Delil Hukuk Bürosu
Makale İçeriği:
İş Kazası Nedir?
İş kazası nedeniyle maddi ve manevi tazminat davası konusunu işlemeden önce, "iş kazası" teriminin kavramsal çerçevesinin çizilmesi gerekmektedir. Çünkü uygulamada vatandaşlarımızın deneyimlediğini gördüğümüz en büyük sorun, yaşanılan bir olayın hukuki anlamda iş kazası olup olmadığının bilinmemesi olmaktadır.
İş kazası, işçinin işyerinde veya işverenin görevlendirmesi ile işyeri dışında çalışma fiilini sürdürdüğü esnada meydana gelen ve işçinin hemen ya da sonradan, bedenen veya ruhen engelli hale gelmesine veya ölmesine neden olan zararlandırıcı olaylara denir. Bir olayın kişiler tarafından iş kazası olarak tanımlanması yeterli değildir, söz konusu kazanın hukuken "iş kazası" niteliğini haiz olması gerekmektedir.
İş kazası, 4857 sayılı İş Kanunumuz, 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunumuz ve 6331 sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunumuz ile diğer ilgili iş hukuku mevzuatında düzenlenmiştir.
6331 sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunumuzun 3/1-g. Maddesine Göre: "İş kazası: İşyerinde veya işin yürütümü nedeniyle meydana gelen, ölüme sebebiyet veren veya vücut bütünlüğünü ruhen ya da bedenen engelli hâle getiren olayı" şeklinde tanımlanmaktadır.
Görüldüğü üzere, hukuken bir olayın iş kazası olarak nitelendirilebilmesi için kazanın işyerinde meydana gelmiş olması gibi bir zorunluluk söz konusu değildir. İş yerinde gerçekleşmemiş olsa dahi, işin yürütülmesi nedeniyle meydana gelen kazalar, iş kazası olarak nitelendirilir. Aynı durum, 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunumuzun 13. maddesinin 1. fıkrasında çok daha detaylı bir şekilde düzenlenmiştir.
5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunumuzun 13/1. Maddesine Göre: "İş kazası; a) Sigortalının işyerinde bulunduğu sırada, b) İşveren tarafından yürütülmekte olan iş nedeniyle sigortalı kendi adına ve hesabına bağımsız çalışıyorsa yürütmekte olduğu iş nedeniyle, c) Bir işverene bağlı olarak çalışan sigortalının, görevli olarak işyeri dışında başka bir yere gönderilmesi nedeniyle asıl işini yapmaksızın geçen zamanlarda, d) Bu Kanunun 4 üncü maddesinin birinci fıkrasının (a) bendi kapsamındaki emziren kadın sigortalının, iş mevzuatı gereğince çocuğuna süt vermek için ayrılan zamanlarda, e) Sigortalıların, işverence sağlanan bir taşıtla işin yapıldığı yere gidiş gelişi sırasında, meydana gelen ve sigortalıyı hemen veya sonradan bedenen ya da ruhen engelli hâle getiren olaydır."
Dolayısıyla örneğin: Bir işçinin işyerinde çalışırken(doğrudan yapılan işten kaynaklanıyor olmasa dahi) kalp krizi geçirmesi, iş çıkışında işyerine ait ve işveren tarafından sağlanan servis aracıyla evine dönerken trafik kazası geçirmesi, işverenin görevlendirmesi ile işyeri dışında bulunan bir yerde iş için bulunduğu esnada düşüp yere çakılması gibi durumlarda yaşanılan bu olayların iş kazası olduğunun kabulü gerekmektedir. Bu makalemizde özel olarak iş kazası nedeniyle maddi ve manevi tazminat davalarına ilişkin hususlara değineceğimiz ve bu konuyu detaylandıracağımız için, genel olarak iş kazası konusuna dair bilgi edinmek için konuya dair makalemizi inceleyebilirsiniz: İş Kazası Nedir, İş Kazası Halinde Yapılması Gerekenler Nelerdir?
İş Kazası Nedeniyle Maddi ve Manevi Tazminat Davası
İş kazası nedeniyle tazminat davaları, iş kazası sonucunda işçinin bedensel veya ruhsal bütünlüğündeki eksilme ya da işçinin ölmüş olması nedeniyle yakınlarının maddi veya manevi bütünlüğünde meydana gelen eksilmelerin giderilmesi amacıyla açılan davalardır.
İş kazası nedeniyle tazminat davası açılabilmesi için yaşanan olayın hukuken "iş kazası" niteliğine sahip olması ve yaşanan kaza sonucunda bir zararın meydana gelmiş olması gerekmektedir. Bu anlamda tazminatın yalnızca meydana gelen zararın giderilmesi amacına yönelik olduğu hususu ile bir çeşit zenginleşme aracı olmadığı unutulmamalıdır.
İş kazası nedeniyle tazminat davası açmadan önce, mutlaka yaşanan olayın iş kazası olduğunun tespiti sağlanmalıdır. Bunun için, aşağıda detaylı olarak açıklayacak olduğumuz üzere: Öncelikle Sosyal Güvenlik Kurumu'na(SGK) başvuruda bulunulmalı, SGK'nın olayı iş kazası olarak kabul etmemesi durumunda ise iş kazasının tespiti davası açılmalıdır.
a) Taraflar
İş kazası nedeniyle tazminat davalarının tarafları, somut olayın gereklerine göre değişiklik gösterebilmekle birlikte işçi, işçinin yakınları ve işveren olarak sayılabilir. Taraf teşkilinde hataya düşülmesi, yargılama sürecinin gereksiz yere uzamasına sebebiyet verebilecek nitelikte bir hata olma ihtimali taşımaktadır.
Bakınız: Yargıtay 21. Hukuk Dairesi 2015/5621 E., 2015/22051 K. sayılı kararında: "Somut olayda, davacının işvereni A.Ş. olmasına rağmen davanın E.. Ö.. isimli gerçek kişi aleyhine yürütülerek karar verilmesi doğru olmamıştır. Yapılacak iş; husumetin davacının işvereni Tic.A.Ş.'ye yönetilerek, tüm delillerin bir bütün halinde değerlendirilerek bir karar verilmesinden ibarettir. Mahkemece bu maddi ve hukuki olgular dikkate alınmadan hüküm kurulması usul ve yasaya aykırı olup, bozma nedenidir." ifadeleriyle, taraf teşkilin hata yapılmasının bozma nedeni teşkil edeceğini açıklamıştır. Bu nedenle sürecin gereksiz yere uzamaması ve hak kayıplarına sebebiyet vermemek adına taraf teşkilinin sağlanması aşamasında da profesyonel davranılmalıdır.
a.1) Davacı
İş kazası nedeniyle maddi ve manevi tazminat davasını:
İş kazası sonucunda bedensel veya ruhsal bütünlüğünde eksilme yaşanan işçi veya
İş kazası sonucunda ölen işçinin desteğinden yoksul kalan yakınları
açabilir. Dolayısıyla davacı, işçi veya işçinin yakınlarıdır. "Destekten yoksun kalan" ifadesi, yalnızca işçinin mirasçıları demek değildir. İş kazası sonucunda vefat etmiş olan işçinin kendilerine destek olduğu hususunu, yani destek olgusunu ispat eden herkes davacı olabilir.
a.2) Davalı
İş kazası nedeniyle maddi ve manevi tazminat davası, işverene karşı açılır. Dolayısıyla bu davada işveren, davalı konumundadır. Uygulamada taraf teşkiline dair en sık gerçekleştirilen hatalı davranış, iş kazasının tespiti davalarında olduğu gibi Sosyal Güvenlik Kurumu'nun da tazminat davasında davalı olarak gösterilmesi olmaktadır. Oysa Sosyal Güvenlik Kurumu'nun iş kazası nedeniyle üstlendiği yükümlülükleri arasında, maddi ve manevi tazminat yükümlülüğü bulunmamaktadır.
Yargıtay 21. Hukuk Dairesi'nin 2013/11450 E., 2014/305 K. sayılı kararında bu durum açıkça gözler önüne serilmektedir:
"Somut olayda, davacı sigortalı ile davalı SGK arasında hizmet akdine dayanan bir ilişki olmadığı gibi, davalı SGK'nın davada taraf sıfatı da bulunmamaktadır. Bu nedenle maddi tazminat istemine dair aleyhinde hüküm kurulan davalı SGK yönünden davanın reddine karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde kabulüne karar verilmesi doğru olmamıştır."
b) İspat ve Deliller
İş kazası nedeniyle maddi ve manevi tazminat davalarında iş kazası tespit tutanağı, sağlık raporları, epikriz raporları vb. hastane kayıtları, bordro tanıklarının beyanları, işyeri kamera kayıtları, kolluk tutanakları, tanık beyanı, bilirkişi raporu, uzman görüşü raporu, Sosyal Güvenlik Kurumu'nun olaya ilişkin kayıt ve evrakları, kesinleşmiş mahkeme kararları(iş kazasının tespitine ilişkin) dahil olmak üzere hukuka uygun her türlü delil kullanılabilir.
Tazminat talep eden işçi veya yakınları: Tazminat davasına konu edilen olayın iş kazası olduğunu, iş kazası sonucunda maddi ve manevi zararın meydana geldiğini ve kaza mağduru işçinin kusurlu olmadığını(kusur oranında tazminat miktarından indirim yapılabileceği unutulmamalıdır) ispatlamalıdır. Tazminat davasına konu edilen olayın iş kazası olduğu hususunun ispatına istinaden Sosyal Güvenlik Kurumu kayıtları veya iş kazasının tespiti davası sonucunda mahkeme tarafından hükme bağlanıp kesinleşmiş kararları dosya muhteviyatına kazandırabilir.
Ancak bu noktada unutulmaması gereken çok önemli bir husus söz konusudur: İş kazası nedeniyle tazminat davasında yaşanan olayın iş kazası olduğunun tespiti talep edilemez. Eğer dava açılmadan önce iş kazasının tespitine ilişkin olarak Sosyal Güvenlik Kurumu veya mahkeme tarafından karar verilmemişse, açılan tazminat davasında davacıya, olayın iş kazası olduğunun tespitini sağlaması için süre verilir. Bu hususa ilişkin olarak detaylı bilgi edinmek için, konuya istinaden hazırlamış olduğumuz makalemizi inceleyebilirsiniz: İş Kazasının Tespiti Davası
Bunun yanında, iş kazası nedeniyle tazminata hükmedilebilmesi ve tazminat tutarının belirlenebilmesi için işçinin kusuru ve kaza sonucunda meydana gelen zarar olgularının da açıklığa kavuşturulması gerekecektir. Bunun için, yukarıda değinmiş olduğumuz üzere: Tanık beyanı, bilirkişi raporu, uzman görüşü raporu, iş kazası tespit tutanağı ve kolluk tutanakları ile başkaca belgeler ileri sürülebilir. Ancak her somut olayın özelliğine göre ileri sürülecek olan delillerin belirlenmesi aşamasında mümkün olabildiğince yaratıcı düşünülmeli ve tazminat talebinin yalnızca bir zenginleşme aracı olarak ileri sürülmesinden ziyade, gerçekten mevcut olan bir zararın giderimi için talep edildiği ispatlanmalıdır.
c) Tazminat Miktarının Belirlenmesi
İş kazası nedeniyle tazminat davalarında tazminat miktarının belirlenmesi için her somut olayın gereklerine uygun olarak değerlendirme yapılması gerekir. Ayrıca aşağıda değinecek olduğumuz üzere uzmanlık gerektiren hususların tespiti için bilirkişi ve uzman görüşü gibi delillerden yararlanılması gerekeceğinden dolayı iş kazası nedeniyle açılacak olan maddi ve manevi tazminat davalarında mutlaka bilirkişi ve uzman görüşü gibi delillerin dava dilekçesi ile delil dilekçesinde yer alması gerekmektedir.
Ayrıca, iş kazası nedeniyle maddi tazminat ve manevi tazminata istinaden farklı değerlendirmeler yapılır ve tazminat miktarının belirlenmesinde farklı hususlar göz önünde bulundurulabilir. Aşağıda, alt başlıklar halinde bu hususları kısaca detaylandırmaya çalışacağız.
c.1) Maddi Tazminat Miktarının Belirlenmesi
İş kazası nedeniyle maddi tazminat, yaralanan işçinin:
Tedavi giderleri,
Kazanç kaybı,
Çalışma gücünün azalması ya da yitirilmesinden doğan kayıplar ve
Ekonomik geleceğin sarsılmasından doğan kayıplar
gibi maddi ve objektif, hesaplama konusu edilebilir kayıplarını karşılamaya yönelik olarak talep edilir.
Eğer iş kazası sonucunda ölüm meydana gelmişse, ölenin yakınlarının talep edeceği maddi tazminat miktarının hesaplanmasında:
Cenaze giderleri,
Ölenin desteğinden yoksun kalmış olan kişilerin(mirasçı veya akraba olma zorunluluğu yoktur) bu destekten yoksun kalmış olmaları sebebiyle uğradıkları kayıplar,
İş kazası mağduru olan işçi, kazadan sonra hemen vefat etmemişse aradan geçen sürede harcanan tedavi masrafları ile çalışma gücünün azalması ya da yitirilmesinden doğan kayıplar
Bunlara ek olarak işçinin herhangi bir malı da zarar görmüşse, bu malların da tazminine ilişkin şartların mevcut olması durumunda işverenden talep edilmeleri mümkündür. Ancak uygulamada bu tarz bir duruma pek sık rastlanılmamakta, genellikle yalnızca ölüm nedeniyle işçi yakınlarının uğradıkları zararlar ile yaralanan işçinin bedensel zararlarının tazmini talep edilmektedir.
Yukarıdaki zarar kalemleri, dava dosyasının alanında uzman bilirkişilere tevdi edilmesiyle hesap konusu edilir ve raporlanır. Davaya bakmakta olan mahkeme, bilirkişilerce tanzim edilen raporu da dikkate almak suretiyle somut olaya uygun düşen bir maddi tazminat miktarına hükmeder.
Ancak maddi tazminat miktarının hesaplanmasında hakkaniyetin sağlanabilmesi adına tarafların kusur oranlarının kesin olarak tespiti, taraflara Sosyal Güvenlik Kurumu'ndan bağlanan ödemeler, kaza mağduru işçinin gerçek geliri gibi hususların da tespit edilerek tazminat miktarının belirlenmesi aşamasında dikkate alınması gerekmektedir. Bu nedenle "taraflarca getirilme ilkesi" gözden kaçırılmamalı ve tüm bu hususlara değinilmelidir.
c.2) Manevi Tazminat Miktarının Belirlenmesi
İş kazası nedeniyle manevi tazminatın konusu, bedensel bütünlüğü zedelenen işçinin ve iş kazası sonucunda ağır bedensel zarar ya da ölüm meydana gelmişse işçi yakınlarının manevi zararlarının mümkün mertebe giderilmesinden ibarettir.
Manevi tazminat talebine ilişkin olarak hükmedilecek olan para, kaza mağduru işçi veya yakınları nezdinde manevi huzur doğurmayı gerçekleştirecek nitelikte, özgün bir nitelik taşımaktadır. Dolayısıyla manevi tazminata hükmedilirken: Alışılagelmiş anlamıyla tazminat teriminden farklı olarak belirli bir malvarlığı değerinde meydana gelen zararın karşılanmasından ziyade, yaşanılan olay sonucunda deneyimlenen acı, elem, keder ve ıstırabın bir nebze olsun ortadan kaldırılması veya hafifletilmesi arzulanmaktadır. Dolayısıyla manevi tazminat miktarının sınırı, manevi tazminat ile karşılanmak istenen bu amaca uygun olarak belirlenmelidir. Buna ek olarak, tazminatın zenginleşme aracı olarak kullanılamayacağı hususu da dikkatlerden kaçırılmamalıdır.
Maddi tazminata hükmedilebilmesi için gereken şartlar mevcutsa, manevi tazminata da hükmedilebilir. Dolayısıyla manevi tazminata ilişkin olarak özel şartlarla birlikte ve hatta bu şartlardan daha önce, tazminatın genel şartlarının, yani olayda maddi tazminata hükmedilebilmesinin bağlı bulunduğu şartların mevcut olması aranır. Ancak manevi tazminata hükmedilebilmesi ve tazminat miktarının belirlenebilmesi için, hakim tarafından her somut olayın kendisine has özel hal ve koşulları dikkate alınmalı ve olaya ilişkin olarak takdir yetkisi kullanılmalıdır. (Bakınız: Yargıtay İçtihadı Birleştirme Genel Kurulu, 1966/7 E. , 1966/7 K. sayılı kararı)
Hakim, manevi tazminat talebine istinaden takdir yetkisini kullanırken: Somut olayın meydana geliş şekli, olay tarihi, olayın ağırlığı, tarafların kusur durumu, işyerinde alınmış veya alınmamış olan işçi sağlığı ve güvenliği önlemleri, ülkenin ekonomik koşulları, tarafların sosyal ve ekonomik durumları, paranın satın alma gücü gibi birçok farklı unsurdan faydalanabilir. Dolayısıyla tüm bu hususlara ilişkin beyanların ve delillerin yargılama usulüne uygun bir şekilde ileri sürülmesi, faydalı olacaktır.
d) İşçinin Kusurunun Dikkate Alınması
İş kazası nedeniyle tazminat davalarında tarafların kusur oranlarının tespiti, maddi ve manevi tazminat miktarlarını doğrudan etkilemektedir. Bu nedenle iş kazası nedeniyle açılan maddi ve manevi tazminat davalarında, kusur oranının taraflar arasında çekişmeli bir husus olması durumunda kusur tespiti mutlaka sağlanmalıdır. Bunun sebebinden kısaca özetle bahsetmemiz ve örneklendirmemiz gerekirse:
İşçinin kazanç kaybının hesaplanmasında, tespit edilen kazanç kaybı üzerinden işçinin kusuru oranında indirim yapılır,
Türk Borçlar Kanunumuzun 56. maddesine atıf yapılan ve yerleşik hale gelmiş bulunan Yargıtay içtihatlarında, olayın özellikleri dikkate alınırken tarafların kusur oranı da masaya yatırılmaktadır.
Bakınız, Yargıtay 21. Hukuk Dairesi 2018/868 E., 2018/9564 K. sayılı kararında:
"Dosyanın incelenmesinden; 02/07/2013 tarihli kusur raporu ile kazalıya % 50 oranında kusur yüklendiği, 22/11/2016 tarihli kusur raporunda % 30 oranında kusur yüklendiği, kusur raporlarının çelişkili olup çelişkinin giderilmediği ve söz konusu raporları oluşturan bilirkişi heyetinde kardiyoloğun bulunmadığı anlaşılmaktadır. Yapılacak iş, yukarıdaki açıklamalar doğrultusunda olayın beyin kanamasına bağlı kardiyo pulmuner arrest sonucu ölüm olduğu gözetilerek aralarında bir kardiyoloğun da bulunduğu 3 kişilik iş güvenliği uzmanlarından oluşan bilirkişi heyetinden, meydana gelen iş kazası olayında muris veya davalıların kusurunun bulunup bulunmadığını, kusuru bulunanlar varsa her bir taraf için ayrı ayrı açıklanmak suretiyle nedenlerini, kalp krizinin oluşmasında işyeri koşullarının etkili olup olmadığını, sigortalının kendi bünyesinden kaynaklanan nedenlerin ne kadar etkili olduğunu da kapsar şekilde tespit eden kusur raporu aldıktan sonra sonucuna göre karar vermektir." şeklinde, yargılama esnasında tarafların kusur durumu ile kusur oranlarının tespitinde gerçekleştirilen hataların bozma nedeni yapılacağına hükmetmiştir.
e) Zamanaşımı veya Hak Düşürücü Süreler
İş kazası nedeniyle maddi ve manevi tazminat talepleri, Türk Borçlar Kanunumuzun 146. maddesi gereği 10 yıl geçmekle zamanaşımına uğrar.
Türk Borçlar Kanunumuzun 146. Maddesine Göre: "Kanunda aksine bir hüküm bulunmadıkça, her alacak on yıllık zamanaşımına tabidir."
Zamanaşımının başlangıç tarihi olarak, failin ve zararın öğrenildiği tarih esas alınmalıdır. Kaza mağduru işçinin zararı öğrenmesi demek: Zararın varlığı, niteliği ve esaslı unsurları hakkında bir dava açmak ve davanın gerekçelerini göstermeye elverişli bütün hal ve şartları öğrenmiş olması demektir.
f) Görevli ve Yetkili Mahkeme
İş kazası nedeniyle maddi ve manevi tazminat davalarında görevli mahkeme, İş Mahkemesidir. İş Mahkemesi bulunmayan yerlerde yer alan Asliye Hukuk Mahkemesi, bu davaya İş Mahkemesi sıfatıyla bakar.
İş kazası nedeniyle maddi ve manevi tazminat davalarında yetkili mahkeme ise, 7036 sayılı İş Mahkemeleri Kanunumuzun 6. maddesi gereği:
Davalı gerçek veya tüzel kişinin(işveren veya diğer sorumlular), davanın açıldığı tarihteki yerleşim yeri mahkemesi,
İşin veya işlemin yapıldığı yer mahkemesi,
Davalı birden fazla ise(Örneğin birden çok işveren mevcut ise) bunlardan birinin yerleşim yeri mahkemesidir.
g) Zorunlu veya İhtiyari Arabuluculuk
7036 sayılı İş Mahkemeleri Kanunumuzun 3/3. maddesindeki açık hüküm gereğince iş kazası nedeniyle açılacak olan tazminat davaları açısından arabuluculuk dava şartı değildir. Sonuç olarak iş kazası nedeniyle açılacak olan tazminat davalarında zorunlu arabuluculuk uygulaması söz konusu olmamaktadır. Dolayısıyla arabuluculuk süreci işletilmeksizin doğrudan iş kazası nedeniyle tazminat davası açılabilir.
Ancak bu belirtmiş olduğumuz hususlar, yalnızca dava şartı arabuluculuk sürecine ilişkindir. Taraflar, dava şartı olmasa dahi ihtiyari arabuluculuğa başvurabilir ve aralarındaki uyuşmazlığı ihtiyari arabuluculuk yoluyla çözüme kavuşturabilir.
h) Olayın İş Kazası Olduğunun Tespit Edilmesi
İş kazası nedeniyle tazminat davalarında, meydana gelen olayın iş kazası olduğunun tespitine ilişkin karar verilmesi mümkün değildir. Bunun için dava öncesinde, olaya istinaden Sosyal Güvenlik Kurumu'nun olayın iş kazası olduğuna karar vermiş olması ya da iş kazasının tespiti davası sonucunda mahkeme tarafından olayın iş kazası olduğunun tespitine karar verilmesi ve bu kararın kesinleşmesi gerekmektedir. Aksi takdirde davacıya, olayın iş kazası olduğunu SGK'ya başvuru ya da dava yoluyla sağlaması için süre verilir ve bu husus bekletici mesele yapılır. Bu tip detay hususlardan dolayı, iş kazasına ilişkin yasal süreçlerin takibinin alanında uzman bir tazminat avukatı veya iş hukuku avukatı aracılığıyla yürütülmesi tavsiye edilmektedir. Aşağıda, iş kazası tespitine ilişkin detaylı bilgiler yer almaktadır.
Zararlandırıcı Olayın İş Kazası Olduğunun Tespit Edilmesi
İşçinin başına gelen olayın iş kazası olması, hukuki olarak "iş kazası" niteliğine sahip olduğu anlamına gelmez. Bir olayın hukuki anlamda iş kazası olduğunun tespiti:
Sosyal Güvenlik Kurumu'nun kabulüyle veya
SGK'nın olayı iş kazası olarak tanımlamaması nedeniyle açılacak olan iş kazasının tespiti davası sonucunda mahkeme kararıyla
sağlanmalıdır.
Meydana gelen olayın iş kazası olduğu hususu tespit edilmeksizin iş kazası nedeniyle tazminat davası açılması durumunda, iş kazası nedeniyle tazminat davasında olayın gerçekten iş kazası olduğunun tespiti sağlanamayacak olduğundan dolayı davacıya SGK'ya başvuru yapması ve başvurudan sonuç alınamaması durumunda yetkili ve görevli mahkemede iş kazasının tespiti davası açması için süre verilir ve bu süre, iş kazası nedeniyle tazminat davası açısından bekletici mesele yapılır.
a) Kuruma Bildirimde Bulunulması
İş kazasının meydana geldiğini öğrenen işveren, öğrenme tarihinden itibaren 3 iş günü içerisinde Sosyal Güvenlik Kurumu'na doğrudan veya taahhütlü posta yoluyla bildirimde bulunmak durumundadır. Aksi takdirde idari para cezası vb. çeşitli idari yaptırımlarla karşı karşıya kalması durumu söz konusu olabilmektedir.
İşveren tarafından kuruma bildirim sağlanmamışsa, işçi bizzat kendisi de elindeki belgelerle birlikte Sosyal Güvenlik Kurumu'na başvuru yapabilir ve olayın iş kazası olarak kabulünü Kurum'dan talep edebilir.
Bildirim ve başvuru üzerine SGK tarafından verilecek olan karar üzerine taraflar, olayın iş kazası olduğunun veya iş kazası olmadığının tespitini mahkemeden talep edebilir.
b) İş Kazasının Tespiti Davası
Yukarıda açıklamış olduğumuz üzere Sosyal Güvenlik Kurumu'na yapılan bildirime rağmen SGK tarafından söz konusu olayın iş kazası olduğuna karar verilmezse, işçi veya talep hakkı sahibi olan işçi yakınları tarafından yetkili ve görevli mahkemeye başvurularak iş kazasının tespiti davası açılabilir ve yaşanan olayın iş kazası olduğu hususunun mahkeme tarafından yürütülecek yargılama sonucunda karara bağlanmasını talep edebilir.
Bakınız, Yargıtay 21. Hukuk Dairesi 2015/2558 E., 2015/5241 K. sayılı kararında:
"...zararlandırıcı sigorta olayının iş kazası niteliğinde olup olmadığı öncelikle Kurum tarafından tespit olunacak bir husustur. Kurumun bir olayı iş kazası kabul etmemesi durumunda ilgililer işverenin yanında Kurumu da hasım göstererek iş kazası tespit davası açabilirler. Bunun yanında aksine olarak Kurumun bir olayı iş kazası kabul etmesi halinde ise ilgililer Kurumu da hasım gösterecekleri bir dava ile yine olayın iş kazası olmadığının tespitini her zaman mahkemelerden isteyebilirler. Bir olayın iş kazası olup olmadığının açık bir şekilde ortaya konulmasının zararlandırıcı olaya dair yapılacak yargılamada mahkemelerin görevine ilişkin de neticelerinin bulunması nedeniyle önemli olup bu ihtilaf yani olayın iş kazası olup olmadığına dair ihtilaf öncelikle Kurumun yapacağı tahkikata sonrasında ise tarafların açacağı tespit davalarının neticesine bağlı bir ihtilaf olup açılan tazminat davalarında öncelikle çözümü gereken bir husustur." ifadeleriyle, bir olayın Sosyal Güvenlik Kurumu tarafından iş kazası olarak kabul edilmemesi durumunda işçi tarafından iş kazası tespit davası açılabileceği hususu açıkça belirtilmiştir.
Sıkça Sorulan Sorular
İş Kazası Nedeniyle Tazminat Alabilir Miyim?
İş kazası nedeniyle maddi veya manevi tazminat alınıp alınamayacağı hususu, her somut olay açısından ayrı ayrı değerlendirmeye tabii tutulur. Yaşanan olayın hukuken iş kazası olup olmadığı, işçinin kendi kusurunun mevcut olup olmadığı, çalışma ilişkisinin hizmet sözleşmesi kapsamında kalıp kalmadığı gibi bir çok husus değerlendirilir ve buna göre karar alınır. Dolayısıyla bu hususa ilişkin olarak, alanında uzman bir işçi avukatı ile görüşülüp hukuki danışma hizmeti alınması tavsiye edilmektedir.
İş Kazası Nedeniyle Ne Kadar Tazminat Alınır?
İş kazası nedeniyle ödenecek olan tazminat miktarı, maddi ve manevi tazminat türleri açısından farklılık göstermekle birlikte: Olayın meydana gelme şekli, niteliği, zamanı, kaza mağduru olan işçi veya yakınları üzerinde bıraktığı bedensel ve ruhsal etkileri, işçinin yaşı, eğitim durumu, ülkenin içerisinde bulunduğu ekonomik durum, tarafların sosyal, ekonomik ve kültürel durumları, tarafların kusur oranları gibi bir çok husus dikkate alınarak belirlenir. İş kazası nedeniyle tazminat talebinin dava yoluyla ileri sürülmesi durumunda bu hususlar bilirkişi raporu ve uzman görüşü gibi deliller yardımıyla somutlaştırılır.
İş Kazası Nedeniyle Tazminat Davalarında Zamanaşımı Süresi Ne Kadardır?
İş kazası nedeniyle tazminat talepleri, Türk Borçlar Kanunumuzun 146. maddesinde yer alan açık hüküm gereğince 10 yıl geçmekle zamanaşımına uğrar. Bu on yıllık zamanaşımı süresi, işçinin zararı öğrenmesinden başlar. Zararın tam olarak öğrenildiği anın tespiti önemlidir. İşçinin zararı öğrenmesi demek: zararın varlığı, niteliği ve esaslı unsurları hakkında bir dava açmak ve açılacak olan bu davanın gerekçelerini göstermeye elverişli bütün hal ve şartların öğrenilmiş olması demektir.
İş Kazası Nedeniyle Tazminatı Kim Öder?
İş kazası nedeniyle maddi ve manevi tazminat, işveren tarafından ödenir. Sosyal Güvenlik Kurumu'nun iş kazası nedeniyle tazminat yükümlülüğü bulunmamaktadır. SGK, yalnızca kanunda sayılan kalemleri karşılamaktadır(Örneğin: Geçici iş göremezlik ödeneği, sürekli iş göremezlik geliri, ölüm geliri vb. gibi)
İş Kazası Geçiren İşçinin Hakları Nelerdir?
İş kazası geçiren işçi kazanın meydana geliş şekli, niteliği ve meydana getirdiği zarar dikkate alınmak suretiyle: Geçici iş göremezlik ödeneği, sürekli iş göremezlik geliri, malul aylığı, maddi ve manevi tazminat gibi birçok farklı hakkını duruma göre SGK ve işveren gibi muhataplara karşı ileri sürebilmektedir. Her somut olay kendi özelinde değerlendirilecek olduğu için, detaylı bilgi edinmek adına alanında uzman bir iş hukuku avukatı ile görüşülmesi ve hukuki danışmanlık hizmeti alınması tavsiye edilir.
İş Kazası Nedeniyle Tazminat Davalarına İlişkin Yargıtay Kararları
İş kazası nedeniyle tazminat davalarında Sosyal Güvenlik Kurumu'nun taraf sıfatına ilişkin karar,
Yargıtay 21. Hukuk Dairesi 2013/11450 E., 2014/305 K. sayılı kararı
"...
...
...
Davada sıfat, tarafın, dava konusu maddi hukuk ilişkisinin süjesi olup olmamasıyla ilgilidir. Taraf ehliyeti dava şartlarından olup yargılamanın her safhasında re’sen gözönünde tutulması gerekir. Taraf sıfatının bulunmaması halinde dava, sıfat yokluğundan (husumet yönünden) reddedilecektir.
İş kazasından veya meslek hastalığından kaynaklanan maddi ve manevi tazminat istemlerinin işverene yöneltilmesi gerekir. İşveren, hizmet akdine dayanarak işçi çalıştıran gerçek veya tüzelkişilerdir. İşyerinde iş sağlığı ve güvenliği tedbirlerini almak zorunda olan işveren, işçiyi gözetme borcu olarak tanımlanan bu borcunu yerine getirmemesi nedeniyle meydana gelen iş kazası ve meslek hastalığından sorumludur. İşçinin iş görme edimini yerine getirdiği işyerinin Kurum kayıtlarında adına tescil edildiği kişi kural olarak işveren olarak kabul edilebilir ise de gerçek işverenin başkası olduğu belirlenir ise husumetin gerçek işveren olarak tanımlanabilecek bu gerçek veya tüzelkişilere yöneltilmesi gerekir.
Somut olayda, davacı sigortalı ile davalı SGK arasında hizmet akdine dayanan bir ilişki olmadığı gibi, davalı SGK'nın davada taraf sıfatı da bulunmamaktadır. Bu nedenle maddi tazminat istemine dair aleyhinde hüküm kurulan davalı SGK yönünden davanın reddine karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde kabulüne karar verilmesi doğru olmamıştır. ...
...
..."
İş kazası nedeniyle tazminat davası öncesinde iş kazasının tespitinin sağlanması gerekeceğine ilişkin karar,
İş kazası tespiti olmaksızın iş kazası nedeniyle tazminat davası açan işçiye, olayın iş kazası olduğunun tespitini sağlaması için süre verilmesine dair karar,
Sosyal Güvenlik Kurumu'nun olayı iş kazası olarak kabul etmemesi durumunda, işçi veya işçi yakınları tarafından iş kazasının tespiti davası açılmasının gerekeceğine ilişkin karar,
Yargıtay 21. Hukuk Dairesi 2016/3523 E., 2016/14433 K. sayılı kararı
"...
...
...
Dosyadaki kayıt ve belgelerden, davaya konu olayının kurumca iş kazası olarak kabul edilip edilmediğinin giderek iş kazası sigorta kolundan davacılara Kurum tarafından gelir bağlanıp bağlanmadığının araştırılmadığı anlaşılmaktadır.
Sosyal Güvenlik Kurumu tarafından karşılanmayan zararın ödetilmesine ilişkin davalarda (tazminat davaları) öncelikle haksız zenginleşmeyi ve mükerrer ödemeyi önlemek için Kurum tarafından sigortalıya veya hak sahiplerine bağlanan gelirin ilk peşin sermaye değerinin davalı işverene rücu edilebilecek kısmının tazminattan düşülmesi gerektiği Yargıtay’ın oturmuş ve yerleşmiş görüşlerindendir.
Bu bakımdan, davanın niteliği göz önünde tutularak öncelikle hak sahiplerine ... tarafından iş kazası nedeniyle gelir bağlanıp bağlanmadığının araştırılması, gelir bağlanmış ise, bildirilen miktarın, tazminattan düşülmesi, gelir bağlanmamış ise bu yön, hak sahibinin tazminat hakkını doğrudan etkileyeceğinden hak sahibine; gelir bağlanması için Sosyal Güvenlik Kurumuna karşı dava açması için önel verilmesinde yasal zorunluluk olduğu açıktır. Başka bir anlatımla, kendisine gelir bağlanmayan hak sahibinin destekten yoksun kalma tazminat isteme hakkına sahip olmayacağı açık-seçiktir.
Somut olayda iş kazası olduğu iddia olunan olayın Sosyal Güvenlik Kurumuna bildirilip bildirilmediği, davacılara iş kazası sonucu ölüm nedeniyle gelir bağlanıp bağlanmadığı anlaşılamamaktadır. Mahkemece bu hususlar araştırılmadan eksik inceleme ve araştırma ile davacıların maddi tazminat istemlerinin kabulüne karar verilmesi hatalı olmuştur.
Yapılacak iş, davacılara iş kazasını Sosyal Güvenlik Kurumuna ihbarda bulunmak, olayın Kurumca iş kazası olarak kabul edilmemesi halinde Sosyal Güvenlik Kurumuna ve hak alanını etkileyeceğinden işveren aleyhine “iş kazasının tespiti” davası açması için önel verilmesi, tespit davası, bu dava için bekletici sorun yapılarak çıkacak sonuca göre; olayın Kurumca iş kazası olduğunun kabul edilmesi halinde maddi tazminat isteminde bulunan davacılara iş kazası sigorta kolundan gelir bağlanması için Kurum'a başvurmak üzere süre vermek, başvurunun reddi halinde ... Başkanlığı'nı hasım göstererek iş kazası sigorta kolundan kendilerine ölüm geliri bağlanması gerektiğinin tespiti davası açması için önel vermek, dava açılması halinde 6100 sayılı HMK'nun 165/2. maddesi gereğince bu dava için bekletici mesele yapmak, kesinleşen mahkeme kararı ile dava reddedilmiş ise davacıların maddi tazminat istemlerinin reddine karar vermek, başvuru üzerine Kurumca davacılara gelir bağlanmış veya açılan tespit davası kabul edilmiş ve kesinleşmiş ise hüküm tarihine en yakın tarihteki veriler gözetilerek davacıların maddi zararının hesaplatılarak, Kurumca bu davacılara bağlanan gelirlerin ilk peşin sermaye değerinin davalı işverene rücu edilebilecek kısımını maddi tazminat miktarlarından tenzil ederek, çıkacak sonuca göre bir karar vermekten ibarettir.
Mahkemece, bu maddi ve hukuki olgular dikkate alınmaksızın eksik inceleme ve araştırma ile yazılı şekilde karar verilmesi usul ve yasaya aykırı olduğundan bozmayı gerektirmektedir. ...
...
..."
İş kazası nedeniyle tazminat davasında maddi ve manevi tazminat miktarının belirlenmesine ilişkin karar,
Sosyal Güvenlik Kurumu tarafından iş kazası mağduru işçiye yapılan yardımların, iş kazası nedeniyle maddi ve manevi tazminat davasında hesaba katılması gerekeceğine ilişkin karar,
İş kazası nedeniyle tazminat talebinde bulunan işçinin gerçek ücretinin belirlenmesi gerekeceğine ilişkin karar,
İş kazası nedeniyle tazminat talep eden işçinin gerçek ücretinin belirlenmesi usulüne ilişkin karar,
Yargıtay 21. Hukuk Dairesi 2014/17758 E., 2014/21300 K. sayılı kararı
"...
...
...
Dosya kapsamından, davacı sigortalının dava konusu iş kazası nedeniyle bir süre çalışamadığı, davacının istirahatli kaldığı bu süreler bakımından ücret kaybının doğduğu, ayrıca sürekli iş gücü kaybı oluşmasa dahi 04.11.2004 tarihli zararlandırıcı olayda yaralanıp bu yaralanması nedeniyle elem ve açı çektiği ve hususlarının Mahkemece göz ardı edilerek neticeye varıldığı anlaşılmaktadır.
5510 sayılı Yasa'nın 16. maddesinde iş kazası veya meslek hastalığı dolayısıyla geçici iş göremezliğe uğrayan sigortalıya her gün için geçici iş göremezlik ödeneği verileceği, 18. maddesinde ise yatarak tedavi halinde günlük kazancın yarısı, ayakta tedavi ettirildiğine günlük kazancın 2/3 oranında ödenek ödeneceği bildirilmiştir. Geçici iş göremezlik devresinde sigortalının çalışamadığı dönemde yoksun kaldığı gelirde iş kazası sonucu oluşan maddi zarar kapsamındadır. Raporlu olunan dönemde çalışamayan sigortalının bu dönemde yoksun kaldığı ücreti kadar bir zararının oluşacağı ve bu zararında maddi zarar içerisinde kabul edilmesi gerektiği açıktır. Sigortalının zararlandırıcı olay nedeni ile tedavisinin devam ettiği ve çalışamadığı sürelerdeki maddi zararı bu dönemde %100 iş gücü kaybına uğradığı kabulüne göre yapılmalıdır. Bilirkişi aracılığıyla maddi zararı tespit edilip SGK.'ca sigortalıya ödenmesi gereken geçici iş göremezlik ödeneği var ise bunun rücuya tabi kısmının hesaplanan maddi zarardan düşülmesi ile elde edilecek sonuç kazalının geçici iş göremezlik dönemi de denilen istirahatli dönemdeki karşılanmamış zararını ortaya koyacaktır.
Ayrıca zararlandırıcı olaya maruz kalan sigortalının maddi zararının hesaplanmasında, gerçek ücretinin esas alınması koşuldur. Gerçek ücretin ise işçinin kıdemi ve yaptığı işin özelliği ve niteliğine göre işçiye ödenmesi gereken ücret olduğu, işyeri veya sigorta kayıtlarına geçmiş ücret olmadığı Yargıtay'ın yerleşmiş görüşlerindendir.
Bunun yanında iş kazası neticesinde sigortalıda oluşan sürekli iş gücü kayıp oranı hüküm altına alınacak tazminat miktarının tespiti bakımından önemli olmakla birlikte iş kazası neticesinde yaralanan sigortalının maluliyetinin oluşmaması onun manevi zararının doğmadığı, yaralanma nedeniyle elem ve açı çekmediği anlamında yorumlanamaz. İş kazasına maruz kalan işçinin, bu kaza neticesinde sürekli iş gücü kaybı doğmasa dahi yaralanması nedeniyle elem ve açı çekeceği ve manevi zararının oluşacağı açıktır.
Hal böyle olunca somut olayda maddi tazminat davası bakımından; Mahkemece sürekli iş göremezlik oranı % “0” olan davacının istirahatli(raporlu) kaldığı dönem kadar yoksun kaldığı ücret kaybının olacağı değerlendirilerek neticeye varılması doğru olmakla birlikte, davacı kazalının istirahatli gün sayısının kesin olarak ortaya konulmaması ve davacının ücreti noktasında ayrıntılı araştırma yapılmadan asgari ücretin yaklaşık 4,71 katı ücretten hesaplama yapılması doğru olmadığı gibi manevi tazminat davası bakımından; sürekli iş gücü kaybı oluşmasa bile davacının 04.11.2004 tarihli işkazası sonrasında yaralanması nedeniyle elem ve acı çektiği açık olup bunun karşılığı olarak uygun miktarda bir manevi tazminata karar verilmesi yerine yazılı gerekçe ile manevi tazminat isteminin reddine karar verilmesi de usul ve yasaya aykırıdır.
Mahkemece bu maddi ve hukuki olgulara aykırı biçimde özellikle manevi zarar kavramı yanlış yorumlanarak ve maddi zararın hesaplanması noktasında eksik araştırma yapılarak yazılı şekilde hüküm kurulması usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir.
Yapılacak iş, maddi tazminat davası bakımından; davacının yaptığı işe göre ilgili meslek odalarından yaşı, mesleki kıdemi, eğitim durumu da belirtilmek suretiyle emsallerinin ücretini araştırmak, gerçek ücretinin tespiti için gelen bu cevaba diğer tüm deliller ile bir arada değerlendirilerek davacının hesaplamaya esas alınabilecek gerçek ücretini tespit etmek, ayrıca davacının 04.11.2004 tarihli iş kazası nedeniyle istirahatli kaldığı gün sayısını net olarak belirleyerek istirahatli günleri kadar gerçek ücreti dikkate alınarak maddi zararını yeniden hesaplamak ve sonucuna göre karar vermekten, manevi tazminat davası bakımından ise; yine dosyadaki tüm delilleri bir arada değerlendirerek kaza tarihi, tarafların sosyal ekonomik halleri, kusur durumları ile kazalının yaralanmasının niteliğini göz önünde tutarak davacı lehine uygun miktarda manevi tazminata hükmetmekten ibarettir.
O halde, tarafların bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır. ...
...
..."
Ölen işçi yakınların, iş kazası nedeniyle açacağı tazminat davalarında Sosyal Güvenlik Kurumu tarafından yapılan ölüm geliri gibi ödemelerin peşin sermaye değerlerinin, belirlenen tazminat miktarından mahsup edilmesi gerekeceğine ilişkin karar,
Yargıtay 21. Hukuk Dairesi 2016/18065 E., 2018/4861 K. sayılı kararı
"...
...
...
Asliye Hukuk (İş) Mahkemesi‘nin 2014/358 E. Sayılı dosyası kapsamında; davacının, sigortalı müteveffanın gayri resmi beraberliğinden ve vefatından sonra dünyaya geldiğinin, kaza tarihinde 0 yaşında olduğunun belirtildiği ve alınan 31/12/2014 tarihli bilirkişi hesap raporunda, davacı için kurumca gelir bağlanıp bağlanmadığına ilişkin belge olmadığı, bu nedenle bağlanan gelirin ilk peşin sermaye değerinin rücuya kabil kısmının tazminat alacağından tenzil edilmediği anlaşılmaktadır.
İş kazası nedeniyle işçinin ölümü halinde eş ve çocuklar yararına maddi tazminata karar verilebilmesi için eş ve çocuklar yararına Sosyal Güvenlik Kurumu tarafından kısa vadeli sigorta kolundan ölüm geliri bağlanması gerekmektedir. Kendilerine gelir bağlanan eş ve çocukların destekten yararlandığı varsayılmaktadır. Bu nedenle mükerrer ödemeyi önlemek için tespit edilen tazminat miktarından bağlanan gelirlerin peşin sermaye değeri düşülmelidir.
Sigortalının iş kazası veya meslek hastalığı sonucu ölümü durumunda eş ve çocuklara ölüm geliri bağlanması koşullarının belirlenmesi ile ilgili yasal düzenlemelere baktığımızda; 01.10.2008 tarihinde yürürlüğe giren 5510 sayılı Kanunun hak sahiplerine gelir bağlanılması ile ilgili 20/1. maddesinde, İş kazası veya meslek hastalığına bağlı nedenlerden dolayı ölen sigortalının hak sahiplerine, 17 nci madde gereğince tespit edilecek aylık kazancının % 70'i, 55 inci maddenin ikinci fıkrasına göre güncellenerek 34 üncü madde hükümlerine göre gelir olarak bağlanacağı kabul edilmiştir.
Somut olayda, dava konusu olay nedeniyle maddi tazminat isteminde bulunan davacı çocuğa iş kazası sigorta kolundan gelir bağlanıp bağlanmadığı ve bağlanmış ise rücuya tabi olup olmadığı araştırılmamıştır. Bu yönün araştırılması, gelir bağlanmış ve rücuya da tabi ise destekten yoksunluk zararından düşümünün yapılarak hüküm kurulması gerekir.
Yapılacak iş, maddi tazminat isteminde bulunan davacı çocuğa iş kazası sigorta kolundan gelir bağlanıp bağlanmadığını Kurumdan sorularak, gelen yanıta göre gerekirse davacıya SGK Başkanlığını hasım göstererek iş kazası sigorta kolundan kendilerine ölüm geliri bağlanması gerektiğinin tespiti davası açması için önel vermek, süresi içerisinde davanın açılmaması halinde ise davacı çocuğun sigortalının vefatı nedeniyle destekten yoksun kaldığının sabit olması karşısında, Kurumdan davacılara bağlanabilecek olan iş kazası ölüm gelirinin ilk peşin sermaye değerini tespit ettirerek, bu gelirin rücuya kabil kısmını tazminat alacağından tenzil etmek, oluşan usuli kazanılmış hakları gözeterek bir karar vermekten ibarettir. ...
...
..."
İş kazası nedeniyle tazminat davalarında taraf kusur oranlarının önemine ilişkin karar,
İş kazası nedeniyle maddi ve manevi tazminat miktarlarının belirlenmesi noktasında dikkat edilmesi gereken hususlara ilişkin karar,
Yargıtay 21. Hukuk Dairesi 2015/5978 E., 2015/20735 K. sayılı kararı "...
...
...
Dosyadaki kayıt ve belgelerin incelenmesinden; SGK Teftiş Kurulu Başkanlığı tarafından olayın iş kazası olduğunun tespit edildiği, davacı sigortalının sürekli iş göremezlik oranının % 9,3 olduğu, hükme esas bilirkişi kusur raporunda olayın meydana gelmesinde, davalı işverenin % 75 davacının % 25 oranında kusurlu olduklarının, belirtildiği anlaşılmaktadır.
İş kazası veya meslek hastalığı sonucu sürekli iş göremezlikte maddi zarar sigortalının zararlandırıcı sigorta olayından önce ve sonraki durumu arasında oluşan farktan ibarettir. Başka bir anlatımla zararlandırıcı sigorta olayı meydana gelmeden önce malvarlığı hangi durumda ise o durumla zararlandırıcı sigorta olayı olduktan sonraki durum arasında ortaya çıkan fark iş kazası veya meslek hastalığı sonucu maddi tazminat isteminin temelini oluşturur.
Tazminatın saptanmasında ise; zarar ve tazminata doğrudan etkili olan işçinin net geliri, bakiye ömrü, iş görebilirlik çağı, iş görmezlik ve karşılık kusur oranları, Sosyal Sigortalar tarafından bağlanan peşin sermaye değeri gibi tüm verilerin hiçbir kuşku ve duraksamaya yer vermeyecek şekilde öncelikle belirlenmesi gerektiği tartışmasızdır. Tazminat miktarının ise işçinin rapor tarihindeki bakiye ömrü esas alınarak aktif ve pasif dönemde elde edeceği kazançlar toplamından oluştuğu yönü ise söz götürmez.
Somut olayda, sigortalının iş kazası nedeniyle %9,3 oranında meslekte kazanma gücünde azalma nedeniyle maddi zarara uğradığı sabit olmasına rağmen, Mahkemece hatalı değerlendirme ile Kurumca kazanın iş kazası olarak kabul edilmiş olması nedeniyle, davacının tazminat talebinin karşılandığından bahisle maddi tazminat talebi hakkında karar verilmesine yer olmadığına karar verilmesi doğru olmamıştır.
Yapılacak iş; davacının talebini aşmamak koşuluyla, sigortalının % 9,3 sürekli iş göremezlik oranı üzerinden maddi zararını hesaplattırmak ve Kurumca müteveffa sigortalıya yapılan fiili ödemelerin davalı işverenin kusuruna isabet eden rücuya tabi kısımını maddi zarar miktarından indirerek bir karar vermekten ibarettir. O halde, davacının bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul olunmalı ve hüküm bozulmalıdır.
Ayrıca davacının maddi ve manevi tazminat istemine 06.11.2014 tarihli ıslah dilekçesiyle olay tarihinden itibaren faiz uygulanmasını talep etmiş olması karşısında bu talep değerledirilerek faize hükmedilmesi gerekmektedir.
2- Gerek mülga B.K'nun 47 ve gerekse yürürlükteki 6098 sayılı T.B.K’nun 56. maddesi hükmüne göre Hakimin, özel halleri göz önünde tutarak manevi zarar adı ile hak sahibine verilmesine karar vereceği bir para tutarı adalete uygun olmalıdır. Hükmedilecek bu para, zarara uğrayanda manevi huzuru doğurmayı gerçekleştirecek tazminata benzer bir fonksiyonu olan özgün bir nitelik taşır. Bir ceza olmadığı gibi, mamelek hukukuna ilişkin zararın karşılanmasını da amaç edinmemiştir. O halde, bu tazminatın sınırı onun amacına göre belirlenmelidir. Takdir edilecek miktar, mevcut halde elde edilmek istenilen tatmin duygusunun etkisine ulaşmak için gerekli olan kadar olmalıdır. 22.06.1966 günlü ve 7/7 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararı’nın gerekçesinde takdir olunacak manevi tazminatın tutarını etkileyecek özel hal ve şartlar da açıkça gösterilmiştir. Bunlar her olaya göre değişebileceğinden hakim, bu konuda takdir hakkını kullanırken ona etkili olan nedenleri de karar yerinde objektif ölçülere göre isabetli bir biçimde göstermelidir.
Hakimin, bu takdir hakkını kullanırken, ülkenin ekonomik koşulları, tarafların sosyal ve ekonomik durumları, paranın satın alma gücü, tarafların kusur durumu, olayın ağırlığı, olay tarihi gibi özellikleri göz önünde tutması, bunun yanında olayın işverenin işçi sağlığı ve güvenliği önlemlerini yeterince almamasından kaynaklandığı da gözetilerek gelişen hukuktaki yaklaşıma da uygun olarak tatmin duygusu yanında caydırıcılık uyandıran oranda manevi tazminat takdir edilmesi gerektiği açıkça ortadadır. ( HGK 23/06/2004, 13/291-370 )
Bu ilkeler gözetildiğinde, davacı yararına hükmedilen 15.000,00 TL manevi tazminatın fazla olduğu ortadadır. O halde, davalının bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul olunmalı ve hüküm bozulmalıdır. ...
...
..."
İş kazası nedeniyle tazminat davalarında taraf kusur durumlarının belirlenmesine ilişkin karar,
İş kazası nedeniyle tazminat miktarının belirlenmesinde işçinin kusurunun dikkate alınmasına ilişkin karar,
İş kazası nedeniyle tazminat davalarında işçinin gerçek ücretinin tespit edilmesinin önemine dair karar,
Yargıtay 21. Hukuk Dairesi 2016/8636 E., 2017/9868 K. sayılı kararı
"...
...
...
1- İş kazalarından kaynaklanan maddi ve manevi tazminat davalarında zararlandırıcı olaya neden oldukları ileri sürülen kişi veya kişilerin kusur oranlarının kesin olarak tespiti hem maddi hem de manevi tazminat miktarını doğrudan etkilemesi bakımından önem taşımaktadır. Zira maddi tazminat davalarında sigortalının kazanç kaybının hesaplanmasında davacının kendi kusuru oranında tespit olunan kazanç kaybından indirim yapılacağı gibi yine manevi tazminat davalarında hükmedilecek manevi tazminat miktarının takdirinde tarafların kusur durumu mahkemece öncelikle dikkate alınacaktır.
Somut olayda davacı sigortalının, davalı şirkette kırıcı makine usta yardımcısı olarak çalıştığı, makinenin yağını değiştirdikten sonra atık yağı fabrika sahasındaki yağ atıklarını döktükleri bidonların olduğu depoya taşırken düşerek makine yağını üzerine döktüğü, üzerine dökülen yağı tinerle temizledikten sonra makinenin olduğu bölüme giderek sigara içmek için çakmağı ateşlediğinde üzerindeki elbiselerin alev aldığı anlaşılmaktadır. Hükme esas alınan kusura ilişkin bilirkişi raporunda davalı işveren şirketin % 60 oranında, davacının % 40 oranında kusurlu olduğu kabul edilmiş ise de olayın davacının tinerle yaptığı eylem sonucu çakmağı ateşlemesi sonucu meydana geldiği dikkate alındığında, davacının kusur oranının daha fazla olması gerektiği anlaşılmakla kusur raporunun oluşa uygun olmadığı açıktır.
2- Bir diğer uyuşmazlık maddi zararın belirlenmesi noktasında toplanmaktadır. Zararlandırıcı sigorta olayına maruz kalan sigortalının maddi zararının hesabında, gerçek ücretin esas alınması koşuldur. Hükme esas alınan hesaba ilişkin bilirkişi raporunda davacının Kurum müfettişine 26.08.2010 tarihli 750 TL ücret ile çalışmaya başladığı ve 3 ay sonra kazaya uğradığı şeklindeki ifadesi kapsamında bu ifadede belirtilen ücretin esas alınması gerekirken maden mühendisleri odası tarafından bildirilen emsal ücretin esas alınması isabetsiz olmuştur.
Yapılacak iş; yeniden iş güvenliği uzmanı bilirkişi heyetinden, olayın oluşuna uygun kusur raporu ile davacının ücretinin yukarıdaki anlatım üzere belirleyip hesaba ilişkin bilirkişi raporu almak ve raporları dosyadaki bilgi ve belgelerle birlikte değerlendirerek çıkacak sonuca göre kazanılmış hakların da gözetilmesi suretiyle karar vermektir.
O halde, davalı şirketin bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır. ...
...
..."
İş kazası nedeniyle tazminat davalarında zamanaşımına ilişkin karar,
İş kazası nedeniyle tazminat davasında zamanaşımı süresinin başlangıç tarihine ilişkin karar,
Yargıtay 21. Hukuk Dairesi 2015/12848 E., 2016/7708 K. sayılı kararı
"...
...
...
Dosya kapsamındaki kayıt ve belgelerden; davacı vekilinin 11.04.2008 tarihli dava dilekçesi ile, 1.000 TL Maddi, 10.000 TL manevi tazminat talebinde bulunduğu, davacının 13.01.2001 tarihli iş kazası nedeniyle %13,3 oranında, 08.04.2005 tarihli iş kazası nedeniyle %0 oranında malul olduğu, iş kazaları nedeniyle davacının %50 müterafih kusurunun bulunduğu, davacı vekilince sunulan 22.12.2014 tarihli ıslah dilekçesi ile maddi tazminat isteminin 15.12.2014 tarihli hesap bilirkişi ek raporu doğrultusunda 2001 tarihli iş kazası için 14.841,41 TL, 2005 tarihli iş kazası için 111.85 TL olmak üzere 14.953,26 TL'ye artırıldığı, talep artırım dilekçesinden sonra davalı vekilinin 25.12.2014 tarihli dilekçesiyle ıslaha karşı zamanaşımı def'inde bulunduğu anlaşılmaktadır.
Uyuşmazlık bu tür davalarda T.B.K' nın 146.maddesi (B.K.’nun 125.md) gereğince uygulanmakta olan 10 yıllık zaman aşımı süresinin hangi tarihte başlatılması gerektiği noktasında toplanmaktadır.
Uygulama ve öğretide kabul edildiği üzere, zamanaşımı failin ve zararın öğrenildiği tarihten başlatılmalıdır. Zarar görenin zararı öğrenmesi demek, zararın varlığı, mahiyeti ve esaslı unsurları hakkında bir dava açma ve davanın gerekçelerini göstermeye elverişli bütün hal ve şartları öğrenmiş olması demektir. Vücut bütünlüğünün ihlalinden doğan zarar, ancak bakım ve tedavi sonucunda düzenlenen hekim raporuyla belirli bir -açıklığa kavuşur. Bedensel zararın gelişim gösterdiği durumlarda zamanaşımına başlangıç olarak hastalık seyrinin yani gelişimin tamamlandığı tarihin esas alınması gerekir.
Somut olayda, tazminatın 11.04.2008 tarihli dava dilekçesinde fazlaya ilişkin haklar saklı tutularak 6100 sayılı HMK'nın 109. maddesinde öngörülen kısmi dava olarak talep edildiği ortadadır. Bu duruma göre zamanaşımı süresi dava dilekçesi ile talep edilen maddi tazminat yönünden dava tarihi itibariyle kesilerek, bakiye alacak miktarı yönünden işleyeme devam edecektir.
Hal böyle olunca, davacı vekilince sunulan 22.12.2014 tarihli ıslah dilekçesi niteliğindeki talep artırım dilekçesine karşı davalı vekilince süresi içinde sunulan zamanaşımı def'i nin, davacının 23.01.2001 tarihli ilk iş kazası yönünden değerlendirilerek, bu iş kazası için ıslah edilen kısmın zamanaşımına uğradığı gözetilerek, 23.01.2001 tarihli iş kazası için ıslah edilen kısma ilişkin davanın reddine karar verilmesi gerekirken, yazılı şekilde kabulüne karar verilmesi doğru olmamıştır.
Mahkemece bu maddi ve hukuki olgular dikkate alınmaksızın hüküm kurulması usul ve yasaya aykırı olup, bozma nedenidir. ...
...
..."
İş kazası nedeniyle tazminat davalarında zamanaşımı süresine ilişkin karar,
Yargıtay 21. Hukuk Dairesi 2018/1911 E., 2019/2373 K. sayılı kararı
"...
...
...
İş kazası sonucu sürekli iş göremezlik nedeniyle uğranılan zararın giderilmesi amacıyla açılan maddi ve manevi tazminat davalarında; zamanaşımı süresi gerek olay tarihinde yürürlükte bulunan Borçlar Kanunu'nun 125. maddesi ve gerekse yürürlükteki 6098 sayılı yasanın 146. maddesi gereğince haksız fiilin meydana geldiği tarihten itibaren 10 yıldır.
Somut olayda; davaya konu olayın 24/10/2002 tarihinde meydana geldiği, davacı tarafça maddi tazminat talebinin 21/08/2015 tarihinde ıslah yolu ile artırıldığı, ıslah dilekçesinin tebliğedildiğine dair tebligat parçasının dosyada bulunmadığı ve UYAP'ta kayıtlı evraklar arasında da bulunmadığı, davalı tarafın 05/09/2013 tarihinde zamanaşımı def'inde bulunduğu, şu halde yasada öngörülen 10 yıllık zamanaşımı süresinin dolduğu anlaşıldığından ıslah dilekçesi ile artırılan maddi tazminat taleplerinin zamanaşımı nedeniyle reddine karar verilmesi gerekirken kabulüne karar verilmesi usul ve yasaya aykırı olup bozma sebebidir.
O halde, davalının bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır. ...
...
..."