top of page
Avukat Baran DELİL

Vasiyetnamenin İptali Davası, İptal Sebepleri ve Yargıtay Kararları 2024

Delil Hukuk Bürosu

vasiyetnamenin iptali davası
 

Makale İçeriği:

  1. Vasiyetname Nedir?

  2. Vasiyetnamenin İptali Davası

  3. Vasiyetnamenin İptali Davasında İptal Sebepleri

    1. Mirasbırakanın Tasarruf Ehliyeti Meselesi

    2. Yanılma, Aldatma, Korkutma veya Zorlama Halleri

    3. Vasiyetnamede Yer Verilen Koşul ve Yüklemelerin Hukuka veya Ahlaka Aykırılık Teşkil Etmesi

    4. Vasiyetnamenin Kanunda Öngörülen Şekil Şartlarına Aykırı Olarak Yapılmış Olması

  4. Vasiyetnamenin İptali Davasını Kim Açabilir: Davacı Sıfatı

  5. Vasiyetnamenin İptali Davası Kime Karşı Açılır: Davalı Sıfatı

  6. Vasiyetnamenin İptali Davasında Görevli ve Yetkili Mahkeme

  7. Vasiyetnamenin İptali Davasında Zamanaşımı veya Hak Düşürücü Süre

  8. Vasiyetnamenin İptali Kararının Sonuçları

  9. Resmi Düzenleme Şeklinde Yapılan Vasiyetnamenin İptali Halinde Noterin Tazminat Yükümlülüğü

  10. Vasiyetnamenin İptali Davasının Terditli Olarak Tenkis Davası ile Birlikte Açılması

  11. Vasiyetnamenin Tenfizi Açısından Vasiyetnamenin İptali Davasının Önemi

  12. Vasiyetnamenin İptali Davasına İlişkin Yargıtay Kararları

 

Vasiyetname Nedir?


Vasiyetname, hukuk sistemimizde mevcut olan ve Türk Medeni Kanunumuzda düzenlenmiş olan ölüme bağlı tasarruflardan birisidir. Hukuk sistemimize ve Türk Medeni Kanunumuza göre kişiler, sağ iken yapacakları vasiyetname veya miras sözleşmesi gibi ölüme bağlı tasarruflar ile vefatları akabinde mal varlıklarının ne şekilde mirasçılarına intikal edeceğine ilişkin olarak iradelerini beyan edebilirler. Bu belge, miras bırakanın son arzularını, mirasın kimlere bırakılacağını ve özel talimatları içerir. Ayrıca ıskat(mirasçılıktan çıkarma) gibi başkaca hukuki irade beyanlarına da vasiyetname içerisinde yer verilmesi mümkündür. Türk Medeni Kanunumuza göre, resmi vasiyetname, el yazılı vasiyetname ve sözlü vasiyetname olarak üç farklı şekilde düzenlenebilir.


Türk Medeni Kanunumuzun 514. maddesine göre: "Mirasbırakan, tasarruf özgürlüğünün sınırları içinde, malvarlığının tamamında veya bir kısmında vasiyetname ya da miras sözleşmesiyle tasarrufta bulunabilir. Mirasbırakanın üzerinde tasarruf etmediği kısım yasal mirasçılarına kalır."

Vasiyetnameler, murisin(mirasbırakanın) ölümünden sonra geçerli olacak bir hukuki beyan niteliği taşıdığı için son derece sıkı şekil şartlarına bağlıdır. Bu şekil şartları, vasiyetnamenin irade sakatlıkları olmaksızın, güvenilir ve ispatlanabilir bir belge olmasını sağlamayı amaçlar. Vasiyetnamenin düzenlenmesi noktasında meydana gelebilecek en ufak bir eksiklik, hak sahipleri tarafından açılabilecek olası bir vasiyetnamenin iptali davasında vasiyetnamenin iptaline sebebiyet verebilecek nitelikte sonuçlar doğurur.


Bu makalemizde spesifik olarak vasiyetnamenin iptali davasını işlemekteyiz. Dolayısıyla vasiyetnameler ve nasıl düzenlendikleri hususlarına ilişkin olarak detaylı bilgi için vasiyetname hakkında daha genel olarak hazırlamış olduğumuz makalemizi okuyabilirsiniz: Vasiyetname Nedir, Nasıl Düzenlenir?



Vasiyetnamenin İptali Davası


Vasiyetnameler, yukarıda da belirtmiş olduğumuz gibi çok sıkı şekil şartlarına bağlıdır. Bu şekil şartlarının sağlanmamış olması halinde mirasbırakanın son iradesini yansıtıyor olmalarına rağmen, vasiyetnamelerin iptali yoluna gidilebilmektedir. Bu durumda ilgililer tarafından vasiyetnamenin iptali davası açılabilir ve kanunda aranan vasiyetnamenin iptali sebeplerinden birinin somut olayda mevcut olduğunun ispatlanması halinde mahkeme tarafından vasiyetnamenin iptaline karar verilir. Dolayısıyla vasiyetname düzenlenmesi aşamasında, olası hatalardan kaçınılması için mutlaka alanında uzman bir avukatın profesyonel hukuki desteğinden yararlanılmasını tavsiye etmekteyiz.


Vasiyetnamelerin çok sıkı şekil koşullarına bağlı olmalarından ve mirasbırakanın ölümü akabinde açılıyor olmalarından(vasiyetnamenin açılması) dolayı; mirasbırakan tarafından sonradan yeni bir vasiyetname düzenlenmesi veya son iradesinin tekrar açıklanması da mümkün olamayacağından, vasiyetnamelerde aranılan koşulların mevcut olmaması halinde kesin hükümsüzlük(butlan) değil, iptal edilebilirlik yaptırımı söz konusu olmaktadır.


Vasiyetnamenin iptaline karar verilebilmesi için, kanunda belirtilmiş olan iptal sebeplerinden birinin varlığı aranmaktadır. Kanunda yer alan vasiyetnamenin iptali sebeplerinden birinin mevcudiyeti halinde ilgilileri tarafından vasiyetnamenin iptali davası açılabilir; bu durumda yetkili ve görevli mahkeme tarafından iptal kararı verilebilir; ancak ilgililer tarafından vasiyetnamenin iptali talep edilmezse, vasiyetname geçerli olarak hüküm ve sonuçlarını doğuracaktır. Ayrıca bu davada, vasiyetnamenin tamamının iptali istenebileceği gibi, yalnızca bir kısmının da iptali istenebilmektedir.



Vasiyetnamenin İptali Davasında İptal Sebepleri


Vasiyetnamenin iptal edilebilmesi için kanunda yer alan iptal sebeplerinin varlığı aranır. Vasiyetname ve diğer ölüme bağlı tasarrufların iptali için dava açılabileceği haller Türk Medeni Kanunumuzun 557. maddesinde açıkça düzenlenmiştir.


Türk Medeni Kanunumuzun 557. Maddesi: "Aşağıdaki sebeplerle ölüme bağlı bir tasarrufun iptali için dava açılabilir: 1. Tasarruf mirasbırakanın tasarruf ehliyeti bulunmadığı bir sırada yapılmışsa, 2. Tasarruf yanılma, aldatma, korkutma veya zorlama sonucunda yapılmışsa, 3. Tasarrufun içeriği, bağlandığı koşullar veya yüklemeler hukuka veya ahlâka aykırı ise, 4. Tasarruf kanunda öngörülen şekillere uyulmadan yapılmışsa."

a) Mirasbırakanın Tasarruf Ehliyeti Meselesi


Vasiyetçinin vasiyetnamenin düzenlendiği tarihteki ehliyeti, örneğin yaşı ve akıl sağlığı durumu, vasiyetnamelerin iptali davalarında en sık ileri sürülmekte olan iptal sebeplerindendir. Vasiyet edenin akıl hastalığı veya akıl zayıflığı olması, 15 yaşından küçük olması(TMK 502. maddesi gereğince vasiyetname düzenlenebilmesi için vasiyetçinin ayırt etme gücüne sahip olması ve 15 yaşını doldurmuş olması gerekir), veya 65 yaşından büyük ise akıl sağlığının yerinde olduğuna dair rapor alınmaksızın vasiyetname düzenlenmiş olması gibi hallerde, mirasbırakanın tasarruf ehliyeti bulunmadığından bahisle iptal kararı verilebilecektir.


Mirasbırakanın vasiyetname düzenleme gününde sağlık ocağı veya aile hekiminden almış olduğu sağlık raporunun yeterliliği tartışma konusu yapılacak olursa Yargıtay kararlarına göre Adli Tıp Kurumundan konuya ilişkin rapor alınması gerekecektir. Bu halde mirasbırakanın ölümünden önce ve özellikle vasiyetnamenin düzenlendiği tarihlerde şizofreni vb. herhangi bir hastalıktan muzdarip olup olmadığı, akıl sağlığını etkileyecek nitelikte herhangi bir tedaviye maruz kalıp kalmadığı ya da bu neviden etkiler doğurabilmesi muhtemel olan bir ilaç kullanıp kullanmadığı gibi hususlar incelenip rapor tanzim edilecektir.


Bu nedenle özellikle 65 yaşından büyük olan vatandaşların vasiyetname düzenlemek istemeleri durumunda, mutlaka tam teşekküllü bir devlet hastanesinin psikiyatri bölümünden akıl sağlığına ilişkin rapor alınması ve raporun alındığı gün içerisinde notere gidilerek vasiyetname işlemlerinin resmi düzenleme şeklinde gerçekleştirilmesi tavsiye edilmektedir. Hatta sonradan ortaya çıkabilecek sağlık sorunlarının meydana getirebileceği olası hukuki risklerin ortadan kaldırılması için 65 yaşın altındaki vatandaşlarımıza dahi bu hususu yerine getirmelerini tavsiye etmekteyiz.


b) Yanılma, Aldatma, Korkutma veya Zorlama Halleri


Ölüme bağlı tasarrufun yanılma, aldatma korkutma veya zorlama sonucunda yapılmış olması halinde de mirasbırakanın kendi öz iradesinin sakatlanacağı izahtan varestedir. Özellikle korkutma hali manevi ikrah şeklinde, örneğin bakıma muhtaç olan yaşlı bir bireye kendisine bakılmayacağının belirtilmesi şeklinde de gerçekleşebilmektedir. Dolayısıyla bu halde de irade sakatlığı meydana gelmiş olacağından dolayı, ispat halinde vasiyetnamenin iptaline karar verilebilecektir.


Bakınız Yargıtay 3. Hukuk Dairesi tarafından 2014/20622 E. ve 2015/19576 K. numarasıyla verilen kararda:

"İkrah (korkutma), kişinin irade serbestîsini ihlal suretiyle onu gerçek isteğine uymayan bir beyanda bulunmak zorunluluğunda bırakan, hukukun caiz görmediği davranışlardır. İkrah, maddi ve manevi olmak üzere iki türlüdür. Bir kimseye o akdi yapmasını temin için maddi tazyik yapılmışsa, örneğin eli tutularak zorla sözleşmenin altı imzalatılmışsa bu halde maddi ikrah hali varsayılır. Öte yandan bir kimsede korku yaratarak ona istenilen işlemi yaptırmayı amaçlayan tehdide de manevi ikrah denilir.

Bir ölüme bağlı tasarrufun meydana gelmesine tesir edecek her türlü ikrah, bir iptal sebebi teşkil eder (TMK. md. 557/2). Ancak, her iki türünde de ikrahın ciddi olması, ikrahın ağır bir tehlike teşkil etmesi, tehdidin yaratacağı tehlikenin derhal gerçekleşecek nitelikte olması, tehdidin bizzat akdin tarafına veya yakınlarına yapılması ve yapılan tehdidin haksız ve hukuka aykırı olması, tehdidin şahsa, namusa, cana, mala veya hürriyete yönelmiş bulunması ve nihayet tehdit ile yapılan işlem arasında illiyet bağı bulunması koşulu aranır." ifadeleriyle bu durumun altı çizilmiş ve ikrah halinin hem maddi hem de manevi olarak somut olayda mevcut olabileceği ve bu durumun vasiyetnamenin iptali sebebi kabul edileceği ifade edilmiştir.


Aynı şekilde, Yargıtay 3. Hukuk Dairesi tarafından 2015/2088 E., 2016/935 K. numarasıyla verilen bir diğer kararda:

"...davalı eşin, lehine vasiyetname düzenlemesi için murise baskı yaptığı, vasiyetname düzenlemeye yanaşmadığı takdirde kendisine bakmayacağı, terk edip gideceği yönünde korkutup, murise zorlama ile vasiyetname düzenlettiğinin tanık anlatımlarından anlaşıldığı, vasiyetnamenin murise manevi ikrah altında yaptırıldığı gerekçesiyle vasiyetnamenin iptaline karar verilmesi gerekirken, yanılgılı değerlendirme ve eksik inceleme neticesinde yazılı şekilde karar verilmesi usul ve yasaya aykırı görülmüş, bu husus bozmayı gerektirmiştir." ifadeleriyle mirasbırakana yönelik olarak vasiyetname düzenlememesi halinde kendisine bakılmayacağı yönünde manevi ikrah gerçekleştirilmesi halinde de ikrah(korkutma) koşulu gerçekleşmiş kabul edilmekte ve vasiyetnamenin iptaline karar verilebilmektedir.


Tüm bunlarla birlikte yanılma, korkutma, aldatma veya zorlama iddiası mutlaka sağlam delillerle ispatlanmalıdır. Bu hususa ilişkin olarak her türlü hukuka uygun delil kullanılabileceği gibi tanık beyanına dayanılması da mümkündür.


c) Vasiyetnamede Yer Verilen Koşul ve Yüklemelerin Hukuka veya Ahlaka Aykırılık Teşkil Etmesi


Ölüme bağlı bir tasarruf olan vasiyetnamenin şarta bağlı düzenlenmesi mümkündür. Düzenlenmiş olan vasiyetnamenin şarta bağlı olması tek başına bir iptal sebebi değildir; ayrıca ölüm halinde tüm ilgililerin, vasiyetnamede yer verilen koşul ve yüklemelerin yerine getirilmesini talep etme hakkı mevcuttur. Ancak vasiyetnamede yer alan şartlar, hukuka veya ahlaka aykırı olamaz. Örneğin, mirasbırakan tarafından bir başka kişiye kolunu kesmesi şartına bağlı olarak miras bırakılamaz. Vasiyetnamelerin şarta bağlı olarak düzenlenebileceği hususu, Türk Medeni Kanunumuzun 515. maddesinde açıkça düzenlenmiştir.


Türk Medeni Kanunumuzun 515. Maddesine Göre: "Mirasbırakan, ölüme bağlı tasarruflarını koşullara veya yüklemelere bağlayabilir. Tasarruf hüküm ve sonuçlarını doğurduğu andan itibaren, her ilgili koşul veya yüklemenin yerine getirilmesini isteyebilir. Hukuka veya ahlâka aykırı koşullar ve yüklemeler, ilişkin bulundukları tasarrufu geçersiz kılar. Anlamsız veya yalnız başkalarını rahatsız edici nitelikte olan koşullar ve yüklemeler yok sayılır."

Örneğin, Yargıtay 3. Hukuk Dairesi 2015/11226 E., 2016/5063 K. sayılı kararında:

"...dosyada mevcut ve dava konusu el yazılı vasiyetnamenin incelenmesinden; Vasiyetnameye muris tarafından "Bu vasiyetim eşimin evlenmemesi şartı ile geçerlidir" şeklinde bir şart konulduğu görülmüştür.

4721 sayılı Türk Medeni Kanunu'nun "ölüme bağlı tasarrufların çeşitlerini" düzenleyen 515. maddesinde "...Mirasbırakan, ölüme bağlı tasarruflarını koşullara veya yüklemelere bağlayabilir. Tasarruf hüküm ve sonuçlarını doğurduğu andan itibaren, her ilgili koşul veya yüklemenin yerine getirilmesini isteyebilir. Hukuka veya ahlâka aykırı koşullar ve yüklemeler, ilişkin bulundukları tasarrufu geçersiz kılar. Anlamsız veya yalnız başkalarını rahatsız edici nitelikte olan koşullar ve yüklemeler yok sayılır." hususu düzenlenmiştir.

6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu'nun "Yasak Koşullar" başlıklı 176. maddesinde ise "Bir koşul, hukuka veya ahlaka aykırı bir yapma veya yapmama fiilini sağlamak amacıyla konulmuşsa, bu koşula bağlı hukuki işlem kesin olarak hükümsüzdür..." düzenlemesine yer verilmiştir.

Tüm bu yasal mevzuat göz önüne alındığında, muris tarafından vasiyetnameye konulan bu şart, bir kişinin en temel haklarından olan evlenme hakkına bir sınır getirmesi nedeni ile, hukuka aykırı şart kapsamındadır.

Dolayısıyla; bu şartın, TMK 557/3 maddesi gereğince, hukuka aykırı bir şart olması nedeni ile, yapılan vasiyetname de geçerliliğini yitirmiş bulunmaktadır.

Öyle ise mahkemece, bu ilkeler gözetilerek, muris tarafından düzenlenen el yazılı vasiyetnamenin, TMK 557/3 maddesi gereğince iptaline karar verilmesi gerekirken, yanılgılı değerlendirme sonucu davanın reddine karar verilmesi doğru görülmemiş, bozmayı gerektirmiştir." ifadeleriyle, evlenme hakkının bir kişinin en temel kişilik haklarından biri olması münasebetiyle, bir kişinin(bu durumda murisin eski eşinin) evlenmemesi şartıyla vasiyetname düzenlenmesi halinde bu şartın hukuka aykırılık teşkil ediyor olmasından dolayı vasiyetnamenin iptaline hükmedilmiştir.


d) Vasiyetnamenin Kanunda Öngörülen Şekil Şartlarına Aykırı Olarak Yapılmış Olması


Vasiyetnamenin kanunda öngörülen şekillere aykırı yapılması hali de vasiyetnamenin iptali sebeplerinden biridir. Bahsetmiş olduğumuz bu şekil şartları, vasiyetnamenin irade sakatlıkları olmaksızın, güvenilir ve ispatlanabilir bir belge olmasını sağlamayı amaçlar. Örneğin, kısaca belirtmemiz gerekirse:

  • Resmi vasiyetnamelerde noter veya sulh hâkimi gibi bir yetkili huzurunda düzenlenmesi ve iki tanığın bulunması zorunludur; böylece beyanın geçerliliği ve miras bırakanın iradesinin sağlıklı bir ortamda alındığı güvence altına alınır.

  • El yazılı vasiyetnamelerde ise, vasiyetçinin kendi el yazısıyla yazması, tarihi belirtmesi ve imzasını eklemesi, iradenin doğruluğunu teyit etmek için şart koşulmuştur.

  • Sözlü vasiyetnamelerde de olağanüstü bir durumun varlığı gibi şartlar aranır; ölüm tehlikesi gibi bir durum olmaksızın yapılan sözlü vasiyetler geçersiz sayılır. Bu sıkı şekil kuralları, vasiyetnamenin son arzuları doğru bir şekilde yansıttığını ve herhangi bir zorlama, hata veya usulsüzlük olmaksızın düzenlendiğini ispat etmeyi amaçlar


Kısaca ve yalnızca özet şeklinde belirtmiş olduğumuz bu şekil şartlarına aykırılıklar, iptal davasına konu edilen somut olayın gereklerine göre daha da genişletilebilir. Örneğin okuma yazma bilmeyen muris tarafından noterde resmi düzenleme şeklinde yapılan vasiyetnamenin hem murise hem de iki tanığa sesli olarak okunduğunun ve murisin bu okuma fiili sonucunda beyanının alınmış olduğunun yazılı olarak vasiyetname içerisinde açıkça belirtilmesi gerekmektedir ve bu hususa aykırılık halinde de şekle aykırılık nedeniyle vasiyetnamenin iptaline karar verilmesi mümkün olmaktadır. Dolayısıyla vasiyetname hazırlanırken en ufak bir hatadan dahi kaçınılması gerekeceği açıktır.


Eğer vasiyetnamenin iptali: Vasiyetnamenin düzenlenmesine tanık, katip, noter vb. sıfatlarıyla katılan kişilerin kendilerine, eşlerine veya yakınlarına kazandırma yapılmış olması sebebiyle ortaya çıkan sakatlığa dayanıyorsa vasiyetnamenin tamamının değil, yalnızca bu kazandırmalara ilişkin kısmı iptal edilir.


Vasiyetnamelerin kanunda öngörülen şekil şartları hakkında detaylı bilgi edinmek için vasiyetnamelerin nasıl düzenlenmesi gerektiğine ilişkin makalemizi okuyabilirsiniz: Vasiyetname Nedir, Nasıl Düzenlenir?



Vasiyetnamenin İptali Davasını Kim Açabilir: Davacı Sıfatı


Vasiyetnamenin iptali davasında davacı, söz konusu vasiyetnamenin iptal edilmesinde menfaati bulunan mirasçı veya vasiyet alacaklısı olabilir. Davacı sıfatı, Türk Medeni Kanunumuzun 558. maddesinin 1. fıkrası uyarınca “tasarrufun iptal edilmesinde menfaati bulunan” mirasçı veya vasiyet alacaklısına tanınmıştır. Yani, vasiyetname içerisinde yer alan hükümler nedeniyle hak kaybına uğrayacak olan veya bu haklardan faydalanamayacak olan kişiler, bu davayı açabilmektedir.


Türk Medeni Kanunumuzun 558. Maddesinin 1. Fıkrasına Göre: "İptal davası, tasarrufun iptal edilmesinde menfaati bulunan mirasçı veya vasiyet alacaklısı tarafından açılabilir."

Vasiyetnamenin iptali davasının, kanunun yukarıda alıntılamış olduğumuz ilgili hükmünde sınırlı olarak sayılmış olan kişilerden biri olmayan davacı tarafından açılması halinde, davacının aktif husumet ehliyetinin bulunmaması sebebiyle açılan davanın reddine karar verilmesi gerekecektir. Bakınız Yargıtay 3. Hukuk Dairesi tarafından 2017/16774 E. ve 2019/5057 K. numarasıyla verilen kararda:

"Davacı, eldeki dava ile, alacaklı olduğu ...'un murisi ...'a ait olduğu iddia edilen vasiyetnamenin iptalini talep etmektedir. TMK'nun 558. maddesindeki açık düzenleme karşısında, mirasçının alacaklısı davacının vasiyetnamenin iptalini talep hakkı, başka bir söyleyişle taraf sıfatı (aktif husumeti) bulunmamaktadır.

Buna göre, Bölge Adliye Mahkemesince; ilk derece mahkemesinin davanın kabulüne ilişkin kararının, davacının vasiyetnamenin iptali davası açmakta taraf sıfatının (aktif husumet ehliyetinin) bulunmadığı gerekçesiyle kaldırılmasına ve davanın reddine karar verilmesi gerekirken, yazılı gerekçe ile kaldırılmasına ve davanın reddine karar verilmesi usul ve yasaya aykırı olup, bozmayı gerektirir." ifadeleriyle bu husus açıkça ortaya konulmuştur.



Vasiyetnamenin İptali Davası Kime Karşı Açılır: Davalı Sıfatı


Vasiyetnamenin iptali davasında davalı, iptali istenen vasiyetname ile davacı aleyhine menfaat elde etmiş olan kişiler olacaktır. Bakınız 3. Hukuk Dairesinin 2016/11368 E. ve 2016/11233 K. sayılı kararında bu husus:

"Vasiyetnamenin iptali davasında davalı sıfatı, iptali istenen vasiyetnameden menfaatler elde eden kişiler (yasal mirasçılar, atanmış mirasçılar, varsa vasiyetnamenin yerine getirme görevlisi) olacaktır." şeklinde açıklanmıştır.


Bu nedenle husumet vasiyetname ile kazanımda bulunan vasiyet alacaklısı kişilere yöneltilecektir. Aksi takdirde pasif husumet yokluğu nedeniyle davanın reddine karar verilmesi gerekecektir.



Vasiyetnamenin İptali Davasında Görevli ve Yetkili Mahkeme


Vasiyetnamenin iptali davasında yetkili mahkeme, mirasbırakanın son yerleşim yeri mahkemesidir. Bu husus Türk Medeni Kanunumuzun 576. maddesinde açıkça düzenlenmiştir.


Türk Medeni Kanunumuzun 576. Maddesine Göre: "Miras, malvarlığının tamamı için mirasbırakanın yerleşim yerinde açılır. Mirasbırakanın tasarruflarının iptali veya tenkisi, mirasın paylaştırılması ve miras sebebiyle istihkak davaları bu yerleşim yeri mahkemesinde görülür."

Vasiyetnamenin iptali davalarında görevli mahkeme ise, Hukuk Muhakemeleri Kanunumuzun 2. maddesine göre Asliye Hukuk Mahkemeleridir.


Hukuk Muhakameleri Kanunumuzun 2. Maddesine Göre: "Dava konusunun değer ve miktarına bakılmaksızın malvarlığı haklarına ilişkin davalarla, şahıs varlığına ilişkin davalarda görevli mahkeme, aksine bir düzenleme bulunmadıkça asliye hukuk mahkemesidir. Bu Kanunda ve diğer kanunlarda aksine düzenleme bulunmadıkça, asliye hukuk mahkemesi diğer dava ve işler bakımından da görevlidir."


Vasiyetnamenin İptali Davasında Zamanaşımı veya Hak Düşürücü Süre


Vasiyetnamenin iptali davasında sürelere özen gösterilmelidir. Bunun için Türk Medeni Kanunumuzun 559. maddesinde yer alan, ölüme bağlı tasarrufların iptali için belirlenmiş olan süreler baz alınacaktır.


Türk Medeni Kanunumuzun 559. Maddesine Göre: "İptal davası açma hakkı, davacının tasarrufu, iptal sebebini ve kendisinin hak sahibi olduğunu öğrendiği tarihten başlayarak bir yıl ve her hâlde vasiyetnamelerde açılma tarihinin, diğer tasarruflarda mirasın geçmesi tarihinin üzerinden, iyiniyetli davalılara karşı on yıl, iyiniyetli olmayan davalılara karşı yirmi yıl geçmekle düşer. Hükümsüzlük, def"i yoluyla her zaman ileri sürülebilir."

Toparlayacak olursak, kanuna göre vasiyetnamenin iptali davası için sürelere ilişkin şunu söyleyebiliriz:

  1. Vasiyetnamenin iptalinde menfaati bulunan davacının, mirasbırakan tarafından düzenlenen vasiyetnameyi, iptal sebebini ve kendisinin hak sahibi olduğu hususlarını öğrendiği tarihten başlayarak 1 yıl içerisinde vasiyetnamenin iptali davasını açması gerekir,

  2. Her halde vasiyetnamenin açılma tarihinden itibaren:

    1. İyiniyetli davalılara karşı 10 yıl,

    2. İyiniyetli olmayan davacılara karşı 20 yıl içerisinde iptal davasının açılması gerekmektedir.



Vasiyetnamenin İptali Kararının Sonuçları


Vasiyetnamenin iptaline hükmedilmesi halinde, iptal hükmünün içeriği dikkate alınır. Eğer vasiyetnamenin tamamının iptaline karar verilmişse, iptal davasına konu edilen vasiyetname hiç yapılmamış gibi paylaşım yapılır. Ancak yukarıda belirtmiş olduğumuz gibi, somut olaya göre vasiyetnamenin kısmen veya tamamen iptali mümkün olabilmektedir Vasiyetnamenin kısmen iptali halinde iptal hükmü, yalnızca iptal edilen kısım açısından hüküm ve sonuçlarını doğuracaktır, bu durumda iptal edilmeyen kısım geçerliliğini korur. Vasiyetnamenin tamamının iptal edildiği durumda önceki tarihli bir vasiyetnamenin mevcut olup olmadığı da dikkate alınmalıdır. Önceki tarihli bir vasiyetname mevcut değilse, tereke tartışmasız olarak kanun ile düzenlenmiş olan miras hukuku hükümlerine göre paylaştırılır.



Resmi Düzenleme Şeklinde Yapılan Vasiyetnamenin İptali Halinde Noterin Tazminat Yükümlülüğü


Noterler, noterlik nezdinde gerçekleştirilen bir işin yapılmamasından ya da yapılacak olan işin hatalı veya eksik yapılmasından doğan zararları tazminle yükümlüdürler. Bu sorumluluk, 1512 sayılı Noterlik Kanunumuzun "Noterlerin Hukuki Sorumlulukları" başlıklı 162. maddesinde açıkça düzenlenmiştir.


Noterlik Kanunumuzun 162. Maddesine Göre: "Stajiyer, katip ve katip adayları tarafından yapılmış olsa bile noterler, bir işin yapılmamasından veya hatalı yahut eksik yapılmasından dolayı zarar görmüş olanlara karşı sorumludurlar. Taşınmaz satış sözleşmesinin düzenlenmesinden dolayı oluşan zarardan noterler de sorumludur. Bu zararın Devlet tarafından ödenmesi hâlinde Devlet, sözleşmeyi düzenleyen notere rücu eder. Notere karşı açılacak davalar, tapu sicilinin bulunduğu yer mahkemesinde görülür. Noter, birinci ve ikinci fıkralar gereğince ödediği miktar için, işin yapılmaması, hatalı yahut eksik yapılmasına sebep olan stajiyer veya noterlik personeline rücu edebilir."

Noterlik nezdinde resmi düzenleme şeklinde hazırlanan vasiyetnamenin iptal edilmesi durumunda, iptal nedeniyle menfaatleri zarara uğrayan vasiyet alacaklıları ve mirasçılar tarafından işlemi gerçekleştiren notere karşı tazminat davası açılması mümkündür.


Bakınız, Yargıtay 3. Hukuk Dairesi'nin 2015/7890 E. ve 2016/4119 K. sayılı kararında:

"Dosyadaki bilgi ve belgelerden; davaya konu vasiyetnamenin, davalı noter ... tarafından düzenlendiği, murisin ve tanıkların beyanını noterin aldığı ancak vasiyetnamenin sonuç kısmını başkatip ...'nin imzaladığı, murisin kızı Betülhan ile torunları Name ve Dila'nın vasiyetnamenin iptaline yönelik açtıkları davada, vasiyetnamenin baştan itibaren aynı resmi görevli tarafından düzenlenmediği ve bu haliyle kanunun öngördüğü şekil şartlarına uygun olmadığı gerekçesiyle vasiyetnamenin iptaline karar verildiği, hükmün temyizi üzerine dosyanın temyiz incelemesinin Dairemizce yapıldığı, 04.06.2013 tarih, 2013/7417 E.; 2013/9169 K. sayılı ilamla vasiyetnamenin iptaline yönelik hükmün onanmasına karar verildiği ve hükmün 09.09.2013 günü kesinleştiği anlaşılmaktadır.

Noterlik Kanunu’nun 1. maddesinde; noterliğin bir kamu hizmeti olduğu ve noterin, hukukî güvenliği sağlamak ve anlaşmazlıkları önlemek için işlemleri belgelendirdiği belirtilmiştir. Görevi belge ve işlemlere resmîyet kazandırmak olan noterlerin, yaptıkları işlemler dolayısıyla meydana gelecek zararlardan sorumlu tutulması bir zorunluluktur.

Noterlerin yaptıkları hizmet dolayısıyla sorumlulukları, 1512 sayılı Noterlik Kanunu’nun 162. maddesinde hüküm altına alınmış olup; stajyer, katip ve katip adayları tarafından yapılmış olsa bile noterlerin, bir işin yapılmamasından veya hatalı yahut eksik yapılmasından dolayı zarar görmüş olanlara karşı sorumlu oldukları, noterin, ödediği miktar için, işin yapılmaması, hatalı yahut eksik yapılmasına sebep olan stajyer veya noterlik personeline rücu edebileceği hükme bağlanmıştır.

Noterlik Kanunu’nun 162. maddesinde kusurdan söz edilmemiş olup, bu özel bir "kusursuz sorumluluk" türüdür. Bu sorumlulukta noterin çalıştırdığı kişilerin hatalı işlemlerinden de noter sorumludur. Sorumluluktan kurtulması için notere bir hukuki yol tanınmamıştır.

Tüm kusursuz sorumluluk hallerinde olduğu gibi zarar gören davacı, noterin kusurunu kanıtlamak zorunda değildir. Zarar gören davacı yalnızca zararla eylem arasındaki uygun illiyet bağını kanıtlamak zorundadır.

Somut olayda; davaya konu vasiyetname, baştan itibaren aynı resmi görevli tarafından düzenlenmemesi nedeniyle iptal edilmiş olup, davalılar, davacının vasiyetnamenin iptali neticesinde uğradığı zararı tazminle yükümlüdürler. Bu bağlamda mahkemece, davacının uğradığı zararın davalılardan tahsili yönünde verilen kararda bir isabetsizlik bulunmamaktadır.

Ancak hukukumuzda gerçek zarar ilkesi geçerli olup, zarar gören ancak haksız fiil nedeniyle uğradığı gerçek zararını haksız fiil sorumlularından isteyebilir. Haksız fiil sonucu kişinin zarar görmesinin yanında, malvarlığında bir artış meydana gelmiş ise bu durumda net zararı bulmak için haksız fiile bağlı olarak mal varlığındaki artış miktarının brüt zarar miktarından düşülmesi gerekir.

Huzurdaki uyuşmazlıkta muris, Düzce ilinde bulunan 26 ada 5 parsel numaralı gayrimenkuldeki hissesini davacı eşine, diğer gayrimenkullerini, menkul mallarını ve bankalardaki tüm mevduatlarını müşterek çocukları Çiğdem ve Betülhan'a bırakmıştır. Vasiyetnamenin mahkeme kararı ile iptal edilmesinin ardından, murisin eşi olan davacı, vasiyetnamede diğer vasiyet alacaklılarına bırakılan gayrimenkul ve menkul mallar ile bankalardaki mevduatlar üzerinde miras hissesi olan 1/4 oranında hak sahibi olmuştur. Buna göre de, davacının uğradığı net zarar hesap edilirken, murisin terekesinin tümünün değerinin hesaplanması ve davacının vasiyetnamenin iptali sebebiyle terekedeki diğer malvarlıklarından elde ettiği kazancın, vasiyetnamenin iptali nedeniyle uğradığı zarardan indirilmesi gerekir.

Hal böyle olunca mahkemece; davacının, vasiyetnamenin iptali neticesinde, murisin terekesinin tamamı üzerinde yasal miras payı olan 1/4 oranında hak sahibi olduğu göz önünde bulundurularak, terekenin tamamının değerinin belirlenmesi, ardından da, davacının vasiyetnamenin iptali sebebiyle terekedeki diğer malvarlıklarından elde ettiği kazancın, vasiyetnamenin iptali nedeniyle uğradığı zarardan indirilmesi suretiyle net zararının hesaplanması ve ulaşılacak bu miktarın davalılardan tahsiline karar verilmesi gerekirken, eksik inceleme ve yanılgılı değerlendirme sonucu yalnızca vasiyetnameyle davacıya bırakılan taşınmazın değerinin hesaplandığı yetersiz bilirkişi raporu doğrultusunda, davacının gerçek zararı hesaplanmadan karar verilmesi usul ve yasaya aykırı görülmüş, bu husus bozmayı gerektirmiştir." ifadeleriyle noterlerin bu kapsamdaki tazminat yükümlülüklerinin, uygulamada dikkate alınması gerekecek olan yasal çerçevesi ortaya konulmuştur.



Vasiyetnamenin İptali Davasının Terditli Olarak Tenkis Davası ile Birlikte Açılması


Tenkis davası, miras bırakanın vasiyetname veya miras sözleşmesi yoluyla saklı paylı mirasçıların kanunen korunan haklarını ihlal etmesi durumunda açılan bir dava türüdür. Türk Medeni Kanunumuza göre saklı paylı mirasçılar: Altsoy, anne-baba, ve eş olup mirasbırakanın üzerinde serbestçe tasarruf edemeyeceği bir paya sahiptirler. Eğer miras bırakan, vasiyetnameyle bu mirasçıların saklı paylarını aşacak şekilde bir miras düzenlemesi yaparsa, saklı paylı mirasçılar tenkis davası açarak saklı paylarının korunmasını talep edebilirler.


Vasiyetname ile saklı paylı mirasçıların saklı paylarının ihlal edilmiş olması, başlı başına vasiyetnamenin iptali sebeplerinden biri değildir. Ancak vasiyetnamenin iptali davasının terditli olarak tenkis davası ile birlikte açılması mümkündür. Bu durumda mahkeme tarafından öncelikle vasiyetnamenin iptali koşullarının oluşup oluşmadığı incelenir ve inceleme sonucunda vasiyetnamenin iptaline karar verilmemesi halinde tenkis taleplerinin incelenip karara bağlanması gerekir. Dolayısıyla tenkis davasının vasiyetnamenin iptali davası ile birlikte terditli olarak ve süresi içerisinde açılmış olması durumunda tenkis davası da vasiyetnamenin iptali davası ile birlikte görülür.



Vasiyetnamenin Tenfizi Açısından Vasiyetnamenin İptali Davasının Önemi


Vasiyetnamenin tenfizi, mirasbırakanın vasiyetinde belirttiği tasarrufların yerine getirilmesi anlamına gelir ve bu süreç vasiyetin açılması, geçerliliğinin kesinleşmesi ve vasiyetnamenin geçerliliğini etkileyecek nitelikte herhangi bir iptal davasının bulunmaması koşuluyla işler. Tenfiz, miras bırakanın ölümünden sonra vasiyetnamenin içeriğine göre mal ve hakların atanmış mirasçılara ya da vasiyet alacaklılarına devrini sağlamak için yapılır.


Vasiyetnamenin tenfizi davasında öncelikle dava konusu vasiyetnamenin açılıp açılmadığı araştırılarak vasiyetnamenin açılmasına ilişkin kararın kesinleşme tarihi şerhini içerir onaylı sureti ilgili mahkemeden getirtilerek dava dosyası içerisine konulmalıdır. Eğer derdest bir vasiyetnamenin açılması dava dosyası mevcutse, vasiyetnamenin tenfizi davasını yürütmekte olan mahkeme tarafından davacı tarafa vasiyetnamenin açılması dosyasının kesinleştirilmesi için HMK'nun 115/2 maddesi gereğince süre verilmesi ve iptal davası açılmış ise sonucunun bekletici mesele yapılması gerekir. Bu anlamda vasiyetnamenin iptali davası, vasiyetnamenin tenfizi açısından bekletici mesele yapılması gereken hususlardandır. Dolayısıyla vasiyetnamenin iptali davası açılmışsa, bu davada hüküm kurulmadan ve kurulan hüküm kesinleşmeden vasiyetnamenin tenfizi gerçekleştirilemez.


 

Vasiyetnamenin İptali Davasına İlişkin Yargıtay Kararları

 
  • Okuma yazma bilmeyen murisin noterde resmi düzenleme şeklinde vasiyetname yapması esnasında vasiyetname içeriğinin noter tarafından hem vasiyet edene hem de iki tanığına sesli olarak okunması ve bu hususun vasiyetnameye açıkça yazılması gerekeceğine ilişkin karar,

  • Okuma yazma bilmeyen murisin, vasiyetname içerisinde "yazılan vasiyetnameyi okudum" şeklinde yazılı olarak yer alan beyanının vasiyetnamenin iptali sebebi teşkil edeceğine ilişkin karar,

Yargıtay 3. Hukuk Dairesi 2019/4906 E., 2019/8106 K. sayılı kararı

"...

...

...

Dava, vasiyetnamenin ehliyetsizlik, şekil eksikliği ve irade bozukluğu nedenleriyle iptali istemine ilişkindir.

4722 sayılı Türk Medeni Kanunu'nun Yürürlüğü ve Uygulama Şekli Hakkındaki Kanun'un 17 nci maddesi uyarınca; mirasçılık ve mirasın geçişi, mirasbırakanın ölüm tarihinde yürürlükte olan hükümlere göre belirlenir.

Mirasbırakanın 04/07/2013 tarihinde öldüğü nazara alındığında, davada Türk Medeni Kanunu hükümlerinin uygulanması gerekir.

Türk Medeni Kanunu'nun 535 inci maddesi; “Mirasbırakan vasiyetnameyi bizzat okuyamaz veya imzalayamazsa, memur vasiyetnameyi iki tanığın önünde ona okur ve bunun üzerine mirasbırakan vasiyetnamenin son arzularını içerdiğini beyan eder. Bu durumda tanıklar, hem mirasbırakanın beyanının kendi önlerinde yapıldığını ve onu tasarrufa ehil gördüklerini; hem vasiyetnamenin kendi önlerinde memur tarafından mirasbırakana okunduğunu ve onun vasiyetnamenin son arzularını içerdiğini beyan ettiğini vasiyetnameye yazarak veya yazdırarak altını imzalarlar.” hükmünü içermektedir.

TMK.nun 535. maddesindeki öngörülen ilkeler geçerlilik şartıdır. Bunlardan birinin eksikliği vasiyetnameyi geçersiz kılar.

Dosyada yer alan vasiyetnamenin incelenmesinde; okur yazar olmayan mirasbırakanın arzularını bildirdiği noterin, vasiyetnameyi yazdıktan sonra iki tanık önünde vasiyetnameyi okuması gerekirken sadece vasiyet edene okuduğu, mirasbırakan okuma yazma bilmediği halde vasiyetnameye "yazılan vasiyetnameyi okudum" şeklinde yazıldığı, miras mirakanın beyanının tanıkların önlerinde yapıldığınının yazılması yerine önlerinde okunduğunun belirtilmesi suretiyle vasiyetname düzenlendiği görülmüştür.

Buna göre vasiyetnameyi bizzat okuyacak durumda olmayan (okur yazar olmayan) kişilerin vasiyetnamesinin nasıl düzenleneceğinin TMK'nun 535. maddesinde açıkça düzenlenmiş olması karşısında, davaya konu vasiyetnamenin şekil kurallarına uygun olarak usulüne göre yapılmadığı anlaşılmıştır.

O halde, mahkemece; yasada gösterilen şekle uygun olarak düzenlenmemiş olan vasiyetnamenin bu gerekçe ile iptaline karar verilmesi gerekirken, yanılgılı değerlendirme ve yazılı gerekçe ile davanın reddi doğru görülmemiş bozmayı gerektirmiştir.

...

...

..."


 
  • Hasta olan mirasbırakanın kendisine bakılmayacağı tehditi ile korkutulması halinde ikrah halinin mevcut olduğu düşünülebilecek olsa dahi, bu hususun yeterli ve hukuka uygun deliller ile ispat edilmesi gerekliliğine ilişkin karar

Yargıtay Hukuk Genel Kurulu 2017/3101 E., 2020/392 K. sayılı kararı

"...

...

... Vasiyetnamenin tanzim tarihinde miras bırakanın hukukî işlem ehliyetine sahip olduğu Adli Tıp Kurumu 4. İhtisas Dairesinin 28.01.2009 tarihli raporuyla belirlendiği gibi, bu hususta Özel Daire ile yerel mahkeme arasında da bir uyuşmazlık bulunmamaktadır. Ne var ki mahkemece vasiyetnamenin manevi korkutma sonucu düzenlendiğinden bahisle iptaline karar verilmiştir.

28. Davaya konu vasiyetname, miras bırakan okuryazar olmadığından noter tarafından okuyamayan ve yazamayanlara özgü resmî vasiyetname şeklinde düzenlenmiş olup, mahkemece manevi korkutma nedeniyle vasiyetnamenin iptaline karar verilmiştir.

29. Eldeki davada, miras bırakanın hasta olduğu, vasiyetname düzenlemeye yanaşmadığı takdirde kendisine bakılmayacağı ve doktora götürülmeyeceği yönünde korkutularak davalı lehine vasiyetname düzenlemeye zorlandığı ileri sürülmüş ise de; davacı tarafça dinletilen tanık beyanları miras bırakanın hastalığından önceki dönemdeki yaşantısı ile vasiyetnamenin düzenlenmesinden sonraki dönemdeki hastalık sürecine ilişkin olup, vasiyetnamenin düzenlendiği sırada miras bırakanın korkutma altında olduğu hususu ispatlanamamıştır.

30. Resmî vasiyetnamede tanık olarak bulunan davalı tanıkları ... ve ... ise miras bırakanın vasiyetnamenin düzenlendiği sırada sağlığının iyi olduğunu beyan etmişler, özellikle tanık ... miras bırakanın korkutulmuş ve kandırılmış bir hâli olmadığını ifade etmiştir.

31. Tüm dosya içeriğine göre miras bırakanın vasiyetnamenin düzenlendiği tarihte iradeyi bozucu bir sebebin etkisi altında bulunduğu, düzenlemeden sonra da bu etkinin sürdüğü kanıtlanabilmiş değildir. Aksine, vasiyetnameyi bütün sonuçlarını bilerek gerçek iradesine uygun biçimde ve bilinçli olarak tanzim ettirdiği duraksamaya meydan bırakmayacak kadar açıktır.

32. O hâlde mahkemece vasiyetnamenin iptali için manevi korkutmaya dair vakıaların varlığının davacı yanca ispat edilemediği gözetilerek, davacıların tenkis isteminin incelenmesi ve sonucuna göre bir karar verilmesi gerekir.

33. Hâl böyle olunca; tarafların karşılıklı iddia ve savunmalarına, dosyadaki bilgi, belge ve delillere, bozma kararında açıklanan gerektirici nedenlere göre Hukuk Genel Kurulunca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulmak gerekirken, önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır. Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır. ...

...

..."


 
  • Murisin vasiyetname düzenlenirken aile hekiminden aldığı akıl sağlığı raporunun tartışma konusu olması halinde adli tıp kurumundan rapor alınması gerekeceğine dair karar

Yargıtay 3. Hukuk Dairesi 2016/3551 E., 2016/3715 K. sayılı kararı "...

...

...

Dava konusu uyuşmazlık, murisin vasiyetnamenin düzenlenmesi sırasında ehliyetsiz olduğu ve vasiyetnamenin şekil şartlarına da uygun olmadığı iddiasına dayalı olarak vasiyetnamenin iptali talebine ilişkindir.

Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı delillerle kanuni gerektirici sebeplere ve özellikle delillerin takdirinde bir isabetsizlik görülmemesine göre, sair temyiz itirazları yerinde değildir. Ancak, somut olayda; davacı taraf, vasiyetnamenin düzenlendiği tarihte murisin çok yaşlı olduğunu, kandırılabilecek durumda olduğunu, kulaklarının duymadığını belirterek, vasiyetnamenin ehliyetsizliğe dayalı olarak iptalini talep etmektedir.

Fiil ehliyeti yokluğu; yaş küçüklüğü, akıl hastalığı, akıl zayıflığı, sarhoşluk gibi salt biyolojik nedenlere değil, aynı zamanda bilinç, idrak, irade gibi psikolojik unsurlara da bağlı olduğundan, akıl hastalığı, akıl zayıflığı gibi biyolojik ve buna bağlı psikolojik nedenlerin belirlenmesi, çok zaman hâkimlik mesleğinin dışında özel ve teknik bilgi gerektirmektedir. Hele fiil ehliyetinin nisbi bir kavram olması, kişiye, eylem ve işleme göre değişmesi bu yönde en yetkili sağlık kuruluşu olan Adli Tıp Kurumundan rapor alınmasını da zorunlu kılmaktadır. Esasen TMK.nun 409/2.maddesinde de, akıl hastalığı veya akıl zayıflığının bilirkişi raporu ile belirleneceği hüküm altına alınmıştır.

Şu durumda, ehliyetsiz olduğu ileri sürülen mirasbırakanın vasiyetname tarihine yakın günlerde ve sonrasında tedavi görüp görmediği hususunda tarafların bilgisine başvurularak varsa doktor raporları, hasta müşahede kâğıtları ve film grafilerinin eksiksiz getirtilmesi, sonrasında işlem tarihinde mirasbırakanın fiil ehliyetinin olup olmadığının tesbiti için Adli Tıp Kurumundan rapor alınması gerekmektedir.

O halde mahkemece, davacı tarafın tüm delilleri toplanarak, varsa murise ilişkin tüm hastane kayıtları, rapor, film vs celbedilerek, ehliyetsizlik iddiası yönünden, işlem tarihinde mirasbırakanın fiil ehliyetinin olup olmadığının tesbiti için Adli Tıp Kurumundan rapor alınarak, yapılacak yargılama neticesinde hasıl olacak sonuca göre bir karar verilmesi gerekirken, murisin temyiz kudretine sahip olduğu belirtilse de bunu doğrular Adli Tıp Kurumu raporu olmadan eksik inceleme ve yanılgılı değerlendirme sonucu yazılı şekilde hüküm tesisi doğru görülmemiş, bozmayı gerektirmiştir. ...

...

..."


 
  • Aile hekiminden alınan raporun mirasbırakanın işlem tarihindeki akıl sağlığını tespit etme noktasında yeterliliği üzerine tartışmalar,

  • Ehliyetsiz kişiler tarafından yapılan vasiyetnamelerinden kendiliğinden batıl olmayacağına ve bunların geçersizliğinin ileri sürülebilmesi için iptal davası açılarak vasiyetnamenin iptalinin sağlanması gerekeceğine ilişkin karar,

Yargıtay 3. Hukuk Dairesi 2012/2145 E., 2012/7030 K. sayılı kararı "...

...

...

Temyiz isteminin süresi içinde olduğu anlaşıldıktan sonra dosyadaki bütün kağıtlar okunup gereği düşünüldü. Davacı dilekçesinde; kardeşi muris Nazife Bir'in 12.02.2010 tarihli vasiyetname düzenlediğini, murisin 15 yıldır karaciğer sirozu tedavisi gördüğünü, durumunun gün geçtikçe kötüye gittiğini, akıl ve ruh sağlığı bakımından sıkıntılı olduğu bir dönemde sağlık ocağından alınan bir rapora dayanılarak murisin vasiyetname düzenlediğini, bu nedenle murisin tasarruf ehliyetinin bulunmaması sebebiyle yapılan vasiyetnamenin iptali istenilmiştir. Mahkemece; vasiyetname tarihi olan 12.02.2010 tarihinde aile hekimi tarafından miras bırakan ...'in düzenleme şeklinde vasiyetname yapabilmesi için akli ve ruhi yönden sakıncasının olmadığının bildirildiği, aile hekimlerinin bu yönde rapor düzenleme yetkilerinin bulunduğu ve murisin vasiyetnamenin düzenlendiği sırada akıl ve ruh sağlığının yerinde olduğu gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.

Vasiyetname yapabilmek için ayırt etme gücüne sahip olmak gerekir. Ehliyetsiz kişilerin yaptığı vasiyetnameler kendiliğinden batıl olmaz. Vasiyetname tarihinde murisin 70 yaşında ve 15 yıldır karaciğer sirozu tedavisi gördüğü, vasiyetnamenin düzenlendiği tarihten yaklaşık 8 ay sonra da vefat ettiği anlaşılmaktadır. Murisin vasiyetname düzenlendiği tarihte akıl ve ruh sağlığının yerinde olmadığı ileri sürüldüğüne göre, bu durum tek başına tanık beyanları ve mevcut Aile Hekimi raporu ile kanıtlanmış kabul edilemez. Hal böyle olunca murisin, tüm hastane kayıt ve belgeleri, varsa film ve grafikleri, raporları getirtilip vasiyetname tarihinde murisin tasarruf ehliyetinin bulunup bulunmadığı konusunda Adli Tıp Kurumundan rapor alınıp sonucu uyarınca karar verilmesi gerekirken, eksik inceleme ile davanın reddine karar verilmiş olması usul ve yasaya aykırı olup, bozma nedenidir.Bu itibarla yukarıda açıklanan esaslar gözönünde tutulmaksızın yazılı şekilde hüküm tesisi isabetsiz, temyiz itirazları bu nedenlerle yerinde olduğundan kabulü ile hükmün HUMK.nun 428. maddesi gereğince BOZULMASINA...

...

...

..."


 
  • Vasiyetnamenin iptali ile terditli olarak tenkis talebinde bulunulması halinde yargılama usulüne ilişkin karar,

Yargıtay 3. Hukuk Dairesi 2020/3558 E., 2021/7483 K. "...

...

...

1) Dava; vasiyetnamenin iptali, olmadığı takdirde tenkisi istemine ilişkindir.

4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun 557 nci maddesinde ölüme bağlı tasarrufların iptali sebepleri sınırlı olarak belirtilmiş olup, bunlar; 1- Ehliyetsizlik, 2- Tasarrufun yanılma, aldatma, korkutma veya zorlama sonucunda yapılmış olması, 3- Tasarrufun içeriğinin bağlandığı koşullar veya yüklemelerin hukuka veya ahlâka aykırı olması, 4- Tasarrufun kanunda öngörülen şekillere uyulmadan yapılmış olması hâlleridir.

TMK’nın 557 nci maddesinde sayılan sebeplerin bulunması hâlinde vasiyetnamenin iptali gerekir. Bu sebepler dışında kalan durumlara dayanılarak ölüme bağlı tasarrufun iptali istenilemez ise de, koşullarının varlığı durumunda tenkis talebine konu edilebilir (TMK. m. 560-562).

Öte yandan; TMK’nın “Vasiyetten dönme” başlığı altında düzenlenen 544 üncü maddesinin ikinci fıkrasında; “Belirli mal bırakma vasiyeti de, vasiyetnamede aksi belirtilmedikçe , mirasbırakanın sonradan o mal üzerinde bu vasiyetle bağdaşmayan başka bir tasarrufta bulunmasıyla ortadan kalkar.” şeklinde düzenleme yapılmış olup; vasiyetçinin vasiyetinden dönmesi halinde ölüme bağlı tasarruf kendiliğinden hükümsüzdür.

Ancak; ölüme bağlı tasarrufun hükümsüzlüğü, ifasının mümkün olmaması bir iptal sebebi olmayıp, vasiyetnamenin yerine getirilmesine yönelik açılacak olan davada değerlendirilebilecektir.

Somut olayda; davacılar davaya konu vasiyetnamenin iptalini, olmadığı takdirde tenkisini talep etmiş olmalarına rağmen; ilk derece mahkemesince, ileri sürülen iptal sebepleri hususunda herhangi bir değerlendirme yapılmaksızın, talep dışına çıkılarak, mirasbırakanın sonraki tarihli ölünceye kadar bakma sözleşmesiyle vasiyetinden döndüğü, bu nedenle vasiyetnamenin iptalinin ve tenkisinin istenemeyeceğine yönelik yanılgılı değerlendirme ile yazılı şekilde hüküm tesis edildiği görülmüştür.

Hal böyle olunca, ilk derece mahkemesince; yukarıda açıklanan maddi ve hukuki olgular çerçevesinde, davacıların terditli olarak davaya konu vasiyetnamenin iptalini ve tenkisini talep etmiş olmaları karşısında, öncelikle ileri sürülen iptal sebepleri hususunda inceleme ve araştırma yapılarak, hasıl olacak sonuca göre bir karar verilmesi gerekirken; yanılgılı değerlendirme ile yazılı şekilde hüküm tesisi doğru görülmemiş, bozmayı gerektirmiştir.

İlk derece mahkemesi kararının, yukarıda açıklanan nedenlerle bozulmasına karar verilmiş olduğundan, HMK'nın 373/1 maddesi uyarınca, işbu karara karşı yapılan istinaf başvurusunun esastan reddine ilişkin bölge adliye mahkemesi kararının da kaldırılmasına karar verilmiştir. ...

...

..."


 
miras avukatı ankara

bottom of page