top of page
Avukat Baran DELİL

Sağ Kalan Eşin Mirasçılığı, Miras Payı, Saklı Payı ve Mal Rejiminin Tasfiyesi 2024

Delil Hukuk Bürosu

sağ kalan eşin mirasçılığı
 

Makale İçeriği:

 

Sağ Kalan Eşin Mirasçılığına İlişkin Genel Bilgiler


Miras bırakanın(muris) ölümüyle birlikte sağ kalan eş de dahil olmak üzere tüm mirasçılar, miras malları üzerinde miras hukukuna göre belirlenen payları oranında ortak olurlar. Bu mülkiyet çeşidine elbirliğiyle mülkiyet denir ve miras malları üzerinde yapılacak her türlü tasarruf işlemi ve değişiklik için tüm mirasçıların ortak hareket etmesi gerekmektedir.


Burada dikkat edilmesi gereken husus, mirasbırakanın ölümü halinde, sağ kalan eşin diğer mirasçılarla birlikte miras hukukundan kaynaklanan miras haklarının yanında, ek olarak bir de evlilikten kaynaklı olarak aile hukukuna dair hakları mevcuttur. Bu nedenle sağ kalan eş ile mirasbırakan arasındaki evlilik birliğine ilişkin olarak mal rejiminin tasfiyesi gerekmektedir. Çünkü mirasbırakanın mallarının bir kısmı, daha miras hukuku hükümlerine tabii olmadan öncesinde, aile hukuku hükümleri gereğince sağ kalan eşe aittir.


Dolayısıyla bu makalemizde önce eşin mirasçılığı ve farklı zümrelerle birlikte miras paylarının ne kadar olacağını işleyeceğiz, sonrasında ise "mal rejimi nedir?" sorusunu ve muris ile sağ kalan eş arasındaki mal rejiminin tasfiyesinin nasıl gerçekleştirileceği hususunu inceleyeceğiz.



Sağ Kalan Eşin Miras Payı


Miras hukukumuza göre sağ kalan eşin miras payı, mirası paylaşacağı zümrenin hangisi olacağına göre değişiklik göstermektedir. Türk hukuk sisteminde mirasbırakana yakınlıklarına göre mirasçıların miras haklarının mevcudiyeti ve payları belirlenmektedir. "Zümre sistemi" olarak adlandırılan bu sistemde 1. zümre, 2. zümre ve 3. zümre olmak üzere üç zümrenin mirasçılığı mevcut olabilmektedir. Ancak her bir zümrenin varlığı halinde, sonraki zümrelerin miras haklarının hiç doğmayacağı kabul edilmektedir. Yani örneğin mirasbırakanın sağ olan 1. zümre mirasçılarının mevcudiyeti halinde, 2. ve 3. zümre mirasçılar mirastan pay alamayacaktır.



a) Sağ Kalan Eşin Birinci Zümre ile Birlikte Mirasçı Olması Halinde


Birinci zümre mirasçılar, mirasbırakanın altsoyudur. Miras bırakanın çocukları, torunları ve onların çocukları şeklinde aşağıya doğru devam eder. Sağ kalan eşin birinci zümre mirasçıları ile birlikte mirasçı olması halinde, eşin miras payı 1/4 olacaktır. Dolayısıyla 1. zümre mirasçıları, geriye kalan 3/4 miras payını kendi aralarında paylaşacaklardır.


Tabii sağ kalan eş ile mirasbırakan arasındaki mal rejiminin tasfiyesinin gerçekleştirilmesi gerektiği unutulmamalıdır. Çünkü yukarıda belirtmiş olduğumuz üzere evlilik birliği dolayısıyla kurulan mal rejiminin tasfiyesi, mirasın paylaştırılmasına göre öncelikli bir haktır.


Birinci zümre mirasçıların mevcudiyeti halinde 2. ve 3. zümre mirasçılarının miras hakkı doğmamaktadır.



b) Sağ Kalan Eşin İkinci Zümre ile Birlikte Mirasçı Olması Halinde


İkinci zümre mirasçıları, mirasbırakanın anne ve babası ile onların altsoyudur. Yani mirasbırakanın anne ve babası, kardeşleri, yeğenleri ve onların çocukları şeklinde aşağı doğru devam eder. Sağ kalan eşin ikinci zümre ile birlikte mirasçı olması halinde miras payı 2/4, yani 1/2 olmaktadır. Dolayısıyla ikinci zümre mirasçıları da geriye kalan 1/2 miras payını kendi aralarında paylaşmaktadırlar.


Aynı şekilde burada da sağ kalan eş ile mirasbırakan arasındaki mal rejiminin tasfiyesinin sağlanması gerekliliği unutulmamalıdır. Bu hususu özellikle vurgulamamızın sebebi, genellikle mirasın paylaştırılmasını isteyen mirasçıların, sağ kalan eşin mal rejiminden kaynaklı alacağının bilincinde olmaması ve hesaplama sırasında bu hususu dikkate almamalarıdır.


Birinci zümre mirasçıların mevcut olmaması veya hiçbir 1. zümre mirasçının sağ olmaması halinde, ikinci zümre mirasçıların miras hakkı doğacaktır. 2. zümrede de mirasçı bulunmaması halinde, 3. zümre mirasçılarının miras hakkı söz konusu olacaktır.



c) Sağ Kalan Eşin Üçüncü Zümre ile Birlikte Mirasçı Olması Halinde


Üçüncü zümre mirasçıları, mirasbırakanın büyükanne ve büyükbabaları ile onların çocukları ve torunları şeklinde soy ağacında aşağı doğru devam etmektedir.


Sağ kalan eşin üçüncü zümre ile birlikte mirasçılığı halinde miras payı 3/4 olmaktadır. Yine bu halde de öncelikle sağ kalan eş ile ölen eş arasındaki mal rejiminin tasfiyesi sağlanmalıdır.


Ancak bu halde kafa karışıklığına sebebiyet vermemek adına belirtmemiz gereken ek bir husus söz konusudur. Sağ kalan eşin üçüncü zümre ile birlikte mirasçılığı halinde, üçüncü zümrenin tamamı miras hakkına sahip olmayacaktır. Bu halde mirasbırakanın büyükannesi ile büyükbabası ve onların çocuklarının 1/4 miras payı söz konusu olur, ancak büyükanne ve büyükbabanın çocuklarının altsoyu bu kapsama alınmamıştır.


Bu husus Türk Medeni Kanunumuzun 499. maddesinin 3. fıkrasında şu şekilde açıklanmıştır:

"3. Mirasbırakanın büyük ana ve büyük babaları ve onların çocukları ile birlikte mirasçı olursa, mirasın dörtte üçü, bunlar da yoksa mirasın tamamı eşe kalır."


Mal Rejimi Ne Demektir?


Mal rejimi, evlenen bir çiftin evlilik boyunca edineceği malların, evlilik birliği süresinde yönetimi ve evlilik birliğinin boşanma, ölüm vb. başkaca bir sebep nedeniyle sona ermesi halinde bu malların eşler arasında nasıl paylaşılacağını düzenleyen ve aile hukukundan kaynaklanan hukuki bir statüdür. Türkiye'de 1 Ocak 2002 tarihinden yasal mal rejimi edinilmiş mallara katılma rejimidir, dolayısıyla evlilik birliği süresince edinilmiş olan mallar, hangi eş tarafından edinilmiş olursa olsun çiftin ortak malı sayılır ve diğer eş, söz konusu mala ilişkin olarak katılma alacağı ve değer artış payı alacağı talep edebilme hakkına sahip olur.



Sağ Kalan Eş ile Ölen Eş Arasındaki Mal Rejiminin Tasfiyesi


Murisin ölümü halinde sağ kalan eş, aynı boşanmışlar gibi evlilik birliğinden dolayı varlık bulmuş olan mal rejiminden kaynaklı alacaklarını tereke mallarından çıkarıp alacaktır. Miras paylaşımına mal rejiminin tasfiyesi akabinde başlanılacaktır. Yani bu ifademizden açıkça anlaşılabileceği üzere eşler arasındaki mal rejiminin tasfiyesi, miras mallarının paylaştırılması için bekletici mesele yapılmalıdır.


Sağ kalan eş ile muris arasındaki mal rejiminin tasfiye edilebilmesi için, öncelikle aralarındaki mal rejiminin ne olduğu belirlenmelidir. Eğer taraflarca mal rejimine ilişkin hiçbir sözleşme yoksa, yasal mal rejimi gündeme gelecektir. Yasal mal rejimi de yeni tarihli Türk Medeni Kanunumuzun 1 Ocak 2002 tarihinde yürürlüğe girmesiyle birlikte edinilmiş mallara katılma rejimidir. 1 Ocan 2002 öncesinde gerçekleşmiş olan evlilikler açısından ise yasal mal rejimi mal ayrılığı rejimi olacaktır. Eğer sağ kalan eş ile muris arasındaki evlilik birliği 1 Ocak 2002 tarihi öncesinde kurulmuş ve bu tarihten sonra da devam etmişse: Yasal mal rejimi olarak 1 Ocak 2002 öncesinde edinilmiş olan mallar açısından mal ayrılığı rejimi, 1 Ocak 2002 sonrasında edinilen mallar için de edinilmiş mallara katılma rejiminin geçerliliği kabul edilir.


Mal rejimleri konusunda detaylı bilgi için Evlilikte Mal Rejimleri makalemizi okuyup, mal rejimi çeşitleri ve bunların hukuki sonuçları hakkında bilgi edinebilirsiniz.


Sağ kalan eş ile muris arasındaki mal rejiminin tasfiyesinden kaynaklı değer artış payı, katılma payı ve katkı payı gibi alacaklar, terekeye ait borç niteliğinde kabul edilecektir. Bu nedenle herhangi bir nedenle mirasçılıktan çıkarılmamış veya mirası reddetmemiş olan mirasçılar, sağ kalan eşe karşı müteselsilen sorumlu olacaktır. Ancak sağ kalan eşin mal rejiminden kaynaklı alacakları uygulamada mirasın paylaştırılmasından önce ödenmektedir. Bu ve benzeri hukuki usul ve esaslar sebebiyle oldukça kafa karıştırıcı bir hal alabilen bu tip miras uyuşmazlıklarınız için mutlaka bir miras avukatı ile temasa geçmenizi ve hukuki danışmanlık ile dava temsil desteği almanızı tavsiye ederiz.


Sağ kalan eşin tek başına mirasçı olması halinde, alacaklı ve borçlu sıfatlarının tek kişi üzerinde birleşmesi dolayısıyla, mal rejiminden kaynaklı alacağın sona ereceğinin kabulü gerekir.




Murisin Ölümünden Önce Boşanma Gerçekleşmişse Eski Eşin Mirasçılık Durumu


Mirasbırakanın ölümünden önce kendisinden boşanmış olan eski eşin hiçbir miras payı yoktur. Ayrıca ölüm olayı öncesinde kendisine ölüme bağlı tasarruflar(vasiyetname gibi) ile bırakılmış olan hakları da kaybeder.


Eğer ki boşanma davası açılmış ve henüz boşanmaya hükmedilmemişse ya da boşanma kararı verilmiş, ancak henüz kesinleşmemişse, ölenin mirasçıları boşanma davasını sürdürebilir. Bu durumda sağ kalan eşin kusurlu olduğunun tespit edilmesi halinde yine miras hakkı doğmayacaktır. Bu husus, Türk Medeni Kanunumuzun 181. maddesinde açıkça belirtilmiştir.


Türk Medeni Kanunumuzun 181. Maddesi: "Boşanan eşler, bu sıfatla birbirlerinin yasal mirasçısı olamazlar ve boşanmadan önce yapılmış olan ölüme bağlı tasarruflarla kendilerine sağlanan hakları, aksi tasarruftan anlaşılmadıkça, kaybederler. Boşanma davası devam ederken, ölen eşin mirasçılarından birisinin davaya devam etmesi ve diğer eşin kusurunun ispatlanması hâlinde de yukarıdaki fıkra hükmü uygulanır."


Sağ Kalan Eşin Mirasçılığında Saklı Payın Hesaplaması


Miras hukukunda saklı pay, mirasbırakanın üzerinde tasarruf edemeyeceği miras hakkı demektir. Saklı pay sahibi mirasçıların saklı pay oranına tekabül eden miras payları, mirasbırakanın tasarrufları ile kısıtlanamaz. Mirasbırakanın sağ kalan eşi, altsoyu ve annesi ile babasının saklı payları söz konusudur. Sağ kalan eşin saklı payı, birlikte mirası paylaşacağı zümrenin hangisi olacağına göre değişiklik gösterebilmektedir.


Birinci zümre ile sağ kalan eşin birlikte mirasçılığı halinde sağ kalan eşin saklı payı, yasal payının tamamıdır. Bu halde altsoyun saklı pay hakkı da yasal paylarının 1/2'si olmaktadır.


İkinci zümre ile sağ kalan eşin birlikte mirasçılığı halinde sağ kalan eşin saklı payı, 1. zümrede olduğu gibi yine yasal payının tamamıdır. Bu halde mirasbırakanın ana ve babasının saklı payları, yasal miras haklarının 1/4'ü olmaktadır. İkinci zümredeki diğer mirasçıların zaten saklı payı yoktur.


Diğer hallerde, yani örneğin sağ kalan eşin tek başına mirasçılığı ile sağ kalan eşin 3. zümre ile birlikte mirasçılığı hallerinde sağ kalan eşin saklı payı, yasal miras hakkının 3/4'ü oranındadır. Zaten üçüncü zümre mirasçıların saklı payı söz konusu değildir.


Türk Medeni Kanunumuzun "Saklı Pay" başlıklı 506. maddesine göre saklı pay mirasçıları ve bunların miras payları aşağıdaki gibidir: "Altsoy için yasal miras payının yarısı, Ana ve babadan her biri için yasal miras payının dörtte biri, Sağ kalan eş için, altsoy veya ana ve baba zümresiyle birlikte mirasçı olması hâlinde yasal miras payının tamamı, diğer hâllerde yasal miras payının dörtte üçü."


Müşterek Konut ve Ev Eşyası Üzerinde Sağ Kalan Eşin Talep Hakları


Mirasbırakanın ölümü halinde, eşlerin birlikte yaşadıkları müşterek konutun ve bu konutta yer alan eşyaların da terekeye yani miras mallarının arasında dahil olması halinde, sağ kalan eşin miras hakkından mahsup edilmek üzere bunlarının kullanımının kendisine özgülenmesini isteme hakkı mevcuttur. Türk Medeni Kanunumuzun 240. ve 652. maddeleri, sağ kalan eşin katılma alacağı ve miras hakkına mahsuben aile konutunun mülkiyetinin kendisine bırakılmasını talep hakkını düzenlemiştir.


Türk Medeni Kanunumuzun 240. Maddesine Göre: "Sağ kalan eş, eski yaşantısını devam ettirebilmesi için, ölen eşine ait olup birlikte yaşadıkları konut üzerinde kendisine katılma alacağına mahsup edilmek, yetmez ise bedel eklenmek suretiyle intifa veya oturma hakkı tanınmasını isteyebilir; mal rejimi sözleşmesiyle kabul edilen başka düzenlemeler saklıdır. Sağ kalan eş, aynı koşullar altında ev eşyası üzerinde kendisine mülkiyet hakkı tanınmasını isteyebilir. Haklı sebeplerin varlığı hâlinde, sağ kalan eşin veya ölen eşin yasal mirasçılarının istemiyle intifa veya oturma hakkı yerine, konut üzerinde mülkiyet hakkı tanınabilir. Sağ kalan eş, mirasbırakanın bir meslek veya sanat icra ettiği ve altsoyundan birinin aynı meslek veya sanatı icra etmesi için gerekli olan bölümlerde bu hakları kullanamaz. Tarımsal taşınmazlara ilişkin miras hukuku hükümleri saklıdır."

Türk Medeni Kanunumuzun 652. maddesi: "Eşlerden birinin ölümü hâlinde tereke malları arasında ev eşyası veya eşlerin birlikte yaşadıkları konut varsa; sağ kalan eş, bunlar üzerinde kendisine miras hakkına mahsuben mülkiyet hakkı tanınmasını isteyebilir. Haklı sebeplerin varlığı hâlinde, sağ kalan eşin veya mirasbırakanın diğer yasal mirasçılarından birinin istemi üzerine, mülkiyet yerine intifa veya oturma hakkı tanınmasına da karar verilebilir. Mirasbırakanın bir meslek veya sanat icra ettiği ve altsoyundan birinin aynı meslek ve sanatı icra etmesi için gerekli olan bölümlerde, sağ kalan eş bu hakları kullanamaz. Tarımsal taşınmazlara ilişkin miras hukuku hükümleri saklıdır."

 

Sağ Kalan Eşin Mirasçılığına İlişkin Yargıtay Kararları

 

Yargıtay 14. Hukuk Dairesi 2020/846 E., 2020/8807 K. sayılı kararı "İçtihat Metni"


MAHKEMESİ :Sulh Hukuk Mahkemesi Tereke temsilcisi tarafından, davalı aleyhine 06.05.2015 gününde verilen dilekçe ile mirasçılık belgesinin iptali ve yeni mirasçılık belgesi verilmesi istenmesi üzerine Dairemizin bozma ilamına uyularak yapılan duruşma sonunda; davanın kabulüne dair verilen 05/12/2019 günlü hükmün Yargıtayca incelenmesi davalı ... vekili tarafından istenilmekle süresinde olduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra dosya ve içerisindeki bütün kağıtlar incelenerek gereği düşünüldü:

K A R A R

Dava, noter tarafından düzenlenen mirasçılık belgesinin iptali ve yeni mirasçılık belgesi isteğine ilişkindir.

Tereke temsilcisi terekeyi temsilen ... 1. Sulh Hukuk Mahkemesinin 2011/3907 Esas sayılı dosyasından aldığı yetkiye istinaden, 26.06.2013 tarihinde vefat eden mirasbırakan ... ile davalının evliliklerinin ... 2. Aile Mahkemesinin 2012/83 Esas 2012/1020 Karar sayılı kesin hükmü sonucunda mutlak butlan nedeniyle iptaline karşın mirasbırakana ait ... 9. Noterliğinin 05.07.2013 tarih ve 14955 yevmiye sayılı mirasçılık belgesinin davalıya pay verilmiş olması gerekçesiyle iptalini ve davalının yer almadığı mirasçılarından oluşan yeni mirasçılık belgesinin verilmesini istemiştir.

Davalı ... ... vekili, evliliğin iptaline ilişkin ... 2. Aile Mahkemesinin 2012/83 Esas ve mirasbırakanın kısıtlanmasına ilişkin ... 1. Sulh Hukuk Mahkemesinin 2011/3907 Esas sayılı dosyaları kapsamında mirasbırakanın beyanları da dikkate alındığında müvekkilinin iyiniyetle evlendiğinin sabit olduğunu, müvekkilinin kötüniyetine dair bir karar verilmediğinden mirasçılığınn engellenemeyeceğini beyanla davanın reddini savunmuş ve tanık dinletmek istemiştir.

Dava dilekçesinin görev nedeniyle reddine ilişkin hüküm, davacı vekilinin temyizi üzerine Dairemizin 17.12.2018 tarih, 2016/4728 Esas, 2018/9106 Karar sayılı ilamı ile noter tarafından düzenlenen mirasçılık belgesine sulh hukuk mahkemesinde itiraz edileceğine ilişkin 1512 sayılı Noterlik Kanununun 71. maddesi gereğince bozulmuştur.

Mahkemece, bozma ilamına uyularak yapılan yargılama sonucunda davanın kabulüne dair verilen karar, davalı ... vekili tarafından temyiz edilmiştir.

1512 sayılı Noterlik Kanunu’nun 71/A maddesinde, noterler tarafından mirasçılık belgesi verilebileceği; 71/B maddesinin 3. fıkrasında, mirasçılık belgesi verilmesinin yargılamayı gerektirmesi, nüfus kayıtlarının mirasçılık belgesi verilmesi konusunda yeterli olmaması veya mirasçılık belgesinin yabancılar tarafından talep edilmesi durumunda, noterler tarafından mirasçılık belgesi verilemeyeceği; 71/C maddesinde, noterlerin verdikleri mirasçılık belgesi hakkında, menfaati ihlal edilenler tarafından sulh hukuk mahkemesine itirazda bulunulabileceği ve sulh hukuk mahkemesinin, itiraz üzerine verdiği kararın bir örneğini ilgili notere ve Türkiye Noterler Birliğine bildireceği hususları düzenlenmiştir.

4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun 598. maddesinde, başvurusu üzerine yasal mirasçı oldukları belirlenenlere, sulh mahkemesince veya noterlikçe mirasçılık sıfatlarını gösteren bir belge verileceği; 145. maddesinin 3. fıkrasında, eşlerden birinde evlenmeye engel olacak derecede akıl hastalığı bulunması durumunda, evlenmenin mutlak butlanla batıl olacağı; 146. maddesinin 2. fıkrasında, mutlak butlan davasının, ilgisi olan herkes tarafından açılabileceği; 147. maddesinde, evlilik sona ermiş dahi olsa, her ilgilinin mutlak butlan davası açma hakkının süreceği; 156. maddesinde, mutlak butlan hâlinde bile evlenmenin, hâkimin kararına kadar geçerli bir evliliğin bütün sonuçlarını doğuracağı; 158. maddesinde, evlenmenin butlanına karar verilirse, evlenirken iyiniyetli bulunan eşin bu evlenme ile kazanmış olduğu kişisel durumunu koruyacağı; 159. maddesinde, evlenmenin butlanına ilişkin davanın sonucunda, evlenme sırasında iyi niyetli olmadığı anlaşılan sağ kalan eşin, yasal mirasçı olamayacağı gibi, daha önce yapılmış olan ölüme bağlı tasarruflarla kendisine sağlanan hakları da kaybedeceği hususları düzenlenmiştir. Bu yasal düzenleme uyarınca, sağ kalan davalı eşin, miras hakkının tespit edilebilmesi için öncelikle evliliğin akdi sırasında iyi niyetli olup olmadığının tespiti gerekir.

Sağ kalan eşin, miras hakkının bulunup bulunmadığı ölen eşin diğer mirasçılarının doğrudan menfaatini etkilemektedir ve yasal dayanağını 4721 sayılı TMK’nun, 159. maddesinin 2. cümlesinden almaktadır. Başka bir mirasçılık belgesinin iptaline ilişkin yargılamaya dair Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 02.11.2011 tarihli 2011/7-695 Esas ve 2011/673 Karar sayılı ilamında, eşlerden birinin henüz iptal davası açılmadan önce ölmüş olması halinde dahi, miras bırakan (ölen eş) ile sağ kalan eş arasındaki evlenme “mutlak butlan” sebeplerinden biriyle sakatlanmışsa, ölen eşin mirasçılarının evlenmenin butlanı nedeniyle iptal davası açabilecekleri ve bunun sonuçlarından doğrudan yararlanacakları belirtilmiştir. Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun belirtilen kararının dayanağı, yukarıda açıklanan Türk Medeni Kanunu’nun 147. maddesidir. Evliliğin sona ermiş olması halinde dahi, evlilik Türk Medeni Kanunu’nun 145. maddesinde düzenlenen mutlak butlan nedeni ile batıl ise, her ilgilinin mutlak butlan davası açma hakkı bulunduğu belirtilmiştir. Mutlak butlanla batıl bir evlenmenin iptalini istemekte, evlilik ölüm nedeni ile sona ermiş olsa dahi, ölen eşin mirasçılarının doğrudan menfaatinin bulunacağı, dolayısıyla bu kimselerin 4721 sayılı TMK’nun 146 ve 147. maddeleri anlamında “ilgili” sıfatına ve doğrudan dava hakkına sahip olduklarını ve bu kimselerin iptal davasını, ölen eşin dava hakkına değil, doğrudan kendi dava haklarına dayanarak açtıkları hususları da Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun ilgili kararında belirtilmiştir. Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 02.11.2011 tarihli 2011/7-695 Esas ve 2011/673 Karar sayılı ilamında da belirtildiği üzere, “...Kural olarak, butlan davası sonucunda evlenme sırasında iyi niyetli olmadığı anlaşılan sağ kalan eş, yasal mirasçı olmayacağı gibi, daha önce yapılmış olan ölüme bağlı tasarruflarla kendisine sağlanan hakları da kaybeder. Bu kural, hem mutlak butlan halinde hem de onun daha hafif bir hali olarak kabul edilen, nispi butlan halinde uygulanmaktadır. Eş ölmeden önce nispi butlan davası açmış olup, dava sırasında ölmüş ise; davaya mirasçıları tarafından halef sıfatıyla devam edilmesi halinde, mirasçıların sürdürdükleri dava artık bir nispi butlan davası değil, davalı eşin iyi niyetli olmadığının tespiti davası sayılır. Öteki deyişle, evlenmenin nispi butlanının dava etme hakkı olan eş dava açmadan önce ölmüşse, bu hak mirasçılara geçmez. Ancak, mirasçılar sadece açılmış olan nispi butlan davasını sürdürebilirler. Evlenmenin mutlak butlanında ise mirasçıların kendi adlarına dava açma hakları bulunmakla, muris davadan önce vefat etse de mirasçıların bunu dava etme olanakları vardır. Mutlak butlan davası ya da tespit davası sonucunda evlenme sırasında iyi niyetli olduğu anlaşılan sağ kalan eş yasal mirasçılık sıfatını korur. Ne var ki, mutlak butlan davası ya da tespit davası sonucunda evlenme sırasında iyi niyetli olmadığı anlaşılan sağ kalan eş yasal mirasçılık sıfatını da kaybeder. Kanunun iyi niyete hukuki bir sonuç bağladığı durumlarda, asıl olan iyi niyetin varlığıdır. Bu sebeple butlan davası sırasında eşlerden birinin ölmesinin yanı sıra eşlerden birinin ölümünden sonra butlan davası da açılmış olması durumunda da sağ kalan eşin mirasçı olması asıldır. Sağ kalan eşin evlilik akdinin kurulması anında iyi niyetli olmadığı, eşlerden birinin ölümünden sonra ilgililer tarafından açılan mutlak butlan davasında kanıtlanmalıdır. Eşlerden birinin ölümünden sonra ilgililer tarafından mutlak butlan davası açılmamışsa, sağ kalan eş evliliğin kurulması anında iyi niyetli sayılır.”

Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun belirtilen dosyasında temyiz incelemesine konu dava, mirasçılık belgesinin iptaline ilişkindir. Mirasbırakan ile sağ kalan eşin evliliğinin iptaline ilişkin uyuşmazlık ise, taraflar arasındaki başka bir dava dosyasında görülmüş ve mutlak butlan nedeni ile evliliğin iptaline karar verilerek, karar kesinleşmiştir. Ancak evliliğin iptaline ilişkin yargılamada, sağ kalan eşin evlenme akdi sırasında iyiniyetli olup olmadığına ilişkin bir tespit yapılmamıştır. Buna karşın, Yargıtay Hukuk Genel Kurulu, sağ kalan eşin miras hakkını tespit edebilmek bakımından iyiniyetini, önüne temyiz incelemesi nedeni ile gelen mirasçılık belgesinin iptaline ilişkin davada tartışmış ve çözüme kavuşturmuştur. Yine mirasçılık belgesinin iptali ile yeni mirasçılık belgesi verilmesi istemine ilişkin davada temyiz incelemesi yapan Yargıtay 7. Hukuk Dairesinin 2012/4874 Esas 2012/7155 Karar ve 17.10.2012 tarihli ilamında da, sağ kalan eşin iyiniyetli olup olmadığı hususu çözüme kavuşturulmuştur.

Yukarıda açıklanan yasal düzenlemeler ve içtihatlar ışığında somut olaya gelince, ... 2. Aile Mahkemesinin 2012/83 Esas 2012/1020 Karar 14.05.2014 kesinleşme tarihli ilamı ile mirasbırakan ... ile davalı sağ kalan eş ... (...)’ın evliliklerinin mutlak butlan nedeni ile iptaline karar verilmiş ise de Türk Medeni Kanununun 159. maddesi gereğince sağ kalan eşin evlenme akdi sırasında iyiniyetli olup olmadığına ilişkin bir tespit yapılmamıştır.

Davacı, noterin düzenlediği mirasçılık belgesine itiraz etmiş ve yeni mirasçılık belgesi düzenlenmesini istemiştir. Davacının her iki talebi açısından da 1512 sayılı Noterlik Kanunu’nun 71/C maddesi ve Türk Medeni Kanunu’nun 598. maddesi gereğince sulh hukuk mahkemesi görevlidir. Mahkemenin görevi kapsamında, mirasçıları ve miras paylarını düzenleyebilmesi için sağ kalan eşin mirasçılığını tespit etmesi dolayısıyla sağ kalan eşin evlenme sırasında iyiniyetli olup olmadığı hususunu çözüme kavuşturması gerekmektedir. Yukarıda açıklanan yasal düzenlemeler ve içtihatlar doğrultusunda, sağ kalan eşin evlenme sırasında iyiniyetine ilişkin belirleme mahkemenin görevinde olmasına karşın mahkemece aksi yönde gerekçe ile bu hususta bir tespit ve araştırma yapılmaksızın karar verilmiş olması doğru görülmemiş ve hükmün bu nedenle bozulması gerekmiştir.

Kabule göre de, 1512 sayılı Noterlik Kanunu’nun 71/C maddesinde, sulh hukuk mahkemesinin, itiraz üzerine verdiği kararın bir örneğini ilgili notere ve Türkiye Noterler Birliğine bildireceği yönündeki yasal düzenlemenin gereği yerine getirilmemiş ve ... 9. Noterliğinin 05.07.2013 tarih ve 14955 yevmiye sayılı mirasçılık belgesinin iptaline dair hüküm kurulmamıştır.

Açıklanan hususlar üzerinde durulmadan yazılı şekilde karar verilmiş olması doğru görülmemiş ve kararın anılan gerekçelerle bozulmasına karar vermek gerekmiştir.

SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün BOZULMASINA, peşin yatırılan harcın yatırana iadesine, 24.12.2020 tarihinde oy birliği ile karar verildi.Başkan


 

Yargıtay 14. Hukuk Dairesi 2019/2152 E., 2019/7969 K. sayılı kararı "İçtihat Metni"


MAHKEMESİ :Sulh Hukuk Mahkemesi Taraflar arasındaki mirasçılık belgesinin iptali ve yeni mirasçılık belgesi verilmesi davasından dolayı mahal mahkemesinden verilen yukarıda gün ve sayısı yazılı hükmün; Dairemizin 18.02.2019 gün ve 2016/15951 Esas ve 2019/1359 Karar sayılı ilamı ile bozulmasına karar verilmişti. Davacılar ..., ..., ... vekili ve mirasçı ... vekili tarafından kararın düzeltilmesi istenilmiş olmakla, dosya içerisindeki bütün evrak incelenerek gereği düşünüldü: K A R A R Davacılar vekili, muris ...’a ait Beykoz Sulh Hukuk Mahkemesi 2008/1896-2008/1690 E. K. sayılı mirasçılık belgesinde murisin ikinci eşi davalı ...’a mirasçı olarak pay dağıtıldığı, oysa davalı 2. eş ...’ın Ankara 4. Noterliği 17.10.1984 tarih ve ... yevmiye numaralı mirastan feragat sözleşmesi imzaladığını ve muris ...’ın mirasçısı olmadığından bahisle Beykoz Sulh Hukuk Mahkemesi 2008/1896-2008/1690 E. K. sayılı mirasçılık belgesinin iptalini istemiştir.

Asli Müdahil mirasçı ... vekili, davalı olan annesi ...’ın ivazsız olarak mirastan feragat ettiğini, MK 475. maddesi gereğince annesi ...’ın miras payının altsoyu olduğundan kendisine geçeceğinden bahisle davaya müdahale talebinde bulunmuştur.

Mahkemece, ilk olarak davanın kabulüne karar verilmiş, hükmün davalı ... vekili tarafından temyizi üzerine, Yargıtay 7. Hukuk Dairesinin 2009/5603 Esas 2010/903 Karar sayılı ilamı ile bozulmasına karar verilmiştir.

Mahkemece, bozma ilamına uyularak yapılan yargılama sonucunda davalı ...’ın mirastan feragat ettiği tarihte altsoyu ...’ın hayatta olmadığı, sözleşmedeki irade beyanının hayatta olan diğer mirasçılar yönünde gerçekleştiği anlaşılmakla davanın kabulüne karar verilmiştir.

Hükmü, davalı ... vekili ve asli müdahil ... vekili temyiz etmiş, Dairemizce aşağıda yazılı gerekçe ile kararın bozulmasına karar verilmiştir. Dairemiz tarafından verilen karara karşı karar düzeltme talebinde bulunulmuştur.

4721 sayılı Medeni Kanununun 28. maddesinde “Kişilik, çocuğun sağ olarak tamamıyla doğduğu anda başlar ve ölümle sona erer. Çocuk hak ehliyetini, sağ doğmak koşuluyla, ana rahmine düştüğü andan başlayarak elde eder.”, 582. maddesinde ise “Cenin, sağ doğmak koşuluyla mirasçı olur. Ölü doğan çocuk mirasçı olamaz.” hükümleri düzenlenmiştir.

Mirastan feragat sözleşmesi, TMK. 528/I hükmüne göre, mirasbırakan ile muhtemel yasal mirasçısı arasında, ileride doğacak miras payından tamamen veya kısmen ivazlı veya ivazsız olarak vazgeçmesine ilişkin bir miras sözleşmesi türüdür.

Mirastan feragat sözleşmesinin hükümleri özellikle feragat eden mirasçı bakımından önemlidir. Çünkü, feragat sözleşmesi yapmakla feragat eden kimse, mirasa ilişkin beklenen (muntazar) bir haktan yoksun olur, mirasçı sıfatını kazanamaz. Bu husus Medeni Kanunumuzun 528/II’de «Feragat eden, mirasçılık sıfatını kaybeder» şeklinde ifade edilmiştir.

Medeni Kanunumuzun 528. maddesinin üçuücü fıkrasına göre “bir karşılık sağlanarak mirastan feragat, sözleşmede aksi öngörülmedikçe feragat edenin altsoyu için de sonuç doğurur.” Bu düzenlemenin karşıt anlamına göre, feragatin ivazsız olması durumunda, feragat eden mirasçının altsoyu, mirasçılık sıfatını kaybetmez. Feragat eden artık mirasçı olamayacağına göre, onun feragatinden kimler yararlanacaktır? İvazsız feragatte, feragat edenin altsoyları mirasçı olmaya devam edeceğinden, ivazsız feragatte sadece feragatten edenin altsoyu yararlanır.

Somut olayda, davalı ..., muris eşi ...'ın mirasından Ankara 4. Noterliği 17.10.1984 tarih ve 35014 yevmiye numaralı mirastan feragat sözleşmesi ile ivazsız olarak feragat etmiştir. Asli müdahil ...’ın ise doğum tarihinin 18.12.1984 olduğu, mirastan feragat sözleşmesinin yapıldığı tarih olan 17.10.1984’te ise cenin olduğu ve sağ doğmakla mirasçılık sıfatını kazandığı anlaşılmaktır. O halde mahkemece, davalı ...’ın mirastan feragatinin ivazsız olarak yapıldığı ve asli müdahil mirasçı ...’ın sözleşmenin yapıldığı tarihten 2 ay sonra sağ doğmakla, ivazsız yapılan feragatten feragat edeninin altsoyu olarak yararlanacağı değerlendirilmek suretiyle karar verilmesi gerekirken, yanılgılı olarak davalı ...’ın mirastan feragat ettiği tarihte, altsoyu ...’ın hayatta olmadığı, sözleşmedeki irade beyanının hayatta olan diğer mirasçılar yönünde gerçekleştiği gerekçesiyle davanın kabulüne karar verilmiş olması doğru görülmemiş, hükmün bu nedenle bozulması gerekmiştir.

Mirasçılık belgesi, maddi bir olayın varlığını ikrar ve kişiler arasındaki irs (soy) ilişkisini tespit eder. Mirastan ıskat ve mahrumiyet sebepleri ya da mirasın reddi veya mirastan feragat sözleşmesi hallerinin bulunması mirasçılık belgesi istemeye engel olmadığı gibi ıskat, mahrumiyet, ret ve feragatin hukuki sonuçları terekenin bölüştürülmesi sırasında gözetilmesi gerektiğinden "sadece terekeye dahil mal ve haklar yönünden mirasçılık sıfatını kaybettiği ve payın kime kalacağını belirleyen" sözlerin hüküm sonucuna eklenmesi suretiyle miras paylarını gösterir biçimde hüküm kurulması gerekmektedir.

Buna göre mahkemenin kabule dair kararında, murisin eşi ...'ın mirası Ankara 4. Noterliği 17.10.1984 tarih ve 35014 yevmiye numaralı sözleşmesi ile murise ait mirastan feragat ettiği, tereke mevcudu yönünden mirasçılık sıfatını kaybettiği ve paylaşma sırasında ...'a ait payın kime kalacağının hükümde gösterilmemiş olması da, eleştiriye konu edilmiştir.

Mahkemece verilen karar, Dairemizce yasal ve hukuki dayanakları gösterilmek suretiyle bozulmuş olup, karar düzeltme istemi HUMK’nun 440. maddesindeki nedenlerden hiçbirisine dayanmamaktadır. Bu nedenle yerinde olmayan istemin reddine karar verilmiştir.

SONUÇ: Yukarıda açıklanan gerekçelerle, HUMK’nun 440. maddesinde gösterilen nedenlerden hiçbirisine uymayan karar düzeltme isteminin REDDİNE, aynı yasanın 442/son ve 4421 sayılı Kanunun 2 ve 4/b-1 maddeleri delaletiyle takdiren 370,00TL para cezasının düzeltme isteyenden tahsiline, ret harcı peşin alındığından yeniden alınmasına yer olmadığına 28.11.2019 tarihinde oy çokluğuyla ile karar verildi. (Muhalif) (Muhalif)

KARŞI OY Dava konusu olayda; muris ... ile eşi ... arasında, Ankara 4. Noterliğinin 17/10/1984 tarihli, ... yevmiye No’lu mirastan feragat sözleşmesi yapılmış ve mirastan feragat sözleşmesi içeriğine göre ..., eşi ...’un mirasından karşılık almadan “diğer mirasçılar” lehine feragat etmiştir.

Feragat sözleşmesinin yapıldığı tarihte ...’ın müstakbel mirasçıları olarak, ilk eşinden olma çocukları ..., ..., ..., ... ve ... ile evliliğinden olan cenin halindeki ... bulunmaktadır.

Feragat sözleşmesinin iptali yönünde dava açılmış ise de dava reddedildiğinden feragat sözleşmesi geçerli haldedir. Sözleşmeye göre feragat, diğer mirasçılar lehine yapılmış ise de belirli bir kişi veya kişilerin isimleri zikredilmediği için “belirli bir kişi lehine yapılmadığı” konusunda uyuşmazlık bulunmamaktadır.

Muris ..., 01/12/2008 tarihinde evli olarak ölmüştür.

4721 sayılı Kanunun 599. maddesi uyarınca mirasçılar, mirasbırakanın ölümü ile mirası bir bütün olarak, kanun gereğince kazanırlar. Kanunun 528. maddesinin ikinci fıkrası uyarınca feragat eden, mirasçılık sıfatını kaybedeceğinden, eş ...’nün mirasçılık sıfatı bulunmamaktadır.

Anılan kanun hükümleri uyarınca, ölüm tarihi itibarıyla muris ... ’un çocukları; ..., ..., ..., ... ve ... altsoy mirasçısı olarak bulunmaktadır.

Mirasçıların kim olduklarının tespitinde bir uyuşmazlık bulunmamakta ise de sorun mirasçıların pay oranlarında kendisini göstermektedir. Bu sorunun çözümüyle ilgili kanun hükümleri ve doktrin görüşleri aşağıdaki şekildedir.

I- A)Türk Medeni Kanununun:

1- Mirastan feragat sözleşmesini ve kapsamını düzenleyen 528. maddesinde; mirasbırakanla, bir mirasçısının mirastan feragat sözleşmesi yapabileceği ve bu sözleşmenin feragat edene bir karşılık sağlanmak suretiyle veya karşılık sağlanmadan yapılabileceği hüküm altına alınmıştır.

Maddenin ikinci fıkrasına göre, feragat eden mirasçılık sıfatını kaybeder.

Maddenin üçüncü fıkrasının mefhumu muhalifinden, karşılık almadan feragat eden kişinin altsoyu hakkında, bu feragat sözleşmesi hüküm doğurmayacaktır.

2- Mirastan feragat sözleşmesinin hükümden düşmesini düzenleyen 529. maddesinde;

a. Mirastan feragat sözleşmesi belli bir kişi lehine yapılır ve bu kişi herhangi bir sebeple mirasçı olamaz ise feragatın hükümden düşeceği,

b. Mirastan feragat sözleşmesi belli bir kişi lehine yapılmamışsa, en yakın ortak kökün altsoyu lehine yapılmış sayılacağı ve bunların herhangi bir sebeple mirasçı olamaması hâlinde, feragatın yine hükümden düşeceği belirtilmiştir.

B) 17/2/1926 tarihli ve 743 sayılı mülga Türk Kanunu Medenisinin, “Feragatın hükümsüzlüğü” kenar başlıklı 476. maddesinde; “Mukavelede feragat eden, kimse yerine nasp edilen mirasçının her hangi bir sebeple mirasçılığı zail olursa; feragat keenlemyekün olur. Şahıs tayin etmeksizin alelıtlak diğer mirasçılar lehine yapılan feragat ancak en yakın asıl müşterekin füruuna hamlolunup daha uzak mirasçılara asla şamil olmaz.” hükmü yer almaktaydı.

II-A)Yrd. Doç. Dr. Hakan ALBAŞ, Dokuz Eylül Hukuk Fakültesi Dergisi C. 9, Özel Sayı, 2007 tarihli, 535 ila 552. sayfalarında yer alan “Mirastan Feragat Sözleşmesi ve Hükümlerine İlişkin Bazı Sorunlar” konulu makalesinin “B. MEDENİ KANUNUN 529. MADDESİNİN İKİNCİ FIKRASINDA YER ALAN “EN YAKIN ORTAK KOKUN ALTSOYU” İFADESİNİN NASIL ANLAŞILMASI GEREKTİĞİ” alt başlıklı bölümünde, gerek mirastan feragat sözleşmesinin yapıldığı tarihte yürürlükte bulunan 743 sayılı mülga Türk Kanunu Medenisinin, gerekse ölüm olayının gerçekleştiği tarihte yürürlükte bulunan 4721 sayılı Türk Medeni Kanununun bu konuyla ilgili hükümleri hakkında aynen, “[Medeni Kanunumuzun 529. maddesinin ikinci fıkrasında “Mirastan feragat sözleşmesi belli bir kişi lehine yapılmamışsa, en yakın ortak kökün altsoyu lehine yapılmış sayılır ve bunların herhangi bir sebeple mirasçı olamaması hâlinde, feragat yine hükümden düşer.” şeklinde bir düzenleme yer almaktadır. Bu düzenlemenin lafziyle uygulanması bir takım problemlerin ortaya çıkmasına sebep olmaktadır. Bu düzenlemedeki “ortak kök” ifadesinin zümre başı olarak anlaşılması gerekir. Önceki Medeni Kanunun bu hükme karşılık gelen 476. maddesindeki düzenleme “...Şahıs tayin etmeksizin alelıtlak diğer mirasçılar lehine yapılan feragat ancak en yakın asli müşterekin furuuna hamlolunup daha uzak mirasçılara asla şamil olmaz.” şeklinde idi. Önceki düzenlemedeki “en yakın asli müşterekin altsoyu” ifadesi, en yakın zümre başının altsoyu yani feragat edenle aynı zümredeki mirasçılar olarak anlaşılmaktaydı. İsviçre’de de Kaynak Kanunda bu hükme karşılık gelen ZGB Art 496’da yer alan “Stamm” kelimesinin “zümre” anlamında kullanıldığı kabul edilmektedir.

...,... “Stamm” kelimesinin Türkçe’ye çevrilirken “zümre” olarak değil de “kök” olarak çevrilmesinin çeviri yanlışlığının yanı sıra hüküm değişikliğine de sebep olduğunu ifade etmektedir. Kanunun lafzı esas alınacak olursa, mirasçının feragatinden onunla aynı zümrede olan mirasçılar yararlanamayacak yalnızca aynı kökteki mirasçılar yararlanacaktır. Oysa, bu düzenlemenin amacı, feragatten feragat eden mirasçı ile aynı zümrede olan mirasçıların yararlanmasıdır. Bu sebeple, kanunda örtülü bir boşluğun bulunduğunun kabulü ile Medeni Kanunun 1. maddesinden yararlanarak kök başının zümre başı olarak kabul edilmesi gerektiğini ifade etmektedir.

Bu durumda, mirasbırakanın eşi ve birinci zümre mirasçılarının mevcut olduğunu düşünürsek, mirasbırakanın altsoyundan bir mirasçısının feragat etmiş olması durumunda, feragat belli bir kişi lehine yapılmamışsa, feragatten yararlanacak kişiler, Kanunda “en yakın ortak kökün altsoyundan bahsedildiğine göre” feragat etmemiş olan diğer altsoy mirasçılar olacaktır. Altsoyda hiçbir mirasçının bulunmaması durumunda, feragat sözleşmesi hükümden düşer ve feragat eden mirasçı, eş ile birlikte mirasçı olur. ... ’na göre, feragat eden mirasçı, bir zümrenin tek mirasçısı ise, bu düzenleme uygulanamaz.

Bundan başka bu düzenleme, her çeşit feragat sözleşmesine uygulanabilecek nitelikte değildir. Feragat eden mirasçının, mirasbırakana soybağı ile bağlı mirasçılardan olması durumunda hükmün uygulanması bir sorun teşkil etmez. Ancak bu düzenleme, mirasbırakanın eşinin belli bir kişi belirtmeksizin mirastan feragat ettiği hallerde, feragatin kimin lehine yapılmış sayılacağı sorusuna cevap verememektedir? Zira bu hükümde düzenlendiği gibi eşin diğer mirasçılarla ortak bir kökten veya zümreden gelmesi söz konusu değildir. Bu sebeple eşin mirastan feragat etmesi durumunda bu düzenlemenin, “eş mirastan feragat etmemiş olsaydı kimlerle mirasçı olacak idiyse, feragat o kişiler lehine yapılmış sayılır.” seklinde anlaşılması amaca en uygun yorum olacağı düşüncesini taşımaktayız.]” değerlendirmesinde bulunmaktadır.

B) Yasal mirasçıların yani mirasbırakanın kan hısımlarının ve evlatlığı ile onun alt soyunun mirasçılık sıfatları ve miras payları, zümre sistemine hakim olan ilkeler çerçevesinde belirlenir. MK 499’da sağ kalan eş de yasal mirasçı olarak gösterilmiştir ancak eş, zümre mirasçısı olmadığı gibi, zümre sistemine hakim olan ilkelerin eşin mirasçılığı hakkında geçerli olması da söz konusu değildir. Bunun en önemli sonucu, zümrede halefiyet ilkesinin, eşin mirasçılığı bakımından işlemeyecek oluşudur. Dikkat edilirse, kan hısımlarının her biri için MK 495-497 kurallarında ayrı ayrı tekrar edilen halefiyet kuralına, eşin yasal mirasçılığını düzenleyen MK 499’da yer verilmemiştir. Zira MK 499’da tanınan miras hakkı sadece eşe tanınmış olup, eşin herhangi bir sebeple mirasçı olamaması halinde, eşin yerine halefiyet yoluyla alt soyunun geçmesi söz konusu değildir (Serozan/Engin, Miras Hukuku, Beyazıt 2014, 4.Baskı, s.197).

III-A) 4721 sayılı Kanunun “Hukukun uygulanması ve kaynakları” kenar başlıklı 1. maddesi uyarınca, uyuşmazlığın çözümüyle ilgili maddenin yorumlanması hâkimin yetkisi ve görevleri kapsamındadır.

4721 sayılı Kanunun 529. madde hükmünde, feragat sözleşmesinin belli bir kişi lehine yapılmaması halinde, feragat edenin altsoyu lehine yapılmış sayılacağı belirtilmemiş; hükümde farklı bir ifade kullanılarak “en yakın ortak kökün altsoyu” lehine yapılmış sayılacağı belirtilmiştir.

743 sayılı mülga Türk Kanunu Medenisinin 476. maddesinde; şahıs tayin etmeksizin alelıtlak diğer mirasçılar lehine yapılan feragatın, ancak en yakın asıl müşterekin füruuna hamlolunup daha uzak mirasçılara asla şamil olmayacağına hükmolunmuştur. Bu hükümde de feragatın, feragat edenin altsoyu lehine yapılmış sayılacağı belirtilmemiştir.

Kanun koyucu, mirastan feragat sözleşmesinin belli bir kişi lehine yapılmaması halinde, lehdarın feragat edenin altsoyu olacağını öngörmüş olsaydı, bu hususu madde hükmünde çok basit bir şekilde ifade ederek, “feragat edenin altsoyu lehine yapılmış sayılır” ibaresine yer vermesi beklenirdi.

Yargıtay 2. Hukuk Dairesi 26.05.2008 tarihli ve 2007/7543 Esas, 2008/7317 Karar sayılı bozma ilamında, kocasının mirasından karşılık almaksızın feragat eden sağ kalan eşin önceki eşten olma çocuklarının ve bunların altsoyunun, ölen kocanın mirasçısı olamayacaklarını belirtmiştir.

Belli bir kişi lehine yapılmayan ivazsız feragatın, feragat edenin altsoyu lehine yapılmış sayılacağına ilişkin değerlendirme kanunun sözüne ve ruhuna uygun değildir. Her iki kanun hükmünde yer alan, “en yakın asıl müşterekin füruuna” ve “en yakın ortak kökün altsoyu” ibareleri böyle bir değerlendirmeye izin vermemektedir. Öte yandan, bu değerlendirme doğal olarak, mirastan feragat eden sağ eşin, muris eşinden olma müşterek çocukları yanında, önceki eşinden olma çocukları veya torunları lehine de sonuç doğuracağından Yargıtayın istikrarlı içtihatlarına da aykırılık oluşturmaktadır.

B) Dava konusu olaya gelince, gerek mirastan feragat sözleşmesinin yapıldığı tarihte yürürlükte bulunan 743 sayılı mülga Türk Kanunu Medenisinin, gerekse ölüm olayının gerçekleştiği 4721 Kanunun bahsi geçen hükümlerinde; karşılık alınmaksın yapılan mirastan feragat sözleşmesinin, feragat edenin altsoyu lehine yapılmış sayılacağı açıkça ifade edilmiş değildir. Doktrinde madde hükmü eleştirilirken, hükümdeki ifadelerin hatalı olduğuna ve özellikle eşin mirastan feragat etmesi durumunda yetersiz olduğuna dikkat çekilmiştir.

528. maddenin ikinci fıkrası uyarınca, feragat eden, mirasçılık sıfatını kaybeder; üçüncü fıkrası uyarınca mirastan feragat, karşılık almadan feragat eden kişinin mirasçısı hakkında sonuç doğurmaz. Bu hükmün uygulanmasıyla ilgili ihtimallere bakılacak olursa:

1- Mirastan feragat eden kişi murisin altsoyu ise, feragat edenin altsoyu bu feragatten etkilenmez. Murisin ölümü anında, feragat eden önceden ölmüş gibi işlem yapılarak onun altsoyu kök içinde halefiyet yoluyla mirasçı olur.

2- Feragat eden kişi murisin eşi ise; yukarıda açıklandığı üzere, eşin herhangi bir sebeple mirasçı olamaması halinde, olayımızda mirastan feragat etmesi nedeniyle eşin yerine halefiyet yoluyla alt soyunun geçmesi söz konusu olamayacaktır. Sayın ...’ın makalesinde de belirttiği gibi, eşin mirastan tam feragat etmesi nedeniyle mirasçı olamayacağı durumda, eşe düşen miras payının kime veya kimlere kalacağı konusunda açık bir kanun hükmü bulunmamaktadır.

Mesele, mevcut miras hükümleri çerçevesinde çözüleceğinden ve feragat eden eşin miras payı kanun gereği kök içinde halefiyet yoluyla altsoyuna geçemeyeceği için, murisin ölümü tarihinde murise kimler mirasçı ise bu kişiler arasında taksim edilmelidir.

Yerel mahkemenin kararına gerekçe yaptığı bilirkişi raporunda, mirastan feragat eden ...’nün şahıs tayin etmeksizin diğer mirasçılar lehine ivazsız olarak mirastan feragat ettiği isabetli olarak tespit edilmiş ve miras bırakan ...'ın mirasçıları ile miras paylarının belirlenmesinde mirastan diğer mirasçılar lehine feragat eden ...'a miras payı intikal ettirilmeden, en yakın aslı müşterekin muris ... olduğu kabul edilerek, altsoyuna mirası taksim edilmiştir.

C) Yerel mahkeme, ...'ın mirasını 5 pay kabul ederek; ..., ..., ..., ... ve ...’a 1’er pay vermek suretiyle kararını 14/04/2016 tarihinde vermiştir.

Bu kararın temyizi üzerine, Dairemizin 18/2/2019 tarihli bozma kararında; “davalı ...’ın mirastan feragatinin ivazsız olarak yapıldığı ve asli müdahil mirasçı ...’ın sözleşmenin yapıldığı tarihten 2 ay sonra sağ doğmakla, ivazsız yapılan feragatten feragat edeninin altsoyu olarak yararlanacağı değerlendirilmek suretiyle karar verilmesi gerekirken, yanılgılı olarak davalı ...’ın mirastan feragat ettiği tarihte, altsoyu ...’ın hayatta olmadığı, sözleşmedeki irade beyanının hayatta olan diğer mirasçılar yönünde gerçekleştiği gerekçesiyle davanın kabulüne karar verilmiş olması doğru görülmemiş hükmün bu nedenle bozulması gerekmiştir.”, gerekçesine yer verilmiştir.

Sonuç olarak; mirastan feragat sözleşmesinde, lehine feragat edilen kişilerin isimleri belirtilmemesine rağmen, yerel mahkeme kararının gerekçesinin son cümlesinde, feragat sözleşmesinin belirli kişiler lehine yapıldığına yönelik hatalı bir tespit ve değerlendirme yapılmıştır. Ayrıca, sözleşmenin yapıldığı tarihte “...'ın hayatta olması gerektiği anlaşılmakla” ibaresine yer verilmesi nedeniyle, hükmün sonucuyla çelişen bu ifade ...’nın mirasçı kabul edilmediği algısını oluşturmaktadır. Açıklanan nedenlerle, davacılar vekilinin karar düzeltme talebinin kabulüyle, yerel mahkeme kararının gerekçesindeki hatalı bu ifadeler düzeltilerek, hükmün onanması görüşünü taşıdığımızdan, yerel mahkeme kararının bozulması yönündeki, sayın çoğunluğun kararına ve karar düzeltme talebinin reddi görüşüne katılamıyoruz.


 
ankara miras avukatı


bottom of page