top of page
Avukat Baran DELİL

Tapu Sicilinin Yanlış Tutulmasından Dolayı Devletin Tazminat Sorumluluğu (TMK 1007. md) 2024

Delil Hukuk Bürosu

tapu sicilinin hatalı tutulması nedeniyle devletin tazminat sorumluluğu davası
 

Makale İçeriği:

 

Tapu Sicili Nedir?


Tapu sicili, taşınmaz mallara ait mülkiyet hakları ve diğer ayni haklar ile şerh ve beyanların kaydedildiği resmi kayıtlara verilen isimdir. Bu sicil, taşınmazların kim tarafından ne şekilde edinildiği hususunu kayıt altına alan ve bunlar üzerindeki hakları ve yükümlülükleri yasal güvence altında saklayan bir belge niteliğindedir.


Tapu sicilinin temel amacı, taşınmaz mülkiyetinin güvenilir ve yasal şekilde belirlenmesi, kayıt altına alınması ve şeffaf bir yapıya sahip olmasıdır. Türkiye'de tapu sicilinin tutulması görevi Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğü’ne aittir. Sicil, taşınmaz malın sahibi, yüzölçümü, sınırları, bulunduğu yer ve üzerindeki irtifak hakları gibi taşınmaza dair birçok bilgiyi içermektedir.


Tapu sicilinin güvenilir olması için kayıtların doğru tutulması ve değişikliklerin zamanında yapılması büyük önem taşır. Türk Medeni Kanunumuza göre, tapu siciline yapılan tesciller, taşınmazların yasal olarak sahibini belirler ve ayni hakların üçüncü kişilere karşı ileri sürülebilmesi için bu tesciller zorunludur, dolayısıyla taşınmaz mülkiyetinin el değiştirmesi tapuda gerçekleştirilecek tescil işlemiyle mümkün olmaktadır. Tapu sicilinin bu neviden büyük bir öneme sahip olması nedeniyle tapu sicilinin doğru tutulması devletin sorumluluğundadır ve makalemizin devamında detaylı olarak açıklayacak olduğumuz üzere devlet, bu sorumluluğun herhangi bir suretle ihlali halinde kusursuz sorumluluk ilke ve esasları uyarınca tazminat ödemek durumundadır.



Tapu Sicilinin Doğru Tutulması ve Devletin Yükümlülükleri


Tapu sicilinin aleniyeti(açıklığı) ilkesi, herkesin tapu kayıtlarını inceleyebilmesini ve bu kayıtlara güvenerek işlem yapabilmesini sağlar. Bu sayede, taşınmazlarla ilgili hakların ve yükümlülüklerin şeffaflığı sağlanır. Türk Medeni Kanunumuzun 1020. maddesi, tapu sicilinin açıklığı(aleniyeti) ilkesini düzenlemektedir.


Türk Medeni Kanunumuzun 1020. Maddesine Göre: "Tapu sicili herkese açıktır. İlgisini inanılır kılan herkes, tapu kütüğündeki ilgili sayfanın ve belgelerin tapu memuru önünde kendisine gösterilmesini veya bunların örneklerinin verilmesini isteyebilir. Kimse tapu sicilindeki bir kaydı bilmediğini ileri süremez."

Tapu sicilinin açıklığı ilkesi gereği hiç kimse, tapu sicilinde yer alan bir bilgiye vakıf olmadığını ileri süremeyecektir. Bu nedenle devlet, tapu sicilindeki kayıtların doğru tutulacağının ve şayet kayıtlarda herhangi bir hata söz konusu olması durumunda bu hataların sorumluluğunun haksız bir şekilde vatandaşa yükletilmeyeceğinin güvencesini vermek durumundadır. Aksi takdirde tapu siciline güven söz konusu olamayacağı gibi vatandaşlar arasında mülkiyetin geçişi konusunda ciddi sıkıntılar da gündeme gelebilecek ve toplumsal huzur tehdit altında olacaktır.


Tapu sicilinin doğru tutulması, taşınmaz mülkiyeti ve diğer ayni hakların güvenilir bir şekilde kayıt altına alınması açısından büyük önem taşır. Bu güvenilirliği sağlamak amacıyla, Türk Medeni Kanunumuzun 1007. maddesinde, tapu sicilinin tutulmasından doğan bütün zararlardan devletin sorumlu olacağı düzenlenmiştir. Bu hüküm, tapu siciline duyulan güvenin korunmasını ve sicilin doğru tutulmasını temin eder.


Türk Medeni Kanunumuzun 1007. Maddesine Göre: "Tapu sicilinin tutulmasından doğan bütün zararlardan Devlet sorumludur. Devlet, zararın doğmasında kusuru bulunan görevlilere rücu eder. Devletin sorumluluğuna ilişkin davalar, tapu sicilinin bulunduğu yer mahkemesinde görülür."

Devletin tapu sicilinin doğru tutulmasından sorumlu olması, tapu siciline güvenerek işlem yapan kişilerin haklarının korunmasını amaçlar. Tapu sicilinin doğru tutulması ve aleniyetinin sağlanması, taşınmazlarla ilgili hakların güvence altına alınması ve hukuki işlemlerin güvenilirliği açısından kritik öneme sahiptir. Devletin bu konudaki sorumluluğu, tapu siciline duyulan güvenin korunmasını ve taşınmaz piyasasının istikrarını temin eder. Böylece taşınmaz mülkiyetinin devrine istinaden toplumdaki kişiler arasında kurulması gereken hukuki güvenin, devlet güvencesiyle sağlanması amaçlanmıştır. Eğer tapu sicilinin tutulmasında bir hata veya eksiklik nedeniyle bir kişi zarar görürse, devlet bu zararı tazmin etmekle yükümlüdür. Bu sorumluluk, bir çeşit kusursuz sorumluluk türüdür; yani, zararın meydana gelmesinde devletin veya tapu sicil memurunun kusurlu olması şartı aranmaz. Ancak TMK 1007/2. fıkrası hükmüne göre eğer tapu sicilinin tutulmasında görevli olan kişilerin kusurluluğu söz konusuysa devlet, ödediği tazminat için zararın doğmasında kusuru bulunan görevlilere rücu edebilir.



Tapu Sicilinin Tutulmasında Meydana Gelebilecek Hatalar


Tapu sicilinin tutulmasında memur hatası, idari yazışma hatası, karşılıklı yanlış anlaşılmalar, yanlış hesaplamalar vb. birçok farklı nedenle çeşitli hatalar meydana gelebilmektedir. Bu hataların başında:

  • Kimlik bilgilerinin hatalı yazılması,

  • Hisse ve payların hatalı yazılması,

  • Teknik hatalar, örneğin kadastro tespitinde sınırların hatalı tespit edilmesi, yüzölçümünün eksik yazılması,

  • Yolsuz tescil, gerçek hak durumunu yansıtmayan hatalı veya kötüniyetli işlemler

gelmektedir.


Bu gibi hatalar nedeniyle gerçek hak sahiplerinin zarara uğraması ve bu zararın başkaca bir şekilde giderilememesi durumunda tapu sicilinin tutulması nedeniyle devletin tazminat sorumluluğuna gidilmesi mümkün olabilmektedir.


Örneğin bir mahkemenin ihtiyati tedbir uyguladığı 2 taşınmazdan yalnızca birinin üzerindeki ihtiyati tedbir kararını kaldırması gerekirken, tapuya gönderilen müzekkereyi yanlış okuyan memurun bu taşınmazların her ikisi üzerindeki ihtiyati tedbirin kaldırılması işlemini gerçekleştirmesi akabinde, kayden malik olan kişi tarafından taşınmazların her ikisinin de iyiniyetli üçüncü kişilere satışının sağlanması durumunda tapu sicilinin tutulmasından doğan sorumluluk nedeniyle devletin tazminat ödemesi gerekecektir. Bu gibi durumlar maalesef nadiren de olsa yaşanabilmektedir. Ancak neyse ki devletin bu gibi durumlarda yükümlendiği tazminat sorumluluğu nedeniyle telafisi imkansız bir zarar meydana gelmemekte ve vatandaşların mağduriyeti giderilebilmektedir.


Yine sık yaşanılan bir örnekle ortaya çıkabilecek zararları somutlaştırmamız gerekirse: üzerinden kadastro geçen bir taşınmazın yüzölçümü, tapuya hatalı olarak olduğundan daha fazla yazılmış ve daha sonra bu taşınmaz bir iyiniyetli üçüncü kişi tarafından satın alınmışsa, iyiniyetli üçüncü kişi tarafından gerçekleştirilen satın alma işleminden sonra Kadastro Kanunumuzun 41. maddesi gereği düzeltme yapılarak taşınmaz yüzölçümünün azaltılması halinde iyiniyetli üçüncü kişi tarafından TMK 1007. maddesi gereğince devletin tazminat sorumluluğuna dayanılabilir.


Makalemizin devamında tapu sicilinin tutulması nedeniyle devletin tazminat sorumluluğuna ilişkin dava şartları ve dikkat edilmesi gereken uygulama kurallarını detaylı olarak ele alacağız.



Tapu Sicilinin Hatalı Tutulması Nedeniyle Tazminat Davası


Tapu sicilinin hatalı tutulması, taşınmaz mülkiyeti ve ayni hakların yanlış veya eksik kaydedilmesi ya da tapu sicilinde yer alan şerh, beyan ve irtifakların kaydının hatalı olarak tutulması gibi durumlarda, ilgili kişilerin maddi zarara uğraması söz konusu olabilir. Bu tür durumlarda, yukarıda da bahsetmiş olduğumuz gibi Türk Medeni Kanunumuzun 1007. maddesi uyarınca tapu sicilinin tutulmasından doğan bütün zararlardan devlet sorumludur. Dolayısıyla tapu sicilinin tutulmasına ilişkin bu neviden hatalı işlemlerin söz konusu olması ve zararın meydana gelmesi durumunda, mağdur olan vatandaşlar tarafından hazineye karşı tazminat davası açılabilir.


Devletin bu sorumluluğu, kusursuz sorumluluk olarak nitelendirilir; yani, zararın meydana gelmesinde devletin veya tapu sicil memurunun kusuru aranmaz. Zarar gören kişi, doğrudan devlete karşı tazminat davası açabilir. Devlet, ödediği tazminat için zararın doğmasında kusuru bulunan görevlilere rücu etme hakkına sahiptir. Bu tür davalarda zararın, tapu sicilinin hatalı tutulmasından kaynaklandığının ve bu hata ile zarar arasında illiyet bağının bulunmasının ispatı önem taşır.


a) Hatalı Tapu İşlemleri Nedeniyle Devletin Sorumluluğunun Hukuki Dayanağı


Tapu sicilinin hatalı tutulması nedeniyle devletin kusursuz sorumluluğunun en doğrudan kaynağı, yukarıda da değinmiş olduğumuz üzere Türk Medeni Kanunumuzun 1007. maddesidir.


Türk Medeni Kanunumuzun 1007. Maddesine Göre: "Tapu sicilinin tutulmasından doğan bütün zararlardan Devlet sorumludur. Devlet, zararın doğmasında kusuru bulunan görevlilere rücu eder. Devletin sorumluluğuna ilişkin davalar, tapu sicilinin bulunduğu yer mahkemesinde görülür."

Bunun yanında, devletin tazminat sorumluluğu esasen vatandaşların mülkiyet hakkına dayanmaktadır. Bu nedenle Anayasamızın 35. maddesi ile 125. maddelerinin yanında, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin Ek 1 No'lu Protokolü'nün 1. maddesinin de bu sorumluluğun temelini oluşturduğunu söylememiz yanlış olmayacaktır. Dolayısıyla olası bir hak ihlali durumunda Anayasa Mahkemesi ile Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'ne başvurulması da söz konusu olabilecektir.



b) Tapu Sicilinin Hatalı Tutulması Nedeniyle Devletin Tazminat Sorumluluğunun Şartları


Devlet, tapu sicilinin tutulmasından doğan bütün zararlardan sorumludur ve devletin bu sorumluluğu, kusursuz sorumluluk kapsamındadır. Dolayısıyla hazineye karşı yöneltilecek olan bu neviden bir tazminat davasında hazine yetkilileri tarafından tapuda meydana gelen kusurun tapu memuru veya başkaca bir üçüncü kişi tarafından meydana geldiği iddiası ile savunma yapılamaz ve bu şekilde hazinenin sorumluluktan kurtulması sağlanamaz.


Tapu sicilinin hatalı tutulması nedeniyle devletin tazminat sorumluluğunun şartları:

  1. Tapuda gerçekleştirilen hatalı bir işlem veya gerçekleştirilmesi gerektiği halde gerçekleştirilmeyen işlem yani: Fiil,

  2. Fiil nedeniyle meydana gelen zarar,

  3. Hukuka aykırılık,

  4. Nedensellik(illiyet) bağı

    şeklinde sayılabilir.


b.1) Fiil


Devletin sorumluluğunun doğabilmesi için tapu sicilinde bir hata, eksiklik veya yanıltıcı bilgi bulunması yani hatalı bir tapu kaydının söz konusu olması gerekir. Bu, taşınmaz üzerindeki hakların yanlış veya eksik kaydedilmesi, yanlış sınırlandırma yapılması, ya da paylar konusunda hata yapılması gibi çeşitli biçimlerde olabilir. Örneğin, taşınmazın sahibi veya ortaklarının pay oranları yanlış kaydedilmişse, bu durum hatalı kayıt olarak kabul edilir.


Ek olarak, tapu müdürlüğü nezdinde yapılması gereken bir işlemin tapu memurları tarafından yapılmaması durumunda da ihmali bir fiilin söz konusu olacağı açıktır ve bu nedenle de devletin tazminat sorumluluğuna gidilebilir. Örneğin arsa sahibinin talepte bulunmasına rağmen taşınmaz üzerinde kat karşılığı inşaat sözleşmesi bulunduğuna dair şerhin tapu siciline kaydedilmemesi durumunda da meydana gelen zarar nedeniyle devletin sorumluluğuna gidilmesi mümkündür.


b.2) Zarar


Hatalı tapu kaydının mevcudiyeti devletin tazminat sorumluluğuna gidilmesi için yeterli değildir. Bu hatalı kayıt nedeniyle doğrudan bir zararın meydana gelmiş olması gerekir. Ancak, tazminat talebi için doğrudan bir zarar şarttır; örneğin, kişinin taşınmaz üzerindeki hak kaybı, mali kayıp veya taşınmaz üzerinde planladığı işlemlerde engellemelerle karşılaşması gibi somut zararların doğmuş olması gerekir.


Zararın yaşanmış olduğunun kabul edilebilmesi ve bu zararın devlet tarafından TMK 1007. madde hükmüne dayanılarak karşılanabilmesi için zararın başka türlü karşılanabilme olanağının bulunmaması da gerekmektedir. Türk Medeni Kanunumuzun 1007. maddesine dayanılarak hazineye karşı açılan tazminat davalarının kaybedilmesinde en büyük nedenlerden biri ise bu şartın sağlanmamış olması olagelmektedir. Doktrinde bunun aksini gerektiren başkaca görüşler olmakla birlikte, uygulamada: Hak kaybında uğrayan kişiler tarafından ilgililere somut olayın gereklerine uygun olacak şekilde dava açılarak veya icra takibi yapılarak zararın telafisi sağlanmaya çalışılmalı; bu dava ve/veya takiplerin sonuçsuz kalması üzerine devletin sorumluluğu yoluna gidilmelidir.


Örneğin Yargıtay 5. Hukuk Dairesi tarafından 2013/29640 E. ve 2014/11741 K. numarasıyla verilen kararda: "TMK’nun 1007. maddesi uyarınca tazminat talep edilebilmesi için uğranılan zararın başka türlü karşılanabilme olanağının bulunmaması gerekir. Davacı adına tescil edilmesi gereken payın Gaziosmanpaşa Belediye Başkanlığı adına tescil edildiği ve belediyenin bu taşınmazda halen paydaş olduğu anlaşılmaktadır. Davacının Gaziosmanpaşa Belediye Başkanlığı’na karşı tapu iptali ve tescil davası açmak suretiyle zararını giderme olanağı varken TMK’nun 1007. maddesi uyarınca tazminat talep edemez. Davanın bu nedenle reddi yerine, yazılı gerekçelerle kabulüne karar verilmesi, doğru görülmemiştir." ifadeleriyle, tapu sicilinin hatalı bir şekilde tutulması nedeniyle uğranılan zararın başka türlü karşılanabilme olanağının söz konusu olması durumunda, devletin sorumluluğuna başvurulmadan önce zararın bu şekilde karşılanması için gerekli işlemlerin yapılması gerektiği açıkça ortaya konulmuştur.


Vatandaşın uğramış olduğu zararı açacağı dava sonucunda karşılayamaması durumunda, yapmış olduğu yargılama giderleri ve avukatlık ücretleri de zarar miktarına eklenebilecek ve devlete karşı açılacak olan tazminat davasında ayrı birer kalem olarak talep edilebilecektir.


b.3) Nedensellik(İlliyet) Bağı


Tapu sicilindeki hatalı kayıt nedeniyle meydana gelen zarardan devletin sorumlu tutulabilmesi için, hatalı kayıt ile meydana gelen zarar arasında doğrudan bir nedensellik(illiyet) bağının bulunması şarttır. Yani, zararın doğmasının doğrudan tapu sicilindeki hatadan kaynaklanması gerekmektedir. Örneğin, yanlış kaydedilen bir hisse oranı nedeniyle kişi taşınmaz üzerindeki haklarının bir kısmından mahrum kalmışsa veya zarara uğruyorsa, illiyet bağının mevcut olduğu açıkça ortadadır. Ancak, hatalı işlemden başka bir nedenden dolayı zarar oluşmuşsa devletin tazminat sorumluluğu gündeme gelmez.


b.4) Hukuka Aykırılık


Hukuka aykırılık şartı da devletin tazminat sorumluluğunun şartlarından biridir. Tapu sicilinin hatalı tutulması nedeniyle devletin tazminat sorumluluğunun doğabilmesi için, tapu sicilinde gerçekleştirilmiş olan hatalı işlemin hukuka aykırılık teşkil etmesi de gerekmektedir. Hukuka aykırılık, tapu sicilinde hatalı olarak gerçekleştirilen kayıt işleminin, tapu sicilinin tutulmasına dair yasal mevzuata, usul ve esaslara da aykırılık teşkil etmesi anlamına gelmektedir.



c) Devletin Tazminat Sorumluluğunun Kapsamı


Tapu sicilinin hatalı olarak tutulması nedeniyle devletin tazminat sorumluluğunun kapsamı oldukça geniştir. Hatalı işlem nedeniyle doğrudan uğranılan zararın yanında, devletin tazminat sorumluluğu yoluna başvuru öncesinde zararı gidermek amacıyla 3. kişi veya kurumlara karşı açılan tapu iptali ve tescil davaları ile tazminat davaları vb. davaların yargılama giderleri ve bunlar için ödenen vekalet ücretleri dahi devletin tazminat sorumluluğunun kapsamı içerisinde değerlendirilmektedir. Dolayısıyla bir silsile halinde tapu sicilinde meydana gelen veya ihmali davranışma yapılmayan işlemler nedeniyle uğranılan zarar kalemlerinin hepsinden devletin sorumlu tutulması mümkün olabilmektedir.



d) Yetkili ve Görevli Mahkeme


Uygulamada geçmişten itibaren devletin tazminat sorumluluğuna ilişkin bu davaların idari yargıda mı yoksa adli yargıda mı görüleceği hususu tartışma konusu olmuştur. Ancak güncel yargı kararları incelendiğinde, TMK 1007. maddeye dayanılarak açılan bu davaların adli yargıda görülmesi gerektiği hususu açıkça ortadadır.


Tapu sicilinin hatalı tutulması nedeniyle devletin tazminat yükümlülüğüne ilişkin davalarda:

  1. Görevli Mahkeme: Asliye hukuk mahkemesidir.(Hukuk Muhakemeleri Kanunumuzun 2. maddesi gereğince)

  2. Yetkili Mahkeme: Hatalı tapu sicilinin tutulduğu yer mahkemesidir.(Türk Medeni Kanunumuzun 1007/3. maddesi gereğince)


e) Zamanaşımı veya Hak Düşürücü Süreler


Tapu sicilinin hatalı olarak tutulması nedeniyle oluşan zararın tazminine ilişkin açılacak olan davalarda zamanaşımı süresi, Türk Borçlar Kanunumuzun 146. maddesinde düzenlenmiş olan 10 yıllık genel zamanaşımı süresi olacaktır.


Bakınız Yargıtay 5. Hukuk Dairesi tarafından 2012/27235 E. ve 2013/10162 K. sayısı ile verilen kararda: "TMK.nun 1007. maddesinde düzenlenen objektif (kusursuz) sorumluluk halinin, 818 sayılı Borçlar Kanununun 41. ve devamı maddesinde düzenlenen haksız fiil sorumluluğu ile ilgisi bulunmadığından, aynı kanunun 60. maddesindeki zamanaşımı kurallarının uygulanma imkanı olmadığı gibi, TMK.nun 1007. maddesine dayanılarak açılan davalar için de, ayrıca zamanaşımı süresi belirlenmemiştir. Bu itibarla, 818 sayılı Borçlar Kanununun 125. (6098 sayılı Türk Borçlar Kanununun 146.) maddesindeki 10 yıllık genel zamanaşımı süresinin uygulanması esastır." ifadeleriyle bu husus açıkça ortaya konulmuştur.


Ancak 18.11.2009 tarihinden öncesinde 10 yıllık zamanaşımı süresi dolmuş olan başvurucuların davalarının reddine ilişkin olarak Anayasa Mahkemesi tarafından mahkemeye erişim hakkının kısıtlandığı yönünde kararlar verildiği de görülmüştür. Bakınız Sayın Tetkik Hakimi Murat Karaca tarafından hazırlanmış olup Adalet Bakanlığı İnsan Hakları Dairesi Başkanlığı websitesinde yer alan "Türk Medeni Kanunun 1007. Maddesinin Uygulanmasının AİHM ve Anayasa Mahkemesi Kararlarına Yansıması" başlıklı çalışmada bu mesele, 2008-2009 yıllarında verilmiş olan Anayasa Mahkemesi kararlarıyla birlikte derinlemesine ele alınmıştır.



 

Tapu Kayıtlarının Hatalı Tutulması Nedeniyle Devletin Tazminat Sorumluluğuna İlişkin Yargıtay Kararları

 
  • Devletin TMK 1007. maddesi gereğince ödediği tazminatı sorumlulara rücu etmek için açacağı rücu davasında teselsül hükümlerinin uygulanmayacağına ve sorumlulara, kusurları oranında sorumluluk yükletileceğine ilişkin karar,

Yargıtay 4. Hukuk Dairesi 2014/6740 E., 2015/3634 K. sayılı kararı

"...

...

...

Dava dosyasının incelenmesinde; 30/03/2000 tarihinde Cemil'e satışı yapılan taşınmaz hissesinin 127/46080 yerine 127/460870 tescil edilmesi nedeniyle taşınmaz sahibi tarafından Hazine aleyhine Hatay 3. Asliye Hukuk Mahkemesi'nin 2011/383 esas sayılı dosyasında TMK.1007 maddesi uyarınca tapu sicilinin hatalı tutulması nedeniyle tazminat davası açıldığı ve dava sonucunda mahkemece kabul kararı verilerek 118.543,50 TL tazminatın hazineden tahsiline karar verildiği ve kararın kesinleştiği, hükmedilen miktarın icra dosyasında taşınmaz sahibine ödenmesi sonucu eldeki davada ödenen miktarın davalı Tapu Müdürlüğü görevlilerinden rücuen tahsilinin talep edildiği, davalıların davaya cevabında ise davanın reddini savunmakla birlikte yukarıda belirtilen Hatay 3. Asliye Hukuk Mahkemesi'nin 2011/383 esas sayılı dosyasında hazine tarafından zamanaşımı def'inde bulunulmadığı ve hazinenin bu nedenle ödediği tazminatı kendilerinden isteyemeyeceği şeklinde bir savunma ve iddia da bulunmadıkları anlaşılmaktadır.

Şu durumda; davalıların savunmalarında dahi belirtmedikleri yanlış ve soyut bir gerekçeye dayanılarak davanın reddedilmesi doğru değildir. Dava, TMK'nun 1007. maddesine dayanılarak açılan rücu davası olduğuna göre ve rücu davasında sorumlular arasında teselsül hükümleri uygulanamaz ilkesi bulunmasına göre, işin esasına girilerek öncelikle dava konusu zararın meydana gelmesinde davalıların kusurlu olup olmadıkları konusunda ehil bilirkişiden rapor alınması, kusurlu bulunmaları halinde kusur oranlarının tespit edilerek sonucuna göre zararın kusur oranları doğrultusunda davalılardan tahsiline karar verilmesi gerekirken, yukarıda belirtilen yanlış gerekçe ile davanın reddedilmesi doğru olmadığından kararın bu nedenle bozulması gerekmiştir.

...

...

..."


 
  • TMK’nun 1007. maddesi uyarınca tazminat talep edilebilmesi için uğranılan zararın başka türlü karşılanabilme olanağının bulunmaması gerektiğine ilişkin karar,

  • Zararın başka türlü karşılanabilmesi olanağı varsa, TMK 1007. maddesi gereğince devletin tazminat sorumluluğu yoluna başvuru öncesinde bu yolların denenmesi gerektiğine ilişkin karar,

Yargıtay 5. Hukuk Dairesi 2013/29640 E., 2014/11741 K. sayılı kararı

"...

...

...

Yapılan incelemede; Gaziosmanpaşa Belediye Başkanlığı tarafından 3290 sayılı yasa ile değişik 2981 sayılı yasa uyarınca 2659 ada 8 parsel sayılı 370 m² yüzölçümündeki taşınmazın 180/370 payının davacı adına tahsis edildiği, Gaziosmanpaşa Belediye Başkanlığı’nca, bu payın belirlenen 2.700.000 ETL karşılığında davacı adına tescili için Gaziosmanpaşa Tapu Sicil Müdürlüğüne müzekkere yazıldığı, dava konusu taşınmazda Gaziosmanpaşa Belediye Başkanlığı’nın 250/370 payı bulunduğu, Gaziosmanpaşa Tapu Sicil Müdürlüğü’nün 17.05.1990 Tarih 2485 yevmiye nolu işlemi ile belediye ait paydan 180/370 payın davacı adına, kalan 70/370 payın belediye adına tescili yerine, 70/370 payın davacı adına, kalan 180/370 payın belediye adına tescil edildiği, ancak davacının eline verilen tapu suretinde davacının payının 180/370 göründüğü, daha sonra yapılan imar uygulaması ile oluşan 3895 ada 12 parsel sayılı taşınmazda davacının 80/1136 oranında, Gaziosmanpaşa Belediye Başkanlığı’nın ise 148/1136 oranında paydaş olduğu anlaşılmaktadır.

4721 sayılı TMK.nun 1007. maddesinde, "Tapu sicilinin hatalı tutulması nedeniyle uğranılan zararlardan devlet sorumludur. Devlet zararın doğmasında kusuru bulunan görevlilere rücu eder" hükmü yer almaktadır. Tapu işlemleri kadastro tespit işlemlerinden başlayarak birbirini takip eden sıralı işlemler olup, bu kayıtlarda oluşan hatalardan devlet, TMK.'nun 1007. maddesi gereğince kusursuz olarak sorumludur.

Gaziosmanpaşa Tapu Sicil Müdürlüğü tarafından yapılan hatalı işlem nedeniyle davacının zarara uğradığı sabittir. Ancak; TMK’nun 1007. maddesi uyarınca tazminat talep edilebilmesi için uğranılan zararın başka türlü karşılanabilme olanağının bulunmaması gerekir. Davacı adına tescil edilmesi gereken payın Gaziosmanpaşa Belediye Başkanlığı adına tescil edildiği ve belediyenin bu taşınmazda halen paydaş olduğu anlaşılmaktadır. Davacının Gaziosmanpaşa Belediye Başkanlığı’na karşı tapu iptali ve tescil davası açmak suretiyle zararını giderme olanağı varken TMK’nun 1007. maddesi uyarınca tazminat talep edemez. Davanın bu nedenle reddi yerine, yazılı gerekçelerle kabulüne karar verilmesi...

...

...

..."


 
  • Hatalı kadastro tespiti ile sahip olduğundan daha fazla yüzölçümüne sahip olacak şekilde tapuya kaydedilen taşınmazı sonradan satın alan kişinin kadastro düzeltme nedeniyle uğradığı zararın, TMK 1007. maddesi kapsamında karşılanması gerekeceğine ilişkin karar,

Yargıtay 5. Hukuk Dairesi 2014/13323 E., 2014/21725 K. sayılı kararı

"...

...

...

1-4721 sayılı TMK.nun "sorumluluk" kenar başlığını taşıyan 1007.maddesinde "Tapu sicilinin tutulmasından doğan bütün zararlardan Devlet sorumludur. Devlet zararın doğmasında kusuru bulunan görevlilere rücu eder." hükmü yer almakta olup, davacı tarafından, tapu sicilinin hatalı tutulması nedeniyle uğranılan zararın tazmini istemiyle açılan davada, husumetin Hazine yerine temsilcide yanılma sonucu E.. M..ne izafeten Maliye Hazinesine yöneltildiği gözetilerek, Hazinenin davaya dahil edilmesi gerektiğinin düşünülmemesi,

2-Dosyada bulunan kanıt ve belgelerden; Geçerli köyünde 1969 yılında yapılan tapulama çalışmaları sırasında 253 parsel sayılı taşınmazın planimetre alan tablosunda yapılan hata nedeniyle 459.525,64 m2 yerine 525,750 m2 yüzölçümlü olarak tespit gördüğü ve söz konusu taşınmazla ilgili olarak 18.06.1970 tarihinde Oğuzeli Kadastro Mahkemesine açılıp, 1989/66-1990/179 sayılı dosya üzerinden görülen kadastro tespitine itiraz davası sonucunda taşınmazın tespit gibi tesciline karar verilerek 525,750 m2 yüzölçümlü olarak ilk malikleri adına tescil edildiği, davacının söz konusu taşınmazdaki 1/5 oranındaki hissesini 03.06.2003 tarihinde satış yolu ile edinmesinden sonra, 2011 yılında Kadastro Müdürlüğü tarafnıdan yapılan teknik kontroller sırasında, 253 parsel ile ilgili olarak kadastro çalışmaları sırrasında pilanımetre okuma hatası nedeniyle yüzölçümünün fazla hesaplandığı belirlenerek, Kadastro Kanununun 41. maddesi uyarınca taşınmazın yüzölçümünde düzeltme yapılmasından sonra, davacı tarafından tazminat istemli işbu davanın açıldığı anlaşımıştır.

Tapu işlemleri, kadastro tespiti işlemlerinden başlayarak birbirini takip eden sıralı işlemler olduğundan ve tapu kütüğünün oluşumu aşamasındaki kadastro işlemleri ile tapu işlemleri bir bütün oluşturduğundan bu kayıtlarda yapılan hatalardan TMK.nun 1007. maddesi anlamında Devlet sorumludur.

Bu durumda, dava konusu somut olayda kadastro işlemleri sırasında yapılan hata sonucu tapu sicilinin hatalı tutulması nedeniyle, 4721 sayılı TMK.nun 1007. maddesi anlamında Devletin sorumluluğuna ilişkin koşulların oluştuğu gözetilip, işin esasına girilerek talep hakkında bir karar verilmesi gerekirken, yasal olmayan gerekçelerle davanın reddine karar verilmesi, doğru görülmemiştir.

...

...

..."


 
  • Borçlu hakkında aciz vesikası alınmış olmasının tek başına TMK 1007. maddesi gereğince devletin tazminat sorumluluğuna başvurulabilmesi için yeterli olmadığı ve eğer İİK 227. maddesi gereğince borçlu tarafından gerçekleştirilmiş olan tasarrufun iptali yoluyla zararın giderilmesi sağlanabiliyorsa, devletin tazminat sorumluluğu yoluna başvurmadan önce bu yolun da denenmesi gerektiğine ilişkin karar,

Yargıtay 20. Hukuk Dairesi 2015/8638 E., 2016/11881 K. sayılı kararı

"...

...

...

Dava konusu somut olayda, tapu sicil görevlilerinin hatalı işlem yaptığı sabit olmakla beraber, davacının, dava dışı ... hakkında icra takibine devam ettiği, icra takip dosyasında alacaklının aciz vesikası isteme talebinin icra müdürlüğü tarafından reddedildiği anlaşılmıştır.

Bu durumda; 4721 sayılı TMK'nın 1007. maddesi uyarınca tapu sicilinin hatalı tutulması nedeniyle uğranılan zarardan devletin sorumlu olabilmesi için icra takibinin semeresiz kalması ve davacının alacağını başka türlü tahsil etme imkanının bulunmaması gerektiği gözetilerek, bu aşamada davanın reddine karar verilmesi gerekirken, yazılı şekilde hüküm kurulması, doğru görülmemiştir...] denilmiştir.

Mahkemece bozma ilamına uyularak yapılan yargılama sonucu; davanın kabulü ile 26.000.-TL'nin dava tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalı Hazineden alınarak davacıya verilmesine karar verilmiş, hüküm davalı Hazine vekili tarafından temyiz edilmiştir.

Dava, tazminat istemine ilişkindir.

Mahkemece, icra dosyasında borçlu hakkında 22/01/2015 tarihli aciz belgesi düzenlendiği, alacaklının borcunu elde etme imkanı kalmadığı gerekçesi ile davanın kabulüne karar verilmesi usul ve yasaya aykırıdır. Şöyle ki davacı, iddiasını icra dosyasında yapılan takip nedeni ile borçlu adına kayıtlı taşınmazlara haciz şerhi konulması için tapu müdürlüğüne yapılan başvuruya tapu müdürlüğünün 02/06/2008 tarihli yazısı ile borçlu adına kayıtlı taşınmaz olmadığından haciz şerhi konulmadığının bildirildiği oysa bu bildirimden 6 gün sonra davacı adına kayıtlı bir taşınmazın üçüncü kişiye devrinin yapıldığı, tapu müdürlüğün hatasından dolayı alacağını elde edemediğini savunarak TMK’nın 1007. maddesinden kaynaklı tazminat davası açmış olup, icra dosyasında borçlu hakkında aciz vesikası düzenlenmesi nedeni ile davacının alacağını başka yolla elde edemeyeceğini düşünerek davalı aleyhine tazminata hükmetmek doğru değildir.

İcra ve İflas Kanununun 227 ve devamı maddelerinde, hangi durum ve şartlarda tasarrufun iptali için dava açılabileceği belirtilmiş olup, bu kanun hükümlerine göre; davacının icra dosyasında borçlu hakkında düzenlenen aciz vesikası ile davacı adına kayıtlı olduğu halde tapuca bildirilmeyen ve üçüncü kişilere satılan taşınmazlar için tasarrufun iptali davası açarak satışı iptal ettirme ve bu yolla alacağını elde etme imkanı olup olmadığı irdelenmeden karar verilmiş olması usul ve kanuna aykırıdır.

...

...

..."


 

  • Açık artırma usulü gerçekleştirilen satış akabinde satış bedelinin masraflar düşüldükten sonra hak sahiplerine ödenmesi halinde uğranılan bir zarar söz konusu olmadığından mütevellit TMK 1007. maddesi uyarınca tazminata hükmedilemeyeceğine ilişkin karar,

Yargıtay 20. Hukuk Dairesi 2016/12960 E., 2018/7414 K. sayılı kararı

"...

...

...

Somut olayda davacılar tapu sicilinin hatalı tutulması sebebiyle açılan ortaklığın giderilmesi davasından haberdar olmadıkları ve taşınmazın icra kanalıyla satışa konu edilerek çok düşük bir bedelle satıldığını ve zarara uğradıklarını, zararın hatalı tescil nedeniyle oluştuğunu ileri sürerek tazminat talep etmişlerse de, ortaklığın giderilmesi davası sırasında murislerini 3561 sayılı Kanun uyarınca temsil etmek ve mal varlığını yönetmek üzere ... Defterdarının kayyım olarak atandığı, taşınmazın satış memurluğunca açık arttıma usulüne göre satışının yapıldığı, davacıların murisin hissesine düşen satış bedelinin masraflar düşüldükten sonra kayyıma ödendiği ve akabinde de kayyım tarafından davacılara ödendiği anlaşıldığından davacıların tapu sicilinin hatalı tutulması sebebiyle uğramış oldukları bir zararın bulunmadığı anlaşılmakla davanın reddi gerekirken yazılı şekilde kısmen kabulüne karar verilmesi doğru görülmemiştir.

...

...

..."


 
  • Tapu sicilinin hatalı olarak tutulması nedeniyle TMK 1007. maddeye göre açılacak tazminat davalarında TBK 146. madde gereğince 10 yıllık genel zamanaşımı süresinin uygulanması gerekeceğine ilişkin karar,

Yargıtay 5. Hukuk Dairesi 2012/27235 E., 2013/10162 K. sayılı kararı

"...

...

...

TMK.nun 1007. maddesinde düzenlenen objektif (kusursuz) sorumluluk halinin, 818 sayılı Borçlar Kanununun 41. ve devamı maddesinde düzenlenen haksız fiil sorumluluğu ile ilgisi bulunmadığından, aynı kanunun 60. maddesindeki zamanaşımı kurallarının uygulanma imkanı olmadığı gibi, TMK.nun 1007. maddesine dayanılarak açılan davalar için de, ayrıca zamanaşımı süresi belirlenmemiştir. Bu itibarla, 818 sayılı Borçlar Kanununun 125. (6098 sayılı Türk Borçlar Kanununun 146.) maddesindeki 10 yıllık genel zamanaşımı süresinin uygulanması esastır.

...

...

..."


 
ankara tapu avukatı

bottom of page