Delil Hukuk Bürosu
Makale İçeriği:
Soruşturma ve Kovuşturma Ne Demektir?
İddianame: Aşağıda detaylı olarak açıklayacağımız üzere soruşturma evresinin sonunda, bu evreyi bitirip kovuşturma evresine geçilebilmesi için hazırlanan ve kovuşturmada sanığa yüklenecek olan suçların, soruşturma evresinde elde edilen deliller ile birlikte ortaya konulduğu belgedir. Dolayısıyla iddianamenin anlam ve öneminin doğru anlaşılabilmesi için, öncelikle soruşturma ve kovuşturma evrelerinin ne olduğunun anlaşılması gerekmektedir.
Soruşturma evresi: Bir suç işlenmiş olduğuna dair şüphe üzerine kural olarak Cumhuriyet savcısı veya Ceza Muhakemesi Kanunumuzun 163. maddesinde sayılan istisnai hallerde sulh ceza hakimi tarafından gizlilik ve yazılılık ilke ve kuralları çerçevesinde mümkün olabilecek en hızlı şekilde yürütülecek olan bir nevi suç konusu olayı araştırma sürecidir. Suç duyurusu üzerine ortada soruşturma yapmaya değer bir durum söz konusu olduğunu gören savcı, soruşturma işlemlerini başlatır ve yürütür; bunun için adli kolluktan(polis veya jandarma) da yardım alır. Soruşturma sürecinde suçu işlediği iddia edilen şüphelinin aleyhine ve lehine olan tüm deliller toplanır(bu anlamda savcı, soruşturma evresinde tarafsız hareket etmek durumundadır). Soruşturmaya yapmaya gerek bir durum olmadığını görürse soruşturmaya yer olmadığına dair karar verir.
Soruşturma evresinin sonucunda şüphelinin soruşturmaya konu edilen suç fiilini işlemiş olduğu konusunda yeterli şüpheye varılırsa iddianame hazırlanır ve iddianamenin kabulüyle birlikte kovuşturma evresine geçilir; ancak eğer şüphelinin suçu işlemiş olduğuna dair yeterli şüphe oluşmayacak olursa kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verilir.
Kovuşturma evresi, görevli ve yetkili mahkemenin iddianameyi kabul etmesiyle başlayan yargılama sürecidir. Kovuşturma evresi mahkeme tarafından yürütülür ve bu evrede şüpheli, artık "sanık" olarak anılır. Kovuşturma evresi, soruşturma evresinden farklı olarak aleni, sözlü ve duruşmalı olarak yürütülen bir süreçtir. Suç nedeniyle verilecek olan ceza, soruşturma evresi sonunda değil, kovuşturma evresi sonunda belirlenir ve hükme bağlanır. Ancak bunun için sanığın kendisine yüklenen suçu işlemiş olduğunun sabit olması gerekir. Bunun yanında kovuşturma evresi sonucunda beraat, hükmün açıklanmasının geri bırakılması, ceza verilmesine yer olmadığı, güvenlik tedbirlerine hükmedilmesi, davanın düşmesi gibi kararlar da verilebilir.
İddianame Nedir?
Soruşturmayı yürüten Cumhuriyet savcısı, soruşturma evresinde elde ettiği delillerden ve tüm soruşturma dosyası kapsamından, şüphelinin soruşturmaya konu edilen suçu işlemiş olduğu hususunda yeterli şüpheye ulaşırsa iddianame düzenler. Aksi takdirde Cumhuriyet savcısı tarafından kovuşturmaya yer olmadığına dair karar(KYOK/Takipsizlik Kararı) verilir ve kovuşturmaya geçilmeksizin soruşturma sonlandırılır.
İddianamenin tüm gerekli yasal şartları sağlıyor olması durumunda iddianame mahkeme tarafından kabul edilir ve böylece soruşturma evresi sona erer, kovuşturma evresine geçilir ve mahkeme tarafından tensip zaptı hazırlanarak bu hususa ilişkin olarak taraflara usulüne uygun bir şekilde bildirimde bulunulur. Kovuşturma evresi, mahkeme nezdinde duruşmalı olarak yargılamanın sağlandığı evredir.
İddianamenin hazırlanması için aranan yeterli şüphe, suçun şüpheli tarafından işlenmiş olduğuna ilişkin olarak şüpheye sahip olunmasını akla ve mantığa uygun kılacak ve bu şüphenin varlığını haklı gösterecek delil, emare veya olguların var olmasını gerektirir. Bu anlamda soruşturma evresini tarafsız bir şekilde yürütmesi gereken savcı, aksi yöndeki delillere yani şüphelinin lehine olan delil ve bilgilere de iddianamede yer vermek durumundadır. Dolayısıyla yeterli şüphenin subjektif değil, objektif nitelik taşıması esastır.
İddianamenin hazırlanması, iddianamede yer alan suçun şüpheliye yüklenmesi yani şüphelinin o suçla itham edilmesi anlamına gelir. Bu nedenle iddianamenin kabulü halinde şüpheli artık "sanık" sıfatını alacaktır.
a) İddianame Düzenlenmesinin Şartları
Soruşturmayı yürüten cumhuriyet savcısı tarafından iddianame düzenlenebilmesinin şartları:
Soruşturmaya konu edilen olayın ceza hukuku mevzuatımız kapsamında suç teşkil ediyor olması,
Suç failinin kimliğinin tespit edilmiş olması,
Soruşturma evresinde elde edilen deliller ve bilgiler neticesiyle, şüphelinin soruşturmaya konu edilen suçu işlemiş olduğu konusunda yeterli şüpheye varılmış olmalı,
Kovuşturma olanağının ve dava şartlarının mevcut olması(Örneğin şüphelinin ölmemiş olması, dava zamanaşımının geçmemiş olması, takibi şikayete bağlı suçlar açısından şikayetin mevcut olması ya da sonradan şikayetten vazgeçilmemiş olması, kamu görevlisi ve memurların yargılanmalarına ilişkin olarak idareden izin alınması gereken hallerde izin şartının sağlanmış olması gibi)
şeklinde sayılabilir.
Ceza Muhakemesi Kanunumuzun 170. Maddesinin 2. Fıkrasına Göre: "(2) Soruşturma evresi sonunda toplanan deliller, suçun işlendiği hususunda yeterli şüphe oluşturuyorsa; Cumhuriyet savcısı, bir iddianame düzenler."
Ceza Muhakemesi Kanunumuzun 172. Maddesinin 1. Fıkrasına Göre: "(1) Cumhuriyet savcısı, soruşturma evresi sonunda, kamu davasının açılması için yeterli şüphe oluşturacak delil elde edilememesi veya kovuşturma olanağının bulunmaması hâllerinde kovuşturmaya yer olmadığına karar verir. Bu karar, suçtan zarar gören ile önceden ifadesi alınmış veya sorguya çekilmiş şüpheliye bildirilir. Kararda itiraz hakkı, süresi ve mercii gösterilir."
Ancak bu konuda önem arz eden bazı istisnai hususlar da gözden kaçırılmamalıdır. Cumhuriyet savcısı tarafından kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verilmiş ve mağdur ya da suçtan zarar gören tarafından bu kovuşturmaya yer olmadığına dair karara itiraz edilmişse, itirazın kabulü durumunda da Cumhuriyet savcısı tarafından iddianame düzenlenip mahkemeye sunulmak durumundadır. Bu husus, Ceza Muhakemesi Kanunumuzun "Cumhuriyet savcısının kararına itiraz" başlıklı 173. maddesinin 4. maddesinde düzenlenmiştir.
Ceza Muhakemesi Kanunumuzun 173. Maddesinin 5. Fıkrasına Göre: "Sulh ceza hâkimliği istemi yerinde bulursa, Cumhuriyet savcısı iddianame düzenleyerek mahkemeye verir."
Dolayısıyla Cumhuriyet savcısı tarafından verilen takipsizlik kararına itiraz üzerine sulh ceza hakimliği tarafından itirazın kabulüne karar verilmesi durumunda iddianame hazırlanır ve mahkemeye verilir.
b) İddianame Düzenlemeye Yetkili Merci
İddianameyi düzenleyecek olan merci Cumhuriyet savcısıdır. Soruşturma işlemlerini Cumhuriyet savcısı yürütür ve soruşturma evresinin sonucunda elde edilen bulguların, şüphelinin suçu işlemiş olduğuna dair yeterli şüphe oluşturması durumunda Cumhuriyet savcısı tarafından iddianame hazırlanır. Ancak Ceza Muhakemesi Kanunumuzun 163. maddesi bu hususa ilişkin olarak kafa karıştırıcı olabilecek nitelikte ifadeler ihtiva etmektedir.
Ceza Muhakemesi Kanunumuzun 163. Maddesine Göre: "(1) Suçüstü hâli ile gecikmesinde sakınca bulunan hâllerde, Cumhuriyet savcısına erişilemiyorsa veya olay genişliği itibarıyla Cumhuriyet savcısının iş gücünü aşıyorsa, sulh ceza hâkimi de bütün soruşturma işlemlerini yapabilir. (2) Kolluk âmir ve memurları, sulh ceza hâkimi tarafından emredilen tedbirleri alır ve araştırmaları yerine getirirler."
Ceza Muhakemesi Kanunumuzun yukarıda alıntılamış olduğumuz 163. maddesinin 1. fıkrasına göre, bazı istisnai hallerde sulh ceza hakiminin de bütün soruşturma işlemlerini yürütmesi mümkündür. Doktrinde bazı düşünürler, sulh ceza hakimine 163. madde ile verilmiş olan bu soruşturma işlemlerini yürütme yetkisinin, iddianamenin hazırlanmasını kapsamadığı yönünde görüşlere sahiptir. Hukuken mantıklı ve doğru olan da, istisnai olan bu uygulamanın bu şekilde sınırlı bir kapsam dahilinde uygulanabilir olmasıdır; bunun sebebi hakimlik ve savcılık makamlarının konumları ve farklılıklarından kaynaklanmaktadır. Ancak madde metninde yer alan "bütün soruşturma işlemlerini yapabilir" ifadesi ve spesifik olarak "bütün" kelimesi, iddianame hazırlamanın da bir soruşturma işlemi olmasından dolayı iddianame hazırlığının da bu kapsamda değerlendirilmesi gerekliliğini haklı çıkarmaktadır. Yine de kural olarak iddianameyi hazırlama yetkisinin Cumhuriyet savcısında olduğunun bilinmesi yeterli olacaktır kanaatindeyiz.
c) İddianamede Yer Alması Gereken Hususlar
İddianamede yer alması gereken hususlar, Ceza Muhakemesi Kanunumuzun 170. maddesinin 3, 4, 5 ve 6. fıkralarında açıkça düzenlenmiştir.
Ceza Muhakemesi Kanunumuzun 170. Maddesinin İlgili Fıkralarına Göre: "(3) Görevli ve yetkili mahkemeye hitaben düzenlenen iddianamede; a) Şüphelinin kimliği, b) Müdafii, c) Maktul, mağdur veya suçtan zarar görenin kimliği, d) Mağdurun veya suçtan zarar görenin vekili veya kanunî temsilcisi, e) Açıklanmasında sakınca bulunmaması halinde ihbarda bulunan kişinin kimliği, f) Şikâyette bulunan kişinin kimliği, g) Şikâyetin yapıldığı tarih, h) Yüklenen suç ve uygulanması gereken kanun maddeleri, i) Yüklenen suçun işlendiği yer, tarih ve zaman dilimi, j) Suçun delilleri, k) Şüphelinin tutuklu olup olmadığı; tutuklanmış ise, gözaltına alma ve tutuklama tarihleri ile bunların süreleri, Gösterilir. (4) İddianamede, yüklenen suçu oluşturan olaylar, mevcut delillerle ilişkilendirilerek açıklanır; yüklenen suçu oluşturan olaylar ve suçun delilleriyle ilgisi bulunmayan bilgilere yer verilmez. (5) İddianamenin sonuç kısmında, şüphelinin sadece aleyhine olan hususlar değil, lehine olan hususlar da ileri sürülür. (6) İddianamenin sonuç kısmında, işlenen suç dolayısıyla ilgili kanunda öngörülen ceza ve güvenlik tedbirlerinden hangilerine hükmedilmesinin istendiği; suçun tüzel kişinin faaliyeti çerçevesinde işlenmesi halinde, ilgili tüzel kişi hakkında uygulanabilecek olan güvenlik tedbiri açıkça belirtilir."
Kanun hükmü oldukça açık ve net bir şekilde bir iddianame içerisinde yer alması gerekli olan unsurları ortaya koymaktadır. Bu unsurların kanunda açıkça sayılmış olmasıyla elde edilmek istenen amaç, iddianamenin subjektif sebep-sonuç ilişkilerinden bağımsız ve rasyonel bir temele oturtulmuş olarak oluşturulması; böylece vatandaşların gereksiz ya da haksız kovuşturmalardan mümkün olabildiğince korunmasıdır.
Ceza Muhakemesi Kanunumuzun 170. maddesinin 3. fıkrası, iddianamede gösterilecek unsurları saymış; 4. fıkrada ise nasıl ki mahkemeler tarafından verilecek olan kararlar gerekçeli olarak veriliyorsa, iddianame ile sanığa yüklenecek olan suçun şüpheli tarafından işlenmiş olduğuna dair oluşan kanaatin de gerekçelendirilmesi amaçlanmıştır. Ayrıca 5. fıkrada şüphelinin aleyhine olan hususların yanında lehine olan hususların da ileri sürülecek olmasına dair mevcut olan hüküm, Cumhuriyet savcısının soruşturma evresindeki tarafsız rolünün(Cumhuriyet savcısı soruşturma evresinde tarafsızdır, kovuşturma evresinde ise iddia makamıdır) gereğidir.
d) İddianamenin Hazırlanması Süresi
Soruşturma işlemlerinin sona ermesi ve nihayetinde iddianamenin hazırlanması için öngörülmüş olan yasal bir süre söz konusu değildir. Ancak kural olarak soruşturma sürecinin gizli, yazılı ve hızlı bir şekilde yürütülmesi esastır. Soruşturma sürecinin başlangıcından iddianamenin hazırlanmasına dek geçecek olan sürede tarafların ifadeleri alınır, varsa soruşturma konusu olayın tanıklarının beyanları alınır, soruşturma işlemlerinin sağlanması için kolluk görevlendirilir, olayın gerçekleştiği konumda incelemelerde bulunulur(örneğin kamera kayıtları toplanır), tüm bunlara ek olarak Cumhuriyet savcısının söz konusu işlemlerin yerine getirildiği tarihteki mevcut iş yükü de dikkate alınacak olursa, iddianamenin hazırlanması için aradan geçecek sürenin belirsizliği bir nebze olsun gözler önüne serilmektedir.
Tüm bu saymış olduğumuz nedenlerle, iddianamenin hazırlanması süresine ilişkin olarak kesin ifadeler kullanmaktan kaçınmak gerekir. Ancak genellikle ortalama 3-5 ay içerisinde soruşturma işlemlerinin tamamlandığı söylenilebilir. Basit dosyalar açısından bu süre 1-2 ay olabilmekte, şüphelinin yakalanması ve kimliğinin tespit edilmesini gerektiren daha komplike dosyalar açısından ise yıllar dahi sürebilmektedir.
İddianamenin Düzenlenmesi
Soruşturma evresi boyunca yürütülen çalışmalar sonucunda elde edilen taraf ifadeleri, tanık beyanları, müzekkere cevapları ve diğer deliller sonucunda soruşturmaya konu edilen fiilin suç teşkil ettiği ve bu suçun şüpheli tarafından işlenmiş olduğuna dair yeterli şüpheye ulaşan Cumhuriyet savcısı, kovuşturma evresine geçilebilmesi ve nihayetinde yürütülecek yargılama faaliyeti sonucunda şüphelinin cezalandırılabilmesi için iddianame hazırlar.
İddianamenin temel amacı, şüphelinin işlediği iddia edilen suçu ve bu suçun işleniş şeklini, suçun kanuni tanımı ile somut olayda mevcut olan detaylar dikkate alınarak uygulanması gereken cezayı açık ve net bir şekilde ortaya koymak; böylece, mahkemece yürütülecek olan kovuşturma evresinin dava konusu ve sınırlarının belirlenmesinin sağlanmasıdır.
Hazırlanacak olan bu iddianamede, Ceza Muhakemesi Kanunumuzun 170. maddesinde belirtilmiş olan hususlara yer verilir ve soruşturmada elde edilen bulgular yardımıyla niçin soruşturmaya konu eylemin suç teşkil ettiği ve niçin şüphelinin söz konusu fiilleri gerçekleştirmiş olduğunun düşünüldüğü hususları açıklanır.
Ceza hukuku sistematiğimiz içerisinde soruşturma evresinin sonucunda suçun işlenmiş olduğuna dair yeterli şüphenin varlığı halinde kamu davasının mecburiliği söz konusu olur. Yani ceza hukuku sistemimizde mecburilik kural, takdirilik istisnadır. Ceza Muhakemesi Kanunumuzun 170/2. fıkrasında yer alan "Soruşturma evresi sonunda toplanan deliller, suçun işlendiği hususunda yeterli şüphe oluşturuyorsa; Cumhuriyet savcısı, bir iddianame düzenler." düzenlemesinde "düzenler" şeklinde ifade edilen emir kipi, yeterli şüphe halinde iddianame hazırlama işleminin Cumhuriyet savcısı açısından yalnızca bir yetki değil, aynı zamanda bir görev olduğunu gözler önüne sermektedir. O halde bu noktada en önemli husus, kaçınılmaz olarak "yeterli şüphe" kavramının aydınlığa kavuşturulması olmaktadır.
Yeterli Şüphe Kavramı
Şüphe, ceza muhakemesinin ana yapı taşlarından biridir. Şüphe, bir olaya ve olayın sorumlusu olduğu düşünülen kişilere dair duyulan kuşku ve belirsizlik duygusudur. Masumiyet karinesi gereğince suçu ispat edilinceye kadar herkes suçsuzdur. Bu nedenle ceza yargılaması işlemlerinin sürdürülebilmesi için ceza hukuku felsefesinin kendi kendisiyle çatışmasını önleyen kavram, şüphedir. Şüphe kavramı sayesinde, henüz hüküm giymemiş olduğu için hukuken suçsuz olan bir kişinin şüpheli sıfatıyla aranmasına, yakalanmasına, gözaltına alınması, tutuklanmasına vb. hususlara karar verilebilmektedir.
Ceza Muhakemesi Kanunumuz ve ceza hukuku mevzuatımız dahilinde şüphe kavramı, derecelerle ele alınmaktadır. Buna göre her bir yargılama evresi açısından gerekli işlemlerin yapılabilmesi için şüphe kavramı basit şüphe, makul şüphe, yeterli şüphe ve kuvvetli şüphe gibi dereceler yardımıyla ele alınmaktadır. Elde edilen deliller, belirli bir konuya veya kişiye ilişkin olarak mevcut bulunan şüpheyi kuvvetlendirir veya zayıflatır. Böylece kişisel ve subjektif değer yargılarından hareketle ortaya çıkan bir nevi paranoyak bir çeşit şüpheden ziyade, temeli gerçek verilere dayanan görece rasyonel bir şüphe söz konusu olur.
Ceza Muhakemesi Kanunumuzun 170. maddesinin 2. fıkrasında, iddianamenin düzenlenmesi için yeterli şüphenin aranacağı hususu belirtilmiştir. Yeterli şüpheye ulaşılması, bu şüphenin varlığını haklı gösterecek delil, emare ve olguların varlığını gerektirmektedir. Soruşturma faaliyetleri sonucunda elde edilmiş olan deliller, şüphelinin mahkum olma ihtimalinin beraat etme ihtimalinden daha yüksek olduğunu gösteriyorsa, yeterli şüphenin varlığından bahsedilebilecektir. Bu anlamda soruşturma evresinde tarafsız bir aktör olması gereken Cumhuriyet savcısı, bu tarafsızlığına rağmen şüphelinin(kovuşturma evresinde sanık adını alacak) kovuşturma neticesinde çok büyük ihtimalle ceza alacağına ve hüküm giyeceğine kanaat getiriyorsa, yeterli şüphe mevcuttur denilebilir. Yeterli şüphenin varlığı, her somut olay açısından ayrı ayrı değerlendirilir.
Şüpheli Hakkında İddianame Düzenlenmesinin Sonuçları
Soruşturma evresinin sonucunda elde ettiği deliller neticesinde Cumhuriyet savcısı, suçun şüpheli tarafından işlenmiş olduğuna dair yeterli şüpheye ulaşırsa iddianame düzenler ve bu iddianameyi görevli ve yetkili mahkemeye sunar. İddianamenin hazırlanması ve mahkemeye sunulması durumunda, görevli ve yetkili mahkeme iddianameyi kabul edebilir veya iddianamenin iadesine karar verebilir. Elde edilen deliller yeterli şüphenin varlığını haklı çıkarmazsa veya çeşitli nedenlerle kovuşturma olanağı bulunamazsa, kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verilir.
a) İddianamenin Kabulü
İddianamenin kabulü, soruşturma evresini sona erdirir ve kovuşturma evresi böylece başlamış olur. Bu durumda şüpheli, sanık sıfatını alır ve yargılama sona erinceye kadar sanık sıfatıyla anılır. Kovuşturma evresinin sonucunda hüküm giymesi durumunda ise sanık sıfatı son bulacak ve hükümlü sıfatını alacaktır. İddianamenin kabulü halinde tensip zaptı hazırlanarak taraflar kovuşturma evresinin başlangıcı ve gidişatına ilişkin bilgilendirilir.
b) İddianamenin İadesi
İddianamenin iadesi, iddianamenin eksik veya hatalı olarak hazırlanmış olduğunun görevli ve yetkili mahkeme tarafından tespit edilmesi üzerine mahkeme tarafından verilecek olan bir karardır. Bu kararla birlikte iddianame, Cumhuriyet başsavcılığına iade edilir. Cumhuriyet savcısı tarafından iddianamenin iadesi kararına karşı itiraz edilebilir. İddianamenin iadesi şartları, Ceza Muhakemesi Kanunumuzun 174. maddesinin 1. fıkrasında düzenlenmiştir.
Ceza Muhakemesi Kanunumuzun 174/1. Fıkrasına Göre: "(1) Mahkeme tarafından, iddianamenin ve soruşturma evrakının verildiği tarihten itibaren onbeş gün içinde soruşturma evresine ilişkin bütün belgeler incelendikten sonra, eksik veya hatalı noktalar belirtilmek suretiyle; a) 170 inci maddeye aykırı olarak düzenlenen, b) Suçun sübûtuna doğrudan etki edecek mevcut bir delil toplanmadan düzenlenen, c) Önödemeye veya uzlaştırmaya ya da seri muhakeme usulüne tâbi olduğu soruşturma dosyasından açıkça anlaşılan işlerde önödeme veya uzlaştırma ya da seri muhakeme usulü uygulanmaksızın düzenlenen, d) Soruşturma veya kovuşturma yapılması izne veya talebe bağlı olan suçlarda izin alınmaksızın veya talep olmaksızın düzenlenen, İddianamenin Cumhuriyet Başsavcılığına iadesine karar verilir."
Mahkeme tarafından iddianamenin iadesine karar verilecekse, bu karar CMK 174/1. fıkrasında belirtilen 15(onbeş) gün içerisinde verilmelidir. Mahkemenin 15 gün içerisinde iddianamenin kabulüne veya iadesine karar vermemesi durumunda aynı maddenin 3. fıkrası gereğince iddianame kabul edilmiş sayılır. Dolayısıyla bu durumda zımnen kabul söz konusu olduğu söylenilebilir.
Ceza Muhakemesi Kanunumuzun 174/3. Fıkrasına Göre: "(3) En geç birinci fıkrada belirtilen süre sonunda iade edilmeyen iddianame kabul edilmiş sayılır."
İddianamenin iadesi, kovuşturmanın tümden reddi ve yargılamanın kesin olarak sonlanması anlamına gelmemektedir. İddianamenin iadesi üzerine Cumhuriyet savcısı tarafından, iddianamenin iadesi kararında gösterilen hatalı ve eksik hususlar giderildikten sonra iddianame yeniden düzenlenip mahkemeye gönderilebilir veya eksik hususlar giderildikten sonra kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verilmesini gerektiren bir durumun tespiti halinde takipsizlik kararı verilebilir.
İddianamenin iadesi halinde Cumhuriyet savcısı tarafından eksiklikler giderilerek yeniden iddianame düzenlenir de yetkili ve görevli mahkemeye sunulursa, ilk iddianamenin iadesi kararında belirtilmemiş olan sebeplere dayanılarak yeniden iddianamenin iadesine karar verilemez. Ayrıca Cumhuriyet savcısının suçun hukuki nitelendirmesinde hataya düşmüş olması nedeniyle iddianamenin iadesine karar verilemez. Ancak bu durumda kovuşturma evresinde sanığa ek savunma hakkı verilmesi gerekeceği hususu mahkeme tarafından gözden kaçırılmamalıdır.
Kovuşturmaya Yer Olmadığına Dair Karar(KYOK/Takipsizlik Kararı)
Kovuşturmaya yer olmadığına dair karar, kısaca KYOK kararı ya da takipsizlik kararı olarak da bilinir. Soruşturma evresini yürütmekle görevli olan Cumhuriyet savcısı, yapılan incelemeler ve elde edilen deliller ile bulgular neticesinde kamu davasının açılması için yeterli şüpheye ulaşacak olursa iddianame hazırlar demiştik; ancak bu durumun aksi gerçekleşirse ve yeterli şüphe oluşturacak deliller elde edilemez ya da kovuşturma olanağı bulunamazsa, Cumhuriyet savcısı tarafından kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verilir. Bu durumda soruşturma evresi sonlandırılır ancak iddianame düzenlenmesinden farklı olarak kovuşturmaya yani yargılama safhasına geçilemez.
Kamu Davası Ne Demektir?
Cumhuriyet savcısı tarafından düzenlenen iddianamenin mahkeme tarafından kabulüyle başlayan kovuşturma evresi "kamu davası" olarak nitelendirilmektedir. Bu davalara "kamu davası" denilmesinin sebebi, bu tür ceza yargılamasına konu edilen davaların toplum düzenini ve kamu yararını ilgilendiren suçların cezalandırılması ve böylece toplumun genel düzeninin, kamu sağlığının, devletin güvenliğinin ve genel ahlakın korunmasının amaçlandırılmasından ileri gelmektedir.
Bu davaların kamu davası olarak nitelendirilmesinde, suçun takibinin şikayete bağlı olup olmadığı hususu önem arz etmemektedir. Sonuçta şikayete tabi suçlardan birinin kovuşturulması için bile olsa iddianame Cumhuriyet savcısı tarafından hazırlanır ve mahkemeye sunulur. Bu açıdan bakıldığında, tüm ceza davalarının(şikayete tabi olsun veya olmasın) kamu menfaatini ilgilendirdiği sonucu rahatlıkla çıkarılabilir.
İddianameye İlişkin Yargıtay Kararları
Ceza yargılamasında şüphe derecelerine ilişkin açıklamalar,
Yeterli şüphe kavramına ilişkin karar,
Yeterli şüphenin mevcudiyeti halinde kovuşturmaya engel bir durum yoksa Cumhuriyet savcısı tarafından iddianame hazırlamanın mecburilik ilkesi kapsamında yalnızca bir yetki değil, aynı zamanda bir görev teşkil edeceğine ilişkin karar,
Yargıtay 18. Ceza Dairesi 2017/4819 E., 2017/15005 K. sayılı kararı
"...
...
...
II- Kanun Yararına Bozma İstemine İlişkin Uyuşmazlığın Kapsamı:
Soruşturma dosyası kapsamında, müşteki ve şüphelinin ifadesinin çelişmesi ile her iki tarafın gösterdiği tanık ifadelerinin temininden sonra bir tanık ifadesinin müştekiyi doğrulaması, diğer üç tanık ifadesinin ise şüpheliyi doğrulaması karşısında; elde edilen bu delillerden CMK'nın 170/2. maddesinde iddianame tanzimi için gereken “yeterli şüphe” ye ulaşılıp ulaşılamadığı sorunudur.
III- Hukuksal Değerlendirme:
A. Kamu Davasının Açılması, Mecburilik ve Takdirilik Sistemleri:
5271 Sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 1’nci maddesinde, kanun koyucu, kanunun kapsamını; ceza muhakemesinin nasıl yapılacağı hususundaki kurallar ile bu sürece katılan kişilerin hak, yetki ve yükümlülüklerini düzenlemek şeklinde belirtmiştir. Ceza yargılaması içerisinde iddia faaliyetini yürüten savcılık makamını ülkemizde Cumhuriyet başsavcılıkları temsil etmektedir. Cumhuriyet savcısının soruşturma aşamasındaki bazı görev ve yetkileri de CMK'nın 160 vd maddelerinde düzenlenmiştir. Cumhuriyet savcısının yürüttüğü soruşturmadan bir sonuç çıkartmak görevlerinden bir tanesidir. CMK'nın 170/2. maddesine göre “soruşturma evresi sonunda toplanan deliller, suçun işlendiği hususunda yeterli şüphe oluşturuyorsa; Cumhuriyet savcısı bir iddianame düzenler” şeklindeki düzenlemeden Cumhuriyet savcısının yaptığı soruşturma neticesinde çıkardığı sonuçlardan birinin İddianame düzenlemek olduğu anlaşılmaktadır. (..., Kamu Davasının Açılması ve İddianamenin İadesi, Yüksek Lisans Tezi, Ankara, 2007, ss.3-7)
Soruşturma evresinin asıl yetkilisi olan Cumhuriyet savcısı, ihbar veya başka bir suretle bir suçun işlendiği izlenimini veren bir hâli öğrenir öğrenmez ceza yargılamasının temel amacı olan maddi gerçeğin ortaya çıkarılması için soruşturmaya başlayacaktır.
Kamu davasının açılmasında ceza siyaseti açısından ana hatları ile iki prensip bulunmaktadır. Bunlar mecburilik ve takdirilik sistemleridir. (Nurullah Kunter, Feridun Yenisey, Ayşe Nuhoğlu, Muhakeme Hukuku Dalı Olarak Ceza Muhakemesi Hukuku, İstanbul, Arıkan Kitap, 2006. -14.Bası, ss.174-175, Feridun Yenisey, Ayşe Nuhoğlu, Ceza Muhakemesi Hukuku, Ankara, Seçkin Yayıncılık, 2015. - 3.Bası, s.689). Mecburilik ilkesi kabul edilen sistemlerde soruşturma yapmak ile yetkili makamların suç şüphesi olan durumlarda, soruşturmaya başlamak, delilleri toplamak, işin aslını aydınlatmak, soruşturma sonucunda fiilin ve failin belli olması ve suç işlendiği yönünde yeterli şüphe olması durumunda, iddianame tanzim edip kamu davasını açmak mecburidir. Ceza Adalet sistemimizde mecburilik sistemi kabul edilmiştir. Bazı durumlarda istisna olarak da takdirilik (maslahata uygunluk) ilkesine de yer vermiştir. (Nur Centel, Hamide Zafer, Ceza Muhakemesi Hukuku, İstanbul, Beta Basım, 2015. - 12.Bası, s.495). CMK 170/2’ye göre “soruşturma evresi sonunda toplanan deliller, suçun işlendiği hususunda yeterli şüphe oluşturuyorsa; Cumhuriyet savcısı bir iddianame düzenler” yüklemdeki emir kipinden de anlaşılacağı üzere kamu davasının mecburiliği vurgulanmıştır. Mecburilik, araştırma mecburiyetini, kamu davası açmak mecburiyetini ve kamu davasını yürütmek mecburiyetini içerisinde barındırmaktadır. (Bahri Öztürk, Durmuş Tezcan, Mustafa Ruhan Erdem, Özge Sırma, Yasemin F. Saygılar Kırıt, Özdem Özaydın, Esra Alan Akcan, Efser Erdem, Nazari ve Uygulamalı Ceza Muhakemesi Hukuku, Ankara, Seçkin Yayınevi, 2012, s.143). Yine aynı ilke uyarınca soruşturmadan sonuç çıkaran savcının, yeterli şüpheye ulaşamaması durumunda kovuşturmaya yer olmadığına dair karar vermesi ve muhakeme şartları gibi maddi sebeplerin gerçekleşmediğinden bahisle kovuşturmama kararı verilmesi de mecburilik sisteminin bir gereğidir. (Burcu Ertem, Kamu Davasının Açılması ve İddianamenin İadesi, Yüksek Lisans Tezi, Ankara, 2007, s.146). Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi’nin Ceza Adaleti Sisteminde Savcılığın Rolü ile ilgili üye devletlere sunduğu 2000/19 sayılı tavsiye kararının 27’nci maddesinde de: “Savcılar, tarafsız bir araştırmanın suç isnadının mesnetsiz olduğunu gösterdiği durumlarda, soruşturmayı başlatmamalı ya da devam ettirmemelidir.” Denilmek sureti ile bu ilkeye vurgu yapılmıştır. (Burcu Ertem, s.146). Mecburilik sistemine örnek olarak CMK 172/3 hükmü de gösterilebilir. Bu hükme göre: “Kovuşturmaya yer olmadığına dair kararın etkin soruşturma yapılmadan verildiğinin Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin kesinleşmiş kararıyla tespit edilmesi üzerine, kararın kesinleşmesinden itibaren üç ay içinde talep edilmesi hâlinde yeniden soruşturma açılır.” denilmek sureti ile maddede yazan durumun gerçekleşmesi halinde savcıya kamu davası açılıp açılmayacağına karar verilmek üzere tekrar soruşturma yapması emredilmektedir. Bir suç şüphesi üzerine, soruşturma yapmakla görevli kişi ya da makamların soruşturmaya başlayıp başlamamakta, soruşturma sonucunda dava açıp açmamakta, davayı muhakeme sonuna kadar yürütüp yürütmemekte takdir yetkisi bulunduğunu kabul eden sisteme ise takdirilik (maslahata uygunluk) sistemi denilmektedir. (Veli Özer Özbek, Nihat M. Kambur, Koray Doğan, Pınar Bacaksız, İlker Tepe Ceza Muhakemesi Hukuku, Ankara, Seçkin Yayıncılık, 2011, s.184). Bazı suçlar bakımından savcının doğrudan kamu davasını açamaması kamu yararına olabilir. Soruşturma ve kovuşturmanın kamu yararına olması demek bazı hallerde soruşturmayı ve/veya kovuşturmayı şarta bağlı tutmaya engel değildir. (Feridun Yenisey, Ayşe Nuhoğlu, Ceza Muhakemesi Hukuku, Ankara, Seçkin Yayıncılık, 2015, s.689). Hukukumuzda bazı suçlar bakımından her ne kadar takdir hakkı Cumhuriyet savcısında olmasa da, izin, şikâyet, talep gibi şartların soruşturma için zorunlu tutulması maslahata uygunluk esası ile açıklanmaktadır. Ayrıca CMK’nın 171’inci maddesinde düzenlenen cezayı ortadan kaldıran şahsi sebep olarak etkin pişmanlık ve şahsi cezasızlık sebepleri de takdirilik ilkesine örnek olarak gösterilebilecektir. Yukarıda da belirtildiği üzere Ceza Muhakemesi Hukukumuzda asıl mecburilik, istisna olarak da takdirilik sistemi uygulanmaktadır. (Feridun Yenisey, Ayşe Nuhoğlu, s.694; Bahri Öztürk, Mustafa Ruhan Erdem, Uygulamalı Ceza Muhakemesi Hukuku, Ankara, Seçkin Yayınevi, 2006. - 9.Bası, s.184; Nur Centel, Hamide Zafer, s.480; Yücel Ünver, Hakan Hakeri, Ceza Muhakemesi Hukuku 2.Cilt, 6.Bası, Ankara, 2012, s.19, Burcu Ertem, s.161).
B. Şüphe Kavramı, Dereceleri ve Ceza Muhakemesindeki Yeri:
Şüphe bir olay hakkında duyulan kuşku ve belirsizlik duygusudur. Şüphe her şeyden evvel, insani bir duygudur. İnsanın genel hayat tecrübelerine göre, olaylar hakkında aldığı tavırdır. Şüphe kavramının, ceza muhakemesi açısından yeri çok önemlidir. Birçok ceza muhakemesi kurumunun temelinde, şüphe olgusu yatmaktadır. Şüphe kavramının dereceleri ile maddi gerçeğin ne olduğu hususunda belirsizliğin aşamaları belirtilmektedir.(Gültekin Özkan, Öğreti ve Uygulamada İddianame ve İddianamenin İadesi, Ankara, Seçkin Yayıncılık, 2011. - 1.Bası, s.117) Mülga CMUK döneminde şüphe kavramına yer verilirken derecelerine yer verilmemiştir. CMK’da ise şüphe kavramının şüphe (basit şüphe) (Feridun Yenisey, Uygulanan ve Olması Gereken Ceza Muhakemesi Hukuku Hazırlık Soruşturması ve Polis, İstanbul, Beta Basım, 1987. - 1.Bası, s.45), makul şüphe, yeterli şüphe ve kuvvetli şüphe gibi derecelerine yer verildiğini görmekteyiz. Bu derecelendirilmiş şüphe kavramları, delillerin ortaya çıkardığı kavramlardır. Deliller şüpheyi kuvvetlendirecek ya da zayıflatacaktır. Kesin matematiksel ölçütler taşımayan bu durum, her olayın özelliğine göre değerlendirilecektir. (Erdener Yurtcan, Ceza Avukatının El Kitabı, İstanbul, Beta Basım, 2009. - 9.Bası, s.14) Yapılan her muhakeme bir şüpheyi yenmektedir. (Nurullah Kunter, Muhakeme Hukuku Dalı Olarak Ceza Muhakemesi Hukuku, İstanbul, İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi Fakülteler Matbaası, 1978, s.196) Ceza muhakemesinin en önemli üç süjesinin birine de aslında ismini şüphe kavramı vermektedir. Şöyle ki, şüphe kelimesine “li” eki eklenerek “şüpheli” tabiri oluşturulmuştur. Bu noktada da, şüphenin ceza muhakemesinin ana yapı taşı olduğu söylenebilir. (..., s.12) Soruşturma evresi suç teşkil eden bir durumun olup olmadığı yönündeki şüphe ile başlamaktadır. Bu şüphe tahmine değil, olaylar ve maddi olgulara dayanacaktır. (Feridun Yenisey, Ayşe Nuhoğlu, s.570) CMK 160’ncı maddesinde belirtilen “şüphe-izlenim” kavramının kuvvet derecesini belirtir bir sıfat olmadığı için buradaki izlenim (şüphe) basit derecededir denilebilir. (Nur Centel, Hamde Zafer, s.81) Basit şüphe, şüphenin derecelendirilmesinde en alt derecesidir. Doktrinde “başlangıç şüphesi” olarak da adlandırılmaktadır. (A. Caner Yenidünya, prg. 71) Bunun altında zaten şüpheden bahsedilemeyecektir, dolayısı ile soruşturma başlatılamayacaktır. CMK 116’ncı maddede düzenlenen, arama kurumunda, makul şüpheden bahsedilmiştir. Adli ve Önleme Aramaları Yönetmeliğinin 6’ncı maddesinde: “Makul şüphe, hayatın akışına göre somut olaylar karşısında genellikle duyulan şüphedir. Makul şüphe, aramanın yapılacağı zaman, yer ve ilgili kişinin veya onunla birlikte olanların davranış tutum ve biçimleri, kolluk memurunun taşındığından şüphe ettiği eşyanın niteliği gibi sebepler göz önünde tutularak belirlenir. Makul şüphede, ihbar veya şikâyeti destekleyen emarelerin var olması gerekir. Belirtilen konularda şüphenin somut olgulara dayanması şarttır. Arama sonunda belirli bir şeyin bulunacağını veya belirli bir kişinin yakalanacağını öngörmeyi gerektiren somut olgular mevcut bulunmalıdır.” denilmek sureti ile makul şüphenin tanımı yapılmıştır. Buradaki şüphe her durumda bir suça isabet etmelidir. (Faruk Erem, Ceza Usulü Hukuku, Ankara, Sevinç Matbaası, 1970. - 3.Bası, s.468) CMK’nın 170/2’nci maddesinde ise, iddianame tanzimi için, yeterli şüphe aranacağı belirtilmektedir. Yeterli şüphenin oluşması için bunu haklı gösterecek delil, emare ve olgulara ihtiyaç duyulacaktır. (Hasan Tahsin Gökcan, Cumhuriyet Savcısının Delilleri Değerlendirme Yetkisi ve Yargıtay Uygulaması, Ankara Barosu Dergisi, Ankara, 2012/1. - s. 195-206. - Yıl:70) Soyut tahminler, hipotezler ve olasılıklar somut vakıalarla desteklenmediyse, şüpheye vücut veremeyecektir. (Yücel Ünver, Hakan Hakeri, s.13) Savcının takdir hakkı kamu davası açmaya yeter şüphenin bulunup bulunmadığına yönelik olup açılan davayı geri alma hakkını kapsamamaktadır. (Faruk Erem, s.227) Eldeki delillerle şüpheli/sanığın mahkûm olma ihtimali, beraat etme ihtimalinden daha yüksek olduğu durumda, yeterli şüpheden bahsedilecektir. (Nur Centel, Hamde Zafer, s.83; Bahri Öztürk, Mustafa Ruhan Erdem, s.485) Yeterli şüphe bir bakıma orta yoğunlukta bir şüphe demektir. (Feridun Yenisey, Ayşe Nuhoğlu, s.571) Soruşturmanın baştılabilmesi için aranan basit şüphe, daha kuvvetlenerek, yoğunluğu artarak artık yargılama neticesinde sanığın mahkum olma ihtimali, beraat etme ihtimaline oranla ağır basar duruma geliyorsa burada yeterli şüpheden bahsedilebilecektir. Diğer bir söyleyişle, mevcut delillerle bir mahkumiyet kararının çıkması orta yoğunlukta muhtemel olması durumu yeterli şüphe olarak tariflenebilir. “Alman doktrininde yeterli şüphenin ölçütünün yüzde doksan mahkûmiyet olasılığı verecek şekilde hukuka uygun şüphe sebebi elde etmek” olduğu doktrinde belirtilmiştir. (Feridun Yenisey, “Adalet Ve Kolluk İlişkilerinin Ceza Muhakemesi Kanunu Açısından Değerlendirilmesi”, Avrupa’da ve Türkiye’de Kolluk-Adalet İlişkileri, Editör: Araş. Gör. Burcu Ertem, Ankara, 2006, s. 28) Doktrinde bir eserde; “Şüphenin kuvvet dereceleri açısından Alman Hukukunda; a)Anfangsverdacht, b)dringender Verdacht ve c)hinreichender Verdacht ayrımları vardır. Failin suçu işlemiş olma olasılığının, mevcut olgulara yapılarak değerlendirmesinde, 0 ile 100 arasında bir skalada, yazı ile yüzde elli ile yüzde yüz arasında bir değer bulunuyorsa “yeterli şüphe” (hinreichender Verdacht) vardır denilebilir. Yüzde ellinin altındaki, somut olgulara dayanan şüphe (dringender Verdacht) ise Devletin koruma tedbirlerine karar vermesinin sebebi olur.” (Feridun Yenisey, Ayşe Nuhoğlu, s.570) “Eldeki delillerin değerlendirmesi ile sanığın mahkûm olma ihtimali kuvvetle muhtemel ise bu durumda kuvvetli şüphe olgusunun o olayda varlığından söz edilecektir.” demek sureti ile kuvvetli şüpheden bahsetmiştir. Kuvvetli şüpheyi, koruma tedbirleri için ön şart olarak arandığını CMK’dan görmekteyiz. (Nur Centel, Hamide Zafer, s.84) Eldeki delillerin değerlendirmesi ile sanığın mahkûm olma ihtimali kuvvetle muhtemel ise, bu durumda kuvvetli şüphe olgusunun o olayda varlığından söz edilecektir. (Bahri Öztürk, Mustafa Ruhan Erdem, s.468; Nur Centel, Hamide Zafer, s.84; Haluk Çolak, Mustafa Taşkın, Ceza Muhakemesi Kanunu Şerhi, Ankara, Seçkin Yayıncılık, 2007. - 2.Bası, 113) Konuyu bir örnekle açıklamaya çalışırsak; (x) isimli kişinin konutuna hırsız girdiğini, evden bir takım eşyaları çaldığını, ev sahibi (x)’in bunu eve girince anladığını ve 155 polis ihbar hattını arayarak şikâyetçi olduğunu varsayalım. Polise yapılan ihbarla, suç işlendiğine ilişkin başlangıç şüphesi olup, soruşturma başlamış olacağından polis derhal nöbetçi Cumhuriyet savcısından konu ile ilgili sonradan yazıya dökülmek üzere (muhtemelen telefon aracılığı ile) sözlü talimat alacaktır. Cumhuriyet savcısının olay yerinde olay yeri inceleme ekibi tarafından çalışma yapılması talimatını verdiğini düşünelim. Yapılan çalışmada, evden elde edilen parmak izleri ile karşılaştırmaya esas olmak üzere ev sakinlerinden ve evde parmak izinin kalması doğal olan kişilerden parmak izi alındığını, yapılan karşılaştırmada olay yerinden elde edilen parmak izinin, örnek parmak izi sahiplerine ait olmadığı, veri tabanında (y) isimli kişi ile eşleştiğini düşünelim. Parmak izinin (y) ile eşleşmesi durumunda (y) bakımından, “makul şüphe” den bahsedilecektir. Öncelikle müşteki (x)’in ek ifadesi alınarak (y)’yi tanıyıp tanımadığı sorulacaktır. (x), ifadesinde (y)’yi tanımadığını beyan ederse (y) hakkındaki şüphe bu defa “yeterli şüphe” konumunu alacaktır. (y), yakalanıp ifadesi alınacak, ifadesinde halı yıkama fabrikasında çalıştığını, (x)’in evine olay tarihinden yaklaşık bir hafta önce halı teslimi için geldiğini, o nedenle olay yerinde parmak izinin çıkmasının doğal olduğunu savunursa, şüphenin seviyesi yeterli şüpheden makul şüpheye düşecektir. (x)’e (y)’nin ifadesi sorulacak (y)’nin anlattığını doğrularsa ve makul şüphe nedeni ile yapılan aramada (y)’den hırsızlığa konu eşyalar elde edilemezse (y) hakkında sadece makul şüphe olduğu için iddianame tanzimine gidilemeyecektir. Fakat savunmasında olay yerinde parmak izi çıkmasını, hayatın olağan akışı çerçevesinde açıklayamazsa ya da (x), (y)’nin ifadesini doğrulamazsa bununla şüphe yeterli şüpheden kuvvetli şüphe seviyesine çıkabilecektir. Bu defa (y) hakkında iddianame tanzim edilebilecek, kanunda kuvvetli şüphe arayan güvenlik tedbirleri de uygulanabilecektir. (..., ss.11-14)
Şüphenin derecelendirilmesi ve neticesinde iddianame tanzimi için basit şüphenin yeterli olmayıp yeterli şüphenin aranması kuralı ve buna bağlı olarak yeterli şüphe içermeyen iddianamenin CMK'nın 174. maddesi kapsamında iade edilmesi gerektiği kuralı ile kişilerin lekelenmeme hakkına da hizmet edilmektedir. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 6/1. maddesinde düzenlenen “adil yargılanma hakkının” alt başlıklarından olan ve özellikle Avrupa İnsan Hakları Mahkemesince de adil yargılanmama hakkının bir unsuru olan lekelenmeme hakkının, soruşturmadan sonuç çıkartma aşamasındaki görünümlerinden birisi de, iddianame düzenlenmesi için gereken yeterli şüphenin olmadığı durumlarda kovuşturmaya yer olmadığına dair karar alma hakkıdır. Öyle ki, kişi, yersiz, dayanaksız, soyut, yeterli şüphe barındırmayan iddialarla şüpheli sıfatından çıkıp daha ağır bir sıfat olan sanık sıfatına geçmekle aynı zamanda gizli olan soruşturma işlemleri de aleniyete bürüneceğinden, kişinin lekelenmeme hakkı da zedelenecektir. Bu bakımdan, 5271 sayılı CMK’da 5353 sayılı yasa ile yapılan değişiklikte, 171’nci maddeye yapılan ekleme gerekçesi olarak şu husus vurgulanmıştır: “Ceza Muhakemesi Kanununun temel amacı yargılamanın, adil yargılama ilkesine tam sadık kalınarak sür'atlendirilmesi ve kovuşturmanın duruşmadan duruşmaya sürüklenmesini ve böylece parçalı adaleti önlemek olduğundan ve bu amaca ulaşmanın bir çaresi de ceza adalet sistemini, olanak ölçüsünde boşaltmak, soruşturma evresindeki filtreyi etkinleştirmek olduğundan değişik hükümler getirilmiş ve bunlardan önemli birisini de bu madde oluşturmuştur.” Öte yandan, ceza adalet sistemindeki iş yoğunluğuna bağlı tıkanıklıkların da önüne geçilmek bakımından da iddianamenin yeterli şüpheyi içermesi, daha doğrusu, soruşturma sonucunda toplanan delillerden yeterli şüpheye ulaşılması durumunda iddianamenin düzenlenmesi, aksi takdirde kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verilmesi gerekmektedir.
C. Kanun Yararına Bozmaya Konu Uyuşmazlık Açısından Değerlendirme:
Soruşturma dosyası kapsamında, müştekinin şüphelinin kendisine hakaret ettiği yönündeki iddiası her ne kadar gösterdiği tanık tarafından doğrulansa da, olay yerinde olduğu iddiası olan ve şüpheli tarafından tanık olarak gösterilip Cumhuriyet başsavcılığınca yeminli ifadeleri alınan diğer üç tanığın, şüphelinin müştekiye hakaret ifadesi içerir sözlerinin olmadığını beyan etmeleri dolayısıyla şüphenin orta yoğunluğa yani yeterli seviyeye erişememesi karşısında; şüphelinin itham olunduğu hakaret suçunu işlediğine yönelik delillerin değerlendirilmesinden yukarıda ayrıntısıyla izah edilen yeterli şüpheye ulaşılamaması ve bu bağlamda Cumhuriyet başsavcılığınca verilen kovuşturmaya yer olmadığına dair karar ile bu karara yapılan itiraz üzerine Sulh Ceza Hakimliğince verilen itirazın reddine yönelik kararda bir isabetsizlik görülmemiştir. İstem yazısında belirtilen, delillerin mahkemesince değerlendirilmesine ilişkin düşünceye; soruşturmanın yöneticisi olan Cumhuriyet savcısının, CMK'nın 170/2. maddesinde kendisine verilen yeterli şüphenin oluşup oluşturmadığını takdiri yetkisinin, ancak delillerin takdir edilip değerlendirilmesi sonucunda ulaşılabilecek bir durum olduğu gerekçesiyle iştirak edilmemiştir.
...
...
..."
Şüphe kavramı ve yeterli şüpheye ilişkin karar,
Yeterli şüpheye ulaşılmış olmasına rağmen iddianame düzenlenmemiş olması üzerine verilen takipsizlik kararına itirazın kabul edilmesi gerekeceğine ilişkin karar,
Yargıtay 4. Ceza Dairesi 2021/468 E., 2021/9219 K. sayılı kararı
"...
...
...
Şüphe bir olay hakkında duyulan kuşku ve belirsizlik duygusudur. Şüphe kavramının, ceza muhakemesi açısından yeri çok önemlidir. Birçok ceza muhakemesi kurumunun temelinde, şüphe olgusu yatmaktadır. Şüphe kavramının dereceleri ile maddi gerçeğin ne olduğu hususunda belirsizliğin aşamaları belirtilmektedir. CMK’da ise şüphe kavramının, şüphe (basit şüphe), makul şüphe, yeterli şüphe ve kuvvetli şüphe gibi derecelerine yer verildiğini görmekteyiz. Bu derecelendirilmiş şüphe kavramları, delillerin ortaya çıkardığı kavramlardır. Deliller şüpheyi kuvvetlendirecek ya da zayıflatacaktır. Kesin matematiksel ölçütler taşımayan bu durum, her olayın özelliğine göre değerlendirilecektir. Yapılan her muhakeme bir şüpheyi yenmektedir. CMK'nın 170/2. maddesinde iddianame tanzimi için soruşturma dosyası kapsamında toplanan delillerden şüphelinin itham edilen suçu işlediği yönünde yeterli şüpheye ulaşılması durumunu aramıştır. Yeterli şüphenin oluşması için bunu haklı gösterecek delil, emare ve olgulara ihtiyaç duyulacaktır. Her suç bakımından, o suçla itham edilen suçlu arasındaki bağ olan delillerin yeterli şüpheyi oluşturup oluşturmadığı ayrı ayrı değerlendirilecektir. (Nurullah Kunter, Muhakeme Hukuku Dalı Olarak Ceza Muhakemesi Hukuku, İstanbul, İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi Fakülteler Matbaası, 1978, Feridun Yenisey, Uygulanan ve Olması Gereken Ceza Muhakemesi Hukuku Hazırlık Soruşturması ve Polis, İstanbul, Beta Basım, 1987. - 1.Bası, Erdener Yurtcan, Ceza Avukatının El Kitabı, İstanbul, Beta Basım, 2009. - 9.Bası)
İncelenen dosyada, şüpheliler ... ve ...’e isnat edilen hakaret fiillerini şüphelilerin gerçekleştirip gerçekleştirmediği yönünde tanık olarak dinlenen, ... ve ...’ün ifadelerinden ve müşteki beyanından, şüphelilerin müştekiye yönelik hakaret suçunu işlediklerine ilişkin yukarıda izah edilen CMK'nın 170/2. maddesinde belirtilen yeterli şüpheye ulaşılmasına rağmen kovuşturmaya yer olmadığına dair karara yapılan itirazın kabulüne karar verilmesi gerekirken itirazın reddine karar verilmesi hukuka aykırı görülmüştür.
...
...
..."
İddianamenin mahkemeye sunulması akabinde 15(onbeş) günlük yasal süre geçtikten sonra iddianamenin iadesine karar verilemeyeceğine ilişkin karar,
İddianamenin iadesine ilişkin 15 günlük yasal süre geçtikten sonra iddianamenin zımnen kabul edilmiş olacak olması nedeniyle bu süreden sonra iddianamenin iadesine karar verilmesi durumunda, iddianamenin iadesinin geçersiz olacağına ve bu şekilde verilmiş olan iddianamenin iadesi kararına yönelik olarak Cumhuriyet savcısı tarafından itiraz edilmesi üzerine itirazın kabulüne karar verilmesi gerekeceğine ilişkin karar,
Yargıtay 2. Ceza Dairesi 2022/3809 E., 2022/14434 K. sayılı kararı
"...
...
...
İncelenen dosyada; kaybolmuş veya hata sonucu ele geçmiş eşya üzerinde tasarruf suçundan şüpheli ... ve suç eşyasının satın alınması veya kabul edilmesi suçundan şüpheli ... hakkında yapılan soruşturma sonucunda, 2021/5273 soruşturma sayılı dosya üzerinden Cumhuriyet savcısı tarafından 04/11/2021 tarihinde iddianame tanzim edildiği, UYAP üzerinden yapılan kontrolde, iddianamenin Cumhuriyet savcısı tarafından 04/11/2021 tarihinde saat 16:17:01'de elektronik imza ile imzalandığı ve aynı tarihte onaylanıp havale edildiği, iddianamenin ve eklerinin onaylanma tarihinden daha sonra mahkemeye ulaştırıldığına dair bilgi veya belgenin de dosyada yer almadığı, Şırnak Asliye Ceza Mahkemesince 2021/1062 değerlendirme sayılı karar ile iddianamenin iadesine karar verildiği, her ne kadar evrak üzerinde bu kararın tarihinin 19/11/2021 olduğu yazılı ise de kararın hâkim tarafından elektronik imza ile imzalanarak havale edildiği tarihin 26/11/2021 tarihi olduğunun UYAP kayıtları üzerinden yapılan incelemede tespit edildiği; nitekim yine UYAP kayıtları üzerinden yapılan incelemede iddianamenin iadesine ilişkin kararı 26/11/2021 tarihinde öğrendiği değerlendirilen Cumhuriyet savcısı tarafından süresi içinde 01/12/2021 tarihinde UYAP ortamında hazırlanan ve aynı tarihte elektronik imza ile imzalanan dilekçeyle itiraz edildiği, itiraz mercii Şırnak 2. Ağır Ceza Mahkemesinin 09/12/2021 tarihli ve 2021/333 D. iş sayılı kesin nitelikteki kararıyla itirazın reddedildiği; böylece kaybolmuş veya hata sonucu ele geçmiş eşya üzerinde tasarruf suçundan şüpheli ... ve suç eşyasının satın alınması veya kabul edilmesi suçundan şüpheli ... hakkında yapılan soruşturma evresi sonucunda, Şırnak Cumhuriyet Başsavcılığınca düzenlenen 04/11/2021 tarihli ve 2021/5273 soruşturma, 2021/1354 esas, 2021/711 sayılı iddianamenin, Şırnak Asliye Ceza Mahkemesinin 2021/1062 sayılı kararıyla, CMK'nın 174/1. maddesinde öngörülen onbeş günlük yasal süreden sonra 26/11/2021 tarihinde iade edildiği anlaşılmakla; 5271 sayılı CMK'nın 174. maddesinin üçüncü fıkrası uyarınca iddianamenin ve soruşturma evrakının verildiği tarihten itibaren onbeş günlük süre sonunda iade edilmeyen iddianamenin kabul edilmiş sayılacağı gözetilmeden, anılan iddianamenin iadesi kararına karşı Cumhuriyet savcısı tarafından yapılan itirazın kabulü yerine reddine karar verilmesi sebebiyle kanun yararına bozma istemi yerinde görüldüğünden (ŞIRNAK) 2. Ağır Ceza Mahkemesinden kesin olarak verilen 09.12.2021 tarihli ve 2021/333 D. İş sayılı kararın 5271 sayılı CMK’nın 309. maddesinin 4. fıkrasının (a) bendi uyarınca BOZULMASINA, sonraki işlemlerin itiraz merciince yerine getirilmesine, 12/09/2022 tarihinde oybirliğiyle karar verildi."
İddianamede sanığa yüklenen ve suç olduğu kabul edilen eylemlerine ne olduğu açıklanmaksızın salt sevk maddesinin gösterilmesi halinde, söz konusu iddianamenin kanuna uygun dava açan belge sayılamayacağı ve dolayısıyla hukuken iddianame niteliğine haiz olmayacağına ilişkin karar,
Yargıtay 4. Ceza Dairesi 2014/5627 E., 2016/10208 K. sayılı kararı
"...
...
...
CMK'nın 170/3-6 maddesi uyarınca iddianamede "yüklenen suç ve uygulanması gereken kanun maddeleri, mevcut delillerle ilişkilendirilerek yüklenen suçu oluşturan olaylar'" gösterilecek, aynı Kanunun 225. maddesine göre de hüküm, ancak iddianamede unsurları gösterilen suça ilişkin fiil ve faili hakkında verilecektir. İddianame, sanığa isnat edilen ve suç sayılan maddi fiilleri, yerini, zamanını açıkça göstermeli, hukuki nitelendirmesi yapılan fiilin, kanunda karşılığı olan suç ve cezası hakkında bilgi içermelidir. İsnat edilen suçun dayanağı olan maddi olaylar hakkında savunmasını yapabilecek şekilde sanığın bilgilendirilmemesi, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin adil yargılanma hakkına ilişkin 6/3-a maddesinin ihlaline de yol açar.
Yargılamaya konu somut olayda; sanıklara yüklenen ve suç olduğu kabul edilen eylemlerin ne olduğunu açıklamayıp, sadece sevk maddesini gösteren iddianamenin, kanuna uygun dava açan belge sayılamayacağı, dolayısıyla anılan belgenin hukuken iddianame sayılamayacağı gözetilmeden, yargılamaya devam edilip hükümler kurularak Anayasanın 90, AİHS'nin adil yargılanmayı düzenleyen 6. ve CMK'nın 225. maddelerine aykırı davranılması,
Kanuna aykırı ve katılan ... vekilinin temyiz nedenleri ile tebliğnamedeki düşünce yerinde görüldüğünden HÜKMÜN başkaca yönleri incelenmeksizin BOZULMASINA,
...
...
..."
Kamu davası açılmasında Cumhuriyet savcısının takdir yetkisinin bulunduğu hallerde kovuşturmaya yer olmadığına dair kararın itirazı kabil kararlardan olmayacağına ilişkin karar,
Yargıtay 23. Ceza Dairesi 2016/11485 E., 2016/10039 K. sayılı kararı
"...
...
...
Dosya kapsamına göre, şüpheli ...’in, müştekinin oğlu olması karşısında, 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nun 171/1. maddesinde yer alan “Cezayı kaldıran şahsî sebep olarak etkin pişmanlık hükümlerinin uygulanmasını gerektiren koşulların ya da şahsî cezasızlık sebebinin varlığı halinde, Cumhuriyet savcısı kovuşturmaya yer olmadığı kararı verebilir.” şeklindeki hüküm ile Cumhuriyet savcısının kararına itirazı düzenleyen aynı Kanun'un 173/5. maddesindeki "Cumhuriyet savcısının kamu davasının açılmaması hususunda takdir yetkisini kullandığı hâllerde bu madde hükmü uygulanmaz, "şeklindeki düzenleme birlikte nazara alındığında, somut olayda şahsi cezasızlık sebebi olduğu kabul edilerek Cumhuriyet savcısınca verilen kovuşturmaya yer olmadığına dair kararın itirazı kabil kararlardan olmadığı gözetilmeden, bu karara yönelik itirazın usulden reddine karar verilmesi gerekirken, esastan incelenmesinde isabet görülmediğinden 5271 sayılı CMK'nın 309. maddesi uyarınca anılan kararın bozulması lüzumu kanun yararına bozma talebine dayanılarak ihbar olunmuştur.
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
Müşteki vekilinin şikayet dilekçesinde belirttiği, ...'in arkadaşı olan şüpheli ile tapu devir işlemlerinde ihmali olan şüpheliler hakkında, zamanaşımı süresi içerisinde soruşturma yapılabileceği değerlendirilerek yapılan incelemede,
Kanun yararına bozmaya atfen düzenlenen ihbarnamedeki düşünce yerinde görüldüğünden...
...
...
..."
Suçun hukuki nitelendirmesinde hataya düşülmüş olması durumunda bu durumun başlı başına iddianamenin iadesi sebebi yapılamayacağına ilişkin karar,
Yargıtay 2. Ceza Dairesi 2021/1242 E., 2021/8113 K. sayılı kararı
"...
...
...
Dosya kapsamına göre, Ankara 17. Asliye Ceza Mahkemesince, ''Şüphelilerin cezalandırılması talep edilen sevk maddelerinin yanlış yazılmış olması'' gerekçesiyle iddianamenin iadesine karar verilmiş ise de, 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 170/3. maddesinde iddianamede nelerin gösterileceği, aynı Kanun’un 174/1. maddesinde iddianamenin hangi hallerde iadesine karar verileceğinin belirtildiği, anılan Kanun’un 170/2. maddesinde yer alan “Soruşturma evresi sonunda toplanan deliller, suçun işlendiği hususunda yeterli şüphe oluşturuyorsa; Cumhuriyet savcısı, bir iddianame düzenler.” hükmü uyarınca Cumhuriyet Savcısının dava açmasının zorunlu olduğu ve suçun hukuki nitelendirilmesinin de Cumhuriyet Savcısına ait olduğu, bu durumda mahkemece, iddianamede gösterilen olaylarla ilgili olarak ibraz edilen deliller ve yargılama sırasında ibraz edilebilecek deliller birlikte değerlendirilerek yargılama sonucuna göre bir karar verilmesi gerekeceği, iddianame ile dava konusu yapılan eylem dışında başka bir eylemin daha dava konusu yapılması gerektirdiğini düşünen mahkemenin bu hususu ayrıca ihbara konu yapabileceği, mahkemenin iddianamedeki eylem ve şüpheli ile bağlı olup sevk maddelerinin yanlış veya eksik gösterilmesi sebebiyle iade kararı veremeyeceği, 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 174/2. maddesinde yer alan "Suçun hukukî nitelendirilmesi sebebiyle iddianame iade edilemez." şeklindeki düzenleme uyarınca mahkemece takdir edilecek hususlar nedeniyle iddianamenin iade edilemeyeceği cihetle, itirazın kabulü yerine yazılı şekilde reddine karar nedeniyle kanun yararına bozma istemi yerinde görüldüğünden, ...
...
..."
Cumhuriyet savcısı tarafından keşif yapılmaması ve bilirkişi raporu hazırlatılmamasının iddianamenin iadesi sebebi olmadığına ilişkin karar,
Suçun hukuki nitelemesinin Cumhuriyet savcısına ait olduğuna ve suçun hukuki nitelendirmesinde hataya düşülmüş olması sebebiyle iddianamenin iade edilemeyeceğine ilişkin karar,
Yargıtay 12. Ceza Dairesi 2022/1544 E., 2022/5247 K. sayılı kararı
"...
...
...
5271 sayılı CMK'nın 170/2. madde ve fıkrasında "Soruşturma evresi sonunda toplanan deliller, suçun işlendiği hususunda yeterli şüphe oluşturuyorsa Cumhuriyet savcısı, bir iddianame düzenler." denilmekte olup, aynı maddenin 3. fıkrasında iddianamede hangi hususların gösterileceği sayılmıştır. Aynı Kanunun 174/1. maddesinde ise hangi hallerde iddianamenin iadesine karar verileceği açıkça belirtilmiş olup, bu konuda mahkemenin takdir hakkı bulunmamakla birlikte 174/2. maddesinde “ Suçun hukukî nitelendirilmesi sebebiyle iddianame iade edilemez.” denilmektedir. Ayrıca 5271 sayılı CMK'nın 83. ve devamı maddelerinde keşfin, kural olarak hakim ya da mahkemece, gecikmesinde sakınca bulunan hallerde Cumhuriyet savcısı tarafından yapılacağı açıkça öngörülmüştür. Somut olayda; gecikmesinde sakınca bulunan bir halin söz konusu olmadığı, Cumhuriyet savcısı tarafından keşif yapılmamasının ve bilirkişi raporu hazırlanmamasının iddianamenin iadesi sebepleri arasında yer almadığı ve suçun hukukî nitelendirilmesinin de Cumhuriyet savcısına ait olduğu, bu durumda mahkemece, iddianamede gösterilen olaylarla ilgili olarak ibraz edilen deliller ve yargılama sırasında ibraz edilebilecek deliller birlikte değerlendirilerek yargılama sonucuna göre bir karar verilmesi gerekeceği gözetilmeden, itirazın bu yönden de kabulü yerine, iddianamenin iadesi kararına itirazın reddine yönelik Çanakkale 1. Ağır Ceza Mahkemesinin 06/05/2021 gün, 2021/197 değişik iş sayılı kararında bir isabet görülmemiş olup, kanun yararına bozma talebine dayanılarak düzenlenen ihbarnamedeki bozma isteği incelenen dosya kapsamına nazaran yerinde görüldüğünden,
...
...
..."
Memur ve diğer kamu görevlileri tarafından işlenmiş olup soruşturması izne tabi olmayan suçlar bakımından idarenin izin vermeye yetkisinin bulunmadığına ilişkin karar,
Memurlar ve diğer kamu görevlilerinin işlemiş oldukları ve görevleriyle ilgili olmayan suçlar bakımından izin alınmasına gerek olmadığı, bu durumda izin verilmemesinin yetki aşımı teşkil edeceğine ilişkin karar,
Yargıtay 18. Ceza Dairesi 2018/5391 E., 2019/4170 K. sayılı kararı
"...
...
...
Somut olayda; polis memuru olan sanık hakkında müştekinin şikayetiyle başlatılan soruşturmada, Cumhuriyet Başsavcılığı'nca şüphelinin eylemleri tasnif edilmiş, şüpheliye isnat edilen görevi kötüye kullanma suçunun 4483 sayılı Yasa kapsamında izne tabi suç olması nedeni ile İstanbul Valiliğinden soruşturma izni istenmesine rağmen anılan yasa kapsamında soruşturması izne tabi olmayan hakaret ve tehdit suçlarından ise herhangi bir izin talebi olmamıştır. Buna rağmen İstanbul Valiliğince 04/03/2016 tarihli, 2016/91 sayılı karar ile şüpheli hakkında hakaret, tehdit ve görevi kötüye kullanma suçlarından soruşturma izni verilmemek sureti ile hakaret ve tehdit suçları yönünden yetki aşımında bulunulmuştur.
Cumhuriyet Başsavcılığı'nca, şüpheli hakkında hakaret ve tehdit suçlarının 4483 sayılı Yasa kapsamında izne tabi suçlar olmadığı değerlendirmesi ile TCK'nın 125/1-3.a, 106/1-2. cümle, 43/2 ve 53. maddeleri gereğince cezalandırılması istemi ile iddianame düzenlenerek Mahkemeye sunulmuş, Mahkeme tarafından sanık hakkında düzenlenen iddianamenin, hakaret ve tehdit suçları bakımından dosyada mevcut soruşturma izni verilmemesi yönünde karar olduğu gerekçesi ile iade edilmiş, Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından, şüpheliye atfedilen suçların 4483 sayılı Kanun kapsamında şüphelinin görevi ile ilgili suçlar olmadığından dolayı iade kararına itiraz edilmiş, itiraz merci tarafından reddedilmiştir.
Hakaret ve tehdit suçları, 4483 sayılı Yasa kapsamında soruşturma iznine tabi olmayan suçlardan olup, İstanbul Valiliğince yetki aşımı ile soruşturma izni verilmemesi kararı yok hükmündedir. Bu suçlar bakımından genel hükümler çerçevesinde soruşturma ve kovuşturma yapılarak karar verilmesi gerekmektedir. Hal böyle iken, Cumhuriyet Başsavcılığı'nca düzenlenen iddianamenin kabul edilmesi gerekirken iadesine karar verilmesi ile iade kararına yapılan itirazın reddedilmesi hukuka aykırı görülmekle kanun yararına bozma talebinin kabulüne karar vermek gerekmiştir.
...
...
..."
Şüphelinin adres bilgilerinin temin edilmemesinin iddianamenin iadesi sebepleri arasında yer almadığına ilişkin karar,
Şüphelinin ifadesinin alınmamış olmasının iddianamenin iadesi sebebi olmadığına ilişkin karar,
Yargıtay 2. Ceza Dairesi 2021/11763 E., 2021/13647 K. sayılı kararı
"...
...
...
5271 sayılı CMK’nın 170/2. maddesinde, soruşturma evresi sonunda toplanan deliller, suçun işlendiği hususunda yeterli şüphe oluşturuyorsa, Cumhuriyet savcısının iddianame düzenleyeceği belirtilip, 174. maddesinde hangi hallerde iddianamenin iade edileceği sınırlı olarak sayılmıştır. Adres bilgilerinin temin edilmemesi CMK’nın 174. maddesinin 1. fıkrasında düzenlenen iddianamenin iadesi sebepleri arasında yer almadığı gibi, şüphelinin/suça sürüklenen çocuğun ifadesinin alınamaması durumunun aynı fıkranın (b) bendinde belirtilen, suçun sübutuna etki edecek delillerden de olmaması ve dosya kapsamında yer alan suça sürüklenen çocuğun parmak izi ve fotoğraf kayıt formu bilgilerinden de açık kimlik bilgilerinin belirlendiğinin anlaşılması karşısında, iddianamenin iadesi kararına itirazın kabulü yerine yazılı şekilde reddine karar verilmesi nedeniyle kanun yararına bozma istemi yerinde görüldüğünden,
...
...
..."
Şüphelinin ifadesinin alınmamış olmasının başlı başına iddianamenin iadesi sebebi olmayacağına ilişkin karar,
Yargıtay 2. Ceza Dairesi 2021/21673 E., 2022/1162 K. sayılı kararı
"...
...
...
İzmir 34. Asliye Ceza Mahkemesince, şüphelinin ifadesinin alınmadığından bahisle iddianamenin iadesine karar verilmiş ise de, 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 170/3. maddesinde iddianamede nelerin gösterileceği, aynı Kanun’un 174/1. maddesinde iddianamenin hangi hallerde iadesine karar verileceğinin belirtildiği, aynı Kanun’un 170/2. maddesinde yer alan “Soruşturma evresi sonunda toplanan deliller, suçun işlendiği hususunda yeterli şüphe oluşturuyorsa; Cumhuriyet savcısı, bir iddianame düzenler.” hükmü uyarınca Cumhuriyet savcısının dava açmasının zorunlu olduğu ve suçun hukuki nitelendirilmesinin de Cumhuriyet savcısına ait olduğu, bu durumda mahkemece, iddianamede gösterilen olaylarla ilgili olarak ibraz edilen deliller ve yargılama sırasında ibraz edilebilecek deliller birlikte değerlendirilerek yargılama sonucuna göre bir karar verilmesi gerekmektedir. Ceza Muhakemesi Hukukunun temel amacı olan maddi gerçeğe ulaşılmasıdır. Şüphelinin ifadesi veya savunması dosya içerisindeki deliller karşısında suçun sübutuna mutlak etki eden bir kanıt niteliği taşımamaktadır. Dolayısıyla şüphelinin ifadesinin alınmasında bu fıkra açısından bir zorunluluk bulunmamaktadır. Cumhuriyet savcısı tarafından toplanan delillerin kamu davası açılması için yeterli şüphe oluşturması sebebiyle iddianame düzenlenmiş olması ve iddianamenin iade sebepleri arasında şüphelinin savunmasının alınmamış olmasının sayılmadığı cihetle itirazın kabulü yerine, yazılı şekilde reddine karar verilmesi nedeniyle kanun yararına bozma istemi yerinde görüldüğünden,
...
...
..."