Delil Hukuk Bürosu
Makale İçeriği:
Terk Nedeniyle Boşanma Davası
Terk nedeniyle boşanma davası, Türk Medeni Kanunumuzda sınırlı olarak sayılmış olan özel boşanma sebeplerinden birisidir. Kanun koyucu, eşlerin birlikte yaşamasını ve eşlerin evlilik birliğinden doğan yükümlülüklerini yerine getirmesini evlilik birliğinin sağlıklı bir şekilde devam etmesi için şart saymıştır. Nitekim Türk Medeni Kanunumuzun 164. maddesinde belirtilmiş olan şartlar dahilinde terk edilen eş, terk sebebiyle kendisini terk eden eşe dön ihtarında bulunabilir ve bu ihtarın sonuçsuz kalması durumunda terk nedeniyle boşanma davası açabilir.
Türk Medeni Kanunumuzun 164. Maddesine Göre: "Eşlerden biri, evlilik birliğinden doğan yükümlülüklerini yerine getirmemek maksadıyla diğerini terk ettiği veya haklı bir sebep olmadan ortak konuta dönmediği takdirde ayrılık, en az altı ay sürmüş ve bu durum devam etmekte ve istem üzerine hâkim veya noter tarafından yapılan ihtar sonuçsuz kalmış ise; terk edilen eş, boşanma davası açabilir. Diğerini ortak konutu terk etmeye zorlayan veya haklı bir sebep olmaksızın ortak konuta dönmesini engelleyen eş de terk etmiş sayılır. Davaya hakkı olan eşin istemi üzerine hâkim veya noter, esası incelemeden yapacağı ihtarda terk eden eşe iki ay içinde ortak konuta dönmesi gerektiği ve dönmemesi hâlinde doğacak sonuçlar hakkında uyarıda bulunur. Bu ihtar gerektiğinde ilân yoluyla yapılır. Ancak, boşanma davası açmak için belirli sürenin dördüncü ayı bitmedikçe ihtar isteminde bulunulamaz ve ihtardan sonra iki ay geçmedikçe dava açılamaz."
Terk nedeniyle boşanma davasını düzenleyen ve yukarıda alıntılamış olduğumuz kanun maddesinin açık hükmü gereğince, terk fiili yalnızca evden ayrılan eş tarafından değil, evde kalan eş tarafından da gerçekleştirilebilmektedir: Eşlerden biri, diğer eşi ortak konutu terk etmeye zorlarsa veya haklı bir sebep olmaksızın diğer eşin ortak konuta dönmesini engellerse, bu zorlama ve engellemeleri yapan eş diğer eşi terk etmiş sayılır.
Terk nedeniyle boşanma davasını iki aşamalı bir hukuki süreç olarak görmemizde fayda vardır. Bu aşamalar:
Noter veya mahkeme aracılığıyla gönderilecek olan özel nitelikli bir ihtarname ile evi terk eden eşe dön çağrısında bulunma,
İhtarın sonuçsuz kalması durumunda terk nedeniyle boşanma davası açma aşamalarıdır.
Terk, mutlak boşanma sebeplerinden birisidir. Bununla birlikte son derece teknik bir boşanma sebebidir. Dolayısıyla terk nedeniyle boşanma davasında hakim, eşlerin arasındaki evlilik birliğinin sarsılmış olup olmadığını ve karşılıklı kusur durumlarını incelemez. Terk nedeniyle boşanma şartları meydana gelmişse hakim boşanmaya hükmeder.
Aşağıda, terk nedeniyle boşanma davasının şartlarını ve yargılama sürecini kısaca detaylandırmaya çalışacağız. Ancak olası bir uyuşmazlık halinde alanında uzman bir boşanma avukatı ile görüşüp hukuki danışma ile dava temsil desteği almanız tavsiye edilmektedir.
Terk Nedeniyle Boşanma Davasının Şartları
Boşanma davasının şartlar:
Ortak konutun terk edilmesi,
Ortak konutu terk eden eşin kusurlu olması, yani evi terk etmesininde haklı bir sebebinin bulunmaması ve terk olgusunun evlilik birliğinden doğan sorumluluklarından kaçmak olması,
Terk fiilinin altı aydan uzun sürmüş olması,
Terk eden eşe usulüne uygun olarak gönderilecek bir ihtarname ile "eve dön" çağrısında bulunulması,
Ortak konut olarak gösterilen konutun, ortak yaşama uygun olması,
Dön ihtarının sonuçsuz kalması
şeklinde sayılabilir.
Bu şartları aşağıda alt başlıklar altında kısaca detaylandırmaya ve örneklendirerek somutlaştırmaya çalışacağız.
a) Terk Fiili
Terk fiili, adı üzerinde eşlerin ortak yaşadıkları konutun terk edilmesidir. Bu anlamda ruhen yani mecazen ve manevi bir terk etme davranışı değil, fiilen ortak konuttan ayrılmakla terk fiili gerçekleştirilmiş olur. Eşlerin aynı evde yaşıyor olmalarına rağmen yatakları ayırmaları, yani geceleri ayrı odalarda yatmaları ve birbirleriyle konuşup iletişim kurmaktan imtina etmeleri, hukuki anlamda terk sayılmaz. Eşlerden birinin ortak konutu terk etmesi durumunda, sayacağımız diğer şartların da varlığı halinde evde kalan diğer eş tarafından terk nedeniyle boşanma davası açılabilir.
Eşin evi terk etmesinde diğer eşin onu evden kovması veya haklı bir sebep olmaksızın onu ortak konuta yani eve almaması gibi bir neden yatıyorsa: Bu durumda fiilen evi terk eden eş değil, evde kalan eş terk fiilini gerçekleştirmiş olur. Dolayısıyla bu durumda evden kovulan eşin terk nedeniyle boşanma davası açması mümkündür. Bu durum, Türk Medeni Kanunumuzun 164. maddesinin 1. fıkrasının son cümlesinde "Diğerini ortak konutu terk etmeye zorlayan veya haklı bir sebep olmaksızın ortak konuta dönmesini engelleyen eş de terk etmiş sayılır. " şeklinde açıkça düzenlenmiştir.
b) Kusur
Terk nedeniyle boşanma davasının manevi unsuru olan kusurluluk, evi terk eden eşin terk fiilinin, evlilik birliğinden doğan sorumluluklarını yerine getirmekten kaçınmasıdır. Ortak konutu terk eden ve haklı bir sebep olmaksızın dönmekten imtina eden eş, terk fiilinde kusurludur.
Örneğin artık eşine sevgi ve saygı duymadığı için birlikte yaşamak istemeyen ve baba evine dönen bir kadının bu fiili, terk olgusunu meydana getirecektir. Bu durumda, diğer şartların da varlığı halinde, terk edilen erkek tarafından Türk Medeni Kanunumuzun 164. maddesi uyarınca dön ihtarında bulunabilir ve sonrasında terk nedeniyle boşanma davası açılabilir.
Bu durumun kavramsal çerçevesini çizebilmek adına aksiyle kanıtı üzerinden örneklendirmemiz gerekirse: Bir eşin çalışmak için başka bir şehre veya ülkeye gitmek zorunda olması, zorunlu askerlik görevini yerine getiriyor olması gibi durumlarda evi terk eden eşin bu davranışı hukuken "terk" niteliğinde değildir. Çünkü bu örneklerde eşin niyeti, evlilik birliğinden doğan sorumluluklarından kaçınmak değildir. Aksine, bu tip örneklerde eşin evden ayrılmasında haklı bir sebep bulunmaktadır. Bununla birlikte eşin haklı sebebi veya zorunluluk hali ortadan kalkmış olmasına rağmen kendi isteğiyle dönmekten imtina etmesi durumunda da yine terk olgusunun varlığından söz edilebilecektir.
c) Terk Süresinin En Az Altı(6) Ay Olması
Terk nedeniyle boşanma davasının kabul edilebilmesi için, terk nedeniyle açılacak olan boşanma davasının açılış tarihinden en az altı(6) ay önce terk fiilinin gerçekleşmiş olması ve terk olgusunun aradan geçen bu altı aylık süre boyunca kesintisiz bir şekilde devam etmiş olması gerekmektedir.
Bu 6 aylık süre içerisinde eşin samimi bir şekilde ortak konuta dönüş sağlaması ve ortam yaşamın tekrar kurulması durumunda 6 aylık süre tekrar başlayacaktır. Ancak evi terk eden eşin eve dönüşünün samimi olmadığı durumlarda, Türk Medeni Kanunumuzun 2. maddesinde düzenlenmiş olan dürüstlük kuralı ve hakkın kötüye kullanılmasına aykırı durum söz konusu olabilir ve bu durumda terk süresi hesaplanırken kesinti dikkate alınmaz.
Aşağıda "Eve Dön İhtarı" alt başlığı altında açıklayacak olduğumuz üzere, 6 aylık süre şu şekilde olabilir:
Terk fiilinin gerçekleşmesi sonrasında 4 aylık bir süre geçtikten sonra eve dön ihtarı için başvuru yapılabilir.
Eve dön ihtarının tebliğinden itibaren 2 aylık bir süre geçtikten sonra terk nedeniyle boşanma davası açılabilir.
Böylece aradan geçen 4 ay ve 2 ay toplamı, 6 aylık süre şartını sağlıyor olduğundan dolayı zaman kaybetmeksizin terk nedeniyle boşanma sağlanmış olur.
d) Eve Dön İhtarı
Terk nedeniyle boşanma davası öncesinde ortak konutu terk eden veya haklı bir sebep olmaksızın eşini ortak konuta almaktan imtina eden eşe, diğer eş tarafından noter veya mahkeme vasıtasıyla ihtarname gönderilmesi ve "eve dön" çağrısında bulunulması gerekmektedir. Bu husus, Türk Medeni Kanunumuzun 164. maddesinin 2. fıkrasında açıkça düzenlenmiş bulunmaktadır.
Türk Medeni Kanunumuzun 164/2. Fıkrasına Göre: "Davaya hakkı olan eşin istemi üzerine hâkim veya noter, esası incelemeden yapacağı ihtarda terk eden eşe iki ay içinde ortak konuta dönmesi gerektiği ve dönmemesi hâlinde doğacak sonuçlar hakkında uyarıda bulunur. Bu ihtar gerektiğinde ilân yoluyla yapılır. Ancak, boşanma davası açmak için belirli sürenin dördüncü ayı bitmedikçe ihtar isteminde bulunulamaz ve ihtardan sonra iki ay geçmedikçe dava açılamaz."
Usulüne uygun olarak dön ihtarında bulunulmamış olması durumunda terk nedeniyle boşanma davasının reddine karar verilir. Bu nedenle terk nedeniyle boşanma davası açılmadan önce mutlaka dön ihtarı yapılmalı ve bu ihtarın karşı tarafa ulaşmış olduğundan emin olunmalıdır.
Dön çağrısı yapmak için ihtarname gönderilmesi, mahkeme veya noterden talep edilebilir. Bu durum, yukarıda alıntılamış olduğumuz açık kanun hükmünün gereğidir. Bu nedenle kısa mesaj, whatsapp mesajı, e-posta yazışması, iadeli taahhütlü posta gibi araçlarla evi terk eden eşe dönmesi için çağrıda bulunulması, hukuki anlamda terk nedeniyle boşanma davasının şartlarını sağlamaz. Söz konusu bu ihtar mutlaka mahkeme veya noter aracılığıyla gönderilmelidir.
Eğer ortak konutu terk etmiş olan eş yabancı uyrukluysa veya Türk vatandaşı olsa dahi yabancı bir ülkede yaşıyorsa, dön ihtarının mutlaka mahkeme aracılığıyla gönderilmesi tavsiye edilir. Mahkeme, ilgili evrakın bilirkişi vasıtasıyla tercümesini sağlayarak tebligatın istinabe yoluyla ve usulüne uygun bir şekilde gerçekleştirilmesini sağlayacaktır. Bu sayede ihtar akabinde 2 ay geçtikten sonra açılacak olan terk nedeniyle boşanma davasının usulden veya esastan reddedilmesi riski büyük oranda azaltılmış olacaktır. Söz konusu bu iki aylık sürenin başlangıcı, dön ihtarının karşı tarafa tebliğ edildiği tarih olacaktır.
Evi terk eden eşe dön ihtarı gönderilebilmesi için, terk eyleminin gerçekleşmesi akabinde en az dört(4) ay zaman geçmiş olması gerekmektedir. Terk ihtarının karşı tarafa tebliği akabinde terk nedeniyle boşanma davası açılabilmesi için, tebliğden itibaren iki(2) ay süre geçmiş olması gerekmektedir. Dolayısıyla terk nedeniyle boşanma davası ile davaya konu edilen terk fiili arasında minimum altı(6) aylık bir zaman dilimi söz konusu olur.
Gönderilecek olan ihtarda aşağıdaki hususlar yer alır:
Terk edilen ortak konuta dönülmesi için çağrı yapıldığı hususu,
Ortak konutun tam adresi,
İki aylık süre içerisinde ortak konuta dönülmesi gerektiği hususu,
İhtara uymamanın olası yaptırımlar,
Talepte bulunan eş tarafından yol ve konaklama giderlerinin yatırılmış olduğu hususu(IBAN üzerinden veya PTT yoluyla),
Ortak konutun anahtarının bulunduğu yer(genellikle bir komşu veya polis ya da jandarma karakolu)
Eve dön ihtarının tebliği akabinde iki aylık süre içerisinde terk eden eşin eve dönmemesi durumunda terk edilmiş olan eş tarafından terk nedeniyle boşanma davası açılabilir.
e) Dön İhtarının Samimi Olması ve Konutun Ortak Yaşama Uygun Olması
Dön ihtarının yalnızca teknik bir detaydan ziyade gerçek bir "eve dön" çağrısı olması gerekmektedir. Dolayısıyla dön ihtarının samimi ve dürüst olması gerekir. Yalnızca boşanma davasının şartlarının sağlanması amacıyla gerçekleştirilen bir dön ihtarı hukuki anlamda hüküm ve sonuç doğurmayacaktır.
Uygulamada dön ihtarıyla birlikte bu ihtarda bulunan eşten, terk eden eşin eve dönebilmesi için yol ve konaklama giderlerini de eşe PTT veya IBAN yoluyla göndermesi ve dekont sunması istenir. Aynı şekilde ortak konuta dönecek olan eşe, ortak konutun yedek anahtarının nerede olacağı bilgisi de ihtarname içeriğinde bildirilmelidir.
Müşterek konutun bağımsız olması, yani yalnızca çekirdek aile bireylerinin yaşamına ayrılmış bir konut olması gerekir. Zaten bağımsız konut sağlanmaması ve bir eşin diğer eşin ailesiyle yaşanmaya zorlanması, şiddetli geçimsizlik nedeniyle boşanma davasında kusurlu bir davranış olarak görülmektedir. Bu nedenle terk nedeniyle boşanma davasında da bağımsız konut sağlanması hususu dikkate alınmalıdır.
Dön ihtarında bulunulan eşin davet edildiği ortak konutun birlikte yaşamaya uygun nitelikte olması gerekir. Örneğin terk eden eşin yıkık dökük ve çöp içerisinde bir konuta davet edilmesinin bir anlamı yoktur, çünkü bu durumda terk eden eşin evi terk etmesinde veya eve dönmekten imtina etmesinde haklı bir sebep söz konusu olacaktır. Tabi bu tip durumlarda eve dön ihtarının samimi olup olmadığı hususu, tarafların içerisinde bulundukları sosyal ve ekonomik koşullar dikkate alınmak suretiyle belirlenir.
f) İhtarın Sonuçsuz Kalması
Terk nedeniyle boşanma davasının açılabilmesi için eve dön ihtarının sonuçsuz kalmış olması gerekir. Eğer terk eden eş, kendisine ihtar yoluyla yapılan eve dön çağrısı üzerine ortak konuta dönerse, terk nedeniyle boşanma davası açılamayacaktır. Ancak terk eden eşin eve dönüşünün, boşanma davasının olası sonuçlarından kaçınmak adına kötü niyetli bir dönüş olduğunun anlaşılması durumunda eşin terk fiilinin sürdüğünün kabulü gerekir. Çünkü aksi durumda Türk Medeni Kanunumuzun 2. maddesinde düzenlenmiş olan dürüstlük kuralı ve hakkın kötüye kullanılması yasağına aykırılık teşkil edecektir; dolayısıyla bu neviden bir davranışı hukuk düzeni korumaz.
Terk Nedeniyle Boşanma Davasının Açılması
Eve dön çağrısının usulüne uygun tebliğ edilecek olan ihtarname yoluyla yapılması akabinde 2 ay sürenin geçmesi ile birlikte yukarıda açıklamış olduğumuz diğer tüm şartların sağlanması durumunda terk edilen eş tarafından terk nedeniyle boşanma davası açılabilir. Bu davada davacı, terk nedeniyle boşanma davasının tüm şartlarının somut olayda mevcut olduğunu ispat edecek delillerini sunmalı ve boşanmaya karar verilmesini talep etmelidir. Bunun yanında boşanmanın ferileri ile ziynet eşyası talebinde de bulunulması mümkündür. Ancak ziynet eşyası boşanmanın ferilerinden olmadığından dolayı ayrıca harçlandırılır ve hakim, gerek görürse ziynet talebini tefrik ederek ayrı bir dosya numarası ile görülmesine karar verebilir.
Terk nedeniyle boşanma davası dilekçesini tebliğ alan davalı, 2 haftalık süre içerisinde davaya cevaplarını sunabilir ve karşı davasını açabilir. Vereceği cevap dilekçesinde terk olgusunun haklı bir nedene dayandığını beyan edebilir ve sunacağı delil dilekçesiyle bu beyanlarını ispat etme girişiminde bulunabilir.
Terk Nedeniyle Boşanma Davasının Olası Riskleri
Terk nedeniyle boşanma davası, genellikle boşanma davaları alanında uzmanlaşmış olan avukatlar tarafından vatandaşlara önerilmemektedir. Özellikle evlilik birliğini sürdürmek istemeyen ve eşiyle anlaşamadığı için fiilen ayrı yaşamaya başlamış olan vatandaşlar, terk nedeniyle boşanma davasının mutlak bir boşanma sebebi olduğunu da öğrendikten sonra terk nedeniyle boşanma davası açmanın kendileri için ideal bir boşanma sebebi olduğuna kanaat getirebilmektedir. Ancak terk nedeniyle boşanma davasında terk eden eşin ihtar üzerine eve dönmesi durumunda dava konusuz kalacaktır ve mahkemece boşanmaya karar verilmesi mümkün olamayacaktır. Bununla birlikte terk eden eşe yapılacak olan "eve dön" ihtarının dürüst ve samimi bir çağrı olması gerekmektedir. Dolayısıyla eşin eve dönmesi durumunda karşılıklı olan tüm kusurlu davranışların affedilmiş olması sonucu söz konusu olacağından dolayı boşanma davası açılabilmesi için bir süre birlikte yaşanması ve yeni kusurlu davranışların meydana gelmesi gerekecektir.
Tüm bu saymış olduğumuz nedenler, buzdağının yalnızca görünen kısmıdır. Bu nedenle terk nedeniyle boşanma davası, taraflar açısından çeşitli riskler barındırmakta ve müvekkillerinin riskini minimize etmek isteyen boşanma avukatları tarafından tavsiye edilmemektedir; bu davayı açmak isteyen müvekkiller, genellikle evlilik birliğinin temelinden sarsılması nedeniyle boşanma davasına yönlendirilmektedir.
Ancak yine de terk nedeniyle boşanma davası, evi terk eden eşin ortak konuta dönmesi durumunda evliliğini sürdürmek isteyen ve halen daha evliliğini kurtarmak isteyen kişiler açısından tercih edilebilir ve bu durumda verimli sonuçlar alınmasına ön ayak olabilir.
Terk Nedeniyle Boşanma Davasında Davayı Kabul
Terk nedeniyle boşanma davası, yukarıda detaylı olarak açıklamış olduğumuz üzere son derece teknik detaylar ihtiva eden bir boşanma davası türüdür. Dolayısıyla bu davada yargılamayı yürüten hakim tarafından terk nedeniyle boşanmanın şartlarının mevcut olup olmadığı hususu dikkatle incelenerek hüküm kurulur. Örneğin terk nedeniyle boşanma davasında diğer eş aslında ortak konutu kendi rızasıyla terk etmediği, ancak kendisinin de boşanmak istediği için davanın kabulüne karar verilmesini talep ederse, mahkeme davalı eşin bu beyanını dikkate almaksızın salt somut olayda terk olgusu ve diğer dava şartlarının mevcut olup olmadığının tespitini yapmalı ve yapacağı bu tespite göre karar vermelidir.(Bakınız: Yargıtay Hukuk Genel Kurulu 2017/2289 E. ve 2020/939 K. sayılı kararı)
Terk Nedeniyle Boşanma Davasına İlişkin Yargıtay Kararları
Ortak konutu terk eden eşe gönderilecek olan eve dön ihtarı ile terk nedeniyle açılacak olan boşanma davası arasında çok uzun bir zaman geçmesi durumunda davacının eve dön ihtarında samimi olmadığı sonucunun çıkarılacağına ilişkin karar,
Yargıtay 2. Hukuk Dairesi 2016/17490 E., 2018/5662 K. sayılı kararı
"...
...
...
Terk sebebine dayanan boşanma davasının kabulü için usulüne uygun ve samimi ihtar tebliğine rağmen, ihtar edilen eşin haklı bir sebep olmaksızın ortak konuta dönmemesi gerekir. Davacı erkek tarafından 13.02.2012 tarihinde ihtar talebinde bulunulduğu halde, aradan çok uzun bir süre geçtikten sonra 02.11.2015 tarihinde terk nedenine dayanarak boşanma davası açılması, davacı erkeğin eve dön ihtarında samimi olmadığını göstermektedir. Ayrıca davalı kadın, 03.12.2012 tarihinde açılan ve kabul edilen Türk Medeni Kanunu'nun 197. maddesine dayalı bağımsız tedbir nafakası davası ile ayrı yaşamakta haklılığını kanıtlamış olmakla ortak konuta haklı sebeple dönmediği anlaşılmaktadır. Bu durumda, mahkemece terk nedenine dayanarak açılan boşanma davasının reddine karar verilmesi gerekirken, yazılı şekilde hüküm tesisi hatalı olup, bozmayı gerektirmiştir.
...
...
..."
Terk nedeniyle boşanma davası açılabilmesi için ortak konutun eşler tarafından, birlikte seçilmiş olması gerektiğine ilişkin karar,
Terk nedeniyle boşanma davası açılabilmesi için eve dön çağrısı yapılacak olan ortak konutun tarafların hallerine uygun ve bağımsız bir konut olması gerektiğine ilişkin karar,
Yargıtay 2. Hukuk Dairesi 2015/4026 E., 2015/18167 K. sayılı kararı
"...
...
...
Terk sebebine dayalı boşanma davasının kabul edilebilmesi için öncelikli şart davalı eşin haklı bir sebep olmadan en az dört aydan beri eşini terk etmiş olmasıdır. Tarafların birlikte seçtikleri (TMK.md.186) veya Türk Medeni Kanununun 188. maddesi şartlarının oluşması sebebiyle eşlerden birinin seçtiği, ya da hakim tarafından belirlenen (TMK.md.195) hallerine uygun, oturmaya elverişli, bağımsız bir evleri yoksa , terk eden eşin bu davranışı haklı sebebe dayanır. Terk edilen eş (TMK.md.164) diğerini açıklanan bu kurallara uygun olarak ortak konuta çağırmakla yükümlüdür. Çünkü ortak hayat bunu zorunlu kılar (TMK.md.185/3). Somut olayda yukarıda açıklandığı üzere davacı-davalı erkeğin davalı-davacı kadını kanuni koşullara uygun ortak konuta davet etmediği anlaşıldığından ihtar geçersiz olmakla davanın reddi gerekirken, delillerin takdirinde hataya düşülerek yetersiz gerekçe ile yazılı şekilde hüküm kurulması usul ve kanuna aykırıdır.
...
...
..."
Eşini ortak konutu terke zorlayan eşin terk hukuki nedenine dayalı boşanma davası açmaya hakkı olmadığına ilişkin karar,
Yargıtay 2. Hukuk Dairesi 2015/14545 E., 2016/5851 K. sayılı kararı
"...
...
...
Dava terk hukuki sebebine dayalı boşanma davasıdır (TMK m. 164). Türk Medeni Kanunun 164. maddesi gereğince boşanma davası açma hakkı, terk edilen eşe aittir. Eşini ortak konutu terk etmeye zorlayan veya haklı bir sebep olmaksızın ortak konuta dönmesini engelleyen eş de terk etmiş sayılır ve bunun sonucu olarak terk hukuki nedenine dayalı boşanma davası açamaz. ( TMK m. 164/1). Davacı erkek davalı kadına fiziksel şiddet uygulamış, bu sebeple ceza almış, kadın da evi terk etmek zorunda kalmıştır. O halde, davacı eş, diğerini ortak konutu terk etmeye zorlayan eş konumunda bulunduğundan, terk hukuki nedenine dayalı davasının reddine karar verilmesi gerekirken, yazılı şekilde kabulü doğru olmayıp, bozmayı gerektirmiştir.
...
...
..."
Terk nedeniyle boşanma davasında davalının davayı kabul etmesinin hakimi bağlamayacağına ilişkin karar,
Terk nedeniyle boşanma davasında, terk nedeniyle boşanma davasının tüm şartlarının mevcut olup olmadığının hakim tarafından tespit edilmesi gerekeceğine ilişkin karar,
Terk nedeniyle boşanma davasında davacı sıfatının resen incelenmesi gerektiğine ilişkin karar,
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu 2017/2289 E., 2020/939 K. sayılı kararı
"...
...
...
13. Evlilik “birlik ilkesi” üzerine kurulmuştur. Evlenme ile eşler arasında “evlilik birliği” kurulmuş olur ve tarafların evlilik birliğinden kaynaklanan yükümlülüklerini yerine getirme görevleri başlar. Bu görevlerin en önemlisi ise evliliğin amacıyla uyumlu şekilde eşlerin birlikte yaşamalarıdır. Bu bağlamda birlik süresince kural olan; zorunlu nedenler dışında eşlerin birlikte yaşamasıdır. Asıl kuralın aksine eşlerden birinin bu birliktelikten haklı bir sebep olmaksızın özgür iradesi ile ortak yaşamdan ayrılması ise “terk” olarak kabul edilir. Terk mutlak ve özel bir boşanma sebebi olarak 4721 sayılı Kanunu’nun 164. maddesinde;
“(1) Eşlerden biri, evlilik birliğinden doğan yükümlülüklerini yerine getirmemek maksadıyla diğerini terk ettiği veya haklı bir sebep olmadan ortak konuta dönmediği takdirde ayrılık, en az altı ay sürmüş ve bu durum devam etmekte ve istem üzerine hâkim tarafından yapılan ihtar sonuçsuz kalmış ise; terk edilen eş, boşanma davası açabilir. Diğerini ortak konutu terk etmeye zorlayan veya haklı bir sebep olmaksızın ortak konuta dönmesini engelleyen eş de terk etmiş sayılır. (2) Davaya hakkı olan eşin istemi üzerine hâkim, esası incelemeden yapacağı ihtarda terk eden eşe iki ay içinde ortak konuta dönmesi gerektiği ve dönmemesi hâlinde doğacak sonuçlar hakkında uyarıda bulunur. Bu ihtar gerektiğinde ilân yoluyla yapılır. Ancak, boşanma davası açmak için belirli sürenin dördüncü ayı bitmedikçe ihtar isteminde bulunulamaz ve ihtardan sonra iki ay geçmedikçe dava açılamaz.” şeklinde düzenleme altına alınmıştır.
14. Terk sebebiyle açılan boşanma davaları kendine has özellikleri nedeniyle bu davalarda “dava koşulları ile yargılama usulü” iç içe geçmiş hâldedir. Dava çok sıkı maddi ve şekli şartlara bağlanmış olup titizlikle incelenme gerektirmektedir. Buradan hareketle söylenmelidir ki; hâkim, terk sebebine dayalı boşanma dava şartlarının oluşup oluşmadığını maddi hukuk ve usul hukuku açısından olmak üzere iki ayrımda inceleyerek karar vermelidir. Maddi hukuk açısından “terk eylemi” evlilik birliğinin yüklediği yükümlülükleri yerine getirmeme maksadı ve ortak hayata son verme kastı taşımalı, haklı ve hukuka uygun bir nedene dayanmamalı ve son olarak altı ay süreyle devam ediyor olmalıdır. Maddenin ikinci fıkrasında ise usul hukuku açısından üzerinde dikkatle inceleme yapılması gereken “ihtar müessesesi” açıklanmıştır.
15. Nitekim öğretide de terk; “…ortak hayatın kesilmesidir. Bunun için eşlerden birinin ortak konuttan ayrılması ve konuta geri dönmemesi gerekir. Eşlerin aynı evde yaşamakla birlikte, oturma ve yatak odalarını ayırmaları, birbirleriyle hiç konuşmamaları terk sayılmaz; çünkü burada durumun daima normale dönmesi ihtimali ve imkânı vardır. Ortak konuttan ayrılma, isteyerek olabileceği gibi, eşlerden birinin diğerini evden atması sonucunda, yani zorla da olabilir. Bu durumdu eşin evden ayrılmasında hukuka aykırılık unsuru yoktur. Bu takdirde terk eden eş, ötekini kovan eştir. Eşlerden biri nikâhtan sonra birlikte seçtikleri ortak konuta hiç gelmezse, yine terk vardır. Buna karşılık eşlerden birinin diğerinin yakınlarıyla oturmayı reddetmesi terk değildir” (Prof. Dr. Bilge Öztan, Aile Hukuku, 6. Bası, Ankara 2015, s. 667) şeklinde açıklanmaktadır. O hâlde, ortak konutu terke zorlayan veya eve dönmeyi engelleyen eşin, gerçekte terk eden eş olması nedeniyle, terke dayalı boşanma davası açma hakkı bulunmadığı sonucu ortaya çıkmaktadır. Ortaya çıkan bu sonucun, yasanın konuluş amacına da uygun olduğu anlaşılmaktadır. Aksine görüşün kabul edilmesi hâlinde; ortak konuttan kovulan, fiilen ayrılmaya zorlanan veya haklı bir sebep olmaksızın ortak konuta dönmesi engellenen eşe karşı, haksız konumda bulunan eşin boşanma davası açma hakkı olduğunun kabulü ile boşanma kararı elde edebileceğinin düşünülmesi, hukuk devleti ilkesine aykırı olacağı her türlü duraksamadan uzaktır.
16. Anlatılanların yanında, 01.10.2011 tarihinde yürürlüğe giren 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 297. maddesi bir mahkeme hükmünün kapsamının ne şekilde olması gerektiğini açıklamıştır.
6100 sayılı HMK'nın “Hükmün kapsamı” başlıklı 297. maddesi;
“(1) Hüküm "Türk Milleti Adına" verilir ve bu ibareden sonra aşağıdaki hususları kapsar:
a) Hükmü veren mahkeme ile hâkim veya hâkimlerin ve zabıt kâtibinin ad ve soyadları ile sicil numaraları, mahkeme çeşitli sıfatlarla görev yapıyorsa hükmün hangi sıfatla verildiğini.
b) Tarafların ve davaya katılanların kimlikleri ile Türkiye Cumhuriyeti kimlik numarası, varsa kanuni temsilci ve vekillerinin ad ve soyadları ile adreslerini.
c) Tarafların iddia ve savunmalarının özetini, anlaştıkları ve anlaşamadıkları hususları, çekişmeli vakıalar hakkında toplanan delilleri, delillerin tartışılması ve değerlendirilmesini, sabit görülen vakıalarla bunlardan çıkarılan sonuç ve hukuki sebepleri.
ç) Hüküm sonucu, yargılama giderleri ile taraflardan alınan avansın harcanmayan kısmının iadesi, varsa kanun yolları ve süresini.
d) Hükmün verildiği tarih ve hâkim veya hâkimlerin ve zabıt kâtibinin imzalarını.
e) Gerekçeli kararın yazıldığı tarihi.
(2) Hükmün sonuç kısmında, gerekçeye ait herhangi bir söz tekrar edilmeksizin, taleplerden her biri hakkında verilen hükümle, taraflara yüklenen borç ve tanınan hakların, sıra numarası altında; açık, şüphe ve tereddüt uyandırmayacak şekilde gösterilmesi gereklidir.” hükmünü taşımaktadır.
17. Yasal düzenlemeye göre bir mahkeme kararında; tarafların iddia ve savunmalarının özetlerinin, anlaştıkları ve anlaşamadıkları hususların, çekişmeli vakıalar hakkında toplanan delillerin, delillerin tartışılması ve değerlendirilmesinin, sabit görülen vakıalarla, bunlardan çıkarılan sonuç ve hukuki sebeplerin birer birer, şüphe ve tereddüt uyandırmayacak şekilde gösterilmesi gereklidir. Bu kısım, hükmün gerekçe bölümüdür. Gerekçe, hâkimin (mahkemenin) tespit etmiş olduğu maddi vakıalar ile hüküm fıkrası arasında bir köprü görevi yapar. Gerekçe bölümünde hükmün dayandığı hukuki esaslar açıklanır. Hâkim, tarafların kendisine sundukları maddi vakıaların hukuki niteliğini (hukuki sebepleri) kendiliğinden araştırıp bularak hükmünü dayandırdığı hukuk kurallarını ve bunun nedenlerini gerekçede açıklar.
18. Hâkim, gerekçe sayesinde verdiği hükmün doğru olup olmadığını, yani kendi kendini denetler. Üst mahkeme de bir hükmün hukuka uygun olup olmadığını ancak gerekçe sayesinde denetleyebilir. Taraflar da ancak gerekçe sayesinde haklı olup olmadıklarını daha iyi anlayabilirler. Kanunun aradığı anlamda oluşturulacak kararların hüküm fıkralarının açık, anlaşılır, çelişkisiz ve uygulanabilir olmasının yanında, kararın gerekçesinin de sonucu ile tam bir uyum içinde o davaya konu maddi olguların mahkemece nasıl nitelendirildiğini, kurulan hükmün hangi nedenlere ve hukuksal düzenlemelere dayandırıldığını ortaya koyan, maddi olgular ile hüküm arasındaki mantıksal bağlantıyı gösteren nitelikte olması gerekir. Zira tarafların o dava yönünden, hukuk düzenince hangi nedenle haklı veya haksız görüldüklerini anlayıp değerlendirebilmeleri ve Yargıtay’ın hukuka uygunluk denetimini yapabilmesi için ortada usulüne uygun şekilde oluşturulmuş, hükmün hangi nedenle o içerik ve kapsamda verildiğini ayrıntılarıyla gösteren, ifadeleri özenle seçilmiş ve kuşkuya yer vermeyecek açıklıktaki bir gerekçe bölümünün ve buna uyumlu hüküm fıkralarının bulunması zorunludur.
19. Nitekim Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 19.03.2008 tarih, 2008/15-278 E. ve 2008/254 K.; 21.10.2009 tarih, 2009/9-397 E. ve 2009/453 K.; 07.05.2014 tarih, 2013/4-1121 E. ve 2014/626 K.; 13.04.2016 tarih, 2014/11-638 E. ve 2016/501 K.; 31.05.2017 tarih, 2017/12-1151 E. ve 2017/1053 K.; 08.11.2017 tarih ve 2017/13-1699 E., 2017/1300 K.; 04.04.2018 tarih, 2015/9-2883 E. ve 2018/675 K. sayılı kararlarında yazılı hususlar aynen benimsendiği gibi 07.06.1976 tarih ve 1976/3-4 E., 1976/3 K. sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Karar gerekçesinde yer alan “…Gerekçenin ilgili bilgi ve belgelerin isabetle takdir edildiğini gösterir biçimde geçerli ve yasal olması aranmalıdır. Gerekçenin bu niteliği yasa koyucunun amacına uygun olduğu gibi, kararı aydınlatmak, keyfiliği önlemek ve tarafları tatmin etmek niteliği de tartışma götürmez bir gerçektir,…” şeklindeki açıklama ile gerekçenin önemine vurgu yapılmıştır. Bütün mahkemelerin her türlü kararlarının gerekçeli olarak yazılması gerektiğini öngören Anayasa’nın 141. maddesinin üçüncü fıkrası ve ona koşut bir düzenleme içeren 6100 sayılı HMK’nın 297. maddesi işte bu amacı gerçekleştirmeye yöneliktir. Anılan hususlar kamu düzeni ile ilgili olup, gözetilmesi kanun ile hâkime yükletilmiş bir ödevdir. Aksine düşünce ve uygulama gerek yargı erki ile hâkimin, gerek mahkeme kararlarının saygın ve güvenilir olması ilkesi ile de bağdaşmaz.
20. Tüm bu genel açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde; mahkemece direnme kararı öncesinde verilen 20.11.2013 tarihli ve 2010/510 E., 2013/786 K. sayılı kararını hüküm kısmında “davacının davasının kabulü ile tarafların TMK’nın 164. maddesi gereğince boşanmalarına” karar verildiği, hükmün gerekçesinde ise “davalı eşi terke zorlayan tarafın davacı eş olduğu, ancak davalı eşin de artık boşanmak istediğini belirtmesi gerekçesiyle” davanın kabulüne karar verildiği, Özel Daire tarafından yapılan temyiz incelemesinde ise “mahkemece, hüküm ile gerekçe arasında oluşturulan çelişki” gözetilmeksizin işin esasına girildiği ve tarafların temyiz sebepleri yönünden inceleme yapılarak kararın bozulduğu, yerel mahkemenin de bozma kararına karşı direndiği anlaşılmıştır. Bozulan ilk kararın gerekçesinde davacı eşin terk eden eş olduğu belirtildiği hâlde hüküm kısmında yazılan gerekçenin aksine davacının terke dayalı boşanma davasının kabul edildiği, oysaki TMK’nın 164. maddesinde açıkça “…terk edilen eş, boşanma davası açabilir…” dediği, mahkemenin gerekçesine göre davacının dava açma hakkı olmadığı halde hüküm fıkrasında davasının kabul edildiği, bu hâliyle HMK’nın 297/2. maddesinde yazılı açıklamaya aykırı, gerekçe ve hüküm fıkralarının birbiri ile çelişkili bir hüküm yaratıldığı ortadadır.
21. O hâlde, ortada yukarıda açıklanan ilkeler çerçevesinde usulün öngördüğü anlamda Hukuk Genel Kurulu tarafından üzerinde inceleme ve denetleneme yapılabilecek nitelikte bir ilk derece mahkemesi kararı, bozma kararı ve direnme kararının olmadığı her türlü duraksamadan uzaktır.
22. Öyleyse; yerel mahkemece yapılacak iş gerekçenin tespit edilen maddi vakıalar ile hüküm fıkrası arasında köprü görevi yapıyor olduğu gözetilerek, maddi olgular ile hüküm arasındaki mantıksal bağlantıyı gösterir nitelikte, birbirlerine sıkı sıkıya bağlı olan gerekçe ile hüküm kısımlarının birbiri ile çelişkisiz, Anayasa’nın 141/3. maddesi ve ona koşut düzenleme içeren HMK’nın ilgili maddelerine uygun hüküm kurmak olmalıdır.
23. Hâl böyle olunca direnme kararının, açıklanan bu değişik gerekçe ve nedenlerle bozulması gerekmiştir. ...
...
..."
Eşini terke zorlayan tarafın terk nedeniyle boşanma davası açma hakkı olmadığına ilişkin karar,
Terk nedeniyle boşanma davasında davacının dava açmaya hakkı olup olmadığı hususunun hakim tarafından resen gözetilmesi gerektiğine ilişkin karar,
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu 2017/2727 E., 2020/846 K. sayılı kararı
"...
...
...
19. Görüldüğü üzere; eşini terke zorlayan veya ortak konuta dönmesini engelleyen eşin gerçekte terk eden eş olması nedeniyle, açmış olduğu dava aktif husumet yokluğu nedeniyle esastan redde mahkûm olup, bu durumun davada taraf olarak gözüken kişiler arasında dava konusu hakkın doğumuna engel bir itiraz niteliğinde olması nedeniyle dava hakkının bulunmaması davanın esasına girmeye engel teşkil etmeyeceği gibi, hâkim somut olayda bu hususu kendiliğinden gözetmek zorundadır. Nitekim benzer ilkeler, Hukuk Genel Kurulu’nun 18.04.2007 tarihli ve 2007/5-233 E., 2007/221 K; 04.11.2009 tarihli ve 2009/2-402 E., 2009/484 K. sayılı kararları ile de benimsenmiştir.
20. Tüm bu hususlar birlikte değerlendirildiğinde; terke dayalı boşanma davasında dava açma hakkı, kanunun açık deyimiyle sadece terk edilen eşe ait bulunduğundan, diğer eşi ortak konutu terke zorlayan veya ortak konuta dönmesini engelleyen eşin terk eden eş konumunda olması nedeniyle terke dayalı boşanma davası açma hakkı bulunmamaktadır. Somut olayın değerlendirilmesinde ise; mahkemece, eşini ortak konutu terke zorlayan davacının dava açma hakkı olmadığı belirtilerek açılan dava reddedilmiş ise de, Özel Dairece “davalının haklı bir sebebi olmadığı hâlde davet edildiği ortak konuta dönmediği” gerekçesiyle davanın kabulü gerektiği belirtilerek karar bozulmuştur. Dosyaya yansıyan olaylar bir bütün olarak değerlendirildiğinde davacı erkek eşin sürekli hakaret ettiği ve kadın eşi ortak konuttan kovmak suretiyle eşini terke zorladığı anlaşılmıştır. Yukarıda üzerinde durulan tüm olgu, kavram ve yasal düzenlemeler gözetildiğinde davacının gerçekte iddia ettiği gibi terk edilen değil, terk eden eş olduğunun kabulü gerekmektedir. Durum bu olunca davacının, terk edilen eşe ait bulunan terke dayalı boşanma davası açma hakkı bulunmadığından, davasının da kabul edilemeyeceği anlaşılmaktadır.
21. Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında; terk nedeniyle açılan boşanma davasında, davalının terkte haklılığı değil, eve dönmemekte haklı olduğunu kanıtlaması gerektiği gerekçesiyle Özel Daire bozma kararının yerinde olduğu ileri sürülmüş ise de bu görüş Kurul çoğunluğunca benimsenmemiştir.
22. Hâl böyle olunca; yerel mahkemece davacı erkek eşin terke zorlayan eş olduğu gözetilerek davasının reddine yönelik verilen karar isabetlidir. ...
...
..."