Delil Hukuk Bürosu
Makale İçeriği:
Mal Rejimi Ne Demektir?
Mal ayrılığı rejimi, Türk Medeni Kanunumuzda düzenlenmiş olan eşler arasındaki mal rejimlerinden birisidir.
Mal rejimi bir evlilik birliği ile hayatlarını birleştiren eşlerin, evlilik boyunca edindikleri malvarlıklarını nasıl yöneteceklerini, mallardan nasıl yararlanacaklarını ve olası bir boşanma durumunda bu malvarlığı değerlerinin eşler arasında nasıl paylaştırılacağını düzenleyen hukuki statüdür.
Türk hukuk sistemimizde mal rejimleri:
Mal rejimleri oldukça kapsamlı bir konu olup, tarafımızca bu makalede yalnızca mal ayrılığı rejimi düzenlenmektedir.
Mal Ayrılığı Rejimi
Mal ayrılığı rejimi, 01.01.2002 tarihinde yeni Türk Medeni Kanunumuzun yürürlüğe girdiği ana kadar kanunen geçerli olan yasal mal rejimidir. Şu anda da Türk Medeni Kanunumuzda seçimlik mal rejimleri arasında düzenlenmiştir ve eşler, noterde düzenleme veya onaylama şeklinde evlilik sözleşmesi olarak bilinen mal rejimi sözleşmesini yaparak, kendi aralarında mal ayrılığı rejiminin hükümlerinin uygulanmasını tercih edebilecekleri gibi, evlilik aşamasında ilgili mercilere mal ayrılığı rejimini tercih ettiklerine dair yazılı başvuruda da bulunabilirler.
Mal ayrılığı rejiminde eşlerden her biri, yasal sınırlar içerisinde kendi malvarlığı üzerinde yönetim, yararlanma ve tasarruf haklarını korur. Eşlerden her birinin kişisel malları söz konusudur. Mal ayrılığı rejiminde esas itibariyle hangi mal, hangi eşin üzerine kayıtlıysa yalnızca ona aittir, çünkü mal ayrılığı esastır. Ancak Türk Medeni Kanunumuzun 243. maddesinde yer alan atıf gereği: Mal ayrılığı rejiminde ispat, borçlardan sorumluluk ve paylı mülkün özgülenmesine ilişkin olarak paylaşmalı mal ayrılığı rejimi hükümleri uygulanır ve bu nedenle mal ayrılığı rejiminde eşlerden biri tarafından bir malın kişisel bir mal olduğu iddia ediliyorsa, bu hususun ispatlanması gerekmektedir.
Mal ayrılığı rejiminde eşler, kendi borçlarından bütün mal varlığıyla sorumlu olur. Bu kapsamda eşler, evlilik birliğini temsil yetkisi bulunmaksızın yaptıkları işlerden üçüncü şahıslara karşı kişisel olarak sorumlu olurlar.
Mal Ayrılığı Rejiminde Malların Yönetimi
Yukarıda açıklamış olduğumuz üzere: mal ayrılığı rejiminde eşlerden her biri, yasal sınırlar içerisinde kendi malvarlığı üzerinde yönetim, yararlanma ve tasarruf haklarını korur. Bu husus, Türk Medeni Kanunumuzun 242. maddesinde açıkça düzenlenmiştir.
Türk Medeni Kanunumuzun 242. Maddesine Göre: "Mal ayrılığı rejiminde eşlerden her biri, yasal sınırlar içerisinde kendi malvarlığı üzerinde yönetim, yararlanma ve tasarruf haklarını korur."
Mal Ayrılığı Rejiminde Katkı Payı Alacağı
Her ne kadar mal ayrılığı rejiminde, adı üstünde mal ayrılığı esas olsa da, her bir eş diğer eşin sahip olduğu bir mala yaptığı katkı oranında katkı payı talep edebilmektedir.
01.01.2002 tarihinden önce mal ayrılığı rejiminin yasal mal rejimi olduğu dönemde, 743 sayılı Türk Kanunu Medenisi(TKM) yürürlükteydi ve katkı payının hesaplanmasına ilişkin olarak 743 sayılı TKM ile 818 sayılı eski Borçlar Kanununun ilgili maddeleri dikkate alınmaktaydı. Ayrıca Yargıtay'ın yerleşik içtihatları da hesaplama konusunda son derece büyük önem arz etmekteydi.
Buna göre mal ayrılığı rejiminde:
Eşler kural olarak kendi malları üzerinde yönetim, yararlanma ve tasarruf yetkisine sahip kabul edilirlerdi,
Her eşin kendi malları, geliri ve diğer kazançları, kendisine ait kişisel mallar olarak kabul görürdü,
Eşlerden birinin, mal rejiminin devamı esnasında diğerinin edindiği malvarlığına katkısı nedeniyle katkı payı alacağı talep edilebilmesi için mutlaka para ya da parayla ölçülebilen maddi veya hizmet değerleriyle katkıda bulunulmuş olması şartı aranırdı,
Katkı payı talebinde bulunulan hallerde, mal rejiminin devamı müddetince elde edilen maaş, gündelik, kar payı vb. isim veya nitelendirme altında düzenli geliri olan eşin, yapabileceği tasarruf oranında katkıda bulunduğu hususu, aksi ispatlanmadıkça karine olarak kabul edilirdi,
Mal ayrılığı rejimi için önemli bir husus da faiz başlangıç tarihidir. Edinilmiş mallara katılma rejiminde karar tarihinden itibaren faiz işletilmektedir. Ancak mal ayrılığı rejiminde belirlenen katkı payı alacağı, dava tarihinden itibaren nazara alınmaktadır. Dolayısıyla faiz miktarı da çok daha fazla çıkmaktadır. Ayrıca dava esnasında ıslah yapılmışsa, ıslah edilen tutarın faizi de ıslah tarihinden itibaren başlatılmaktadır. Aksi halde verilen karara yönelik olarak hakim ile görüşüp tavzih ile düzeltme sağlanması mümkünse tavzih yoluna gidilmesi ya da istinaf yoluna başvurulması gerekebilecektir. Mal rejiminin tasfiyesi uzmanlık gerektiren ve oldukça teknik bir konu olduğu için mutlaka alanında uzman bir Ankara boşanma avukatı ile görüşülüp hukuki danışmanlık hizmeti temin edilmesini tavsiye etmekteyiz.
Mal Ayrılığı Rejimine Geçiş
01 Ocak 2002 tarihi öncesinde yasal mal rejimi olan mal ayrılığı rejimine tabii evlilikler, bu tarihten itibaren yürürlüğe girmiş bulunan yeni Türk Medeni Kanunumuz gereği edinilmiş mallara katılma rejiminin yasal mal rejimi olarak kabul edilmesinden dolayı otomatik olarak edinilmiş mallara katılma rejimine tabii hale gelmiştir.
Bunun haricinde eşler arasında yasal mal rejimi olan edinilmiş mallara katılma rejimi ya da diğer seçimlik mal rejimleri olan paylaşmalı mal ayrılığı rejimi ile mal ortaklığı rejimi mevcut ise; mal ayrılığı rejimine geçilebilmesi için halk arasında evlilik sözleşmesi olarak bilinen mal rejimi sözleşmesi yapılmalıdır. Ayrıca evlilik için başvuru yapıldığı aşamada da ilgili mercilere yazılı olarak talepte bulunulabilir ve mal ayrılığı rejiminin tercih edildiği bildirilebilir.
Mal rejimi sözleşmeleri hakkında detaylı bilgi için tıklayınız: Mal Rejimi Sözleşmesi
Mal Ayrılığı Rejiminin Paylaşmalı Mal Ayrılığı Rejiminden Farkları
Mal ayrılığı rejimi, paylaşmalı mal ayrılığı rejimine nazaran tarafların sahip olduğu malvarlığı değerlerinin yönetilmesine ilişkin olarak taraflara çok daha büyük bir özgürlük alanı tanımaktadır. Paylaşmalı mal ayrılığı rejimi bu yönüyle mal ayrılığı rejimi ile edinilmiş mallara katılma rejimi arasında bir hukuki statü ihtiva etmektedir denilebilir. Ancak mal ayrılığı rejimi, eşlerin ortak hayatı birlikte kurmaları ve birbirlerine hayat arkadaşlığı yapmaları sonucunda elde ettikleri maddi kazanımlara dair hakkaniyetli bir paylaşıma olanak tanımadığı için genellikle uzmanlar tarafından tavsiye edilmemektedir.
Mal Ayrılığı Rejiminde Mal Rejiminin Sona Ermesi
Mal ayrılığı rejimi, evlilik birliğinin mevcudiyeti gerekçesiyle kurulur ve evlilik birliğini sona erdiren hallerin varlığı halinde bu mal rejimi de son bulacaktır. Bu nedenle ölüm veya boşanma halinde mal ayrılığı rejiminin de ölüm tarihinde veya boşanma davasının açıldığı tarihte sona ermiş olduğu kabul edilir.
Bunların yanında:
Taraflarca başka bir mal rejimi seçilerek bu seçime ilişkin olarak noterde düzenleme ya da onaylama şeklinde mal rejimi sözleşmesi yapılması ve
Mahkemece olağanüstü mal rejimine hükmedilmesi hâllerinde,
mal rejimi bu tarihten itibaren geçerli olmak üzere sona erer.
Ayrıca yukarıda da belirtmiş olduğumuz gibi, mal ayrılığı rejimi 01 Ocak 2002 tarihinde yeni Türk Medeni Kanunun yürürlüğe girmesinden önce yasal mal rejimi olarak uygulanmaktaydı ve bu tarihte yürürlüğe giren yeni Türk Medeni Kanunumuzda yasal mal rejiminin edinilmiş mallara katılma rejimi olarak düzenlenmesi nedeniyle, bu tarih öncesinde kurulmuş olan evlilik birlikleri açısından da bu tarih bir milat olarak alınmakta ve bu evlilikler açısından mal ayrılığı rejiminin 01.01.2002 tarihinde sona ermiş olduğu kabul edilmektedir. Bu nedenle olası bir mal rejiminin tasfiyesi davasının açılması halinde, 01.01.2002 öncesi dönem için mal ayrılığı rejimi, 01.01.2002 sonrası için de edinilmiş mallara katılma rejimi hükümleri uygulanmaktadır.
Bu hususa bir istisna olarak: Eğer mal ayrılığı rejimini seçmiş olan taraflar, sonradan edinilmiş mallara katılma rejimini seçerler ve buna ilişkin olarak usulüne uygun bir şekilde mal rejimi sözleşmesi akdederlerse, edinilmiş mallara katılma rejiminin geriye yürüyecek şekilde evliliğin başından itibaren geçerli olması mümkündür. Edinilmiş mallara katılma rejimi dışında başka hiçbir mal rejimi, geriye etkili olacak şekilde hüküm ve sonuç doğuramamaktadır.
Mal Ayrılığı Rejiminde Mal Rejiminin Tasfiyesi
Mal ayrılığı rejimine tabii olan eşlerin boşanmaları ya da ölüm gibi başkaca bir nedenle mal ayrılığı rejiminin son bulması halinde mal rejiminin tasfiyesine ilişkin davada mal ayrılığı rejiminin gereklerine göre hüküm kurulur. Bu anlamda eşler birbirlerinde bulunan malların kendilerine verilmesini talep edebilecekleri gibi, katkı payı ve değer artış payı alacağına hükmedilmesini de talep edebileceklerdir.
Mal rejiminin tasfiyesi davaları hakkında detaylı bilgi için tıklayınız: Mal Rejiminin Tasfiyesi Davası
Mal Ayrılığı Rejimine İlişkin Yargıtay Kararları
01.01.2002 tarihinden önceki evliliklerde, 743 sayılı eski TMK hükümlerinin uygulanması gerektiğine ilişkin karar,
2. Hukuk Dairesi 2021/10488 E. , 2022/1286 K. "İçtihat Metni"
MAHKEMESİ :Aile Mahkemesi DAVA TÜRÜ : Katılma Alacağı ve Değer Artış Payı Alacağı "...
...
...
Kooperatif ödemelerinin bir kısmının mal ayrılığı, bir kısmının da edinilmiş mallara katılma rejiminin geçerli olduğu dönemlerde yapılmasında; mal ayrılığı dönemindeki ödemelere her bir eşin yaptığı katkı oranı, daha sonra geçerli olacak edinilmiş mallara katılma rejimine kişisel mal olarak geçeceği kabul edilmektedir.
Buna göre; mal ayrılığı rejiminin geçerli olduğu dönemde (01.01.2002 tarihine kadar) eşlerin kooperatif ödemelerine yaptıkları katkı oranı, 743 Sayılı TKM, Borçlar Kanunu'nun genel hükümleri ile Yargıtay ve Dairemizce kabul edilen "katkı payı alacağı" hesaplama yöntemi göz önünde bulundurularak belirlenmelidir. Kişisel mal olarak kabul edilen bu katkı oranı, 01.01.2002 tarihinden sonra geçerli olacak edinilmiş mallara katılma rejimi kurallarına göre, hesap edilecek "değer artış payı ve/veya artık değere katılma alacağı" miktarlarının tespitinde gözetilecektir.
Bunun için, öncelikle iddia ve savunmalar doğrultusunda kooperatif üyeliğine ve ödemelere ilişkin belgeler, eşlerin katkıda kullandıklarını ileri sürdükleri malvarlıkları (miras, ziynet, bağış vb.) ile mal ayrılığı dönemine ilişkin düzenli ve sürekli gelirlerine (maaş, gündelik, kar payı vb.) ilişkin belgeler bulundukları yerlerden eksiksiz olarak getirtilerek uyuşmazlığın çözümünde göz önünde bulundurulmalıdır. İhtiyaç duyulması halinde, değer tespiti, belirleme ve hesaplamaların yapılabilmesi için konusunun uzmanı bilirkişi veya bilirkişilerden de yardım alınmalıdır.
Somut olayda, mahkemece, taşınmaz yönünden sadece katılma alacağının kabulüne karar verilmiş ise de yapılan araştırma ve inceleme yeterli olmamıştır. Şöyle ki, davaya konusu taşınmazın edinilmesine dayanak kooperatife kadının 29.02.2000 tarihinde üye olduğu, kooperatife ödemelerin 2000-2002 yılları arasında devam ettiği ve 29.07.2002 tarihinde tapuda kadın adına tescil edildiği, mahkemece kooperatife 01.01.2002 sonrası yapılan ödemeler yönünden katılma alacağının tahsiline karar verildiği, kooperatife 01.01.2002 öncesi yapılan ödemeler yönünden davacının çalışarak katkı iddiası yönünden bir değerlendirme yapılmadığı anlaşılmaktadır. Mal ayrılığı rejiminin geçerli olduğu dönemde (01.01.2002 tarihine kadar) yapılan kooperatif ödemelerine çalışarak, düzenli ve sürekli gelire sahip davacının da yapabileceği tasarruf oranında katkıda bulunduğunun kabulü gerekir. O halde, mahkemece, 01.01.2002 tarihinde kadar yapılan ödemeler yönünden eşlerin yaptıkları katkı oranı, 743 Sayılı TKM, Borçlar Kanunu'nun genel hükümleri ile Yargıtay ve Dairemizce kabul edilen "katkı payı alacağı" hesaplama yöntemi göz önünde bulundurularak belirlenmeli, kişisel mal olarak kabul edilen bu katkı oranı, 01.01.2002 tarihinden sonra geçerli olacak edinilmiş mallara katılma rejimi kurallarına göre, hesap edilecek "değer artış payı ve artık değere katılma alacağı" miktarlarının tespitinde gözetilerek, sonucuna göre değer artış payı alacağı ve artık değere katılma alacağına hükmedilmesi gerekirken yazılı şekilde karar verilmesi hatalı olmuş, bozmayı gerektirmiştir.
b-Tasfiyeye konu ... ada ... parsel ... nolu bağımsız bölüm yönünden temyiz itirazlarının incelemesinde;
Somut olayda, mahkemece tasfiyeye konu 35 nolu bağımsız bölümün dava dışı 15 nolu bağımsız bölümün satışından elde edilen para ve kredi ile alındığına yönelik kabulü yerinde ise de, evlilik birliği içinde kooperatif yoluyla kadın adına edinilen dava dışı 15 nolu bağımsız bölüme 01.01.2002 öncesi yapılan ödemeler yönünden davacının çalışarak yaptığı katkı oranı ile varsa 01.01.2002 sonrası yapılan ödemeler belirlenmeden ve kişisel mal olarak kabul edilen bu katkı oranı 01.01.2002 tarihinden sonra geçerli olacak edinilmiş mallara katılma rejimi kurallarına göre, hesap edilecek "değer artış payı ve/veya artık değere katılma alacağı" miktarlarının tespitinde gözetilmeden, dava dışı taşınmaz bedelinin tamamı yönünden sadece kadın lehine denkleştirme yapılarak artık değere katılma alacağına hükmedilmesi hatalı olmuş, bozmayı gerektirmiştir. ...
...
..."
01.01.2002 öncesinde kurulan evlilik birliklerinde 01.01.2002 öncesi ve sonrası edinilen mallara ilişkin katkı payı, değer artış payı ve katılma payı alacaklarının hesaplanmasına ilişkin karar,
Yargıtay 8. Hukuk Dairesi 2014/12734 E., 2015/21008 K. sayılı kararı "İçtihat Metni"
MAHKEMESİ : Eskişehir 1. Aile Mahkemesi TARİHİ : 21/11/2013 NUMARASI : 2011/402-2013/883 "...
...
...
01.01.2002 tarihinden önce 743 sayılı Türk Kanunu Medenisi' nin (TKM) yürürlükte olduğu dönemde, eşler arasında yasal mal ayrılığı rejimi geçerliydi (TKM m.170). TKM' de, mal rejiminin tasfiyesine ilişkin düzenleme mevcut olmadığından, eşlerin bu dönemde edindikleri malvarlığının tasfiyesine ilişkin uyuşmazlık, aynı kanunun 5.maddesi yollamasıyla Borçlar Kanunu'nun genel hükümleri göz önünde bulundurularak "katkı payı alacağı" hesaplama yöntemi kurallarına göre çözüme kavuşturulmalıdır. Zira Borçlar Kanunu, Medeni Kanunun tamamlayıcısı olarak kabul edilmiştir (eBK m. 544, TBK m. 646).
Mal ayrılığı rejiminde; eşler kendi malları üzerinde tasarruf yetkisine ve intifa hakkına sahiptir ve mallarının idaresi kendisine aittir (TKM m. 186/1). Her birinin malları, geliri ve kendi kazançları yine kendilerine ait kişisel mallarıdır. (TKM m. 189). Kadın veya kocanın, mal rejiminin devamı sırasında diğerinin edindiği malvarlığına katkısı nedeniyle katkı payı alacağı isteğinde bulunabilmesi için mutlaka para ya da para ile ölçülebilen maddi veya hizmet değeriyle katkıda bulunması gerekir.
Mal ayrılığı rejiminin geçerli olduğu dönemde satın alınan tasfiyeye konu mala çalışma karşılığı elde edilen gelirlerle (maaş, gündelik, kar payı vs gibi) katkıda bulunulduğunun ileri sürüldüğü durumlarda; çalışarak, düzenli ve sürekli gelire sahip eşin, aksi kanıtlanmadıkça, yapabileceği tasarruf oranında katkıda bulunduğunun kabulü gerekir. Yargıtay'ın ve Dairemizin devamlılık gösteren uygulamaları da bu yöndedir.
Bu açıklamalar doğrultusunda; öncelikle evlenme tarihinden, malın edinildiği tarihe kadar, eşlerin çalışma sürelerine ve gelirlerine ilişkin belgeler bulundukları yerlerden eksiksiz olarak getirtilmelidir. Çalışmanın sabit olmasına rağmen, bir kısım döneme ilişkin belgelere ulaşılamaması durumunda, ilgili meslek kuruluşlarından ve/veya bilirkişilerden o döneme ilişkin yaklaşık gelir durumu sorulup öğrenilerek, malın edinildiği tarihe kadar ki eşlerin tüm gelirleri ayrı ayrı belirlenmelidir. Sonra, her bir eşin alışkanlıkları, ekonomik ve sosyal statüleri gözetilerek, kişisel harcamaları ile ayrıca kocanın 743 sayılı TKM'nin 152. maddesi gereğince evi geçindirme yükümlülüğü nedeniyle yapabileceği harcama, eşlerin kendi gelirlerinden düşülerek, gerçekleştirebilecekleri tasarruf miktarları ayrı ayrı tespit edilmeli, daha sonra her eşin tasarruf miktarının, birlikte yaptıkları toplam tasarruf miktarı içerisindeki oranı belirlenmelidir. Her bir eşin bulunan bu tasarruf oranı, çalışmaları karşılığı elde ettikleri gelirleriyle malın alımına yaptıkları katkı oranı olarak kabul edilerek, tasfiyeye konu malın dava tarihi itibariyle belirlenecek sürüm(rayiç) değeri ile çarpılmak suretiyle katkı payı alacak miktarları hesaplanır.
Değer artış payı alacağı; eşlerden birinin diğerine ait malın edinilmesine, iyileştirilmesine veya korunmasına hiç ya da uygun karşılık almaksızın esaslı katkıda bulunması durumunda, tasfiye sırasında bu malda meydana gelebilecek değer artışı için katkısı oranında sahip olduğu alacak hakkıdır(4721 sayılı TMK m. 227). Denkleştirme (TMK m. 230) hariç, tasfiyeye konu malvarlığında katkı tarihine göre değer kaybı söz konusu ise, katkının başlangıçtaki değeri esas alınır(TMK m. 227/1). Böyle bir malın daha önceden elden çıkarılmış olması halinde hakim, diğer eşe ödenecek alacak miktarını hakkaniyete uygun olarak belirler( TMK m. 227/2). Değer artış payı alacağı talep edebilmek için, parasal ya da para ile ölçülebilen maddi veya hizmet değeriyle katkıda bulunulmalıdır.
Değer artış payı alacak miktarı hesaplanırken, mal rejiminin sona erdiği sırada mevcut olan malın, bu tarihteki durumuna göre, ancak tasfiye tarihindeki sürüm (rayiç) değeri esas alınır (TMK m. 227/1, 228/1, 232 ve 235/1). Yargıtay uygulamalarına göre, tasfiye anı karar tarihidir.
Belirli bir malın eşlerden birine ait olduğunu iddia eden kimse, iddiasını ispat etmekle yükümlüdür. Eşlerden hangisine ait olduğu ispat edilemeyen mallar onların paylı mülkiyetinde sayılır. Bir eşin bütün malları aksi ispat edilinceye kadar edinilmiş mal olarak kabul edilir (TMK m. 222).
Yukarıdaki değer tespiti, belirleme ve hesaplamaların yapılabilmesi gerek görülürse konusunun uzmanı bilirkişi veya bilirkişilerden de yardım alınmalıdır.
Somut olaya gelince; eşler, 11.01.1993 tarihinde evlenmiş, 29.06.2009 tarihinde açılan boşanma davasının kabulüne ilişkin hükmün, kesinleşmesiyle boşanmışlardır. Mal rejimi boşanma davasının açıldığı tarih itibarıyla sona ermiştir (TMK m. 225/son). Sözleşmeyle başka mal rejiminin seçildiği ileri sürülmediğinden evlilik tarihinden 4721 sayılı TMK'nun yürürlüğe girdiği 01.01.2002 tarihine kadar mal ayrılığı (743 sayılı TKM m. 170), bu tarihten mal rejiminin sona erdiği tarihe kadar ise, edinilmiş mallara katılma rejimi geçerlidir (4722 sayılı yasanın m. 10, TMK m. 202/1). Tasfiyeye konu taşınmaz, eşler arasında mal ayrılığı rejiminin geçerli olduğu 06.04.1993 tarihinde satın alınarak, davalı eş adına tescil edilmiştir; araç ise, eşler arasında edinilmiş mallara katılma rejiminin geçerli olduğu 18.02.2009 tarihinde satın alınarak, davalı eş adına tescil edilmiştir. Mal rejiminin tasfiyesinde eşlerin bağlı bulunduğu rejime ilişkin hükümler uygulanır (TMK m. 179).
Davacının talebi; mal ayrılığı döneminde davalı koca adına edinilen bağımsız bölüme yönelik 'katkı payı alacağı' ile edinilmiş mallara katılma rejimi döneminde satın alınarak davalı adına tescil edilen araca yönelik 'değer artış payı alacağına' ilişkin olup; toplanan delillerden davacının evlendikten sonra bağımsız bölüm satın alınmadan kısa bir süre önce 12.03.1993 tarihinde aldığı evlendirme yardımı ile davalı koca adına edinilen bağımsız bölümün alınmasına katkıda bulunduğu sabit olmuştur. Buna ilişkin bilirkişi ek raporunda isabetli olarak 4.275,00 TL katkı payı alacağı hesaplanmıştır. Diğer yandan, davacının davalı koca tarafından satın alınan ve kişisel mal niteliğinde olduğu anlaşılan araca yönelik annesinin verdiği 4.000,00 TL para ile katkıda bulunduğu, bu katkı nedeniyle TMK 227. maddesi gereğince değer artış payı alacağı bulunduğu da anlaşılmaktadır. Buna ilişkin bilirkişi raporunda isabetli olarak 4.800,00 TL değer artış payı hesaplanmıştır. Bilirkişi raporunda hesaplanan katkı payı alacağı ve değer artış payı alacağı miktarları dikkate alınarak; 4.275,00 TL katkı payı ve 4.800,00 TL değer artış payı alacağının yasal faizi birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesi gerekirken; delillerin hatalı değerlendirilmesi ve eksik inceleme ile karar verilmesi doğru olmamış, bozmayı gerektirmiştir. ...
...
..."
Mal ayrılığı rejimi dönemine isabet eden mallar açısından katkı payı, 01.01.2002 sonrasında edinilmiş olan mallara ilişkin katılma payına hükmedilmesi ve bu alacak kalemlerinin hesaplanma usullerine ilişkin karar,
Yargıtay 8. Hukuk Dairesi 2020/4259 E., 2021/4054 K. sayılı karar "İçtihat Metni"
MAHKEMESİ : Adana Bölge Adliye Mahkemesi 2. Hukuk Dairesi
DAVA TÜRÜ : Katılma, Katkı Payı ve Değer Artış Payı Alacağı İLK DERECE
MAHKEMESİ : ... 1. Aile Mahkemesi "...
...
...
1.Dosya muhtevasına, dava evrakı ile yargılama tutanakları münderecatına, mevcut deliller Mahkemece takdir edilerek karar verildiğine ve takdirde bir isabetsizlik bulunmadığına göre, davalı vekilinin aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan sair temyiz itirazları yerinde görülmemiştir.
2.Davalı vekilinin davaya konu 3614 ada 2 parselde kayıtlı taşınmaza yönelik temyiz itirazlarına gelince;
Maddi olayları ileri sürmek taraflara, hukuki nitelendirme yapmak ve uygulanacak kanun maddelerini belirlemek hakime aittir (6100 Sayılı HMK mad.33). İddianın ileri sürülüş şekline göre 3614 ada 2 parsele yönelik dava, katkı payı alacağı isteğine ilişkindir.
01.01.2002 tarihinden önce 743 Sayılı Türk Kanunu Medenisi'nin (TKM) yürürlükte olduğu dönemde, eşler arasında yasal mal ayrılığı rejimi geçerliydi (TKM mad.170). TKM'de, mal rejiminin tasfiyesine ilişkin düzenleme mevcut olmadığından, eşlerin bu dönemde edindikleri mal varlığının tasfiyesine ilişkin uyuşmazlık, aynı kanunun 5.maddesi yollamasıyla Borçlar Kanunu'nun genel hükümleri göz önünde bulundurularak "katkı payı alacağı" hesaplama yöntemi kurallarına göre çözüme kavuşturulmalıdır. Zira Borçlar Kanunu, Medeni Kanunun tamamlayıcısı olarak kabul edilmiştir (eBK mad.544, TBK mad.646).
Mal ayrılığı rejiminde; eşler kendi malları üzerinde tasarruf yetkisine ve intifa hakkına sahiptir ve mallarının idaresi kendisine aittir (TKM mad.186/1). Her birinin malları, geliri ve kendi kazançları yine kendilerine ait kişisel mallarıdır (TKM mad.189). Kadın veya kocanın, mal rejiminin devamı sırasında diğerinin edindiği mal varlığına katkısı nedeniyle katkı payı alacağı isteğinde bulunabilmesi için mutlaka para ya da para ile ölçülebilen maddi veya hizmet değeriyle katkıda bulunması gerekir.
Mal ayrılığı rejiminin geçerli olduğu dönemde satın alınan tasfiyeye konu mala çalışma karşılığı elde edilen gelirlerle (maaş, gündelik, kar payı vb.) katkıda bulunulduğunun ileri sürüldüğü durumlarda; çalışarak, düzenli ve sürekli gelire sahip eşin, aksi kanıtlanmadıkça, yapabileceği tasarruf oranında katkıda bulunduğunun kabulü gerekir. Yargıtay'ın ve Dairemizin devamlılık gösteren uygulamaları da bu yöndedir.
Bu açıklamalar doğrultusunda; öncelikle evlenme tarihinden, malın edinildiği tarihe kadar, eşlerin çalışma sürelerine ve gelirlerine ilişkin belgeler bulundukları yerlerden eksiksiz olarak getirtilmelidir. Çalışmanın sabit olmasına rağmen, bir kısım döneme ilişkin belgelere ulaşılamaması durumunda, ilgili meslek kuruluşlarından ve/veya bilirkişilerden o döneme ilişkin yaklaşık gelir durumu sorulup öğrenilerek, malın edinildiği tarihe kadar ki eşlerin tüm gelirleri ayrı ayrı belirlenmelidir. Sonra, her bir eşin alışkanlıkları, ekonomik ve sosyal statüleri gözetilerek, kişisel harcamaları ile ayrıca kocanın 743 Sayılı TKM'nin 152. maddesi gereğince evi geçindirme yükümlülüğü nedeniyle yapabileceği harcama, eşlerin kendi gelirlerinden düşülerek, gerçekleştirebilecekleri tasarruf miktarları ayrı ayrı tespit edilmeli, daha sonra her eşin tasarruf miktarının, birlikte yaptıkları toplam tasarruf miktarı içindeki oranı belirlenmelidir. Her bir eşin bulunan bu tasarruf oranı, çalışmaları karşılığı elde ettikleri gelirleriyle malın alımına yaptıkları katkı oranı olarak kabul edilerek, tasfiyeye konu malın dava tarihi itibariyle belirlenecek sürüm (rayiç) değeri ile çarpılmak suretiyle katkı payı alacağı miktarları hesaplanmalıdır.
Sözü edilen değer tespiti, belirleme ve hesaplamaların yapılabilmesi için gerek görülmesi durumunda konusunun uzmanı bilirkişi veya bilirkişilerden de yardım alınmalıdır. Tasfiyeye konu birden fazla malın bulunması durumunda, her biri için aynı yöntem uygulanır.
Somut olaya gelince; eşler, 06.11.1973 tarihinde evlenmiş, 19.01.2015 tarihinde açılan boşanma davasının kabulüne ilişkin hükmün, kesinleşmesiyle boşanmışlardır. Mal rejimi boşanma davasının açıldığı tarih itibarıyla sona ermiştir (TMK mad.225/son). Sözleşmeyle başka mal rejiminin seçildiği ileri sürülmediğinden evlilik tarihinden 4721 Sayılı TMK'nin yürürlüğe girdiği 01.01.2002 tarihine kadar mal ayrılığı (TKM mad.170), bu tarihten mal rejiminin sona erdiği tarihe kadar ise, edinilmiş mallara katılma rejimi geçerlidir (4722 Sayılı Yasa mad.10, TMK mad.202/1). Tasfiyeye konu 3614 ada 2 parselde kayıtlı arsa vasıflı taşınmazın 301/490 hissesi, eşler arasında mal ayrılığı rejiminin geçerli olduğu 11.05.1999 tarihinde davalı eş adına tescil edilmiştir. Mal rejiminin tasfiyesinde eşlerin bağlı olduğu rejime ilişkin hükümler uygulanır (4721 Sayılı TMK mad.179).
İlk Derece Mahkemesi ve Bölge Adliye Mahkemesince, dava konusu taşınmazın edinimine davacı kadının çalışarak katkısı sebebiyle %66 katkı oranı tespit edilerek hesaplama yapılması yerinde ise de; hesaplamada 3614 ada 2 parsel sayılı taşınmazın arsa niteliğinde olması, davalının taşınmazın tamamına değil 301/409 hissesine malik olması ve taşınmaz üzerinde muhdesat şerhi bulunması hususlarının dikkate alınmaması doğru olmamıştır. Bu sebeple, mahkemece, öncelikle davaya konu 3614 ada 2 parsel sayılı taşınmazın tapu kaydının ilk oluştuğu tarihten itibaren tüm dayanak ve tedavülleriyle birlikte dosyaya getirtilmesi, davalının parseldeki 301/409 hisseyi hangi tarihte, ne şekilde edindiğinin, bununla birlikte parselin tapu kaydında yazılı “üzerindeki bina ...’na aittir” şerhinin hangi sebeple ve hangi tarihte konulduğunun belirlenmesi, bundan sonra mahalinde yapılacak keşifte, parsel üzerindeki şerhe konu binanın, katkı payı alacağı hesabında dikkate alınan ve inşaat mühendisi Kerem Ak ile gayrimenkul değerleme uzmanı Günay Kılıç Kavak tarafından dosyaya sunulan 26.09.2017 tarihli bilirkişi raporunda belirtilen yapı, depo veya ardiye ile aynı yer olup olmadığının mahalli bilirkişi ve tanıklardan sorularak açıklığa kavuşturulması, belirlenecek duruma göre hesaplamada dikkate alınıp alınmayacağının belirlenmesi, yine yapı, depo, ardiye olarak yazılı malvarlığının davalı tarafından meydana getirilip getirilmediği ve yalnızca davalıya ait olup olmadığının tespit edilmesi, anılan hususlar yerine getirildikten sonra oluşacak duruma göre yapı, depo ardiyenin dava tarihi itibarıyla belirlenen değerlerinin tamamının hesaplamada dikkate alınıp alınmayacağının tespiti gereklidir. Ayrıca, davalı, taşınmazın tamamına malik olmadığına göre davalının maliki olduğu 301/409 hissenin karşılığı olan arsa değerinin hesaba katılması zorunludur. Açıklanan tüm bu eksiklikler giderilmeden 3614 ada 2 parsel sayılı taşınmazın arsası ve üzerindeki yapı, depo, ardiyenin toplam değerlerinin hesaplamaya esas alınması doğru değildir. ...
...
..."
Mal ayrılığı rejiminin tasfiyesi davasında faiz uygulamasına ilişkin karar,
Yargıtay 8. Hukuk Dairesi 2019/6699 E. 2020/6729 K. sayılı kararı "İçtihat Metni"
"...
...
...
c. Birleşen davada faiz isteği yönünden; Yukarıda izah edildiği üzere 743 sayılı TKM’nin 170. maddesi uyarınca mal ayrılığı rejiminin geçerli olduğu dönemde edinilen mallardan kaynaklanan katkı payı alacağına faiz talebi bulunduğu takdirde dava dilekçesindeki miktar yönünden dava, ıslah edilen miktar yönünden ise ıslah tarihinden geçerli olarak yasal faize hükmedilmesi gerekir. Kararda faiz başlangıcı tarihleri infazda karışıklığa veya duraksamaya yer vermeyecek şekilde açıkça gösterilmesi gereklidir (HMK mad. 297/2). Katılma alacağında ise, malların kural olarak tasfiye anındaki (TMK mad. 227/1 ve 235/1), sürüm (rayiç) değerleri (TMK mad. 232 ve 239/1) hesaba katılır. TMK'nin 239/son maddesinde; “…aksine anlaşma yoksa tasfiyenin sona ermesinden başlayarak katılma alacağına ve değer artış payına faiz yürütülür…” hüküm altına alınmıştır. Yargıtay'ın ve Dairemizin kökleşmiş uygulamalarına göre tasfiye tarihi karar tarihidir. Somut olayda talep olduğu halde birleşen davada katkı payı alacağına ve katılma alacağına faiz işletilmemesi hatalıdır. Katkı payı alacağına birleşen dava (29.12.2005) ve ıslah (21.10.2010) tarihleri, katılma alacağına ise tasfiye (07.05.2019) tarihleri dikkate alınarak faiz işletilmesine karar verilmelidir. Yukarıda izah edilen eksiklik ve hatalar giderilip oluşacak sonuç dairesinde bir karar verilmek üzere açıklanan yönlerden taraflar yararına asıl dava ve birleşen davalara dair hüküm bozulmuştur. ...
...
..."