına rağmen, 4721 sayılı TMK'da, evlât edinme ile de soybağı ilişkisinin kurulabileceği açık bir şekilde hükme bağlanmıştır (TMK m. 282/ f. III).

23. 4721 sayılı TMK'nın getirdiği diğer bir yenilik, evlat edinme işlemlerinde aracı kurumun öngörülmüş olmasıdır. 4721 sayılı TMK'nın 320. maddesinde "Küçüklerin evlât edinilmesine ilişkin aracılık faaliyetleri, ancak Cumhurbaşkanınca yetki verilen kurum ve kuruluşlarca yapılır" hükmüne yer verilmiştir. Anılan hüküm gereğince, Bakanlar Kurulunun 25.2.2009 tarihli ve 2009/14729 sayılı kararıyla, 15.3.2009 tarihinde yayınlanarak yürürlüğe konulan Küçüklerin Evlat Edinilmesinde Aracılık Faaliyetlerinin Yürütülmesine İlişkin Tüzük ile Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumuna (SHÇEK) küçüklerin evlat edinilmesinde aracılık faaliyetlerini yürütme yetkisi verilmiştir (Tüzük. m. 3/1) Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumunun 633 sayılı Kanun Hükmünde Kararname (KHK) ile 8.6.2011 tarihinde kapatılmasıyla, aynı KHK'nın 35/1. maddesi gereğince, bu kuruma verilen yetki ve görevler ... (Çocuk Hizmetleri Genel Müdürlüğü)'na geçmiştir. Başka bir ifade ile Bakanlık, küçüklerin evlat edinilmesinde aracılık faaliyetlerini yürütmekle görevli “aracı kurum” haline gelmiştir.

24. 4721 sayılı TMK'nIn 305 ve devamı maddelerinde küçüklerin evlat edinilmesine ilişkin koşullara yer verilmiş olup, 305. maddede; bir küçüğün evlat edinilmesinin, evlat edinen tarafından bir yıl süreyle bakılmış ve eğitilmiş olması, her hâlde küçüğün yararına bulunması ve evlât edinenin diğer çocuklarının yararlarının hakkaniyete aykırı bir biçimde zedelenmemesi koşuluna bağlı olduğu, 308. maddede; evlat edinilenin, evlat edinenden en az onsekiz yaş küçük olması gerektiği, 309. maddede; evlat edinmek için küçüğün anne ve babasının rızasının gerektiği, 311. maddede küçüğün anne ve babasının rızasının aranmayacağı halleri, 312. maddede ise anne ve baba rızasının aranmaması kararının ne zaman ve hangi usulle verileceği düzenleme altına alınmıştır.

25. Evlat edinme, kişiler arası anlaşma yoluyla olabileceği gibi 2828 sayılı Sosyal Hizmetler Kanunu’nun 22. maddesi kapsamında korunma kararı ve 5395 sayılı Çocuk Koruma Kanunu’nun 5. maddesine göre verilen bakım tedbiri kararı ile devletin bakım ve gözetimi altında olan bir çocuğun evlat edinilmesi şeklinde de olabilmektedir. Gerek tarafların anlaşmasında gerekse yetkili kurum aracılığıyla devletin bakım ve gözetimi altında olan bir çocuğu evlat edinme sürecinde, velayet altında olup evlat edinilecek olan küçük ile ilgili olarak TMK’nın 311 ve 312. maddelerindeki haller haricinde TMK’nın 309. maddesi gereğince küçüğün biyolojik anne ve babasının rızası alınmalıdır.

26. Bir küçüğün evlat edinilmesi ancak onun anne ve babasının rızasıyla mümkün olabilir (TMK m. 309/1, Swiss Civil Code (ZGB) Art. 265a. 1, https://www.admin.ch/opc/en/ classified-compilation/). Evlat edinme kararı ile biyolojik anne ve babayla olan velayet ilişkisi ortadan kalkacağı için, anne ve babanın evlat edinmeye rıza vermesi gereklidir. Ana ve babanın rızası, küçüğün küçük olması diğer bir deyişle ergin olmaması sebebiyle aranmakta olup küçüğün ayırt etme gücüne sahip olup olmaması önemli değildir (Er, A. 4721 Sayılı Türk Medeni Kanunu Hükümlerine Göre Küçüklerin Evlat Edinilmesi, İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü 2019, Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, s. 50). Küçüğün anne ve babasının rızasının alınması için anne ve baba rıza verme hakkına sahip olmalıdır. İlk olarak anne ve babanın ayırt etme gücüne sahip olması ve küçük ile soybağı ilişkisi kurulmuş olması gereklidir. Anne ile soybağı doğumla birlikte kurulmakta ise de, baba ile çocuk arasında herhangi bir soybağı kurulamamışsa (anne ile evlenme, tanıma ya da babalık davası yoluyla) onun rızası aranmaz.

27. Bunun yanı sıra, TMK'nın 311. maddesinde sayılan hallerden birinin mevcut olması halinde ana ve babanın rızasının aranmasına gerek yoktur ( TMK m.311, ZGB Art 265c). Ana ve babanın rızasının aranmamasını gerektiren hâller kanunda sınırlayıcı olarak sayılmış olup, bu hâller yorum veya kıyas yoluyla genişletilemez. Nitekim madde gerekçesinde de hükümde sınırlayıcı olarak sayılan hâllerden biri kendisi açısından gerçekleşmiş olan ana veya babanın rızasının aranmayacağı ifade edilmiştir. Maddenin açık ifadesi karşısında hâkim, koşulların gerçekleşip gerçekleşmediğini serbestçe takdir edebilirse de, koşullardan birinin gerçekleşmesi halinde anne ve/veya babanın rızasının aranmasına gerek olmadığı kararı vermesi zorunludur. Kanunda aranan sebeplerin gerçekleşmiş olması hâlinde, ana ve baba rızasının aranmaması yolundaki başvuru, küçüğün yararı bakımından biran önce yapılmalı ve buna ilişkin karar biran önce verilmelidir (Aydoğudu, M.: Çağdaş Hukuki Gelişmeler Işığında Türk Hukuku'na Göre Evlatlık İlişkisinin Kurulması, Dokuz Eylül Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü 2004, Doktora Tezi, s. 218).

28. TMK'nın 312. maddesi ile kanun koyucu evlat edinilecek küçüğün ana ve babasının rızasının aranıp aranmayacağına ilişkin kararın ne zaman ve hangi usulle verileceğini düzenlemiştir. Hükmün birinci fıkrası, küçüklerin gelecekte evlat edinilmek amacıyla bu işlerle görevli bir kuruma yerleştirilmesi ve ana babadan birinin rızasının bulunmaması hâline ilişkin iken, ikinci fıkrası, diğer hallerde rıza aranmama kararının zamanına ilişkindir.

29. TMK'nın 312/1 hükmü gereğince ana ve babanın rızasının aranmaması kararının verilmesini talep hakkı evlat edinene veya evlat edinmeye aracılık eden aracı kuruma aittir. Hukukumuzda yukarıda da ifade edildiği üzere 15.3.2009 tarihinde yayınlanarak yürürlüğe konulan Küçüklerin Evlat Edinilmesinde Aracılık Faaliyetlerinin Yürütülmesine İlişkin Tüzük'ün "Tanımlar" başlıklı 2. maddesinin "ğ" bendinde "Kurum: Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu Genel Müdürlüğünü" ifade ettiği belirtildikten sonra, 3. maddesinin 1. fıkrasında "Evlât edinmede aracılık faaliyetleri Kurum tarafından yürütülür" düzenlemesine yer verilmiştir. 633 sayılı KHK ile ... (Çocuk Hizmetleri Genel Müdürlüğü) görevli hâle gelmiştir.

30. Yine aynı maddede, "Küçük, gelecekte evlât edinilmek amacıyla bir kuruma yerleştirilir ve ana ve babadan birinin rızası eksik olursa, evlât edinenin veya evlât edinmede aracılık yapan kurumun istemi üzerine ve kural olarak küçüğün yerleştirilmesinden önce, onun oturduğu yer mahkemesi bu rızanın aranıp aranmamasına karar verir" ifadelerine yer verilmiş olup (TMK 312/1, ZGB Art. 265d), evlat edinme davasından önceki aşamada "küçük, gelecekte evlat edinilmek amacıyla bir kuruma yerleştirilir" ve ana ve babadan birinin rızası eksik olursa küçüğün oturduğu yer mahkemesince "kural olarak küçüğün yerleştirilmesinden önce" bu kararın verilmesi gerektiğinden söz edilmiştir.

31. Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında, uyuşmazlığın çözümü bakımından önem arz eden ve madde metninde geçen "küçüğün yerleştirilmesi" ifadelerinden ne anlaşılması gerektiği hususu tartışılmıştır.

32. Maddede ilk olarak "küçük, gelecekte evlât edinilmek amacıyla bir kuruma yerleştirilir" ifadesine yer verilmiş olup madde metninden açıkça anlaşılacağı üzere küçüğün evlat edinmek amacıyla kuruma yerleştirilmesinden bahsedilmektedir. İkinci olarak ise, "kural olarak küçüğün yerleştirilmesinden önce" rızanın aranmaması kararının verilmesi gerektiği belirtilmiştir. Maddede geçen ikinci "yerleştirilme" ifadesinden ne anlaşılması gerektiği Kanunda açıkça belirtilmediği gibi gerekçede de maddenin İsviçre Medeni Kanunu'nun 265d maddesinden alındığı, birinci fıkranın, küçüklerin evlât edinilmek amacıyla bu işlerle görevli bir kuruma yerleştirilmesi ve ana babadan birinin rızasının bulunmaması hâlinde, evlât edinen veya evlât edinmeye aracılık yapan kurumun istemi üzerine, kural olarak küçüğün yerleştirilmesinden önce, hâkimin bu rızanın aranıp aranmamasına karar vermesinin düzenlediği belirtilmiş, bu hususu açıklığa kavuşturan ifadeye yer verilmemiştir.

33. İsviçre Hukukundaki düzenlemede (ZGB Art 256d. 1) madde metninde, çocuğun daha sonra evlat edinme amacıyla evlat edinmek isteyen kişilere emanet edilmesi ve bir ebeveynin rızasının alınmaması durumunda, çocuğun ikametindeki çocuk koruma makamı tarafından, yasal vasi veya yasal temsilci, evlat edinme kurumu ya da evlat isteyenlerin talebi üzerine kural olarak çocuk bakım için yerleştirilmeden önce (as a rule before the child is placed in care) bu rızanın verilip verilmeyeceğine karar verileceği ifade edilmiştir. Maddede geçen 2. "yerleştirilme" ifadesi ile küçüğün evlat edinme amacıyla bakıcı/eşler yanına yerleştirilmesi amaçlanmıştır (Aydoğdu, s. 248). Türk Hukukunda, Küçüklerin Evlat Edinilmesinde Aracılık Faaliyetlerinin Yürütülmesine İlişkin Tüzük'ün "Tanımlar" başlıklı 2. maddesinin c bendinde "Geçici bakım sözleşmesi: Evlât edinilecek küçüğün, bakım ve eğitimi için evlât edinme başvurusu uygun görülen kişi veya eşlerin yanına yerleştirilmesi öncesinde bu kişilerle imzalanan sözleşmeyi" ifade ettiği belirtildikten sonra, "Küçüğün yerleştirilmesi" başlıklı 11. maddesinde "Geçici bakım sözleşmesinin imzalanmasından sonra, evlât edinilecek küçük, en az bir yıl süreyle bakım ve eğitimi için uygun görülen kişi veya eşlerin yanına yerleştirilir." hükmüne yer verilmiştir.

34. Açıklanan hususlar bir arada değerlendirildiğinde, madde metninde geçen ikinci “yerleştirilme” ifadesinin küçüğün evlat edinecek kişi veya ailenin yanına yerleştirilmesi olarak anlamak gereklidir. Diğer bir deyişle, bu fıkra kapsamında düzenlenen ana ve/veya babanın rızasının aranıp aranmayacağına yönelik karar, aracı kuruma yerleştirilen küçüğün evlat edinecek kişi veya ailenin yanına yerleştirilmesinden önce verilmelidir. Nitekim burada amaç, devletin koruması altına alınmış olan küçüğün, evlat edinilmek üzere aile yanına yerleştirilmesinden önce, rızanın aranıp aranmaması sorununun çözülmüş olması, küçüğün evlat edinme amacıyla yerleşmesinden sonra olumsuz bir karar verilmesi hâlinde doğacak zararların önlenmesidir. Küçük, Tüzük hükümleri gereğince, evlat edinme amacıyla yerleştirilmiş ise, rızanın aranıp aranmaması kararı artık TMK'nın 312/2 maddesi gereğince evlat edinme işlemleri sırasında verilecektir. Zira bu kararın evlat edinme işlemleri başlamadan önce yani kurumdaki evlat edinilecek küçük evlat edinecek kişi veya ailenin yanına yerleştirilmeden önce verilmesi, evlat edinme sürecini hızlandıracak ve bu durum da küçüğün yararına olacaktır (Er, s. 73).

35. Ayrıca madde metninde evlat edinene açıkça rızanın aranmaması kararını talep etme hakkı tanındığından bu düzenleme ile kast edilenin küçüğün evlat edinen kişi veya ailenin yanına yerleştirilmesinden önce ana babanın rızasının aranmamasına karar verilebilmesi olduğu sonucuna varılmalıdır. Aksi takdirde bu düzenlemeye göre küçüğün aracı kuruma yerleştirilmesinden önce rızanın aranmaması kararının talep edilmesi gerektiği kabul edilirse evlat edinene talep hakkı verilmesi anlamsız hale gelecektir (Er, s. 74).

36. Yapılan açıklamalar ışığı altında somut olayın incelenmesine gelince; 27.12.2011 tarihinde Ünye Devlet Hastanesinde dünyaya gelen küçük ...'ın aile tarafından kabul edilmemesi üzerine hastane tarafından Ünye Sabancı Çocuk Yuvası Müdürlüğüne müracaatta bulunulduğu, Ünye Sabancı Çocuk Yuvası Müdürülüğü tarafından 28.12.2011 ve 29.12.2011 tarihlerinde yapılan incelemeler neticesinde hazırlanan sosyal inceleme raporunda; Ünye Devlet Hastanesinde dünyaya gelen erkek bebeğin annesinin (1997 doğumlu ...) 18 yaşından küçük olması, bebeğin bakım ve sorumluluğunu üstlenebilecek yeterliliğe sahip olmaması, isimsiz bebeğin anneanne, dede ve diğer akrabalar tarafından kabul edilmediği göz önünde bulundurularak 2828 sayılı Sosyal Hizmetler Kanunu'nun 22. maddesi gereğince korunma altına alınmasının, yaşına uygun bir kuruluşa yerleştirilmesinin ve süreç içerisinde evlatlık verilmesinin uygun olacağının belirtildiği, küçük ...'ın 10.01.2012 tarihli evlatlık öncesi geçici bakım sözleşmesi ile... ve... çiftinin yanına yerleştirildiği, davacı kurumun talebi üzerine küçük hakkında Ordu Aile Mahkemesinin 14.06.2012 tarihli ve 2012/296 E, 2012/370 K. sayılı kararı ile 2828 sayılı Sosyal Hizmetler Kanunu'nun 22. maddesi uyarınca korunma altına alınmasına karar verildiği ve 05.07.2012 tarihinde eldeki davanın açıldığı, küçük hakkında evlat edinme davasının bulunmadığı görülmüştür.

37. Yukarıda da ayrıntılı olarak ifade edildiği üzere, evlat edinme davası öncesinde TMK'nın 312/1. fıkrası gereğince ana ve baba rızasının aranmaması kararı, kuruma yerleştirilen küçüğün evlat edinecek kişi veya ailenin yanına yerleştirilmesinden önce verilmelidir. Somut olayda küçük ...'ın dava tarihinden önce evlatlık öncesi geçici bakım sözleşmesi ile aile yanına yerleştirildiği, bu aşamada yani evlat edinme davası açılmadan önce TMK'nın 312/1. maddesi gereğince ana ve baba rızasının aranmaması kararı verilmesinin mümkün olmadığı, bu hususa ilişkin değerlendirmenin TMK'nın 312/2. maddesi uyarınca evlat edinme davası sırasında yapılması gerektiği, ki bu yasal düzenleme ile evlat edinme davası içerisinde anne ve babanın rızasının aranmamasını gerektiren şartların bulunup bulunmadığının bütün deliller ve iddialar birlikte değerlendirilerek küçüğün üstün yararı neyi gerektirir ise mahkemenin buna karar verebilmesi amacının esas alındığı, bu hâliyle artık aile yanına yerleştirilen küçük hakkında evlat edinmede ana ve baba rızasının aranmamasına ilişkin kararın evlat edinme davası içinde ve birlikte değerlendirilerek karar verilmesi amaç edinildiği göz önünde bulundurularak davanın reddine karar verilmesi gerekli olduğundan açıklanan bu değişik gerekçe ile direnme kararının bozulması gerekmiştir.

38. Hukuk Genel Kurulundaki görüşmeler sırasında, ülkemizce imzalanıp iç hukuk kuralı haline dönüşen Çocuk Haklarına Dair Sözleşme'nin 3. maddesinin 1. fıkrasına göre, kamusal ya da özel sosyal yardım kuruluşları, mahkemeler, idari makamlar veya yasama organları tarafından yapılan ve çocukları ilgilendiren bütün faaliyetlerde, çocuğun yararının temel düşünce olduğu, küçüklerin evlat edinilmesinde yasa yapma tekniği göz önünde bulundurulduğunda TMK'nın 312/1. fıkrasındaki düzenlemenin aracı kuruma yerleştirilmiş küçükler bakımından getirilmiş istisnai bir hüküm olduğu, TMK'nın 312/2. fıkrasında ise kurum dışından evlat edinilen diğer hallerde anne ve baba rızasının aranmaması kararının evlat edinme işlemleri sırasında verileceğinin düzenlendiği, TMK'nın 312/1. maddesindeki istisnai hükmün, çocukların üstün yararları nedeniyle evlat edinme işlemlerini hızlandırmak amacıyla evlat edinme işlemleri başlamadan önce bu kararın verilebileceği yönündeki özel düzenleme olup 2. fıkradan bağımsız olduğu, 1. fıkradaki düzenlemede rızanın aranmaması kararının alınma zamanı için öncelikle kural getirildiği, çoğunluğun fıkrada yer alan 2. "yerleştirilmesinden" ifadesi ile maksadın aile yanına yerleştirme olduğu yönündeki görüşe katılmakla birlikte, "kural olarak" ifadesinden de anlaşılacağı üzere istisnasının da bulunduğunun kabulü gerektiği ve rızanın aranmaması kararının küçüğün evlat edinen yanına yerleştirilmesinden sonra dahi verilmesinin mümkün olduğu (Baygın, C.: Soybağı Hukuku, İstanbul 2010, s. 182), talebin yapıldığı zaman itibariyle çocuğun üstün yararı var ise istisna kapsamında kaldığı düşünülerek istemin karara bağlanmasının gerektiği, somut olayda 2 günlük iken kurum koruması altına alınan küçüğün, 11 günlük iken evlat edinme öncesi geçici bakım sözleşmesi ile aile yanına yerleştirildiği ve kurum tarafından yerleştirmeden sonra rızanın aranmaması kararının talep edildiği, dosya kapsamındaki delillerden küçük ...'ın annesi ...'ın lise öğrencisi olduğu ve çocuğun bakımına talip olmadığı, anneanne ve dedenin de çocuğun aileden alınıp kuruma yerleştirilmesini istedikleri, diğer taraftan uzmanlarca yapılan kontrol ve denetimlerde küçüğün evlat edinen aile yanında sıcak ve samimi bir ilişkisi olduğu, yargılama aşamasında 8-9 yaşına gelmiş küçüğün bu süreç içerisinde bulunduğu aile ortamından uzaklaştırılması, evlat edinme davasında anne ve babanın rıza vermemesi dolayısıyla davanın reddi riskiyle karşılaşılabilme hâlinin çocuğun üstün yararının ihlali sonucunu doğuracağı gözetilerek yerel mahkeme kararının onanmasına karar verilmesi gerektiği ileri sürülmüş ise de bu görüş Kurul çoğunluğu tarafından benimsenmemiştir.

39. O hâlde, yukarıda açıklanan değişik gerekçe ve nedenlerden dolayı direnme kararı bozulmalıdır. IV. SONUÇ: Açıklanan nedenlerle; Davalılar ... ve ... (...'a velayeten) vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının değişik gerekçe ve nedenlerden dolayı 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun geçici 3. maddesine göre uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu'nun 429. maddesi gereğince BOZULMASINA, İstek hâlinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine, Aynı Kanun'un 440. maddesi uyarınca kararın tebliğ tarihinden itibaren on beş gün içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 23.12.2020 tarihinde yapılan ikinci görüşmede oy çokluğu ile karar verildi. KARŞI OY Uyuşmazlık kurum koruması altında bulunan küçük hakkında kuruma yerleştirilmesinden sonra evlat edindirme hizmetlerinden yararlandırılası amacıyla TMK 312. maddesi uyarınca ana ve babanın rızasının aranmaması kararı verilip verilemeyeceğine ilişkindir.

4721 sayılı TMK evlat edinmenin tanımını yapmamış ve bu husus doktrine bırakılmıştır. Evlat edinmeye yönelik kanun hükümleri dikkate alındığında evlat edinme, mahkeme kararıyla evlat edinen ile evlat edinilen arasına yapay soy bağı ilişkisi kurulması sonucunu doğuran ve ancak dava yolu ile kaldırılabilen bir hukuki kurumu olarak tanımlanabilir. (Ali Er – Yüksek Lisans Tezi). Belirtildiği üzere evlat edinme 4721 sayılı TMK’nın 305 ve devamı maddelerinde hükme bağlanmış, 305. maddede küçüklerin evlat edinilmesinin genel koşulları 308. maddede küçüğün rızası ve yaşı, 309. maddede ana ve babanı rızası, 310. maddede bu rızanın zamanı 311. maddede rızanın aranmamasının koşulları, 312. maddede ise rızanın aranıp aranmamasına ilişkin alınacak mahkeme kararı ile ilgili düzenlemelere yer verilmiştir.

Kural olarak küçüklerin evlat edinilmesi için bir kuruma başvuru zorunluluğu yoktur, aracılık söz konusu olmadan da küçüklerin evlat edinilmesi mümkündür. Örneğin bir kimsenin akrabasını veya tanıdığının çocuğunu evlat edinmesi de mümkündür. Bir başka anlatımla evlat edinilecek küçüğün mutlaka kurum korumasındaki çocuk olması gerekmez. Keza evlat edinmede kurum aracılığı, sadece küçüklerin evlat edinilmesinde söz konusu olabilir. Ancak yasal düzenlemeler küçükler ve erginler hakkında hükümler içermekte olup istisnai hükümler dışında kurumdan evlat edinme ve kurum dışından evlat edinme hâllerini de kapsar şekilde ve genel niteliktedir.

Bu durum ve ilkelerden hareketle ve yasa yapma tekniği de göz önünde bulundurulduğunda TMK 312/1.fıkradaki düzenlemenin aracı kuruma yerleştirilmiş küçükler bakımından getirilmiş istisnai bir hüküm olduğu 312/2 fıkrada ise kurumun aracı olmadığı kurum dışından evlat edinilen diğer hâllerde (küçüklerin kısıtlıların ve erginlerin evlat edinilme hâllerinde) ana baba rızasının aranmama kararının evlat edinme işlemleri sırasında verileceğinin düzenlendiğinin kabulü gerekir. Birinci fıkradaki istisnai hüküm aracı kuruma yerleşmiş çocukların üstün yararları nedeniyle evlat edinme işlemlerini hızlandırmak amacıyla, evlat edinme işlemleri başlamadan öncede bu kararın verilebileceği yönünde özel düzenlemedir ve 2. fıkradan bağımsızdır. Bu küçükler açısından da ana babanın rızasının aranmaması davası ile evlat edinme davasının birlikte açılması gerektiği kabul edildiğinde davanın açılmasının en az bir yıl süreyle ertelenmesi anlamına gelir. Çünkü TMK 305 maddesine göre “Bir küçüğün evlat edinilmesi, evlat edinen tarafından bir yıl süreyle bakılmış ve eğitilmiş olması koşuluna bağlıdır.” Bu durum ne çocuğun ne de evlat edinecek kişilerin yararına hizmet eder. Ülkemizce imzalanıp iç hukuk kuralı haline dönüşen ÇHDS nin 3. maddesinin 1. fıkrasına göre, kamusal ya da özel sosyal yardım kuruluşları, mahkemeler, idari makamlar veya yasama organları tarafından yapılan ve çocukları ilgilendiren bütün faaliyetlerde, çocuğun yararı temel düşüncedir. Dolayısı ile kurumdan evlat edinmede rızanın aranmaması davasını bir an önce açıp davayı sonuçlandırmak imkânı var iken, bu davaları en az bir yıl öteleyerek çocuğun menfaatinin korunması ve gözetilmesi sağlanamayacaktır. Çocuk ile evlat edinecek aile arasında bir yıllık geçici bakım süresinde bir bağ oluşur. Daha sonra açılacak rızanın aranmaması davasının reddi hali, çocuğun örselenmesine tramvaya uğramasına yol açar. Oysa bu dava evlat edinme davasından önce açılırsa, henüz ana baba kavramlarını algılayamayacak kadar küçük olan çocuk, rızanın aranmaması davasından ret kararı da çıksa bu tramvayı atlatabilir. Rızanın aranmaması evlat edinme davası ile birlikte açılırsa o zaman da kurum aracılığı ile evlat edinmek isteyen aile ile çocuğun biyolojik ana ve babası karşı karşıya gelecek demektir. Bu durum yetkili kurum aracılığı ile yapılacak evlat edinme işlemlerini sekteye uğratacaktır. Çünkü evlat edinecek aileler genel olarak biyolojik aile ile tanışmak ve karşı karşıya gelmek istememekte, kimliklerin gizli kalmasını istemektedirler (Av. Dr. Safa Koçoğlu – Evlat edinmede Ana Babanın Rızasının aranmaması sorunu, özellikle yetkili kurum aracılığı ile evlat edinme açısından incelenmesi).

Yukarıda yer verilen açıklamalar ışığında TMK 312/1 fıkrasında “Küçük, gelecekte evlat edinilmek amacıyla bir kuruma yerleştirilir ve ana babadan birinin rızası eksik olursa …” şeklinde başlayan düzenlemenin aracı kurumdan evlat edinme haline ilişkin olduğu 2. fıkrada yer verilen “Diğer hallerde, bu konudaki kararın evlat edinme işlemleri sırasında verilir” hükmünün kurum dışında yapılan evlat edinme işlemleri için getirildiği kabul edilmelidir. Kurumdan evlat edinmeler için yapılan 1. fıkradaki düzenlemede ise, rızanın aranmama kararının alınma zamanı için öncelikle kural getirilmiş ve yukarda açıklanan sebeplerle kural olarak evlat edinecek ailenin yanına yerleştirilmeden önce kararın alınabileceği belirtilmiştir. Ancak, birinci fıkrada kararın alınabilme zamanının “kural” olarak belirtilmiş olması bu zamanın istisnasının da olduğunun kabulünü gerektirir. “Kural olarak” ifadesinden anlaşılacağı üzere, rızanın aranmaması kararının küçüğün evlat edinen yanına yerleştirilmesinden sonra dahi verilmesi mümkündür (Cem Baygın, Soy bağı Hukuku Sayfa 182). Evlat edinme müessesesinin düzenlendiği hükümler arasında 316. maddede yer verilen hâkimin araştırma görevi ve 311. maddede gösterilen hâllerde hâkimin mutlaka rızanın aranmasına gerek olup olmadığına karar vermesi amir hükmü göz önünde bulundurularak talebin yapıldığı zaman itibarı ile çocuğun üstün yararı var ise istisna kapsamında kaldığı düşünülerek istem karara bağlanmalıdır. Yerleştirmeden sonra evlat edinme davasından önce açılmış davalarda ancak çocuğun üstün yararının varlığı kabul edilmez ise durumun 1. fıkra kapsamına girmediği belirtilip diğer evlat edinme hallerinde olduğu gibi evlat edinme davası ile birlikte görülmek üzere dava reddedilebilir. Çünkü kurumun evlat edinmeye aracılık ettiği çocuklar için getirilen istisnanın amacı çocukların üstün yararıdır. 312/1 fıkranın düzenleme amacı bu olduğundan istisnada da aranacak kriter bu olmalıdır.

Somut olayda küçük hastanede doğmuş, anne, anneanne ve dede, çocuğun evlat edinilmek üzere kuruma alınmasını istemiş, anne çocuğun hangi birlikteliğinden olduğu ve babası hakkında bilgi verememiştir. Küçük 2 günlükken kurum korumasına alınmış, 11 günlükken “evlat edindirme yerleştirme formu” ve “evlat edinme önce geçici bakım sözleşmesi” düzenlenerek aile yanına yerleştirilmiştir. Rızanın aranmaması kararı kurum tarafından bu yerleştirmeden sonra talep edilmiştir. Çocuğun üstün yararı gözetildiğinde bu kararın aile yanına yerleştirmeden de sonra istenebileceğinin kabulü gerekir. Şöyle ki; doğum sırasında biyolojik anne 14 yaşında, DNA testi yapılıncaya kadar çocuğun babasının birlikte olduğu erkeklerden hangisi olduğunu bilmeyecek kadar özensiz ve ilgisiz, yargılama sırasında halen yatılı olarak bir başka yerde lise öğrencisi olup, çocuğun bakım ve gözetimine talip olmamıştır. Anneanne ve dede, vekilleri aracılığı ile beyanlarında çocuğun aileden alınıp kuruma yerleştirilmesini istemektedir. Dosyadaki deliller samimi olarak küçüğü benimseyip, gözetecekleri yönünde kanaat oluşturmamaktadır. Buna karşılık uzmanlarca yapılan kontrol ve denetimlerde küçüğün evlat edinen aile yanında sıcak ve samimi bir ilişkisi olduğu, çifti anne baba olarak bildiği, yaşadığı yeri evi olarak benimsediği kendini rahat ve güvende hissettiği raporlanmıştır. Yargılama aşamasında 8-9 yaşına gelmiş küçüğün bu süre içinde bulunduğu aile ortamından uzaklaştırılması, evlat edinme davasında ana babanın rıza vermeme dolayısı ile davanın reddi riski ile karşılaşabilme hali çocuğun üstün yararının ihlali sonucunu doğurur. Bu nedenle kurumun talebi birinci fıkradaki düzenlemeye göre istisna olarak kabul edilip kurum talebi aile yanına yerleştirilmeden sonra da olsa rızanın aranmaması kararı verilmelidir.

Çoğunluğun fıkrada yer alan “yerleştirme” den maksadın, aile yanına yerleştirme olduğu kabulüne iştirak etmekteyim. Ancak davanın 312 maddenin 1. maddesine göre istisnai olarak dinlenebilir olması, aile yanına yerleştirmeden sonra evlat edinme davası açılmadan önce de karar verilebileceği düşüncesi ile esasla ilgili kabul kararının onanması görüşünde olduğumdan aile yanına yerleştirmeden sonra bu kararın 2. fıkra gereği evlat edinme davası sırasında verilebileceği yönündeki sayın çoğunluğun görüşüne katılamıyorum.


 
aile hukuku avukatı


bottom of page