Delil Hukuk Bürosu
Makale İçeriği:
Hizmet Tespit Davası Nedir?
Hizmet tespit davası: Bir işyerinde fiili olarak çalışma gerçekleştirmesine rağmen sigorta kaydı hiç yapılmayan veya yapılması gerektiği gibi yapılmayıp eksik yapılan işçilerin, sigorta kayıtlarının gerçek duruma uygun olarak düzenlenmesi ve yatırılmamış olan sigorta primlerinin ödenmesini sağlamak amacıyla işverene karşı açmaları gereken dava türüdür.
5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunumuzun(SSGSSK) 86/9. fıkrasına göre aylık prim ve hizmet belgesi veya muhtasar ve prim hizmet beyannamesi işveren tarafından verilmeyen veya çalıştıkları Kurumca tespit edilemeyen sigortalılar tarafından hizmet tespitine ve sigorta kayıtlarının gerçek hak durumu ile uyumlu hale getirilmesine istinaden hizmet tespit davası açılabilir.
5510 Sayılı SSGSSK'nın 86/9. Maddesine Göre: "Aylık prim ve hizmet belgesi veya muhtasar ve prim hizmet beyannamesi işveren tarafından verilmeyen veya çalıştıkları Kurumca tespit edilemeyen sigortalılar, çalıştıklarını hizmetlerinin geçtiği yılın sonundan başlayarak beş yıl içerisinde iş mahkemesine başvurarak, alacakları ilâm ile ispatlayabilirlerse, bunların mahkeme kararında belirtilen aylık kazanç toplamları ile prim ödeme gün sayıları dikkate alınır."
Hizmet tespit davası ile işyeri sigorta kaydı geç yaptırılan, hiç yaptırılmayan, işe giriş çıkış yaptırılan işçilerin çalışma güvenliği korunacaktır. Bu anlamıyla hizmet tespit davası, çalışma güvenliği ile hukuki öngörülebilirliğin sağlanması adına önemli bir araç olmakla birlikte, Anayasamızın "Zorla çalıştırma yasağı" başlıklı 18. maddesinin, 1. fıkrasının, 2. cümlesinde düzenlenmiş bulunan angarya yasağının yerine getirilmesi adına bir çeşit hukuki uygulama aracı olmaktadır.
Hizmet Tespit Davası Ne İçin Açılır?
Hizmet tespit davası: Sigortasız çalışma durumunun tespiti, sigorta başlangıç tarihinin tespiti, sigortasız çalışılan sürenin tespiti, fiili hizmet zammı sürelerinin tespiti, sigorta primine esas kazancın tespiti gibi birçok farklı hususun mahkemece tespit edilmesi amacıyla açılabilmektedir.
5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunumuz, sosyal sigortalar ve genel sağlık sigortası bakımından vatandaşları güvence altına almak ve çalışma ilişkileri içerisinde bu haklardan yararlanacak kişiler ile bu haklardan yararlanma şartlarını belirlemektedir. İşveren tarafından işçinin sigorta girişlerinin hiç yapılmaması, gereği gibi yapılmaması ya da eksik yapılması gibi durumlarda, işverenin bu davranışı kasıtsız da olsa, kasıtlı da olsa, işçinin ciddi manada zarara uğraması ve çeşitli sosyal güvencelerden yararlanamaması veya gerçekte hak ettiğinden eksik yararlanması söz konusu olabilmektedir. Bu nedenle hizmet tespit davası, çalışma güvenliği ile hukuki öngörülebilirliğin sağlanması ve içerisinde bulunduğu şartların ağırlığı nedeniyle sigortasız çalışmak durumunda kalan işçilerin, kendilerine nazaran daha güçlü bir konumda bulunan işverenlere nazaran korunması ve işçilerin olası suiistimallere karşın korunması amacıyla öngörülmüş bir dava türüdür.
Hizmet Tespit Davasının Tarafları
Hizmet tespit davasının tarafları: İşçi, işveren ve Sosyal Güvenlik Kurumu'dur. Sosyal Güvenlik Kurumu, aşağıda detaylı olarak açıklayacağımız üzere feri müdahil olarak davaya dahil olacaktır.
a) Davacı Taraf
Davacı taraf, sigortasız çalıştırılan ya da sigorta primleri eksik yatırılan veya sigorta kaydı ile çalışma durumuna ilişkin benzer bir usulsüzlük nedeniyle mağduriyet yaşayan işçidir.
b) Davalı Taraf
Davalı taraf, işçinin sigorta kaydını ve çalışma düzenini kayıt altına almak ve kuruma bildirmekle yükümlü olan ancak bu yükümlülüğünü yerine hiç veya gerektiği gibi yerine getirmeyen işverendir.
Önceden Sosyal Güvenlik Kurumu'nun da işçilerin sigorta kayıtlarının gerektiği gibi tutulmakta olup olmadığını denetlemek yükümlülüğü bulunduğu düşüncesiyle kurumun da davada davalı olarak gösterilmesi söz konusu olabilmekteydi. Ancak bu durumun, 5521 sayılı eski İş Mahkemeleri Kanunumuza 6552 sayılı Kanun'un 64. maddesi ile getirilen değişiklikle giderildi ve Sosyal Güvenlik Kurumu'nun davaya feri müdahil olarak katılımının sağlanmasının kanuni dayanağı sağlanmış oldu. Bu hususa ilişkin detaylar aşağıdaki başlıkta yer almaktadır.
c) Sosyal Güvenlik Kurumu'nun Taraf Sıfatı
7036 sayılı İş Mahkemeleri Kanunumuzun 4/2. maddesi uyarınca hizmet tespitine istinaden işveren aleyhine açılan davalarda Sosyal Güvenlik Kurumu'na resen davanın ihbarı sağlanır ve ihbar üzerine Sosyal Güvenlik Kurumu davaya işveren yanında feri müdahil olarak katılır.
7036 sayılı İş Mahkemeleri Kanunumuzun 4/2. Maddesine Göre: "Hizmet akdine tabi çalışmaları nedeniyle zorunlu sigortalılık sürelerinin tespiti talebi ile işveren aleyhine açılan davalarda, dava Kuruma resen ihbar edilir. İhbar üzerine davaya davalı yanında ferî müdahil olarak katılan Kurum, yanında katıldığı taraf başvurmasa dahi kanun yoluna başvurabilir. Kurum, yargılama sonucu verilecek kararı kesinleştikten sonra uygulamakla yükümlüdür."
7036 sayılı İş Mahkemeleri Kanunumuzun yürürlüğe girmesi öncesinde, 10.09.2014 tarihinde 6552 sayılı Kanun'un 64. maddesi ile getirilen değişikliğe kadar, Sosyal Güvenlik Kurumu'na da bu davada davalı sıfatıyla husumet yöneltildiği görülebilmekteydi. Ancak 6552 sayılı Kanun'un 64. maddesi ile 5521 sayılı eski İş Mahkemeleri Kanunumuza eklenen düzenleme ile Sosyal Güvenlik Kurumuna davanın ihbar edilmesi ve kurumun davaya feri müdahil olarak katılması usulü kanundan kaynaklanan bir uygulama olarak yerini almış bulundu. Güncel olarak yürürlükte bulunan 7036 sayılı İş Mahkemeleri Kanunumuzda halen daha bu düzenleme yer almaktadır. Dolayısıyla dava sürecinin gereksiz yere uzamaması ve sürüncemede bırakılmaması adına kuruma ihbar ve kurumun feri müdahil olarak dosyaya dahli hususu dikkatle incelenmeli ve yerine getirildiğinden emin olunmalıdır.
Hizmet Tespit Davası Ne Kadar Sürer?
Hizmet tespit davalarının ne kadar süre boyunca devam edeceği ve hükme bağlanıp kesinleştirilmesinin ne kadar zaman alacağı sorusuna ilişkin olarak net bir cevap vermek mümkün değildir. Çünkü her somut olay kendi özelinde değerlendirilir ve her davada yargılama süreci farklı şekilde yürütülebilir. Ancak ortalama olarak bir belirlemede bulunmamız gerekecek olursa bu davalar ilk derece mahkemesi nezdinde 1-2 sene içerisinde sonuçlanmaktadır. Bununla birlikte kanun yollarına başvuru nedeniyle bu süre 3-5 sene kadar da sürebilmektedir.
Hizmet Tespit Davasında İspat, Deliller ve İspat Yükü
Hizmet tespit davasının yasal dayanağı 506 sayılı eski tarihli Sosyal Sigortalar Kanunumuz ile güncel olarak yürürlükte bulunan 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunumuzdur. Her iki kanunda da hizmet tespit davaları için özel bir ispat yöntemi öngörülmediği gibi, delil ve ispat hususuna ilişkin olarak herhangi bir kısıtlama da getirilmemiştir. Dolayısıyla hizmet tespit davasında sigortasız çalışma veya sigorta kayıtlarındaki herhangi bir eksikliğe dair işçi tarafından öne sürülen iddialar, hukuka uygun her türlü delil ile ispat edilebilir. İşyerine komşu olan binalarda soruşturma yapılabilir, inceleme ve araştırma için kolluk görevlendirilebilir, tanık dinlenebilir, mesajlaşma ekran görüntüleri ve işyeri giriş-çıkış kayıtları gibi delillerden faydalanılabilir.
Bununla birlikte, hem eski kanunda hem de güncel olarak uygulanmakta olan 5510 sayılı SSGSSK'da işveren tarafından kuruma ibraz edilmesi gereken belgeler mevzuubahis edilmiş ve bu belgelerin yönetmelikle tespit edileceği ifade edilmek suretiyle Sosyal Sigorta İşlemleri Yönetmeliğine atıf yapılmıştır. Dolayısıyla işveren tarafından Sosyal Güvenlik Kurumu'na verilmesi gereken aylık prim ve hizmet belgeleri, işe giriş ve işten çıkıp belgeleri gibi evraklar da delil olarak gösterilebilir ve ilgili kurum ve kuruluşlardan bu belgelerin celbi talep edilebilir.
Hizmet Tespit Davasında Arabuluculuk Hususu
Hizmet tespit davalarında arabuluculuk dava şartı değildir, dolayısıyla dava öncesinde arabulucuya başvurulmuş olması gibi bir zorunluluk söz konusu değildir. Sigorta kayıtları hiç veya gerektiği gibi yapılmayan işçi, doğrudan hizmet tespit davası açabilir ve bu hususun mahkeme tarafından tespiti ile SGK'ya bildirilmesini talep edebilir.
Hizmet Tespit Davasında Görevli ve Yetkili Mahkeme
Hizmet tespit davasında görevli mahkeme: 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunumuzun 86/9. maddesi uyarınca İş Mahkemesidir. Ancak iş mahkemelerinin bulunmadığı yerlerde Asliye Hukuk Mahkemesi, bu davalara İş Mahkemesi sıfatıyla bakar.
Hizmet tespit davasında yetkili mahkeme ise, 7036 sayılı İş Mahkemeleri Kanunumuzun "Yetki" başlıklı 6. maddesi uyarınca:
Davalı gerçek veya tüzel kişinin davanın açıldığı tarihteki yerleşim yeri mahkemesi,
İşin veya işlemin yapıldığı yer mahkemesi,
Davalının birden fazla olması durumunda bunlardan birinin yerleşim yeri mahkemesidir.
Hizmet Tespit Davasında Zamanaşımı veya Hak Düşürücü Süreler
Hizmet tespit davasında zamanaşımı değil, hak düşürücü süre söz konusudur. Yani süre aşımı yargılamanın her aşamasında ileri sürülebileceği gibi, hakim tarafından da resen dikkate alınmalıdır. Bununla birlikte hizmet tespit davalarında hak düşürücü süre, 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunumuzun 86. maddesinin 9. fıkrasında açıkça 5(beş) yıl olarak öngörülmüştür.
Hizmet Tespit Davasına İlişkin Yargıtay Kararları
Hizmet tespit davasında hak düşürücü sürenin tespitine ilişkin karar,
Hizmet tespit davalarında deliller ve delillerin yorumlanmasına ilişkin karar,
Hizmet tespit davasında hak düşürücü sürenin tespitine ilişkin karar,
Hizmet tespit davasında hak düşürücü süreye ilişkin istisnai durumlar
Yargıtay 10. Hukuk Dairesi 2020/3853 E., 2021/1790 K. sayılı kararı
"...
...
... Davanın Yasal dayanağını oluşturan 506 sayılı Yasa'nın 79/10. ve 5510 sayılı Yasa'nın 86/8. maddeleri bu tip hizmet tespiti davaları için özel bir ispat yöntemi öngörmemiş ise de davanın niteliği kamu düzenini ilgilendirdiği ve bu nedenle özel bir duyarlılık ve özenle yürütülmesi gerektiği Yargıtay'ın ve giderek Dairemizin yerleşmiş içtihadı gereğidir. 506 sayılı Yasa'nın 79/10. ve 5510 sayılı Yasa'nın 86/8. maddelerine göre Yönetmelikle tespit edilen belgeleri işveren tarafından verilmeyen veya çalıştıkları Kurumca tespit edilemeyen sigortalılar, çalıştıklarını hizmetlerinin geçtiği yılın sonundan başlayarak 5 yıl içerisinde mahkemeye başvurarak alacakları ilam ile ispatlayabilirlerse, bunların mahkeme kararında belirtilen aylık kazanç toplamları ile prim ödeme gün sayıları nazara alınır. Yasada yer alan 5 yıllık süre hak düşürücü olup mahkeme tarafından kendiliğinden nazara alınması gerektiği gibi davacının aynı işyerinde çalışmasını sürdürmesinin veya 5 yıllık hak düşürücü süre içerisinde tekrar aynı işyerine girerek çalışmasının, hak düşürücü sürenin işlemesine engel olmayacağı ve hak düşürücü sürenin, kesilmesi ve durmasının mümkün bulunmadığı hukuksal gerçeği de ortadadır. İşverenin, çalıştırmış olduğu sigortalılara ait hangi belgeleri Kuruma vermesi gerektiği Kanun'un 79/1.maddesinde açıkça ifade edildiği üzere yönetmeliğe bırakılmıştır. Atıf yapılan Sosyal Sigorta İşlemleri Yönetmeliği'nin dördüncü kısmında işverence verilecek belgeler düzenlenmiştir. Bunlar, aylık sigorta primleri bildirgesi (SSİYön.Madde16), dört aylık sigorta primleri bordrosu (SSİYön. Madde 17), sigortalı hesap fişi (SSİY. Yön. Madde 18) vs.dir. Yönetmelikte sayılan bu belgelerden birisinin dahi verilmiş olması halinde artık Kanun'un 79/10 (eski 8) maddesinde yer alan hak düşürücü süreden söz edilemez. Yargıtay uygulamasında anılan maddenin yorumu geniş tutulmakta; eğer sayılan belgelerden birisi işveren tarafından verilmişse burada Kurumun işçinin çalışmasından haberdar olduğu ve artık hizmet tespiti davası için hak düşürücü sürenin varlığından söz edilemeyeceği kabul edilmektedir. Maddede belirtildiği üzere yönetmelikle tespit edilen belgelerin (işe giriş bildirgesi) verilmesi durumunda hak düşürücü süreden bahsedilemeyeceği gibi çalışmaların sigorta müfettiş raporu ile saptanması durumunda da hak düşürücü sürenin geçtiğinden söz edilemeyeceği açıktır. Bir sigortalının askere gitmeden önce çalıştığı işyerini askerliğe müteakip girmesi durumunda hizmet akdi mecburi hizmet nedeniyle kesilmiş olduğundan artık hak düşürücü sürenin oluştuğundan bahsedilemez. Davacıya ödenen ücretten sigorta primi kesilen hallerde, davacının iş ve sosyal sigorta mevzuatının öngördüğü sigorta hak ve yükümlülüklerini yerine getirmesi nedeniyle Kurumun Yasa'dan kaynaklanan denetim ve inceleme görevini yapmaması karşısında hak düşürücü sürenin işlemeyeceği kabul edilmelidir. Davacının sigortalı çalışmalarının Kuruma kısmen bildirildiği hallerde, eksik bildirimlere yönelik olarak açılan davada hak düşürücü süre işlemeyecektir. (Hukuk Genel Kurulunun 23.06.2004 gün ve 2004/21-369 E, 2004/371 K. sayılı kararı ) Ayrıca çalışmanın blok çalışma niteliğinde olması yani kesintisiz devam etmesi halinde hak düşürücü süreden bahsedilemeyeceği gibi, mevsimlik çalışmanın bulunması ve bu çalışmanın yıllar itibariyle kesintisiz sürdüğünün kabulü halinde de çalışılmayan dönemde hizmet akdi askıda olduğundan hükme esas alınan 5 yıllık hak düşürücü sürenin başlangıcı olarak, mevsimlik çalışmanın sona erdiği yılın sonu esas alınması gerekir. Somut olayda, dosya içersinde bulunan işe giriş bildirgesinde davacı adına düzenlendiği görülüyor ise de, davalılar murisinden farklı bir işyeri ünvanının(...…Ltd. Şti) mevcut olduğu, işyerleri sicil numaralarının, davaya konu işyerleri adreslerinin ve mahiyetlerinin farklı olduğu görülmektedir. Yukarıdaki maddi ve hukuki olgular ışığında mahkemece, işe giriş bildirgesinin tanzim edildiği işverenlik ve işyeri sicil numarası dikkate alınarak bu davada davalılar murisine husumet düşüp düşmeyeceği, şayet davalılar murisine ait işyerinden verilmiş bir iş giriş bildirgesi yok ise, talebin hak düşürücü süreye uğrayıp uğramadığı araştırılıp irdelendikten sonra ve işverenlik sıfatı belirlenerek yargılama yapılıp socuna göre hüküm tesis edilmelidir. 2.Kabule göre de, tespite konu sürelerin hangi işverenlik nezdinde ve hangi sicil numarasında geçtiği hususlarının hükümde infaza elverişli şekilde gösterilmemiş olması hatalı bulunmuştur. Mahkemece, bu maddi ve hukuki olgular gözetilmeksizin yazılı şekilde hüküm kurulması usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir. O halde, davalı Kurum vekilinin bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır. ...
...
..."
Her ne kadar kural olarak hizmet tespit davası kişinin hizmet tespit davası açmaya zorlanamayacağı kabul edilse de, eğer halihazırda açılmış olan bir hizmet tespit davası mevcutsa açılmış olan bu davanın bekletici mesele yapılması gerekeceğine ilişkin karar,
Yargıtay 22. Hukuk Dairesi 2017/24376 E., 2019/17964 K. sayılı kararı "...
...
... Somut olayda, davacı 01/04/2009 tarihinde işe başladığı halde işe girişinin 24/09/2009 tarihinde yapıldığı, bu tarihler arasında maaşının ödenmediğini ileri sürmüş, dava dilekçesinde ayrıca Batman İş Mahkemesinde 2013/781 Esas sayılı dosyası ile hizmet tespiti davası açtığını beyan etmiştir. Mahkemece önce hizmet tespiti davası bekletici mesele yapılmış, sonra kişinin hizmet tespiti davası açmaya zorlanamayacağı gerekçesi ile bekletici mesele yapılmasından vazgeçilerek dosya kapsamına göre hüküm kurulmuştur. Davacı tarafından açılan hizmet tespiti davasında 16/04/2015 tarihinde verilen kararın temyiz edilmesi nedeniyle Yargıtay 10. Hukuk Dairesinin 2018/720 esasına kaydedildiği, henüz temyiz incelemesinin yapılmadığı, tespit davasında verilen kararın kesinleşmediği anlaşılmışmıştır. Kural olarak kişi hizmet tespiti davası açmaya zorlanamaz. Ancak açılmış olan bir hizmet tespiti davası olduğundan, hizmet tespitine ilişkin davanın sonucu ücret alacakları isteklerini içerir davayı etkileyeceğinden, tespit davası bekletici mesele yapılarak neticesine göre bir karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde hüküm kurulması hatalı olup sair yönler incelenmeksizin kararın bozulması gerekmiştir. ...
...
..."
Hiç kimsenin hizmet tespit davası açmaya zorlanamayacağına ilişkin karar,
Çalışma olgusunun taraflar arasında çekişmeli bir husus olması halinde, işçinin hizmet tespiti davası açmaya zorlanamayacağına, işçi alacaklarına ilişkin davada tanık dahil her türlü delil ile çalışma olgusunu ispat edebileceğine ilişkin karar
Yargıtay 9. Hukuk Dairesi 2011/37084 E., 2013/27909 K. sayılı kararı "...
...
... Somut olayda davacı, davalıya ait balık üretme çiftliğinde balık adam olarak ve yavru balıkları satıp bedelinden ücretinin ödenmesi usulü ile çalışırken haksız şekilde işten çıkarıldığını belirterek, işçilik alacaklarının ödetilmesini istemiştir. Mahkemece, davacıya hizmet tespiti davası açması için süre verildiği ve davacının dava açmayacağını bildirdiği gerekçesi ile davanın reddine karar verilmiştir. İşçilik alacakları davasında, işçinin çalışma süresinin taraflar arasında ihtilaflı olması durumunda, çalışma olgusu tanık dâhil her türlü delil ile ispat edilebilir. Davacı işçi, bu doğrultuda tanık bildirmiş ve mahkemece gösterilen tanıklar dinlenmiş, davacının gösterdiği deliller toplanmıştır. Mahkemece, davacıya, hizmet tespiti davası açıp sonucunu bildirmesi için süre verilmiş, davacı da hizmet tespiti davası açmayacağını, mevcut delillere göre bilirkişi raporu alınarak karar verilmesini istemiştir. Hiç kimse dava açmaya zorlanamaz. Mahkemece, toplanan delillere göre bilirkişi raporu alınarak davanın esası hakkında bir karar verilmesi gerekirken, davacıyı hizmet tespiti davası açmaya zorlayıp hizmet tespiti davası açılmadığı gerekçesi ile davanın reddi hatalı olup, bozmayı gerektirmiştir. ...
...
..."
Hizmet tespit davasında hak düşürücü sürenin tespitine ilişkin karar,
Hizmet tespit davasında hak düşürücü süreye ilişkin istisnai hallere dair karar,
Yargıtay 21. Hukuk Dairesi 2016/15343 E., 2017/2187 K. sayılı kararı "...
...
... 506 sayılı Yasa'nın 79/10. ve 5510 sayılı Yasa'nın 86/8. maddelerine göre Yönetmelikle tespit edilen belgeleri işveren tarafından verilmeyen veya çalıştıkları Kurumca tespit edilemeyen sigortalılar, çalıştıklarını hizmetlerinin geçtiği yılın sonundan başlayarak 5 yıl içerisinde mahkemeye başvurarak alacakları ilam ile ispatlayabilirlerse, bunların mahkeme kararında belirtilen aylık kazanç toplamları ile prim ödeme gün sayıları nazara alınır. Yasada yer alan 5 yıllık süre hak düşürücü olup mahkeme tarafından kendiliğinden nazara alınması gerektiği gibi davacının aynı işyerinde çalışmasını sürdürmesinin veya 5 yıllık hak düşürücü süre içerisinde tekrar aynı işyerine girerek çalışmasının, hak düşürücü sürenin işlemesine engel olmayacağı ve hak düşürücü sürenin, kesilmesi ve durmasının mümkün bulunmadığı hukuksal gerçeği de ortadadır. İşverenin, çalıştırmış olduğu sigortalılara ait hangi belgeleri Kuruma vermesi gerektiği Kanun'un 79/1.maddesinde açıkça ifade edildiği üzere yönetmeliğe bırakılmıştır. Atıf yapılan ... Sigorta İşlemleri Yönetmeliği'nin dördüncü kısmında işverence verilecek belgeler düzenlenmiştir. Bunlar, aylık sigorta primleri bildirgesi (SSİYön.Madde16) , dört aylık sigorta primleri bordrosu (SSİYön. Madde 17), sigortalı hesap fişi (SSİY. Yön. Madde 18) vs.dir. Yönetmelikte sayılan bu belgelerden birisinin dahi verilmiş olması halinde artık Kanun'un 79/10 (eski 8) maddesinde yer alan hak düşürücü süreden söz edilemez. Yargıtay uygulamasında anılan maddenin yorumu geniş tutulmakta; eğer sayılan belgelerden birisi işveren tarafından verilmişse burada Kurumun işçinin çalışmasından haberdar olduğu ve artık hizmet tespiti davası için hak düşürücü sürenin varlığından söz edilemeyeceği kabul edilmektedir. Maddede belirtildiği üzere yönetmelikle tespit edilen belgelerin (işe giriş bildirgesi) verilmesi durumunda hak düşürücü süreden bahsedilemeyeceği gibi çalışmaların sigorta müfettiş raporu ile saptanması durumunda da hak düşürücü sürenin geçtiğinden söz edilemeyeceği açıktır. Bir sigortalının askere gitmeden önce çalıştığı işyerini askerliğe müteakip girmesi durumunda hizmet akdi mecburi hizmet nedeniyle kesilmiş olduğundan artık hak düşürücü sürenin oluştuğundan bahsedilemez. Davacıya ödenen ücretten sigorta primi kesilen hallerde, davacının iş ve ... sigorta mevzuatının öngördüğü sigorta hak ve yükümlülüklerini yerine getirmesi nedeniyle Kurumun Yasa'dan kaynaklanan denetim ve inceleme görevini yapmaması karşısında hak düşürücü sürenin işlemeyeceği kabul edilmelidir. Davacının sigortalı çalışmalarının Kuruma kısmen bildirildiği hallerde, eksik bildirimlere yönelik olarak açılan davada hak düşürücü süre işlemeyecektir. (Hukuk Genel Kurulunun 23.06.2004 gün ve 2004/21-369 E, 2004/371 K. sayılı kararı ) Ayrıca çalışmanın blok çalışma niteliğinde olması yani kesintisiz devam etmesi halinde hak düşürücü süreden bahsedilemeyeceği gibi, mevsimlik çalışmanın bulunması ve bu çalışmanın yıllar itibariyle kesintisiz sürdüğünün kabulü halinde de çalışılmayan dönemde hizmet akdi askıda olduğundan hükme esas alınan 5 yıllık hak düşürücü sürenin başlangıcı olarak, mevsimlik çalışmanın sona erdiği yılın sonu esas alınması gerekir. Somut olayda, davacının davalı işyerinden Kuruma bildirilen hizmeti bulunmadığı,dava dışı 1017209 sicil numaralı işyerinden 07/06/2006-19/09/2006 ,07/06/2007-31/08/2007,10/06/2008-04/07/2008 tarihleri arasında bildirimlerinin yapıldığı,davanın 28/05/2013 tarihinde açıldığı anlaşılmış olup 07/06/2007 öncesine ilişkin hizmet tespiti isteminin hak düşümüne uğradığı açıktır. Yapılacak iş, 07.06.2007 öncesi taleplerin hak düşürücü süre nedeniyle reddine karar vermektir. Mahkemece, bu maddi ve hukuki olgular gözönünde tutulmaksızın yazılı şekilde hüküm kurulması usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir. O halde, davalıların bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır. ...
...
..."
Sigorta primine esas kazancın belirlenmesinin, hizmet tespiti davasının ayrılmaz bir parçası olduğuna ilişkin karar,
İşçilik alacaklarına ilişkin dava ile hizmet tespit davasının tefrik edilmesi halinde, sigorta primine esas kazancın belirlenmesi talebinin de hizmet tespit davası ile birlikte görülecek şekilde tefrik edilmesi gerekeceğine ilişkin karar,
Yargıtay 21. Hukuk Dairesi 2014/26983 E., 2015/19303 K. sayılı kararı "...
...
... Somut olayda, sigorta primine esas kazancın belirlenmesi talepleri, hizmet tespiti davalarının ayrılmaz bir parçasıdır. Dolayısıyla hizmet tespiti davası işçilik alacakları davasından tefrik edilirken sigorta primine esas kazancın belirlenmesine yönelik talebin tefrik edilmeyip işçilik alacakları davası ile birlikte görülmesi hatalı olmuştur. Mahkemenin bu maddi ve hukuksal olguları gözetmeksizin, birbirinden tamamen farklı iki davayı bir arada görmesi usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir. Yapılacak iş; davacının sigorta primine esas kazancın tespitine yönelik talebini, eldeki işçilik alacakları davasından tefrik edip, daha önce tefrik edilen hizmet tespiti davası ile birleştirip sonuçlandırmaktan ibarettir. O halde, tarafların bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır. ...
...
..."
Hizmet tespit davasında hak düşürücü süreye ilişkin istisnai durumlar,
Yargıtay 10. Hukuk Dairesi 2021/2870 E., 2021/5681 K. sayılı kararı
"...
...
... 506 sayılı Yasa'nın 79/10. ve 5510 sayılı Yasa'nın 86/8. maddelerine göre Yönetmelikle tespit edilen belgeleri işveren tarafından verilmeyen veya çalıştıkları Kurumca tespit edilemeyen sigortalılar, çalıştıklarını hizmetlerinin geçtiği yılın sonundan başlayarak 5 yıl içerisinde mahkemeye başvurarak alacakları ilam ile ispatlayabilirlerse, bunların mahkeme kararında belirtilen aylık kazanç toplamları ile prim ödeme gün sayıları nazara alınır. Yasada yer alan 5 yıllık süre hak düşürücü olup mahkeme tarafından kendiliğinden nazara alınması gerektiği gibi davacının aynı işyerinde çalışmasını sürdürmesinin veya 5 yıllık hak düşürücü süre içerisinde tekrar aynı işyerine girerek çalışmasının, hak düşürücü sürenin işlemesine engel olmayacağı ve hak düşürücü sürenin, kesilmesi ve durmasının mümkün bulunmadığı hukuksal gerçeği de ortadadır. İşverenin, çalıştırmış olduğu sigortalılara ait hangi belgeleri Kuruma vermesi gerektiği Kanun'un 79/1. maddesinde açıkça ifade edildiği üzere yönetmeliğe bırakılmıştır. Atıf yapılan Sosyal Sigorta İşlemleri Yönetmeliği'nin dördüncü kısmında işverence verilecek belgeler düzenlenmiştir. Bunlar, aylık sigorta primleri bildirgesi (SSİYön.Madde16), dört aylık sigorta primleri bordrosu (SSİYön. Madde 17), sigortalı hesap fişi (SSİY. Yön. Madde 18) vs.dir. Yönetmelikte sayılan bu belgelerden birisinin dahi verilmiş olması halinde artık Kanun'un 79/10 (eski 8) maddesinde yer alan hak düşürücü süreden söz edilemez. Yargıtay uygulamasında anılan maddenin yorumu geniş tutulmakta; eğer sayılan belgelerden birisi işveren tarafından verilmişse burada Kurumun işçinin çalışmasından haberdar olduğu ve artık hizmet tespiti davası için hak düşürücü sürenin varlığından söz edilemeyeceği kabul edilmektedir. Maddede belirtildiği üzere yönetmelikle tespit edilen belgelerin (işe giriş bildirgesi) verilmesi durumunda hak düşürücü süreden bahsedilemeyeceği gibi çalışmaların sigorta müfettiş raporu ile saptanması durumunda da hak düşürücü sürenin geçtiğinden söz edilemeyeceği açıktır. Bir sigortalının askere gitmeden önce çalıştığı işyerini askerliğe müteakip girmesi durumunda hizmet akdi mecburi hizmet nedeniyle kesilmiş olduğundan artık hak düşürücü sürenin oluştuğundan bahsedilemez. Davacıya ödenen ücretten sigorta primi kesilen hallerde, davacının iş ve sosyal sigorta mevzuatının öngördüğü sigorta hak ve yükümlülüklerini yerine getirmesi nedeniyle Kurumun Yasa'dan kaynaklanan denetim ve inceleme görevini yapmaması karşısında hak düşürücü sürenin işlemeyeceği kabul edilmelidir. Davacının sigortalı çalışmalarının Kuruma kısmen bildirildiği hallerde, eksik bildirimlere yönelik olarak açılan davada hak düşürücü süre işlemeyecektir. (Hukuk Genel Kurulunun 23.06.2004 gün ve 2004/21-369 E, 2004/371 K. sayılı kararı ) Ayrıca çalışmanın blok çalışma niteliğinde olması yani kesintisiz devam etmesi halinde hak düşürücü süreden bahsedilemeyeceği gibi, mevsimlik çalışmanın bulunması ve bu çalışmanın yıllar itibariyle kesintisiz sürdüğünün kabulü halinde de çalışılmayan dönemde hizmet akdi askıda olduğundan hükme esas alınan 5 yıllık hak düşürücü sürenin başlangıcı olarak, mevsimlik çalışmanın sona erdiği yılın sonu esas alınması gerekir. Eldeki davada, 1001073 sicilli işyeri ile birlikte 1060449 sicilli işyerinin de davalı işverene ait olması nedeniyle hak düşürücü sürenin blok çalışma halinde söz konusu olmayacağı dikkate alınarak karar verilmesi gerekirken; hatalı değerlendirme sonucu hak düşürücü süre nedeniyle davanın reddine dair karar tesisi yerinde görülmemiştir. Mahkemece, bu maddi ve hukuki olgular gözetilmeksizin yazılı şekilde hüküm kurulması usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir. O halde, davacı vekilinin bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır. ...
...
..."