Delil Hukuk Bürosu
Makale İçeriği:
Vesayet Ne Demektir?
Vesayet, Türk Medeni Kanunumuzun 396. ve 494. maddeleri arasında düzenlenmiştir ve kanunda belirtilmiş olan koşulların varlığı halinde kişisel ve mali menfaatlerini yönetmek, korumak ve gözetmek kudretinden yoksun olan kişilerin kişisel hakları ve malvarlıklarının korunması ile 3. kişi ve kurumlar nezdinde temsilini sağlayan hukuki bir müessesedir.
Vesayet kurumunun doğuşu, bu kuruma tabii olan kişiler, vasinin yetki ve sorumlulukları, vesayet altında bulunan kişinin mallarının yönetimi, şahısların görev ve yetkileri, temsil yetkisinin kullanımı ve kapsamı ile vesayetin sona ermesi velayet kurumundan oldukça farklıdır. Vesayet, genel bir üst başlıktır ve vasiliğin yanında kayyımlık ile yönetim danışmanlığı gibi farklı alt başlıkları da muhteviyatında barındırır.
Velayet ve Vesayetin Farklılıkları
Velayet, hısımlıktan doğmaktadır ve anne ile babaya tanınmış olan bir yetkidir. Vesayet ise mahkeme kararıyla doğan bir müessesedir. Velinin çocuğuna yönelik olarak sahip olduğu yetki ve görevlere nazaran, vasinin yetkisi de sorumluluğu da bir hayli kısıtlıdır. Temsil yetkisi konusuna ilişkin olarak velinin kural olarak(boşanma halinde velayetin hangi eşe bırakılacağı hususu vb. haller haricinde) mahkemenin iznini alması söz konusu değildir. Ancak vasinin çoğu halde mahkemeden izin alması, izin alması gerekmeyecekse dahi mahkemeye bildirimde bulunması gerekmektedir. Kanundan doğan velayet müessesesine ilişkin olarak, velinin azli veya istifası söz konusu olamaz. Yalnızca, örneğin boşanma halinde velayet kendisine değil de diğer eşe bırakılabilir. Ancak vesayet mahkeme kararıyla doğmaktadır ve vasinin azli de, istifası da mümkündür.
Veli, çocuğun yetiştirilmesi, eğitimi ve bakımı gibi giderlere bizzat katlanmak ve çocuğun geçimini sağlamakla yükümlüdür. Vasi ise kısıtlının veya velayet altında bulunmayıp, vesayet altında bulunan küçüğün bakım, eğitim vb. giderleri için kendi imkanlarına başvurmak durumunda değildir. Bununla birlikte velinin mahkemeye çocuk için yaptığı harcamalara dair hesap vermek gibi bir yükümlülüğü de mevcut değildir. Ancak vasi, vesayet altında bulunan küçüğün veya kısıtlının malları için tek başına tasarrufta bulunamaz, bu işlemlere dair defter tutar ve sulh hakimine hesap verir. Ayrıca velinin çocuğu için yaptığı bakım ve gözetim faaliyeti için ücret alması söz konusu değildir; ancak vasi, yaptığı iş ve işlemler için ücret talep eder.
Vesayet Uygulamasının Hukuki Dayanağı
Vesayet, kişinin kişiliği ve malvarlığına ilişkin olarak iradesinin bulunmadığı ön kabulü ile bu kişilerin temsil ve yönetiminin 3. kişilerce sağlandığı bir kurum olduğundan mütevellit, yetki ve sorumlulukların suistimal edilmesi söz konusu edilebilir niteliktedir. Bu nedenle konuya ilişkin hukuki düzenlemeler oldukça kapsamlı ve uygulamaya dair usuli kurallar son derece katıdır.
Bu sebeple vesayet konusu ele alınırken, konuya dair hukuk kurallarının dikkate alınmaması mümkün değildir. Vesayet, Türk Medeni Kanunumuzun ikinci kitabı olan aile hukuku üst başlığı altında üçüncü kısımda, 396. ve 494. maddeleri arasında düzenlenmiş geniş kapsamlı bir konudur.
Türk Medeni Kanunumuzun:
396. ve 403. maddeleri arasında vesayet organları,
404. ve 410. maddeleri arasında vesayeti gerektiren haller,
411 ve 412. maddelerinde yetkili vesayet daireleri ile vesayet altındaki kişinin yerleşim yerinin değiştirilmesi ve yeni yerleşim yerinde ilanı,
413. ve 425. maddeleri arasında vasinin atanması,
426. ve 431. maddeleri arasında kayyımlık ve yasal danışmanlık,
432. ve 437. maddeleri arasında akıl hastalığı, akıl zayıflığı, alkol veya uyuşturucu madde bağımlılığı, ağır tehlike arz eden bulaşıcı hastalık veya serserilik sebeplerinden biriyle toplum için tehlike oluşturan ergin kişiler hakkında koruma amacıyla özgürlüğün kısıtlanması uygulaması,
438. ve 457. maddeleri arasında vasinin görev ve sorumlulukları,
458. ve 460. maddeleri arasında kayyımın görevleri,
461. ve 465. maddeleri arasında vesayet dairelerinin görevleri,
466. ve 469. maddeleri arasında vesayet organlarının sorumlulukları,
470. ve 494. maddeleri arasında vesayetin sona ermesi, vesayeti gerektiren hallerin sona ermesi, vasilik görevinin sona ermesi ve vesayetin sona ermesinin sonuçları düzenlenmiştir.
Vesayet Organları
Türk Medeni Kanunumuzun 396. maddesinde belirtilmiş olduğu üzere, vesayet organları: vesayet daireleri ile vasi ve kayyımlardır. Kanunun devamındaki maddelere göre, vesayet daireleri kamu vesayeti ve özel vesayet başlıkları altında ayrı ayrı düzenlenmiştir.
Kamu vesayetinde vesayet makamı sulh hukuk mahkemesi; denetim makamı ise asliye hukuk mahkemesidir.
Türk Medeni Kanunumuzun "Vasi ve Kayyım" Başlıklı 403. Maddesine Göre: "Vasi, vesayet altındaki küçüğün veya kısıtlının kişiliği ve malvarlığı ile ilgili bütün menfaatlerini korumak ve hukukî işlemlerde onu temsil etmekle yükümlüdür. Kayyım, belirli işleri görmek veya malvarlığını yönetmek için atanır. Bu Kanunun vasi hakkındaki hükümleri, aksi belirtilmiş olmadıkça kayyım hakkında da uygulanır."
Vasinin Görevleri, Yetki ve Sorumlulukları
Vasinin vesayet görevlerini yerine getirirken uyması gereken, kanundan doğan çeşitli görevleri mevcuttur. Bu görevler, kısaca:
Vesayet makamının talimatlarına uygun davranma,
Vesayet altına alınmış olan kişinin menfaatlerinin gerektirdiği durumda vesayet altına alınmış olan kişiye ait malvarlıklarının bir kısmının veya tamamının satılmasını vesayet makamından talep etme,
Yönetilecek malların defterini tutma,
Kıymetli evrak, değerli eşya, önemli belge ve benzerlerinin, vesayet makamının gözetimi altında güvenli bir yere konulması,
Vesayet makamının talimatlarına uygun bir şekilde vesayet altına alınan kişiye ait taşınır malların satılması,
Vesayet altındaki kişinin kendisi veya malvarlığının yönetimi için gerekli olmayan paraların, faiz getirisi elde etmek üzere vesayet makamı tarafından belirlenen milli bir bankaya yatırılması, bu yatırım işleminin bir aydan fazla gecikmesi halinde ortaya çıkacak olan faiz kaybının ödenmesi,
Vesayet altındaki kişinin yeteri kadar güven verici olmayan yatırımlarını, uygun zamanda ve vesayet altındaki kişinin menfaatini gözetmek suretiyle güvenli yatırımlara dönüştürme,
Vesayet makamının talimatına uygun bir şekilde, vesayet altındaki kişiye ait ticari, sınai veya benzeri işletme veya işletmelerin devamı veya tasfiyesi için gerekli işlemlerin yürütülmesi,
Vesayet altındaki kişinin menfaatlerinin gerektirmesi halinde vesayet makamının talimatına uygun bir şekilde vesayet altına alınmış olan kişiye ait taşınmazların satılması, satışta vasi sıfatıyla hazır bulunulması,
Küçüğün bakımı ve eğitimi için gereken önlemlerin alınması,
Koruma amacıyla, vesayet altına alınan kişinin özgürlüğünün sınırlandırılmasına, bir kuruma yerleştirilmesine vs. karar verilmesine ilişkin olarak vesayet makamına talepte bulunma, gerektiğinde kısıtlıyı yerinde alıkoyma,
Vesayet dairelerinin yetkilerine ilişkin hükümler saklı kalmak kaydıyla, vesayet altındaki kişiyi tüm hukuki iş ve işlemlerinde temsil etme,
Vesayet altındaki kişi adına KEFİL OLMAMA, VAKIF KURMAMA ve ÖNEMLİ BAĞIŞLARDA BULUNMAMA,
Vesayet altındaki kişi temyiz kudretine sahip ise, önemli işlere ilişkin karar alırken, mümkün olduğu kadarıyla vesayet altındaki kişinin de görüşünü alma,
Vesayet altına alınan kişi ayırt etme gücüne sahip ise vesayet altındaki kişinin yapmak istediği hukuki işlemlere onay veya icazet verme,
Vesayet altındaki kişinin malvarlığını özenle yönetme ve hesap tutma yükümlülüğü,
Vesayet altındaki kişinin malvarlığının yönetimine ilişkin olarak gerçekleştirilen işlemleri vesayet makamının belirlediği tarihlerde ve böyle bir belirleme yapılmamış olsa dahi yılda en az bir defa vesayet makamının incelemesine sunma,
Gerek görmesi halinde vasilik faaliyeti için vesayet altındaki kişinin malvarlığından veya hazineden karşılanmak üzere kendisine ücret verilmesini talep etme.
Vesayeti Gerektiren Haller
Vesayeti gerektiren haller Türk Medeni Kanunumuzun 404. maddesi ve devamında sayılmıştır. Bu haller kanun metninde yer alan sırasıyla yaş küçüklüğü, akıl hastalığı veya akıl zayıflığı nedeniyle kısıtlılık, savurganlık, alkol veya uyuşturucu madde bağımlılığı, kötü yaşama tarzı, kötü yönetim hallerinde kısıtlılık, özgürlüğü bağlayıcı ceza nedeniyle kısıtlılık, ve kişinin kendi isteği üzerine kısıtlılıktır.
Aşağıda her bir vesayeti gerektiren hali alt başlıklar halinde inceleyelim.
a) Yaş Küçüklüğü Halinde Vesayet
Yaş küçüklüğü ile ifade edilmeye çalışılan, tahmin edilebileceği üzere hukukumuza göre ergin olma yaşı olan 18(on sekiz)dir. Velayet altında bulunmayan her küçük vesayet altına alınır. Türk Medeni Kanunumuzda çeşitli görevlerde bulunan kimselere böyle bir durumun varlığından haberdar olmaları halinde yetkili vesayet makamına bildirimde bulunma yükümlülüğü getirilmiştir.
Bu kişiler:
Nüfus memurları,
İdari makamları,
Noterler ve
Mahkemelerdir
b) Kısıtlama Halinde Vesayet
b.1) Akıl Hastalığı veya Akıl Zayıflığı Halinde Vesayet
Akıl hastalığı veya akıl zayıflığından müzdarip olan, işlerini göremeyen, hukuki meselelerde, iş ve işlemlerinde kendisini temsil etmekten aciz olan; korunma, bakım gibi konularda sürekli olarak yardıma ihtiyaç duyan veya başkalarının güvenliğini tehlikeye sokan ergin kişiler hakkında kısıtlama kararı verilir. Küçüklükte olduğu gibi, bu halde de idari makamlar, noterler ve mahkemelerin durumu hemen yetkili vesayet makamına bildirme yükümlülüğü söz konusudur. Ancak yaş küçüklüğünden farklı olarak bu halde nüfus memurlarının bu neviden bir yükümlülüğü kanunen mevcut değildir.
b.2) Savurganlık, Alkol veya Uyuşturucu Madde Bağımlılığı, Kötü Yaşama Tarzı, Kötü Yönetim Hallerinde Vesayet
Kendisini ve ailesini:
Savurgan davranışlarıyla,
Uyuşturucu madde tüketimiyle,
Kötü yaşama tarzı veya
Malvarlığını kötü yönetmesi sebebiyle
darlık veya yoksulluğa düşürme tehlikesi arz eden kimseler hakkında da kısıtlılığa hükmedilir. Burada herhangi bir kişi veya kurumun vesayet makamına bildirim yükümlülüğü öngörülmemiş olmakla birlikte, kısıtlılık kararı verilmesinde menfaati olan kimselerin talepte bulunabileceğini söylemek yanlış olmayacaktır.
b.3) Özgürlüğü Bağlayıcı Ceza Verilmesi Halinde Vesayet
Hakkında bir yıl veya daha uzun süreli özgürlüğü bağlayıcı bir ceza hükmedilen her ergin kısıtlanır. Bu kişiye istinaden verilmiş olan hükmü yerine getirmekle görevli makam, resen hakkında bu neviden ceza verilen kişinin cezasını çekmeye başladığını, kendisine vasi atanmak üzere yetkili vesayet makamına bildirir.
b.4) Kişinin Kendi İsteği Üzerine Vesayet
Çeşitli durumların varlığı halinde kişinin kendi rızasıyla vesayet altına alınması da mümkündür. Yaşlılık, engellilik, deneyimsizlik veya ağır hastalık sebepleriyle işlerini gerektiği gibi yönetemediğini ispat eden her ergin kişi, kendisi hakkında kısıtlama kararı verilmesini talep edebilir.
Kısıtlama Kararına İstinaden İlgilinin Dinlenilmesi, Bilirkişi Raporu ve Kısıtlama Kararının İlanı
Savurganlık, alkol veya uyuşturucu madde bağımlılığı, kötü yaşama tarzı, kötü yönetim ve kişinin kendisi hakkında kısıtlama talebinde bulunması hallerinde kısıtlılık kararı verilebilmesi için kişinin bizzat dinlenilmesi gerekmektedir.
Akıl hastalığı veya akıl zayıflığı hallerinde ise kişinin kendisinin dinlenilmesi de yeterli değildir. Mutlaka resmi sağlık kurulu raporu alınmalı ve bu rapor dikkate alınmak suretiyle karar verilmelidir. Bu raporun düzenlenmesi için gerektiğinde Türk Medeni Kanunumuzun 436. maddesi hükümleri uygulanır. Türk Medeni Kanunumuzun 436. maddesinde yer alan hükümlerin tamamı rapor tanzimine ilişkin değildir. Burada dikkat edilmesi gereken hususun, 436. maddeye ilişkin atfın, yalnızca gerektiğinde ve yalnızca rapor tanzimine ilişkin olmasıdır. Bu nedenle bu hususa ilişkin olarak 436. maddenin 4., 5. ve 6. bentleri özellikle dikkate alınmalıdır.
Türk Medeni Kanunumuzun Başlıklı 436. Maddesine Göre: "Koruma amacıyla özgürlüğün kısıtlanması, aşağıdaki kurallar saklı kalmak üzere, Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununa tâbidir: 1. Karar verilirken ilgilinin bunun sebepleri hakkında bilgilendirilmesi ve karara karşı denetim makamına itiraz edebileceğine yazılı olarak dikkatinin çekilmesi zorunludur. 2. Bir kuruma yerleştirilen kişiye, alıkonulma kararına veya kurumdan çıkarılma isteminin reddine karşı en geç on gün içinde denetim makamına itiraz edebileceği derhal yazılı olarak bildirilir. 3. Mahkeme kararını gerektiren her istem, gecikmeksizin yetkili hâkime ulaştırılır. 4. Yerleştirme kararı veren vesayet makamı veya hâkim durumun özelliklerine göre bu istemin görüşülmesini erteleyebilir. 5. Akıl hastalığı, akıl zayıflığı, alkol veya uyuşturucu Madde bağımlılığı, ağır tehlike arzeden bulaşıcı hastalığı olanlar hakkında, ancak resmî sağlık kurulu raporu alındıktan sonra karar verilebilir. (Mülga cümle:6/12/2019-7196/53md.) (…) 6. (Ek:6/12/2019-7196/53md.) Resmî sağlık kurulu raporunun alınabilmesini temin amacıyla; kişinin vücudundan kan veya benzeri biyolojik örneklerle kıl, tükürük, tırnak gibi örnekler alınabilir, kişiye gerekli tıbbi müdahaleler yapılabilir ve gerektiğinde kişi, hekim ön raporu üzerine en fazla yirmi gün süreyle sağlık kuruluşuna yerleştirilebilir. 7. (Ek:6/12/2019-7196/53md.) Bu madde kapsamında alınan kararların icrası için gerektiğinde ilgili kişi hakkında zor kullanılabilir ve sağlık görevlilerinden gerekli tıbbi yardım alınabilir."
Hakim tarafından kısıtlamaya ilişkin hüküm kurulmadan önce kurul raporu incelenir ve bu kurul raporu göz önünde tutulmak suretiyle kısıtlanması istenilen kişi dinlenilir.
Kısıtlama kararı, kesinleşme akabinde hemen kısıtlının yerleşim yeri ile nüfusa kayıtlı olduğu yerde ilan edilir. İyiniyetli üçüncü kişiler doğal olarak kısıtlama kararının ilanından önce etkilenmez, ancak hakkında kısıtlama kararı verilmiş olan kişinin ayırt etme gücüne, yani temyiz kudretine sahip olmaması halinin sonuçlarına ilişkin her türlü kanun hükmü saklıdır.
Vasinin Atanması ve Vasi Atama Usulü
Kanunda vesayet makamı olarak belirtilmiş olan sulh hukuk mahkemeleri tarafından, vesayet görevini yerine getirebilecek olan bir ergin vasi olarak atanır; gerek görülmesi halinde bu görevi birlikte yerine getirmek veya vesayet makamı tarafından belirlenen görevleri ayrı ayrı yerine getirmek üzere birden fazla vasinin de atanması mümkündür, ancak rızaları bulunmadığı müddetçe birden çok kimsenin vasi olarak atanması mümkün değildir. Kural olarak vasinin görev süresi iki yıldır, vesayet makamı tarafından vesayet kurulmasını gerektiren sebeplerin devamlılığı tespit edilmişse bu süre her defasında ikişer yıl uzatılabilir. Dört yıl boyunca vasilik görevini yerine getiren kişi, başkaca bir vasilikten kaçınma imkanı yoksa dahi dört yıllık süre boyunca görev almış olması nedeniyle vasilikten kaçınma hakkına sahip olur ve bu hakkı kullanabilir.
Vesayet altına alınması gereken kişilere ilişkin olarak vesayet makamına bildirim yükümlülüğü bulunan idari personel vesayet makamına bildirimde bulunmalıdır demiştik. Bunun yanında, vesayet kararı verilmesinde menfaati bulunan kimseler(örneğin akıl hastası veya akıl zayıflığından müzdarip kişilerin yakınları veya uyuşturucu, alkol gibi maddelere bağımlılığı bulunan ya da savurgan kimselerin yakınları) tarafından vesayet davası açılmak suretiyle vesayet altına alınması gerekli olan kişi hakkında vesayet kararı verilmesine hükmedilebilir.
Somutlaştırmak gerekirse, hakkında alzheimer teşhisi konulmuş olan ergin bir kişinin hukuki iş ve işlemlerini gerektiği gibi yürütemediğini düşünen yakınları tarafından dava dilekçesi ile birlikte görevli ve yetkili mahkemeye dava açılması gerekmektedir.
Talebe ilişkin olarak gerektiği halde sağlık raporu tanzim ettirilip talep konusu tespit edilir. Her halde talebin doğruluğunun tespitinin bilirkişi raporu, tanık, banka dekontları vb. delillerle ispatlanması gerekecektir. Vesayet, kişinin hukuki varlığına doğrudan temas eden ve bu varlığı üzerindeki iradesini sınırlayan bir kurum olduğundan dolayı ince elenip sık donunan ve bu nedenle de talep konusunun şüpheye mahal vermeksizin ispatlanması gereken bir talep türüdür.
Vesayet makamı, ilgili idari personel veya talep sahipleri tarafından bildirimde bulunulması veya usulüne uygun olarak açılacak bir vesayet davası ile talep edilmesi ile birlikte gecikmeksizin vasi atamak ile yükümlüdür. Henüz ergin olmamış olan çocuklar için de gerek görülmesi halinde kısıtlama kararı verilebilir; bu neviden bir kararın sonuçları ise küçüğün ergin olmasıyla birlikte doğacaktır.
Vesayet işlerinin zorunluluk doğurması halinde vesayet makamı, vasinin atanmasından önceki süreçte hak kaybı yaşanmaması adına gerekli önlemleri kendiliğinden alır, kısıtlanması istenilen kişinin fiil ehliyetini geçici olarak kaldırabilir ve ona bir temsilci atayabilir. Bu karar mutlaka ilan edilir.
Sulh hukuk mahkemesi, kendisi nezdinde görülmekte olan talebi incelerken öncelikle vesayet altına alınacak olan kişinin, vasilik koşullarına sahip olan eşini veya yakın hısımlarından birini vasi olarak atar.
Haklı sebepler engel olmadıkça, vesayet makamı, vesayet altına alınacak kişinin öncelikle eşini veya yakın hısımlarından birini, vasilik koşullarına sahip olmaları kaydıyla bu göreve atar. Bu atamada yerleşim yerlerinin yakınlığı ve kişisel ilişkiler göz önünde tutulur. İlgililerin isteği halinde, yine haklı sebepler engel olmadıkça vesayet altına alınacak olan kimsenin ana ya da babasının göstereceği kişi atanır.
Vasilikten kaçınma ya da vasiliğe engel olan sebeplerden birinin bulunmadığı hallerde, vesayet altına alınan kişinin yerleşim yerinde oturan ve bu kişilerin vasiliğine atanan kişilerin bu görevi kabul etme yükümlülükleri mevcuttur. Ancak Türk Medeni Kanunumuzun 400. maddesi uyarınca aile meclisi tarafından atanan kişilerin, vasiliği kabul yükümlülükleri yoktur. Bunun yanında vasiliğe atanan kişinin haklı bir vasilikten kaçınma sebebi bulunsa ve bunu kullansa ya da vasiliğe engel bir sebebi olup vasiliğine itiraz edilse dahi yerine bir başkasının vasi atanacağı ana dek vasilikten kaynaklı görevlerini yerine getirmekle yükümlüdür. Vasilikten kaçınma sebepleri ve vasiliğe engel olan sebepler aşağıda kendi alt başlığı altında yazılmıştır.
Vasilikten Kaçınma Sebepleri ve Vasiliğe Engel Olan Sebepler
Türk Medeni Kanunumuza göre çeşitli nedenler vasilikten kaçınma ve vasiliğe engel haller olarak düzenlenmiştir.
a) Vasilikten Kaçınma Sebepleri
Vasilikten kaçınma sebepleri, vasiliğe atanan kişinin kendi isteği ile gündeme gelir. Mahkeme tarafından resen dikkate alınmayacaktır, kişinin vasilikten kaçınma sebebini de belirtmek suretiyle vasiliği kabul etmediğini beyan etmesi gerekir. Ancak bu durumda vasilikten kaçınan kişinin yukarıda bahsetmiş olduğumuz gibi yeni vasi atanıncaya kadar vasilikten doğan görev ve yükümlülüklerini yerine getirmesi yükümlülüğü bulunmaktadır. Bu sebepler:
Altmış yaşını doldurmuş olma,
Bedensel engel sebebiyle bu görevi yerine getirmekte güçlük çekecek olma,
Sürekli hastalık nedeniyle bu görevi yerine getirmekte güçlük çekecek olma,
Dörtten çok çocuğun velisi olma,
Halihazırda üzerinde vasilik görevi bulunması,
Cumhurbaşkanı, TBMM Üyesi, Cumhurbaşkanı yardımcısı, bakan, hakim ve savcı olma,
Özel olarak TMK 456/3 hükmünde belirtilmiş olduğu üzere, dört yıl vasilik görevini yerine getirmiş olma halleridir.
b) Vasiliğe Engel Olan Sebepler
Vasiliğe engel olan sebeplerin varlığı halinde, vasi olarak atanan kişinin duruma rızası olsa bile mahkeme resen bu sebepleri dikkate almak durumundadır. Bu kişiler kanunun açık metni gereği vasi olamazlar. Vasiliğe engel olan sebepler:
Kişinin kendisinin de kısıtlı olması,
Kamu hizmetinden yasaklı veya haysiyetsiz hayat süren kişi statüsüne sahip olması,
Menfaatlerinin, kendisine vasi olarak atanacağı kişinin menfaatleri ile önemli ölçüde çatışması veya aralarında husumet bulunması,
İlgili vesayet dairelerinde hakimlik görevi icra etmekte olmasıdır.
Vesayet Davasında Yetkili ve Görevli Mahkeme
Vesayet davasına bakmaya yetkili ve görevli mahkeme, hakkında vesayet kararı verilmesi gereken kişinin yerleşim yerindeki Sulh Hukuk Mahkemesidir.
Vesayet Kararının Tebliği, İlanı, Kaçınma Talebi ile İtirazların Değerlendirilmesi
Vesayet makamı olan yetkili ve görevli sulh hukuk mahkemesinin vereceği atama kararı hemen usulüne uygun bir şekilde vasi olarak atanan kişiye tebliğ edilir ve kısıtlanan veya hakkında vasi atanmasına karar verilen ya da kısıtlanıp da yaş küçüklüğü nedeniyle velayet altında bırakılan kişiye ilişkin verilmiş olan bu karar, kısıtlının veya küçüğün yerleşim yeri ile nüfusa kayıtlı olduğu yerde ilan edilir. Atama kararının kesinleşmesiyle birlikte vesayet makamı tarafından vasinin göreve başlaması için gereken işlemler resen yerine getirilir.
Vasiliğe atanan kişi, kararın kendisine tebliğinden itibaren on gün içinde eğer mevcutsa vasiliğe kaçınma sebeplerine dayanabilir. Ayrıca vasiliğe engel olan sebeplerin varlığı halinde veya başkaca bir kanuna aykırılığın bulunması halinde ilgili olan herkes tarafından yine on gün içerisinde atamanın kanuna aykırı olduğu ileri sürülebilir. Bu neviden bir vasilikten kaçınma veya vasiliğe itirazın vesayet makamınca yerinde görülmesi halinde vesayet makamı tarafından yeni bir vasi atanır. Vesayet makamının kaçınma veya itirazı yerinde görmemesi halinde ise vesayet makamı, konuya dair görüşüyle birlikte gerekli kararı vermesi üzere durumu denetim makamı olan asliye hukuk mahkemesine bildirir. Ancak yukarıda da açıklamış olduğumuz üzere, kesinlikle dikkat edilmelidir ki: Vasiliğe atanan kişinin vasiliğe ilişkin görevlerini yerine getirme yükümlülüğü, yerine yeni bir vasi atanıncaya kadar devam edecektir.
Kaçınma veya itiraz durumunun vesayet makamı tarafından kendisine iletilmesi halinde denetim makamı tarafından verilecek olan karar, vasiliğe atanmış olan kişi ile vesayet makamına bildirilir. Denetim makamı tarafından vasiliğe atanmış olan kişinin kaçınma talebi veya kendisinin vasilik yapmasına engel bir durumun mevcudiyetinin haklı bulunması halinde vasiliğe atanan görevden alınır. Bu halde ise vesayet makamı hemen yeni bir vasi atayacaktır.
Vesayete İlişkin Yargıtay Kararları
Vesayet altında bulunan kişinin malvarlığının yönetimine ilişkin olarak vesayet makamından onay alınması vb. vesayet makamı ile ilgili işlemlerin, hukuki iş ve işlemlere dair süreci uzatmasından kaynaklanan zarara, karşı tarafın katlanması gerekip gerekmediğine dair Yargıtay kararı
Mülk sahibi olan vesayet altındaki kişinin taşınmazına ilişkin kira sözleşmesinin, kiracı tarafından erken feshi nedeniyle, taşınmazın kiraya verilebilmesi için vesayet makamından alınacak izin, ihale süreci ve ihaleden sonra verilen teklifin yine vesayet makamının onayına tabi olması gibi süreçler dikkate alındığında taşınmazın yeniden kiraya verilmesi süresinin 1 yılı aşacağının anlaşılması nedeniyle, kiracının sözleşme süresi kirasının tamamından sorumlu tutulması gerekip gerekmediğine ilişkin Yargıtay kararı
Vesayet hükümlerinin süreklilik arz eden sözleşmelere etkisinin Yargıtay tarafından değerlendirilmesine ilişkin önemli bir karar olduğunu düşünüyoruz.
3. Hukuk Dairesi 2021/3369 E. , 2021/6221 K. "İçtihat Metni"
Davacı-birleşen dosya davalıları ... ve .... Deri San. ve Tic. Ltd.Şti. ile davalı-birleşen dosya davacısı kısıtlı ... Terekesi aralarındaki kira sözleşmesinin iptali ile teminat bedelinin iadesi ve itirazın iptali davalarına dair Bakırköy 2. Sulh Hukuk Mahkemesinden verilen 09/01/2020 tarihli ve 2017/786 E. -2020/24 K. sayılı hükmün bozulması hakkında Dairece verilen 25/11/2020 tarihli ve 2020/3321 E. - 2020/7091 K. sayılı ilama karşı davacı-birleşen dosya davalıları vekili tarafından kararın düzeltilmesi istenilmiştir.
Düzeltme isteğinin süresi içinde olduğu anlaşıldıktan sonra dosyadaki bütün kağıtlar okunup gereği düşünüldü:
Y A R G I T A Y K A R A R I
Davacılar-birleşen dosya davalıları asıl davada; dava konusu 5 katlı taşınmazın yapılan ihale sonucunda 01.01.2014 başlangıç tarihli 1 yıl süreli kira sözleşmesi ile kiralandığını, ancak taşınmazda yaptırdıkları tespit sonucu taşınmazın kullanılabilir hale getirilmesi için 1.043.000TL'lik tadilat yapılmasının gerektiğinin belirlendiğini, davalı kiraya verene yapılan ihtara rağmen taşınmazın kullanılması için gerekli tadilatların yapılmadığını belirterek sözleşmenin başlangıçtan itibaren feshine, teminat bedeli olarak yatırılan 112.500TL'nin dava tarihinden itibaren işleyecek faizi ile birlikte tahsiline karar verilmesini istemiştir.
Davalı-birleşen dosya davacısı asıl davada; taşınmazın 28.11.2013 tarihinde yapılan ihale ile kiraya verildiğini, ihale öncesi davacının taşınmazı inceleyerek ihaleye katıldığını, kira sözleşmesinde de taşınmazın kullanıma hazır bina olduğunun belirtildiğini, vesayet makamı tarafından taşınmazda 215.450TL değerinde tadilat gerektiğinin tespit edildiğini, buna rağmen davacının kötüniyetli hareket ettiğini belirterek davanın reddini dilemiştir.
Davalı – birleşen dosya davacısı birleşen davada; kira sözleşmesi gereğince aylık peşin olarak ödenmesi gereken kira bedellerinin davalı kiracı tarafından ödenmediğini, tahsili amacı ile başlatılan icra takibine itiraz edildiğini belirterek itirazın iptaline takibin devamına karar verilmesini istemiştir.
Davacılar -birleşen dosya davalıları birleşen davada; davanın reddini dilemiştir.
Mahkemece; asıl davada sözleşmenin haklı nedenle fesh edildiği gerekçesiyle sözleşmenin iptaline, 112.500 TL teminat bedelinin dava tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile tahsiline, birleşen davada ise davanın reddine yönünde verilen hükmün, davacı -birleşen dosya davalıları tarafından temyizi üzerine Yargıtay 6. Hukuk Dairesi'nin 20/09/2016 tarihli 2016/2727 esas 2016/5294 karar sayılı ilamı ile; Kira sözleşmesinde taşınmazın 'kullanıma hazır bina' olduğunun belirtilmesi ve taşınmazda tadilat yapılacağı öngörülerek 'tadilat süresi dikkate alınarak' kira bedellerinin ödeme tarihinin ötelendiği hususları birlikte değerlendirildiğinde kiracının, kiralananın durumunu bilerek ve görerek kira sözleşmesini imzaladığı anlaşılmakta olduğu, bu durumda TBK'nun 304 (BK'nun 249) ve devamı maddeleri anlamında bir ayıptan söz edilemeyeceği, ayrıca sözleşmede teminat bedelinin peşin ödendiğinin belirtilmesine ve kiralananın kiracıya teslim edilmediğine ilişkin bir hüküm bulunmadığına göre, kiralananın sözleşmenin imzalandığı tarihte davacı kiracıya teslim edildiğinin kabulü gerektiği, bu nedenlerle asıl davanın reddine ve birleşen davanın esası incelenerek sonucuna göre karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde hüküm tesisinin doğru olmadığından bahisle hükmün bozulmasına karar verilmiştir. Mahkemece, bozma ilamına uyulmak suretiyle yapılan yargılama sonucunda; asıl davanın reddine, birleşen davanın kabulüne karar verilmiş, hüküm davacılar - birleşen dosya davalılarının temyizi üzerine Dairemizin 25.11.2020 günlü ve 2020/3321 E.- 2020/7091 K. sayılı ilamı ile davacılar-birleşen dosya davalıların sair temyiz itirazlarının reddi gerektiği, birleşen dava davalılarının peşin ödenen teminata ilişkin temyiz itirazlarına yönelik olarak; kiralananın dava tarihi öncesinde tahliye edilip edilmediği hususu üzerinde durularak, tahliyenin gerçekleşmiş olması halinde, tespit edilen toplam borçtan teminatın mahsubuna karar verilmesinin usul ekonomisinin gereği olduğu, buna göre, mahkemece, kiralananın tahliye tarihi belirlenerek teminatın takibe konu borçtan mahsubunun gerekip gerekmeyeceği yönünde bir karar verilmemiş olmasının hatalı bulunduğundan bahisle hükmün bozulmasına karar verilmiş, davacılar -birleşen dosya davalıları karar düzeltme isteminde bulunmuştur.
1-Düzeltilmesi istenilen Yargıtay ilamında açıklanan gerekçelere göre, davacılar-birleşen dosya davalıları vekilinin aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan sair düzeltme istemleri yerinde değildir.
2-Davacılar-birleşen dosya davalılarının birleşen davaya yönelik karar düzeltme istemine gelince; davada dayanılan ve hükme esas alınan 01.01.2014 başlangıç tarihli ve 1 yıl süreli kira sözleşmesinin varlığı hususunda taraflar arasında bir uyuşmazlık bulunmamaktadır. Sözleşmenin 5. maddesinde; ..Muaccel hale gelmiş kira bedelinin ödenmesindeki bir seferlik gecikme dönem sonuna kadar olan kira bedelinin tümünü muaccel hale getirir. '' hükmü bulunmakta ve bu hüküm, tacir olan davacıları bağlamakta ise de; Kiracının, kira süresi sona ermeden kira sözleşmesini tek taraflı olarak feshederek kiralananı tahliye etmesi durumunda kural olarak, kiracı kira süresinin sonuna kadar kiralayanın uğradığı tüm zararı ödemekle yükümlüdür. Ancak, 6098 Sayılı TBK.'nun 114. maddesi (mülga 818 Sayılı BK.nun 98.maddesi) göndermesi ile aynı Kanunun 52. maddesi (mülga BK.nun 44. maddesi) uyarınca kiraya verenin de zararın artmasına neden olmaması gerekir. Bu husus 6098 Sayılı Türk Borçlar Kanun'unun 325. maddesinde:" kiracı sözleşme süresine veya fesih dönemine uymaksızın kiralananı geri verdiği takdirde, kira sözleşmesinden doğan borçları, kiralananın benzer koşullarla kiraya verilebileceği makul bir süre için devam eder..." denilmek suretiyle hüküm altına alınmıştır. Bu durumda, davacının zararı tahliye tarihinden kiralananın aynı koşullarla yeniden kiraya verilebileceği tarihe kadar boş kaldığı süreye ilişkin kira parasından ibarettir. Ancak kiracının sorumluluğu kira süresi ile sınırlıdır.
Somut olayda; kiraya veren ...'in yargılama sırasında gerçekleşen vefatından önce vesayet altında bulunduğu ve tarafına ... 'in vasi olarak tayin edildiği, dosya münderecatında bulunan ilgili vesayet dosyasına ilişkin belgeler kapsamında, adı geçen vasinin 10.09.2014 tarihinde vesayet makamına, dava konusu taşınmazın tekrar ihale suretiyle kiralanabilmesi için taşınmazın değer tespitinin yapılması gerektiğini belirterek, taşınmazın değer araştırmasının yapılmasına yönelik olarak başvuruda bulunduğu anlaşılmaktadır. Her ne kadar dosya kapsamında kiracının anahtar teslimini ispata ilişkin yazılı bir belge bulunmamakta ise de, kiraya verenin vasisinin vesayet makamına 10.09.2014 tarihinde yapmış olduğu başvuru nazara alındığında, kiralanan taşınmazın bu tarihte kiraya verenin hakimiyet alanına geçtiği anlaşılmakta olup, tahliye tarihinin 10.09.2014 olarak kabulü gerekir. Bu itibarla; davalıların tahliye tarihi olan 10.09.2014'e kadar ödenmeyen kira borçlarından sorumlu olduğu, bu tarihten sonra da, ancak kira dönemi sonu ile sınırlı olmak kaydıyla, mahkemece bilirkişi marifetiyle belirlenecek taşınmazın yeniden aynı koşullarla kiraya verilebileceği makul süreye ilişkin kira bedelinden sorumlu olabileceği, makul süre kira bedeli alacağı, tazminat niteliğinde bulunup likit olmadığından, bu bedel yönünden davalılar aleyhine icra inkar tazminatına hükmedilemeyeceği ve yine sözleşmenin 7. maddesinde ''teminatın kira bedeline mahsup edilemeyeceği, tahliye anında varsa kiracının ödemekle yükümlü olduğu giderler ile kira borçları ve kiralanana verilen zararların bedeli mahsup edildikten sonra iade olunacağı'' düzenlendiğinden, teminatın borçtan mahsubu gerektiği değerlendirilmek suretiyle sonucuna göre karar verilmesi gerekirken, mahkemece, bundan zuhül edilerek , kira sözleşmesinin 01.01.2014 başlangıç tarihli 1 yıl süreli olup mülk sahibi mütevefanın İstanbul 13.Sulh Hukuk Mahkemesi'nin 2013/896 sayılı dosyası ile vesayet altında bulunduğundan vesayet dosyasına yazılan yazı cevabına göre mecurun 2014 yılında yeniden kiraya verilemediğinin anlaşıldığı, mülk sahibinin vesayet altında olması nedeniyle taşınmazın yeniden kiraya verilmesinin gerektirdiği prosedürün uzun zaman gerektirmesi nedeniyle ayrıca makul süre araştırmasına gerek görülmediği; zira, taşınmazın kiraya verilebilmesi için vesayet makamından alınacak izin, ihale süreci ve ihaleden sonra verilen teklifin yine vesayet makamının onayına tabi olması gibi süreçler dikkate alındığında taşınmazın yeniden kiraya verilmesi süresinin 1 yılı aşacağının açık olup gerçekte de aştığı, bu nedenle kiracı-birleşen dosya davalısının sözleşme süresi kirasının tamamından sorumlu tutulması gerektiğinden bahisle eksik araştırma ve yanılgılı değerlendirme ile hüküm tesis edildiği bu defaki incelemeden anlaşılmakla karar düzeltme isteminin kabulü ile Dairece verilen 25.11.2020 günlü ve 2020/3321 esas- 2020/7091 karar sayılı ilamın (2) no' lu bendinin kaldırılmasına ve birleşen davaya ilişkin hükmün belirtilen gerekçeyle bozulmasına karar vermek gerekmiştir.
SONUÇ: Yukarıda (1) no'lu bentte açıklanan nedenlerle davacılar -birleşen dosya davalılarının sair karar düzeltme isteminin reddine; (2) no'lu bentte açıklanan nedenlerle karar düzeltme isteminin kabulü ile Dairemizin 25.11.2020 günlü ve 2020/3321 esas- 2020/7091 karar sayılı ilamının (2) no'lu bendinin kaldırılmasına hükmün yukarıda (2) no'lu bentte açıklanan gerekçelerle BOZULMASINA, peşin alınan karar düzeltme harcının istek halinde düzeltme isteyene iadesine, 08/06/2021 tarihinde oy birliği ile karar verildi.
Özgürlüğü bağlayıcı nitelikte bir cezaya mahkum olan erginin kısıtlanması akabinde resen vesayet altına alınması gerekliliği,
Özgürlüğü bağlayıcı ceza nedeniyle kısıtlanan kişinin daha önce avukatına vermiş olduğu vekaletnamenin geçersizliği,
Özgürlüğü bağlayıcı ceza nedeniyle kısıtlanan müvekkili tarafından vesayet kararı öncesinde kendisine vekaletname verilmiş olan avukatın, iş ve işlemlerine devam edebilmesi için vesayet altına alınan kişiye atanan vasiden yeni vekaletname alması gerekliliği
4. Hukuk Dairesi 2020/1556 E. , 2021/3194 K "İçtihat Metni"
MAHKEMESİ : Konya Bölge Adliye Mahkemesi 3. Hukuk Dairesi
MAHKEMESİ : Akşehir 1. Asliye Hukuk Mahkemesi
-K A R A R-
Dosya kapsamından, Bölge Adliye Mahkemesinin 09/01/2020 tarihli kararının davalı ...’nin vekili Avukat ...’a 27/01/2020 tarihinde tebliğ edildiği, kararın anılan vekil tarafından 07/02/2020 tarihinde temyiz edildiği, ancak UYAP sorgulamasına göre bu tarihler itibariyle davalı ...’nin Nazilli E Tipi Kapalı Ceza İnfaz Kurumunda hükümlü olduğu anlaşılmıştır.
4721 sayılı Türk Medeni Kanunu'nun 407. maddesi ile bir yıl veya daha uzun süreli özgürlüğü bağlayıcı bir cezaya mahkûm olan her erginin kısıtlanacağı, cezayı yerine getirmekle görevli makamın, böyle bir hükümlünün cezayı çekmeye başladığını, kendisine vasi atanmak üzere hemen yetkili vesayet makamına bildirmekle yükümlü olduğu hususu düzenlemiş olup, davalı, hakkındaki cezanın infazına başlanılması ile yasal kısıtlılık altına gireceğinden, Türk Borçlar Kanunu'nun 43 ve 513. maddelerinde düzenlenen, aksi sözleşmeden veya işin niteliğinden anlaşılmadıkça vekâletin, gerek vekilin gerekse müvekkilin ehliyetinin ortadan kalkması ile son bulacağı hükümleri uyarınca Avukat ...’ın, hakkındaki cezanın infazına başlanılmasından itibaren davalı yasal kısıtlıyı temsil etme yetkisi kalmayacaktır.
Bu durumda davalı ...’ye Türk Medeni Kanunu’nun 407. maddesi uyarınca bir vasi tayin edilip edilmediği ve aynı Kanun’un 471. maddesindeki "Özgürlüğü bağlayıcı cezaya mahkûmiyet sebebiyle kısıtlı bulunan kişi üzerindeki vesayet, hapis halinin sona ermesi ile kendiliğinden ortadan kalkar" hükmü uyarınca davalının hapis halinin devam edip etmediği araştırılmalı, hapis halinin devam ettiğinin belirlenmesi durumunda, vasi tayin edilmemiş ise öncelikle bu eksiklik tamamlattırılmalı ve temyiz isteminde bulunan avukatın davalının vasisinden alacağı vekâletnameyi ibraz etmesi istenilmelidir. Vekâletname verilmezse mahkeme kararı davalı vasisine "Kanuni süre içinde karara karşı temyiz isteminde bulunabileceği, bu süre içinde temyiz hakkını kullanmadığı takdirde yetkisiz vekil tarafından yapılmış olan temyize icazet vermiş (kabul etmiş) sayılacağı, temyiz istemini kabul etmiyorsa bunu açıkça bildirmesi gerektiği" kaydını içerir biçimde tebliğ edilmeli ve temyiz süresi beklenerek sonucuna göre işlem yapılmalıdır.
SONUÇ: Dosyanın, yukarıda gösterilen nedenlerle ve belirtilen şekilde işlem yapılmak üzere bölge adliye mahkemesine GERİ ÇEVRİLMESİNE 16/06/2021 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
Vesayette yetkili vesayet makamına ilişkin karar
5. Hukuk Dairesi 2021/12833 E. , 2021/15608 K. "İçtihat Metni"
MAHKEMESİ :Sulh Hukuk Mahkemesi
Kısıtlı hakkında vesayet hukukuna ilişkin olarak açılan davada ... (...) Sulh Hukuk ve ... Sulh Hukuk Mahkemelerince ayrı ayrı yetkisizlik kararı verilmesi nedeni ile dosyada son karar Bölge Adliye Mahkemelerinin faaliyete geçmesinden sonra verilmiş ise de iki farklı Bölge Adliye Mahkemesinin yargı çevresinde kalan mahkemelerce karşılıklı olarak yetkisizlik kararı verildiğinden ve 5235 sayılı Kanunun 36/3. maddesi gereğince Bölge Adliye Mahkemeleri hukuk dairelerinin görevi yargı çevresi içerisinde bulunan adlî yargı ilk derece hukuk mahkemeleri arasındaki yetki ve görev uyuşmazlıklarını çözmek olduğundan yargı yerinin belirlenmesi için gönderilen dosya içindeki tüm belgeler incelendi, gereği düşünüldü:
- K A R A R -
Kısıtlı ..., ... 2. Sulh Hukuk Mahkemesinin 30.05.2013 tarih ve 2013/59 esas, 2013/667 karar sayılı ilamı ile TMK'nın 405. maddesi gereğince kısıtlanmış, yerleşim yeri değişikliğine izin ve yetkisizlik kararı ile dosya ... (...) Sulh Hukuk Mahkemesinin esasına kaydedilmiş ve mahkemenin 30.04.2015 tarihli ek kararı ile kısıtlıya ... vasi olarak atanmıştır.
Kısıtlıya vasi atanması istemli olarak ... Sulh Hukuk Mahkemesinde açılıp yetkisizlik kararı verilerek ... (...) Sulh Hukuk Mahkemesinin esasına kaydedilen 2018/1269 esas, 2019/623 karar sayılı dosya, eldeki dosya ile birleştirilmiş, mahkemenin 16.02.2021 tarihli ek kararı ile kısıtlının yerleşim yeri adresinin “16 Eylül Mah. 3011 Sok. No:13 ... Otel .../...” olduğu gerekçesiyle mahkemenin yetkisizliğine karar verilmiştir.
... Sulh Hukuk Mahkemesince, kısıtlının mernis adresinin “... Mah. Eski Yeni ... Cad. No:43/2A/2 .../...” olduğu gerekçesiyle mahkemenin yetkisizliğine karar verilmiştir.
Türk Medenî Kanununun 411. maddesine göre, “Vesayet işlerinde yetki, küçüğün veya kısıtlının yerleşim yerindeki vesayet dairelerine aittir. “Aynı Kanunun 19/1. maddesi uyarınca “Yerleşim yeri bir kimsenin sürekli kalma niyetiyle oturduğu yerdir.” TMK m.412'de ise "Vesayet makamının izni olmadıkça vesayet altındaki kişi yerleşim yerini değiştiremez. Yerleşim yerinin değişmesi hâlinde yetki, yeni vesayet dairelerine geçer. Bu takdirde kısıtlama yeni yerleşim yerinde ilân olunur." hükmü yer almaktadır.
Dosyanın incelenmesinden, kısıtlının yerleşim yeri değişikliğine izin verilmesine ilişkin vesayet makamı olan ... (...) Sulh Hukuk Mahkemesi'nce TMK m.412/1'e göre verilmiş bir izin kararı olmadığından vesayet dosyasının takibi ile ... (...) Sulh Hukuk Mahkemesi yetkilidir.
Yukarıda açıklanan nedenlerle; 6100 sayılı HMK’nın 21 ve 22. maddeleri ile 5235 sayılı Kanunun 36/3. maddesi gereğince ... (...) Sulh Hukuk Mahkemesi'nin YARGI YERİ OLARAK BELİRLENMESİNE, 21/12/2021 gününde oybirliğiyle karar verildi.
Kayyım atamasında vasiliğe ilişkin hükümlerin kıyasen uygulanması,
Kayyım atamasında yetkili mahkeme
5. Hukuk Dairesi 2021/13577 E. , 2021/14447 K. "İçtihat Metni"
MAHKEMESİ :Sulh Hukuk Mahkemesi
İHBAR EDEN : ...
HÜKÜMLÜ : ...
Kısıtlı adayı hakkında vesayet hukukuna ilişkin olarak açılan davada ... 1. Sulh Hukuk ile ... Sulh HukukMahkemelerince ayrı ayrı yetkisizlik kararı verilmesi nedeni ile dosyada son karar Bölge Adliye Mahkemelerinin faaliyete geçmesinden sonra verilmiş ise de iki farklı Bölge Adliye Mahkemesinin yargı çevresinde kalan mahkemelerce karşılıklı olarak yetkisizlik kararı verilmiş olması ve 5235 sayılı Kanunun 36/3. maddesi gereğince Bölge Adliye Mahkemeleri hukuk dairelerinin görevinin yargı çevresi içerisinde bulunan adlî yargı ilk derece hukuk mahkemeleri arasındaki yetki ve görev uyuşmazlıklarını çözmek olduğundan yargı yerinin belirlenmesi için gönderilen dosya içindeki tüm belgeler incelendi, gereği düşünüldü:
- K A R A R -
Dava, hükümlülük nedeniyle kısıtlanan kişiyi ortaklığın giderilmesi davasında temsil etmek üzere kayyım atanması istemine ilişkindir. ... 1. Sulh Hukuk Mahkemesince, kayyım tayini davalarında yetkili mahkemenin kayyım tayini istenen kişinin yerleşim yerindeki mahkemeye ait olduğu, kayyım tayini istenilen hükümlünün yerleşim yeri adresinin "... Mahallesi, ... Yolu, ... evleri No:119N .../..." olduğu gerekçesiyle yetkisizlik kararı verilmiştir.
... Sulh Hukuk Mahkemesince ise, hükümlünün UYAP sistemi üzerinden yapılan adres araştırmasında, ... 2. Sulh Hukuk Mahkemesinin 2018/148 Esas 2018/738 Karar sayılı vesayet kararı ile kısıtlandığı ve kararın 27/07/2018 tarihinde kesinleşerek nüfus kaydına işlendiği, hükümlünün cezaevine girmeden önceki en son yerleşim yeri adresi itibariyle kendisine ... 2. Sulh Hukuk Mahkemesinin 2018/148 Esas 2018/738 Karar sayılı vesayet kararı ile vasi atandığı gerekçesiyle yetkisizlik kararı verilmiştir.
4721 sayılı TMK'da kayyımlık; temsil kayyımlığı (TMK m. 426), yönetim kayyımlığı (TMK m. 427) ve isteğe bağlı kayyımlık (TMK m. 428) olmak üzere üç türde düzenlenmiştir. Bu düzenlemelerin hukuki sonuçları birbirinden farklı olup, aynı Kanun'un 403. maddesine göre kayyımın, belirli işleri görmek ya da mal varlığını yönetmek için atanacağı hüküm altına alınmıştır.
Temsil kayyımlığı TMK'nın 426. maddesinde; "Vesayet makamı, ergin bir kişi, hastalığı, başka bir yerde bulunması veya benzeri bir sebeple ivedi bir işini kendisi görebilecek veya bir temsilci atayabilecek durumda değilse, bir işte yasal temsilcinin menfaati ile küçüğün veya kısıtlının menfaati çatışıyorsa, yasal temsilcinin görevini yerine getirmesine bir engel varsa veya kanunda gösterilen diğer hallerde ilgilisinin isteği üzerine veya resen temsil kayyımı atar.” şeklinde düzenlenmiştir.
TMK'nın 403/3 ve 431. maddeleri uyarınca vasinin atanmasına ilişkin hükümlerin, aksi belirtilmiş olmadıkça kayyım atanması hakkında da uygulanacağı belirtilmiştir. Vesayet işlerinde yetki TMK'nın 411. maddesine göre; " Vesayet işlerinde yetki küçüğün veya kısıtlının yerleşim yerindeki vesayet dairelerine aittir" şeklindedir.
Temsil kayyımı atanmasında yetkili mahkeme TMK'nın 430/1. maddesinde; "Temsil kayyımı, kendisine kayyım atanacak kimsenin yerleşim yeri vesayet makamı tarafından atanır" şeklinde belirtilmiştir. Kayyım atanmasına ilişkin davada kesin yetki söz konusu olup, bu yön kamu düzenine ilişkindir.
Dosya kapsamından, her ne kadar kısıtlının yerleşim yerinin ".../...” olduğu gerekçesiyle yetkisizlik kararı verilmişse de kısıtlının daha önce ... 2. Sulh Hukuk Mahkemesinin 25/06/2018 tarih 2018/148 Esas, 2018/738 Karar sayılı kararıyla vesayet altına alındığı ve bu mahkemece takip edildiği, kısıtlının yerleşim yeri değişikliğiyle ilgili olarak vesayet makamının izni bulunmadığı anlaşıldığına göre uyuşmazlığın ... 1. Sulh Hukuk Mahkemesinde çözümlenmesi gerekmektedir.
Yukarıda açıklanan nedenlerle; 6100 sayılı HMK’nın 21 ve 22. maddeleri gereğince ... 1. Sulh Hukuk Mahkemesinin YARGI YERİ OLARAK BELİRLENMESİNE, 06/12/2021 gününde oybirliğiyle karar verildi.
Kayyım atanmasına ilişkin itirazların öncelikle sulh hukuk mahkemesince değerlendirilmesi, itiraz nedenlerinin yerinde görülmemesi halinde dosyanın denetim makamı olan asliye hukuk mahkemesine gönderilmesi,
Bu nedenle usule ve esasa uygun görülmeyen temyiz talebine ilişkin olarak dosyanın yerel mahkemesine iade kararı
2. Hukuk Dairesi 2021/8051 E. , 2021/9121 K. "İçtihat Metni"
MAHKEMESİ :Sulh Hukuk Mahkemesi DAVA TÜRÜ : Kayyım Atanması Taraflar arasındaki davanın yapılan muhakemesi sonunda mahalli mahkemece verilen, yukarıda tarihi ve numarası gösterilen hüküm davacı Hazine vekili tarafından temyiz edilmekle, evrak okunup gereği görüşülüp düşünüldü:
Temyiz, atanan kayyımın şahsına itiraz niteliğindedir.
Türk Medeni Kanunu’nun 431 inci maddesine göre, vasinin atanması usulüne ilişkin kurallar, kayyım ve yasal danışmanın atanmasında da uygulanır.
Türk Medeni Kanunu'nun 422 nci ve 431 inci maddesi gereğince kayyımın şahsına-sıfatına karşı yapılan itirazları veya kayyımın ileri sürdüğü kaçınma sebeplerini (özürleri) inceleme görevi, öncelikle vesayet makamı olan sulh hukuk mahkemesine, onun kabul etmemesi halinde denetim makamına aittir. Türk Medeni Kanunu'nun 397 inci maddesinde de denetim makamı görevinin asliye hukuk mahkemesine ait olduğu hükme bağlanmıştır. Açıklanan bu hukuki düzenlemelere göre; temyiz dilekçesinin kayyımın şahsına-sıfatına karşı yapılan itiraz olarak kabul edilip ileri sürülen sebeplerin öncelikle sulh hukuk mahkemesince değerlendirilmesi, itiraz nedenleri yerinde görülmediği takdirde buna ilişkin kararla birlikte evrakın denetim makamı olan asliye hukuk mahkemesine gönderilmesi ve denetim makamınca bu konuda kesin bir karar verilmek üzere dosyanın mahalli mahkemesine iadesine karar vermek gerekmiştir.
SONUÇ: Yukarıda gösterilen sebeple dosyanın mahalli mahkemesine İADESİNE oy birliğiyle karar verildi. 06.12.2021 (Pzt.)
Terekeye temsilci atanmasında miras ortaklığı temsilcisinin özel kayyım niteliğinde olması,
Vasi tayinindeki usulün kayyım içinde uygulanacak olmasından dolayı, bir çeşit özel kayyım niteliğinde olan tereke temsilcisi için de uygulanması gerekliliği
7. Hukuk Dairesi 2021/2864 E. , 2021/1423 K "İçtihat Metni"
MAHKEMESİ :Sulh Hukuk Mahkemesi Taraflar arasındaki terekeye temsilci atanması davasından dolayı mahal mahkemesinden verilen hüküm bir kısım davalılar vekili tarafından temyiz edilmekle, dosya incelendi, gereği düşünüldü: Dava, TMK'nin 640/3. maddesi uyarınca terekeye temsilci atanması isteğine ilişkindir.
Mahkemece, davanın kabulü ile muris ...'ın terekesine ...'nın temsilci olarak atanmasına karar verilmiştir.
Hüküm, bir kısım davalılar vekili tarafından temsilcinin şahsına yönelik olarak temyiz edilmiştir.
Miras ortaklığı temsilcisi (TMK m. 640) özel kayyım niteliğindedir. TMK'nin 431. maddesi uyarınca vasi tayinindeki usul kayyım (mümessil) için de uygulanır. TMK'nin 422. maddesi gereğince vasinin sıfatına karşı yapılan itirazlar ve vasinin ileri sürdüğü kaçınma sebeplerini (özürleri) inceleme göreviyle ilgili yasal hükümlerin mümessile yapılan itirazın ya da kaçınma sebeplerinin incelenmesinde de gözetilmesi zorunludur. Vesayet makamının itirazı reddetmesi halinde itirazı denetim makamının incelemesi gerekir. TMK'nin 422. maddesi uyarınca tereke temsilcisinin ileri sürdüğü kaçınma sebeplerini inceleme görevi öncelikle vesayet makamı olan sulh hukuk mahkemesine, onun kabul etmemesi halinde denetim makamı olan asliye hukuk mahkemesine aittir (TMK m. 397). Bu nedenlerle miras ortaklığı temsilcisinin şahsına yönelik itiraza ilişkin dilekçenin görev yönünden reddiyle yukarıda değinilen kanun maddelerindeki emredici kurallar çerçevesinde değerlendirilip gereği yapılmak üzere dilekçenin görev yönünden reddine, dosyanın mahkemesine iadesine karar verilmesi gerekmiştir.
SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle; dilekçenin görev yönünden reddiyle dosyanın MAHKEMESİNE İADESİNE, 04.10.2021 gününde oy birliğiyle karar verildi.