Delil Hukuk Bürosu
Makale İçeriği:
Konut Dokunulmazlığı Nedir?
Konut dokunulmazlığı, bireylerin özel hayatlarının ve mülkiyet haklarının korunması amacıyla anayasal ve yasal güvenceler altında bulunan bir haktır. Bu hak, Anayasamızın 21. maddesinde düzenlenmiş olan anayasal bir hak olduğu gibi ülkemizin de tarafı olduğu bir uluslararası sözleşme olan Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin "Özel ve Aile Hayatına Saygı" başlıklı 8. maddesiyle de korunmaktadır.
Anayasamızın 21. Maddesine Göre: "Kimsenin konutuna dokunulamaz. Millî güvenlik, kamu düzeni, suç işlenmesinin önlenmesi, genel sağlık ve genel ahlâkın korunması veya başkalarının hak ve özgürlüklerinin korunması sebeplerinden biri veya birkaçına bağlı olarak usulüne göre verilmiş hâkim kararı olmadıkça; yine bu sebeplere bağlı olarak gecikmesinde sakınca bulunan hallerde de kanunla yetkili kılınmış merciin yazılı emri bulunmadıkça; kimsenin konutuna girilemez, arama yapılamaz ve buradaki eşyaya el konulamaz. Yetkili merciin kararı yirmidört saat içinde görevli hâkimin onayına sunulur. Hâkim, kararını el koymadan itibaren kırksekiz saat içinde açıklar; aksi halde, el koyma kendiliğinden kalkar."
Konut dokunulmazlığına verilen bu önem nedeniyle konut dokunulmazlığının ihlali, Türk Ceza Kanunumuzda da bir suç tipi olarak düzenlenmiş ve böylece vatandaşların konut dokunulmazlığı, cezai müeyyide tehdidiyle koruma altına alınmak istenmiştir.
Konut Dokunulmazlığının İhlali Suçu Nedir?
Konut dokunulmazlığının ihlali suçu, bir kişinin konutuna veya işyerine ya da bunların eklentilerine kişinin rızasına aykırı olarak girilmesi veya rıza ile girilmiş olmasına rağmen daha sonrasında rıza ortadan kalkmış olmasına rağmen çıkılmaması eylemlerini kapsayan bir suçtur. Bu suç, bireylerin özel yaşam alanlarına yapılan izinsiz müdahaleleri cezalandırmayı amaçlar ve Türk Ceza Kanunumuzun 116. maddesinde düzenlenmiş bulunmaktadır.
Türk Ceza Kanunumuzun 116. Maddesine Göre: "(1) Bir kimsenin konutuna, konutunun eklentilerine rızasına aykırı olarak giren veya rıza ile girdikten sonra buradan çıkmayan kişi, mağdurun şikayeti üzerine, altı aydan iki yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. (2) Birinci fıkra kapsamına giren fiillerin, açık bir rızaya gerek duyulmaksızın girilmesi mutat olan yerler dışında kalan işyerleri ve eklentileri hakkında işlenmesi hâlinde, mağdurun şikâyeti üzerine altı aydan bir yıla kadar hapis veya adlî para cezasına hükmolunur. (3) Evlilik birliğinde aile bireylerinden ya da konutun veya işyerinin birden fazla kişi tarafından ortak kullanılması durumunda, bu kişilerden birinin rızası varsa, yukarıdaki fıkralar hükümleri uygulanmaz. Ancak bunun için rıza açıklamasının meşru bir amaca yönelik olması gerekir. (4) Fiilin, cebir veya tehdit kullanılmak suretiyle ya da gece vakti işlenmesi halinde, bir yıldan üç yıla kadar hapis cezasına hükmolunur."
Görüldüğü üzere birinci fıkrada konut ve konutun eklentilerine girmek suretiyle konut dokunulmazlığının ihlali suçu düzenlenmiş, ikinci fıkrada ise fiilin daha az cezayı gerektiren hali olan işyerleri ve eklentilere rıza olmaksızın girilmesi hali düzenlenerek konut ve işyeri dokunulmazlığının ihlal edilmesi durumları arasında ayrıma gidilmiştir. Maddenin üçüncü fıkrasında şikayetçi dışında üçüncü kişilerin rızasına değinilmiş ve dördüncü fıkrada da konut dokunulmazlığının ihlali suçunun nitelikli halleri düzenlenmiştir. Makalemizin devamında tüm bu halleri ayrıca ve detaylı bir şekilde işlemeye çalışacağız.
Konut Dokunulmazlığının İhlali Suçunun Nitelikli Halleri
Konut dokunulmazlığının ihlali suçunun daha ağır cezayı gerektiren ve nitelikli halleri hem TCK 116. maddesinin 4. fıkrasında hem de ortak hüküm teşkil eden TCK 119. maddesinde düzenlenmiştir.
Konut dokunulmazlığını ihlal suçunun daha ağır cezayı gerektiren halleri, TCK 116/4. fıkrasında düzenlenmiş olup:
Konut dokunulmazlığının ihlali suçunun cebir veya tehdit kullanılmak suretiyle işlenmesi ya da
Konut dokunulmazlığının ihlali suçunun gece vakti işlenmesi
halleridir.
Bu hallerden birinin varlığı halinde, altı aydan iki yıla kadar hapis cezası yerine, bir yıldan üç yıla kadar hapis cezasına hükmedilir.
Konut dokunulmazlığını ihlal suçunun nitelikli halleri TCK 119. maddede düzenlenmiş olup, konut dokunulmazlığının ihlali suçunun:
Silahla işlenmesi,
Kişinin kendisini tanınmayacak bir hale koyması suretiyle, imzasız mektupla veya özel işaretlerle işlenmesi,
Birden fazla kişi tarafından birlikte işlenmesi,
Var olan veya var sayılan suç örgütlerinin oluşturdukları korkutucu güçten yararlanılarak işlenmesi,
Kamu görevinin sağladığı nüfuz kötüye kullanılmak suretiyle işlenmesi
hallerdir. Bu hallerde sanığa verilecek ceza, bir kat artırılır. Örneğin sanık hakkında 2 yıl ceza hükmü kurulacaksa, bir kat artırılarak 4 yıla hükmedilir.
Konut dokunulmazlığının ihlali suçunun işlenmesi sırasında kasten yaralama suçunun neticesi sebebiyle ağırlaşmış hallerinin gerçekleşmesi durumunda, ayrıca kasten yaralama suçuna ilişkin hükümler uygulanır.
Konut Dokunulmazlığının İhlali Suçunun Cezası
Konut dokunulmazlığının ihlali suçunda, suçun işleniş biçimine ve olayın meydana geliş yeri ile şekline göre farklı cezalar söz konusu olabilmektedir. Yukarıda vermiş olduğumuz bilgiler ile atıf yapmış olduğumuz kanun hükümleri ışığında konut dokunulmazlığının ihlali suçuna ilişkin olarak hükmedilecek cezalar için aşağıdaki belirlemeleri yapmamız mümkündür:
Suçun basit halinin cezası: 6 aydan iki yıla kadar hapis cezasıdır.
Suçun daha hafif cezayı gerektiren hali olan işyerleri nezdinde gerçekleşen halinin cezası: 6 aydan bir yıla kadar hapis veya adli para cezasıdır.
Suçun cebir veya tehdit kullanılarak işlenmesi ya da gece vakti işlenmesi halinde: 1 yıldan üç yıla kadar hapis cezasına hükmedilir.
Suçun nitelikli halleri olan:
Silahla işlenmesi,
Kişinin kendisini tanınmayacak bir hale koyması suretiyle, imzasız mektupla veya özel işaretlerle işlenmesi,
Birden fazla kişi tarafından birlikte işlenmesi,
Var olan veya var sayılan suç örgütlerinin oluşturdukları korkutucu güçten yararlanılarak işlenmesi,
Kamu görevinin sağladığı nüfuz kötüye kullanılmak suretiyle işlenmesi
hallerinde: sanığa verilecek ceza 1 kat artırılır.
Ancak hüküm kurulurken takdiri indirim sebepleri vb. somut olay açısından özel inceleme gerektiren hususların ayrıca dikkate alınacağı unutulmamalıdır.
Konut Dokunulmazlığının İhlali Suçunun Unsurları
Konut dokunulmazlığının ihlali suçuna ilişkin olarak gerçekleştirilen soruşturma ve kovuşturma işlemlerinde failin kişiliği, mağdurla arasındaki ilişki ve varsa akrabalık bağı, somut olayın meydana geliş şekli ve nedenleri, failin kastı, konut kavramı ve rızanın varlığı gibi birçok farklı husus ele alınacaktır. Şimdi bunların hepsini tek tek işleyip detaylandıralım.
a) Fail
Konut dokunulmazlığının ihlali suçunda fail, suçu işleyen kişi anlamına gelir. Bu suç, herhangi bir kişi tarafından işlenebilir. Yani failin kamu görevlisi, aile bireyi veya yabancı biri olması fark etmez; herkes bu suçu işleyebilir.
Failin kimliği ve sosyal statüsü, suçu işleme biçimini etkilemez ancak nitelikli hallerin oluşup oluşmaması açısından önem taşır. Örneğin, kamu görevlisi tarafından kamu görevinin sağladığı nüfuzun kötüye kötüye kullanılması yoluyla konut dokunulmazlığının ihlali suçunun işlenmesi halinde ceza artırılır.
Bu suçu birden çok failin birlikte işlemeleri halinde de TCK 119. madde gereğince verilecek ceza 1 kat artırılır.
Aile fertleri aynı konutta birlikte yaşıyorsa, birbirlerine karşı bu suçu işleyemezler. Yani aynı evde yaşayan bir aile bireyinin, diğer aile bireyine karşı konut dokunulmazlığını ihlal suçu işlemesi mümkün değildir. Çünkü bu durumda söz konusu konut, her iki tarafın da konutudur. Örneğin eşler arasında 6284 sayılı kanun uyarınca koruyucu veya önleyici tedbir kararı alınmamışsa veya boşanma davası ya da ayrılık davası gibi bir dava ile müşterek konut eşlerden birine tahsis edilmemişse, sonuç olarak bu neviden bir istisnai durum söz konusu değilse, aile bireylerinin kendi konutlarına girmeleri konut dokunulmazlığının ihlali suçunu meydana getirmeyecektir.
b) Mağdur
Konut dokunulmazlığının ihlali suçunda mağdur, rızası dışında konutuna girilen veya rıza ile girildikten sonra rızanın ortadan kalkmış olmasına rağmen konutundan çıkılmayan kişidir. Mağdurun konut dokunulmazlığına ilişkin hakları bu suçla korunmakta olup, mağdur genellikle konutun sahibi ya da konutta ikamet eden kişidir(örneğin kiracı olarak konutu kullanmakta olan kişi).
Konut dokunulmazlığı sadece konut sahibine yönelik bir koruma sağlamaz. Konutta yaşayan tüm kişiler, bu suçun mağduru olabilirler. Örneğin, bir kiracının ya da kiracının çocuğu olduğu için konutu kullanmakta olan bir kişinin de konut dokunulmazlığı ihlal edilirse, o kişi mağdur olarak kabul edilir.
Aynı konutta birlikte yaşayan aile bireyleri birbirlerine karşı bu suçu işleyemezler. Çünkü kanun, aile fertlerinin aynı çatı altında ortak yaşam alanlarını paylaştığı durumlarda rızaya dayalı bir düzenin olduğunu varsayar. Ancak, bir aile üyesinin meşru bir sebep olmaksızın konuta yabancı bir kimseyi sokması ya da eşlerin birbirine karşı özel hayat ihlalinde bulunması gibi durumlarda da konut dokunulmazlığının ihlal edildiğinin ileri sürülebilmesi mümkün olabilmektedir.
Mağdurun rızası, fiili suç olmaktan çıkarır. Başta rıza verilmiş olması, yukarıda da değinmiş olduğumuz üzere rızanın sonradan geri alınamayacağı anlamına gelmez. Rızanın geri alınması halinde failin konuttan dışarı çıkmayı reddetmesi durumunda da konut dokunulmazlığının ihlali suçu meydana gelmiş olacaktır.
c) Suçun Hukuki Konusu: Konut ve Eklenti Kavramları
Konut dokunulmazlığının ihlali suçunda hukuki konu, bireyin özel yaşam alanına saygı gösterilmesi ve müdahale edilmemesi ilkesine dayanır. Bu suç, bir kişinin rızası olmaksızın onun yaşam alanına girilmesini veya izinli girildikten sonra çıkılmamasını engellemeyi amaçlar. Bu bağlamda, suçun hukuki konusu, konutun dokunulmazlığı ve kişilerin özel hayatlarının korunmasıdır. Bu nedenle konut dokunulmazlığının ihlali veya TCK 116/2. fıkrasında düzenlenmiş olan işyeri dokunulmazlığının ihlalinde mülkiyet veya zilyetlik değil, kişi hürriyeti olan kişilerin kendi konutlarında veya işyerlerinde güven içerisinde yaşamlarını sürdürebilmeleri hakları korunmaktadır. Zaten konut dokunulmazlığının ihlali suçu, Türk Ceza Kanunumuz içerisinde malvarlığına karşı suçlar arasında değil, hürriyete karşı suçlar arasında düzenlenmiş bulunmaktadır.
Konut kavramı, konut dokunulmazlığının ihlali suçunun temel unsurlarından biridir. Bu kavram, bireyin sürekli ya da geçici olarak barınma ihtiyacını karşılayan ve yaşam faaliyetlerini sürdürdüğü yer anlamına gelir. Yargıtay Ceza Genel Kurulu'nun 11.03.1991 gün ve 25-67 sayılı kararında ifade edildiği üzere konut: Kişilerin devamlı veya geçici olarak yerleşmek ve barınmak amacıyla oturmalarına elverişli yerleri ifade eder. Konut, fiziksel bir yapıdan ibaret olmayıp, bireyin özel yaşam alanı olarak değerlendirilen herhangi bir barınma yerini kapsar.
Eklenti ise, konut veya benzeri yapıların kullanış amaçlarından herhangi birini tamamlayan diğer yapılar veya yerleri, diğer bir anlatımla girilmesi konutta oturma hakkına sahip kimselerin huzur ve güvenliğini bozabilecek ek yapılar veya yerleri ifade eder.
Türk Ceza Kanunu (TCK) kapsamında "konut" kavramı, ikametgah kavramından farklıdır. Konut kavramı, bireyin yaşam alanını ifade eder. Bu yaşam alanı, bir apartman dairesi, ev, yazlık, hatta çadır veya karavan gibi geçici barınma yerlerini de içerir. Gerçekten, yargısal uygulamalar ve emsal kararlar incelendiğinde: Karavan, çadır gibi geçici barınma yerlerinin de konut dokunulmazlığı hakkı çerçevesinde koruma altında olması gerektiğinin kabul edildiği görülmektedir. Bu tür yerlerde konaklayan kişilerin de konut dokunulmazlığı hakkı vardır. Dolayısıyla bu yerlere rıza olmaksızın girilmesi de aynı şekilde suç teşkil eder. Yani sonuç olarak konut, toprağa bağlı taşınmaz bir yapı olmak zorunda da değildir.
TCK 116. maddesi kapsamında konut dokunulmazlığının ihlali suçu sadece konutun kendisini değil, aynı zamanda konutun eklentilerini de kapsar. Bunlar arasında konuta doğrudan bağlı olan balkon, garaj, bahçe, depo gibi yerler bulunur. Eklentilere izinsiz giriş de konut dokunulmazlığının ihlali suçunu oluşturur
Yargıtay 18. Ceza Dairesi tarafından 2017/441 E. ve 2019/4172 K. sayı numarasıyla verilen kararda:
"Konut dokunulmazlığını ihlal suçunun konusu konut ve açık bir rızaya gerek duyulmaksızın girilmesi mutat olan yerler dışında kalan işyerleri ile eklentidir.
Konut kavramını, dar ve geniş şekilde ifade etmek mümkündür. Dar anlamda konut, evi ifade eder. Buna göre bir yerin konut sayılabilmesi için; o yerin yatma, kalkma, dinlenme, yeme, içme gibi ev ihtiyaçlarına tahsis edilmiş olması gerekir. Geniş anlamda konut ise, bireyin kendi faaliyetine tahsis ettiği her yeri ifade eder.
Yargıtay, 765 sayılı TCK zamanında konutu, kişilerin devamlı veya geçici olarak yerleşmek ve barınmak amacıyla oturmalarına elverişli yerler olarak tanımlamıştır.
Doktrinde en geniş anlamıyla yapılan konut tanımına göre, gece istirahatine tahsis edilmesi, yapı şekli, devamlı bir şekilde kullanılması, fiilin gerçekleştiği anda içinde bulunulması önemli olmayan dış âlemden ayrıldığı izleri taşıyan ve kişi veya kişilerin halen ve fiilen yaşamsal faaliyetlerini geçirdikleri yer olarak tanımlanmıştır.
Doktrinde bir kısım yazarlar tarafından eklenti, konuta bağlı olmayan ancak bitişik veya yakın olması şart olan, dış dünyadan belirli işaretlerle ayrılan ve rızaya aykırı olarak girildiğinde konuttakilerin huzur ve sükûnunun bozulduğu yerler olarak tanımlanmıştır.Bir kısım yazarlar da eklentiyi, doğrudan doğruya veya dolaylı olarak konuta bağlı olup, fiilen konutun kullanılmasına özgülenen veya onu tamamlayan yerler olarak tanımlamışlardır.
Şen’e göre de eklenti, konutun ayrılmaz parçası niteliği taşıyan bahçesi, taşınabilir olmakla beraber konutun yanına konulan kapalı yan mekânlar, bahçe duvarı içinde bulunan çadır, ahır, karavan, kısa bir tanımlamayla bireyin hürriyeti ve güvenliği alanına giren ve konutun yanında bulunan yer ve eşya olarak ifade edilebilir." şeklinde yer alan ifadelerle geniş bir kavramsal çerçeve çizilmiştir.
d) Suç Fiili ve Mağdurun Rızası
Konut dokunulmazlığının ihlali suçunda fiil unsuru, suçu oluşturan iki temel seçimlik hareketten birinin gerçekleştirilmesiyle meydana gelir. Bu suç, seçimlik hareketli bir suç olup iki farklı eylemle işlenebilir. Bunlar:
Failin, mağdurun rızası olmaksızın onun konutuna, işyerine veya bunların eklentilerine girmesidir. Bu giriş, fiziksel olarak konutun kapısından, penceresinden veya başka bir yolla olabilir. Suçun tamamlanması için failin vücudunun tamamen konuta girmesi gerekmez, gerekirse tüm diğer şartlar da mevcutsa suça teşebbüs hükümleri konut dokunulmazlığının ihlali suçu açısından da uygulanabilir.
Failin, başlangıçta mağdurun konutuna, işyerine veya bunların eklentilerine girmesi yönünde hukuka uygun rıza bulunmasına rağmen sonradan bu rızanın ortadan kalkması akabinde içerisinde bulunduğu konutu, işyerini veya bunların eklentilerini terk etmemesidir. Yani rızaya dayalı girişle suç işlenmiş olmasa bile, rızanın geri alınması sonrası çıkmama eylemi suçun fiil unsurunu meydana getirir.
Bu fiillerin her ikisi de konut dokunulmazlığının ihlali suçunu meydana getirmeye elverişli ve yeterdir.
Rıza, meşru bir amaca dayanmalıdır. Mağdurun rızası, hukuka uygun ve diğer hak sahipleri açısından kabul edilebilir olmalıdır. Örneğin, aile bireylerinden birinin, diğerlerinin izni olmadan ortak konuta yabancı birini hırsızlık yapması amacıyla sokması, meşru bir rıza olarak kabul edilmez.
Ancak Yargıtay 18. Ceza Dairesi'nin 2016/18852 E., 2017/2780 K. sayılı kararında:
"İncelenen dosyada; katılan ve sanık beyanlarına göre katılanın evinde misafir olarak kaldığı, sanık evden ayrıldıktan sonra katılanın eşyalarının evde olmadığını fark edip şüphelenmesi üzerine soruşturma başlatıldığı ve sanığın üstünde katılana ait saatin bulunduğu, konut dokunulmazlığını ihlal ve hırsızlık suçlarından dava açılıp mahkumiyet kararı verilmiştir. Ancak, somut olayda sanığın katılanın evine rızayla girdiği, rıza ile girdikten sonra buradan çıkmama durumunun söz konusu olmaması karşısında konut dokunulmazlığını ihlal suçunun maddi unsurunun gerçekleşmediği halde, TCK’nın 116/1. maddesinde düzenlenen konut dokunulmazlığını ihlal suçundan da cezalandırılmasına karar verilmesi hukuka aykırıdır." şeklinde ifade edildiği üzere fail tarafından suç işlemek amacıyla konuta girilmiş ise dahi, mağdurun bu durumun(yani failin niyetinin) bilincinde olmaksızın faili kendi rızasıyla eve alması nedeniyle konut dokunulmazlığının ihlali suçunun gerçekleşmiş olduğunun iddia edilmesi mümkün değildir. Çünkü failin mağdura karşı işlemiş olduğu diğer suçlardan bağımsız olarak konutta bulunması için mağdurun rızası bulunmaktadır ve bu neviden bir rızanın varlığı konut dokunulmazlığının ihlali suçunun meydana gelmesini engellemektedir.
Konut dokunulmazlığının ihlali suçunda rıza, suçun oluşup oluşmaması açısından kritik bir unsurdur. Mağdurun rızasının varlığı, konutuna girilmesine ya da kalınmasına yönelik izin anlamına gelir ve bu rıza var olduğu sürece suç oluşmaz. Ancak, rızanın geri alınması ya da hiç verilmemesi durumunda, failin davranışlarının suç teşkil edeceğinin kabulü gerekir.
Bazı durumlarda, mağdur açıkça rıza beyan etmese bile örtülü bir rıza olabilir. Örneğin, günlük yaşamda mağdurun izni ile konuta sıkça giren bir kişinin durumu, belli bir rızanın varlığına işaret edebilir.
e) Manevi Unsur: Kusur, Kasıt
Konut dokunulmazlığının ihlali suçunda manevi unsur, suçun kasten işlenmesini ifade eder. Bu suçun manevi unsuru: Failin bilerek ve isteyerek, mağdurun konutuna onun rızası olmadan girmesi ya da rızaya aykırı şekilde konuttan çıkmamasıdır. Manevi unsur, yani kasıt, konut dokunulmazlığı suçunda belirleyici bir rol oynar, çünkü bu suç taksirle (dikkatsizlik veya tedbirsizlik sonucu) işlenemez, sadece kasıtlı olarak işlenebilir. Suçun manevi unsuru olan kasıt, failin bu fiilleri bilinçli olarak yapmasını içerir. Yani, konut dokunulmazlığının ihlali suçunun meydana gelmiş olduğundan söz edilebilmesi için, failin eylemini bilerek ve isteyerek gerçekleştirmiş olması gerekmektedir.
Konut dokunulmazlığının ihlali suçu işlenirken, failin belirli bir amaçla hareket etmesine gerek yoktur. Örneğin, failin hırsızlık vb. başkaca bir amacı olmasa dahi, yalnızca izinsiz girme eylemi suçun oluşması için yeterlidir. Bu nedenle, failin konuta girme niyeti veya amacı suçun varlığı açısından önemli değildir; suçun oluşabilmesi için sadece konuta izinsiz girme ya da izin ortadan kalkmış olmasına rağmen konuttan çıkmama eylemi yeterlidir.
f) Hukuka Aykırılık
Hukuka aykırılık, suçun temel unsurlarından biridir ve suçun oluşması için hukuka aykırı bir fiil işlenmiş olması gerekir. Suçun oluşabilmesi için, failin fiili hukuka uygun bir sebebe dayanmıyor olmalıdır. Hukuka uygunluk nedenlerinin varlığı durumunda, işlenen fiil suç sayılmayacaktır.
Konut dokunulmazlığının ihlali suçu nedeniyle faile ceza verilmesini engelleyebilecek nitelikte olan hukuka uygunluk sebepleri şunlardır:
Kanun hükmünün yerine getirilmesi(TCK md. 24/1)
Meşru müdafaa(TCK md. 25/1)
Hakkın kullanılması ve ilgilinin rızası (TCK md. 26)
Zorunluluk hali(TCK md. 25/2)
Somut Olay Açısından Özel İnceleme Gerektiren Hususlar
Somut olay açısından özel inceleme gerektiren hususlar, somut olaya ilişkin yargılama süreci işletilirken ve hüküm kurulurken dikkate alınması gereken Türk Ceza Kanunumuzda yer alan ceza hukuku genel hükümleri ile Ceza Muhakemesi Kanunumuzdaki hükümler ve diğer ilgili mevzuat hükümleridir. Örneğin cezada indirim sebepleri, şikayet süreleri, suçların içtimaı gibi hususlar bu kapsamda değerlendirilebilir ve her somut olay özelinde ayrı ayrı değerlendirmeye tabii tutulmalıdır.
a)Cezada İndirim ya da Cezasızlık Gerektiren Şahsi Sebepler
Cezada indirim veya cezasızlık gerektiren şahsi nedenler, yukarıda saymış olduğumuz hukuka uygunluk nedenlerine ek olarak Türk Ceza Kanunumuz ile diğer ilgili mevzuatta yer alan aşağıdaki hallerdir:
Haksız tahrik,
Cebir ve şiddet, korkutma ve tehdit,
Hata,
Yaş küçüklüğü,
Akıl hastalığı,
Sağır ve dilsizlik,
Geçici nedenler, alkol veya uyuşturucu madde etkisinde olma(kişinin kendi iradesi dışında ise),
Takdiri indirim nedenleri; failin geçmişi, sosyal ilişkileri, fiilden sonraki ve yargılama sürecindeki davranışları, cezanın failin geleceği üzerindeki olası etkileri gibi hususlar
Yargılama esnasında tutuklu olarak geçirilen sürenin hükümde belirtilen süreden mahsup edilmesi
sayılabilir.
b) Suça Teşebbüs, Gönüllü Vazgeçme ve Etkin Pişmanlık
Suça teşebbüs ve gönüllü vazgeçme Türk Ceza Kanunumuzun genel hükümlerinde 35. ve 36. maddelerde düzenlenmiştir ve uygun düştükleri ölçüde(kanuni şartların tamamının mevcut olması halinde) tüm suçlar açısından uygulanabilme potansiyeline sahiptir. Ancak etkin pişmanlık, ceza özel hükümleri arasında ve uygulanabileceği her suç tipi için ayrı ayrı düzenlenmiştir. Aşağıda kısaca detaylandıracak olduğumuz üzere cinsel taciz suçuna ilişkin olarak kanunda mevcut olan bir etkin pişmanlık düzenlemesi bulunmamaktadır.
b.1) Suça Teşebbüs
Suça teşebbüs, Türk Ceza Kanunumuzun 35. maddesinde düzenlenmiştir ve failin suç işleme amacını gerçekleştirmeye yönelik icrai hareketlere başlamasına rağmen, suçu kendi elinde olmayan nedenlerle tamamlayamaması durumudur. Suça teşebbüs halinde, faile işlemeyi hedeflediği suçun cezası, TCK 35/2. fıkrasında yer alan hüküm uyarınca indirilerek verilir.
Türk Ceza Kanunumuzun 35. Maddesine Göre: "(1) Kişi, işlemeyi kastettiği bir suçu elverişli hareketlerle doğrudan doğruya icraya başlayıp da elinde olmayan nedenlerle tamamlayamaz ise teşebbüsten dolayı sorumlu tutulur. (2) Suça teşebbüs halinde fail, meydana gelen zarar veya tehlikenin ağırlığına göre, ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası yerine onüç yıldan yirmi yıla kadar, müebbet hapis cezası yerine dokuz yıldan onbeş yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. Diğer hallerde verilecek cezanın dörtte birinden dörtte üçüne kadarı indirilir."
Örneğin: Failin konut dokunulmazlığı suçunu işlemeye elverişli icra hareketlerine başlamasına rağmen bu hareketleri polis veya site güvenliği vb. kişilerce yakalanması nedeniyle tamamlayamaması gibi durumlarda konut dokunulmazlığının ihlali suçuna teşebbüsten yargılama söz konusu olabilir.
b.2) Gönüllü Vazgeçme
Gönüllü vazgeçme, ceza hukuku bağlamında failin suç işlemeye yönelik hareketlerine başlamasına rağmen, kendi iradesiyle bu hareketlerini tamamlamaktan vazgeçmesidir. Gönüllü vazgeçme, Türk Ceza Kanunumuzun 36. maddesinde düzenlenmiştir. Gönüllü vazgeçme halinde faile işlemeye yeltendiği suçtan dolayı ceza verilmez; ancak suçu işlemeye elverişli icra hareketlerinin başladığı andan gönüllü vazgeçme anına kadar geçen süre içerisinde tamamlanmış olan hareketler nedeniyle bir suç meydana gelmişse, meydana gelen suçtan ceza verilir. Dolayısıyla halihazırda tamamlanmış olan suçlarda gönüllü vazgeçme mümkün değildir.
Türk Ceza Kanunumuzun 36. Maddesine Göre: "(1) Fail, suçun icra hareketlerinden gönüllü vazgeçer veya kendi çabalarıyla suçun tamamlanmasını veya neticenin gerçekleşmesini önlerse, teşebbüsten dolayı cezalandırılmaz; fakat tamam olan kısım esasen bir suç oluşturduğu takdirde, sadece o suça ait ceza ile cezalandırılır."
Suça teşebbüs ile gönüllü vazgeçmeyi birbirinden ayıran en önemli kıstas: Suça teşebbüs halinde failin kendisinden kaynaklanmayan, dışsal nedenlerle suçu meydana getirememesi; gönüllü vazgeçmede ise suçun gerçekleşmesinden kendi iradi tercihiyle vazgeçmesidir.
b.3) Etkin Pişmanlık
Etkin pişmanlık, suç işleyen bir kişinin işlemiş olduğu suç nedeniyle hiçbir baskı altında kalmadan, kendi özgür iradesiyle ve etkin bir şekilde pişmanlık göstermesi, yargılama sürecinde adaletin tecelli etmesi için elinden geleni yapması ve gerektiği halde suç nedeniyle ortaya çıkan olumsuzlukları gidermesi, mesela mağdurun kaybını da gidermeyi üstlenmesi halinde söz konusu olan bir ceza hukuku müessesesidir.
Etkin pişmanlık, suça teşebbüs ve gönüllü vazgeçme müesseselerinden farklı olarak Türk Ceza Kanunumuzda genel hükümler arasında düzenlenmemiştir. Kanunda hangi suç tipine ilişkin olarak etkin pişmanlık düzenlemesi mevcutsa yalnızca o suçlar için etkin pişmanlık müessesesi uygulanabilir; konut dokunulmazlığının ihlali suçu için özel bir etkin pişmanlık düzenlemesi bulunmamaktadır. Bu nedenle konut dokunulmazlığının ihlali suçu nedeniyle hakkında soruşturma ve kovuşturma süreci işletilen failin etkin pişmanlıktan yararlanması mümkün değildir. Eğer fail, konut dokunulmazlığını ihlal ettikten sonra mağdurla anlaşarak zararı telafi ederse ya da mağdur herhangi bir nedenle şikayetini geri çeker, şikayetten vazgeçerse, soruşturma aşamasında dosya takipsiz bırakılabilir ya da kovuşturma aşamasındaki dava düşebilir. Ancak bu durum, aşağıda detaylı olarak açıklayacak olduğumuz üzere etkin pişmanlıktan ziyade şikayetten vazgeçmeye dayanan bir sonuç olacaktır.
c) Şikayet, Şikayet Süreleri ve Şikayetten Vazgeçme
Konut dokunulmazlığının ihlali suçunun takibinin şikayete bağlı olup olmadığı hususu, olayın meydana geliş şekline göre değişiklik gösterebilmektedir ve bu nedenle her somut olay özelinde ayrı ayrı değerlendirmeye tabi tutulur. Kısaca özetlemek gerekirse:
Konut dokunulmazlığının ihlali suçunun TCK 116. maddesinin 1., 2. ve 3. fıkralarında düzenlenmiş olan hallerinin takibi şikayete bağlıdır.
Konut dokunulmazlığının ihlali suçunun TCK 116/4. fıkrasında ve TCK 119. maddesinde düzenlenmiş olan nitelikli hallerinin takibi şikayete bağlı değildir.
Konut dokunulmazlığının ihlali suçunun TCK 116. maddesinin 1., 2. ve 3. fıkralarında düzenlenen hallerinin takibi şikayete bağlı olduğu için, bu hallerde mağdurun şikayetçi olmaması durumunda soruşturma işlemlerine resen başlanılamaz, eğer şikayet üzerine soruşturma evresine geçilmişse şikayetten vazgeçme durumunda kovuşturmaya yer olmadığına dair karar(takipsizlik kararı) verilir, kovuşturma evresinde şikayetten vazgeçilmişse dava düşer. Şikayet süresi, mağdurun fiili ve faili öğrenmesinin ardından 6(altı) aydır.
Konut dokunulmazlığının ihlali suçunun nitelikli halleri olan TCK 116/4. fıkrasındaki haller ile TCK 119. maddesinde düzenlenmiş olan hallerin takibi şikayete bağlı değildir. Dolayısıyla suçun bu hallerinden birinin meydana geldiğinin tespiti halinde, mağdurun şikayetçi olup olmadığına bakılmaksızın savcılık tarafından resen(kendiliğinden) işlem başlatılıp soruşturma evresine geçilir ve gerekli işlemler gerçekleştirilir. Aynı şekilde, suçun bu hallerinin takibi şikayete bağlı olmadığı için yargılama süreci içerisinde şikayetin geri alınması da davayı düşürmez. Bu haller açısından takibinin şikayete tabi olup olmadığı konusunda hukukçular arasında tartışmalar olabilmekte ve farklı görüşler ortaya atılabilmekteyse de, bu konuda Yargıtay'ın görüşü açık ve net bir şekilde suçun bu nitelikli hallerinin takibinin şikayete bağlı olmadığı yönündedir.
Bakınız Yargıtay 18. Ceza Dairesi'nin 2015/31872 E., 2016/17127 K. sayılı kararında:
"Konut dokunulmazlığının ihlâli suçunun, birden fazla kişi tarafından birlikte işlenmesi karşısında, TCK’nın 119. maddesinde sayılan nitelikli hallerin kovuşturulmasının şikayet koşuluna bağlı olmadığı gözetilmeden, şikayetten vazgeçme nedeniyle kamu davasının düşmesine karar verilmesi kanuna aykırı ve Üst Cumhuriyet Savcısı'nın temyiz nedenleri yerinde görüldüğünden..." ifadeleriyle konut dokunulmazlığının ihlali suçunun TCK 119. maddede sayılan nitelikli hallerinin takibinin şikayete bağlı olduğu hususu açıkça ortaya konulmuştur.
Aynı şekilde, yine Yargıtay 18. Ceza Dairesi'nin 2015/15890 E., 2016/380 K. sayılı kararında:
"Konut dokunulmazlığının ihlâli suçunun, gece işlenmesi ve bu eylemin TCK’nın 116/4. maddesinde suçun nitelikli hali olarak düzenlenmesi karşısında, kovuşturulmasının şikayete bağlı olmadığı gözetilmeden, şikayetten vazgeçme nedeniyle kamu davalarının düşmesine karar verilmesi kanuna aykırı ve O Yer Cumhuriyet Savcısının temyiz nedenleri ile tebliğnamedeki düşünce yerinde görüldüğünden..." ifadeleriyle konut dokunulmazlığının ihlali suçunun TCK 116/4. fıkrasında düzenlenmiş olan nitelikli hallerinin de takibinin şikayete bağlı olduğu hususu açıkça ortaya konulmuştur.
d) Zamanaşımı
Dava zamanaşımı süresi, konut dokunulmazlığının ihlali suçu için genel olarak 8 yıldır. Yani, suçun işlendiği tarihten itibaren 8 yıl içinde dava açılmadığı takdirde, bu süreden sonra dava açılamaz. Ancak konut dokunulmazlığının ihlali suçunu oluşturan fiilin, hem TCK 116/4. fıkrasında düzenlenen hallerin hem de TCK 119. maddede düzenlenen hallerin kapsamına giriyor olması halinde(örneğin konut dokunulmazlığının ihlali suçunun hem gece vakti hem de silahla işlenmiş olması gibi) faile verilebilecek cezanın 5(beş) yılın üzerinde olabilme ihtimali de bulunmaktadır. Bu halde TCK 66. maddede düzenlenmiş olan dava zamanaşımı hükümlerine göre dava zamanaşımı sürelerinin 8 yıl yerine 15(onbeş) yıl olarak uygulanması söz konusu olabilir. Dolayısıyla dava zamanaşımının belirlenmesinde somut olayın doğru tahlil edilmesi elzemdir.
Ceza zamanaşımı, suç işleyen kişinin, belirli bir zaman diliminde cezasının infaz edilmemesi durumunda, hukuki olarak artık bu cezanın infaz edilemeyeceği anlamına gelir. Konut dokunulmazlığının ihlali suçunda ceza zamanaşımı, TCK 68. maddenin 1. fıkrasının d. ve e. bentleri gereğince fail hakkında 5 yıldan fazla hapis cezasına hükmolunmuşsa 20 yıl, 5 yıl ve daha fazla hapis cezasına hükmolunmuşsa 10 yıldır.
e) Suça İştirak
Suça iştirak, Türk Ceza Kanunumuzun 37. maddesi ve devamında düzenlenmiştir. Bir suç işleme kararının gerçekleştirilmesi adına suçun tipik davranışlarının birden fazla kişi tarafından fikir ve eylem birliği içerisinde işlenmesi; suçun tipik davranışlarını gerçekleştiren kişiye yardım edilmesi, onunla işbirliği yapılması veya o kişinin suça azmettirilmesi durumunda suça iştirakın varlığından söz edilebilir.
Türk Ceza Kanunumuza göre suça iştirak, 3 farklı şekilde gerçekleştirilebilir:
Müşterek faillik,
Azmettirme,
Yardım etmedir.
e.1) Müşterek Faillik
Müşterek faillik, Türk Ceza Kanunumuzun 37. maddesinde düzenlenmiştir ve suçun işlenişine birden fazla kişinin katılarak birlikte hareket ettiği durumlarda söz konusu olur.
Türk Ceza Kanunumuzun 37. Maddesine Göre: "(1) Suçun kanuni tanımında yer alan fiili birlikte gerçekleştiren kişilerden her biri, fail olarak sorumlu olur. (2) Suçun işlenmesinde bir başkasını araç olarak kullanan kişi de fail olarak sorumlu tutulur. Kusur yeteneği olmayanları suçun işlenmesinde araç olarak kullanan kişinin cezası, üçte birden yarısına kadar artırılır."
Bu kişiler, suça aktif olarak katılır ve suçun işlenmesi olası üzerinde ortak iradi ve fiili hakimiyet kurarlar.
Konut dokunulmazlığının ihlali suçunun bu şekilde birden fazla kişi tarafından işlenmesinin, ayrıca TCK 119. maddesinin 1. fıkrasının c. bendine göre suçun nitelikli hallerinden olduğu hususu unutulmamalıdır.
e.2) Azmettirme
Azmettirme, Türk Ceza Kanunumuzun 38. maddesinde düzenlenmiştir. Azmettiren kişi, failin suçu işlemesi için fiilen olay yerinde olmasa bile faille aynı cezaya tabi tutulur.
Türk Ceza Kanunumuzun 38. Maddesine Göre: "(1) Başkasını suç işlemeye azmettiren kişi, işlenen suçun cezası ile cezalandırılır. (2) Üstsoy ve altsoy ilişkisinden doğan nüfuz kullanılmak suretiyle suça azmettirme halinde, azmettirenin cezası üçte birden yarısına kadar artırılır. Çocukların suça azmettirilmesi halinde, bu fıkra hükmüne göre cezanın artırılabilmesi için üstsoy ve altsoy ilişkisinin varlığı aranmaz. (3) Azmettirenin belli olmaması halinde, kim olduğunun ortaya çıkmasını sağlayan fail veya diğer suç ortağı hakkında ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası yerine yirmi yıldan yirmibeş yıla kadar, müebbet hapis cezası yerine onbeş yıldan yirmi yıla kadar hapis cezasına hükmolunabilir. Diğer hallerde verilecek cezada, üçte bir oranında indirim yapılabilir."
Bir kişiyi konut dokunulmazlığının ihlali suçunu gerçekleştirmeye dair azmettiren kişi, fiilen bu suçu fail ile birlikte işlememiş olsa dahi konut dokunulmazlığının ihlali suçunun cezası ile cezalandırılır.
e.3) Yardım Etme
Suçun işlenmesine yardım eden kişi, suçu bizzat işlememekle birlikte, suçun gerçekleşmesini kolaylaştıran hareketlerde bulunan kişidir. Suça yardım etme, TCK 39. maddesinde düzenlenmiştir.
Türk Ceza Kanunumuzun 39. Maddesine Göre: "(1) Suçun işlenmesine yardım eden kişiye, işlenen suçun ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasını gerektirmesi halinde, onbeş yıldan yirmi yıla; müebbet hapis cezasını gerektirmesi halinde, on yıldan onbeş yıla kadar hapis cezası verilir. Diğer hallerde cezanın yarısı indirilir. Ancak, bu durumda verilecek ceza sekiz yılı geçemez. (2) Aşağıdaki hallerde kişi işlenen suçtan dolayı yardım eden sıfatıyla sorumlu olur: a) Suç işlemeye teşvik etmek veya suç işleme kararını kuvvetlendirmek veya fiilin işlenmesinden sonra yardımda bulunacağını vaat etmek. b) Suçun nasıl işleneceği hususunda yol göstermek veya fiilin işlenmesinde kullanılan araçları sağlamak. c) Suçun işlenmesinden önce veya işlenmesi sırasında yardımda bulunarak icrasını kolaylaştırmak."
Bu yardımlar, silah temin etmek, failin saklanmasına yardım etmek ya da fiil sırasında veya öncesinde failin eylemlerini desteklemek, failin suç işleme kararını teşvik etmek ve suç işleme kararını kuvvetlendirmek gibi davranışlar olabilir. Faile yardım eden kişiler, failden daha düşük cezalar alır. Konut dokunulmazlığının ihlali suçunda yardım eden sıfatına sahip kişiler, hakkında cezanın yarısı indirilerek hüküm kurulur.
f) Suçların İçtimaı
Suçların içtimaı, ceza hukukunda bir kişinin aynı fiille veya birbirinden bağımsız fiillerle birden fazla suçu işlemesi durumunda, bu suçların nasıl değerlendirileceğini ve cezanın nasıl belirleneceğini ifade eder.
Türk Ceza Kanunumuzda düzenlenmiş olan içtima halleri:
Bileşik suç(TCK md. 42),
Zincirleme suç(TCK md. 43),
Fikri içtima(TCK md. 44)
halleridir.
Konut dokunulmazlığının ihlali suçu nedeniyle yapılan yargılamada, somut olayın gereklerine göre içtima hükümlerinin uygulanması söz konusu olabilmektedir.
g) Hükmün Açıklanmasının Geri Bırakılması(HAGB)
Hükmün açıklanmasının geri bırakılması (HAGB), bir mahkemenin sanık hakkında verdiği hükmün, belirli bir denetim süresi boyunca sonuç doğurmamasını sağlayan bir ceza muhakemesi kurumudur. Eğer bu denetim süresi içinde sanık, kasıtlı bir suç işlemez ve mahkeme tarafından belirlenen koşullara uyarsa, ceza hükmü ortadan kalkar ve sanık sabıkalı sayılmaz.
Konut dokunulmazlığının ihlali suçu açısından, HAGB uygulanabilmesi için bazı şartlar gereklidir:
Sanığa verilen cezanın 2 yıl veya daha az hapis cezası ya da adli para cezası olması,
Sanığın daha önce kasıtlı bir suçtan mahkum olmamış olması,
Sanığın duruşmadaki tutum ve davranışlarının bir daha suç işlemeyeceği konusunda mahkemeye kanaat vermesi,
Mağdurun uğradığı zararın giderilmesi (suçun niteliğine bağlı olarak).
Eğer mahkeme, HAGB kararı verirse, sanık 5 yıl boyunca denetim altında tutulur. Bu süre zarfında sanık yeni bir suç işlemezse ceza düşer; ancak denetim süresi içinde yeni bir suç işlenirse HAGB kararı kaldırılır ve hem yeni işlenen suçtan ceza verilir hem de daha önce açıklanması geriye bırakılan hüküm de açıklanır ve verilen eski hükmün cezası da infaz edilir.
Tüm bunlara ek olarak belirtmemiz gerekir ki: Anayasa Mahkemesi tarafından 01.06.2023 tarihinde E:2022/120 ve K:2023/107 sayı numarası ile verilen karar ile Ceza Muhakemesi Kanunumuzun 231. maddesinde yer alan hükmün açıklanmasının geriye bırakılmasına ilişkin düzenleme iptal edilmiş olup bu karar 01.08.2024 tarihinden itibaren yürürlüğe girmiştir Dolayısıyla bu tarihten sonra işlenen suçlar açısından hükmün açıklanmasının geri bırakılması mümkün olmayacaktır. Ancak konut dokunulmazlığının ihlali suçunu 01.08.2024 tarihinden önce işlemiş olan kişiler hakkında HAGB hükümlerinin uygulanması mümkündür.
h) Cezanın Ertelenmesi
Hapis cezasının ertelenmesi, bir kişinin işlediği suç nedeniyle iki yıl veya daha az süreyle hapis cezasına mahkum edilmesi halinde söz konusu olur. Failin fiili işlediği sırada 18 yaşını doldurmamış olması ya da 65 yaşını bitirmiş olması durumunda bahsetmiş olduğumuz bu iki yıllık süre üç yıl olarak esas alınır.
Cezanın ertelenmesi halinde fail hükmün açıklanmasının geri bırakılması uygulamasında olduğu gibi belirli bir denetim süresine tabi tutulur. Ancak bu denetim süresi sonunda suç işlememesi halinde HAGB uygulamasından farklı olarak söz konusu suç, failin sabıka kaydından silinmez.
Konut dokunulmazlığının ihlali suçu açısından da cezanın ertelenmesi şartlarının mevcut olması durumunda cezanın ertelenmesine karar verilebilir.
i) Adli Para Cezası
Suç karşılığında uygulanabilecek olan cezai yaptırımlar: Hapis ve adli para cezalarıdır. Adli para cezası, somut olayın gereklerine göre bir kişi hakkında hem hapis cezası ile birlikte hem de tek başına verilebilen bir yaptırım türüdür. Adli para cezasına hükmedilebilecek hallerde 5 günden az ve kural olarak 730 günden fazla olmamak üzere belirlenen tam gün sayısının en az 20 ve en fazla 100 Türk Lirası ile çarpılması sonucunda elde edilecek tutara hükmedilir. Adli para cezasının gün sayısı somut olayın gereklerine göre belirlenecektir; her bir gün başına düşen para cezası tutarı ise kişinin ekonomik ve diğer şahsi halleri göz önünde bulundurularak takdir edilir.
Konut dokunulmazlığının ihlali suçunun basit halinde faile verilecek olan ceza kural olarak altı aydan iki yıla kadar hapis cezasıdır. Suçun bu haline istinaden spesifik bir adli para cezası uygulaması düzenlenmemiştir. Konut dokunulmazlığının ihlali suçunun daha az cezayı gerektiren işyerleri ile eklentilerine rıza olmaksızın girilmesi durumunda(TCK 116/2. md.) ise altı aydan bir yıla kadar hapis veya adli para cezasına hükmedilir. Dolayısıyla suçun bu haline ilişkin olarak ayrıca adli para cezası hükmüne yer verilmiştir.
Tabii ki, Türk Ceza Kanunumuzun genel hükümlerinde yer alan 49. ve 50. maddesi hükümleri saklıdır. Buna göre konut dokunulmazlığının ihlali suçunu meydana getiren sanık hakkında 1 yıldan az ceza verilmesi durumunda bu kısa süreli hapis cezasının çeşitli diğer bazı şartların da varlığı halinde adli para cezasına çevrilmesi mümkündür. Bu noktada hakim tarafından suçlunun kişiliği, sosyal ve ekonomik durumu, yargılama sürecinde duyduğu pişmanlık ve suçun meydana geliş şekli somut olay özelinde dikkate alınmalı ve değerlendirmeye tabii tutulmalıdır.
j) Uzlaşma Usulü
Uzlaşma, Ceza Muhakemesi Kanunumuz kapsamında düzenlenmiş olan ve suç mağduru veya suçtan zarar gören kişiler ile suçun faili arasında, bir uzlaştırıcı yardım ve aracılığıyla, suç nedeniyle meydana gelen anlaşmazlığın çözüme kavuşturulmasına dair bir çeşit alternatif çözüm yoludur. Uzlaşma sadece CMK 253. maddesi ile devamında yer alan uzlaşma hükümlerinde düzenlenmiş olan şartların varlığı halinde ve kural olarak soruşturma evresinde uygulanabilir.
Konut dokunulmazlığının ihlali suçu, Ceza Muhakemeleri Kanunumuzun 253. maddesinin 1. fıkrasının b. bendinde şikayete bağlı olup olmadığına bakılmaksızın uzlaştırmaya tabi suçlar arasında sayılmıştır. Bu nedenle konut dokunulmazlığının ihlali suçunda uzlaştırma usulünün uygulanması mümkündür.
Konut Dokunulmazlığının İhlali Suçunda Görevli Mahkeme
Konut dokunulmazlığının ihlali suçlarına bakmakla görevli mahkeme, asliye ceza mahkemeleridir.
Konut Dokunulmazlığının İhlali Suçuna İlişkin Yargıtay Kararları
Vücudun tamamının değil de bir kısmının konut ya da işyerine girmesi hallerinde konut dokunulmazlığının ihlali suçunun oluşmuş olduğunun kabul edilemeyeceğine ilişkin karar,
Yargıtay Ceza Genel Kurulu 2015/332 E., 2018/451 K. sayılı kararı
"...
...
...
I- Sanığa atılı iş yeri dokunulmazlığının ihlâli suçunun yasal unsurları itibarıyla oluşup oluşmadığına ilişkin uyuşmazlık konusunun incelenmesinde;
Uyuşmazlık konusunda isabetli bir hukuki çözüme ulaşılabilmesi bakımından konut ve iş yeri dokunulmazlığının ihlâli ile nitelikli hırsızlık suçları üzerinde kısaca durulmasında fayda bulunmaktadır.
Türk Ceza Kanunu'nun "Konut dokunulmazlığının ihlâli" başlıklı 116. maddesi;
“1) Bir kimsenin konutuna, konutunun eklentilerine rızasına aykırı olarak giren veya rıza ile girdikten sonra buradan çıkmayan kişi, mağdurun şikâyeti üzerine, altı aydan iki yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
2) Birinci fıkra kapsamına giren fiillerin, açık bir rızaya gerek duyulmaksızın girilmesi mutat olan yerler dışında kalan işyerleri ve eklentileri hakkında işlenmesi hâlinde, mağdurun şikâyeti üzerine altı aydan bir yıla kadar hapis veya adlî para cezasına hükmolunur.
3) Evlilik birliğinde aile bireylerinden ya da konutun veya işyerinin birden fazla kişi tarafından ortak kullanılması durumunda, bu kişilerden birinin rızası varsa, yukarıdaki fıkralar hükümleri uygulanmaz. Ancak bunun için rıza açıklamasının meşru bir amaca yönelik olması gerekir.
4) Fiilin, cebir veya tehdit kullanılmak suretiyle ya da gece vakti işlenmesi hâlinde, bir yıldan üç yıla kadar hapis cezasına hükmolunur” şeklinde düzenlenmiştir.
Madde gerekçesinde; “Madde, Anayasa'nın 21. maddesinde güvence altına alınan konut dokunulmazlığını ihlâl fiillerini suç olarak tanımlamaktadır. Konut dokunulmazlığının ihlâli, kişinin kendisine özgü barış ve sükûnunu ve yuvasındaki yaşamının sulh ve selametle cereyanı için var olması gerekli güvenlik duygusunun sarsılmasını ifade etmektedir. Bireylere karşı işlenen ve aynı zamanda onların muhtaç oldukları güvenlik ve sükûnu ihlâl eyleyen bu fiillerin, hürriyete karşı işlenen suçlar arasında bir suç olarak tanımlanması uygun görülmüştür.” açıklamalarına yer verilmiştir.
Maddenin iş yeri dokunulmazlığının ihlâli suçunu düzenleyen ikinci fıkrasının gerekçesinde de; "Birinci fıkrada tanımlanan fiillerin açık bir rızaya gerek duyulmaksızın girilmesi mutat olan yerler dışında kalan işyeri ve eklentileri hakkında işlenmesi ayrı suç olarak tanımlanmıştır. Bu fıkranın uygulanmasında, birinci fıkrada söz konusu olan koşullar aranacaktır. Niteliği itibarıyla açık bir rızaya gerek duyulmaksızın girilmesi alışılmış, mutat olan yerler dışında kalan yerlere rıza bulunmaksızın girilmesi bu suçu oluşturacaktır. Avukatlık bürosu ve özel muayenehane izinle girilmesi gereken yerlere örnek olarak gösterilebilir. Keza herkesin herhangi bir koşulu yerine getirmeksizin girebileceği yerlere, söz gelimi süpermarketlere, dükkânlara, mağazalara, halka açık olmadıkları zamanlarda, mesela mesai saatleri dışında rıza hilafına girilmesi hâlinde de bu suç oluşacaktır. Zira hak sahipleri bu gibi yerlere isteyenin girmesi hususunda daha başlangıçta rızalarını örtülü olarak açıklamış sayılırlar" açıklamaları yapılmıştır.
Madde gerekçesinde de özenle vurgulandığı üzere, konut dokunulmazlığının ihlâli ile mülkiyet ve zilyetlik hakkı değil kişi hürriyeti korunmaktadır. Kanunda mülkiyet ve zilyetliği koruyan başka hükümler bulunmakta olup bu suçla kişilerin konutlarındaki güvenlik duygusu, sükûn ve huzurlarının korunması amaçlanmıştır.
Konut dokunulmazlığının ihlâli suçunun maddi unsuru, bireyin konutuna, iş yerine ya da eklentisine rızasına aykırı olarak “girmek” veya rıza ile girdikten sonra rızaya aykırı olarak “çıkmamak" şeklinde seçimlik olarak belirtilmiş olup girmek hâlinde icrai, çıkmamak hâlinde ise ihmali bir hareket söz konusudur.
Girmek, Türk Dil Kurumu Sözlüğünde; "içeri dâhil olmak" şeklinde tanımlanmış olup suç tipi ile korunan mahallere hak sahibinin iradesine rağmen sokulmak, dâhil olmak anlamına gelmektedir. Öğretide bir kısım yazarlarca vücudun, koruma altındaki mahallere tamamen girmesi gerektiği savunulmaktadır. (Nevzat Toroslu, Ceza Hukuku Özel Kısım, Ankara, 2018, s. 100, Artuk, Gökcen, Ceza Hukuku Özel Hükümler, Ankara, 2017, s. 297) Bu görüşe göre suçun tamamlanması için failin konut, iş yeri veya eklentiye tüm vücudu ile girmesi gerekir. Kapı aralığından bir kolun, bacağın ya da başın sokulması suçun tamamlanması için yeterli olmayıp kısmen girme hâlinde teşebbüs hükümlerinin uygulanması söz konusu olabilecektir. Diğer bir kısım yazarlar ise suçla korunan hukuki değer gözetildiğinde bu değerleri ihlâl etmeye yetebilecek, hak sahibinin konutuna veya eklentisine başkasının girmesini istemediğine ilişkin iradesine karşı yapılan girme hareketlerinin suçun oluşması için yeterli olduğunu savunmaktadır. (Veli Özer Özbek, Koray Doğan, Pınar Bacaksız, İlker Tepe, Türk Ceza Hukuku Özel Hükümler, İzmir, 2017, s. 439; Durmuş Tezcan, Mustafa Ruhan Erdem, R. Murat Önok, Teorik ve Pratik Ceza Özel Hukuku, İzmir-İstanbul, 2017, s. 533)
Girmek hareketinin konut, iş yeri veya eklentisine yönelik olması gerektiğinden bir kimsenin konut ve eklentisine girilmeden dışarıdan yapılan çeşitli hareketler (örneğin, konutun penceresinden içeriye bakma, cama taş atma ya da dış kapı zilini çalma) konut dokunulmazlığının ihlâli suçunu oluşturmaz. Suça konu konuta, iş yerine ya da eklentisine nereden girildiğinin ise suçun oluşumu bakımından bir önemi bulunmamaktadır.
Kanun’un, bu suç tipinde aradığı diğer bir seçimlik hareket “çıkmamak” fiilidir. Konuta, iş yerine veya eklentisine, rıza dâhilinde girildikten sonra, hak sahibinin, çıkma yönünde irade açıklamasına rağmen failin mahalden çıkmaması ile suç oluşur. Çıkmamak, mütemadi bir suç niteliğinde olduğundan, çıkmamanın konut veya iş yeri dokunulmazlığının ihlâli suçuna vücut verebilmesi için mahalde hukuka aykırı kalmanın belli bir süre devam etmesi gerekmektedir.
Konut dokunulmazlığının ihlâli suçu, hak sahibinin rızası hilafına konut, iş yeri veya eklentilerine girilmesi veya rıza ile bu mahallere girildikten sonra rıza hilafına çıkılmaması ile tamamlanır. Bu suç sırf hareket suçudur. "girmek" seçimlik hareketi bakımından bu hareket parçalara ayrılabildiği için teşebbüs mümkün iken, "çıkmamak" seçimlik hareketi bakımından Kanun'da çıkmamanın ne kadar sürmesi gerektiği konusunda bir açıklık bulunmadığından teşebbüs mümkün değildir. (Tezcan, Erdem, Önok, s.548)
Diğer taraftan suç genel kastla işlenebilen bir suç olduğundan failde içeriye girme kastının olup olmadığına bakılması gerektiği, suç işleme kastı bulunmakla birlikte herhangi bir engel nedeniyle içeriye girilemeyen hâllerde suçun teşebbüs aşamasında kalacağı da gözden uzak tutulmamalıdır.
Gelinen aşamada "iş yeri" ve "eklenti" kavramları üzerinde de durulmalıdır.
Türk Ceza Kanunu'nda iş yeri ve eklenti kavramlarının tanımı yapılmamış, bu kavramlardan ne anlaşılması gerektiği öğreti ve uygulamaya bırakılmıştır.
4857 sayılı İş Kanunu'nun ikinci maddesine göre iş yeri; işveren tarafından mal veya hizmet üretmek amacıyla maddi olan ve olmayan unsurlar ile işçinin birlikte örgütlendiği birim olarak tanımlanmış; aynı maddenin ikinci fıkrasında işverenin iş yerinde ürettiği mal veya hizmet ile nitelik yönünden bağlılığı bulunan ve aynı yönetim altında örgütlenen yerler ile dinlenme, çocuk emzirme, yemek, uyku, yıkanma, muayene ve bakım, beden ve meslekî eğitim ve avlu gibi diğer eklentiler ve araçların da iş yerinden sayılacağı; üçüncü fıkrada da iş yerinin, iş yerine bağlı yerler, eklentiler ve araçlar ile oluşturulan iş organizasyonu kapsamında bir bütün olduğu belirtilmiştir.
Türk Dil Kurumu Sözlüğünde iş yeri; "bir görevin yapıldığı yer, işçinin iş sözleşmesine göre çalıştığı yer" olarak tanımlanmış, öğretide; "esas olarak belirli bir zaman dilimi içinde ya da sürekli, sınaî, sanatsal, bilimsel ve benzeri amaçlara hizmet eden, sabit ya da sabit olmayan kapalı işletme veya satış yerleri" şeklinde açıklanmıştır. (Serap Keskin Kiziroğlu, Konut Dokunulmazlığının İhlali Suçu, Birinci Baskı, Adalet Yayınevi, Ankara 2010, s. 68)
Eklenti, Türk Dil Kurumu sözlüğünde; "herhangi bir yapıya göre ayrı bir işlevi bulunan bölümler veya yapılar, bir bütünü tamamlayan diğer küçük bölümler" şeklinde tanımlanmış olup öğretide de; "doğrudan doğruya veya dolaylı olarak konuta bağlı olup fiilen konutun kullanılmasına özgülenen veya onu tamamlayan, o yerin başkasına aidiyetini simgeleyen, engellerle dış dünyadan ayrı tutulmuş yer" (Tezcan- Erdem- Önok, s. 528); "binaya doğrudan veya dolayısıyla bağlı olan ve binanın hizmetine tahsis edilen, onu tamamlayan mahaller" (Nur Centel, Hamide Zafer, Özlem Yenerer Çakmut, Kişilere Karşı İşlenen Suçlar, Cilt 1, 3. Baskı, İstanbul, 2016, s. 321) şeklinde tanımlamalara yer verilmiştir.
Bu açıklamalar ışığında uyuşmazlık konusu değerlendirildiğinde;
Sanığın, hırsızlık amacıyla şikâyetçinin cadde üzerinde bulunan iş yerine gelerek iş yerinin vitrin camını kırdığı, vitrin camının hemen gerisinde bulunan cam bölmeli buzdolabının da camını kırarak elini uzatmak suretiyle buzdolabından et çaldığı olayda; sanığın, vitrin camını tekmeleyip kırarak camın arkasında bulunan etleri aldıktan sonra yakalandığını beyan etmesi ve olay yeri inceleme tutanağında suça konu etlerin alındığı buzdolabının iş yeri vitrin camının hemen gerisinde bulunduğunun tespit edilmesi karşısında, sanığın iş yeri içerisine girmediği, sadece kırık olan vitrin ve buzdolabı camlarından elini uzatmak suretiyle et çaldığı, etlerin bulunduğu buzdolabının sanığın elini uzatıp alabilecek mesafede olduğu, sanığın iş yeri içine girme kastı olmadığı gibi içeriye girmesini engelleyen bir neden de bulunmadığı ve etleri çaldıktan sonra kendiliğinden olay yerinden ayrıldığının anlaşılması karşısında iş yeri dokunulmazlığının ihlâli suçunun yasal unsurları itibarıyla oluşmadığı kabul edilmelidir.
Çoğunluk görüşüne katılmayan iki Ceza Genel Kurulu Üyesi; "Konut dokunulmazlığının ihlâli suçunun oluşabilmesi için vücudun tamamen içeriye girmesinin gerekmediği, sadece elin içeriye uzatılmasının yeterli olduğu" düşüncesiyle karşı oy kullanmıştır.
II- Sanığın içeriye girip girmediğinin tespiti bakımından eksik araştırma ile hüküm kurulup kurulmadığına ilişkin ikinci uyuşmazlık konusu değerlendirildiğinde;
Olay sonrasında çekilen ve iş yeri önünü gösteren fotoğrafın incelenmesinde; iş yerinin dış vitrin camı ile soğutucunun bulunduğu yer arasında bir miktar boşluk bulunduğu görülmekte ise de, olay ve yakalama tutanağında, buzdolabının, camın hemen önünde; olay yeri inceleme raporunda, soğutucunun, vitrin camı önünde iç kısımda; görgü ve tespit tutanağında, buzdolabının, vitrin camının hemen bitişiğinde bulunduğu tespitlerine yer verilmesi, sanığın vitrin camının arkasında bulunan etleri camları tekmeleyip kırmak suretiyle aldığı yönündeki aksi sabit olmayan savunması ve camlı bölmelerden oluşan buzdolabının kullanım amacı itibarıyla da lokanta olarak faaliyet gösteren iş yerinin vitrin camının hemen gerisinde bulunması gerektiği hususları birlikte değerlendirilerek, fotoğrafta görülen boşluğun, olay sonrasında soğutucunun kısmen geri çekilmesi suretiyle oluştuğunun anlaşılması karşısında, iş yeri içine girilip girilmediği, iş yeri içine girmeden suça konu etlerin alınmasının mümkün olup olmadığının tespiti bakımından araştırma yapılmasına gerek bulunmadığı ve eksik araştırmaya dayalı hüküm kurulmadığı kabul edilmelidir.
Sonuç olarak, sanığa atılı iş yeri dokunulmazlığının ihlâli suçunun yasal unsurlarının oluşmadığından bahisle Özel Dairenin bozma kararında isabetsizlik bulunmadığından, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının reddine karar verilmelidir.
...
...
..."
TCK 116/4. maddesi ile TCK 119. maddesindeki hallerin bir arada bulunması durumunda kurulması gerekecek olan hükme ilişkin karar,
Konut dokunulmazlığının ihlali suçunun silah ile işlenmiş olması haline ilişkin karar,
Konut dokunulmazlığının ihlali suçunun gece vakti işlenmiş olması haline ilişkin karar,
Yargıtay 4. Ceza Dairesi 2022/9517 E., 2022/19768 K. sayılı kararı
TCK'nın 116/4. maddesinin “Fiilin, cebir veya tehdit kullanılmak suretiyle ya da gece vakti işlenmesi hâlinde, bir yıldan üç yıla kadar hapis cezasına hükmolunur.” şeklinde düzenlenmesi karşısında, cebir veya tehdit suretiyle konut dokunulmazlığının ihlâli suçunun oluşabilmesi için, sanık tarafından kişilere karşı yöneltilen şiddet eylemi ile konut dokunulmazlığının bozulması arasında nedensellik bağının bulunması, şiddetin veya tehditin konut dokunulmazlığını bozma amacına yönelmiş olması ve bu amacın gerçekleşmesi için araç olarak kullanılması gerekir.
Somut olayda; sanığın, olay günü saat 04:30 sıralarında müştekinin zilini çaldığı ve müştekinin kapıyı açması üzerine elinde bulunan bıçağı müştekinin karnına yaslayıp "bana artislik yapma, bana ...'yı çağır" diyerek zorla evine girdiğinin anlaşılması karşısında; tehdit eyleminin konut dokunulmazlığının ihlali suçunun unsuru olduğu, bu itibarla sanığın eyleminde TCK'nın 116/4. maddesindeki iki nitelikli halin birleştiği ve aynı Kanunun 119/1-a maddesinin uygulanma şartlarının oluştuğu gözetilmeden, tehdit suçundan ayrıca hüküm kurulması, kanuna aykırı, sanık ...'ün temyiz nedenleri yerinde görülmüş olduğundan, tebliğnameye uygun olarak HÜKÜMLERİN BOZULMASINA...
...
...
..."
Konut dokunulmazlığının ihlali suçunda içtima hükümlerinin uygulanmasına dair somut olay incelemesi ihtiva eden karar,
Yargıtay 14. Ceza Dairesi 2013/11068 E., 2014/2047 K. sayılı kararı
"...
...
...
Dosya içeriğine göre, sanığın olay günü birlikte alkol aldığı arkadaşlarından ayrıldıktan sonra saat: 00:30 civarında katılanın tek başına kalıp uyumakta olduğu evine pencereden girerek, elindeki bıçakla “kızını bana vermedin, bugün senin son günün senden intikam alacağım, illa ki seni yapacağım” diyerek katılanın üzerine saldırdığı, katılanın direnerek, kendisine cinsel eylemde bulunmaması için sanığa yalvardığı, buna rağmen eylemine devam ederek, katılanı darp ettiği, cinsel bölgelerini ellediği ve cinsel organını katılanın vajinasına soktuğu, cinsel eylemini tamamlayan elinde bıçak bulunan sanığın vücut tamlığına veya hayatına yönelik bir eylemde bulunacağından çekinen katılanın sanığa yalvarmaya devam ettiği ve kendisini bırakıp evi terketmesi için 200 TL para vereceğini söylediği, bunu kabul eden sanığın parayı alarak evden ayrıldığı, şeklinde sübut bulan olayda, katılanın evine cinsel arzularını tatmin amacıyla girdiği anlaşılan sanığın, bunu sağladıktan sonra vücut tamlığına veya hayatına yönelik bir eylemde bulunacağından korkan katılanın "sana para vereyim, beni rahat bırak" şeklindeki teklifini kabul ederek, verdiği 200 TL parayı alıp evden ayrıldığının anlaşılması karşısında, nitelikli yağma suçunun yasal unsurları bakımından oluşmadığı gözetilerek, nitelikli yağma suçundan beraatine hükmolunup, bu suçun unsuru kabul edilen konut dokunulmazlığının ihlâli suçundan mahkûmiyetine karar verilmesi gerekirken delillerin takdirinde yanılgıya düşülerek yazılı şekilde hüküm kurulması, kanuna aykırı, sanık müdafiin temyiz itirazları bu itibarla yerinde görüldüğünden...
...
...
..."
Konut dokunulmazlığının ihlali suçunda uzlaştırma uygulamasına ilişkin karar,
Yargıtay 2. Ceza Dairesi 2022/4526 E., 2022/13058 K. sayılı kararı
"...
...
...
Somut olayda, suça sürüklenen çocuk hakkında nitelikli hırsızlık ve konut dokunulmazlığını ihlâl etme suçlarından kamu davası açıldığı, yapılan yargılama neticesinde suça sürüklenen çocuğun nitelikli hırsızlık suçundan beraatine, konut dokunulmazlığını ihlal suçundan ise mahkûmiyetine hükmedildiği anlaşılmış ise de, suça sürüklenen çocuk hakkında nitelikli hırsızlık suçundan beraat kararı verilmesi sebebiyle, konut dokunulmazlığını ihlâl etme suçu yönünden uzlaştırmaya engel olan 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nun 'uzlaşma' başlıklı 253/3. maddesinde yer alan "Uzlaştırma kapsamına giren bir suçun, bu kapsama girmeyen bir başka suçla birlikte işlenmiş olması hâlinde de uzlaşma hükümleri uygulanmaz.” şeklindeki düzenlemenin uygulama olanağının kalmadığı, bu hâli ile konut dokunulmazlığını ihlâl etme suçu yönünden 5271 sayılı Kanunu’nun 253. maddesindeki esas ve usullere göre uzlaştırma işlemlerinin yerine getirilmesi için yargılama dosyasının uzlaştırma bürosuna gönderilmesi ve sonucuna göre suça sürüklenen çocuğun hukuki durumunun takdir ve tayin edilmesi gerektiği gözetilmeden, yazılı şekilde karar verilmesinde isabet görülmediğinden...
...
...
..."