Delil Hukuk Bürosu
Makale İçeriği:
Tasarrufun İptali Davası
Tasarrufun iptali davası, borçlunun alacaklılarından mal kaçırmak amacıyla yaptığı bağışlamalar veya hileli işlemler gibi dürüstlüğe aykırı işlemlerin iptaliyle alacağın tahsilini sağlayan hukuki bir müessesedir. Bu davanın amacı, borçlunun malvarlığını azaltarak alacaklıların alacaklarını tahsil etmelerini engelleyen tasarrufların iptal edilmesi ve alacaklıların haklarının korunmasıdır.
Tasarrufun iptali davası açılabilmesi için; alacaklı ile borçlu arasında gerçek bir borç ilişkisinin bulunması, borçlu hakkında kesinleşmiş bir icra takibinin olması, iptali istenen tasarrufun borcun doğumundan sonra yapılmış olması ve alacaklının elinde kesin veya geçici aciz vesikasının bulunması gerekmektedir. Davacı, iptal davası sabit olduğu yani kabul edildiği takdirde, üçüncü kişide bulunan tasarruf konusu mal üzerinde cebri icra yolu ile hakkını almak yetkisini elde eder ve eğer tasarruf konusu mal, bir taşınmaz mal ise üçüncü şahıs üzerindeki kaydın düzeltilmesine gerek olmadan o taşınmazın haciz ve satışını isteyebilir(İcra ve İflas Kanunumuzun 283. maddesi). Dolayısıyla bu dava, makalemizin devamında daha detaylı olarak açıklayacak olduğumuz üzere oldukça sıkı şekil şartlarına tabidir.
a) Hukuki Dayanağı
Tasarrufun iptali davaları sıklıkla ve hatalı olarak Türk Borçlar Kanunumuzun 19. maddesinde düzenlenmiş olan muvazaaya dayalı tapu iptali ve tescil davalarıyla karıştırılmaktadır. Oysa bu davalar hem yargılama usulü, hem de dava şartları açısından birbirinden oldukça farklı davalardır. Dolayısıyla tasarrufun iptali davasının hukuki dayanağının doğru tespiti, son derece önem arz etmektedir.
Tasarrufun iptali davası, 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunumuzun 277. ve 284. maddeleri arasında düzenlenmiştir. Bu maddelerde, borçlunun alacaklılarına zarar verme kastıyla yaptığı tasarrufların hangi koşullarda iptal edilebileceği, hangi hallerde butlan ve hangi hallerde iptal yaptırımının uygulanacağı, iptal ve iadenin kapsamı, hak düşürücü süreler ve genel olarak alacaklıların tasarrufun iptali davası yoluyla haklarını nasıl koruyabilecekleri düzenlenmektedir. Türk Borçlar Kanunumuzun 19. maddesinde düzenlenen muvazaa hali nedeniyle açılacak olan tapu iptali ve tescil davalarından farklı olarak, tasarrufun iptali davaları basit yargılama usulüne tabidir ve tasarrufun iptali davalarında, İcra ve İflas Hukukumuza dair birçok spesifik dava şartı söz konusu olmaktadır. Makalemizin devamında bu dava şartlarına kısaca değineceğiz.
b) Yargılama Usulü
2004 sayılı İcra ve İflas Kanunumuzun 281. maddesinde tasarrufun iptali davalarında uygulanacak olan yargılama usulüne istinaden 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunumuzda düzenlenmiş olan basit yargılama usulüne atıf yapılmıştır. Ancak bununla birlikte ilgili hükmün devamında basit yargılama usulünden farklı olarak tasarrufun iptali davalarında uygulanacak bazı istisnai hususlara da açıkça yer verilmiştir.
İcra ve İflas Kanunumuzun 281. Maddesine Göre: "Mahkeme, iptal davalarını basit yargılama usulü ile görüp hükme bağlar ve bu davalara mütaallik ihtilafları hal ve şartları gözönünde tutarak serbestçe takdir ve halleder. Hakim, iptale tabi tasarrufların konusu olan mallar hakkında alacaklının talebi üzerine ihtiyati haciz kararı verebilir. Teminatın lüzum ve miktarı mahkemece takdir ve tayin olunur. Şu kadar ki, davanın elden çıkarılmış mallar yerine kaim olan kıymete taalluku halinde, teminat göstermeksizin ihtiyati haciz kararı verilemez. Davalılardan herhangi biri davacının alacağını ödediği takdirde, dava reddolunur. Bu halde hakim, duruma göre herbirini masrafla ilzam veya bu masrafı aralarında takdir ettiği surette taksim eder."
c) Tarafları
Tasarrufun iptali davasında davacı, borçludan alacağını tahsil edemeyen ve elinde kesin veya geçici aciz belgesi bulunan alacaklıdır. Davalı ise borçlunun kendisi, borçlunun tasarruf işlemi yaparak mal veya hak devrettiği kişi ya da bunların mirasçıları olabilir. Borçlu veya üçüncü kişinin vefatı halinde, onların mirasçıları da tasarrufun iptali davasında davalı olarak yer alabilir. Bu durumda mirasçılar, miras yoluyla intikal eden mallar veya haklar nedeniyle davaya dahil edilirler. Şayet mirasçılar tarafından reddi miras(mirasın reddi) gerçekleştirilmişse, bu olgu somut olay özelinde ayrıca değerlendirmeye tabi tutulur.
Bakınız Yargıtay 17. Hukuk Dairesi tarafından 2015/9179 E., 2015/8687 K. numarasıyla verilen kararda:
"İcra ve İflas Kanununu 282. maddesi gereğince iptal davaları borçlu ve borçlu ile hukuki muamelede bulunan veya borçlu tarafından kendilerine ödeme yapılan kimseler ile bunların mirasçıları aleyhine açılır. Ayrıca, kötüniyetli üçüncü şahıslar hakkında da iptal davası açılabilir." ifadeleriyle bu husus açıkça ortaya konulmuştur.
İcra ve İflas Kanunumuzun 282. maddesinde, tasarrufun iptali davasında davalının kim olacağı hususu ayrıca ve açıkça düzenlenmiştir.
İcra ve İflas Kanunumuzun 282. Maddesine Göre: "İcra ve iflas Kanununun 11 inci babındaki iptal davaları borçlu ve borçlu ile hukuki muamelede bulunan veya borçlu tarafından kendilerine ödeme yapılan kimseler ile bunların mirasçıları aleyhine açılır. Bunlardan başka, kötü niyet sahibi üçüncü şahıslar aleyhine de iptal davası açılabilir. İptal davası iyi niyetli üçüncü şahısların haklarını ihlal etmez."
Görüldüğü üzere ilgili kanun hükmünde iyiniyetli üçüncü kişilerin durumuna ilişkin olarak da düzenlemede bulunulmuştur ve tasarrufun iptali davalarının iyiniyetli üçüncü kişilerin haklarını ihlal etmeyeceği hususu açıklanmıştır.
d) Şartları
Tasarrufun iptali davası, alacaklının borçlunun mal kaçırma amacıyla yaptığı işlemlerin iptalini talep ettiği bir dava türüdür. Bu davanın açılabilmesi için:
Alacaklı ile borçlu arasında gerçek ve hukuken geçerli bir borç ilişkisi mevcut olmalı,
Borçlu hakkında icra takibi başlatılmış ve takip kesinleşmiş olmalı,
Borçlunun borcunu ödeyemeyecek durumda olduğunu gösteren kesin veya geçici aciz vesikasının alınmış olması,
İptali istenen tasarruf işleminin alacaklının icra takibine konu ettiği alacağının doğumundan sonra gerçekleştirilmiş olması,
şartlarının sağlanmış olması gerekir.
Ayrıca bu şartlara ek olarak, esasen bir dava şartı olmasa da dava açma hakkını ortadan kaldırıcı niteliği bulunmasından dolayı davanın beş yıllık süre içerisinde açılmış olmasına da dikkate edilmesi gerekmektedir.
Tüm bu şartların somut olayda mevcut olması halinde, İcra ve İflas Kanunumuzun 278, 279 ve 280. maddelerinde yazılı olan özel iptal koşullarının mevcut olup olmadığı hususunun araştırılması gerekir. Bakınız Yargıtay 17. Hukuk Dairesi tarafından 2018/850 E. ve 2020/4791 K. numarasıyla verilen kararda:
"Bu tür davaların dinlenebilmesi için,davacının borçludaki alacağının gerçek olması,borçlu hakkındaki icra takibinin kesinleşmiş olması,iptali istenen tasarrufun takip konusu borçtan sonra yapılmış olması ve borçlu hakkında alınmış kesin veya geçici aciz belgesinin (İİK.nun 277 md) bulunması ve davanın İİK’nun 284. maddesi gereğince 5 yıl içinde açılması gerekir,.Bu ön koşulların bulunması halinde ise İİK.nun 278, 279 ve 280. maddelerinde yazılı iptal şartlarının bulunup bulunmadığı araştırılmalıdır." ifadeleriyle bu husus açıkça ortaya konulmuştur.
e) Hak Düşürücü Süre veya Zamanaşımı
Tasarrufun iptali davalarında zamanaşımı değil, hak düşürücü süre söz konusu olmaktadır. İcra ve İflas Kanunumuzun 284. maddesine göre, iptal davası hakkı, batıl tasarrufun vuku bulduğu tarihten itibaren beş yıl geçmekle düşer. Dolayısıyla alacaklıların haklarını koruyabilmeleri için, borçlunun yaptığı tasarruf işlemlerini yakından takip etmeleri ve belirtilen hak düşürücü süreler içinde tasarrufun iptali davası açmaları büyük önem taşır.
f) Yetkili ve Görevli Mahkeme
Tasarrufun iptali davaları görevli mahkeme, Asliye Hukuk Mahkemeleridir. Bu davalar açısından taraflar arasındaki borç ilişkisinin niteliği, görev hususunun belirlenmesinde dikkate alınmamaktadır.
Tasarrufun iptali davalarında yetkili mahkemeye ilişkin olarak İcra ve İflas Kanunumuzun 277. madde ve devamında herhangi bir hükme yer verilmemiştir. Bu nedenle yetkili mahkeme, genel hükümlere göre tespit edilir. Buna göre davalı borçlu veya üçüncü kişinin yerleşim yeri mahkemesinde dava açılabilir.
Tasarrufun İptali Davasına Konu Edilebilecek İşlemler
Tasarruf işlemi, bir hakkın veya hukuki ilişkinin doğrudan etkilenerek başka bir tarafa devredilmesi, içeriğinin sınırlanması, değiştirilmesi veya sona erdirilmesi anlamına gelir.
Tasarrufun iptali davasına konu edilebilecek olan tasarruf işlemleri, borçlunun alacaklılarına zarar verme kastıyla yaptığı ve alacaklıların haklarını zedeleyen tasarruflardır. İcra ve İflas Kanunu'nun 278, 279 ve 280. maddelerinde düzenlenen bu işlemler üç ana başlık altında toplanabilir:
Borçlu tarafından üçüncü kişiler lehine yapılan ivazsız tasarruflar(İİK 278. madde) ve İİK 278/3. fıkrası gereğince bağışlama gibi sayılan tasarruflar,
Borçlunun aciz halinde yapmış olduğu ve borçluyla işlem yaparak bu tasarruflardan istifade eden 3. kişinin, borçlunun bu durumundan haberdar olmadığını ispat edemediği tasarruflar(İİK 279. madde),
Alacaklıya zarar verme kastıyla yapılan tasarruflar(İİK 280. madde)
Bu saydıklarımız arasında ilk ikisi butlan ile batıl tasarruflar sayılır. Butlan, hukuki bir işlemin geçerlilik şartlarını taşımaması nedeniyle hükümsüz sayılması, ölü doğmasıdır ve bu haliyle iptal edilebilirlikten farklı bir yaptırım türü teşkil etmektedir. Ancak 3. tasarruf tipi olan alacaklıya zarar verme kastıyla yapılan tasarruflarda butlan değil, iptal yaptırımı uygulanır.
a) İvazsız Tasarrufların Butlanı
Tasarrufun iptali davalarında, borçlunun yapmış olduğu ivazsız(karşılıksız) tasarruflar, butlan ile batıldır. Bu husus, 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunumuzun 278. maddesinde düzenlenmiştir.
İcra ve İflas Kanunumuzun 278. Maddesine Göre: "Mütat hediyeler müstesna olmak üzere, hacizden veya haczedilecek mal bulunmaması sebebiyle acizden yahut iflasın açılmasından haczin veya aciz vesikası verilmesinin sebebi olan yahut masaya kabul olunan alacaklardan en eskisinin tesis edilmiş olduğu tarihe kadar geriye doğru olan müddet içinde yapılan bütün bağışlamalar ve ivazsız tasarruflar batıldır. Ancak, bu müddet haciz veya aciz yahut iflastan evvelki iki seneyi geçemez. Aşağıdaki tasarruflar bağışlama gibidir: 1. Evlat edinenle evlatlık arasında yapılan ivazlı tasarruflar, 2. Akdin yapıldığı sırada, kendi verdiği şeyin değerine göre borçlunun ivaz olarak pek aşağı bir fiyat kabul ettiği akitler, 3. Borçlunun kendisine yahut üçüncü bir şahıs menfaatine kaydı hayat şartiyle irat ve intifa hakkı tesis ettiği akitler ve ölünceye kadar bakma akitleri"
Maddenin ikinci fıkrasında yer alan iki senelik süre gözden kaçırılmamalıdır.
Ancak yukarıda alıntılamış olduğumuz İİK 278. maddesinin 3. fıkrasının 1. bendine ilişkin olarak Anayasa Mahkemesinin 9/5/2024 Tarihli ve E: 2023/200, K: 2024/103 Sayılı Kararı ile bu bentte yer alan “…evlat edinenle evlatlık…” ibaresi iptal edilmiştir. Bu Kararın Resmî Gazete’de yayımlanmasından başlayarak dokuz ay sonra (yani 22.07.2025 tarihinde) yürürlüğe gireceği hüküm altına alınmıştır.
b) Borçlunun Aciz Halinde Yaptığı Tasarruflar
Tasarrufun iptali davalarında borçlunun aciz halinde yaptığı bazı tasarruflar, alacaklıların haklarını korumak amacıyla butlan ile batıl olur. Bu durum, 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunumuzun 279. maddesinde düzenlenmiştir.
İcra ve İflas Kanunumuzun 279. Maddesine Göre: "Aşağıdaki tasarruflar borcunu ödemiyen bir borçlu tarafından hacizden veya mal bulunmaması sebebile acizden yahut iflasın açılmasından evvelki bir sene içinde yapılmışsa yine batıldır: 1. Borçlunun teminat göstermeği evvelce taahhüt etmiş olduğu haller müstesna olmak üzere borçlu tarafından mevcut bir borcu temin için yapılan rehinler; 2. Para veya mutat ödeme vasıtalarından gayrı bir suretle yapılan ödemeler; 3. Vadesi gelmemiş borç için yapılan ödemeler. 4. Kişisel hakların kuvvetlendirilmesi için tapuya verilen şerhler. Bu tasarruflardan istifade eden kimse borçlunun hal ve vaziyetini bilmediğini ispat eylerse iptal davası dinlenmez."
Bu maddeye göre borçlunun hacizden veya iflasın açılmasından önceki bir yıl içinde gerçekleştirdiği belirli işlemler, alacaklılara zarar verme ihtimali nedeniyle batıl kabul edilir. Ancak bu tasarruflardan yararlanan üçüncü kişi, borçlunun mali durumunu bilmediğini ispat ederse, iptal davası dinlenmez. Dolayısıyla iyiniyetli üçüncü kişinin haklarının da alacaklıya karşı korunduğu görülmektedir. Tüm bunlara ek olarak, maddenin ilk fıkrasındaki bir yıllık süre gözden kaçırılmamalıdır.
c) Alacaklıya Zarar Verme Kastıyla Yapılan Tasarruflar
İcra ve İflas Kanunumuzun 280. maddesi, borçlunun alacaklılarına zarar verme kastıyla yaptığı tasarrufların iptalini düzenler. Bu maddeye göre malvarlığı borçlarını karşılamayan bir borçlunun, alacaklılarına zarar verme kastıyla gerçekleştirdiği tüm işlemler, belirli koşullar altında iptal edilebilir.
İcra ve İflas Kanunumuzun 280. Maddesine Göre: "Malvarlığı borçlarına yetmeyen bir borçlunun, alacaklılarına zarar verme kastıyla yaptığı tüm işlemler, borçlunun içinde bulunduğu malî durumun ve zarar verme kastının, işlemin diğer tarafınca bilindiği veya bilinmesini gerektiren açık emarelerin bulunduğu hâllerde iptal edilebilir. Şu kadar ki, işlemin gerçekleştiği tarihten itibaren beş yıl içinde borçlu aleyhine haciz veya iflâs yoluyla takipte bulunulmuş olmalıdır. Üçüncü şahıs, borçlunun karı veya kocası, usul veya füruu ile üçüncü dereceye kadar (bu derece dahil) kan ve sıhri hısımları, evlat edineni veya evlatlığı ise borçlunun birinci fıkrada beyan olunan durumunu bildiği farz olunur. Bunun hilafını üçüncü şahıs, ancak 279 uncu maddenin son fıkrasına göre isbat edebilir. Ticari işletmenin veya işyerindeki mevcut ticari emtianın tamamını veya mühim bir kısmını devir veya satın alan yahut bir kısmını iktisapla beraber işyerini sonradan işgal eden şahsın, borçlunun alacaklılarını ızrar kasdını bildiği ve borçlunun da bu hallerde ızrar kasdiyle hareket ettiği kabul olunur. Bu karine, ancak iptal davasını açan alacaklıya devir, satış veya terk tarihinden en az üç ay evvel keyfiyetin yazılı olarak bildirildiğini veya ticari işletmenin bulunduğu yerde görülebilir levhaları asmakla beraber Ticaret Sicili Gazetesiyle; bu mümkün olmadığı takdirde bütün alacaklıların ıttılaını temin edecek şekilde münasip vasıtalarla ilan olunduğunu ispatla çürütülebilir."
Borçlunun malvarlığı borçlarını karşılamaya yetmiyorsa ve borçlu, alacaklılarına zarar verme kastıyla bir işlem yapmışsa, bu işlem iptal edilebilir. Ancak, işlemin diğer tarafının borçlunun mali durumunu ve zarar verme kastını bildiği veya bilmesi gerektiğine dair açık emarelerin bulunması gerekir. Maddenin 1. fıkrasında belirtilmiş olduğu üzere işlemin gerçekleştiği tarihten itibaren beş yıl içinde borçlu aleyhine haciz veya iflâs yoluyla takipte bulunulmuş olması gerekir.
Eğer işlemin tarafı, borçlunun eşi, altsoyu, üstsoyu veya üçüncü dereceye kadar (bu derece dahil) kan ve sıhri hısımları(borçlunun kan hısmı olmayıp, kanunen hısım olan kimseler), evlat edinen veya evlatlık ise, bu kişilerin borçlunun mali durumunu ve zarar verme kastını bildiği varsayılır. Bu varsayımı çürütmek, yani aksini ispat etmek, ancak İİK'nın 279. maddesinin son fıkrasına göre mümkündür ve üçüncü kişinin borçlunun hal ve vaziyetini bilmediğini ispat etmesi durumunda davanın reddine karar verilir.
Tasarrufun İptaline Davasında İadenin Kapsamı
İcra ve İflas Kanunumuzun "İadenin şümulü" başlıklı 283. maddesi, tasarrufun iptali davası ile verilen iade kararının kapsamı ve uygulamasını düzenlemektedir.
İcra ve İflas Kanunumuzun 283. Maddesine Göre: "Davacı, iptal davası sabit olduğu takdirde, bu davaya konu teşkil eden mal üzerinde cebri icra yolu ile, hakkını almak yetkisini elde eder ve davanın konusu taşınmazsa, davalı üçüncü şahıs üzerindeki kaydın tashihine mahal olmadan o taşınmazın haciz ve satışını istiyebilir. İptal davası, üçüncü şahsın elinden çıkarmış olduğu mallar yerine geçen değere taallük ediyorsa, bu değerler nispetinde üçüncü şahıs nakden tazmine (Davacının alacağından fazla olmamak üzere) mahküm edilir. İptal davası üzerine üçüncü şahıs da, mamelekinde hasıl olacak eksikliğin borçludan tahsilini aynı davada istiyebilir. Bu talep, iptal davasının tefrik edilerek daha önce hükme bağlanmasına mani değildir. İptal davasını kaybeden üçüncü şahıs, karşılık olarak şeyi veya bedelini borçludan veya iflas masasından geri istiyebilir. Batıl bir tasarruf neticesinde kendisine ödenilen şeyi geri veren alacaklı eski haklarını muhafaza eder. Kendisine bağış yapılan iyi niyetli ise yalnız dava zamanında elinde bulunan miktarı geri vermeye mecburdur."
Yukarıdaki madde hükmünü, hukukçu olmayan okurlarımız için günümüz Türkçesiyle açıklayacak olursak, iptal davasının kabul ile sonuçlanması durumunda davacı(alacaklı), iptale konu mal üzerinde cebri icra yoluyla hakkını alabilir. Eğer dava konusu taşınmaz bir mal ise, üçüncü şahıs üzerindeki kaydın düzeltilmesine gerek kalmadan, doğrudan o taşınmazın haciz ve satışını talep edebilir. İptal davası, üçüncü şahsın elinden çıkardığı malların yerine geçen değere ilişkinse, bu değerler nispetinde üçüncü şahıs, alacaklının alacağından fazla olmamak üzere, nakden tazminata mahkum edilir. Üçüncü şahıs, malvarlığında oluşacak eksikliğin borçludan tahsilini aynı davada talep edebilir. Bu talep, iptal davasının ayrılarak daha önce karara bağlanmasına engel değildir.
İadenin kapsamı ve usulüne ilişkin hükümler ihtiva eden İİK 283. maddesi düzenlemesi sayesinde üçüncü şahıs aleyhine yeni bir takip başlatılmaksızın aynı takip ile icra ve haciz işlemlerinin uygulanmasının önü açılmıştır.
Bakınız Yargıtay 12. Hukuk Dairesi tarafından 2018/2019 E. ve 2018/6327 K. numarasıyla verilen kararda:
"İİK'nun 283/2. maddesinde; “İptal davası, üçüncü şahsın elinden çıkarmış olduğu mallar yerine geçen değere taalluk ediyorsa, bu değerler nisbetinde üçüncü şahıs nakden tazmine (davacının alacağından fazla olmamak üzere) mahkûm edilir" hükmü yer almaktadır. Tasarrufun iptali davasının, İİK'nun 283/2. maddesi gereğince bedele dönüşmesi halinde, aynı takip dosyası üzerinden infazının istenmesi gerekmekte olup, aynı takip dosyası üzerinden 3. kişiye icra emri tebliğ edilmelidir." ifadeleriyle bu husus açıkça ortaya konulmuştur.
Tasarrufun İptali Davası Hangi Hallerde Açılabilir?
Tasarrufun iptali davası, borçlunun alacaklılarından mal kaçırmak amacıyla yaptığı bazı tasarruf işlemlerinin iptalini sağlamak için açılan bir davadır. Bu davanın amacı, borçlunun hileli işlemlerle malvarlığını azaltarak alacaklıların haklarını engellemesini önlemektir. Örneğin:
Borçlunun piyasa değeri yüksek bir taşınmazını, düşük bir bedelle kardeşine satması,
Borçlunun değerli bir taşınmazını herhangi bir bedel almadan bir arkadaşına devretmesi,
Borçlunun vadesi gelmemiş bir borcunu ödemesi,
Borçlunun sahip olduğu değerli bir mülkünü, alacaklılarından mal kaçırmak amacıyla, piyasa değerinin çok altında bir bedelle üçüncü bir kişiye satması
gibi yukarıda detaylı olarak ilgili yasa hükümlerine de atıf yaparak saymış olduğumuz hallerde, diğer şartların da mevcut olması durumunda tasarrufun iptali davası açılabilir.
Tasarrufun İptali Davasında İyiniyet İddiası
Tasarrufun iptali davalarında işlemin tarafı olan üçüncü kişilerin iyiniyeti(dürüstlüğü) önemli bir faktördür. Bu nedenle üçüncü kişinin kastı ve iyiniyeti her somut olay açısından özel olarak değerlendirme yapılmasını gerektirmektedir.
Eğer üçüncü kişi borçlunun alacaklılarına zarar verme kastını ve borçlunun mali durumunu bilmiyorsa ve bilmesi gerekmiyorsa, yani dürüst ve makul bir davranış içindeyse, bu kişi iyi niyetli kabul edilir. Ancak borçlunun mali durumunu ve alacaklılara zarar verme kastını biliyor veya bilmesi gerekiyorsa, üçüncü kişinin iyiniyetinden söz edilemez. Bazı durumlarda, üçüncü kişinin borçlunun mali durumunu bildiği varsayılır. Örneğin, İİK 280. maddesi uyarınca alacaklıları zarara uğratma kastından dolayı açılan tasarrufun iptali davalarında borçlunun eşi, altsoyu, üstsoyu veya üçüncü dereceye kadar kan ve kayın hısımları gibi yakın akrabalarının borçlunun mali durumunu biliyor oldukları karine olarak kabul edilir.
Eğer üçüncü kişi iyiniyetli olduğunu ispat ederse, İcra ve İflas Kanunumuzun 282. maddesinin son cümlesi, 279. maddesinin 2. fıkrası, 280. maddesinin 2. fıkrası(2003 yılında mülga edilen eski ikinci fıkra dikkate alınacak olursa 280/3. fıkrası) uyarınca tasarrufun iptali davası ona karşı sonuç doğurmaz. Bu durumda, alacaklılar borçlunun diğer malvarlığı unsurlarına yönelmek zorundadır.
Tasarrufun İptali Davasına İlişkin Yargıtay Kararları
Tasarrufun iptali davasının tapu iptali ve tescil davası ile birlikte açılmış olması durumunda, bu davaların tefrik edilmesi ile tasarrufun iptali davası açısından tapu iptali ve tescil davasının bekletici mesele yapılması gerekeceğine ilişkin karar,
Yargıtay 17. Hukuk Dairesi 2020/1861 E., 2021/2836 K. sayılı kararı
"...
...
...
1-Mahkemece, bozma sonrasında davacı vekilinin birleşme talebi olmamasına ve mahkemenin birleşme yönündeki kararına itiraz etmesine rağmen 24.11.2017 tarihinde tapu iptal ve tescil davası ile tasarrufun iptali dava dosyasının birleşmesine karar verilmiş, yapılan yargılama neticesinde de tapu iptal ve tescil davası yönünden davanın reddine, tasarrufun iptali davası yönünden ise davanın kabulüne karar verildiği anlaşılmıştır.
Tasarrufun iptali davaları basit yargılama usulüne tabi tapu iptali ve tescil davası ise yazılı yargılama usulüne tabidir. Mahkemece tapu iptal ve tescil davası ile tasarrufun iptali dava dosyasını tefrik ederek öncelikle tapu iptal ve tescil davasının sonucunu beklemesi, tapu iptal ve tescil davasının sonucuna göre de tasarrufun iptali davasının değerlendirilmesi gerekirken yargılama usulleri farklı olan tapu iptal ve tescil davası ile tasarrufun iptali davasının beraberce görülerek karar verilmesi usul ve yasaya aykırıdır.
...
...
..."
Tasarrufun iptali davasında üçüncü kişi aleyhine olacak şekilde hüküm kurulması durumunda aynı icra takibi üzerinden üçüncü kişiye icra emri tebliğ edilmesi gerekeceğine ilişkin karar,
Tasarrufun iptali davasında üçüncü kişi aleyhine hüküm kurulması durumunda üçüncü kişi aleyhine yeni ve ayrı bir takip başlatılmasının hukuka aykırı olduğuna ilişkin karar,
Yargıtay 12. Hukuk Dairesi 2018/2019 E., 2018/6327 K. sayılı kararı
"...
...
...
İİK.nun 277 ve devamı maddelerinde düzenlenen tasarrufun iptali davası, borçlunun alacaklılarına zarar veren bazı tasarrufları, davacı alacaklı bakımından, onun alacağı ölçüsünde hükümsüz hale getirmeye yarayan bir davadır. İptal davası ayni bir dava olmadığından iptal isteminin kabul edilmesi halinde, takip konusu alacak miktarı ile sınırlı olarak, takip konusu alacak ve faiz, masraf gibi eklentilerine yetecek oranda tasarrufun iptaline karar verilir ve alacaklıya dava konusu taşınmaz üzerinde haciz ve satış isteme yetkisi tanınır.
İİK'nun 283/2. maddesinde; “İptal davası, üçüncü şahsın elinden çıkarmış olduğu mallar yerine geçen değere taalluk ediyorsa, bu değerler nisbetinde üçüncü şahıs nakden tazmine (davacının alacağından fazla olmamak üzere) mahkûm edilir" hükmü yer almaktadır. Tasarrufun iptali davasının, İİK'nun 283/2. maddesi gereğince bedele dönüşmesi halinde, aynı takip dosyası üzerinden infazının istenmesi gerekmekte olup, aynı takip dosyası üzerinden 3. kişiye icra emri tebliğ edilmelidir.
Somut olayda, tasarrufun iptali isteminin bedele dönüştüğü ve 236.954,65 TL'nin şikayetçilerden tahsiline karar verildiği görülmektedir.
Tasarrufun iptali davası üzerine verilen mahkeme ilamının davalılarından ...'in, daha önce hakkında takip yapılan borçlulardan biri olduğu, bu durumda, tasarrufun iptali davası üzerine alınan ilâmın genel haciz yolu ile takip yapılan icra dosyasına ibraz edilerek anılan takip dosyası üzerinden takibe devam edilmesi gerekirken, bu konuda ayrı bir takip yapılması doğru değildir.
O halde, mahkemece ayrı olarak yapılan ikinci takibin iptaline karar verilmesi gerekirken, istemin reddi yönünde hüküm tesisi isabetsizdir.
...
...
..."
Tasarrufun iptali davalarında hak düşürücü sürenin tespiti,
Tasarrufun iptali davalarında dava şartlarının değerlendirilmesi ve yargılama usulü,
Yargıtay 17. Hukuk Dairesi 2018/850 E., 2020/4791 K. sayılı kararı
"...
...
...
Bu tür davaların dinlenebilmesi için,davacının borçludaki alacağının gerçek olması,borçlu hakkındaki icra takibinin kesinleşmiş olması,iptali istenen tasarrufun takip konusu borçtan sonra yapılmış olması ve borçlu hakkında alınmış kesin veya geçici aciz belgesinin (İİK.nun 277 md) bulunması ve davanın İİK’nun 284. maddesi gereğince 5 yıl içinde açılması gerekir,.Bu ön koşulların bulunması halinde ise İİK.nun 278, 279 ve 280. maddelerinde yazılı iptal şartlarının bulunup bulunmadığı araştırılmalıdır. Özellikle İİK.nun 278. maddesinde akdin yapıldığı sırada kendi verdiği şeyin değerine göre borçlunun ivaz olarak pek aşağı bir fiyat kabul ettiği ve yasanın bağışlama hükmünde olarak iptale tâbi tuttuğu tasarrufların iptali gerektiğinden mahkemece ivazlar arasında fark bulunup bulunmadığı incelenmelidir. Aynı maddede sayılan akrabalık derecesi vs. araştırılmalıdır. Keza
İİK.nun 280. maddesinde malvarlığı borçlarına yetmeyen bir borçlunun alacaklılarına zarar vermek kastıyla yaptığı tüm işlemler, borçlunun içinde bulunduğu mali durumu ve zarar verme kastının işlemin diğer tarafınca bilindiği veya bilinmesini gerektiren açık emarelerin bulunduğu hallerde tasarrufun iptal edileceği hususu düzenlendiğinden yapılan işlemde mal kaçırma kastı irdelenmelidir. Öte yandan İİK.'nun 279. maddesinde de iptal nedenleri sayılmış olup bu maddede yazılan iptal nedenlerinin gerçekleşip gerçekleşmediği de takdir olunmalıdır.
Davanın süresini düzenleyen İİK’nun 284. maddesine göre iptal davası batıl tasarrufun vukuu bulduğu tarihten itibaren beş yıl geçmekle düşer. HMK’nun 92 maddesine göre ise “Süreler gün olarak belirlenmiş ise tebliğ veya tefhim edildiği gün hesaba katılmaz ve süre son günün tatil saatinde biter . Süre; hafta, ay veya yıl olarak belirlenmiş ise başladığı güne son hafta, ay veya yıl içindeki karşılık gelen günün tatil saatinde biter. Sürenin bittiği ayda, başladığı güne karşılık gelen bir gün yoksa, süre bu ayın son günü tatil saatinde biter.”
Somut olayda, iptali istenilen tasarruf 26.04.2011 tarihinde gerçekleşmiş dava ise 26.4.2016 tarihinde açılmıştır.Bu halde davanın süresinde açıldığının kabulü gerekir.Öte yandan İİK’nun 280/1. maddesi son cümlesinde ise “ işlemin gerçekleştiği tarihten itibaren beş yıl içinde borçlu aleyhine haciz veya iflas yolu ile takipte bulunulmuş olması “ öngörülmüştür.Bu maddeye göre de tasarruf 26.04.2011 tarihinde yapılmış takip ise 31.10.2011 tarihinde başlatılmış olduğundan bu maddenin uygulama olanağıda bulunmamaktadır.
Mahkemece, bu maddi ve hukuki olgular dikkate alınarak, davanın diğer koşulları diğerlendirilip varlığı halinde davanın esasına girilerek taraf delilleri toplandıktan sonra karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde karar verilmesi usul ve yasaya aykırıdır.
...
...
..."
Tasarrufun iptali davasında kötüniyetli üçüncü kişiden silsile halinde malı alan dördüncü kişinin iyiniyetli olması durumunda alacağın tahsili usulü,
Tasarrufun iptali davasının koşullarından borçlu adresinde haciz veya borçlu hakkında alınmış bir aciz belgesinin mevcut olmaması durumunda ön koşul yokluğundan davanın reddine karar verilmesi gerekeceğine ilişkin karar,
Yargıtay 17. Hukuk Dairesi 2018/5589 E., 2020/2453 K. sayılı kararı
"...
...
...
İİK.nun 282. maddesi gereğince iptal davaları borçlu ve borçlu ile hukuki muamelede bulunan veya borçlu tarafından kendilerine ödeme yapılan kimseler ile bunların mirasçıları aleyhine açılır. Ayrıca, kötü niyetli üçüncü şahıslar hakkında da iptal davası açılabilir. İİK’nın 283/II maddesine göre de iptal davası, üçüncü şahsın elinden çıkarmış olduğu mallar yerine geçen değere taalluk ediyorsa, bu değerler nispetinde üçüncü şahıs nakden tazmine (davacının alacağından fazla olmamak üzere) mahkûm edilmesi gerekir. Bu ihtimalde 3. kişinin sorumlu olduğu miktar, elden çıkarılan malın o tarihteki gerçek değeridir. Bir başka anlatımla dava ve tasarrufa konu malı elinde bulunduran şahsın kötü niyetli olduğunun kanıtlanamaması halinde dava tümden reddedilmeyip borçlu ile tasarrufta bulunan şahıs tasarrufa konu malı elinden çıkardıkları tarihteki gerçek değeri oranında ve alacak miktarı ile sınırlı olarak tazminata mahkum edilmeleri gerekir.
Dava koşulları yönünden somut olaya bakıldığında, borçlu adresinde yapılmış bir haciz veya borçlu hakkında alınmış bir aciz belgesi olmadığından davanın ön koşul yokluğundan reddi gerekirken hatalı değerlendirme ile yazılı şekilde karar verilmesi usul ve yasaya aykırıdır.
3-Kabule göre ise, tasarrufun iptali davalarında tasarufun iptali için öncelikle borçlu ve üçüncü kişi arasındaki tasarrufun ardından kötü niyeti ispatlanmış dördüncü kişinin tasarrufunun iptal edilecek şekilde bir silsilenin takip edilmesi gerekir.Dördüncü kişi iyiniyetli ise dava bedele dönüşür. Somut olayda, mahkemece borçlu ile üçüncü kişi arasındaki akrabalık nedeni ile davalı ...'nın borçlunun mali durumunu bilebilecek şahıslardan olduğu kabul edilmesine rağmen bu davalı yönünden davanın reddine karar verilmesi, ardından silsileyi koparacak şekilde davalı ... yönünden kabul kararı verilmesi isabetli olmamıştır.
...
...
..."
Tasarrufun iptali davalarında üçüncü kişi ve silsile halinde üçüncü kişi ile sözleşme akdeden diğer kişilerin sorumluluğu,
Üçüncü kişinin kötüniyetinin tespiti ve sorumluluğunun kapsamı,
Yargıtay 17. Hukuk Dairesi 2019/1777 E., 2020/5840 K. sayılı kararı
"...
...
...
İİK.nun 282. maddesi gereğince iptal davaları borçlu ve borçlu ile hukuki muamelede bulunan veya borçlu tarafından kendilerine ödeme yapılan kimseler ile bunların mirasçıları aleyhine açılır. Ayrıca, kötü niyetli üçüncü şahıslar hakkında da iptal davası açılabilir. İİK’nın 283/II maddesine göre de iptal davası, üçüncü şahsın elinden çıkarmış olduğu mallar yerine geçen değere taalluk ediyorsa, bu değerler nispetinde üçüncü şahıs nakden tazmine (davacının alacağından fazla olmamak üzere) mahkûm edilmesi gerekir. Bu ihtimalde 3. kişinin sorumlu olduğu miktar, elden çıkarılan malın o tarihteki gerçek değeridir. Bir başka anlatımla dava ve tasarrufa konu malı elinde bulunduran şahsın kötü niyetli olduğunun kanıtlanamaması halinde dava tümden reddedilmeyip borçlu ile tasarrufta bulunan şahıs tasarrufa konu malı elinden çıkardıkları tarihteki gerçek değeri oranında ve alacak miktarı ile sınırlı olarak tazminata mahkum edilmeleri gerekir.
Dava konusu taşınmaz 06.02.2013 tarihinde davalı borçlu ... tarafından davalı yiğeni ...’ya satılmış o da 12.02.2013 tarihinde davalı ...’ye satmıştır. Davalı borçlu ile ... arasındaki satışın iptali yerinde ise de davalı ... yönünden davanın kabulüne karar verilmesi isabetli olmamıştır. Dava konusu olayda, davalı ...’nin borçluyu tanıdığı, alacaklılarını ızrar kastını bildiği dolayısı ile kötüniyetli olduğu, somut delillerle ispatlanmamıştır. Bedel farkı davalı dödrüncü kişi için iptal nedeni olmadığı gibi taşınmaz satın alınması için bu işle iştigal etmekte gerekmez. Bu halde davalı ...’nın taşınmazı elinden çıkardığı 12.02.2013 tarihindeki taşınmazın değeri üzerinden tazminatın davalı ...’dan tahsiline karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde karar verilmesi usul ve yasaya aykırıdır.
...
...
...
Borçlu tarafından satılan taşınmazın gerçek bedeliyle satış bedeli arasında fahiş bir fiyat farkı bulunması halinde bu işlemin bağışlama gibi değerlendirileceğine ilişkin karar,
Borçlunun bağışlama sözleşmesi yapmış olması gerekçesiyle tasarrufun iptali davası,
Yargıtay 17. Hukuk Dairesi 2018/1259 E., 2020/2204 K. sayılı kararı
"...
...
...
Somut olayda, yargılama sırasında mahkemece yapılan araştırmada dava konusu taşınmazla ilgili... Şubesi’nden gelen 04/02/2014 tarihli cevabi yazıda; dava dışı borçlu şirket çalışanı ...’ e 05/08/2010 tarihinde (taşınmazın devir tarihinden 5 gün önce) taşınmaz üzerinde bulunan ipoteğe ilişkin fek yazısının teslim edildiği, davalı ... tarafından ipotek bedeli için yapılmış bir ödemenin bulunmadığı bu hususun ispat edilmediği anlaşılmaktadır. Böylelikle dava konusu taşınmazların tapudaki satış bedeli ile bilirkişi tarafından belirlenen rayiç değeri arasında (20.000,00-152.677,00 TL) misli fark bulunduğu açıktır. İİK.nun 278/3-2 maddesinde edimler arasındaki aşırı fark bağışlama hükmünde sayılıp yapılan tasarrufun iptale tabi olduğu öngörülmüştür. 3.kişi tarafından taşınmazın tasarruf tarihindeki bilirkişice belirlenen gerçek değerinin ödendiği ise yasal ve inandırıcı delillerle kanıtlanamamıştır. Edimler arasında fahiş farkın bulunduğu hallerde de 3. kişinin iyi niyet iddiasının dinlenmesine imkan yoktur. Bu halde dava konusu tasarrufların İİK.nun 278/3-2 maddesi gereğince iptale tabi olduğu gözetilerek karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde hüküm tesisi doğru görülmemiştir.
...
...
..."