Delil Hukuk Bürosu
Makale İçeriği:
Sebepsiz Zenginleşme Nedir?
Sebepsiz zenginleşme, bir kişinin haklı bir sebep olmaksızın başkasının malvarlığından veya emeğinden fayda sağlayarak zenginleşmesi durumudur. Sebepsiz zenginleşmeden bahsedebilmek için belirli koşulların bir arada bulunması gereklidir. Bunun için bir kişinin malvarlığında artış meydana gelirken, aynı zamanda başka bir kişinin malvarlığında azalma olmalı, bu iki durum arasında doğrudan bir bağlantı, yani nedensellik bağı bulunmalı; ayrıca bu zenginleşme, hukuken geçerli bir sebebe dayanmamalıdır.
Bu ifadeyi hukukçu olmayan okurlarımız için daha anlaşılır kılmak adına somutlaştırmamız gerekirse, örneğin: Şekil şartlarının yerine getirilmemiş olması nedeniyle hukuken geçerli olmayan bir sözleşmeye imza atmış olan taraflardan bir tarafın malvarlığının artması durumu söz konusu olabilir; tapuda resmi şekilde yapılması gereken taşınmaz satış sözleşmesinin taraflar arasında adi yazılı şekilde yapılması halinde taşınmaz bedelini ödemiş olan taraf, yapmış olduğu ödemenin sebepsiz zenginleşme hükümleri uyarınca kendisine geri verilmesini talep edebilir.
Ayrıca, beklenen bir olayın gerçekleşmemesi durumunda önceden yapılmış olan ödemeler veya geçerli bir sözleşmenin geriye dönük fesih(sözleşmeden dönme) ile sonlanmış olmasına rağmen sözleşmenin bu şekilde sonlanması öncesinde yapılmış olan ödemeler de sebepsiz zenginleşmeye yol açabilir. Bunun yanı sıra, yanlışlıkla bir başkasının borcunun ödenmesi gibi durumlar da bu kapsama girer.
Bu tür durumların herhangi birinde haksız yere zenginleşen kişi, elde ettiği hukuki sebepten yoksun olan kazanımı, bu zenginleşmeyi sağladığı kişiye geri vermekle yükümlüdür.
Sebepsiz Zenginleşmenin Yasal Dayanağı
Sebepsiz zenginleşme, 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunumuzun 77. maddesi ile 82. maddesi arasındaki hükümlerinde düzenlenmiştir. Türk Borçlar Kanunumuzun 77. maddesi, sebepsiz zenginleşmenin tanımsal çerçevesini çizmektedir.
Türk Borçlar Kanunumuzun 77. Maddesine Göre: "Haklı bir sebep olmaksızın, bir başkasının malvarlığından veya emeğinden zenginleşen, bu zenginleşmeyi geri vermekle yükümlüdür. Bu yükümlülük, özellikle zenginleşmenin geçerli olmayan veya gerçekleşmemiş ya da sona ermiş bir sebebe dayanması durumunda doğmuş olur."
Bu düzenleme, bir kişinin geçerli bir hukuki sebep olmaksızın başka birinin malvarlığından veya emeğinden fayda sağlaması durumunda, elde ettiği bu kazancı iade etme yükümlülüğünü ortaya koyar.
Türk Borçlar Kanunumuzun:
78. maddesinde sebepsiz zenginleşme nedeniyle borçlanılmış olan edimlerin ifası
79. maddesinde sebepsiz zenginleşenin geri verme yükümlülüğü ve bu yükümlülüğün kapsamı,
80. maddesinde sebepsiz zenginleşenin kendi yapmış olduğu giderleri isteme hakkı ve bu hakkın kapsamı,
81. maddesinde sebepsiz zenginleşmenin ileri sürülemeyeceği istisnai haller,
82. maddesinde de sebepsiz zenginleşme nedeniyle ileri sürülecek taleplere ilişkin zamanaşımı süreleri,
düzenlenmiştir.
Bu hükümler, sebepsiz zenginleşme durumlarında tarafların hak ve yükümlülüklerini belirleyerek, malvarlığı ilişkilerinde adaletin sağlanmasını amaçlar. Ancak oldukça soyut ve genel bir şekilde düzenlenmiş olan bu kanun hükümlerinin içlerinin doldurulması ve uygulama kurallarının belirlenmesi hususunda emsal kararlar ve özellikle Yargıtay içtihatları büyük önem taşımaktadır. Dolayısıyla makalemizin devamında konuya ilişkin bazı Yargıtay kararlarına da yer vereceğiz.
Sebepsiz Zenginleşme Davası
Sebepsiz zenginleşme davası, bir kişinin haklı bir sebep olmaksızın başkasının malvarlığı veya emeği üzerinden elde ettiği haksız kazancın iadesini talep eden hukuki bir yoldur. Bu davanın amacı, haksız yere zenginleşen kişinin, bu zenginleşmeyi geri vermesini sağlamak ve hukuki bir sebep olmaksızın fakirleşen kişinin zararını mümkün mertebe ortadan kaldırmaktır.
Yukarıda alıntılamış olduğumuz Türk Borçlar Kanunumuzun 77. maddesi, haklı bir sebep olmaksızın başkasının malvarlığından veya emeğinden zenginleşen kişinin, bu zenginleşmeyi geri vermekle yükümlü olduğunu belirtir. Bu yükümlülük, özellikle zenginleşmenin geçerli olmayan, gerçekleşmemiş veya sona ermiş bir sebebe dayanması durumunda doğar. Örneğin, geçersiz bir sözleşme nedeniyle, sözleşmenin geçersizliğinden haberdar olunmaksızın yapılan ödemeler veya yanlışlıkla esas muhatap yerine 3. bir kişinin hesabına yapılan para transferleri bu kapsama girer. Sebepsiz zenginleşme davası, diğer hukuki yolların bulunmadığı durumlarda başvurulan tali nitelikte bir dava olup, zenginleşen kişinin elde ettiği haksız kazancı iade etmesini amaçlar.
a) Sebepsiz Zenginleşme Davasının Niteliği
Sebepsiz zenginleşme davası, malvarlığındaki haksız artışların iadesini sağlayarak, adaletin ve hakkaniyetin korunmasını amaçlar. Sebepsiz zenginleşme, borç ilişkilerinin kaynaklarından biri olup, haksız fiil ve sözleşmeden doğan borç ilişkilerinden farklı olarak, taraflar arasında geçerli bir hukuki sebep bulunmaksızın meydana gelen malvarlığı transferlerini konu alır. Bu nedenle, sebepsiz zenginleşme davaları, diğer hukuki yolların bulunmadığı durumlarda başvurulan tali nitelikte davalardır. Yani, mevcut bir sözleşme ilişkisi veya haksız fiil nedeniyle talep hakkı varsa, sebepsiz zenginleşme davası açmak yerine bu taleplerin ileri sürülmesi doğru olacaktır.
Bakınız Yargıtay 3. Hukuk Dairesi tarafından verilmiş olan 2015/7303 E., 2015/11856 K. sayılı kararında sebepsiz zenginleşme davasının hukuki niteliğine ilişkin bu durum şu ifadelerle açıkça ortaya konulmuştur:
"Bir hukuki işlemin borç doğurmasının nedeni irade açıklamasıdır. Sebepsiz zenginleşmenin borç doğurmasının nedeni ise kişinin iradesi dışında malvarlığında bir eksilmenin meydana gelmesidir. Taraflar arasında malvarlıklarının değişimi bir sözleşmeye dayanır ise sebepsiz zenginleşmeden sözedilemez. Hukuki işlemlerden ve bunun en yaygın türü olan sözleşmeden doğan borçlarda borçlunun borcunu anlaşmaya uygun bir şekilde yerine getirmesi gerekir. Borçlu anlaşmaya uygun davranmazsa alacaklı borca aykırılık hükümlerini işletir ve mümkün ise borcun aynen ifasını, değilse doğan zararının giderilmesini talep eder.
Sebepsiz zenginleşmede ise; sadece mal varlığındaki eksilmenin giderilmesinin talep edilmesi sözkonusudur. Sebepsiz zenginleşme alacaklıya 2.derecede (tali nitelikte) bir dava hakkı temin eder. Malvarlığındaki azalmanın başka asli nitelikteki davalarla önlenmesi mümkün ise, sebepsiz zenginleşme davası gündeme gelemez. Bunun bir sonucu olarak da, sözleşmeden doğan bir hukuki ilişkinin bulunduğu hallerde tarafların sebepsiz zenginleşmeye dayanan bir talepte bulunması olanaklı değildir. Nitekim, aynı ilkeler HGK. 13.06.2007 tarih, 2007/18-330 E. 2007/350 K.ve 17.02.2010 tarih, 2010/13-93 E. 2010/88 K.sayılı kararlarında da benimsenilmiştir."
b) Sebepsiz Zenginleşmenin Şartları
Sebepsiz zenginleşmenin oluşabilmesi için şu şartların bir arada bulunması gereklidir:
Zenginleşme: Bir kişinin malvarlığında artış meydana gelmelidir.
Fakirleşme: Diğer kişinin malvarlığında azalma olmalıdır.
İlliyet Bağı: Zenginleşme ile fakirleşme arasında uygun bir nedensellik bağı bulunmalıdır.
Haklı Bir Sebebin Bulunmaması: Zenginleşme, hukuken geçerli bir sebebe dayanmamalıdır.
Bakınız Yargıtay Yargıtay 3. Hukuk Dairesi 2013/14339 E., 2013/13780 K. sayılı kararında: "Sebepsiz zenginleşmeye dayanan davalarda, bir tarafın mal varlığının diğer tarafın mal varlığı aleyhine çoğalması gerekir. Yani zenginleşme fakirleşmenin karşılığı olmalıdır. Başka bir anlatımla aralarında illiyet bağı olmalıdır. İade borcunun kapsamını belirlemede öncelikle fakirleşme ve zenginleşme zamanının belirlenmesi gerekir." ifadeleriyle somut olay açısından aranması gereken şartlar kısaca ortaya konulmuştur.
Örneğin, bir kişi yanlışlıkla başka birinin banka hesabına para yatırdığında, alıcının malvarlığı haklı bir sebep olmaksızın gönderici aleyhine artmış olur ve bu durumda sebepsiz zenginleşme söz konusu olur. Bu örnekte gönderici geçerli bir hukuki sebep olmaksızın fakirleşmiş, alıcı geçerli bir hukuki sebep olmaksızın zenginleşmiştir; bunun yanında alıcının zenginleşmesi ile göndericinin fakirleşmesi arasında illiyet bağı(nedensellik bağı) bulunmaktadır. Bu tür durumlarda, zenginleşen kişi elde ettiği kazancı iade etmekle yükümlüdür.
Bu şartlara ek olarak, sebepsiz zenginleşmeye ilişkin davalarda zenginleşenin iyiniyetli olup olmadığı hususu da sebepsiz zenginleşmenin şartlarından biri olmasa da son derece önem arz etmektedir. Bu önemin nedenini makalemizin devamında sebepsiz zenginleşenin geri verme yükümlülüğü ve sebepsiz zenginleşenin yaptığı giderleri diğer taraftan talep etme hakkının kapsamını değerlendirdiğimiz alt başlıklar altında detaylı olarak açıklayacağız.
c) Zamanaşımı
Sebepsiz zenginleşmeden doğan her türlü istem hakkına ilişkin zamanaşımı süreleri, Türk Borçlar Kanunumuzun 82. maddesinde düzenlenmiştir.
Türk Borçlar Kanunumuzun 82. Maddesine Göre: "Sebepsiz zenginleşmeden doğan istem hakkı, hak sahibinin geri isteme hakkı olduğunu öğrendiği tarihten başlayarak iki yılın ve her hâlde zenginleşmenin gerçekleştiği tarihten başlayarak on yılın geçmesiyle zamanaşımına uğrar. Zenginleşme, zenginleşenin bir alacak hakkı kazanması suretiyle gerçekleşmişse diğer taraf, istem hakkı zamanaşımına uğramış olsa bile, her zaman bu borcunu ifadan kaçınabilir."
Kanun hükmünün 1. fıkrasında, sebepsiz zenginleşmeden doğan istem hakkına ilişkin olarak ikili bir ayrıma gidilmiştir:
Hak sahibinin(fakirleşen tarafın) sebepsiz zenginleşmeden kaynaklanan bir istem hakkının mevcut olduğunu öğrendiği tarihten başlayarak iki yıl ve
Hak sahibinin bu hakkını öğrenip öğrenmemesine bakılmaksızın her halde sebepsiz zenginleşmenin gerçekleştiği tarihten başlayarak on yılın geçmesiyle
sebepsiz zenginleşmeden doğan istem hakkının zamanaşımına uğrayacağı hususu düzenlenmiştir.
Türk Borçlar Kanunumuzun yukarıda alıntılamış olduğumuz 82. maddesinin 2. fıkrası hükmü, kafa karıştırıcı olabilmekte ve uygulamada sorun yaratabilmektedir. Ancak kanunun gerekçesinde ilgili kısma ilişkin olarak yer alan ifadeler son derece açıklayıcıdır. Dolayısıyla yanlış anlaşılmalara mahal vermemek adına, madde gerekçesinin ilgili kısımlarını da siz değerli okuyucularımızla paylaşıyoruz:
"Maddenin ikinci fıkrasında, geri verme borcunun alacaklısı durumundaki diğer tarafa “daimî def’î hakkı” tanınmaktadır. Bu hükme göre, sebepsiz zenginleşmenin nedeni, diğer tarafın zenginleşene karşı bir borç tanımasında bulunması ise, diğer taraf, borç tanımasının geçersiz bir hukukî sebebe dayandığı iddiasıyla sebepsiz zenginleşme davası açma hakkı zamanaşımına uğramış olsa bile, her zaman, geçersiz hukukî sebebe dayanan borcu ifadan kaçınabilir. Meselâ, (B)’nin, (A)’ya sebebini belirtmeksizin, bin lira borçlu olduğunu kabul etmekle birlikte, borç tanımasının sebebini oluşturan borçlandırıcı işlemin (meselâ, konusu taşınır bir mal olan satış sözleşmesinin), (B)’nin ehliyetsizliği nedeniyle geçersiz olduğunu varsayalım. Borç tanıması hakkında sebebe bağlı olmama ilkesinin geçerli olduğu, yani temel borçlandırıcı işlemin geçersizliğinden etkilenmeyeceği kabul edilirse (A), bu borç tanımasına dayanarak bin liranın ödenmesi istemiyle (B)’ye karşı alacak davası açtığı takdirde, (B) temel borçlandırıcı işlemin, ehliyetsizlik nedeniyle geçersizliğini, bir def’î olarak ileri sürüp ispat ederse, sebepsiz zenginleşme davası için öngörülen iki ve on yıllık zamanaşımı süreleri dolmuş olsa bile, (A)’ya karşı sebepsiz zenginleşme def’i ileri sürerek, her zaman bin liralık borcu ifadan kaçınabilir.
Öğretide tartışmalı olmakla birlikte, (B) tarafından yapılan bin liralık borç tanımasının, (A)’ya alacak hakkı kazandırmasının sebebe bağlı olduğu (yani, temel borçlandırıcı işlemin geçerliliğine bağlı bulunduğu) kabul edilirse, (B)’nin sebepsiz zenginleşme def’i ileri sürmesine de gerek olmaksızın, hâkimin, dosyadaki bilgi ve belgelerden, (B)’nin taşınır satış sözleşmesini yaptığı sırada ehliyetsizliği sonucuna varması durumunda, ehliyetsizlik bir itiraz niteliğinde olduğu için, bunu kendiliğinden göz önünde tutarak, davanın reddine karar vermesi gerektiği ileri sürülmektedir."
d) İspat Yükü
Türk Medeni Kanunu'nun 6. maddesi uyarınca, kanunda aksine bir hüküm bulunmadıkça taraflardan her biri hakkını dayandırdığı olguların varlığını ispatla yükümlüdür. Bu nedenle, sebepsiz zenginleşme iddiasında bulunan davacı, iddiasını destekleyen delilleri sunmalıdır.
Sebepsiz zenginleşme davalarında da ispat yükü davacı tarafa aittir. Davacı, sebepsiz zenginleşme davalarının yukarıda belirtmiş olduğumuz hukuki şartlarının her birinin somut olayda mevcut olduğunu kanıtlamak zorundadır. Bu nedenle davacı herhangi bir hukuki sebep olmaksızın davalının kendisini aleyhine zenginleşmiş olduğunu, kendisinin bu zenginleşme nedeniyle fakirleşmiş olduğunu, zenginleşme ve fakirleşmenin parasal değerini ve kendisinin fakirleşmesiyle ile davalının zenginleşmesi arasında illiyet bağının bulunduğunu(nedensellik bağı) ispat etmelidir.
Bu davalarda somut olayın gereklerine göre taraflarca banka hesap dökümleri, mali kayıtlar, faturalar, makbuzlar, tanık beyanları, ödeme dekontları, alacak kayıtları sözleşmeler, geçersiz veya feshedilmiş sözleşmeler, iptal edilmiş işlemler, e-posta ile kısa mesaj vb. taraflar arasında geçen yazışmalar, mahkeme kararları, mali analiz raporları ve uzman görüşleri gibi birçok farklı delilden faydalanılabilir.
e) Yetkili ve Görevli Mahkeme
Sebepsiz zenginleşmeden doğan davalarda görevli mahkeme kural olarak Asliye Hukuk Mahkemesidir.
Sebepsiz zenginleşme davalarında yetkili mahkeme ise kural olarak davalının yerleşim yeri mahkemesidir.
Ancak sebepsiz zenginleşmeden kaynaklanan davalar kimi zaman terditli olarak başkaca hak ve alacaklarla da dava edilebilmekte ve bu nedenle başka mahkemelerinde yetkili olabileceği haller söz konusu olabilmektedir. Örneğin kat karşılığı inşaat sözleşmesinden kaynaklanan davalarda arsa sahibinin yükleniciye karşı imalat tamamlanma oranına göre belirlenmek üzere sebepsiz zenginleşme hükümlerine göre tapu iptali ve tescil talebinin yanında terditli olarak tazminat talebinde bulunması halinde, söz konusu davanın taşınmaz mülkiyetine ilişkin olmasından mütevellit taşınmazın bulunduğu yer mahkemesinde görülmesi gerekmektedir. Bu gibi istisnai durumların gözden kaçırılmaması dava sürecinin gereksiz yere uzatılmaması açısından son derece önem arz etmektedir.
Sebepsiz Zenginleşmede Borçlanılmamış Edimin İfası
Sebepsiz zenginleşmede borçlanılmamış edimin ifası, Türk Borçlar Kanunumuzun 78. maddesinde düzenlenmiştir.
Türk Borçlar Kanunumuzun 78. Maddesine Göre: "Borçlanmadığı edimi kendi isteğiyle yerine getiren kimse, bunu ancak, kendisini borçlu sanarak yerine getirdiğini ispat ederse geri isteyebilir. Zamanaşımına uğramış bir borcun ifasından veya ahlaki bir ödevin yerine getirilmiş olmasından kaynaklanan zenginleşmeler geri istenemez. Borç olmadığı hâlde ödenmiş olan edimin geri istenmesine ilişkin diğer kanun hükümleri saklıdır."
Görüldüğü üzere, bir kimsenin aslında borçlu olmadığı bir edimi kendi isteğiyle yerine getirmesi durumunda, bu edimin geri istenebilmesi için belirli şartların varlığını aranır. Bir kişi aslında borçlu olmadığı bir edimi kendi isteğiyle yerine getirirse, bu edimi geri talep edebilmesi için ifayı yaparken kendisini borçlu sandığını ispat etmelidir. Dolayısıyla sebepsiz zenginleşme teşkil eden işlem sonucunda fakirleşen kişi, bu işlemi gerçekleştirirken borçlu olduğuna dair bir yanılgı içinde olduğunu kanıtlamak zorundadır.
Sebepsiz Zenginleşenin Geri Verme Yükümlülüğü
Türk Borçlar Kanunumuzun 79. maddesi, sebepsiz zenginleşen kişinin geri verme yükümlülüğünün kapsamını düzenlemektedir. Madde hükmünde geri verme sorumluluğunun sınırları, zenginleşenin iyi niyetli olup olmamasına göre farklılık arz edecek şekilde düzenlenmiştir.
Türk Borçlar Kanunumuzun 79. Maddesine Göre: "Sebepsiz zenginleşen, zenginleşmenin geri istenmesi sırasında elinden çıkmış olduğunu ispat ettiği kısmın dışında kalanı geri vermekle yükümlüdür. Zenginleşen, zenginleşmeyi iyiniyetli olmaksızın elden çıkarmışsa veya elden çıkarırken ileride geri vermek zorunda kalabileceğini hesaba katması gerekiyorsa, zenginleşmenin tamamını geri vermekle yükümlüdür."
Madde metninden açıkça anlaşılabildiği üzere zenginleşen kişi, zenginleşmeyi geri istenmeden önce elinden çıkarmışsa ve bunu ispat ederse, elinde kalan kısmı geri vermekle yükümlüdür. Örneğin, sebepsiz yere elde ettiği bir malı satmış ve elde ettiği parayı harcamışsa, yalnızca elinde kalan miktarı iade etmek zorundadır.
Ancak bu kural, yalnızca zenginleşenin iyiniyetli olduğu olduğu hallerde geçerlidir. Zenginleşenin zenginleşmeyi elden çıkarmakta iyiniyetli olmaması halinde ya da elden çıkarırken bu zenginleşmeyi geri vermek zorunda kalabileceğini hesaba katması gerektiği hallerde zenginleşmenin tamamını geri verme yükümlülüğü söz konusu olur.
Örneğin A kişisi, B kişisine yanlışlıkla değerli bir tablo verir. B kişisi, tablonun kendisine ait olmadığını ve bu işlemin sebepsiz zenginleşme teşkil edeceğinin bilincinde olarak tabloyu hemen satar ve parayı harcarsa, bu durumda B kişisi sebepsiz zenginleşme hükümlerine göre tablonun tam değerini A'ya iade etmek zorunda kalacaktır.
Sebepsiz Zenginleşen Kişinin Yapmış Olduğu Giderleri İsteme Hakkı
Türk Borçlar Kanunumuzun 80. maddesi, sebepsiz zenginleşen kişinin yaptığı giderlerin geri isteme hakkını düzenlemektedir. Bu maddede de zenginleşenin iyiniyetli olup olmadığına göre farklı sonuçlar düzenleme konusu edilmiştir.
Türk Borçlar Kanunumuzun 80. Maddesine Göre: "Zenginleşen iyiniyetli ise, yaptığı zorunlu ve yararlı giderleri, geri verme isteminde bulunandan isteyebilir. Zenginleşen iyiniyetli değilse, zorunlu giderlerinin ve yararlı giderlerinden sadece geri verme zamanında mevcut olan değer artışının ödenmesini isteyebilir. Zenginleşen, iyiniyetli olup olmadığına bakılmaksızın, diğer giderlerinin ödenmesini isteyemez. Ancak, kendisine karşılık önerilmezse, o şey ile birleştirdiği ve zararsızca ayrılması mümkün bulunan eklemeleri geri vermeden önce ayırıp alabilir."
Dolayısıyla zenginleşenin iyiniyetli olup olmadığı hususu, hem zenginleşenin geri verme yükümlülüğü açısından hem de zenginleşenin yaptığı giderleri diğer taraftan talep etme hakkı ve bu hakkın kapsamı bakımından son derece önem arz etmektedir ve sebepsiz zenginleşme davası açısından dava şartlarından biri olmasa dahi incelenmesi lazım gelen en önemli hususlardan biridir.
Sebepsiz Zenginleşmenin Geri İstenemeyeceği Haller
Türk Borçlar Kanunumuzun 81. maddesi, hukuka veya ahlâka aykırı bir sonucun gerçekleşmesi amacıyla yapılan edimlerin geri istenemeyeceğini düzenler. Bu madde, kamu düzenini ve genel ahlakı korumayı hedefler.
Türk Borçlar Kanunumuzun 81. Maddesine Göre: "Hukuka veya ahlaka aykırı bir sonucun gerçekleşmesi amacıyla verilen şey geri istenemez. Ancak, açılan davada hâkim, bu şeyin Devlete mal edilmesine karar verebilir."
Örneğin rüşvet olarak verilen bir paranın daha sonra sebepsiz zenginleşme nedeniyle geri istenmesi mümkün değildir.
Sebepsiz Zenginleşme Davası Ne Kadar Sürer?
Sebepsiz zenginleşme davalarının süresi, çeşitli faktörlere bağlı olarak değişiklik göstermektedir. Bu faktörler arasında mahkemelerin iş yükü, davanın kapsamı, tarafların sunduğu delillerin niteliği ve taraf tanıklarının sayısı yer almaktadır. Genel olarak, bu tür davaların sonuçlanması 1-2 yıl kadar sürebilmektedir.
Ancak bu süreler kesin olmayıp her davanın kendi dinamiklerine göre değişebilir. Örneğin, dosyaya bakmakla görevli ve yetkili mahkemenin iş yükü yoğunluğu ve dava konusunun kapsamı, tarafların iddialarını ispatlamak için sundukları keşif, bilirkişi raporu ve tanık beyanı gibi delillerin toplanmasının zaman alması gibi nedenler dolayısıyla bu davaların daha uzun sürebildikleri de görülebilmektedir. En kısa süre içerisinde sonuca gidilebilmesi için alanında uzman bir meslektaşımızdan profesyonel avukatlık hizmeti alınmasını tavsiye etmekteyiz.
Sebepsiz Zenginleşmeye İlişkin Yargıtay Kararları
Borçlanılmayan edimin ifası halinde sebepsiz zenginleşme nedeniyle ileri sürülen taleplerin incelenmesi,
Yargıtay 3. Hukuk Dairesi 2021/3320 E., 2022/716 K. sayılı kararı
"...
...
...
6098 sayılı TBK’nın “Borçlanılmamış edimin ifası” başlıklı 78/1. maddesi “Borçlanmadığı edimi kendi isteğiyle yerine getiren kimse, bunu ancak, kendisini borçlu sanarak yerine getirdiğini ispat ederse geri isteyebilir…” şeklinde düzenlenmiştir.
Bu düzenlemeye göre; borç olmayan şeyin ödenmesi hâlinde, sebepsiz zenginleşmeye dayanılarak talepte bulunabilmesi için; borcun ifası amacıyla ödeme yapılması, gerçekte ödenmesi gereken bir borcun bulunmaması, ödemeyi yapan kimsenin yanılmak suretiyle kendisini borçlu sanarak ödemede bulunması gerekir.
Somut olayda; davacı, davalı ile imzalanan “Anlaşmalı Boşanma Protokolü” başlıklı tarihsiz belge kapsamında ortak çocukları ...’nın tüm gider ve masraflarını ve geleceğini karşılamak amacıyla davalıya 300.000,00 TL’yi banka kanalıyla gönderdiğini bu paranın aylık olarak ödenecek olan nafaka yerine toplu ödeme olarak düşünüldüğünü ancak boşanma davasında mahkemece aylık nafakaya hükmedildiğinden toplu ödeme tutarı 300.000 TL'nin davalı yedinde sebepsiz kaldığını ileri sürerek, eldeki davayı açmıştır. Dosyanın incelenmesinde, davacı tarafından ödemenin 28.10.2014 tarihinde yapıldığı, hakim tarafından onaylanmamış tarihsiz protokolün ise 12.11.2014 tarihinde açılan boşanma davasına ilişkin olduğu, bu kapsamda ödemenin boşanma davasından önce yapıldığı, yine ödemeye ilişkin dekontta da yapılan ödemenin protokol kapsamında olduğuna yönelik herhangi bir açıklamanın bulunmadığı anlaşılmaktadır. Hal böyle olunca davacı tarafından davalıya yapılan ödemenin; protokol kapsamında, anlaşıldığı üzere aylık nafaka tutarına yönelik olarak yapıldığının da kabulüne olanak yoktur.
O halde, mahkemece; yukarıdaki ilke ve esaslar gözetilerek, ispatlanamayan davanın reddine karar verilmesi gerekirken, yanılgılı değerlendirmeyle yazılı şekilde kabule ilişkin hüküm kurulmuş olması doğru görülmemiş, bozmayı gerektirmiştir.
...
...
..."
Sebepsiz zenginleşmede zenginleşenin yaptığı giderleri talep etme hakkına ilişkin karar,
Yargıtay 3. Hukuk Dairesi 2017/13230 E., 2019/2267 K. sayılı kararı
"...
...
...
Sebepsiz zenginleşme, bir kimsenin mal varlığının geçerli (haklı) bir sebep olmaksızın diğer bir kimsenin mal varlığı aleyhine çoğalması (zenginleşmesi) demektir. Sebepsiz zenginleşmeye dayalı alacak talep edilebilmesi için borçlunun mal varlığından bir başkasının aleyhine olarak bir zenginleşme meydana gelmeli, zenginleşme ve zenginleştirici olay arasında illiyet bağı bulunmalı ve zenginleşme haklı bir sebebe dayanmamalıdır.
Sebepsiz zenginleşme; bunlardan hangisi yoluyla gerçekleşmiş olursa olsun, sebepsiz zenginleşen, aleyhine zenginleştiği tarafa karşı, geri verme borcu altındadır.
Sebepsiz zenginleşme nedeniyle iade borcunun kapsamı ve yapılmış olan giderlerden hangilerinin geri istenebileceği, giderlerin niteliğine ve zenginleşen kimsenin iyiniyetli ya da kötü niyetli oluşuna göre farklılık göstermektedir.
"Geri vermenin kapsamı" başlığı altında düzenlenen TBK'nun 79.ve 80.maddeleri uyarınca "sebepsiz zenginleşen, zenginleşmenin geri istenmesi sırasında elinden çıkmış olduğunu ispat ettiği kısmın dışında kalanı geri vermekle yükümlüdür."
Zenginleşen, zenginleşmeyi iyiniyetli olmaksızın elden çıkarmışsa veya elden çıkarırken ileride geri vermek zorunda kalabileceğini hesaba katması gerekiyorsa, zenginleşmenin tamamını geri vermekle yükümlüdür. (m.79)"
"Zenginleşen iyiniyetli ise, yaptığı zorunlu ve yararlı giderleri, geri verme isteminde bulunandan isteyebilir. Zenginleşen iyiniyetli değilse, zorunlu giderlerinin ve yararlı giderlerinden sadece geri verme zamanında mevcut olan değer artışının ödenmesini isteyebilir. Zenginleşen, iyiniyetli olup olmadığına bakılmaksızın, diğer giderlerinin ödenmesini isteyemez. Ancak kendisine karşılık önerilmezse o şey ile birleştirdiği ve zararsızca ayrılması mümkün bulunan eklemeleri geri vermeden önce ayırıp alabilir (m.80).
Yukarıda belirtilen yasa hükümlerinin değerlendirilmesi bakımından öncelikle yapılan masrafların niteliği üzerinde durmak gerekmiştir. Yasada tanımları yapılmamış olmakla birlikte, bir şeyin varlığını ve değerini korumak için yapılması gerekli olan harcamalar; zorunlu, birşeyin değerini ve verimini artırmak için yapılan harcamalar; faydalı ve hiçbir gereği yokken sadece kişisel zevkler için yapılan harcamalar ise; lüks olarak nitelendirilmektedir. (Akıntürk, Turgut, Borçlar Hukuku, 17.baskı, Beta Basım, İstanbul, 2011, s109.)"
...
...
..."
Sebepsiz zenginleşme halinde zenginleşenin yaptığı giderlerin iadesini talep etmesi durumunda yapılan giderlerin miktar olarak tespiti ile bu giderlerin faydalı mı, zorunlu mu yoksa lüks mü olduğu hususunun bilirkişi raporuyla ayrıca incelenmesi gerekeceğine ilişkin karar,
Yargıtay 3. Hukuk Dairesi 2016/14865 E., 2018/4456 K. sayılı kararı
"...
...
...
Dava, başkasına ait taşınmazda yapılan giderlerin sebepsiz zenginleşme hükümleri uyarınca tahsili istemine ilişkindir.
Uyuşmazlık; davacının dava konusu taşınmaz için yaptırdığı imalat ve tadilatların lüks mü yoksa faydalı ve zorunlu mu oldukları, bu çerçevede lüks faydalı ve zorunlu masrafların tutarının ne kadar olduğu ve belirlenen tutarın davalıdan sebepsiz zenginleşme hükümlerine göre iadesinin istenip istenemeyeceği noktalarında toplanmaktadır.
Sebepsiz zenginleşme, 6098 sayılı TBK’nun 77 ve devamı (mülga 818 sayılı BK’nun 61 vd) maddelerinde düzenlenmiş olup, madde hükmü uyarınca "Haklı bir sebep olmaksızın, bir başkasının malvarlığından veya emeğinden zenginleşen, bu zenginleşmeyi geri vermekle yükümlüdür. Buna göre; sebepsiz zenginleşmeden söz edilebilmesi için bir taraf zenginleşirken diğerinin fakirleşmesi, zenginleşme ile fakirleşme arasında uygun nedensellik (illiyet) bağının bulunması ve zenginleşmenin hukuken geçerli bir nedene dayalı olmaması gerekmektedir. Sebepsiz zenginleşme halinde zenginleşen ve fakirleşen arasında kanun gereği bir borç ilişkisi doğmakta olup, bu borcun konusu malvarlığında meydana gelen fazlalığın geri verilmesidir.
Sebepsiz zenginleşme nedeniyle iade borcunun kapsamı ve yapılmış olan giderlerden hangilerinin geri istenebileceği, giderlerin niteliğine ve zenginleşen kimsenin iyiniyetli ya da kötüniyetli oluşuna göre farklılık göstermektedir.
" Geri vermenin kapsamı” başlığı altında düzenlenen TBK’nun 79. ve 80. maddeleri uyarınca “ Sebepsiz zenginleşen, zenginleşmenin geri istenmesi sırasında elinden çıkmış olduğunu ispat ettiği kısmın dışında kalanı geri vermekle yükümlüdür."
Zenginleşen, zenginleşmeyi iyiniyetli olmaksızın elden çıkarmışsa veya elden çıkarırken ileride geri vermek zorunda kalabileceğini hesaba katması gerekiyorsa, zenginleşmenin tamamını geri vermekle yükümlüdür ” (m. 79).
"“ Zenginleşen iyiniyetli ise, yaptığı zorunlu ve yararlı giderleri, geri verme isteminde bulunandan isteyebilir. Zenginleşen iyiniyetli değilse, zorunlu giderlerinin ve yararlı giderlerinden sadece geri verme zamanında mevcut olan değer artışının ödenmesini isteyebilir. Zenginleşen, iyiniyetli olup olmadığına bakılmaksızın, diğer giderlerinin ödenmesini isteyemez. Ancak, kendisine karşılık önerilmezse, o şey ile birleştirdiği ve zararsızca ayrılması mümkün bulunan eklemeleri geri vermeden önce ayırıp alabilir (m. 80). Yukarıda belirtilen yasa hükümlerinin değerlendirilmesi bakımından öncelikle yapılan masrafların niteliği üzerinde durmak gerekmiştir. Yasada tanımları yapılmamış olmakla birlikte, bir şeyin varlığını ve değerini korumak için yapılması gerekli olan harcamalar; zorunlu, bir şeyin değerini ve verimini arttırmak için yapılan harcamalar; faydalı ve hiçbir gereği yokken sadece kişisel zevkler için yapılan harcamalar ise; lüks olarak nitelendirilmektedir. (Akıntürk, Turgut, Borçlar Hukuku, 17. Baskı, Beta Basım, ..., 2011, s.109.) "
"Bu aşamada az önce belirtilen yasal hükümlerin zenginleşenin iyiniyetli ya da kötüniyetli olma durumuna göre değerlendirmesine gelince ; zenginleşen iyiniyetli ise, yaptığı zorunlu ve yararlı giderleri, geri verme isteminde bulunandan isteyebilir. Zenginleşen iyiniyetli değilse, zorunlu giderlerinin ve yararlı giderlerinden sadece geri verme zamanında mevcut olan değer artışının ödenmesini isteyebilir. Zenginleşen, iyiniyetli olup olmadığına bakılmaksızın, diğer giderlerinin ödenmesini isteyemez. Ancak, kendisine karşılık önerilmezse, o şey ile birleştirdiği ve zararsızca ayrılması mümkün bulunan eklemeleri m.80’e göre geri vermeden önce ayırıp alabilir. Lüks ( Fuzuli ) masrafları ise, gerek iyi niyetli gerekse kötü niyetli iade borçlusu iade alacaklısından isteyemez. ( Oğuzman, Kemal, Borçlar Hukuku Genel Hükümler, 8.Baskı, Vedat Kitapçılık, ..., 2010,s.718vd.)
Somut uyuşmazlıkta; davacının davalıya ait taşınmazda yaptığı giderlerin faydalı ve zorunlu olduğunu iddia ettiği, davalının ise, yapılan tadilat ve imalatlardan haberdar olmadığını, kendisinden izin alınmaksızın yapıldığını ve yapılan giderlerin faydalı ve zorunlu olmadıklarını savunduğu anlaşılmıştır. Mahkemece delil tespiti dosyası getirtilerek dosya arasına alındığı; yapılan incelemesinde mobilya, elektrik tesisatı ve aydınlatmalar ile kalorifer ve sıhhi tesisat için yapılan imalat ve tadilatların masraflarının tespitine dair bilirkişi heyetinden rapor alındığı ancak, raporda yapılan imalat ve tadilatların zorunlu, faydalı ya da lüks olup olmadıkları, ve bunlar arasında niteliklerine göre birleşen ve zararsızca ayrılmaları mümkün olan imalatlar bulunup bulunmadığı yönünden görüşlerine başvurulmadığı anlaşılmıştır. Her ne kadar yargılama sırasında mahkemece delil tespiti dosyası ile yetinilmeyerek yeniden keşif yapılmış ve bilirkişi raporu temin edilmiş ise de; inşaat, makine ve elektrik bilirkişisi tarafından ayrı ayrı sunulan raporlarda da sadece yapılan imalat ve tadilatların neler olduğunun, dava tarihi itibariyle masraf tutarlarının ve sökülüp götürülmesi mümkün olan iş ve malzemelerin belirlendiği ancak, davacının tahliye tarihi itibariyle masraf tutarı belirlenmediği gibi, yapılan masrafların niteliği üzerinde de durulmadığı görülmüştür. Bu haliyle; delil tespiti dosyasında bulunan bilirkişi raporları ve yargılama sırasında alınan bilirkişi raporlarının hüküm kurmaya elverişli olmadıkları açıktır. "
O halde; mahkemece; davacının dava konusu taşınmaz için yaptırdığı imalat ve tadilatların tespiti ile bunların lüks mü yoksa faydalı ve zorunlu mu oldukları, bunların sebepsiz zenginleşme tarihi olan evin davacı tarafından tahliye edildiği tarih itibariyle tutarının ne olduğu, yapılan imalatların ve tadilatların asıl şeyden ayrılmasının mümkün olup olmadığı hususlarını içeren alanında uzman bilirkişi heyetinden hüküm kurmaya ve yargıtay denetimine elverişli rapor alınarak sonucu dairesinde hüküm tesisi gerekirken; yanılgılı değerlendirme ve eksik inceleme ile yazılı şekilde karar verilmiş olması doğru görülmemiş, bozmayı gerektirmiştir.
...
...
..."
Borçlu olunmayan şeyin hata nedeniyle ödenmesi/verilmesi durumunda sebepsiz zenginleşme taleplerinin incelenmesine dair yorum, ispat yükü ve somut olay açısından incelenmesi lazım gelen hususlara dair karar,
Yargıtay 4. Hukuk Dairesi 2016/2910 E., 2018/1424 K. sayılı kararı
"...
...
...
Dava konusu alacak, sosyal yardım ödemelerinden eksik gelir ve damga vergisi kesilmesi nedeniyle davalıya yapılan fazla ödemenin tahsiline ilişkindir.
Fazla ödemenin idarenin bir şart tasarrufuna dayanmadığı, salt hatalı ödemeden kaynaklandığı anlaşılmaktadır.
TBK'nın 77/1. maddesine göre, zenginleşen başkasının malvarlığından veya emeğinden haklı bir sebep olmaksızın elde ettiği zenginleşmeyi geri vermek zorundadır. Geri verme borcunun konusu ve kapsamı; TBK'nın 79 ve 80. maddelerde "aynen geri verme ilkesi"ne göre düzenlenmiştir.
Sebepsiz zenginleşme; geçerli olmayan ve tahakkuk etmemiş yahut varlığı sona ermiş bir nedene ya da borçlu olunmayan şeyin hataen verilmesine dayalı olarak gerçekleşebilir. Sebepsiz zenginleşme bunlardan hangisi yoluyla gerçekleşmiş olursa olsun, sebepsiz zenginleşen, aleyhine zenginleştiği tarafa karşı geri verme borcu altındadır.
Borç olmayanı rızası ile ödeyen kimse yanlışlığa düştüğünü ispat ettiği takdirde ödediğini geri isteyebilir. Yanlışlık eda ile ilgili olup, edada bulunan da bağışlama irade ve arzusunun bulunmadığını gösteren bir yanılmadır.
HGK'nun 05/12/1984 tarih ve 1982/13-387 esas, 1984/997 karar sayılı kararı ile herhangi bir şart tasarrufa dayanmayan salt hatalı ödemenin idare tarafından BK'nın sebepsiz zenginleşme kurallarına göre geri istenebileceği açıklanmıştır.
Şu durumda, mahkemece idarenin şart tasarrufuna dayanmayan hatalı ödemenin Borçlar Hukuku'nun sebepsiz zenginleşme hükümleri çerçevesinde istenebileceği değerlendirilerek, bu bağlamda tarafların sıfatı da gözetilerek, hasıl olacak sonuca göre bir karar verilmesi gerekirken, yanılgılı gerekçeyle davanın reddi doğru olmamış, kararın bu nedenle bozulması gerekmiştir.
...
...
..."
Sebepsiz zenginleşme davalarında zamanaşımı define ilişkin yapılması gereken incelemelere dair karar,
Yargıtay 3. Hukuk Dairesi 2016/8667 E., 2018/284 K. sayılı kararı
"...
...
...
Borçlar Kanununun 66. maddesinde sebepsiz zenginleşme davası için biri bir yıllık kısa, sübjektif ve nispi, diğeri on yıllık uzun, objektif ve mutlak olmak üzere iki ayrı zamanaşımı süresi öngürülmüştür. TBK'nın 82. Maddesinde 1 yıllık kısa süre, iki yıl olarak düzenlenmiştir. Bu süre, hak sahibi davacının, zenginleşmeyi geri isteme hakkı olduğunu öğrendiği tarihten itibaren işlemeye başlar.
Davacının geri isteme hakkının olduğunu öğrenebilmesi için zenginleşenin kimliğini, zenginleşmenin kendisine ait olduğunu ve haksız zenginleşmenin miktarını fiilen bilmesi gerekir. Bu şartlar, davacı tarafından kesin veya en azından davanın açılmasına imkan verecek ölçüde bilinmelidir.
Sebepsiz zenginleşmede geri alma hakkının doğum anı; sebepsiz zenginleşme ve yoksullaşma olgularının gerçekleştiği andır. İade borcunun kapsamını belirlemede öncelikle fakirleşme ve zenginleşme zamanının tespit edilmesi gerekir.
Malvarlığı henüz zenginleşene verilmeden, davalının sebepsiz iktisabından ve bunun doğal sonucu olarak geri almaya ilişkin dava hakkından bahsedilemez. Dava hakkının doğmadığı hallerde ise zamanaşımının uygulanması düşünülemez. Bu bağlamda, sebepsiz zenginleşme olgusunun ve zamanaşımı def’i yönünden de iade borcunun muaccel olduğu anın dolayısıyla sebepsiz zenginleşme anının tespiti önemlidir.
Tüm bu bilgiler ışığında somut olay irdelendiğinde; davacı tarafından irtifak hakkı bedelinin tahsili için ... Asliye Hukuk Mahkemesinin 2014/484 Esas sayılı dosyası ile dava dışı ... aleyhine kamulaştırmasız el koymadan kaynaklanan ... davası açılmış ve yargılama sırasında davacıya ait taşınmaz üzerinden geçen enerji nakil hattı için 2005 yılında ... tarafından ... Asliye Hukuk Mahkemesinin 2005/110 Es. 2005/595 Karar sayılı dosyası ile iş bu taşınmazın bir kısmı ile aynı köyde 58 parsel sayılı taşınmazın bir bütün taşınmaz gibi ve zilyedi de davalı ... gösterilerek dava açılmış olduğu ve yargılama neticesinde tespit edilen kamulaştırma bedelinin davalıya ödenmesine karar verilmiş olduğu öğrenilmiştir. Bu bağlamda dava konusu olayda zamanaşımı süresinin başlangıç anının, davacının kendisine ait taşınmaz için ödenecek kamulaştırma bedelinin davalıya ödenmiş olduğunu öğrendiği an olduğu anlaşılmaktadır.
Buna göre, davacının kendisine ait taşınmaz için ödenecek kamulaştırma bedelinin davalıya ödenmiş olduğunu öğrendiği an araştırılarak, zamanaşımı süresinin geçip geçmediğinin tartışılması ve sonucu dairesinde hüküm tesisi gerekirken yanılgılı değerlendirme ile yazılı şekilde davanın reddine karar verilmesi doğru görülmemiş, bu husus bozmayı gerektirmiştir.
...
...
..."