top of page

Kasten Öldürme Suçu(Cinayet, Adam Öldürme) Unsurları ve Cezası (TCK 81 - 83. Maddeleri) 2025

Avukat Baran DELİL

Delil Hukuk Bürosu

kasten adam öldürme suçu ve cezası
 

Makale İçeriği:

  1. Kasten Öldürme Suçu Nedir?

  2. Kasten Öldürme Suçunun Nitelikli Halleri

  3. Kasten Öldürme Suçunun Cezası Nedir?

  4. Kasten Öldürme Suçunun Unsurları

    1. Kasten Öldürme Suçunda Maddi Unsur

    2. Kasten Öldürme Suçunda Manevi Unsur, Kusur

      1. Kasta Dair Açıklamalar

      2. Yargıtay'a Göre Öldürme Kastının Varlığı

    3. Kasten Öldürme Suçunda Hukuka Aykırılık

    4. Kasten Öldürme Suçunda Mağdur ve Suçtan Zarar Gören

    5. Kasten Öldürme Suçunun Hukuki Konusu

  5. Kasten Öldürmenin İhmali Davranışla İşlenmesi

  6. Somut Olay Açısından Özel İnceleme Gerektiren Hususlar

    1. Cezada İndirim ya da Cezasızlık Gerektiren Şahsi Sebepler

    2. Suça Teşebbüs, Gönüllü Vazgeçme veya Etkin Pişmanlık

    3. Şikayet, Şikayet Süreleri ve Şikayetten Vazgeçme

    4. Kasten Öldürme Suçunda Zamanaşımı

    5. Suça İştirak

      1. Müşterek Faillik

      2. Suça Azmettirme

      3. Yardım Etme

    6. Suçların İçtimaı

    7. Hükmün Açıklanmasının Geri Bırakılması(HAGB)

    8. Cezanın Ertelenmesine Karar Verilmesi

    9. Adli Para Cezası

    10. Uzlaşma Usulü

  7. Kasten Öldürme Suçunda Savunma ve Beraat

  8. Kasten Öldürme Suçunda Görevli Mahkeme

  9. Kasten Öldürme Suçuna İlişkin Yargıtay Kararları

 

Kasten Öldürme Suçu Nedir?


Kasten öldürme suçu Türk Ceza Kanunumuzun 81. Maddesi'nde düzenlenmiştir. Bu suçu işleyen kişi, müebbet hapis cezası ile cezalandırılır. Bir kişiyi öldürme iradesiyle hareket edilerek, meydana getirilen hareketin sonucunda kasten kişinin ölümüne sebebiyet veren kişi kasten öldürme suçundan yargılanır. Halk arasında kasten öldürme suçunun "cinayet suçu" veya "adam öldürme suçu" olarak ifade bulduğu görülmekteyse de, bu suç tipinin kanun ve uygulamadaki esas adı "kasten öldürme suçu"dur.


Türk Ceza Kanunumuzun 81. Maddesine Göre: "(1) Bir insanı kasten öldüren kişi, müebbet hapis cezası ile cezalandırılır."

Bu kapsamda değerlendirilen davranışlar, failin ölüm sonucunu öngörerek ve isteyerek gerçekleştirdiği eylemlerdir. Suç failinin maktulü öldürme iradesi ile hareket ederken nasıl bir fiilde bulunduğunun önemi yoktur, çünkü bu suç serbest hareketli bir suçtur. Dolayısıyla kasten öldürme suçu maktulün uçurum veya köprü gibi yüksek bir yerden aşağıya atılmasıyla oluşabileceği gibi, silahla vurulması veya iple boğulmasıyla da işlenebilir. Failin öldürme niyetiyle hareket etmesi, kasten öldürme suçunun temel unsurudur.


Makalemizin devamında detaylı olarak anlatacak olduğumuz üzere, kasten öldürme suçuna ilişkin olarak gerçekleştirilen yargılamada yalnızca failin fiili sonucunda mağdurun ölmüş olması hususu inceleme konusu edilmez; somut olayın işleyişinde failin öldürme kastının bulunup bulunmadığı hususu da açıkça gözler önüne serilmelidir. Failin öldürme kastına sahip olduğunun tespitinde mağdurun vücudunun hangi bölgesine saldırı gerçekleştirildiği, kaç defa darbe vurulduğu, saldırı anının şiddeti ve saldırının fail tarafından olay öncesinde planlanıp planlanmadığı, mağdur ile fail arasındaki kişisel ilişki ve husumet gibi birçok farklı husus dikkate alınır. Dolayısıyla kasten öldürme suçuna ilişkin her bir somut olayın doğru yorumu ciddi önem arz ettiğinden dolayı, konuyu somut olayların değerlendirildiği Yargıtay içtihatları ile birlikte değerlendirmeye ve siz değerli okuyucularımıza aktarmaya çalışacağız.



Kasten Öldürme Suçunun Nitelikli Halleri


Bir suçun nitelikli halleri, suçun temel şekline göre daha ağır ve tehlikeli kabul edilen, suçun cezasını artıran durumları ifade eder. Bu haller, suçun işleniş biçimi, failin kimliği, mağdurun durumu, suçun özel bir araçla işlenmesi veya belirli bir plan dahilinde gerçekleştirilmesi gibi faktörlerle belirlenir.


Kasten öldürme suçunun nitelikli halleri, Türk Ceza Kanunumuzun 82. maddesinde sınırlı olarak sayılmıştır. Bu hallerde suçun failine verilecek ceza müebbet hapis değil, ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasıdır.


Türk Ceza Kanunumuzun "Nitelikli Haller" Başlıklı 82. Maddesine göre: " "(1) Kasten öldürme suçunun; a) Tasarlayarak, b) Canavarca hisle veya eziyet çektirerek, c) Yangın, su baskını, tahrip, batırma veya bombalama ya da nükleer, biyolojik veya kimyasal silah kullanmak suretiyle, d) Üstsoy veya altsoydan birine ya da eş, boşandığı eş veya kardeşe karşı, e) Çocuğa ya da beden veya ruh bakımından kendisini savunamayacak durumda bulunan kişiye karşı, f) Kadına karşı, g) Kişinin yerine getirdiği kamu görevi nedeniyle, h) Bir suçu gizlemek, delillerini ortadan kaldırmak veya işlenmesini kolaylaştırmak ya da yakalanmamak amacıyla, i) Bir suçu işleyememekten dolayı duyduğu infialle, j) Kan gütme saikiyle, k) Töre saikiyle, İşlenmesi halinde, kişi ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası ile cezalandırılır."

Kanun hükmünden kolaylıkla görülebileceği üzere kasten öldürme suçunun nitelikli halleri de tüm hukuk sistemimizin geneline sirayet eden soyut ve genel kanun düzenlemeleri ile paralellik arz etmektedir. Örneğin "tasarlayarak kasten öldürme suçu" denildiğinde tasarlama ifadesinin sınırlarının nerede başlayıp nerede biteceğinin belirlenmesi, ceza hukuku uygulayıcısı olan avukat, savcı ve hakimlerin yorum kabiliyetlerine bırakılmıştır. Bu anlamda her bir nitelikli hal için benzer olaylara dair verilmiş olan Yargıtay kararlarının dikkate alınıp değerlendirmeye tabii tutulması gerekmektedir.


Örnek verecek olursak, tasarlayarak kasten öldürmeye ilişkin olarak Yargıtay 1. Ceza Dairesi 2020/2851 E., 2021/15007 K. sayılı kararında:

"Sanık ... hakkında Manisa Ruh Sağlığı ve Hastalıkları Hastanesince düzenlenen 21.11.2017 tarih sayılı kurul raporunun, sanık hakkında çelişkili olan başkaca rapor da bulunmaması nedeniyle yeterli görülmesi ve tasarlamanın oluşması için, bir kimseye karşı belli bir suçu işleme kararının verilmesi, suç işleme kararı ile fiilin icrası arasında makul bir sürenin geçmesi, bu süre içerisinde sebat ve ısrar gösterilerek karardan dönülmemesi gerekmekte olup, ..." ifadeleriyle tasarlayarak öldürmeye dair saptamalarda bulunulmuştur.


Bu şekilde yargısal uygulamalarla her bir nitelikli halin kavramsal çerçevesi doldurulmuş ve somutlaştırılmıştır. Nitelikli hallerin varlığına ilişkin olarak da her somut olay kendi özelinde değerlendirilmeli ve güncel yargısal uygulamalar çerçevesinde iddia ve savunmada bulunulmalıdır.



Kasten Öldürme Suçunun Cezası Nedir?


Kasten öldürme suçuna ilişkin yargılamada sanığa verilecek ceza belirlenirken somut olayın gereklerine göre inceleme yapılır.


  • Türk Ceza Kanunumuzun 81. maddesine göre kasten öldürme suçunun cezası, müebbet hapistir.

  • Ancak kasten öldürme suçunun nitelikli hallerinin tespiti halinde TCK 82. madde hükmü gereğince ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasına hükmolunur.


Müebbet hapis, esasen ömür boyu hapis anlamına gelmektedir. Bununla birlikte uygulamada infaz hukuku ve koşullu salıverilme uygulamalarında yer alan özel hükümler gereğince müebbet hapis cezası almış olan kişiler, en az 24 yılını cezaevinde geçirdikten sonra koşullu salıverilme talebinde bulunabilir; aynı şekilde kasten öldürme suçunun nitelikli hallerinin söz konusu olması durumunda, hakkında ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasına hükmedilen kişiler de en az 30 yıllarını cezaevinde geçirdikten sonra koşullu salıverilme talebinde bulunabilirler. Bu durum, ceza hukukunun kişiyi cezalandırma amacının yanında bir de onu ıslah edip topluma kazandırma amacına sahip olmasından kaynaklanmaktadır.



Kasten Öldürme Suçunun Unsurları


Esas olarak kasten öldürme suçunun unsurlarını maddi unsur, manevi unsur ve hukuka aykırılık olarak üç başlık altında sayabiliriz. Ancak suçun niteliği ve önemi gereği fail, hukuki konu, mağdur ve suçtan zarar gören kavramlarını da işlemeyi son derece önemli görüyoruz.


a) Kasten Öldürme Suçunda Maddi Unsur


Kasten öldürme suçu, bir insanın bir başka insanı öldürme iradesi ile hareket etmesiyle ve mağdurun ölümüyle meydana gelir. Öldürme kastıyla ve bilinçli olarak hareket eden failin, mağduru ne şekilde öldürdüğünün bir önemi yoktur. Ölüm neticesinin meydana gelmesiyle birlikte suç tamamlanmış olur. Kasten öldürme suçunda fiil, bir kişinin ölümüne sebep olabilecek nitelikte bir eylemdir. Bu eylem doğrudan bir saldırı veya dolaylı olarak gerçekleştirilmiş olabilir. Örneğin, bir kişiyi ateşli silahla vurmak, zehirlemek veya bıçaklamak fiildir.


Kasten öldürme suçunun neticesi, mağdurun ölümüdür. Yani failin gerçekleştirdiği fiil, mağdurun hayatını kaybetmesiyle sonuçlanmalıdır. Failin kasıtlı bir şekilde kasten öldürme suçuna dair icrai hareketleri tamamlamasına rağmen kendi elinde olmayan nedenlerle ölümün gerçekleşmemesi durumunda kasten öldürmeye teşebbüsten yargılama gündeme gelebilir. Kasten öldürme suçunda ölüm olayının suç fiilinden hemen sonra gerçekleşmesi şart değildir. Örneğin failin mağduru öldürme kastıyla bıçakladığı ve mağdurun hastaneye yetişmesiyle birlikte, 1 hafta kadar süren bir yoğun bakım sürecinin sonunda hayatını kaybetmesi halinde, kasten öldürme fiili gerçekleşmiş olacaktır. Ancak yoğun bakımda geçen süre içerisinde hastane personeli tarafından mağdura yanlış tedavi uygulanması nedeniyle ölüm olayının gerçekleşmesi halinde, failin fiilinin kasten öldürme suçu teşkil edeceği söylenemez. Bu durumda failin kasıtlı fiili ile netice arasındaki nedensellik bağı ortadan kalkmış olacaktır; dolayısıyla savcılık ve mahkeme tarafından illiyet bağına ilişkin kapsamlı inceleme yapılıp sübuta göre karar verilmesi gerekecektir.


Failin fiilinin tamamlanmasıyla birlikte mağdurun yaralanması, ancak ölüm olayının meydana gelmemesi halinde, kasten öldürme suçu meydana gelmeyecektir. Bu örnekte fail, öldürme kastıyla hareket ettiğinden dolayı kasten yaralama suçunun da meydana gelmemiş olacağı açıktır; burada işlenmiş olan suçun kasten öldürmeye teşebbüs olduğunun kabulü gerekir.


Suçun faili, bu fiili gerçekleştiren kişidir. Failin kim olduğu konusunda herhangi bir sınırlama yoktur. Herhangi bir kişi bu suçun faili olabilir. Kasten öldürme suçunun mağduru, ölen kişidir. Mağdurun bir insan olması gerekmektedir; bu nedenle, henüz doğmamış bir bebeğe karşı işlenen fiiller farklı suç kapsamına girer. Aynı şekilde bir insana değil de bir hayvana karşı işlenen suçlar, kasten öldürme suçunu değil; başka bir suç tipi olan mala zarar verme suçunu meydana getirir.


b) Kasten Öldürme Suçunda Manevi Unsur, Kusur


Failin, suç fiilini meydana getirmesinde kusurlu olması gerekmektedir. Bu nedenle failin olay esnasındaki kastı incelenmektedir. Fail, mağdurun ölümünü bilerek ve isteyerek gerçekleştirmiş olmalıdır. Kast, doğrudan kast (failin doğrudan öldürme amacıyla hareket etmesi) veya olası kast (failin ölüm sonucunu öngörüp göze alması) şeklinde olabilir. Doğrudan kastta fail, mağdurun ölümünü kesinlikle istemekte, olası kastta ise ölüm sonucunu göze alarak hareket etmektedir.


Kasten öldürme suçlarında savunma avukatının en büyük işlerinden biri kastın tespiti noktasında yoğunlaşmaktadır. Kasıt, failin yaptığı hareketi bilinçli olarak yapması ve ölüm neticesini bilerek ve isteyerek bu neticenin gerçekleşmesi için gerekli suç fiilini yerine getirmesidir. Yani suçun maddi unsurlarına nazaran daha soyut ve subjektif bir kavramdır. Bu nedenle somut olayın gelişimi itibariyle yoruma hayli açıktır.


b.1) Kasta Dair Açıklamalar


Kasten öldürme suçu nedeniyle yapılan yargılamalarda, failin kastının tespiti hususu çok büyük önem arz etmektedir. Suçun kasten öldürme suçu mu, neticesi sebebiyle ağırlaşmış yaralama suçu mu, kasten öldürme suçuna teşebbüs mü, taksirle öldürme suçu mu yoksa olası kast ile öldürme mi olduğunun tespiti, cezanın tayini açısından oldukça elzemdir. Çünkü örnek üzerinden açıklamak suretiyle somutlaştıracak olursak, fiilin kasten öldürme olması halinde ceza müebbet hapis olacaktır; ancak olayın irdelenmesi ile kasıt incelemesi yapılarak fiilin neticesi sebebiyle ağırlaşmış yaralama suçu kapsamında ele alınmasının sağlanması halinde müebbet hapis yerine 8 ila 18 yıl arasında hapis cezası gündeme gelecektir.


Kasten öldürme suçunda kasıt belirlemesi yapılırken:

  • Fail ile mağdur arasındaki ilişki geçmişi,

  • Failin şahsi geçmişi,

  • Olay esnasında mağdurun vücudunda meydana gelen yaraların sayısı ve yeri,

  • Failin fiilini işlerken kullandığı araçlar gibi dışarıdan algılanabilir niteliğe sahip her şey tartışma konusu edilebilir.


Örneğin mağdurun bacağından tek bir darbe ile bıçaklanması ve kan kaybından ölümü halinde öldürme kastının varlığı daha tartışmalıyken, mağdurun kalbine ve boğazına ya da başkaca hayati bir bölgesine denk düşecek şekilde birden fazla kez bıçaklanması halinde failin kastının mağduru öldürmek olduğu hususu şüpheden uzaklaşacak ve kesinlik kazanabilecektir. Tabii ki bu belirttiğimiz durumlar yalnızca kasıt konusunu somutlaştırmak için verdiğimiz örnekler olup, her somut olay kendi içerisinde incelikle ele alınmalıdır. Çünkü somut olayın gerçekleşmesi esnasında mağdurun kalbinden bıçaklanması, kimi durumlarda öldürme kastıyla hareket etmeyen kişilerin eylemlerinden de kaynaklanabilmektedir. Bu nedenle her somut olay ayrı değerlendirilir.


Ayrıca failin, olayın meydana gelmesi sonrasındaki davranışları da kastın tespitinde önemlidir. Bu nedenle olayın meydana gelmesi akabinde failin olay yerini terk etmesi veya terk etmeyip ilk yardım müdahalesini bizzat yaparak sağlık görevlilerinin acele bir şekilde olay yerine intikal etmelerini sağlaması gibi durumlar da kasta dair incelemede dikkate alınır.


b.2) Yargıtay'a Göre Öldürme Kastının Varlığı


Yargıtay'a göre yalnızca tek bir hususun dikkate alınması, örneğin yalnızca mağdurun vücudunda meydana gelen yaranın sayısına ve niteliğine bakılması ile öldürme kastının tespiti yapılamaz. Somut olaya dair tüm hususların birlikte değerlendirilmesi gerekmektedir.


Yargıtay Ceza Genel Kurulu tarafından 02.05.2006 tarihinde verilen 97/132 sayılı karara göre:

"Yerleşmiş yargısal kararlarda da vurgulandığı üzere, adam öldürmeye kalkışma ve yaralama suçlarını birbirinden ayıran başlıca ölçütler; failin olay öncesi, olay sırası ve olaydan sonraki davranışları kastın belirlenmesinde ölçü olarak alınmalıdır. Yargıtay'ın yerleşmiş kararlarına göre, adam öldürmeye teşebbüs ve yaralama suçlarını birbirinden ayıran başlıca ölçüler; fail ve mağdur arasındaki husumetin nedeni ve niteliği, failin cürümde kullandığı saldırı aletinin mahiyeti, atış veya darbe sayısı ile mesafesi, mağdurun vücudunda meydana getirilen yaraların yerleri ile nitelik ve nicelikleri, hedef seçme imkânı olup olmadığı, olayın akışı ve sebebi, failin işlemeye kastettiği cürmün meydana gelmesine iradesi dışında engel bir halin olup olmadığıdır."


Öldürme kastının varlığına ilişkin olarak Yargıtay Ceza Genel Kurulu tarafından 2008/1-77 E., 2008/165 K. sayısı ve 10.06.2008 tarih ile verilen kararda:

"Sonuçlarını bilerek ve isteyerek fiili işleme iradesi olan ve failin iç dünyasını ilgilendiren kast, failin olay öncesi, olay sırası ve olay sonrası davranışları ölçü alınarak belirlenmelidir. Öldürme kastının varlığı ise;

a) Fail ile mağdur arasında olay öncesine dayalı, öldürmeyi gerektirir bir husumetin bulunup bulunmadığı,

b) Olayda kullanılan vasıtanın öldürmeye elverişli olup olmadığı,

c) Mağdurdaki darbe sayısı ve şiddeti,

d) Darbelerin vurulduğu bölgenin hayati önem taşıyıp taşımadığı,

e) Failin fiiline kendiliğinden mi, yoksa engel bir nedenden dolayı mı son verdiği,

f) Olay sonrası mağdura yönelik davranışları, başka bir anlatımla olayın kendine özgü tüm özellikleri dikkate alınarak saptanmalıdır.

Bu açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde; uyarısına ve tanık Alper’in araya girmesine rağmen saldırısını sürdüren öldürülene karşı kavganın hareketli ortamında hedef gözetmeksizin bıçak salladığı ve tek darbe ile yetindiği, öldürme kastını ortaya koyacak başkaca davranışı bulunmadığı, öldürülen ile arasında husumet mevcut olmadığı saptanan sanığın olayda yaralama kastı ile hareket ettiği anlaşıldığından, Yerel Mahkeme direnme hükmünün onanmasına karar verilmelidir." şeklinde hüküm kurmuştur.


c) Kasten Öldürme Suçunda Hukuka Aykırılık


Hukuka aykırılık, failin işlediği eylemin hukuken korunmadığı, yani hukuka aykırı bir şekilde gerçekleştirildiği anlamına gelir. Kasten öldürme suçunun gerçekleşmiş olduğunun kabul edilebilmesi ve sanık hakkında ceza hükmü kurulabilmesi için de fiilin hukuka aykırı olması gerekmektedir. Ancak meşru müdafaa halinin mevcut olması gibi bazı durumlarda, kasten öldürme fiili hukuka uygun hale gelebilir. Bu tür durumlar, "hukuka uygunluk sebepleri" olarak adlandırılır ve failin ceza almasını engeller. Hukuka uygunluk sebeplerinin varlığında, normalde suç teşkil edecek bir eylem hukuken meşru sayılır.


Kasten öldürme suçu açısından değerlendirilebilecek hukuka uygunluk sebepleri şunlardır:

  1. Kanun hükmünün yerine getirilmesi(TCK md. 24/1): Bir kamu görevlisinin, görevini yerine getirirken kasten öldürme fiilini işlemesi, kanunun kendisine verdiği yetkiler doğrultusunda ise hukuka uygun kabul edilebilir. Örneğin, bir polis memurunun ağır bir suçluyu etkisiz hale getirme sürecinde öldürmesi, belirli şartlar altında hukuka uygunluk olarak değerlendirilebilir. Aynı maddenin 2. fıkrasında, 3. ve 4. fıkralarda belirtilen sınırlar dahilinde amirin emrinin yerine getirilmesi halinde de emri yerine getirenin sorumlu olmayacağı belirtilmiştir.

  2. Meşru müdafaa(TCK md. 25/1): Meşru müdafaa(halk arasında sıklıkla ifade edildiği üzere "nefsi müdafaa"), bir kimsenin kendisine veya bir başkasına yönelik haksız bir saldırıyı defetmek amacıyla, saldırıya uygun ve orantılı bir şekilde karşı koymasını ifade eder. Kasten öldürme suçu kapsamında, failin kendisini veya bir başkasını ciddi bir saldırıdan korumak için öldürme fiilini gerçekleştirmesi meşru müdafaa kapsamında değerlendirilebilir. Örneğin, bir kişinin bıçakla kendisine saldıran birini etkisiz hale getirmek isterken öldürmesi, meşru müdafaa olarak kabul edilebilir. Ancak meşru müdafaanın da sınırları, somut olayın gereklerine uygun düştüğü ölçüde çizilmelidir.

    1. Öncelikle, meşru müdafaa yalnızca haksız saldırılara karşı mümkündür.

    2. Ayrıca bir olayda meşru müdafaanın mevcut olduğundan söz edilebilmesi için saldırının mevcut olması ve devam etmesi gerekmektedir. Saldırı henüz başlamamışsa ya da sona ermişse, saldırıyı savuşturmak amacıyla meşru müdafaada bulunulduğundan bahsedilemez.

    3. Savunmanın saldırıyla orantılı olması gerekmektedir. Kasten öldürme ancak saldırının ölümle sonuçlanabilecek kadar ciddi olduğu durumlarda meşru müdafaa olarak kabul edilir. Dolayısıyla örneğin bir kişinin faile tokat atması üzerine failin o kişiyi öldürmesinin meşru müdafaa kapsamında değerlendirilmesi mümkün değildir.

  3. Hakkın kullanılması ve ilgilinin rızası (TCK md. 26): Bir kişinin, yasaların kendisine tanıdığı bir hakkı kullanması sırasında gerçekleşen ölüm, hukuka uygun kabul edilir. Örneğin bir doktorun, bir hastayı ameliyata alması akabinde hastanın ameliyat sırasında meydana gelen komplikasyonlar sonucu yaşamını kaybetmesi, aydınlatılmış onam ve diğer ilgili tıbbi uygulamalar çerçevesinde gerçekleşmişse hukuka aykırı sayılmaz. Bununla birlikte, ilgilinin rızası Türk ceza hukuku uygulaması dahilinde kasten öldürme suçu fiilini hukuka uygun hale getiren durumlardan biri değildir. Normal şartlarda, bir kişinin rızası ile öldürülmesi hukuken geçerli kabul edilmez. Ancak, bazı özel durumlarda, mağdurun rızası bir hukuka uygunluk sebebi olarak kabul edilebilir. Örneğin, bazı ülkelerde ötanazi (isteğe bağlı ölüm) hukuka uygun sayılmaktadır; ancak Türk hukukunda ötanazi hukuka uygunluk sebebi olarak değerlendirilmemektedir.

  4. Zorunluluk hali(TCK md. 25/2): Zorunluluk halinde, fail, kasten öldürme fiilini, daha büyük bir tehlikeden kurtulmak amacıyla işleyebilir. Örneğin, bir geminin batması sırasında, kendi hayatını kurtarmak için başka birinin can yeleğini almasına müsade etmeyip arbede sırasında onu denize itmek zorunda kalan kişinin bu eylemi, tüm şartların mevcut olması halinde zorunluluk hali kapsamında değerlendirilebilir.


d) Kasten Öldürme Suçunda Mağdur ve Suçtan Zarar Gören


Kasten öldürme suçunda kimi zaman mağdur ve suçtan zarar gören ifadelerinin birbirine karıştırıldığı görülmektedir. Kasten öldürme suçunun mağduru, kasten öldürülen kimsedir. Kasten öldürme suçunda suçtan zarar gören ise öldürülen kişinin yakınlarıdır. Mağdurun hayatını kaybetmesiyle birlikte onun yakın çevresinde bulunan aile üyeleri, akrabalar, mağdurun eşi ve çocukları gibi bireylerin yaşamında maddi ve manevi kayıplar söz konusu olmaktadır. Bu kişiler, ceza yargılaması sürecinde suçtan zarar gören sıfatıyla hareket edebilir, suç duyurusunda bulunabilir ve davaya katılma talebinde bulunabilirler.


Kasten öldürme suçu, Türk Ceza Kanunu'nda kamuya karşı işlenmiş bir suç olarak kabul edildiği için şikayete tabi değildir. Bu nedenle, suçtan zarar gören sıfatına sahip olan kişilerin şikayetçi olup olmamasına bakılmaksızın, savcılık tarafından suçun öğrenilmesiyle birlikte soruşturma başlatılır ve şayet gerekli şartlar mevcutsa iddianame hazırlanarak kamu davası açılır. Örneğin, fail tarafından gerçekleştirilen kasten öldürme fiili akabinde ölüm olayının meydana gelmesi durumunda, suçtan zarar gören kişilerin şikayetçi olmaması soruşturma açılmasını engellemez ve savcılık tarafından resen işlem yapılır. Suçtan zarar gören yakınlar, bu süreçte davaya katılabilir ve mağdurun haklarını savunabilirler. Davaya katılma taleplerinin kabulü halinde istinaf veya temyiz gibi kanun yollarına başvuruda bulunabilirler.


e) Kasten Öldürme Suçunun Hukuki Konusu


Kasten öldürme suçunun hukuki konusu, temel olarak yaşama hakkıdır. Yaşam hakkı, hem ulusal hem de uluslararası düzeyde en temel ve üstün haklardan biri olarak kabul edilir. Yaşama hakkı, gerek Anayasamız gerekse ülkemizin de tarafı olduğu Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi başta olmak üzere birçok uluslararası sözleşme tarafından tanınmaktadır. Bu nedenle kasten öldürme suçuna ilişkin olarak gerçekleştirilen yargılamada hukuka aykırılık, Anayasa Mahkemesi ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine bireysel başvuru yoluyla taşınabilmektedir.


Kasten öldürme suçunun işlenmesi, hem mağdurun bireysel haklarını hem de toplumun değerlerini ihlal eder. Yaşam hakkı, mağdurun fiziki varlığını ve hayatını koruma amacına yöneliktir. Bu nedenle, kasten öldürme suçunda korunan hukuki değer, insanın hayatta kalma ve varlığını sürdürme hakkıdır. Suçun işlenmesi halinde, fail bu en temel hakkı ihlal etmiş olur. Dolayısıyla kasten öldürme suçu, yalnızca mağdur olan bireyden ziyade toplumun temel değerlerine de zarar verir ve bu nedenle kamu adına cezai yaptırımlar uygulanır.



Kasten Öldürmenin İhmali Davranışla İşlenmesi


Suçlar, hareket sınıflandırmasına göre icra suçları, ihmal suçları ve ihmal suretiyle icra suçları olarak tasniflendirilmektedir. Kasten öldürme suçu, ihmali davranışla da gerçekleştirilebilmektedir. Kasten öldürmenin ihmali davranışla işlenmesi, Türk Ceza Kanunumuzun 83. maddesinde düzenlenmiş olup, failin yapmakla yükümlü olduğu belirli bir davranışı yapmaması sonucunda ölüm meydana gelmesidir. Bu suç, kasten öldürme suçunun nitelikli bir hali değildir; bağımsız bir suç tipidir. Kasten öldürmeden farkı, suç fiilinin ihmali davranışla gerçekleştirilmesidir. Ancak söz konusu yükümlülüğün ihlal edilmesi de bilerek ve isteyerek, yani kasıtlı olarak gerçekleştirilmiş olmalıdır. Aksi takdirde kasten öldürmenin ihmali davranışla işlenmesi değil, somut olayın gereklerine göre taksirle ölüme sebebiyet verme ya da başkaca bir suç tipi söz konusu olacaktır.


Türk Ceza Kanunumuzun 83. Maddesine Göre: "(1) Kişinin yükümlü olduğu belli bir icrai davranışı gerçekleştirmemesi dolayısıyla meydana gelen ölüm neticesinden sorumlu tutulabilmesi için, bu neticenin oluşumuna sebebiyet veren yükümlülük ihmalinin icrai davranışa eşdeğer olması gerekir. (2) İhmali ve icrai davranışın eşdeğer kabul edilebilmesi için, kişinin; a) Belli bir icrai davranışta bulunmak hususunda kanuni düzenlemelerden veya sözleşmeden kaynaklanan bir yükümlülüğünün bulunması, b) Önceden gerçekleştirdiği davranışın başkalarının hayatı ile ilgili olarak tehlikeli bir durum oluşturması, Gerekir. (3) Belli bir yükümlülüğün ihmali ile ölüme neden olan kişi hakkında, temel ceza olarak, ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası yerine yirmi yıldan yirmibeş yıla kadar, müebbet hapis cezası yerine onbeş yıldan yirmi yıla kadar, diğer hallerde ise on yıldan onbeş yıla kadar hapis cezasına hükmolunabileceği gibi, cezada indirim de yapılmayabilir."

Örneğin yaşı küçük ve bakıma muhtaç olan çocuğunu evde yalnız bırakarak beslenme vb. ihtiyaçlarını kasıtlı olarak karşılamayan ve ölümüne neden olan kişi ya da felçli ve yatalak yakınına yönelik kanundan kaynaklanan bakım yükümlülüğünü kasıtlı olarak yerine getirmeyen ve bu nedenle onun ölümüne neden olan kişi hakkında TCK 83. madde hükmü gereğince ceza verilir.



Somut Olay Açısından Özel İnceleme Gerektiren Hususlar


Somut olay açısından özel inceleme gerektiren hususlar, Türk Ceza Kanunumuzda yer alan ceza hukuku genel hükümleri ile Ceza Muhakemesi Kanunumuzdaki hükümler ve diğer ilgili mevzuat hükümleridir. Örneğin kasten öldürme suçuna ilişkin yapılan yargılamada dikkate alınması gereken cezada indirim sebepleri, zamanaşımı, kasten öldürme suçuna teşebbüs, suçların içtimaı gibi hususlar bu kapsamda değerlendirilebilir.


a) Cezada İndirim ya da Cezasızlık Gerektiren Şahsi Sebepler


Cezada indirim gerektiren şahsi sebepler, cezasızlık gerektiren hukuka uygunluk nedenlerinde sınırın/ölçünün aşılması halleri olabileceği gibi kanunda özel olarak sayılmış olan sayılmış olan haksız fiil gibi sebepler de olabilir.


Kasten öldürme suçunda hukuka uygunluk ve cezasızlık halleri, tarafımızca yukarıda sayılmış olduğu üzere:

  • Kanun hükmünün yerine getirilmesi(TCK md. 24/1),

  • Meşru müdafaa(TCK md. 25/1),

  • Hakkın kullanılması ve ilgilinin rızası (TCK md. 26),

  • Zorunluluk halidir(TCK md. 25/2).


Hukuka uygunluk ve cezasızlık hallerinin varlığı halinde faile ceza verilmez. Ancak bunun yanında bir de cezada indirim sebepleri vardır. Cezada indirim sebeplerinin varlığı halinde fail hakkında kasten öldürme suçu nedeniyle hüküm kurulup ceza verilir, ancak verilecek olan cezada ilgili indirim sebebine uygun olarak indirim sağlanır.


Kasten öldürme suçunda ceza sorumluluğunu azaltan veya ortadan kaldıran nedenler ile cezada indirim nedenleri:

  • Hukuka uygunluk nedenlerinde sınırın aşılması, örneğin meşru müdafaa halinde müdafaanın orantısız olması durumunda meşru müdafaa nedeniyle ceza verilmemesi yerine, meşru müdafaada sınırın aşılması nedeniyle verilecek olan cezada indirime gidilmekle yetinilir.

  • Haksız tahrik,

  • Cebir ve şiddet, korkutma ve tehdit,

  • Hata,

  • Yaş küçüklüğü,

  • Akıl hastalığı,

  • Sağır ve dilsizlik,

  • Geçici nedenler, alkol veya uyuşturucu madde etkisinde olma,

  • Takdiri indirim nedenleri; failin geçmişi, sosyal ilişkileri, fiilden sonraki ve yargılama sürecindeki davranışları, cezanın failin geleceği üzerindeki olası etkileri gibi hususlar

  • Yargılama esnasında tutuklu olarak geçirilen sürenin hükümde belirtilen süreden mahsup edilmesi

sayılabilir.


b) Suça Teşebbüs, Gönüllü Vazgeçme veya Etkin Pişmanlık


Suça teşebbüs, suç işleme kastıyla hareket eden failin, suça elverişli hareketleri gerçekleştirmesine rağmen, kendi elinde olmayan nedenlerle suçun meydana gelmemesi halinde söz konusu olur. Suça teşebbüs, Türk Ceza Kanunumuzun genel hükümleri içerisinde 35. maddede düzenlenmiştir.


Türk Ceza Kanunumuzun "Suça Teşebbüs" Başlıklı 35. Maddesine Göre: "Kişi, işlemeyi kastettiği bir suçu elverişli hareketlerle doğrudan doğruya icraya başlayıp da elinde olmayan nedenlerle tamamlayamaz ise teşebbüsten dolayı sorumlu tutulur. Suça teşebbüs halinde fail, meydana gelen zarar veya tehlikenin ağırlığına göre, ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası yerine onüç yıldan yirmi yıla kadar, müebbet hapis cezası yerine dokuz yıldan onbeş yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. Diğer hallerde verilecek cezanın dörtte birinden dörtte üçüne kadarı indirilir."

Kasten öldürme suçuna teşebbüs, failin bir kişiyi öldürmek amacıyla icra hareketlerine başlaması, ancak elinde olmayan nedenlerle ölüm sonucunun gerçekleşmemesi durumudur. Failin eylemleri sonrasında neticeten mağdurun hayatını kaybetmemesi, örneğin failin saldırısından ağır yaralı olarak kurtulması ve tedavi sürecinin sonucunda hayatına devam etmesi, suçu teşebbüs aşamasında bırakır. Bu durumda fail, işlediği fiil nedeniyle kasten yaralama suçundan değil, kasten öldürmeye teşebbüs suçundan yargılanır.


Kasten öldürme iradesiyle, kasten öldürmeye elverişli hareketin gerçekleştirilmesi akabinde mağdurun hayatını kaybetmemesi ya da failin hareketi ile mağdurun ölümü arasındaki illiyet bağının failin dışındaki kişi veya sebeplerce ortadan kaldırılması halinde kasten öldürmeye teşebbüsten ceza verilecektir.


Kasten öldürme suçunun nitelikli hallerine teşebbüs, ağırlaştırılmış müebbet hapis yerine 13 yıldan 20 yıla kadar cezalandırılacaktır. Kasten öldürme suçunun TCK 81. maddede yer alan basit haline teşebbüs ise 9 yıldan 15 yıla kadar cezalandırılacaktır.


c) Şikayet, Şikayet Süreleri ve Şikayetten Vazgeçme


Kasten öldürme suçu, Türk Ceza Kanunu'nda yer alan en ağır suçlardan biri olup, şikayete tabi olmayan suçlardandır. Kasten öldürme suçu, kamu düzenine karşı işlenmiş kabul edilir, Bu yüzden mağdurun veya yakınlarının şikayetine gerek olmaksızın devletimizin ilgili personeli tarafından resen soruşturulur ve kovuşturulur. Yani, bir kasten öldürme suçu işlendiğinde, savcılık makamı olayı öğrenir öğrenmez soruşturma başlatır. Ancak, suçun mağduru öldüğü için, mağdurun yakınları (eş, çocuk, anne-baba gibi) davaya katılma talebinde bulunabilir ve müdahil sıfatıyla süreci takip edebilirler. Bu kişiler, yargılama sürecinde suçtan zarar gören taraf olarak Cumhuriyet savcısının yanında yer alabilirler​.


Kasten öldürme suçu şikayete tabi olmadığı için, mağdurun yakınlarının şikayetten vazgeçmesi de davanın düşmesini sağlamaz. Yani, şikayetten vazgeçilse bile kamu davası devam eder. Bu nedenle ülkemizde görülmekte olan "kan parası" gibi çağ dışı uygulamaların, kasten öldürme suçuna ilişkin olarak sürdürülen yargılamaya dair herhangi bir etkisi bulunmamaktadır. Çünkü bu tür suçlar, kamu düzenine zarar veren suçlar olarak kabul edilir ve şikayetten vazgeçilmesi yargılama sürecini etkilemez. Bu durum, Türk hukukunda şikayete tabi olmayan suçlar için geçerli genel bir ilkedir​.


Sonuç olarak, kasten öldürme suçunda şikayet ve şikayetten vazgeçme gibi hususlar, davanın gidişatını doğrudan etkilemez. Davanın yargılaması, ilgili kamu personeli tarafından yürütülür ve sonuçlandırılır.


d) Kasten Öldürme Suçunda Zamanaşımı


Dava zamanaşımı, işlenen suç sebebiyle ceza davasının açılabileceği süreyi ifade etmektedir. Bu süre, suçun işlendiği tarihten itibaren başlar. Kasten öldürme suçunda dava zamanaşımı süresi, suçun basit hali için 25 yıl olarak belirlenmiştir. Eğer kasten öldürme suçu nitelikli haller (örneğin, tasarlayarak, canavarca hisle veya eziyet çektirerek işlenmesi) kapsamında işlenmişse, zamanaşımı süresi 30 yıl olarak uygulanır. Nitelikli hallerdeki cezalar daha ağır olduğu için zamanaşımı süresi de daha uzundur.


Ceza zamanaşımı, suçun işlendiği tarihten itibaren failin cezalandırılabileceği süreyi ifade etmektedir. Kasten öldürme suçunda ceza zamanaşımı süreleri, mahkeme kararının kesinleştiği tarihten itibaren suçun basit halinde 30 yıl, nitelikli hallerde ise 40 yıl olarak uygulanır. Ceza zamanaşımı süresi dolduğunda, fail hakkındaki hükmedilmiş ceza infaz edilemez, yani ceza uygulanamaz hale gelir


e) Suça İştirak


Kasten öldürme suçunda suça iştirak, suça katılanların fiilin işlenmesine farklı şekillerde katkı sağlamalarıyla ortaya çıkan bir durumdur. Suça iştirak, Türk Ceza Kanunumuzun 37. maddesi ile devamında düzenlenmiştir. Türk Ceza Kanunumuza göre suça iştirak, suça müşterek fail, azmettiren veya yardım eden olarak katılmayı kapsar. Kasten öldürme suçuna iştirak eden herkes, kendi katkılarına ve rollerine göre yargılanır ve ceza alır. Kasten öldürme suçunun işlenişine herhangi bir şekilde iştirak eden her kişi, diğerlerinin cezalandırılmasını önleyen kişisel nedenler göz önünde bulundurulmaksızın kendi kusurlu fiiline göre cezalandırılır.


e.1) Müşterek Faillik


Müşterek faillik, Türk Ceza Kanunumuzun 37. maddesinde düzenlenmiştir ve suçun işlenişine birden fazla kişinin katılarak birlikte hareket ettiği durumlarda söz konusu olur.


Türk Ceza Kanunumuzun 37. Maddesine Göre: "(1) Suçun kanuni tanımında yer alan fiili birlikte gerçekleştiren kişilerden her biri, fail olarak sorumlu olur. (2) Suçun işlenmesinde bir başkasını araç olarak kullanan kişi de fail olarak sorumlu tutulur. Kusur yeteneği olmayanları suçun işlenmesinde araç olarak kullanan kişinin cezası, üçte birden yarısına kadar artırılır."

Bu kişiler, suça aktif olarak katılır ve suçun işlenmesi üzerinde ortak iradi ve fiili hakimiyet kurarlar. Suçun işlenmesindeki rollerin paylaşılması, suça iştirakin derecesini belirler. Müşterek faillikte kişiler, suçu işlemek üzere iş bölümü yapabilir, ancak her biri suçu tamamlamada önemli bir rol oynar​.


e.2) Suça Azmettirme


Azmettirme, Türk Ceza Kanunumuzun 38. maddesinde düzenlenmiştir ve bir kişinin kasten öldürme suçunu işlemeye karar vermesinin sağlanmasıdır, ikna edilmesidir.


Türk Ceza Kanunumuzun 38. Maddesine Göre: "(1) Başkasını suç işlemeye azmettiren kişi, işlenen suçun cezası ile cezalandırılır. (2) Üstsoy ve altsoy ilişkisinden doğan nüfuz kullanılmak suretiyle suça azmettirme halinde, azmettirenin cezası üçte birden yarısına kadar artırılır. Çocukların suça azmettirilmesi halinde, bu fıkra hükmüne göre cezanın artırılabilmesi için üstsoy ve altsoy ilişkisinin varlığı aranmaz. (3) Azmettirenin belli olmaması halinde, kim olduğunun ortaya çıkmasını sağlayan fail veya diğer suç ortağı hakkında ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası yerine yirmi yıldan yirmibeş yıla kadar, müebbet hapis cezası yerine onbeş yıldan yirmi yıla kadar hapis cezasına hükmolunabilir. Diğer hallerde verilecek cezada, üçte bir oranında indirim yapılabilir."

Azmettiren kişi, failin suçu işlemesi için fiilen olay yerinde olmasa bile faille aynı cezaya tabi tutulur. Kasten öldürme suçuna azmettiren kişi, TCK 38/1. fıkrasında düzenlendiği üzere failin işlemiş olduğu suçun cezası ile cezalandırılması gerekeceği için, kasten öldürme suçunun cezası olan müebbet hapis cezası ile cezalandırılır.


e.3) Yardım Etme


Suçun işlenmesine yardım eden kişi, suçu bizzat işlememekle birlikte, suçun gerçekleşmesini kolaylaştıran hareketlerde bulunur. Suça yardım etme, TCK 39. maddesinde düzenlenmiştir.


Türk Ceza Kanunumuzun 39. Maddesine Göre: "(1) Suçun işlenmesine yardım eden kişiye, işlenen suçun ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasını gerektirmesi halinde, onbeş yıldan yirmi yıla; müebbet hapis cezasını gerektirmesi halinde, on yıldan onbeş yıla kadar hapis cezası verilir. Diğer hallerde cezanın yarısı indirilir. Ancak, bu durumda verilecek ceza sekiz yılı geçemez. (2) Aşağıdaki hallerde kişi işlenen suçtan dolayı yardım eden sıfatıyla sorumlu olur: a) Suç işlemeye teşvik etmek veya suç işleme kararını kuvvetlendirmek veya fiilin işlenmesinden sonra yardımda bulunacağını vaat etmek. b) Suçun nasıl işleneceği hususunda yol göstermek veya fiilin işlenmesinde kullanılan araçları sağlamak. c) Suçun işlenmesinden önce veya işlenmesi sırasında yardımda bulunarak icrasını kolaylaştırmak."


Bu yardımlar, silah temin etmek, failin saklanmasına yardım etmek ya da fiil sırasında failin eylemlerini desteklemek, failin suç işleme kararını teşvik etmek ve suç işleme kararını kuvvetlendirmek gibi davranışlar olabilir. Yardım eden kişiler, failden daha düşük cezalar alır. Temel haldeki kasten öldürme suçuna yardım edenler 10 ila 15 yıl, nitelikli hallerdeki suça yardım edenler ise 15 ila 20 yıl hapis cezasına çarptırılır.


f) Suçların İçtimaı


Suçların içtimaı, birden fazla suçun işlenmesi durumunda bunların nasıl cezalandırılacağını düzenleyen bir hukuk kavramıdır. Suçların içtimaı, bir kişinin aynı ya da farklı fiillerle birden fazla suçu işlemesi halinde ortaya çıkar. Türk Ceza Kanunumuzda suçların içtimaı, üç ana başlık altında ele alınmaktadır:

  • Bileşik suç,

  • Zincirleme suç,

  • Fikri içtima


Suçların içtimaı, her somut olay özelinde ayrı ayrı değerlendirmeye tabi tutulur. Burada belirtmemiz gerekir ki kasten öldürme suçunda zincirleme suç hükümlerinin uygulanması, TCK 43/3. fıkrası uyarınca mümkün olmamaktadır.


g) Hükmün Açıklanmasının Geri Bırakılması(HAGB)


Aşağıda detaylı olarak açıklayacak olduğumuz üzere, kasten öldürme suçunda HAGB hükümlerinin uygulanması mümkün değildir. HAGB (Hükmün Açıklanmasının Geri Bırakılması), sanığın belirli koşulları sağladığı takdirde mahkeme tarafından verilen cezanın açıklanmaması ve sanığın bir denetim süresi boyunca denetim altında tutulması anlamına gelir. HAGB, sanığın sabıkalı olmaktan kurtulmasına olanak tanır ve belirli koşullarda tekrar suç işlememesi halinde cezanın hukuki sonuç doğurmasını engeller. HAGB'nin uygulanabilmesi için mahkemenin bazı şartları(örneğin sanık hakkında hükmedilecek olan cezanın 2 yıl veya daha az hapis cezası olması gibi) değerlendirmesi gerekir.


Türk Ceza Kanunu ve Ceza Muhakemesi Kanunu'na (CMK) göre, HAGB'nin uygulanabilmesi için şu şartlar aranır:

  • Sanığa verilen cezanın 2 yıl veya daha az hapis cezası ya da adli para cezası olması gerekir.

  • Sanığın daha önce kasıtlı bir suçtan mahkum olmamış olması gerekir.

  • Sanığın duruşmadaki tutum ve davranışlarının bir daha suç işlemeyeceği konusunda mahkemeye kanaat vermesi gerekir.

  • Mağdurun uğradığı zararın giderilmesi şartı aranır (suçun niteliğine bağlı olarak).


h) Cezanın Ertelenmesine Karar Verilmesi


Kasten öldürme suçunda cezanın ertelenmesine karar verilmesi de mümkün değildir. Cezanın ertelenmesi, bir kişinin mahkum olduğu hapis cezasının infazının belirli koşullar altında ertelenmesi anlamına gelir. HAGB'den farklı olarak cezanın ertelenmesinde hükümlünün siciline suç kaydı işlenir. Erteleme süresi boyunca kişi denetim altında tutulur ve tekrar suç işlemediği takdirde, cezası infaz edilmiş sayılır.


Kasten öldürme suçunda cezanın ertelenmesine karar verilememesinin sebepleri:

  • Kasten öldürme suçunun, toplumda en ciddi kabul edilen suçlardan biri olması,

  • Kasten öldürme suçundan dolayı verilecek olan cezaların(müebbet veya ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası gibi), cezanın ertelenmesine olanak sağlayan 2 veya 3 yıllık süre sınırını aşması,

  • Kamu düzenini ve sosyal barışı ciddi şekilde zedeleyen suçlar için cezanın ertelenmesinin, toplumsal denge açısından uygun görülmüyor olması şeklinde sayılabilir.


i) Adli Para Cezası


Adli para cezası, bir suçtan mahkum edilen kişiye verilen ve belirlenen bir miktarın devlet hazinesine ödenmesi şeklindeki ceza türüdür. Adli para cezası, ceza hukukunda hapis cezasına alternatif veya ek olarak uygulanan bir yaptırımdır. Genellikle daha hafif suçlar için uygulanır ve mahkum edilen kişi belirli bir miktar parayı ödemek zorundadır. Bu ceza, ekonomik bir yaptırım olarak kişinin özgürlüğünü kısıtlamaksızın ceza sorumluluğunu yerine getirmesini sağlar.


Kasten öldürme suçu için adli para cezası verilmesi mümkün değildir. Zira adli para cezası, daha hafif suçlar için öngörülmüş bir yaptırım olup, kasten öldürme gibi ağır suçlar için öngörülen cezaların yerine geçemez. Kasten öldürme gibi bir suçta failin adli para cezası ile cezalandırılması, toplumun adalet anlayışıyla bağdaşmaz ve suçun ağırlığıyla orantılı bir ceza olarak kabul edilmez.


j) Uzlaşma Usulü


Uzlaşma usulü, bazı suçlarda fail ile mağdur arasında yapılan bir anlaşma sonucunda ceza yargılamasının sona erdirilmesine veya cezanın ertelenmesine olanak tanıyan bir prosedürdür. Uzlaşma, ceza muhakemesi sürecinde mağdurun zararının giderilmesi ve taraflar arasında barışın sağlanması amacıyla düzenlenmiş bir müessese olup, daha çok hafif suçlar ve mağdurun zararı somut şekilde giderilebilecek suçlar için uygulanır.


Kasten öldürme suçu, Türk Ceza Kanunumuzda yer alan en ağır suçlardan biri olup, uzlaşmaya tabi olan suçlar arasında değildir. Bu nedenle kasten öldürme suçunda uzlaşma usulünün uygulanması mümkün değildir.


Kasten Öldürme Suçunda Savunma ve Beraat


Kasten öldürme suçunda olayın oluşuna göre mağdurun ölümüne neden olan fiili sanığın yerine getirmemiş olması, meşru müdafaa gibi hukuka uygunluk nedenlerinin mevcut olması veya delil yetersizliği ve delillerin hukuka aykırı olarak elde edilmiş olması gibi sebeplerle beraat için savunma hazırlığı yapılabileceği gibi; zaruret hali, haksız tahrik, iyi halli olma gibi hususlar ileri sürülmek suretiyle cezasızlık ve indirim halleri de hesaba katılabilir.


Genellikle kasten öldürme suçuna ve olayın oluşuna dair tüm deliller toplanmışsa, failin subjektif iradesinin tespitindan başka tartışma konusu kalmayabilir. Bu durumda toplanan tüm deliller hesaba katılmak suretiyle failin öldürme kastıyla hareket etmediği, taksir veya olası kast dahilinde ölüme sebebiyet verdiği veya yaralama kastıyla hareket etmesi sonucunda neticesi sebebiyle ağırlaşmış yaralama suçunun meydana geldiği ileri sürülebilir. Yani tüm savunma araç gereçlerinin yanında, suç vasfının farklı olduğuna ilişkin olarak da yorum yapılabilir ve savunma beyanı verilebilir. Tabii bu aşamada ne hakim, ne savcı, ne de avukat failin gerçek iradesine tam anlamıyla kavramaya muktedir olabilir. Ceza hukukuna ilişkin bu aktörler, kendi soyut düşüncelerine değil, somut delillere ve yorum kabiliyetlerine dayanarak somut olayın farklı perspektiflerini göz önüne almaya çalışırlar. Dolayısıyla kasten öldürme suçuna ilişkin savunma yapacak olan ceza avukatının işi, yorumlamasını ve savunmasını hazır ederken adeta bir sanat eleştirmeninin yaratıcılığını muhteviyatında barındırmaktır. Çünkü suça konu olayın oluşuna göre, savcılık makamının profesyonel olarak işi gereği yaratmayı arzulayacağı ve çabalayacağı önyargının kırılması ve belki de kendi kendisini dahi bir canavar olarak gören müvekkilin hikayesinin anlatılması yoluyla ona insani bir görünüm kazandırılması, kesinlikle kolay olmayacaktır.



Kasten Öldürme Suçunda Görevli Mahkeme


Kasten öldürme suçuna bakmakla görevli mahkemeler, 5235 sayılı Adli Yargı İlk Derece Mahkemeleri ile Bölge Adliye Mahkemelerinin Kuruluş, Görev ve Yetkileri Hakkında Kanun'un 12. maddesi gereğince ağır ceza mahkemeleridir.



 

Kasten Öldürme Suçuna İlişkin Yargıtay Kararları

 
  • Kasten Öldürme Suçunda Haksız Tahrike İlişkin Yargıtay Görüşü

Yargıtay Ceza Genel Kurulu 2020/122 E., 2021/533 K. sayılı kararı

"...

...

...

Ceza sorumluluğunu azaltan bir neden olarak düzenlenen haksız tahrik; kişinin haksız bir fiilin kendisinde meydana getirdiği hiddet veya şiddetli elemin etkisi altında suç işlemesi durumunda kusur yeteneğindeki azalmayı ifade etmektedir. Bu hâlde fail suç işleme yönünde önceden bir karar vermeksizin, dışarıdan gelen etkinin ruhsal yapısında meydana getirdiği karışıklığın bir sonucu olarak suç işlemeye yönelmektedir. Bu yönüyle haksız tahrik, kusurun irade unsuru üzerinde etkili olan bir nedendir. Başka bir anlatımla haksız tahrik hâlinde failin iradesi üzerinde bir zayıflama meydana gelmekte, böylece haksız bir fiilin meydana getirdiği hiddet veya şiddetli elemin etkisi altındaki kişinin suç işlemekten kendisini alıkoyma yeteneği önemli ölçüde azalmış bulunmaktadır (İzzet Özgenç, Türk Ceza Kanunu Gazi Şerhi, Genel Hükümler, s. 412).


Yerleşmiş yargısal kararlar ve doktrinde yer alan baskın görüşlere göre, 5237 sayılı TCK’nın 29. maddesinde yer alan haksız tahrik hükümlerinin uygulanabilmesi için şu şartların birlikte gerçekleşmesi gereklidir:

a) Tahriki oluşturan bir fiil bulunmalı,

b) Bu fiil haksız olmalı,

c) Fail öfke veya şiddetli elemin etkisi altında kalmalı,

d) Failin işlediği suç, bu ruhi durumun tepkisi olmalı,

e) Haksız tahrik teşkil eden eylem, mağdurdan sadır olmalıdır.


5237 sayılı TCK'da tahrikle ilgili olarak, 765 sayılı TCK’da yer alan ağır tahrik-hafif tahrik ayrımına son verilmiş ve tahriki oluşturan fiilin, somut olayın özelliklerine göre hâkim tarafından değerlendirilmesi ve sanığın iradesi üzerindeki etkisi göz önüne alınarak maddede gösterilen iki sınır arasında belirlenen oranda indirim yapılması şeklinde bir düzenlemeye gidilmiştir.


Ceza Genel Kurulunun çeşitli kararlarında tartışmasız olarak benimsendiği üzere, tahrik nedeniyle yapılacak indirimin oranı belirlenirken, haksız tahriki oluşturan hareketin işleniş şekli, yeri, niteliği, zamanı, yöresel şartlar ve tahrik eden ile edilenin durumları göz önüne alınıp değerlendirilmeli, eğer haksız hareket bu özellikleri itibarıyla yoğun ve önemli boyutlara ulaşmışsa ancak bu takdirde haksız tahrikin ağır ve şiddetli olduğu kabul edilmelidir.


Bu açıklamalar ışığında uyuşmazlık konuları birlikte değerlendirildiğinde;

Sanığın öğrenci servisi şoförlüğü yaptığı, suç tarihinde sevk ve idaresindeki içerisinde öğrencilerin bulunduğu ... araç ile; özel güvenlik görevlisi olup evine gitmekte olan maktulün ise ... plakalı aracı ile seyir hâlinde oldukları sırada saat 14.50 sıralarında aynı güzergahta karşılaştıkları, sanığın kullandığı servis aracı ile maktulün önünde, maktulün de kullandığı binek otomobili ile sanığın arkasında olduğu, suç yeri olan Yunus Emre Mahallesi “Kentpark Alışveriş Merkezi” civarında “Güven Taksi” isimli iş yerinin önüne gelmeden kısa bir süre önce maktulün birkaç kez sanığın idaresindeki aracı trafikte geçmek istediği, akabinde de olayın yaşandığı yerde sanığın aracını geçip yolun sağında sanığın aracının önünde durduğu, sanığın da maktulün aracının arkasında durduğu, olayın ilk başlayışını gören tüm tanıkların ittifaklı beyanlarından da anlaşılacağı üzere önce maktulün aracından indiği, sanığın yanına doğru geldiği, ardından sanığın da aracından indiği, olay öncesinde birbirini tanımayan ikili arasında muhtemelen trafikte yaşanan yol verme/vermeme meselesi yüzünden öncelikle sözlü tartışma yaşandığı, sözlü tartışmanın fiziki kavgaya dönüştüğü, yaşanan kavga esnasında maktulün sanığa kafa attığı, sanığın da üzerinde taşıdığı bıçağı çıkartarak maktulü bıçakla yaraladığı ve olay yerinden kaçtığı, sanığın darbeleri sonunda yaralanan maktulün olay yerinde öldüğü hususunda ... Bölge Adliye Mahkemesi 2. Ceza Dairesi ile Özel Daire arasında uyuşmazlık bulunmayan olayda;


Maktulün aracıyla sanığın kullandığı servis aracının hemen önünde durması, araçtan ilk kendisinin inmesi, sanığın aksi kanıtlanmayan savunmasına göre maktulün kendisine hakaret etmesi ve maktulün sanığa kafa atmak suretiyle kavganın başlamasına sebebiyet vermesi ve ... Bölge Adliye Mahkemesi 2. Ceza Dairesinin direnme gerekçeleri arasında yer alan “…basit bir yol verme/vermeme meselesini büyüterek içerisinde öğrencilerin bulunduğu açıkça görülen bir servis aracını durmak zorunda bırakan, böylelikle kendisi dışındaki üçüncü kişilerin can güvenliğini de tehlikeye sokan, böyle bir tehlike doğmasa bile meydana gelebilecek bir tartışma ortamının henüz çocuk yaştaki lise öğrencileri üzerinde olumsuz tesir doğurabileceği gerçeğini umursamadan tartışmayı başlatan…” hususlarının haksız tahrik kapsamında değerlendirilmesinin mümkün bulunmaması karşısında;

Maktulden kaynaklanan ve sanığa yönelen haksız fiil oluşturan söz ve davranışların ulaştığı boyut dikkate alınarak yapılan indirim sonucu tayin edilen 16 yıl hapis cezasının makul olmadığı kabul edilmelidir.


Bu itibarla sanık hakkında haksız tahrik hükmünün uygulanması suretiyle 16 yıl hapis cezasına hükmedilmesine ilişkin ... Bölge Adliye Mahkemesi 2. Ceza Dairesinin direnme kararına konu hükmünün, Yargıtay 1. Ceza Dairesinin bozma kararı doğrultusunda, haksız tahrik nedeniyle asgari düzeyde indirim yapılıp sanığın üst sınırdan cezalandırılması ile yetinilmesi gerekirken yazılı şekilde 16 yıl hapis cezasına hükmedilerek eksik ceza tayini isabetsizliğinden bozulmasına karar verilmelidir.


Çoğunluk görüşüne katılmayan altı Ceza Genel Kurulu Üyesi; "Sanık hakkında TCK’nın 29/1. maddesi uyarınca haksız tahrik nedeniyle yapılan indirim oranının isabetli olduğu" görüşüyle karşı oy kullanmışlardır.

...

...

..."

 
  • Kasten Öldürme Suçuna İlişkin Olarak Kasıt, Olası Kast, Bilinçli Taksir ve Basit Taksir Ayrımlarına İlişkin Yargıtay Görüşü

Yargıtay Ceza Genel Kurulu 2019/314 E., 2021/373 K.

"...

...

...

Tüm uygar hukuk düzenleri insan yaşamını en üstün değer kabul etmişlerdir. Gerek Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nde gerek Anayasa'da mutlak, en üstün değer olarak algılanan insan hayatı, korunmasında sadece bireyin çıkarı olduğu için değil, aynı zamanda toplumun da menfaati olduğu için ceza himayesinin konusu yapılmıştır. Bu bağlamda 5237 sayılı TCK'nın “Kişilere Karşı Suçlar” başlıklı ikinci kısmının “Hayata Karşı Suçlar” başlıklı birinci bölümünün 81. maddesinde “Kasten Öldürme” suçu;

"Bir insanı kasten öldüren kişi, müebbet hapis cezası ile cezalandırılır" şeklinde düzenlenmiştir.


Uyuşmazlık konusunda isabetli bir hukuki çözüme ulaşılabilmesi bakımından, "doğrudan kasıt", "olası kasıt", "taksir" ve "bilinçli taksir"e değinilerek, birbirlerinden ayırdedici ölçütlerin ortaya konulması gerekmektedir.


5237 sayılı TCK'nın "Kast" başlıklı 21. maddesi;

"(1) Suçun oluşması kastın varlığına bağlıdır. Kast, suçun kanuni tanımındaki unsurların bilerek ve istenerek gerçekleştirilmesidir.

(2) Kişinin, suçun kanuni tanımındaki unsurların gerçekleşebileceğini öngörmesine rağmen, fiili işlemesi halinde olası kast vardır. Bu halde, ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasını gerektiren suçlarda müebbet hapis cezasına, müebbet hapis cezasını gerektiren suçlarda yirmi yıldan yirmibeş yıla kadar hapis cezasına hükmolunur; diğer suçlarda ise temel ceza üçte birden yarısına kadar indirilir" şeklinde düzenlenerek, maddenin birinci fıkrasının ikinci cümlesinde doğrudan kast, ikinci fıkrasının birinci cümlesinde de olası kast tanımlanmıştır.


Olası kastın tanımlandığı TCK’nın 21. maddesinin 2. fıkrasının gerekçesinde; “...Olası kast durumunda suçun kanuni tanımında yer alan unsurlardan birinin somut olayda gerçekleşebileceği öngörülmesine rağmen, kişi fiili işlemektedir. Diğer bir deyişle, fail unsurların meydana gelmesini kabullenmektedir. Mevzuatımıza giren yeni bir kavram olan olası kastla ilgili uygulamadan bazı örnekler vermek yararlı olacaktır.


Yolda seyreden bir otobüs sürücüsü, trafik lambasının kendisine kırmızı yanmasına rağmen, kavşakta durmadan geçmek ister; ancak kendilerine yeşil ışık yanan kavşaktan geçmekte olan yayalara çarpar ve bunlardan bir veya birkaçının ölümüne veya yaralanmasına neden olur. Trafik lambası kendisine kırmızı yanan sürücü, yaya geçidinden her an birilerinin geçtiğini görmüş; fakat, buna rağmen kavşakta durmamış ve yoluna devam etmiştir. Bu durumda otobüs sürücüsü, meydana gelen ölüm veya yaralama neticelerinin gerçekleşebileceğini öngörerek, bunları kabullenmiştir.


Düğün evinde törene katılanların tabancaları ile odanın tavanına doğru ardı ardına ateş ettikleri sırada, bir kişinin aldığı alkolün de etkisi ile elinin seyrini kaybetmesi sonucu, yere paralel olarak yaptığı atışlardan bir tanesinden çıkan kurşun, törene katılanlardan birinin alnına isabet ederek ölümüne neden olur. Bu örnek olayda kişi yaptığı atışlardan çıkan kurşunların orada bulunan herhangi birine isabet edebileceğini öngörmüş; fakat, buna rağmen silâhıyla atışa devam etmiştir. Burada da fail silâhıyla ateş ederken ortaya çıkacak yaralama veya ölüm neticelerini kabullenmiştir.


Verilen bu örneklerde kişinin olası kastla hareket ettiğinin kabulü gerekir.” şeklinde açıklamalara yer verilmiş ve olası kasta ilişkin örnek olaylar gösterilmiştir.


Buna göre, doğrudan kasıt; öngörülen ve suç teşkil eden fiili gerçekleştirmeye yönelik irade olup kanunda suç olarak tanımlanmış eylemin bilerek ve istenerek gerçekleştirilmesi ile oluşur. Fail hareketinin kanuni tipi gerçekleştireceğini bilmesi ve istemesi hâlinde doğrudan kasıtla hareket etmiş olacak, buna karşın işlemiş olduğu fiilin muhtemel bazı neticeleri meydana getirebileceğini öngörmesine ve bu neticelerin gerçekleşmesini mümkün ve muhtemel olarak tasavvur etmesine rağmen muhtemel neticeyi kabullenerek fiili işlemesi hâlinde olası kast söz konusu olacaktır.


Olası kasıt ile doğrudan kasıt arasındaki farkı ortaya koyan en belirgin unsur, doğrudan kasıttaki bilme unsurudur. Fail hareketinin kanuni tipi gerçekleştireceğini biliyorsa doğrudan kasıtla hareket ettiğinin kabulü gerekmektedir. Yine failin hareketiyle hedeflediği doğrudan neticelerle birlikte, hareketin zorunlu veya kaçınılmaz olarak ortaya çıkan sonuçları da, açıkça istenmese dahi doğrudan kastın kapsamı içinde değerlendirilmelidir. Belli bir sonucun gerçekleşmesine yönelik hareketin, günlük hayat tecrübelerine göre diğer bir kısım neticeleri de doğurması muhakkak ise, failin bu sonuçlar açısından da doğrudan kasıtla hareket ettiği kabul edilmelidir.


Olası kastı doğrudan kasıttan ayıran diğer ölçüt; suçun kanuni tanımındaki unsurların gerçekleşmesinin muhakkak olmayıp muhtemel olmasıdır. Fail, böyle bir durumda muhakkak değil ama, büyük bir ihtimalle gerçekleşecek olan neticenin meydana gelmesini kabullenmekte ve "olursa olsun" düşüncesi ile göze almakta; neticenin gerçekleşmemesi için herhangi bir çaba göstermemektedir. Olası kastta fiilin kanunda tanımlanan bir sonucun gerçekleşmesine neden olacağı muhtemel görülmesine karşın, bu neticenin meydana gelmesi fail tarafından kabul edilmektedir.


5237 sayılı TCK'nın hazırlanmasında esas alınan suç teorisinde "kanunda tanımlanmış haksızlık" olarak ifade edilen suç; kural olarak ancak kastla, kanunda açıkça gösterilen hâllerde ise taksirle de işlenebilir. İstisnai bir kusurluluk şekli olan taksirde, failin cezalandırılabilmesi için mutlaka kanunda açık bir düzenleme bulunması gerekmektedir. 5237 sayılı TCK'nın 22/2. maddesinde taksir; "dikkat ve özen yükümlülüğüne aykırılık dolayısıyla, bir davranışın suçun kanuni tanımında belirtilen neticesi öngörülmeyerek gerçekleştirilmesidir" şeklinde tanımlanmıştır.


Taksirli suçlarda, gerek icrai, gerekse ihmali hareketin iradi olması ve meydana gelen neticenin öngörülebilir olması gerekmektedir. İradi bir davranış bulunmadığı takdirde taksirden bahsedilemeyeceği gibi, öngörülemeyecek bir sonucun gerçekleşmesi hâlinde de failin taksirli suçtan sorumluluğuna gidilemeyecektir.


Sonucun gerçekleşmesinde mağdurun taksirli davranışının da etkisinin olması hâlinde, diğer taksirli davranış nedensellik bağını kesmediği sürece bu durum, failin sorumluluğunu ortadan kaldırmayacağı gibi, taksirin niteliğini de değiştirmeyecektir. Türk Ceza Kanunu'nda kusurun derecelendirilmesi suretiyle herhangi bir ceza indirimi söz konusu olmadığından, bu hâl ancak temel cezanın tayininde dikkate alınabilecektir.


Türk Ceza Kanunu'nda taksir; "basit" ve "bilinçli" taksir olarak ikili bir ayrıma tabi tutulmuş, 22. maddesinin üçüncü fıkrasında bilinçli taksir; "kişinin öngördüğü neticeyi istememesine karşın, neticenin meydana gelmesi" şeklinde tanımlanmış, bu hâlde taksirli suça ilişkin cezanın üçte birden yarıya kadar arttırılacağı öngörülmüştür.


Basit taksir ile bilinçli taksir arasındaki ayırdedici ölçüt; taksirde failin öngörülebilir nitelikteki neticeyi öngörmemesi, bilinçli taksir hâlinde ise bu neticeyi öngörmüş olmasıdır.


Bilinçli taksirde gerçekleşen sonuç, fail tarafından öngörüldüğü hâlde istenmemiştir. Gerçekten neticeyi öngördüğü hâlde, sırf şansına veya başka etkenlere, hatta kendi beceri veya bilgisine güvenerek hareket eden kimsenin tehlikelilik hâli, bunu öngörememiş olan kimsenin tehlikelilik hâli ile bir tutulamayacaktır. Neticeyi öngören kimse, ne olursa olsun bu sonucu meydana getirecek harekette bulunmamakla yükümlüdür.


Türk Ceza Kanunu'nun 21. maddesinin ikinci fıkrasında; "kişinin, suçun kanuni tanımındaki unsurların gerçekleşebileceğini öngörmesine rağmen, fiili işlemesi" şeklinde tanımlanıp başkaca ayırıcı unsura yer verilmeyen olası kast ile aynı Kanun'un 22. maddesinin üçüncü fıkrasında; "kişinin, öngördüğü neticeyi istememesine karşın, neticenin meydana gelmesi halinde bilinçli taksir vardır" biçiminde tanımlanan bilinçli taksirin karıştırılacağı hususu öğretide dile getirilmiş, kanun koyucu da madde metninde yer vermediği "kabullenme" ölçüsünü aynı maddenin gerekçesinde; "olası kast halinde suçun kanuni tanımında yer alan unsurlardan birinin somut olayda gerçekleşeceği öngörülmesine rağmen, kişi fiili işlemektedir, diğer bir deyişle, fail unsurların meydana gelmesini kabullenmektedir" şeklinde açıklamak suretiyle, olası kastı bilinçli taksirden ayıracak kıstası ortaya koymuştur.


Olası kasıtla bilinçli taksiri ayırdetme konusunda doktrinde “Her ikisi arasındaki ayrımı belirlemek bakımından Frank formülü uygulanmalıdır. Buna göre eğer ‘öyle veya böyle fail her hâlde hareketi gerçekleştirirdi’ diyebiliyorsak olası kast; ‘neticenin gerçekleşeceğini bilseydi hareketi gerçekleştirmeyecekti’ diyebiliyorsak bilinçli taksirden söz edilir...Her ikisi arasında bir ayrım yapılabilmesi için her somut olay bakımından failin ayrıca neticeyi göze almış, kabullenmiş sayılıp sayılamayacağı yönünde bir değerlendirme yapılması zorunlu görünmektedir” şeklinde görüşler mevcuttur (Bahri ...-Mustafa Ruhan Erdem, Uygulamalı Ceza Hukuku ve Güvenlik Tedbirleri Hukuku, Seçkin Akademik ve Mesleki Yayınlar, 17. Baskı, Ankara 2017, s. 303-304.).


Öngörülen muhtemel neticenin meydana gelmesine kayıtsız kalınması durumunda olası kasıt, öngörülen muhtemel neticenin meydana gelmesinin istenmemesine rağmen neticenin meydana gelmesinin engellenemediği ahvalde bilinçli taksir söz konusu olacaktır. Diğer bir deyişle, failin neticeyi istememekle beraber neticenin meydana gelmesinin muhtemel olduğunu bilmesine rağmen duruma kayıtsız kalarak hareketini sürdürmek suretiyle muhtemel neticeyi kabullenmesi durumunda olası kasıt, failin neticeyi öngörmesine rağmen becerisine, şansına, tecrübesine ya da başka bir etkene güvenip neticenin meydana gelmeyeceğine inanarak gerektiğinde muhtemel neticenin gerçekleşmemesi için gerekli önlemleri de almak suretiyle hareketini sürdürmesi hâlinde ise bilinçli taksir söz konusu olacaktır.

...

...

..."


 
  • Kasten Öldürme Suçu - Neticesi Sebebiyle Ağırlaşmış Yaralama Suçu Ayırımına İlişkin Tespit Gerektiren Somut Olaya Dair Yargıtay Kararı

Yargıtay Ceza Genel Kurulu 2020/165 E., 2021/273 K.

"...

...

...

5237 sayılı TCK’nın 23. maddesinde düzenlenmiş bulunan neticesi sebebiyle ağırlaşmış suça ilişkin genel kuralın, özel hükümler arasında kendisine yer bulduğu maddelerin başında gelen TCK’nın 87. maddenin 4. fıkrasına göre, gerçekleştirilen kasten yaralama eylemi TCK’nın 86. maddesinin 1. fıkrası veya 1. fıkrası ile birlikte 3. fıkrası kapsamında bulunur ve bunun sonucunda da ölüm meydana gelirse, en azından taksirle hareket etmiş olmak şartıyla faile belirtilen cezaların verileceği öngörülmektedir.


Kasten yaralama sonucu mağdurun ölmesine ilişkin TCK'nın 87. maddesinin 4. fıkrasının uygulanması için;

a- Failin yaralama kastı ile hareket etmesi,

b- Mağdurun TCK’nın 86. maddesinin birinci fıkrası kapsamında yaralanmış olması veya 86. maddenin birinci fıkrası kapsamındaki yaralama fiilinin üçüncü fıkra da ihlal edilmek suretiyle gerçekleştirilmesi,

c- Failin eylemi ile arasında illiyet bağı bulunacak şekilde mağdurun ölmesi,

d- Failin meydana gelen ölüm sonucuna ilişkin en az taksir derecesinde bir kusurunun bulunması,

Şartlarının birlikte gerçekleşmesi gerekir.


Buna göre, fail mağduru yaralamak amacıyla hareket etmeli, mağdurun yaralanacağını bilmeli ve bu sonucu istemelidir. Bununla birlikte fail mağdurun yaralanmasını değil de, ölmesini istemiş ve ölüm meydana gelmiş ise bu durumda kasten öldürmeden sorumlu tutulacaktır.


Madde metnine göre faile verilecek ceza belirlenirken kasten yaralama suçunun düzenlendiği TCK'nın 86. maddesinin birinci ve üçüncü fıkralarına yollama yapılmıştır. O hâlde, mağdurun basit bir tıbbi müdahale ile giderilebilecek dereceden daha ağır şekilde yaralanması gerekmektedir. Anılan maddenin 2. fıkrasında karşılığını bulan basit bir tıbbi müdahale ile giderilebilecek şekilde meydana gelen yaralamalarda 87. maddenin 4. fıkrası uygulanamayacaktır.


Üçüncü şart olarak mağdurun ölmesi ve failin eylemi ile mağdurun ölümü arasında uygun nedensellik bağının bulunması gerekir.


Son olarak, failin meydana gelen bu ölüm sonucundan, en az taksir derecesinde bir kusurunun bulunması gerekir.


Diğer yandan, 5237 sayılı TCK’nın “Kasten öldürme” başlığı altında 81. maddesinde düzenlenen suçun manevi unsuru öldürme kastı iken, 87. maddesinin 4. fıkrasına düzenlenen yaralama sonucunda ölüme neden olma suçunun manevi unsuru yaralama kastıdır. O hâlde, kasten öldürme suçu ile kasten yaralama sonucu ölüme neden olma suçu arasındaki ayırıcı kriterlerden en önemlisi manevi unsur farklılığı olacaktır. Suçun vasıflandırılması için failin kastının öldürmeye mi, yoksa yaralamaya mı yönelik olduğu büyük önem taşımaktadır.


5237 sayılı TCK’nın 21/1. maddesine göre, suçun kanuni tanımındaki unsurların bilerek ve istenerek gerçekleştirilmesi olan ve failin iç dünyasını ilgilendiren kast, dış dünyaya yansıyan davranışlara bakılarak, daha açık bir ifadeyle, failin olay öncesi, olay sırası ve olay sonrası davranışları ölçü alınarak belirlenmelidir.


Bu bilgiler ışığında uyuşmazlık konusu değerlendirildiğinde;


39 yaşındaki maktul ...'nin ... yolu üzerinde bulunan ... Restoran isimli iş yerinin sahibi olduğu, sanık ...'ın 08.01.2017 tarihinde saat 19.00 sıralarında bir akrabasının maktulün aracına zarar vermesi nedeniyle bu konuyu konuşmak amacıyla maktulün işlettiği restorana geldiği, müdüriyet odasında maktulle birlikte oturup sohbet ettikleri ve alkol aldıkları, saat 22.30 sıralarında kardeş olan inceleme dışı katılan sanık ..., inceleme dışı sanıklar ..., ... ve ...'nun yanlarında bulunan üç kişi ile birlikte restorana geldikleri, maktulün davet etmesi üzerine sanığın da bu masaya oturduğu, maktul ve sanığın araba pazarlığı yaptıkları, ancak anlaşamadıkları, bunun üzerine inceleme dışı katılan sanık ...'ın Browning marka tabancasını da "Ticaretiniz olsun. Bunu da ben veriyorum." diyerek masaya koyduğu, sanığın bu tabancayı beğenip geçici olarak istemesi üzerine, ...'ın tabancayı emaneten sanığa verdiği, 09.01.2017 gece saat 00.30 sıralarında inceleme dışı sanıkların misafirlerinin gittikleri, maktulle birlikte uğurladıkları, tekrar masaya döndükleri, sohbet etmeye ve alkol almaya devam ettikleri, saat 01.30 sıralarında sanık ve inceleme dışı katılan sanık ...'ın pistte oyun oynamaya çıktıkları bu sırada inceleme dışı katılan sanık ...ile ...'ın alkolün de etkisiyle belirlenemeyen bir nedenle tartışmaya başladıkları, tartışmanın kavgaya dönüştüğü, ...'in ...'a kül tablası ile vurarak basit bir tıbbi müdahale ile giderilebilecek şekilde yaraladığı ve bunun üzerine ...'ın kardeşi inceleme dışı sanık ...'in olaydan sonra ele geçen 6136 sayılı Kanun kapsamında yasak niteliği haiz Glock marka tabanca ile restoranda rastgele, tabancadaki mermiler bitene kadar 16 el ateş ettiği, tabancada mermi kalmaması üzerine ateş etmeyi bıraktığı, bu atışlar sırasında inceleme dışı katılan sanık ...'in sağ uyluk dış kısmından basit bir tıbbi müdahale ile giderilemeyecek ve sağ bacak iç kısmından da basit bir tıbbi müdahale ile giderilebilecek nitelikte yaralandığı, inceleme dışı sanık ...'in silahla ateş etmeyi bırakmasından 1-2 dakika sonra bu sefer de sanık ...'ın inceleme dışı katılan sanık ...'dan emaneten aldığı olaydan sonra ele geçen 6136 sayılı Kanun kapsamında yasak niteliği haiz Browning marka tabanca ile havaya ateş etmeye başladığı, toplamda 5 el ateş ettiği, 9 adet merminin tabanca içerisinde kaldığı, o sırada gazinonun müdüriyet kısmından gelen ve sanığı elinde silahla gören maktulün sanığın önüne geçerek "Ateş etmemesini," söylediği, bu sırada sanığın elinde bulunan namlu ucu yere doğru bakan herhangi bir mekanik arızası bulunmayan silaha parmağının dokunması sebebiyle ateş alan silahtan çıkan merminin yerden sekerek maktulün sağ diz kısmından girip uyluk üst kısmından çıktığı ve maktulün yaralandığı, akabinde hastaneye kaldırıldığı, maktulün hastanede ateşli silah mermi çekirdeği yaralanmasına bağlı femoral popliteal arter (büyük damar) yaralanması sonucu gelişen dış kanama ve komplikasyonlar sonucu öldüğü olayda;


Sanık herhangi bir kişiye karşı öldürme ve yaralama kastıyla hareket etmemiş ancak restoranda çıkan kavga sırasında silahını yere doğru ateşlemiş ve bu eylemiyle kavga olayının meydana geldiği yere doğru gelen maktulün diz kısmından giren uyluk üst kısmından çıkan merminin isabeti sonucu ölümüne neden olmuştur. Genel öngörünün kalabalık yerlerde, kapalı bir alanda rastgele ateş etme sonucu; kişilerin ölümü veya yaralanmasına sebebiyet verilmesi halinde olası kastla hareket ettiğinin kabulü ile meydana gelen sonuca göre suç vasfının belirleneceği, netice sebebiyle ağırlaşmış suçun doğrudan kastla veya olası kastla sebebiyet verilebileceği, zira somut olayda bir ölüm neticesi meydana gelmemiş olsaydı, yaralanmanın niteliği ne olursa olsun ceza tayin edilirken eylem olası kasıtla yaralama kabul edilip uygulama yapılacağı, sanık ve maktul arasında husumet bulunmadığı, maktuldeki yara yeri nazara alındığında her zaman ölüm neticesini doğurması ya da olağan yaşam deneyimlerine göre hayati bir bölgede olmadığı, beklenmesi mümkün olmayan bir durumun gerçekleştiği, bununla birlikte sanığın yere doğru atışta en azından birilerinin yaralanabileceğini öngörmesi gerektiği hususları hep birlikte değerlendirildiğinde, olası kasıtla işlenen eylemin, TCK'nın 87/4. maddesi kapsamında kaldığı, bu nedenle sanık hakkında TCK'nın 87/4, 21/2. maddelerinin uygulanması suretiyle ceza tayin edilmesinin hakkaniyete ve ceza adaletine uygun olacağı kabul edilmelidir.


Bu itibarla haklı nedene dayanan Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının kabulüne, Yargıtay 1. Ceza Dairesinin temyiz itirazlarının esastan reddine ilişkin kararının kaldırılmasına, ... Bölge Adliye Mahkemesi 1. Ceza Dairesince verilen istinaf başvurusunun esastan reddine ilişkin kararın, sanığın olası kasıtla işlenen ancak netice sebebiyle ağırlaşmış bir yaralama dolasıyla TCK'nın 87/4 ve 21/2. maddeleri uyarınca cezalandırılması gerektiğinin gözetilmemesi isabetsizliğinden bozulmasına, 15.04.2020 tarihli ve 31100 sayılı Resmî Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe giren 7242 sayılı Kanun'la 5275 sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun'un 105/A, 107 ve Geçici maddelerinde yapılan değişiklikler, bozma nedeni, gözaltında ve tutuklulukta geçirilen süreler ile koşullu salıverilme tarihine kadar cezaevinde kalması gereken süre birlikte gözetildiğinde; sanık ...'ın tutuklu bulunduğu olası kasıtla öldürme suçundan tahliyesine, başka bir suçtan hükümlü veya tutuklu olmadığı takdirde derhal salıverilmesi için yazı yazılmasına karar verilmelidir.

...

...

..."

 
ankara ceza avukatı

Yasal Uyarı

Delil Hukuk Bürosu, bu internet sitesinde yer alan tüm bilgilerin, zaman içerisinde gelişim ve değişim gösterecek olan hukuk sistemimize uyarlanacağına dair hiçbir garanti vermemektedir. Hukuki makalelerde yer alan bilgilerin dayandığı kanun hükümleri ve yargısal uygulamalar zaman içerisinde değişiklik gösterebilmekte olup, ihtiyaç halinde yapılabilecek en doğru davranış, avukatınız ile birebir görüşmek ve destek almaktır. Bu anlamda hiçbir hukuki sorumluluk kabul edilmemektedir. Bu internet sitesinde yer alan bilgiler, mesleki dayanışma kapsamında meslektaşlar tarafından kullanılabilir. Ancak bu sitedeki yayınların haber sitesi vb. internet sitelerinde kullanılabilmesi için yayının alınmış olduğu kaynak açıkça gösterilmeli veya bu internet sitesine link verilmek suretiyle kaynağa atıf yapılmalıdır; bu şartların sağlanmış olması halinde ayrıca Delil Hukuk Bürosu yetkililerinden izin alınmış olması gerekmemektedir.

İletişim

Ehlibeyt Mahallesi, Ceyhun Atuf Kansu Caddesi,

No:112 Kat:5 Daire:30

Cevat Muratal İş Merkezi,

Balgat, Çankaya/ANKARA

© 2020 Delil Hukuk Bürosu

bottom of page