Delil Hukuk Bürosu
Makale İçeriği:
Trafik Kazası Nedeniyle Tazminat Davası
Trafik kazaları, ülkemizin acı gerçeklerinden biri olarak hukuk dünyamızda da büyük öneme sahiptir. Türkiye İstatistik Kurumu(TÜİK) verilerine göre 2022 yılında ülkemizde toplam 1.232.957 adet trafik kazası meydana gelmiştir, bu kazaların 1.035.696 adedi maddi hasarlı, 197.261 adedi ise ölümlü yaralanmalı trafik kazasıdır. Tüm bu trafik kazalarının sonucunda binlerce vatandaşımız hayatını kaybetmiştir ve her geçen yıl kayıplarımız artmaktadır.
Kişilerin vücut bütünlüklerinde ve malvarlıklarında meydana gelen eksilmeler, tüm diğer şartların da mevcut olması durumunda maddi ve manevi tazminat davasına konu edilebilmektedir. Hukuk sistemimizde doktor hatası, boşanma, inşaat sözleşmesi gibi birçok farklı nedene dayalı olarak tazminat davası açılması mümkündür. Trafik kazası da tazminat davasının sebeplerinden biridir.
Trafik kazası halinde meydana gelen araç hasarı, bedensel zararlar ve ölüm nedeniyle meydana gelen maddi ve manevi zararların tazmini, Türk Borçlar Kanunumuzun 49. maddesi ve devamı hükümleri uyarınca talep edilebilmektedir.
a) Tanımsal Çerçeve ve Hukuki Dayanak
Trafik kazası nedeniyle maddi ve manevi tazminat davalarında Türk Borçlar Kanunumuzun ilgili hükümleri, Karayolları Trafik Kanunumuz, Karayolları Motorlu Araçlar Zorunlu Mali Sorumluluk Sigortası Genel Şartları, Maluliyet ve Çalışma Gücü Kaybı Tespiti İşlemleri Yönetmeliği ve diğer ilgili mevzuat hükümleri uygulama alanı bulmaktadır. Ancak uygulamada en sık karşılaştığımız ve dolayısıyla işbu makalemizde de ağırlıkla değinecek olduğumuz üzere, trafik kazası nedeniyle tazminat davalarında en temel kaynağımız Türk Borçlar Kanunumuzun 49. maddesi ve devamında yer alan haksız fiil hükümleri ile 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunumuz hükümleri olacaktır. Çünkü trafik kazası, hukuki niteliği itibariyle haksız fiil sorumluluğu kapsamında değerlendirilmektedir.
Trafik kazası, 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunumuzun "Tanımlar" başlıklı 3. maddesine göre: "Karayolu üzerinde hareket halinde olan bir veya birden fazla aracın karıştığı ölüm, yaralanma ve zararla sonuçlanmış olan olaydır." şeklinde tanımlanmıştır.
Bir olayın trafik kazası olarak nitelendirilebilmesi için:
Karayolu üzerinde veya karayolu ile bağlantısı olan, karayolu sayılan bir alanda gerçekleşmesi,
Bir veya birkaç aracın olaya karışmış olması,
Olaya karışan araç veya araçların en az birinin hareket halinde olması,
Olay sonucunda ölüm, yaralanma ve zarar meydana gelmiş olması,
Olay ile zarar arasında nedensellik bağı bulunması
şartlarının hep birlikte gerçekleşmesi gerekmektedir.
b) Davanın Tarafları
Trafik kazası nedeniyle açılacak olan maddi ve manevi tazminat davalarında, davacı ve davalı sıfatı somut olayın gereklerine, meydana gelen trafik kazasının sonuçlarına ve benzeri olgulara göre farklılık gösterebilmektedir. Davacı ve davalı olabilecek kişileri sırasıyla işleyelim.
b.1) Davacı Olabilecek Kişi ve Kurumlar
Meydana gelen bir trafik kazasında somut olayın gereklerine göre:
Ölenin desteğinden yoksun kalan yakınları,
Yaralanan kişi,
Yaralanan kişinin yakınları,
Maddi hasarlı trafik kazalarında maddi hasara uğrayan aracın veya malın sahibi
Ölümlü trafik kazalarında ölmüş olan bir kişi bizzat tazminat davası açamayacağına göre, ölenin desteğinden yoksun kalan kişiler maddi ve manevi tazminat davası açabilir. Destekten yoksun kalan kişiler, yalnızca ölenin eşi ve çocukları ile sınırlı değildir. Ölenin yaşadığı süre içerisinde kendisine destekte bulunmakta olduğunu ispat eden herkes, destekten yoksun kalma tazminatı talebinde bulunabilir. Ancak ölenin eşi ve çocuklarına destekte bulunduğu olgusu, karine olarak kabul edilmektedir; dolayısıyla bu kişilerin destek olgusunu ispat etmelerine gerek yoktur. Ancak alınacak olan tazminat miktarının artırılması için, destek olgusunun varlığı ile bu desteğin nitelik ve niceliğinin açıklanması ve hukuka uygun deliller ile ortaya konulması, lehe olacaktır.
Yaralanmalı trafik kazalarında kural olarak yalnızca yaralanan kişi tarafından maddi ve manevi tazminat talebinde bulunulabilir. Ancak Türk Borçlar Kanunumuzun 56. maddesinin 2. fıkrası gereğince ağır bedensel zarar durumunda zarar görenin yakınları tarafından da manevi tazminat talebinde bulunulabilir.
Türk Borçlar Kanunumuzun 56. Maddesinin 2. Fıkrasına Göre: "Ağır bedensel zarar veya ölüm hâlinde, zarar görenin veya ölenin yakınlarına da manevi tazminat olarak uygun bir miktar paranın ödenmesine karar verilebilir."
Örneğin trafik kazası sonucunda cinsel uzvunu kaybeden kişinin eşi, kolunu ya da bacağını kaybeden küçüğün anne ve babası da manevi tazminat talebinde bulunabilmektedir. Kanunda yer alan "ağır bedensel zarar" kavramının içi, Yargıtay'ın konuya ilişkin vermiş olduğu emsal kararlarla doldurulmaktadır. Aşağıda, konuya ilişkin Yargıtay kararlarını derlediğimiz başlığımızın altında bu hususa ilişkin olarak da birkaç emsal karara yer vermiş bulunmaktayız.
Maddi hasarlı trafik kazasında ise trafik kazasına karışan aracı veya başkaca bir eşyası zarara uğrayan kişi tarafından tazminat talebinde bulunulabilir. Bunun yanında, ölümlü veya yaralanmalı trafik kazalarında ölenin veya yaralananın kullandığı aracın sahibi olan kişi başkası ise, bu kişi de aracında meydana gelmiş bulunana maddi hasarın giderilmesi talebinde bulunabilir.
b.2) Davalı Olabilecek Kişi ve Kurumlar
Trafik kazası nedeniyle tazminat davasında Türk Borçlar Kanunumuz ve 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu gereğince:
Araç sürücüsü,
Sigorta şirketi,
Araç sahibi,
Araç işleteni sıfatını haiz kimseler,
Taşımacı(yolcu taşıma sözleşmelerinde),
Trafik iş kazası halinde işveren
gibi birçok farklı kişi ve kurum muhatap gösterilebilmektedir.
Kusurlu araç sürücüsü, Türk Borçlar Kanunumuzun 49. maddesi ve devamında düzenlenmiş olan haksız fiil sorumluluğundan sorumlu olur. Araç sahibi, 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunumuzun 3. maddesine göre araç işleten sıfatına sahiptir ve aynı kanunun 85. maddesine göre araç işletenler trafik kazası sonucunda meydana gelen zarardan müştereken ve müteselsilen sorumlu olurlar.
2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunumuzun 3. Maddesine Göre: "... Araç sahibi : Araç için adına yetkili idarece tescil belgesi verilmiş veya sahiplik veya satış belgesi düzenlenmiş kişidir. İşleten : Araç sahibi olan veya mülkiyeti muhafaza kaydıyla satışta alıcı sıfatıyla sicilde kayıtlı görülen veya aracın uzun süreli kiralama, ariyet veya rehni gibi hallerde kiracı, ariyet veya rehin alan kişidir. Ancak ilgili tarafından başka bir kişinin aracı kendi hesabına ve tehlikesi kendisine ait olmak üzere işlettiği ve araç üzerinde fiili tasarrufu bulunduğu ispat edilirse, bu kimse işleten sayılır. ..."
2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunumuzun 85/1. Maddesine Göre: "Bir motorlu aracın işletilmesi bir kimsenin ölümüne veya yaralanmasına yahut bir şeyin zarara uğramasına sebep olursa, motorlu aracın bir teşebbüsün unvanı veya işletme adı altında veya bu teşebbüs tarafından kesilen biletle işletilmesi halinde, motorlu aracın işleteni ve bağlı olduğu teşebbüsün sahibi, doğan zarardan müştereken ve müteselsilen sorumlu olurlar."
Araç işleten, trafik tescil kayıtlarında aracın sahibi olarak görünen kişi olabileceği gibi, uzun süreli araç kiralama sözleşmesi ile aracı kiralayan kişi veya kurum ya da uzun süreli ariyet sözleşmesi ile aracı bedelsiz olarak kullanan kişi olabilir.
Sigorta şirketinin sorumluluğunun kapsamının belirlenmesi için de her bir somut olay kendi özelinde değerlendirilmeli ve sigorta poliçeleri bu değerlendirme yapılırken mutlaka göz önünde tutulmalıdır. Örneğin Zorunlu Mali Mesuliyet Sigortası(kısaca ZMMS ya da ZMSS), yalnızca maddi tazminatı kapsamaktadır, manevi tazminat talepleri ise sigorta şirketine değil, yalnızca araç sürücüsü veya araç sahibi ile diğer araç işletenlere karşı ileri sürülebilir. Ayrıca sigorta şirketi deyince yalnızca zorunlu mali mesuliyet sigortasının yaptırıldığı trafik sigortası şirketi değil, aynı zamanda ihtiyari mali mesuliyet sigortasının(kasko) yaptırıldığı sigorta şirketi de hesaba katılmalıdır.
Karayolları Motorlu Araçlar Zorunlu Mali Sorumluluk Sigortası Genel Şartlarının A.3 maddesine göre sigorta şirketinin, sigorta sözleşmesine taraf olmayan 3. kişilerin(örneğin kaza mağduru ya da mağdur yakınlarının) tazminat taleplerine ilişkin sorumluluğu, kaza tarihi itibariyle yürürlükte olan zorunlu sigorta teminat limitleri dahilindedir.
c) Yetkili ve Görevli Mahkeme
Trafik kazası nedeniyle maddi ve manevi tazminat davalarında yetkili ve görevli mahkeme hususları somut olayın gereklerine ve husumet yöneltilecek olan kişi veya kurumların niteliğine göre farklılık gösterebilmektedir. Bu nedenle karışıklığa mahal vermemek adına bu hususları ayrı başlıklar altında incelemek gerekmektedir.
c.1) Yetkili Mahkeme
Trafik kazası nedeniyle meydana gelen zararın tazmini amacıyla açılacak olan davalarda yetkili mahkemeler:
6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunumuzun 6. maddesinin 1. fıkrasında yer alan genel yetki kuralı gereği: Davalı gerçek veya tüzel kişinin, davanın açıldığı tarihteki yerleşim yeri mahkemesi,
Davalıların birden fazla olması durumunda davalılardan herhangi birinin yerleşim yeri mahkemesi(HMK 7. maddesi)
Trafik kazalarının haksız fiil sorumluluğu kapsamında değerlendirilmekte olmasından dolayı, HMK 16. madde gereğince trafik kazasının meydana geldiği yer mahkemesi ya da zarar görenin yerleşim yeri mahkemesi,
2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu'nun 110. maddesinin 2. fıkrasına göre sigortacının merkez veya şubesinin ya da sigorta sözleşmesini yapan acentenin bulunduğu yer mahkemeleri ve trafik kazasının meydana geldiği yer mahkemesi de yetkilidir.
c.2) Görevli Mahkeme
Trafik kazası nedeniyle açılacak olan tazminat davalarında görevli mahkeme, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunumuzun 2. maddesi gereğince kural olarak Asliye Hukuk Mahkemesidir.
Trafik iş kazası durumunda işverene karşı açılacak olan davalarda İş Mahkemeleri görevlidir.
Sigorta şirketlerine karşı açılacak olan tazminat davalarına bakmaya görevli mahkeme, 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunumuzun 4. ve 5. maddeleri gereği Asliye Ticaret Mahkemesidir.
Bununla birlikte, araç değer kaybı ve hasar ödemesi gibi doğrudan sigortadan karşılanabilecek olan ödemelere istinaden kasko ve sigorta kuruluşuna yapılan başvurunun reddi akabinde Sigorta Tahkim Komisyonuna başvuru seçeneği olduğu da unutulmamalıdır. Ancak Sigorta Tahkim Komisyonu tarafından dosyanın incelenebilmesi için, uyuşmazlığın mahkemeye, Tüketici Hakem Heyetine veya Hukuk Muhakemeleri Kanunu çerçevesinde tahkime intikal etmemiş olması gerekir. Sigorta şirketlerine başvuru yapılması ve yapılan başvurudan sonuç alınamaması halinde öncelikle Sigorta Tahkim Komisyonu'na başvuruda bulunulması, genellikle mahkemelere nazaran daha hızlı sonuç veriyor olmasından dolayı tercih edilmektedir.
d) Zamanaşımı veya Hak Düşürücü Süreler
Öncelikle belirtmemiz gerekir ki, trafik kazası nedeniyle tazminat davalarında zamanaşımı süresi tazminat yükümlüsü veya sigortacıdan herhangi birine karşı kesilmişse, diğerine karşı da kesilmiş sayılır.
Bununla birlikte, trafik kazası nedeniyle tazminat davalarını ikili bir ayrım dahilinde ele almak gerekir. Trafik kazası nedeniyle ileri sürülecek olan tazminat talepleri esasen haksız fiil sorumluluğu kapsamında değerlendirilir. Haksız fiil nedeniyle tazminat davalarında zamanaşımı süresi ise, tazminata sebebiyet veren davranışın suç teşkil eden bir fiil olması durumunda, ceza zamanaşımı süreleri de dikkate alınarak tespit edilmektedir(TBK 72. madde). Bu husus, 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunumuzun 109. maddesinde de aynı şekilde düzenlenmiştir ve aşağıda alt başlıklar halinde detaylı olarak açıklanacaktır.
d.1) Tazminat Zamanaşımı
Türk Borçlar Kanunumuzun 72. maddesinde haksız fiil sorumluluğuna ilişkin olarak zararın ve tazminat yükümlüsünün öğrenilmesinden itibaren iki yıl ve herhalde fiilin işlendiği tarihten itibaren on yıllık zamanaşımı süresi öngörülmüştür. Ayrıca somut olaya ilişkin olarak daha uzun süreyi gerektiren ceza zamanaşımı süresinin söz konusu olması durumunda bu sürelerin uygulanması gerekir.
Bu durum, Karayolları Trafik Kanunumuzun 109. maddesinde de aynı şekilde düzenlenmiştir.
2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunumuzun 109. Maddesinin 1. ve 2. Fıkralarına Göre: "Motorlu araç kazalarından doğan maddi zararların tazminine ilişkin talepler, zarar görenin, zararı ve tazminat yükümlüsünü öğrendiği tarihten başlayarak iki yıl ve herhalde, kaza gününden başlayarak on yıl içinde zamanaşımına uğrar. Dava, cezayı gerektiren bir fiilden doğar ve ceza kanunu bu fiil için daha uzun bir zaman aşımı süresi öngörmüş bulunursa, bu süre, maddi tazminat talepleri için de geçerlidir."
Dolayısıyla trafik kazası nedeniyle tazminat davalarında zamanaşımı süresinin tespitine istinaden, ceza zamanaşımı sürelerinin de dikkate alınması büyük önem arz etmektedir.
d.2) Ceza Zamanaşımı
Yukarıda açıklamış olduğumuz gibi, TBK 72. maddesi ve KTK 109. maddesi gereğince trafik kazasının meydana gelmesine sebebiyet veren davranışa istinaden, ceza kanunlarında daha uzun zamanaşımı süresi öngörülmüşse, tazminat zamanaşımı süresi olarak bu süre uygulanır. Örneğin taksirle öldürme(TCK 85. madde) suçunun dava zamanaşımı süresi 15 yıldır. Bu nedenle trafik kazası sonucunda taksirle öldürme suçunun meydana gelmiş olması durumunda, ölenin yakınları tarafından 10 yıllık tazminat zamanaşımı süresi geçmiş dahi olsa, 15 yıllık ceza davası zamanaşımı süresi içerisinde tazminat talebinde bulunulabilecektir.
Tazminat Türleri ve Talep Edilebilecek Zarar Kalemleri
Trafik kazası nedeniyle:
Maddi Tazminat
Ölümlü trafik kazaları nedeniyle maddi tazminat:
Cenaze giderleri,
Tedavi giderleri ile çalışma gücünün azalmasından ya da yitirilmesinden doğan kayıplar,
Ölenin desteğinden yoksun kalanların bu sebeple uğradıkları maddi kayıplar,
Yaralanmalı trafik kazası nedeniyle maddi tazminat:
Tedavi giderleri,
Kazanç kaybı,
Çalışma gücünün azalmasından ya da yitirilmesinden doğan kayıplar,
Ekonomik geleceğin sarsılmasından doğan kayıplar,
Maddi hasarlı trafik kazaları nedeniyle maddi tazminat:
Araçta meydana gelen hasar tazminatı,
Araç mahrumiyet bedeli,
Aracın değerinde meydana gelen azalma nedeniyle uğranılan kayıp(değer kaybı tazminatı),
Trafik kazası nedeniyle kaza mağduruna ait bir taşınır veya taşınmaz mala verilen zararların tazmini,
Kazanç kaybı(ticari araçlar açısından talep edilir)
Manevi tazminat
Kaza mağdurunun manevi zararlarının tazmini,
Mağdur yakınlarının manevi zararlarının tazmini
şeklinde birçok farklı tazminat türü ve zarar kalemi söz konusu olmaktadır. Bunların her biri meydana gelen kaza özelinde değerlendirilir. Şimdi, aşağıda alt başlıklar halinde bu kalemleri tek tek değerlendirelim.
a) Trafik Kazası Nedeniyle Maddi Tazminat
Maddi tazminat, bir kişinin malvarlığında meydana gelen eksilmenin giderilmesi amacıyla ödenen tazminat türüdür. Kişinin malvarlığında meydana gelen tazminat, yalnızca bir kişinin eşya zararı değil, objektif bir şekilde ölçülebilir nitelikte olan bedensel zararları gibi zararları da kapsamaktadır. Örneğin trafik kazası sonucunda yaralanan bir kişinin çalışma gücündeki azalma da maddi tazminata konu edilebilmektedir.
Aşağıda ölümlü, yaralanmalı veya maddi hasarlı trafik kazaları nedeniyle talep edilebilecek olan kalemleri ayrı ayrı ele alacağız.
a.1) Ölümlü Trafik Kazası Nedeniyle Maddi Tazminat
Ölümlü trafik kazalarında kusurlu davranışları sebebiyle ölüme sebebiyet veren kişi, ölenin yakınlarının talebi üzerine ölenin cenaze masrafları, ölümün hemen gerçekleşmemiş olması durumunda tedavi giderleri ile çalışma gücünün azalmasından ya da yitirilmesinden doğan kayıpları ve ölenin desteğinden yoksun kalanların bu sebeple uğradıkları maddi kayıpları maddi tazminat olarak ödemek durumunda kalır.
Ölenin, trafik kazasının yaşandığı olay yerinde derhal vefat etmiş olması durumunda tedavi giderleri ile çalışma gücünün azalmasından ya da yitirilmesinden doğan kayıplar söz konusu olmayacağı için bu kalemlerin maddi tazminat talebine konu edilmesi de mümkün olmayacaktır. Ancak kaza mağdurunun olay yerinde can vermeyip hastaneye kaldırılması, bir süre tedavi edilmesi ve tedavi süreci devam ettiği esnada hayata tutunamayıp vefat etmesi durumunda, ölüm olayının gerçekleştiği ana kadar geçen sürede gerçekleştirilen tedavi masrafları ile çalışma gücünün azalması ya da yitirilmesinden doğan kayıplar karşı taraftan talep edilebilir.
Ölenin desteğinden yoksun kalanlar, yalnızca ölenin eşi ve çocukları değildir; ölenin sağ iken kendilerine destekte bulunuyor olduğu olgusunu ispat eden tüm yakınlarıdır. Destekten yoksun kalma tazminatı olarak da ifade edilen bu zarar kaleminin hesaplanmasında: Ölenin ve tazminat yükümlüsünün karşılıklı kusur durumları, ölenin mesleği, mesleğindeki konumu ve kariyer durumu, yaşı, refah düzeyi, işi, ölüm tarihindeki maaşı veya ücreti, sağladığı destek miktarı ve ileride potansiyel olarak sağlayabileceği destek miktarı gibi birçok farklı husus dikkate alınır.
Ölüm olayının yanında ayrıca ölene ait olan bir malda(örneğin ölenin kendi otomobili) da hasar meydana gelmişse, ölenin mirasçıları tarafından maddi hasarlı trafik kazalarında talep edilebilen tazminat kalemleri talep edilebilir. Ancak ölenin mirasçısı olmayıp da ölenin desteğinden faydalanan kişiler maddi hasar nedeniyle tazminat talebinde bulunamaz, yalnızca ölenin desteğinden yoksun kalma tazminatı talep edebilirler.
a.2) Yaralanmalı Trafik Kazası Nedeniyle Maddi Tazminat
Yaralanmalı trafik kazalarında maddi tazminat olarak talep edilebilecek olan zarar kalemleri: Tedavi giderleri, her türlü iş ve kazanç kaybı, çalışma gücünün azalmasından ya da yitirilmesinden doğan kayıplar ve ekonomik geleceğin sarsılmasından doğan kayıplardır.
Tedavi masraflarının karşı taraftan talep edilebilmesi için, SGK tarafından karşılanmayan tedavi giderlerinden olması gerekir. Çünkü eğer SGK tarafından karşılanan tedavi giderleri sonradan kusurlu sürücüden tekrar talep edilirse, bu talebin karşılanması sebepsiz zenginleşme anlamına gelecektir ki, ülkemizde tazminat bir çeşit zenginleşme aracı değildir.
Kazanç kaybı, trafik kazası sonucunda yaralanan mağdurun çalışamadığı süre boyunca elde edemediği kazancının tazmini amacıyla talep edilmektedir. Kaza mağduru olan şahıs, tedavi olduğu süre boyunca kendi işine gidemeyebilir ya da örneğin belirli bir ticari faaliyet ile iştigal ediyorsa tedavi sürecinde bazı fırsatları kaçırabilir. Bu durumda kaza olmasaydı maddi olarak kazanabileceği paranın tazmini amacıyla kazanç kaybı talebinde bulunulur.
Çalışma gücünün(meslekte kazanma gücü) azalması ya da yitirilmesinden doğan kayıplar, kişinin geçirdiği trafik kazası sonucunda mesleki faaliyetini yerine getirmekte yaşayacağı zorlukları ve maddi kazancında meydana gelen olan eksilmeyi ortadan kaldırmayı amaçlayan tazminat türüdür.
Ekonomik geleceğin sarsılmasından doğan kayıplar ise, diğer tüm zarar kalemlerinden ayrı olarak, güncel olarak mevcut olan kayıplardan ziyade, gelecekte ortaya çıkması muhtemel olan kayıplardır. Bu anlamda özellikle çalışma gücünün azalması ya da yitirilmesinden doğan kayıplar ile arasında bir ayrım yapmak gerekir: Kaza mağdurunun çalışma gücünde herhangi bir eksilme yaşanmasa dahi, ekonomik geleceğinin sarsılmış olması söz konusu olabilir. Trafik kazası sonucunda mağdurun bedensel bütünlüğünde eksilme yaşanması durumunda, çalışma gücünde bir azalma olmamış olsa da bu kişilerin yeni iş bulması ya da eksi işlerindeki konumlarını korumaları daha güç olabilir. Örneğin trafik kazası sonucunda bir tiyatro oyuncusunun suratında ve vücudunun görünen yerlerinde kalıcı izler kalması durumunda bu kişinin çalışma gücünde herhangi bir azalma olmasa dahi ekonomik geleceğinin sarsılmış olduğunun kabulü gerekir.
Yaralanmalı trafik kazalarında yalnızca yaralanan kaza mağduru tarafından maddi tazminat talebinde bulunulabilir. Kaza mağdurunun yaralanmış olması nedeniyle, kural olarak mağdurun yakınları tarafından maddi tazminat talebinde bulunulamaz(çok ağır yaralanma vakaları ve vasilik halleri gibi durumlar istisnadır ki bu durumda bile bizzat talepte bulunan vasi dahi olsa talep, mağdurun kendisi adına yapılır). Bununla birlikte, ağır yaralanma durumunda mağdur yakınları tarafından manevi tazminat talebinde bulunulması mümkündür, bu husus manevi tazminat alt başlığı altında detaylandırılacaktır.
Tüm bunlara ek olarak yaralanmalı trafik kazalarında da yaralanmaya ek olarak aynı zamanda maddi hasar söz konusu olabilir ve bu durumda maddi hasar nedeniyle ayrıca tazminat talebinde bulunulabilmesi mümkündür.
a.3) Maddi Hasarlı Trafik Kazası Nedeniyle Maddi Tazminat
Ülkemizde meydana gelen trafik kazalarının çok büyük bir çoğunluğu, yalnızca maddi hasarlı trafik kazalarıdır. Maddi hasarlı trafik kazası nedeniyle: Araçta meydana gelen maddi hasar, araç mahrumiyet bedeli, araç değer kaybı, kaza sonucunda araç dışında zarar gören diğer taşınır veya taşınmaz mallara verilen zararlar ve ticari araçlarda yaşanan kazanç kaybı gibi birçok farklı maddi kaybın tazmini söz konusu olabilmektedir.
Araçta meydana gelen hasar ve araç değer kaybı ile trafik kazası nedeniyle araç harici taşınır veya taşınmaz mallara verilen zararlar genellikle sigorta kuruluşları tarafından karşılanmaktadır; çünkü bu kayıplar, sigorta teminat limitleri dahilinde Zorunlu Mali Mesuliyet Sigortası(ZMMS ya da ZMSS diye de geçer) kapsamında kalmaktadır.
Ancak araç mahrumiyet bedeli ve ticari araçlar açısından talep edilecek olan kazanç kaybı, ZMMS kapsamında değildir ve bizzat karşı taraftan talep edilmesi gerekir.
Araç mahrumiyet bedeli: Trafik kazası sonucunda belirli bir süre boyunca aracını servis onarımı vb. nedenlerle kullanamayan kazazedenin, aracını kullanmaktan mahrum kalmış olması nedeniyle talep edebileceği tazminat türüdür. Aracı hasarlanan kişi, araç serviste onarımda kaldığı süre boyunca taksi vb. ulaşım araçlarını kullanmak durumunda kalmış olabilir ya da araç kiralamak durumunda kalabilir.
b) Trafik Kazası Nedeniyle Manevi Tazminat
Manevi tazminat kişinin ruhsal ve duygusal bütünlüğünde meydana gelen eksilmenin ortadan kaldırılması ya da en azından hafifletilmesi amacıyla ödenen tazminat türüdür. Trafik kazası sonucunda da kural olarak kaza mağduru kişinin ve istisnai bazı hallerde kaza mağdurunun yakınlarının yaşadığı acı, elem, keder, ızdırap nedeniyle manevi bütünlüklerinde meydana gelen eksilmenin giderilmesi amacıyla manevi tazminat talebinde bulunulması mümkündür.
Türk Borçlar Kanunumuzun 56. Maddesine Göre: "Hâkim, bir kimsenin bedensel bütünlüğünün zedelenmesi durumunda, olayın özelliklerini göz önünde tutarak, zarar görene uygun bir miktar paranın manevi tazminat olarak ödenmesine karar verebilir. Ağır bedensel zarar veya ölüm hâlinde, zarar görenin veya ölenin yakınlarına da manevi tazminat olarak uygun bir miktar paranın ödenmesine karar verilebilir."
Manevi tazminat miktarı, somut olayın özelliklerine göre belirlenir. Dolayısıyla kazanın meydana gelme şekli, tarafların sosyal ve ekonomik durumları ve yine maddi tazminatta olduğu gibi manevi tazminat için de tazminatın bir çeşit zenginleşme aracı olmadığı unutulmamalı ve makul taleplerde bulunulmalıdır.
Ayrıca manevi tazminat, kural olarak sigorta teminatı kapsamında değildir. Dolayısıyla manevi tazminat talepleri sigortaya değil, doğrudan araç sürücüsü, araç sahibi veya araç işleten sıfatına haiz kimselere yöneltilmektedir. Ancak karşı tarafın sigorta poliçesinde manevi tazminata ilişkin ek teminat bulunması durumunda tazminatın sigortadan alınması mümkün olabilir. Bunun için her somut olay açısından karşı tarafın sigorta poliçesini incelemekte fayda vardır.
b.1) Kazazedenin Manevi Zararlarının Tazmini
Trafik kazası sonucunda yaralanan, acı çeken, uzuv kaybı yaşayan, psikolojik travma yaşayan veya başkaca bir şekilde manevi bütünlüğünde eksilme meydana gelen kişiler tarafından karşı taraftan manevi tazminat talep edilebilir. Trafik kazası mağduru lehine manevi tazminata hükmedilmesiyle: Mağdurun bedensel bütünlüğünün iradesi dışında ihlal edilmiş olması sonucunda yaşadığı acı, elem, keder, ıstırap nedeniyle manevi bütünlüğünde meydana gelen eksilmenin giderilmesi, tazmin ve telafi edilmesi amaçlanmaktadır.
Manevi tazminat talebinin belirsiz alacak veya kısmi alacak davasına konu edilmesi mümkün olmamaktadır. Bu nedenle manevi tazminat talebi ileri sürülürken somut olay dikkatle ele alınmalı ve harca esas değer belirlenirken sonradan bedel artırımı ya da ıslah yapılamayacağı unutulmamalıdır.
b.2) Kazazede Yakınlarının Manevi Zararlarının Tazmini
Kural olarak trafik kazası nedeniyle yalnızca kaza mağdurunun manevi tazminat hakkı bulunmaktadır. Bununla birlikte, Türk Borçlar Kanunumuzun yukarıda alıntılamış olduğumuz 56. maddesinin 2. fıkrası uyarınca ağır bedensel zarar veya ölüm halinde zarar görenin ya da ölenin yakınları tarafından da manevi tazminat talebinde bulunulabilir.
Türk Borçlar Kanunumuzun 56/2. Fıkrasına Göre: "Ağır bedensel zarar veya ölüm hâlinde, zarar görenin veya ölenin yakınlarına da manevi tazminat olarak uygun bir miktar paranın ödenmesine karar verilebilir."
Ölüm halinde zaten ölenin bizzat manevi tazminat talebinde bulunması mümkün olamayacaktır. Dolayısıyla yalnızca ölenin yakınları tarafından manevi tazminat talebinde bulunulabilmektedir. Ama yukarıda alıntılamış olduğumuz fıkrada, ağır bedensel zarar halinde de zarar görenin yakınları tarafından manevi tazminat talebinde bulunulabileceği hususu düzenlenmiştir. Bu anlamda güncel Türk Borçlar Kanunumuzun eski Borçlar Kanunu'ndan farklı bir düzenlemeye sahiptir. Eski Borçlar Kanunumuzda "ailesi" olarak ifade edilen tazminat alacaklıları, Türk Borçlar Kanunumuzda "yakınları" şeklinde ifade edilmiştir. Dolayısıyla yalnızca mağdurun aile bireyleri değil, mağdur ile sevgi bağı bulunan ve mağdurun ölümü ya da ağır bedensel zarar yaşaması nedeniyle manevi bütünlüğü zedelenen herkes tarafından manevi tazminat talebinde bulunulabilecektir. Örneğin trafik kazası sonucunda doğurganlığını yitiren kadının nişanlısı, henüz mağdur ile evlilik birliği kurulmamış olsa dahi manevi tazminat talebinde bulunabilecektir.
Trafik Kazalarında Kusur Tespiti ve Önemi
Trafik kazaları açısından kusur tespiti oldukça önemlidir, çünkü daha önce de ifade etmiş olduğumuz gibi trafik kazaları nedeniyle tazminat davaları, haksız fiil sorumluluğu dahilinde çözüme kavuşturulmaktadır ve kusur, haksız fiil sorumluluğunun unsurlarından biridir. Dolayısıyla tazminat yükümlüsünün yükümlülüğü, trafik kazasının meydana gelmesindeki kusur oranı ile doğru orantılıdır.
Trafik kazalarında kusur tespiti yapılırken 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunumuzun 84. maddesi ve Karayolları Trafik Yönetmeliği'nin 157. maddesi ile emsal yargı kararları dikkate alınır ve taraf kusur oranlarının belirlenmesinde aşağıdaki hususlar yardımıyla tespit sağlanır:
Kırmızı ışıklı trafik işaretinde veya yetkili memurun dur işaretinde geçme,
Taşıt giremez trafik işareti bulunan karayoluna veya bölünmüş karayolunda karşı yönden gelen trafiğin kullandığı şerit, rampa ve bağlantı yollarına girme,
İkiden fazla şeritli taşıt yollarında, karşı yönden gelen trafiğin kullandığı şerit veya yol bölümüne girme,
Arkadan çarpma,
Geçme yasağı olan yerlerde geçme,
Doğrultu değiştirme manevralarını yanlış yapma,
Şeride tecavüz etme,
Kavşaklarda geçiş önceliğine uymama,
Kaplamanın dar olduğu yerlerde geçiş önceliğine uymama,
Manevraları düzenleyen genel şartlara uymama,
Yerleşim birimleri dışındaki karayolunun taşıt yolu üzerinde, zorunlu haller dışında park etme veya duraklama ve her durumda gerekli tedbirleri almama,
Park için ayrılmış yerlerde veya taşıt yolu dışında kurallara uygun olarak park edilmiş araçlara çarpma
Yukarıda saymış olduğumuz bu haller, kanun ve yönetmelik metinleri içerisinde de aynı şekilde yer almaktadır. Bu hallerden birinin varlığı söz konusuysa, kusurlu sürücü asli kusurlu(%100 kusurlu) sayılır. Ancak trafik kazasına karışan kişilerin her biri, bu sayılan hallerden en az biri veya birden fazlasını gerçekleştirmişse, tarafların kusur durumları kazanın gerçekleşme şartlarına, tarafların kaza anındaki davranışlarına, tanık beyanları ve kaza anının kaydını sağlayan kamera görüntülerine göre gerçekleştirilecek teknik inceleme sonucunda belirlenir.
Trafik Kazası Nedeniyle Tazminatın Hesaplanması
Trafik kazası nedeniyle maddi tazminat hesaplanırken kazanın meydana geliş şekli, kaza sonrası tarafların hal ve hareketleri, muhtelif yaşam tabloları, mağdurun yaşı, tarafların sosyal ve ekonomik durumları ile refah düzeyleri, mesleki durumları ve kariyerlerindeki konumları, kaza öncesi sağlık durumları, medeni hali, çocuk sayısı, çocukları yaşları ve okuma süreleri, kazanın mağdurda bıraktığı maddi ve manevi etkiler gibi birçok husus dikkate alınır. Yaşam tabloları gibi istatistik veriler kullanılarak kazazedenin olası çalışma süresi ve yaşayacağı süre tespit edilir ve kusur oranı da dikkate alınmak suretiyle belirleme yapılır.
Maddi tazminat ve manevi tazminatın hesaplanması noktasında bir ayrıma gidilmesi gerekir. Maddi tazminat miktarı, yukarıda belirttiğimiz ve nispeten daha objektif verilere dayalı olarak belirlenirken; manevi tazminat miktarının belirlenmesi noktasında somut olayın meydana geliş koşulları ile hak ve nesafet kuralları dahilinde hakime geniş bir takdir yetkisi bırakılmıştır.
Destekten yoksun kalma tazminatı, ekonomik gücün sarsılması, çalışma gücünün azalması ya da yitirilmesi gibi kalemlerin hesaplanmasında genel olarak PMF(Population Masculine et Feminine) 1931 yaşam tablosu kullanılmaktayken, artık Yargıtay daireleri arasında çelişkili kararlar gözlemlenebilmekte ve TRH(Türkiye Hayat Tablosu) 2010 yaşam tablosunun kullanılmasının gerektiğine yönelik kararlara imza atıldığı görülmektedir. Aşağıda farklı kararlardan alıntılarla çelişkili durum ortaya konulacaktır. Ancak bu kararlardan güncel olan karar içerisinde, TRH 2010 yaşam tablosu lehine hüküm kurulduğu gözden kaçırılmamalıdır.
Örneğin Yargıtay 17. Hukuk Dairesi tarafından 2019/2963 E., 2019/9097 K. numarası ile verilen kararda:
"Somut olayda; hükme esas alınan bilirkişi raporunda, davacının muhtemel bakiye yaşam süresinin TRH 2010 Yaşam Tablosu esas alınarak yapıldığı, mahkemenin TRH 2010 Yaşam Tablosu'na göre yapılan hesaplamaya göre karar verdiği görülmektedir. Yargıtay Hukuk Genel Kurulu'nun 1989/4-586 esas,1990/199 sayılı kararı ve Dairemizin yerleşik içtihatları gereği, Population Masculine Et– Feminine (PMF 1931) Tablosu esas alınarak davacının muhtemel yaşam süresinin belirlenmesi gerekirken, anılan biçimdeki tespite göre hesap yapan bilirkişi raporundaki TRH 2010 Yaşam Tablosu esas alınarak yapılan seçenek, hükme esas almaya elverişli değildir." ifadeleri ile tazminat hesabı yapılırken TRH 2010 yaşam tablosu yerine PMF 1931 yaşam tablosunun kullanılması gerektiği ifade edilmiştir.
Ancak işbu makalenin yazıldığı tarihte, trafik kazaları nedeniyle tazminat davalarına bakmakla görevli olan Yargıtay 4. Hukuk Dairesi tarafından 2021/12510 E., 2022/6158 K. sayısı ile verilen kararda ve dairenin istikrarlı bir şekilde verilen diğer kararlarında, PMF 1931 yerine TRH 2010 yaşam tablosunun uygulanması gerektiği hususu vurgulanmaktadır:
"Trafik kazasında cismani zarara uğrayan ve buna dayalı olarak işgücü kaybı tazminatı isteminde bulunan hak sahiplerinin bakiye ömürleri daha önceki yıllarda Fransa'dan alınan 1931 tarihli 'PMF' cetvellerine göre saptanmakta ise de Başbakanlık Hazine Müsteşarlığı, Hacettepe Üniversitesi Fen Fakültesi Aktüerya Bilimleri Bölümü, BNB Danışmanlık, Marmara Üniversitesi ve Başkent Üniversitesi'nin çalışmalarıyla "TRH2010" adı verilen "Ulusal Mortalite Tablosu" hazırlanmıştır. Gerçek zarar hesabı, özü itibariyle varsayımlara dayalı bir hesap olup gerçeğe en yakın verilerin kullanılması esastır. Bu durumda; Yargıtay Daireleri arasında tazminat hesabında birliğin sağlanması açısından ve yine bu tablonun ülkemize özgü ve güncel verileri içerdiği göz önüne alındığında, Dairemizce de tazminat hesaplamalarında TRH 2010 Tablosu'na göre bakiye ömür sürelerinin belirlenmesinin, güncel verilere ve ülkemiz gerçeklerine daha uygun olacağına karar verilmiştir. Bu itibarla; tazminat hesaplamasında, TRH 2010 Tablosu'nun kullanılmasında bir isabetsizlik görülmemiştir."
Yargıtay Büyük Genel Kurulunun 25/01/2023 tarih ve 1 sayılı kararı gereğince Yargıtay 4. Hukuk Dairesi işbu makalemizin yazıldığı tarih itibariyle trafik kazaları nedeniyle tazminat davalarına bakmakla görevli temyiz mercidir. Bu nedenle hesaplamalarda güncel olarak TRH 2010 yaşam tablosunun kullanılması gerektiği hususu ortadadır.
Zorunlu veya İhtiyari Arabuluculuk
Trafik kazası nedeniyle açılacak olan tazminat davalarında kural olarak arabuluculuk dava şartı değildir. Ancak davanın sigorta şirketlerine açılacak olması durumunda, Türk Ticaret Kanunumuzun 4. maddesi gereğince açılacak olan bu dava, ticari dava niteliğini kazanır ve bu tip ticari davalarda arabulucuya başvuru, TTK 5/A. maddesi gereğince dava şartıdır. Dolayısıyla sigorta şirketine karşı açılacak olan davalar açılmadan önce arabulucuya başvuru zorunludur, dava açılışı öncesinde dava şartı arabuluculuk sürecinin yürütülmemesi halinde dava, usulden reddedilir.
Sigorta Tahkim Komisyonu'na Başvuru
Sigorta kuruluşlarına başvuruda bulunmak suretiyle tazminat talep edilmesi ve talebin açık ya da zımni olarak reddi halinde, ilgililer tarafından Sigorta Tahkim Komisyonu'na başvurulabilir. Ancak uygulamada genellikle yalnızca değer kaybı tazminatı için Sigorta Tahkim Komisyonu'na başvurulduğu görülmektedir. Yine de mahkemelerde görülen davalara nazaran tahkim yolu daha hızlı sonuç verdiği için etkin bir seçenek olarak değerlendirilmesi gerekir.
Hatır Taşıması ve Tazminat Miktarından İndirim
Hatır taşıması bir kişinin ücret almadan, karşılık beklemeden, taşınmak isteyen kişinin isteği ile taşınmasıdır. Hatır taşıması halinde tazminat tutarından indirim yapılması gerekmektedir. Aile bireylerinin taşınması, Yargıtay'a göre hatır taşıması olarak kabul edilmemektedir. Ayrıca taşıma ilişkisi herhangi bir şekilde ekonomik yarar ilişkisi içerisinde olan kimseler arasında geçiyorsa hatır taşımasından söz edilemez, mesela: Bir ustayı iş için eve götüren iş sahibi, evdeki hastası için doktor veya hasta bakıcıyı taşıyan kimse, işçiyi şantiyeye götüren işveren örnekleri hatır taşıması çerçevesinde değerlendirilemeyecektir.
Hatır taşıması halinde de, sürücünün yolcuya karşı sorumluluğu söz konusu olabilmektedir. Ancak araç sürücüsünün ödeyeceği tazminat miktarı belirlenirken, somut olayın gerekleri de dikkate alınır ve hatır taşıması hakkaniyet indirimi yapılır.
Trafik Kazası Nedeniyle Ceza Davası
Meydana gelen trafik kazaları veya diğer trafik kurallarını ihlal halleri ceza hukuku anlamında duruma göre şartları oluştuysa taksirle öldürme, taksirle yaralama, trafik güvenliğini tehlikeye sokma, trafik güvenliğini taksirle tehlikeye sokma suçlarını oluşturabilir ve bu anlamda bir ceza soruşturmasına ve kovuşturmasına sebebiyet verebilir. Yaşanan bir trafik kazası nedeniyle açılacak ceza davası ile tazminat talepli açılacak olan hukuk davası birbirinden apayrı amaçlar güden, farklı nitelikte davalardır.
Kazaya ilişkin savcılık makamınca soruşturulup, iddianamenin hazırlanması üzerine mahkeme tarafından kovuşturulacak olan ceza davası, kanunda suç olarak tanımlanmış bir fiili cezalandırma amacı taşımaktadır; tazminat talepli olarak açılacak olan hukuk davasında ise trafik kazasının mağduru olan kişinin uğradığı maddi, manevi, finansal, ruhsal ve psikolojik zararların tümünün karşılığı olarak karşı taraftan kusur oranında tazminat alınması söz konusudur.
Bu anlamda hukuk hakimi, kural olarak ceza mahkemesi hakiminin kararlarıyla bağlı değildir. Ancak burada ikili bir ayrıma gidilmesi gerekmektedir. Ceza hakiminin somut olguların varlığının tespitine ilişkin kararları hukuk hakimini bağlamaktadır. Ancak taraf kusurlarının tespiti, kusur oranları, kusur ehliyetinin tespiti gibi hususlar hukuk hakimini bağlamaz. Bu nedenle hukuk hakimi, bu tip hususlara ilişkin olarak kendi incelemesini dilediği gibi yapabilir. Bununla birlikte ceza davasında fiilin hukuka aykırılığı ve somut olguların varlığının ispatına ilişkin olarak verilecek olan kararların hukuk hakimini bağlayacak olması nedeniyle, ceza davası tazminat davası için bekletici mesele yapılabilir.
Ceza Hukuk Sürecinin Uzlaşma ile Sonuçlanması Durumunda Tazminat Talebi
Uzlaştırma usulü: Suç mağdurlarının haklarının korunması, suç faillerinin topluma kazandırılması, yargı makamlarının iş yüklerinin hafifletilmesi ve yargıdaki uzayan sürelerin önünün alınması amacıyla geliştirilen ve mağdur ile failin özgür iradeleri ile kabul etmeleri durumunda suçtan dolayı ortaya çıkan sorunların çözümünün taraf iradelerine uygun bir şekilde sağlanmasının amaçlandığı alternatif bir uyuşmazlık çözüm yöntemidir.
26.07.2023 öncesinde uzlaştırma usulü sonucunda uzlaşmanın sağlanması durumunda trafik kazasından zarar gören kişi tarafından ayrıca tazminat davası açılması mümkün olmamaktaydı. Çünkü 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunumuzun 253. maddesinin 19. fıkrasında "Uzlaşmanın sağlanması halinde, soruşturma konusu suç nedeniyle tazminat davası açılamaz." şeklinde açık kanun hükmü bulunmaktaydı.
Bu nedenle yargı makamları ve Yargıtay tarafından 26.07.2023 tarihi öncesinde verilen kararlarda, uzlaşma sonrasında açılan tazminat davalarının ilgili kanun hükmü nedeniyle reddedilmesi gerekeceğine yönelik hükümler kurulmaktaydı. Bakınız Yargıtay 4. Hukuk Dairesi tarafından 2021/7508 E., 2021/11312 K. sayısı ile verilen bir kararda:
"Davacının uzlaştırma teklifini kabul etmek suretiyle raporun altını imzaladığı, Cumhuriyet Başsavcılığınca da uzlaşma nedeniyle kovuşturmaya yer olmadığına karar verildiği görülmüştür. 5271 sayılı CMK'nın 253/17. bendinde; "Cumhuriyet savcısı, uzlaşmanın, tarafların özgür iradelerine dayandığını ve edimin hukuka uygun olduğunu belirlerse raporu veya belgeyi mühür ve imza altına alarak soruşturma dosyasında muhafaza eder. "CMK'nın 253/19. bendine göre ise "... Uzlaşmanın sağlanması halinde, soruşturma konusu suç nedeniyle tazminat davası açılamaz; açılmış olan davadan feragat edilmiş sayılır. Şüphelinin, edimini yerine getirmemesi halinde uzlaşma raporu veya belgesi, 9/6/1932 tarihli ve 2004 sayılı İcra ve İflas Kanununun 38 inci maddesinde yazılı ilam mahiyetini haiz belgelerden sayılır." hükmü yer almakta olup anılan Kanun maddesinin 253/19. bendine göre uzlaşmanın sağlanması halinde soruşturma konusu suç nedeniyle tazminat davası açılamaz, açılmış olan davadan feragat edilmiş sayılır. Bu yasal düzenleme ışığında da uzlaşma raporunu düzenlenmekle davacının tazminat davası açma hakkı bulunmamaktadır. Uzlaşma raporu da ilam mahiyetinde olacağından aksinin aynı kuvvetteki belge ile ispatlanması gerekir. Tüm bu nedenlerle uzlaşma raporu ilam mahiyetinde olduğundan ve uzlaşmanın sağlanması halinde, soruşturma konusu suç nedeniyle tazminat davası açılamayacağından açılan davanın reddine karar verilmesi gerekirken yanılgılı değerlendirmeyle davanın kabulüne karar verilmesi doğru olmamıştır. Kararın bu nedenle bozulması gerekir." ifadeleri ile CMK 253/19. maddesinde yer alan kanun hükmü nedeniyle uzlaşma sonrasında tazminat davası açılmasının mümkün olamayacağı vurgulanmıştır. Yargıtay'ın bu şekilde birçok kararı söz konusudur.
Ancak Anayasa Mahkemesinin 26/7/2023 Tarihli ve E: 2023/43, K: 2023/141 sayılı kararı ile bu fıkrada yer alan ve yukarıda alıntılamış olduğumuz ibare iptal edilmiştir. Dolayısıyla artık uzlaşma görüşmeleri sonucunda taraflar arasında anlaşma sağlanmış olsa dahi, kaza mağduru tarafından ayrıca tazminat davası açılabilecektir.
Trafik Kazası Nedeniyle Tazminat Davalarına İlişkin Yargıtay Kararları
Trafik kazası nedeniyle iş göremezlik tazminatı talebine ilişkin karar,
İş göremezlik tazminatının hesaplanması usulüne ilişkin karar,
Yargıtay 17. Hukuk Dairesi 2016/15859 E., 2019/8592 K. sayılı kararı
"...
...
...
1-Dava, trafik kazası sonucu oluşan cismani zarar nedeniyle iş göremezlik tazminatı ve manevi tazminat istemine ilişkindir.
Mahkemece yazılı gerekçe ile maddi tazminat talebinin reddine karar verilmişse de yapılan araştırma inceleme hüküm vermeye yeterli değildir.
Yargılama sırasında davacının maluliyet oranının belirlenmesi amacıyla Adli Tıp Kurumundan rapor alınmıştır. 04.12.2015 tarihli Adli Tıp Kurumu raporu incelendiğinde; davacının sürekli maluliyetinin bulunmadığı belirtilmiş ancak iyileşme süresine ilişkin herhangi bir tespit bulunmadığı anlaşılmaktadır. Mahkemece davacının geçici iş göremezlik ödeneğinin SGK tarafından karşılandığı belirtilerek maddi tazminat talebi reddedilmiş ise de yargılama sırasında bu hususta herhangi bir araştırma yapılmadığı görülmektedir.
Bu durumda mahkemece; öncelikle davacının geçici iş göremezlik süresinin belirlenmesi amacıyla Adli Tıp Kurumu İhtisas Dairesinden rapor alınarak, geçici iş göremezlik süresi belirlendikten sonra davacının bu süreye ilişkin zararının belirlenmesi, SGK tarafından davacıya bu süreye ilişkin ödeme yapılıp yapılmadığı araştırılarak davacı tarafın talep edebileceği iş göremezlik tazminat miktarının belirlenmesi gerekirken eksik incelemeyle karar verilmesi isabetli olmamıştır.
...
...
..."
Trafik kazası nedeniyle manevi tazminat talebinin niteliğine ilişkin karar,
Trafik kazası nedeniyle manevi tazminat taleplerine ilişkin olarak 22.06.1966 günlü ve 7/7 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararı'nın gerekçesinde yer alan özel hal ve şartların dikkate alınması gerektiğine ilişkin karar,
Trafik kazası nedeniyle manevi tazminat taleplerinde olayın meydana geliş şekli, tarafların kusur durumu gibi hususların dikkate alınması gerektiğine ilişkin karar,
Yargıtay 4. Hukuk Dairesi 2018/2005 E., 2019/6123 K. sayılı kararı
"...
...
...
Olay tarihinde yürürlükte olan 818 sayılı Borçlar Kanunu’nun 47. maddesi (6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu'nun 56. maddesi) hükmüne göre hakimin özel halleri göz önünde tutarak manevi zarar adı ile hak sahibine verilmesine karar vereceği bir para tutarı adalete uygun olmalıdır. Hükmedilecek bu para, zarara uğrayanda manevi huzuru doğurmayı gerçekleştirecek tazminata benzer bir fonksiyonu olan özgün bir nitelik taşır. Bir ceza olmadığı gibi mal varlığı hukukuna ilişkin bir zararın karşılanmasını da amaç edinmemiştir. O halde bu tazminatın sınırı onun amacına göre belirlenmelidir. Takdir edilecek miktar, mevcut halde elde edilmek istenilen tatmin duygusunun etkisine ulaşmak için gerekli olan kadar olmalıdır. 22/06/1966 günlü ve 7/7 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararının gerekçesinde takdir olunacak manevi tazminatın tutarını etkileyecek özel hal ve şartlar da açıkça gösterilmiştir. Bunlar her olaya göre değişebileceğinden hakim bu konuda takdir hakkını kullanırken ona etkili olan nedenleri de karar yerinde objektif ölçülere göre isabetli bir biçimde göstermelidir.
Davaya konu olayda; olayın meydana geliş şekli, tarafların kusur durumu, davacıların ölene yakınlığı, olay tarihi ve yukarıdaki ilkeler göz önüne alındığında hükmedilen manevi tazminat miktarı azdır. Mahkemece, daha üst düzeyde manevi tazminata hükmedilmek üzere kararın davacılar yararına bozulması gerekmiştir.
...
...
..."
Ağır bedensel zarar nedeniyle zarar gören yakınlarının manevi tazminat talebine ilişkin karar,
Ağır bedensel zarar kavramının somutlaştırılmasına ilişkin karar,
Yargıtay 4. Hukuk Dairesi 2018/1960 E., 2019/6280 K. sayılı kararı
"...
...
... Olay tarihinde yürürlükte bulunan 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 56. maddesi; “Hâkim, bir kimsenin bedensel bütünlüğünün zedelenmesi durumunda, olayın özelliklerini göz önünde tutarak, zarar görene uygun bir miktar paranın manevi tazminat olarak ödenmesine karar verebilir. Ağır bedensel zarar veya ölüm halinde, zarar görenin veya ölenin yakınlarına da manevi tazminat olarak uygun bir miktar paranın ödenmesine karar verilebilir” şeklindedir.
TBK’nun 56/2. maddesinde, ağır bedensel zarara uğrayan kişinin yakınlarının uğradıkları zararlar düzenlenmiştir. Bu gibi kimselerin, yakınlarına duygusal bağları açısından, bir yakının bedensel bütünlüğünün ihlalinde, doğrudan doğruya kendi kişilik hakkı açısından saldırıya uğradığı ve bu nedenle manevi tazminat isteyebileceği kabul edilmiştir.
Bir kimsenin cismani zarara maruz kalması durumunda onun (ana, baba, eşler, kardeş, nişanlı gibi) yakınlarından birinin aynı eylem nedeniyle hukuken korunan ruhi ve asabi sağlık bütünlüğü ağır bir şekilde haleldar olmuşsa, onlar da manevi tazminat talep edebilirler. Çünkü bu durumda onların zararları ile haksız eylem arasında illiyet bağı vardır ve zararlarının niteliği itibariyle onların da ihlal edilen normun (56. maddenin) koruma alanı içinde bulunduklarının ve hukuka aykırılık bağının gerçekleştiğinin ve manevi tazminat talep edebileceklerinin kabulü gerekir.
Somut olayda dosya kapsamında bulunan raporlara göre; davacı ...’nın geçirdiği kaza sonucunda vücut genel çalışma gücünden % 100 oranında kaybettiği, sürekli olarak iş görmezlik halinde kaldığı, devamlı surette başka birinin bakımına muhtaç olduğu ve ağır bedensel zarara uğradığı anlaşılmaktadır. Davacı anne, olay tarihinde yürürlükte olan 6098 sayılı TBK’nun 56/2. maddesi uyarınca kızının ağır yaralanması nedeniyle manevi tazminat isteminde bulunmuştur. Davacının manevi tazminat isteme hakkı, velayet hakkına bağlı olmayan ve ağır yaralananın annesi sıfatıyla istenmiş bir manevi tazminattır. Davaya konu olayın davacı annede manevi zarar doğuracağı açıktır.
Şu halde mahkemece, davacılardan anne ... yararına uygun bir miktarda manevi tazminata hükmedilmesi gerekirken, yanılgılı değerlendirme ile istemin tümden reddedilmiş olması usul ve yasaya uygun düşmediğinden, kararın bozulması gerekmiştir. ...
...
..."
Ekonomik geleceğin sarsılmasından doğan kayıpların tazminine ilişkin karar,
"Ekonomik geleceğin sarsılmasından doğan kayıplar" ifadesinin kavramsal çerçevesine ilişkin karar,
Yargıtay 4. Hukuk Dairesi 2021/9671 E., 2021/2136 K. sayılı kararı
"...
...
...
Dava, kaza tarihinde yürürlükte bulunan Borçlar Kanunu'nun 46. maddesi (6098 sayılı TBK m. 54) gereğince davacının uğradığını iddia ettiği cismani zararların tazminine ilişkin olup, sorumluluğu doğuran olayın, zarar görenin vücut bütünlüğünü ihlâl etmesi hali BK m. 46/I’de özel olarak hükme bağlanmıştır. Bu hüküm gereğince, vücut bütünlüğünün ihlâli halinde mağdurun malvarlığında meydana gelmesi muhtemel olan azalmanın ve dolayısıyla maddî zararın türleri; masraflar, çalışma gücünün kısmen veya tamamen kaybından doğan zararlar ve ekonomik geleceğin sarsılmasından doğan zararlar şeklinde düzenlenmiştir.
Vücut bütünlüğü ihlâl edilen kişinin ekonomik geleceğinin sarsılması nedeniyle ortaya çıkan zararlar BK m. 46/I’de “iktisaden mahrum kalacağı mahrumiyetten tevellüt eden zararlar” şeklinde ifade edilmiştir. Bu hükümden de anlaşılacağı üzere vücut bütünlüğü ihlâl edilen kişinin bu ihlâl nedeniyle ekonomik geleceği sarsılmış olabilir. Bu tür zararlar çalışma gücünün tamamen veya kısmen kaybı nedeniyle ortaya çıkan zararlar dışında ekonomik geleceğin sarsılmasının meydana getirdiği zararlardır. Ekonomik geleceğin sarsılması
nedeniyle ortaya çıkan zararlar müstakbel zararlardır ve bu zararlar çalışma gücünde bir azalma olmasa dahi meydana gelmektedir.
Vücut bütünlüğü ihlâl edilen kişi çalışma gücünde bir azalma meydana gelmese dahi iş piyasasında yeni bir iş bulmakta veya eski işini korumakta güçlük çekmekte veya aynı işte çalışsa dahi ihlâlden öncesine nazaran daha çok emek sarf etmek zorunda kalmaktadır. Hatta bu kişiler ihlâl fiili neticesinde işlerinden tamamen de çıkarılabilirler.
Vücut bütünlüğünün ihlâli nedeniyle ekonomik geleceğin sarsılması özellikle mesleği nedeniyle bazı kişiler bakımından ayrıca önem arz etmektedir. Örneğin, vücut bütünlüğü ihlâl edilen bir sinema sanatçısının, halkla ilişkiler bölümünde çalışan bir kişinin yüzünde sabit bir iz kalması bu kişilerin çalışma güçlerinde fiilen bir eksiklik meydana getirmemekle birlikte iş bulmalarını imkânsızlaştırabilecek, zorlaştırabilecek ya da kariyer olarak yükselmelerine engel olabilecektir. Bu gibi durumlarda zarar gören ekonomik geleceği sarsılarak zarara uğratılmış olur (Oğuzman Kemal/Öz Turgut, Borçlar Hukuku Genel Hükümler, 7. B, İstanbul 2009, s. 562).
Somut olayda davacı vekili, müvekkilinin okul öncesi öğretmenliği mezunu olduğu, bu meslek dalında yüz güzelliğinin önemli olduğunu, müvekkilinin yüzünde meydana gelen bu iz mesleğinin icrasına engel nitelikte olmasa da mesleğinin icra etmekte engel teşkil ettiğini, ekonomik geleceğinin bu nedenle sarsıldığını beyan etmek suretiyle, ekonomik geleceğinin sarsılması nedeni ile maddi tazminat talep etmiş, mahkemece bu hususlarda araştırma ve inceleme yapılmaksızın eksik inceleme ve yetersiz gerekçe ile davacının yoksun kaldığı ekonomik geleceği nedeniyle uğradığı bir zarar söz konusu olmadığı gerekçesi ile maddi tazminat talebinin reddine karar verilmiştir.
Dosya kapsamından davacının Atatürk Üniversitesi Açık Öğretim Fakültesi Çocuk Gelişimi bölümünden mezun olduğu anlaşılmaktadır. Kaza nedeni ile yaşadığı travma, yaralanma bölgeleri ve şekli, bu hali ile öğrenim gördüğü bölüm dikkate alındığında davacının ekonomik geleceğinin sarsılmış olma ihtimalinin daha detaylı olarak araştırılması ve bu yöndeki olumlu/olumsuz kararın yeterli gerekçeler ile verilmesi gereklidir.
Şu durumda mahkemece yapılacak iş, davacının kaza tarihinde çalışıp çalışmadığı belirlendikten sonra, yüzünde sabit iz oluştuğuna ilişkin iddiasına yönelik Adli Tıp Kurumu 3. İhtisas Kurulundan, davacı bizzat hazır edilerek yeni ve denetime uygun bir rapor alınarak, daha sonra yüzde sabit izin tespiti halinde, davacının yaşı, medeni hali, sosyal durumu ve mesleği dikkate alınmak suretiyle, davacının varsa yaralanması nedeni ile ekonomik geleceğin sarsılması sonucu oluşan zararın uzman bilirkişi tarafından belirlenmesi gerekirken, eksik araştırma ile yazılı olduğu şekilde karar verilmiş olması doğru görülmemiştir. ...
...
..."
Ağır bedensel zarar durumunda zarar gören yakınlarının manevi tazminat talebine ilişkin karar,
17. Hukuk Dairesi 2016/9166 E. , 2019/3758 K.
"...
...
...
1-Dava, trafik kazasından kaynaklanan cismani zarar nedeni ile manevi tazminat istemine ilişkindir.
Dosya kapsamından davacıların eşi ve annesi olan... ın ... 9. Asliye Hukuk Mahkemesi 207/206 E. sayılı dosyasından alınan maluliyet raporuna göre % 49,2 daimi ve 9 ay geçici iş göremezliğinin olduğu anlaşılmaktadır.
Haksız fiil tarihinde yürürlükte bulunan 818 Sayılı Borçlar Kanununun 47. maddesine göre manevi tazminat isteme hakkı doğrudan doğruya cismani zarara maruz kalan kişiye aittir. Yansıma yoluyla aynı eylem nedeniyle üzüntü duyanlar manevi tazminat isteyemezler. Hal böyle olunca doğrudan doğruya cismani zarara maruz kalan yalnızca maddi sağlık bütünlüğü ihlal edilen kişi olup olmadığının irdelenmesi gerekmektedir. Zarar kavramına (B.K. 46 ve 47) ruhsal bütünlüğün ihlali, sinir bozukluğu veya hastalığı gibi hallerin girdiği bu maddelerde sadece maddi sağlık bütünlüğünün değil, ruhsal ve sinirsel bütünlüğünde korunduğu doktrinde ve Yargıtay kararlarında kabul edilmektedir. Öyleyse, bir kişinin cismani zarara uğraması sonucunda, onun (ana, baba, karı, koca ve çocuklar gibi) çok yakınlarından birinin de aynı eylem nedeniyle ruhsal ve sinirsel sağlık bütünlüğünün ağır şekilde bozulmuşsa, onların da manevi tazminat isteyebilecekleri kabul edilmelidir.
Yine dava ve karar tarihinde yürürlükte bulunan 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu'nun 56. maddesi ile bu konu yeniden düzenlenmiş olunup özetle "ağır bedensel zarar yada ölüm halinde zarar görenin veya ölenin yakınlarına da manevi tazminat olarak uygun bir miktar para ödenmesine karar verilebeceği" hükmü getirilmiştir. Bu yeni düzenlenme ile 818 sayılı Borçlar Kanununun yürürlük zamanında içtihatlarla düzenlenen husus yasa koyucu tarafından açıklığa kavuşturulmuş ve yaralananın yakınlarının manevi tazminat davası bakımından hak sahipliği durumu ön şartı olarak "ağır bedensel" zarar koşulunu getirmiştir.
Somut olaya gelince; gerek haksız fiil zamanında yürürlükte bulunan 818 sayılı Borçlar Kanununda gerekse bu kanun zamanında gelişen içtihatlar ışığında düzenlenen 6098 sayılı Türk Borçlar Kanununda trafik kazası nedeniyle ağır bedensel zarara uğrayan mağdurun yakınlarının manevi tazminat talep etme haklarının bulunduğu hususunda tartışma bulunmamaktadır. Burada dikkat edilmesi gereken öncelikli hususlar “yakınlık” kavramından ne anlaşılması gerektiği ile yaralanmanın “ağır bedensel zarara” neden olup olmadığıdır. Mağdur... 'ın davacıların yakını olarak onların eş ve annesi olduğu ve yine mağdurun trafik kazası nedeniyle ağır bedensel zararının doğduğu açıktır. Hal böyle olunca davacı eş ... ile çocuk ... için somut olaya uygun miktarda manevi tazminata karar verilmesi gerekirken yazılı gerekçelerle davacıların manevi tazminat istemlerinin reddine karar verilmesi doğru olmamış bozmayı gerektirmiştir.
2-Bozma neden ve şekline göre davalı şirket vekilinin temyiz itirazlarının incelenmesine şimdilik gerek görülmemiştir. ...
...
..."
Trafik kazası nedeniyle manevi tazminat talebine ilişkin karar,
Manevi tazminatın zenginleşme aracı olmadığına ilişkin karar,
Trafik kazası nedeniyle manevi tazminat miktarı belirlenirken dikkate alınması gereken hususlara ilişkin karar,
Yargıtay 17. Hukuk Dairesi 2016/18515 E., 2019/8114 K. sayılı kararı
"...
...
...
Dava trafik kazası nedeniyle maddi ve manevi tazminat istemine ilişkindir. Manevi tazminat zenginleşme aracı olmamakla beraber, bu yöndeki talep hakkındaki hüküm kurulurken olay sebebiyle duyulan acı ve elemin kısmen de olsa giderilmesi amaçlanmalı ve bu sebeple tarafların sosyal ve ekonomik durumları ile birlikte olayın meydana geliş şekli de göz önünde tutularak, hak ve nesafet kuralları çerçevesinde bir sonuca varılmalıdır. Zira, M.K'nun 4.maddesinde, kanunun takdir hakkı verdiği hallerde hakimin hak ve nesafete göre hükmedeceği öngörülmüştür.
Yukarıda belirtilen hususlar ve tarafların sosyal ve ekonomik durumu dikkate alındığında, davacı ... lehine takdir olunan manevi tazminat miktarlarının bir miktar az olduğu görülmüş ve hakkaniyete uygun bir manevi tazminata hükmedilmek üzere kararın bozulması gerekmiştir.
...
...
..."
Çalışma gücünün kaybı ile kazanç kaybının farklılıklarına ilişkin karar,
Beden gücü kayıplarına ilişkin tazminata hükmedilebilmesi için kişinin geliri veya malvarlığında bir azalmanın meydana gelmiş olmasının şart olmadığına ilişkin karar,
Kişinin emekli olmasının efor tazminatı almasına engel oluşturmadığına ilişkin karar,
Yargıtay 17. Hukuk Dairesi 2015/10705 E., 2018/5316 K. sayılı kararı
"...
...
...
Dava, trafik kazası nedeniyle sürekli geçici maluliyet tazminatı istemine ilişkindir. Çalışma gücü, zarar görenin işgücünün, yani beden ve fikir gücünün, gelir getirici şekilde kullanılması demektir. Burada asıl önem arz eden kazanç kaybı veya azalması değil, kazanma gücünün kaybı veya azalmasıdır. Bu kayıp ve azalmadan doğan olumsuz ekonomik sonuçlar, zararı oluşturur (EREN Fikret, Borçlar Hukuku Genel Hükümler, B. 9, ... 2006, s. 713).
Bununla birlikte ...'ın yerleşik uygulaması gereğince kişinin vücut bütünlüğünün ihlâli nedeniyle ortaya çıkan beden gücü kayıplarının, gelirinde veya malvarlığında bir azalma meydana gelmese dahi tazminat gerektirdiği kabul edilmekte ve bu husus güç kaybı tazminatı olarak ifade edilmektedir.
Bu durum, ilk bakışta sorumluluk hukukundaki zarar kavramına aykırı gibi görünse de, burada vücut bütünlüğü ihlâl edilen kişinin aynı işi zarardan önceki durumu ve diğer kişilere göre daha fazla güç sarf ederek yaptığı gerçeğinden hareket edilmekte ve zararı, fazladan sarf edilen bu gücün oluşturduğu kabul edilmektedir.
Somut olayda, davacının ... Adli Tıp Şube Müdürlüğünden alınan rapora göre vücut genel çalışma gücünden %10,81 oranında kaybettiği görülmektedir. Bu nedenle davacının yaşamsal faaliyetlerin sürdürülmesinde emsallerine göre sarf etmesi gereken fazla çaba veya güç (efor) sarf etmesi, bir ekonomik değer olarak görülmeli ve bu nedenle bir zarar oluştuğu kabul edilmelidir. Davacının emekli olması pasif dönemde şartları varsa efor tazminatını almasına engel değildir.
Yukarıda yapılan açıklamalar göz önünde tutularak davacının sürekli çalışma gücünü yitirdiği tarihten itibaren (olay tarihi gibi) zararın oluşacağı kabul edilerek sürekli iş göremezlik tazminatı ile bakıcı gideri talebi yönünden taraf delillerin toplanması hasıl olacak sonuca göre karar verilmesi gerekirken, yazılı gerekçe ile davanın reddine karar verilmiş olması doğru görülmemiştir.
...
...
..."